Yeşilçam’dan İzleyenin Ağzını Bir Karış Açık Bırakıp Aman
Tanrım Dedirtecek 11 Uyarlama
Yeşilçam günümüz
sinemasından daha cesur oluşuyla her daim ilgi çekmeyi başarmıştır. Eldeki
imkanlar sınırlı olsa da hayallerin her daim sınırsız olduğu Yeşilçam’ımız uyarlama
konusunda da çıtayı bayağı zorlamış. Zira İtalyan işi gialo dememiş uyarlamış,
fantastik bilimkurgu dememi uyarlamış. Uyarlama konusunda hiçbir masraftan
kaçınmayan Yeşilçam’ımız sanmayın ki uyarlama konusunda sadece Hollywood
sinemasıyla kendini sınırlamış. Yeşilçam uyarlamalarının elinden ne İran
sineması ne de Avrupa sineması kurtulabilmiş. Bir nesle sinemayı sevdiren
Yeşilçam’ımızın masrafını göz ardı ederek uyarlamaya cesaret ettiği on bir
filmle karşı karşıya olduğumuz listeyi meğer neler dönmüş Kamil ya diyerek
okuyabilirsiniz.
Sapık Kadın / Fatal Attraction
Hollywood’un erotik filmleriyle hatırlanan asi yönetmeni
Adrian Lyne’nin yönettiği 87 yapımı gerilim filmi Fatal Attraction, evli,
çocuklu ve başarılı bir avukat olan Dan Gallagher’in tek gecelik ilişkisinin
burnundan gelişini konu alıyor. Zira adamın tek gecelik ilişki yaşadığı Alex hanım,
adamdan kopmamak için elinden geleni yapan bordorline sendromlu bir kadındır.
Orhan Elmas’ın yönettiği yerli versiyonu ise Perihan Savaş’ın yumurta sarısı
saçlarının gölgesinde kalmıştır. Ve kesinlikle memleketimizdeki kadın erkek
eşitsizliğinin göstergesi olan bir filmdir. Şöyle ki bu filmin Amerikan
versiyonunda Dan’ın karısı Beth, ihanete uğradığını görünce kocasına net bir
şekilde tepkisini gösteriyor. Dan desen zaten aldatmanın utancından köpek
olmuş, karısından özür üstüne özür diliyor. Ama yerli versiyonumuz Sapık Kadın’da
aldatılan eş Nevin, sanki ihanete uğrayan o değil de kocası Ahmet’miş gibi
adama mutlu yuvamızı yıkma diyor. Neredeyse kendisini aldatan kocasından özür
dileyecek kadın. Yahu şunun tersi bir durum olsa yani aldatan taraf erkek değil
kadın olsa aldatılan koca kadına kurşun yağdırır. Bakınız Orhan Gencebay’ın
Aşkım Günahımdır filminde kendisini aldatan sevgilisine ( Evet, sevgilisi! Zira Orhan Gencebay’ın
oynadığı karakter zaten evliydi. Ve karısını başka bir kadınla aldatıyordu.)
kurşun yağdırması. Ya da Zavallılar filminde Tahir’in kendisini aldatan karısı
Zeliha’yı öldürmeye çalışması gibi. Ama durum bunun tam tersi olunca aldatılan
taraf olan kadının kocayı affetmesi sanki farz olmuş. Nevin’in kendisini
aldatan, hem suçlu hem de güçlü eşi Ahmet’e yuvamızı dağıtma dediği kısım
sinema tarihimizin açık ara en iğrenç sahnesidir, kimse kusura bakmasın! Ayrıca
Amerikan versiyonunda Alex ailenin evine girip duştaki Beth’e bıçakla saldırır
ve Dan karısını kurtarmaya çalışır. Ama Alex’i onu ailesinin başına musallat
eden Dan değil, yerini almak istediği Beth öldürür. Çünkü Alex hiçte bazı
platformlarda dillendirildiği gibi özgür ve feminist kadının simgesi değildir.
Filmi adama atar yaptı, demek ki özgür kadın diye, yorumlamak nasıl bir
zihniyet bilmiyorum. Zira film dikkatli izlenirse Alex film boyunca Beth ve
kızına Dan’den daha fazla saldırır. Zaten filmin sonunda da Dan’in kendisinden
uzak durmasının sebebi olarak gördüğü Beth’i öldürmeye çalışır ve filmin asıl
feminist kadını olan Beth kocasına muhtaç olmadığını kanıtlarcasına kendisini
yok etmeye çalışan Alex’i öldürür. Oysa yerli versiyonumuzun ezik kadını Nevin,
canına kast eden Tülay’dan tek başına kurtulamaz. Ne münasebet efendim, onu
kocası Ahmet kurtarmak zorundadır.
Alın Yazısı / Gheisar
İran sinemasının dönüm noktası olarak kabul edilen Gheisar,
1969 yapımı Mesud Kimyai filmidir. Film hastaneye yetişmeye çalışan bir
ambulans sireniyle açılır. Fati adlı bir genç kız intihar etmiştir, garip
anası, çilekeş anası ve eli bastonlu dayısı kızı kurtarmak için uğraşır.
Kardeşinin intiharı üzerine acılı ağabey Farman, kasap dükkanından fırlar.
Fakat Fati hastanede sizlere ömür olur ve kardeşinin ölümü üzerine Farma
yıkılır. Fati’nin intihar mektubunu bulan bastonsuz da yürüyebilen ama nedense
elden bastonu düşürmeyen dayı, kızın Mansur’un tecavüzüne uğradığı için intihar
ettiğini öğrenir. Kardeşinin başına geleni öğrenen Farman, zincirini koparmış
dana gibi Mansur’un iş yerini basar. Mansur’un ümüğüne sarılan Farman’ın
kardeşlerini öldüreceğini anlayan Rahim ve Kerim, Farman’ı gayet kalleşçe
sırtından bıçaklar. Gheisar ise Farman ve Fati’nin ölümünden habersiz mutlu
mesut evine gelince acı haberi alır. Annesi ve dayısının engelleme çabalarına
rağmen Gheisar kardeşlerinin intikamını almaya yemin eder. Nişanlısından
kendisini beklememesini isteyen Gheisar, kardeşlerinin intikamını alır.
Başrollerinde Cüneyt Arkın ve Fatma Belgen’in oynadığı 1972 yapımı Orhan
Aksoy’un yönettiği yerli versiyon Alın Yazısı ise tartışmasız Cüneyt Arkın’ın
en iyi filmi. Film İran yapımıyla esas oğlanların semt oturuşundan tespih
tutuşuna kadar birebir aynı olduğu için ikinci bir özete gerek yok. Ben sadece
kısaca üç farka değineceğim. Birincisi yerli versiyonumuz sansürün zirve
yaptığı yıllarda çekildiği için Gheisar’ın sonunda ana karakter çatışmaya
girdiği polisleri öldürüp kurtulurken Alın Yazısı’nın sonunda Cüneyt Arkın
polislerle girdiği çatışmanın sonucunda ölmüştür. İkinci fark ise hamam
sahnesinde, zira Orhan Aksoy’un çektiği hamam sahnesi kesinlikle Hitchcock’un
Psycho’suyla kapışacak düzeydeyken İran versiyonundaki hamam sahnesi daha zayıf
kalmış. Son olarak hem İran hem de yerli versiyonda filmdeki kadın karakterler
tartışmasız çok güzel kadınlarken erkek karakterlerden şifa niyetine bir tane
bile yakışıklı yok. Sadece başroldeki ağabey eli yüzü düzgün seviyesinde. Oysa
yerli versiyonun başrolü olan Cüneyt Arkın’ı geçtim kardeşlerinin intikamını
aldığı anti karakterlerin içinde bile bir adet Kamran Usluer yakışıklılığı
mevcut.
Garip / The Kid
Kemal Sunal’ın 1986 yapımı yönetmenliğini Memduh Ün’ün
yaptığı filmi Garip, Charlie Chaplin’in 1921 yapımı The Kid’inin bire bir
olmasa da uyarlaması. Şöyle ki orijinal film The Kid’de çocuğun annesi sevdiği
adam tarafından terk edilince çocuğunu terk eder, sonra da ünlü bir oyuncu olur
ve her yerde çocuğunu arar. Fakat yerli versiyonda çocuğun annesi patronundan
hamile kalır ve doğum sırasında ölür. İki versiyonda da çocukları bulup büyüten
ana karakterler fakir olsalar da kendi çocukları gibi gördükleri küçük çocuk
için her türlü fedakarlığı yaparlar. Şarlo aşırı derecede fakir olduğu için
devlet küçük çocuğu onun elinden alıp yuvaya vermek ister. Yerli versiyonda ise
Fatoş’un öz babası kızı Kemal’den almak için dava açar.
Kıskanç Kadın / Rebecca
Alfred Hitchcock’un 1940 yapımı psikolojik gerilimi Rebecca,
evlendiği zengin beyin, eski karısının kusursuzluğu karşısında kifayetsiz kalan
yeni eşin bir de evin ürkütücü hizmetçisinin psikopatlıklarıyla uğraşmasını
konu alıyor. Yerli versiyonumuz Kıskanç Kadın’da ise dışarıdan bakıldığında
kusursuz görünen eşi Sevda’nın ölümü üzerine sosyetik kadınların gözdesi haline
gelen Kemal beyin, Nevin adında fakir bir genç kızla evlenmesi ve bu kızın da
tıpkı Hollywood versiyonu gibi eski eşin anıları ve evin hizmetçisinin
tuzaklarıyla cebelleşmesini konu alır. Fakat yerli versiyonumuzun en bariz
farkı maddi olanakların kısıtlı olmasından çok uymayacak bir uyarlama yapmaları
olmuş. Uymayacak uyarlamaya çok kısa değinecek olursak ülkenin örf, adet,
gelenek ve göreneklerine kesinlikle ters bir senaryoyu uyarlama çabasıdır. Misal
ülke halkı bu filmlerin orijinal versiyonlarını izlemekte hiçbir sakınca
görmezken uyarlama versiyonunda aynı olay yadırganır, bir ne oluyoruz şimdi
hissine kapılınır. Misal Dallas’ı ya da erotizmin zirvesine çıkmış Latin
dizilerini izlemekte hiçbir sakınca görmezken Dallas yerlileştirilip Ceyar
Cengiz’e dönüşse bi algıda şok geçirme, bi tvsel kültür şoku yaşanır. İşte uymayacak
uyarlama yapılan filmimiz Rebecca’da filmin kafadan kontak hizmetçisi bayan
Danvers’in evin yeni hanımına eziyetlerinin sebebi onu ilk hanımı Rebacca’nın
basit bir kopyası gibi görmesinden çok Rebecca’ya duyduğu lezbiyen ilgidir. Gel
bunu yerli versiyona uyarla bakalım. Değil Yeşilçam, günümüz dizi ve sinema
sektörünün bile fellik fellik kaçtığı bir konu olan LGBT Kıskanç Kadın’da da
işlenememiş. Evin hasta ruhlu hizmetçisi Perihan’ın, evin yeni hanımı Nevin’e
çeşitli tuzaklar kurup onu Kemal’den uzaklaştırma isteği Sevda’ya duyduğu
hayranlık ya da ilgiden çok Kemal’e duyduğu gizli aşk.
Aşka Susayanlar / La Strano Vizio Della Signora Wardh
Sergio Martino’nun 71 yapımı giallosu Bayan Wardh’un Tuhaf
Sapkınlığı hemen bir yıl sonra içinde bir adet sinemaya yeni adım atmış Kadir
İnanır, bir adet cesaretinin zirvesindeki Meral Zeren, bir adet Yıldırım Gencer’in en genç hali, bir
adet Hülya Koçyiğit’e musallat olmayı unutmuş Nihat Ziyalan ve bir adet kendini
kurdeleye sarıp gecelik diye yutturmaya çalışan Eva Bender ile vizyona girmiş. Konu
itibariyle birebir aynı değil ama ana hatları İtalyan versiyonu ile aynı olan
filmin yapım ve yönetiminde emeği geçen herkese bu ne cesaret demek istiyorum. Bir
adet gialloyu çevirmeye nasıl cesaret etmişler cidden büyük cesaret, ha film
kusursuz mu derseniz, tabi ki değil. Filmin başından beri katil diye gösterilen
adam bariz bir şekilde Yıldırım Gencer’ken filmin sonunda sırf ters köşe olsun
diye eline bıçak verilmiş bir sarışın bebeyi katil diye izleyiciye yutturma
çabaları filmin başında yaptıkları ormanlık alan hatasından beterdi. Ormanlık alanda
katilden kaçan ilk kurban genel planda üç beş ağaçlı bir mekanda koşarken yakın
plan çekiminde kadını gören çalı çırpıların arasında debeleniyor sanır. Tabi ki
dal parçalarını tutan set elemanlarının eli kadraja girmeseydi. Yerli versiyonu
orijinalinden ayıran en büyük farkta sinemaya jön kategorisinden giriş yapan
Kadir İnanır’ın oynadığı Yılmaz karakteri orijinal versiyonunda kötü adamken
yerli versiyonda jön kötü adam olamaz diyerek kızı kurtaran beyaz atlı prens
olmuştu.
En Büyük Şaban / City Light
Charlie Chaplin’in en güzel filmlerinden olan 1931 yapımı
City Light, 1983 yılında Kartal Tibet’in yönettiği En Büyük Şaban filmi ile
yerlileştirilmiş. Sevdiği kör çiçekçi kızın gözlerini açtırmak için uğraşan
fakir bir serserinin bu uğurda yaptığı fedakarlıkların anlatıldığı film, orijinalinin
birebir aynısı. Mesela Garip ve The Kid arasında ana konu aynı olsa da kendini
belli eden farklılıklar vardı ama En Büyük Şaban ve City Light arasında isim ve
mekan harici fark yok. Kemal Sunal da tıpkı Şarlo gibi izleyeni gülmekten kırıp
geçirecek bir boks maçı yapar. İçip içip sapıtan zengin kankasıyla gittiği
partide yuttuğu süs her hıçkırışında korna gibi öter. İki filmin sonunda da
gözleri açılan genç kızlar kendisinin ameliyatı için çabalayan serseriyi
tanımaz. Çünkü serseri kıza zengin bir bey olduğunu söylemiştir, kız da zengin
kurtarıcısının gelip onu görmesini bekler. Ama filmin sonunda iki kızda
karşısındaki serseri kılıklı adamın gerçek kurtarıcıları olduğunu anlar. İki
filmde de bu son sahne acayip duygusaldır.
Dracula / Drakula İstanbul’da
Bram Stoker’in kazıklı voyvodanın hayatından ilham alarak
yazdığı kurgu romanı Drakula ilk olarak Nosferatu adıyla Almanlar tarafından
çevrildi ama telifi ödenmediği için film yasal olarak çekilen ilk vampir filmi
sayılmaz. 1931 yapımı Bela Lugosi’nin oynadığı Drakula filmi, Bram Stoker’in
kitabı baz alınarak yapılan ilk vampir filmidir. Hollywood hariç aynı konuyu
işleyen ilk ülke olan Türkiye’de Yeşilçam da kitabı birebir uyarlamıştır. Hatta
1953 yapımı Drakula İstanbul’da filmi içinde sivri vampir dişinin göründüğü ilk
film olma özelliğini de taşır.
Şeytan / The Exorcist
1973 yapımı William Friedkin filmi The Exorcist orijinal
versiyonundan bir yıl sonra Alman bir yapım şirketinin ısrarı ile Metin Erksan’a
çektirilmiş. Metin Erksan’ın çekmeye pekte gönlünün olmadığı ve dönemin
imkanlarıyla çekilemeyeceğini savunduğu filmi maddi sıkıntı yüzünden çektiği
biliniyor. Orijinali Hollywood imkanlarıyla çekildiği için yatağı değil kızı
dahi uçururlarken bizimkinde yatak zincir bağlanarak uçurulacağından görüntü
yönetmeninin ışık değiştirmesi, algısal illüzyon için yönetmenin odayı zincir
desenli duvar kağıdıyla kaplatması gerekmiş. Şeytan tarafından zapt edilen
küçük bir kız ve onun dul annesinin yaşadığı zorlukları anlatan filmde, kızı
kurtarsın diye kiliseden çağrılan papaz bile ateistti. Tabi yerli versiyonda
kızı kurtarsın diye çağırılan imamın ateist olması düşünülemeyeceği için ana
karakter papaz değil psikologdu. Ahu Tuğba’nın içine şeytan kaçan bahtsız küçük
kızın eğitimiyle ilgilenen dadısını canlandırarak oyunculuğa adım attığı film
olma özelliğini gösteren Şeytan, Cihan Ünal’ın filmin sonunda camdan uçmasıyla
sonuçlanıyordu. Bir de iki filmde de içine şeytan kaçan küçük kızın
filmografisi pek parlak değildi. Orijinal versiyonda oynayan Linda Blair bu
filmden sonra sinemada birkaç ufak rol dışında dikiş tutturamamış. Canan Perver’se
arabesk filmlerin mantar gibi türediği döneme denk geldiği için aşırı acıklı
filmlerde oynamış. Canan hanım şanslıymış ki yönetmen Temel Gürsu ile evlenip
arabesk filmlerde oynamış, zira sinemaya adım attığı yılların erotik furyaya da
denk geldiği düşünülürse Ferdi Tayfur’la toprak olup taş olmak daha mantıklı
geliyor.
Badi / E.T
Aman Tanrım didim, işte Badi izleyiciyi şoktan şoka sokan
uyarlamaların en bombastiği. Steven Spielberg’in sevimli uzaylılar konulu
filmlerinden olan E.T’nin yerli uyarlaması Badi, eldeki efso imkansızlıklarla
yapılmış bir film. Çocuklara bisiklet bulamadıkları için midir nedir yerli
versiyonumuzda çocuklar uzaylıyı bisikletle değil eskici arabasıyla
kaçırıyorlardı. Yönetmenliğini Zafer Par’ın, senaristliğini Barış Pirhasan’ın
yaptığı 1983 yapımı Badi’de her şeye tamam. Çocuk sandığı uzaylıyı dövmeye
çalışan babasına baba vurma uzaylı o diyen çocuğa bile tamam da o uzaylının
neden basketbol topu gibi poposu vardı. Ülkemiz sınırlarına düşen uzaylı bile
popolu olmak zorunda mı yahu?
Fıstık Gibi Maşallah / Some Like İt Hot
Klasik Amerikan komedi filmi olan Some Like İt Hot ülkemizde
bir değil tam iki defa çevrilmiş. İki yerli çevrim de içinde bir adet Sadri
Alışık barındırır çünkü filmin komedisini sırtlayan Sadri Alışıktır. Bir de
yaşamak için kadın kılığına giren ikilimizden Sadri ağabeyin gemide gördüğü
güzel kızlarla feleğinin şaşması üzerine İzzet ağabeyden yediği dürtükle
portakallarını düşürünce “Ay memem koptu!” diye feryat etmesi var ki cidden
efsane. Bunun üzerine İzzet ağabey de durur mu ne döküntü karısın be diye
yapıştırır cevabı. Türkan Şoray’ın orijinaline uysun diye Marilyn Monroe
sarısına boyattığı saçları ve kuralsız döneme denk geldiği için Sadri ağabeyle
havuza bikinili dalmasıyla dikkat çeken Fıstık Gibi Maşallah orijinalinden iyi
midir bilmem de orijinalinden daha komik olduğu kesin.
Macera Yolu / And Soon The Darkness
İngiliz yapımı gerilim filmi olan And Soon The Darkness
ülkemizde 1974 yılında Macera yolu adıyla çevrilmiş. Kutsal bakirelik
avantajından dolayı yırtan esas kızların kıyafet rengine kadar birebir uyumlu
olan film, Zeynep Değirmencioğlu’nun son filmidir. Zeynep hanım jübilesini niye
teen slasherle yapmak istemiş onu da anlamak mümkün değil ya. Filmin en güzel
yönü Antalya’nın 70’lerdeki duru güzelliğidir. İki genç kızın kız kıza
bisikletle şehir turu yapma çabalarını konu alan film, kızlarımıza ana
babalarınıza yalan söyleyip el bezi kadar kıyafetlerle bisiklet sürmeyin
mesajını vermek için mi çekilmiş acaba diye sorgulatıyor. Efendi adamın katil,
serseri sanılan motorcu gencinse mağdur çıktığı film Yeşilçam’ın ilk ters köşe
yapma çabalarından olsa gerek. Asıl çarpıcı detaysa bu filmi Hollywood’dan önce
keşfedip uyarlamamız olmuş. Zira aynı filmin Amber Heard’lı 2010’da çevrilmiş
bir Hollywood versiyonu da mevcut.
Merhaba. Bir hatayı düzeltmek istiyorum; Gheisar filminin sonunda baş karakter polisleri öldürüp kurtulmuyor. Alın Yazısı filmine parelel olarak bir tren vagonunun içinde yaralı halde polislerden saklanirken ölüyor.
YanıtlaSil