17 Aralık 2017 Pazar

Son Dönem Tv Dünyasının Parlayan Yıldızı Entrikaların Dizisi Ufak Tefek Cinayetlerin Dizi Kadar Konuşulan Oyuncuları


Kesinlikle uyarlama kokan, buram buram Amerikan olsa da izleyiciyi şu dönem en fazla çeken dizilerden olan Ufak Tefek Cinayetler, klasik olmayan kurgusu, bol entrikası, her bölüm sonu ters köşe yapmayı adet edinmesiyle dikkatleri üzerine çekiyor. Dizi ülke çoğunluğunun rüyasında bile göremeyeceği hayatların yaşandığı bir partide işlenen cinayetle başlıyor. Polis soruşturması, sorgu odası gıybetleriyle dizinin odağındaki dört kadının hayatını izleyiciye sunuyor. Merve, Pelin, Oya ve Arzu’nun ortak geçmişi, etrafına gülücükler saçan kadınların çalkantılı ve skandal dolu hayatları derken dizi bir anda ratinglerin zirvesine ulaşıyor. Dizinin bu kadar beğenilmesine neden olan en büyük etkenlerden biri olan karakterlerini inceleyeceğim bu haftaki yazımda ne ruh hastaları varmış demekten kendimi alamıyorum. Bu kadar manyağın bir araya geldiği üstüne bir de saflık sınırlarını zorlayan tiplerin de manyakların üzerine sos olduğu dizimiz adından daha da söz ettireceğe benziyor.

Koltuk uğruna masum iki kişinin hayatını karartan canavar lise müdürü Muzaffer  


Sıfatına en okkalısından Fatma Girik tükürüğünün farz olduğu Muzaffer bey, öğrenciler ve veliler tarafından sevildiği için yönetim tarafından müdür yapılma ihtimalinden korktuğu Edip’e atılan iftiraya resmen körükle gitti. Bir eğitimciye yakışmayacak şekilde Oya’nın düşeceği durumun umurunda olmadığını, tek derdinin koltuğu olduğunu Edip hocaya açıkça söyleyip bir de adama yallah çeker. Edip’in sinirlenip yakasına yapışması üzerine vur da daha çok haklı çıkayım diye resmen sevinen cibilliyetsiz, tıynetsiz varlık, öldün ya öbür tarafa koltuğu da götürebildin mi? Mezarın başına bir adet koltuk diksinler senin! Hayır, adam totalde beş dakika görünmesine rağmen izleyene küfrettirmeyi başardı. Oyuncuyu gani gani tebrik ediyorum.

Cinayet davasına girdiğini düşünürken altın günü gıybetinin içine düşen baş komiser 


Bu adamcağıza da yazık vallahi, cinayet var dediler sorguda resmen dedikodu kazanına düştü. Sadece o köpek çenesi yemişçesine konuşan manikürcüyle, felsefe yapan robotik ifadeli kadına tahammül ettiği için bile iki maaş ikramiye vermeleri gerekir buncağıza. Sorguya girdiğinden beri altın günü ortamı yaşıyor adam, sorguda bir kısır eksik. Sezon finalinde asıl cinayeti sorgudaki şahitlere katlanamayıp baş komiser işleyecek bence.

Oya’nın sekretaryası gökkuşağı renklerine göz kırpan İlhan


Oya hakkındaki bilgilerin bir kısmını öğrendiğimiz İlhan, dizinin gökkuşağı renklerine göz kırpan üyesi. Sektörde son zamanlarda moda olmaya başlayan sevimli, iyi niyetli, şen şakrak gay ekolünün dizideki yansıması olan İlhan, bu iyi huylarına rağmen tabi ki RTÜK faktöründen dolayı sevgilisiyle ekranlarda boy gösteremeyecek. Ama olsun kendisi Oya’yı bir ilahmışçasına izleyiciye tanıtmaya devam edecek.

Köpek çenesi yemişçesine konuşan manikürcü kız


Sen nasıl bir şeysin be ablacığım, çenende motor mu var senin? Yahu sorguya girdiğinden beri abuk sabuk dedikodu yapmak dışında bir şey yapmıyorsun. Tamam, mesleğin icabı dedikodu yapmak senin işinin bir parçası da karşında da maniküre gelmiş bir barbi yok ki? Vallahi bu hızla konuşmaya devam edersen o baş komiser cinnet getirip beylik tabancasıyla önce seni sonra kendini vuracak. Ayrıca maniküre gittiğin kadınların beyleri hakkında akıttığın salyalar da hiç hoş değil. Çenen yüzünden koca bulamadın diye elalemin kocasına niye iç geçiriyorsun? Vallahi o Merve, Serhan’dan bahsederken salya akıttığını duyarsa tükürük bezlerini koparıp sana yedirir.

Manikürcünün tam tersi robotik tavırlı filozof abla


Ay ablacığım o konuşma tarzınla, işkembeyi kübrandan uydurduğun felsefelerinle hem sorgudaki polisleri hem izleyicileri kanser ettin. Rica ederim boşluğa bakıp, felsefe yapma. O değil de sen Oya, Merve, Arzu, Pelin, Burak ve Taylan’ın okuduğu özel okulda hocalık yapmışsın Galatasaray Lisesinde okuyan Serhan’ın hayat hikayesini nerden biliyorsun? Adamın sevgisiz zengin çocuğu bunalımını nerden biliyorsun ki?

Sorgu odasında en doğru karakter tahlillerini yapan Burak


Merve sizden böbreğinizi isterse verin, yoksa o sizin kalbinizi söker diyerek Merve’nin ne derece tehlikeli bir ruh hastası olduğunu açıklayan Burak,  Pelin içinse Merve’nin bir düşük modeli ama içten içe onun devrilmesini ve Merve’nin yerine geçmenin hayallerini kuruyor diyor. Yani dizinin iki ana karakteri Merve ve Pelin’in ne derece pislik olduğunu izleyiciye net bir şekilde açıklıyor. Ne İlhan gibi Oya güzellemesi yapıyor, ne robotik ifadeli abla gibi felsefe ne de manikürcü kız gibi boş dedikodu yapıyor. Her sorgu odasının aranan şahidi o.

Esnek yılan plates Burcu


Türünün en görgüsüz örneklerinden olan plates hocası Burcu, Arzu safının portakal kocasıyla yasak ilişki içerisinde. Tabi ki amaç Portakal Mehmet’in saf ve temiz aşkı değil, alacağı tek taş ve sarmaşık sitesinin şık villası. Kısacası babası yaşındaki portakalın maddi durumunun plates derslerinden ömrü boyunca kazanacağı paradan daha fazla olduğunu fark eden Burcu, gençliği ve fit vücudunun verdiği avantajla portakala kancayı takmış. Yüzüğü kapınca attığı göbekten ve evin Arzu’ya kalacağını öğrenince çıkardığı rezaletten dizinin en itici karakterlerinden olduğu anlaşılan Burcu, portakal Mehmet gibi çoluğuna çocuğuna bakmadan genç kadın peşinde koşan tiplere müstehak aslında.

Neşeli bir çocukluk geçirip Pelin gibi histerik bir yılanla evlenen beyinsiz Taylan


Yani Taylancığım ilişki konusundaki zirveni lisede yaşamışsın, o da Oya’nın da ergen olup senin hıyarlığını görememesinden kaynaklanmış. Hırsından ve sinirinden kurumuş, yirmi beş kilo kalmış Pelin’le evli olman bile hıyarlıklarına bir gerekçe değil. Bir de utanmadan sitenize taşındı diye, zamanında yanında olmadığın eski sevgiline halleniyorsun. Sana değil Pelin’e hiç değil çocuğunuza acıyorum vallahi. Zeka konusunda kornişon turşusunun bile gerisinde kalan bir baba ile özgüveni eksik, histerik bir anadan meydana gelmiş bu çocuk ileride kanun kaçağı olmazsa iyi. Hayır, çocuğun hiçbir açıdan bir artısı yok, devlet bir şey yapsın. O çocuğu korumaya filan alsın.

Orta yaş bunalımındaki dolma sever bünye portakal Mehmet


Yurdumuz sınırları içinde nesli tükenmekte hatta kısıtlı sayıda olan portakal rengi Mehmet, tam bir ev kadını olan saftirik Arzu’nun on altı yıllık kocası. Tipinin aksine tam bir Türk erkeği olan Mehmet, boğazına olan düşkünlüğüyle tanınıyor. Arzu ile tencere kapak iken orta yaş bunalımına girip paragöz bir plates topuna aşık olan Mehmet, yediği yemeklerin kalorisini sayıp, yeşil ağırlıklı beslenen Burcu’nun evinde yumurtalı sucuk, pastırma, kıymalı dolma yiyebileceğini umacak kadar da beyinsiz. Aldığı pastırma ve sucukların günde üç öğün yeşil elma yiyip, maydanoz suyu içerek yaşayan sevgilisi plates Burcu tarafından çöpe atılmasıyla gözyaşlarına hakim olamayan Mehmet, gidip Taylan hıyarına dert yanıyordu. Evi terk etmesine rağmen çocuklarını bahane ederek Arzu’nun mutfağından dolma yürütmeye çalışan portakal Mehmet, kadının kredi kartlarını iptal ettirdiğini unutacak kadar da arsız. O değil de insan Tülin Özen’i nasıl aldatır ben hala ona şaşıyorum, kadın halimle Tülin’i yolda görsem bakmaktan kendimi alamam. Hatta Tülin geçer ben kadın gözden kaybolana kadar arkasından bakarım. Kadın hem ülkemizdeki erkeklerin beğeneceği bir tipte hem de dizideki rolü itibariyle karakter olarak da herkesin evlenmek isteyeceği birisi. Yemek yapan, kocasını seven, çocuklarına özen gösteren bir anne. Tipik ev kadını olan Arzu’yu bırakıp fotosentez yapan bir platese giden portakal Mehmet kendisi kaşınmış.

Merve ve Pelin’in sinsiliğinden nasibini almış çilekeş Edip hoca


Yahu adam resmen her okulun isteyeceği ideal bir hocayken bir adet beyinsiz Taylan, bir adet kıytırık lise grubu solistliği, bir adet de lise müdürlük koltuğu yüzünden meslekten men edilmiş. Meslekten men neyse de işlemediği, yüz kızartıcı bir suç yüzünden karısı bile inanmayıp terk etmiş adamı. Öğrencisinin geleceği kararmasın diye gerekirse istifasını sunacak kadar karakterli bir hoca olan Edip, son bölümden anlaşılacağı üzere Oya’yla birlik olup Pelin ve Merve’den intikam almaya geliyor. Zamanında iftira attığı Edip’le karşı karşıya gelen Merve’nin yaşadığı şok karşısında gülümseyen Edip, ilerleyen zamanlarda bu intikama kendini Oya’dan fazla kaptırırsa hiç şaşmam. Merve’nin üzerine araba sürüp, Pelin’i havuzda boğmaya çalışırsa izleyiciyi mest edeceğini düşünüyorum.

Merve’nin günümüzde buz devri yaşayan soğuk kocası Serhan


Taylan’ın hıyarlığı, portakal Mehmet’in ihaneti karşısında izleyicinin beyaz atlı prens muamelesi yaptığı Serhan da aslında erkek takımındaki karaktersizlerden biri. Bu adam bu kadar mükemmel olsa Merve’yle neden evlensin Allah aşkına? Bi de bıktık artık bu Yeşilçam klişesi esas oğlanın sadakatsizliğini karısının yılanlığına bağlama senaryosundan. Çok asilse boşansın Merve’den öyle Oya’ya yürüsün. Yahu şu adamın portakal Mehmet’ten saçı hariç tek farkı karısını aldatmaması, onda da Serhan’ın yaptığı hiçbir asil durum yok. Oya, evli bir erkek olduğu için Serhan’ı kabul etmiyor. Oya yerine plates Burcu olsa şimdiye beyaz atlı prens Serhan’ın da portakal Mehmet’ten farkı kalmazdı. Bir de Mert Fırat oynuyor diye mi karakterin noksanları göze çarpmıyor. Oya’dan yüz bulamayınca Merve’ye sırnaşan bir Serhan ne kadar tutarlı? Adamın iyi olan tek yanı çocuğuna olan sevgisi, o kadarını portakal Mehmet’le hıyar Taylan da yapıyor. E o zaman nedir bu Serhan’ı ideal erkek yaptıran?

İdeal ev kadını olsa da dilsiz şeytanlığı sayesinde arkadaşının hayatını karartan Arzu


Oya’yı kenara çekip lisede olanlar yüzünden özür dilemek isteyen ama onu bile başaramayan pasif Arzu, Oya’nın ne demek hayatım ben unuttum bile deyip kendisini affedeceğini düşünüyordu. Konuyu kapatmak isteyen Oya’ya ama ben çok düşünüyorum, aklıma takıyorum deyip illahi affettim sözünü duymak için zorlasa da aldığı cevapla sus pus olmuştu. Düşün biraz Arzu, çünkü yaptığın şey düşünülmesi gereken bir konu. Portakal kocana havuz başında felsefe yaparak sorduğun ama onun açlıktan beyni durduğu için cevap veremediği konunun cevabı oldukça basit. Eğer gücün yetmesine rağmen bir haksızlık karşısında sustunsa sen de dilsiz şeytansın. Merve’nin uydusuymuş gibi davranıp, Oya ve Edip hocaya atılan iftira karşısında önce susup, sonra da suskunluk sarmalına kapılıp, çoğunluğa uyduğun için masum olduğunu mu sanıyorsun? Portakal kocanın ihanetine uğrayınca otuz beş kilo kalmış yılan kankan Pelin’e ağlıyosun Mehmet bana bunu nasıl yapar diye. Sen zamanında arkadaşına atılan bir iftira sonucu nasıl sustun? Vallahi zamanında yaptığın bu suskun iftirayı hatırladıkça durumuna duyduğum üzüntüm azalıyor. Arkadaş grubunuzdaki belki de tip ve fizik konusunda en kusursuz hatun sensin ama kocan olacak portakal seni aldatıyor.

Hırsından otuz beş kilo kalmış histerik yılan Pelin


Bir adet beyinsiz Taylan için çocukluk arkadaşına ve hocana iftira attıktan sonra Taylan’la evlenip bir de o salatalıktan çocuk yaparak zaten Allah’ın belasından nasibini almışsın. O kadar özgüvensizsin ki, Taylan’a nerdeyse çip taktıracaksın. Merve’nin kıçının dibinden ayrılmayıp, Merve’nin bile kuyusunu kazıp kraliçelik hayalleri kuruyorsun da senin gibi ezik kraliçe mi olur be Pelin. Bi de Oya’nın kliniğine gidip kocamla aramızda tutku var diye aranızda olmayan tutkuyu kadının gözüne sokmaya çalışıyorsun. Hırsından, kıskançlığından kurumuş otuz beş kilo kalmışsın. Entrika düşüneceğine git kebapçı, lahmacuncu filan takıl da yüzüne kan gelsin. Belin şişe gibi, bacakların kürdan gibi kalmış. Neredeyse yürürken kırılacaksın bir de insan azmanı kocanla her dakika seviştiğini iddia ediyorsun. Ölürsün mölürsün, belin elinde kalır diye, adam sana sarılmaya korkuyor kızım. Boynun Gullum’dan ince kalmış, kemiklerin sayılıyor, zayıflıktan yanaklarında kırışıklık oluşmaya başlamış. Bak Merve’ye yemeğin salçalısı kadının kalçalısı ekolünü benimsemiş. Arzu’yla Oya da spor yapıyor ve fit mi fitler. Sen sporun üzerine başka bir şey daha mı yaptın, ne yaptın kendine?

Kraliçe yılan Merve


Grubun en güzel yüzlü ve en yılan üyesi olan Merve Pelin ve Arzu’ya ne içirmişte kendisine uydu yapmış bilinmez. İstediğini elde etmeye ve çevresindekilerin hayatını kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmeye odaklanan Merve, tehlikeli mi tehlikeli. Sanki dünya onun istediği yönde dönsün istese dünyayı tersine döndürecek kadar psikopat izlenimi veriyor. Kıytırık bir lise grubunun solistliği için çocukluk arkadaşını harcayacak kadar manyak bir kadından bahsediyoruz. Karşısındakileri gülümseyerek iğneleme ekolünden olan Merve, dua etsin ki Yeşilçam dönemimde yaşamıyor. Yoksa çok kısa bir sürede iflas bayrağı çekecek kocasından sonra kötü yollara düşüp, polis baskınlarında yakalanıp, vesikalanmak için de zamanında iftira attığı arkadaşı Oya’nın kliniğine götürülürdü. Oya’yla karşılaşınca da ayaklarına kapanıp, ağlayarak af dilerdi herhalde. Oysa günümüz dizileri Merve gibi anti karakterlerden yana olduğu için Merve asla yıkılmaz, Merve’nin kalesi sarsılmaz. İflas eden Serhan, Oya’dan yüz bulamayıp intihar eder ama Merve yine de dağılmaz. Kraliçelik bunu gerektirir anam, bu Merve dizinin sonunda tüm sarmaşığı ele geçirip orada beylik bile kurar.

Acıların kadını intikam peşindeki Oya  


Arkadaşlarından yediği ağır kazıktan sonra iftiraya uğrayıp okuldan atılan, ailesini bile kendine inandıramayınca intihar eden, bunun sonucunda da çocuk sahibi olamayacağını öğrenen Oya, acısını kalbine gömüp kendini ilim irfana verir ve doktor olur. Zamanında ona iftira atan arkadaşlarından intikam almak için kolları sıvayan Oya’ya ilerleyen bölümde iftiranın diğer mağduru Edip hoca da katılır. Merve’nin kocası Serhan’la bir koşu sırasında karşılaşan Oya, Serhan’dan etkilense de ahlak yapısına ters olduğu için ondan uzak durmaya karar verir. Bacım bırak bu Serhan ayaklarını filan da sen intikamına odaklan. Vallahi o kadar kazıktan sonra ben olsan kraliçe Merve’yi Marie Antoinette’ye, Pelin’i yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot’a, Arzu’yu da Old Boy’daki Dae-su Oh’a çevirirdim. 

9 Aralık 2017 Cumartesi

Sinema Tarihinin Evlat Olsa Sevilmez İkilisi Veda ve Oktay’ın Aynı Ebeveyn Tarafından Büyütüldüğü İzlenimini Veren Benzerlikleri


Hollywood’un 1945 yapımı kara filmi ve Yeşilçam’ın 1976 yapımı dram filminde yer alan iki karakter düşünün ki, sanki farklı zaman diliminde yaşamış aynı kişi gibi birbirlerine benzesin. Mildred Pierce’nin Veda’sı ve Aile Şerefi’nin Oktay’ı bir elmanın iki yarısı misali birbirini tamamlayan iki karakter. Eğer bahsi geçen iki filmden birini izledinizse siz de ne dediğimi anlarsınız. James M. Cain’in romanından uyarlanan senaryosunu Ranald MacDougall’ın yazdığı Michael Curtiz’in yönettiği 1945 yapımı kara filmimiz Mildred Pierce, ikinci dünya savaşı sonrası bozulan aile yapısı ve kadınların iş hayatına atılışını protesto niteliğinde bir film. Bağımsız kadınımız Mildred, ketum kocasının başka bir kadınla brendi içip briç oynamasını sineye çekmeli ve iş aramaya meyilli olmayan herifini her daim başının üzerinde tutmalıdır. Kocasından boşanırsa kocasının arkadaşı tarafından bile avlanmaya açık bir av durumuna düşecek olan Mildred hanım, başında beyi olmazsa maazallah evlat diye Veda gibi bir adet stajyer şeytan yetiştirir. Öte yandan senaryosunu Sadık Şendil’in yazdığı, Orhan Aksoy’un yönettiği 1976 yapımı Aile Şerefi de tıpkı Mildred Pierce gibi aile birliğinin önemine dikkat çeken bir filmdir. Sucu Rıza’nın geniş ailesi çeşitli maddi sıkıntılar yaşasa da bir arada ve mutlu bir ailedir. Buna karşın tıpkı Veda gibi Oktay da toplumun onayladığı bir aile yapısına sahip değildir. Annesiz büyüyen Oktay, bekar babasıyla kuralsız bir hayat sürer. Sinema tarihinin iki itici karakterinin aile hayatından karakter yapısına kadar şaşırtıcı benzerliklerini irdeleyeceğim bu haftaki yazımda resmen prezervatif reklamı gibi olacak. Mevlam hepimizi böyle sevimsiz evlatlardan korusun mu desem, yoksa Mevlam hepimizi böyle kifayetsiz ebeveynlerden uzak tutsun mu desem bilemedim. İki kötü yetiştirilmiş karakterin birbirine bu kadar benzemesi beni şaşırtmadı aslında. İşte Amerikan vatandaşı Veda ile Anadolu’nun kimliği oturmamış üyesi Oktay’ın izleyende kardeşmiş hissi uyandıran dokuz benzerliği.

İkisi de lüks arabalara düşkün zengin çocuğu


Veda da Oktay gibi son model, üstü açık ve tabi ki lüks araçlara düşkünlüğüyle bilinir. Oktay gibi Bağdat caddesinde, saçları ahenkle dans eden arkadaşlarıyla beş binine yarış yapıyor mu bilinmez. Fakat ikili için spor arabanın işlevi oldukça farklıdır. Bu aslında karakterlerimizin zenginliğinin kuşağıyla alakalıdır. Veda, Oktay gibi doğma büyüme zengin değildir. Orta sınıf bir ailede yetişmiş ama çocukluğundan beri York Düşesi gibi soylu olma hevesindedir. Onun için sadece zenginlik yetmez ayrıca asalet ve soyluluk meraklısı da bir karakterdir Veda. Bu yüzdendir ki Monte Beragon onun için bir sevgiliden çok asil olduğu için önemlidir ve onu kaybetmek istemez. Oktay’ınsa bu tip dertleri yoktur. Zengin bir aileye doğup elde etmek istediği her şeye parayla sahip olduğu için onun asil olmak gibi bir derdi yoktur. Çünkü her ne kadar şımarık olsa da görmemiş olmadığı için Veda gibi görgüsüz değildir. Ama Veda ağır görgüsüzdür. Bu yüzden de spor araba gibi zenginlik statüsü sayılan her şeye delice bir tutkusu var. Oktay içinse spor araba zenginlik statüsünden çok dışarı çıkarken kullanacağı sıradan bir eşyadır.

Karakterleri kadar olmasa da izleyeni gıcık edecek tipleri var


İki filmi izleyen seyircinin %90’ı tartışmasız Oktay ve Veda’nın ağzının ortasına terlik geçirmek isteyecektir. Gerek tavırları gerek duruşları ile izleyicide evlat olsa sevilmez hissi uyandıran ikilimiz sadece mizaç olarak değil hacimli saçları ve kavisli kaşlarıyla da birbirinin kopyası.

İkisinin de arkadaş ortamı pek iç açıcı değil


Veda o kadar uyuz bir karakter ki yaşıtlarının yanına yanaşacağını sanmıyorum. Annesinin yanında çalışan garson kızlardan annesinin adını kullanarak, zorla, ödemeyeceği borçlar alan bir karakterle kim arkadaşlık etmek ister ki? Veda’nın yanında onun iticiliğini çekebilen gene kendisi gibi itici ikili Monte Beragon ve Wally Fay’den başkası değil. Monte dönemin toplum yapısına uygun olmayan bir karakterdir. Çünkü dönemin erkek algısının tersine Monte çalışmayı reddedip karısının parasını yiyen bir karakterdir. Yani toplumun olumladığı, çalışıp evine bakan erkek imajından çok uzaktır. Ailesinden kalan yüklü mirası tembelliği sayesinde yok eden Monte’nin soyadı dışında bir şeyi kalmamıştır. Çalışmadan rahat bir hayat sürme derdinde olan eğlence düşkünü Monte ve onun dişi versiyonu Veda’nın arkadaş olması gayet normaldir. Veda’nın ikinci arkadaşı olan Wally desen tıpkı Veda gibi çıkarcı ve para düşkünü olduğu için onun da Veda ile iyi geçinmesi oldukça normal. Arkadaşının karısında gözü olan ve adam evi terk edince ilk iş gecenin bir vakti kadının kapısına dayanmak olan bir adamdan bahsediyoruz. Annesine sarkıntılık yapan Wally için Veda’nın tepkisiyse kız ruhunu paraya satar dedirtecek cinsten. Wally zengin bir adam olduğu için annesinin bu karakterdeki bir adamla evlenmesini istiyordu Veda. Oktay da illetti ama Veda’nın görgüsüzlükten ve saf kötülükten kaynaklanan bir illetliği vardı. Oktay’ın arkadaş çevresine gelince onlar da Oktay gibi baba parasıyla geçinen tiplerdi. Zeka seviyesi olarak beş yaşındaki bir çocukla eş değer olan Oktay ve arkadaşlarının kavga edip düğün basmayı da oyun sandıkları için Zeynep’in ağabeylerinden bir temiz dayak yemişlikleri de vardı.  

Çocuk yetiştirme konusunda sınav yapılsa barajı aşamayacak ana babaya sahipler


Şimdi gelelim bu iki Frankenstein canavarının yaratıcısı olan Fehmi bey ve Mildred hanıma. İzleyende Mildred, kızı Veda hapse düşünce bunalıma girmiş, o sırada Amerika’ya çalışma izniyle gelen Fehmi’yle tanışıp evlenmiş, Oktay’ı doğurup onun da Veda gibi para meraklısı bir çocuk olduğunu görünce kalpten gitmiş, karısından kalan mirasla zengin olan Fehmi de oğlunu alıp memleketine dönmüş izlenimi yaratmıyor da değil hani. Tıpkı Oktay ve Veda gibi Mildred ve Fehmi de birbirine çok benziyor. İkisi de fakir bir hayat yaşamış ve yokluk çekmiş bu yüzden çocukları da onlar gibi yokluk çeksin istemiyor ve onlara ne isterlerse veriyorlar. Bir nevi kendi yoksunluklarını çocukları ile tatmin etmeye çalışan ikilimizin başarısız bir ebeveyn olduğunu anlamak için psikoloji doktorası yapmaya gerek yok. İkisi de sıfırdan zengin olan Mildred ve Fehmi’nin çocukları için yapmayacağı şey yok. Mildred, para için milyarder bir genci ağına düşüren kızıyla tartışmaya başlar ve Veda annesine tokat atmaktan çekinmez. Onun gibi kalitesiz olamayacağını söyleyen kalitesiz kızı tekrar eve geri dönsün diye Mildred, kalkıp soylu ama beleşçi eski kocası Monte’ye geri döner. Çünkü Monte soylu bir soyada sahiptir ve bu asalet ruhunda zerre asalet bulunmayan Veda’yı Mildred’e geri döndürecektir. Fehmi beyse oğlum bir yana dünya bir yana diyerek gireceği buzdolabı işinde dolap markası olarak oğlunun adını kullanmak isteyecek kadar oğluna aşıktır. Oğluna kız isteme sahnesiyle izleyiciye felç geçirten Fehmi beyin oğlu kadar olmasa da egosuna olan tutkusu da dikkat çekicidir. “Beni, koskoca Fehmi’yi kovdular!”  ve “Siz kim oluyorsunuz da benim oğlumu dövüyorsunuz!” diyen egoist Fehmi, Mildred kadar fedakar olamasa da oğlu Oktay için her türlü pisliğe bulaşacak bir babadır.

Koca film boyunca bir defa ağlama eğilimi gösterdiler


Gerçi ona da ağlamak demek ne kadar doğrudur bilinmez. Çünkü Veda kardeşinin ani ölümü üzerine Oktay’da uzun uğraşlara rağmen Zeynep’in kendisine yüz vermemesi üzerine ağlar. Hatta Oktay’ınki ağlamaktan çok sarhoşluğun etkisiyle yakınmadır. Babası Fehmi’yle aralarında geçen Zeynep ve ailesi hakkındaki iğrenç konuşmanın ardından Fehmi beyin pazardan meyve alır gibi Zeynep’i kendine alacağını öğrenen Oktay’ın kısa süreli yakınması bile kaybolur.

Ebeveynlerle tartışma konusunda birbirlerinden ayrılsalar da


Film boyunca Oktay bir Veda ise iki defa ebeveyni ile tartışmıştır. Başta da dediğim gibi Veda’nın görgüsüzlüğe dayalı şeytani bir kötülüğü, Oktay’ınsa şımarıklık kaynaklı, istediğini elde etme hırsı vardı. Veda annesinden nefret ederken Oktay’ın babasına karşı bir nefreti hatta kötü bir hissi bulunmuyordu. Bu yüzden ikilinin ana babasıyla olan tartışması da birbirinden farklı oluyor. Mesela Veda annesini tokatlayacak kadar ileri giderken, Oktay babasının azarlamaları karşısında susup halı deseni inceleyecek kadar tepki verir. Gerçi kendisi zengin olduğu için halıdan çok heykel deseni filan incelemiştir ya.

 Hoşlanılan kişiye yapışma konusunda adeta ruh ikiziydiler


Veda’nın Monte’ye Oktay’ınsa Zeynep’e olan yapışmaları adeta bir yengecin avına yapışması gibiydi. Farkındaysanız ikili hoşlanılan kişiye karşı o kadar benzer bir yapışma sergiler ki, hoşlanılan kişiye yapışırken bile aynı eli kullanırlar. Üvey babasını soylu soyadı için seven Veda, adamın annesinden boşanıp onunla evleneceğini düşünmektedir. Öyle ki Monte senin gibi şımarık birine aşık olacağımı nasıl düşünürsün diye terslediğinde bile soylu soyadından ayrılmak istemez. Onun için önemli olan Monte değil Monte’nin sahip olduğu asil soyadıdır. Oktay için önemli olansa Zeynep değil Zeynep’i elde etmektir. Parası sayesinde daha doğrusu babasının parası sayesinde çocukluğundan beri her şeyi elde etmeye alışık olan Oktay, Zeynep’i bir türlü elde edemeyince kızı saplantı haline getirir. Onunla evlenmek istemesi bile kızı ancak bu şekilde elde edeceğine inanmasıdır. Adam toplumun en önemli yapı taşlarından aile olmayı bile egosunu tatmin edip, Zeynep’i elde etmek için ister. Kız istemeye bile babasını tek başına gönderir. Kız istemeye babasıyla gitmez çünkü o, Zeynep’le evlenmeyi kızı gerçekten sevdiği için istemez. Babasını evde bekler ve adam gelince oyuncak isteyen çocuk misali “Verdiler mi kızı?” diye sorar.  

İkisi de cana kıymaktan çekinmedi suça bulaştı


Veda kendisini sevmeyen Monte’nin asil soyadına asla sahip olamayacağını anlayınca adamın üzerine kurşun yağdırır. Oktay’sa Zeynep’in başkasıyla nişanlandığını öğrenince kızı kaçırmaya kalkışır. Onu bile beceremeyip eline yüzüne bulaştıran gerzek Oktay, kardeşini kurtarmaya çalışan Selim’i filmde görüldüğü ilk andan beri elinden düşürmediği saf çelik bıçağıyla bıçaklar. Mildred’le Fehmi’nin farkı ise burda ortaya çıkar. Zira Mildred kızının artık iflah olmayacak bir canavar olduğunu anlayınca onu polise teslim etmek ister. Oysa Fehmi birini öldürdüğünü söyleyip korkudan sızlanan oğluna “Seni yurtdışına kaçıracağım, korkma polislere vermem, sana kimse bir şey yapamaz! Sen, bana, babana güven!” diye oğlunu kanundan kaçırmaya çalışır. Tıpkı Mildred ve Fehmi gibi Oktay ve Veda arasındaki farkta bu sahnede ortaya çıkar. Çünkü Veda en başından beri Oktay’dan zekidir. O, bu halinin sorumlusunun annesi olduğunun farkındadır. Oysa Oktay’ın daha kendi durumundan bile haberi yoktur. Veda kötüdür, bu seçim onundur. Oktay’sa kötüdür ama bu seçim ondan çok babasınındır. Oktay babasıyla “Yaşa! Benim aslan babam!” diye çocukça konuşmalar yapar. Oysa Veda nefret ettiği annesine beni bu hale sen getirdin şimdi bana sırt çeviremezsin diyecek kadar kötü ama gerçekçidir. Oysa Oktay film biterken bile hiçbir şeyin farkında olamadan ölüm anında bile onu kurtaracağına inandığı babasına seslenerek gitti.

 Filmin sonunda ne Oktay’ın ne de Veda’nın yüzü güldü


İki film de Veda ve Oktay’ın yaptıklarının sonucuyla hayatı değişen karakterleri gözler önüne sererek açılır. Yani iki film de klasik bir senaryosal kurguyla başlamadı. Aile Şerefi Oktay yüzünden sakat kalan Murat’ın, ailesinin Oktay’dan önceki mutlu günlerini izleyiciye anlatmasıyla başlıyor. Mildred Pierce ise kızı Veda’nın cinayet işlediğini öğrenen Mildred’in yaşadığı vicdan azabını ekranlara taşıyarak açılıyor.  Film boyunca çemçük ağızlı yılan Veda’ya sinir olan izleyici kitlesi, anası tarafından şımartılan bu stajyer şeytanın bir kötülük yapacağına emindi. Sonunda Veda da onları haksız çıkarmayıp filmin ikinci iticisi Monte’yi öldürdü. Önce kızını polise teslim etmeyi düşünen Mildred, daha sonra onun bu durumunun kendi suçu olduğunu anlayıp kızını kaçırmaya karar verdi. Cinayeti de en az Monte kadar itici olan Wally’nin üzerine atmayı planladı. Mildred da Fehmi’den zeki olduğu için planlı programlı hareket ediyor şimdi. Fakat filmin sonunda yüce adalet suçluyu yakaladı ve mahpus damına yolladı. Aile Şerefi’nde ise filmin kötü çocuğu Oktay, arkadaşlarıyla bir olup Zeynep’i kaçırmaya çalışır. Zeynep’in kişisel çabalarıyla Oktay ve salatalık beyinli arkadaşları kaza yapar. Arabanın yoldan çıkmasıyla Zeynep’i yaya olarak kaçırmaya çalışan Oktay, kıza tecavüze yeltendiği sırada ortanca ağabey Selim yetişir. Selim tarafından sille tokat dövülen Oktay da saf çelik bıçağıyla Selim’i bıçaklar. Şok geçiren Oktay’ı yaka paça olay yerinde uzaklaştıran arkadaşları Oktay’ı evin kapısı önüne mi bırakmışlar bilinmez. Eli kanlı oğlunu gören Fehmi ise kurtar beni baba diye ağlayan oğlunun elini yüzünü yıkayıp kaçırmaya çalışır. O sırada sucu Rıza, babadan kalma çifteyle Oktay’ın evini basar ve ailesinin şerefi için Oktay’ı domdom kurşunu ile vurur. Son sözleri baba olan Oktay, öbür tarafa gidince Rıza bey hapse düşer de Fehmi’nin sonu cidden şaibeliydi. Aşk-ı Memnu’nun Firdevs hanımının bile sonunu gören bu sinefil bünye Fehmi’ye ne olduğunu da merak ediyor. Evlat acısıyla sucu Rıza’nın ailesini yok etmediğini son sahneden anlıyoruz. Acaba üzüntüden felç mi geçirdi, kalpten o da oğlunun yanına mı gitti ya da Oktay’ın ölümünden sonra kendini dine verip hayır işlerine mi adadı? 

17 Kasım 2017 Cuma

16 Ünlü Yönetmenin Neredeyse Fetiş Durumuna Gelmiş Vazgeçemediği Oyuncusu


İnsanın kafasının uyduğu birisiyle iş yapması o işin başarısını arttırır. Sinema gibi beğeniye dayalı işlerde bu durum en doruk noktadadır. Bu yüzden de çoğu yönetmen kimyasının uyuştuğu oyuncularla çalışır. Fakat bazı yönetmenler vardır ki onlar için belli oyuncular fetiş durumuna gelir ve her işinde büyük küçük demeden o oyuncuya yer vermekten kendini alamaz. Saplantı haline getirdiği oyuncusunu Orhan Veli’den Vazgeçemediğim şiirini okur gibi sahiplenen on altı ünlü yönetmen ve vazgeçemediği oyuncusunu derlediğim bu haftaki yazımda yönetmenler ve fetiş oyuncularıyla sinemanın derinliklerine iniyoruz. 

Alfred Hitchcock ve Grace Kelly


Bir soğuk sarışın sever olan Hitchcock, soğuk sarışınlarının en asili ve en güzeli olan Grace hanımla Arka Pencere, Cinayet Var, Kelepçeli Aşık olmak üzere tam üç film çekmiş. Aslen bir soğuk sarışın olan İngrid Bergman hanımla da üç film çeviren Hitchcock bey amca herhalde hiçbir sarışınına üstteki resimde baktığı gibi bakmamıştır. Hayranlık ve gıptanın özeti olan üstteki bakışı ne zaman görsem lisedeki arkadaşı teselli edercesine o kız sana bakmaz be kanka diyesim gelir.

Akira Kurosawa ve Toshiro Mifune


Uzak Doğu sinemasını şaha kaldırıp birçok Hollywood yönetmenine ilham kaynağı olan ve Tarantino’nun resmen dövüş sahnelerini kopyaladığı adam olan Kurosawa, dünya sinema tarihine damgasını vuran filmlerinin başrolünü Toshiro Mifune beye emanet etmiş. Rashomon, 7 Samuray, Yojimbo, Gizli Kale, Throne of Blood ikilinin beraber çalıştığı filmlerden bazılarıdır.

Elia Kazan ve Marlon Brando


Marlon Brando kendi halinde kaslı bir tiyatro oyuncusuyken onu keşfeden Elia Kazan tarafından görülür ve yönetmenin kült olacak nitelikteki üç filminde oynar. İhtiras Tramvayı, Viva Zapata, Rıhtımlar Üzerinde filmleri ile Hollywood’da parlayan Marlon, Rıhtımlar Üzerinde filminde canlandırdığı Terry Malloy karakteri ile Oscar, Altın Küre ve BAFTA ödüllerini silip süpürmüştür.

Martin Scorsese ve Robert De Niro 


Her ne kadar Scorsese bey amcanın şimdiki favorisi Leonardo DiCaprio olsa da ünlü yönetmenin ilk göz ağrısı olan Robert bey amcayla çevirdikleri film sayısının on üçü bulması üzerine Leo gitsin kumda oynasın diyesim geliyor. Bir Taxi Driver gerçeği var şimdi üzgünüm Leo. Film sayısında çıta Everest’e taşınınca ikilinin en bilindik üç beş filmine değinelim dedik. Taxi Driver, Kızgın Boğa, Korku Burnu, Şüphe ve Ceza, son olarak da yönetmeni iki fetişi (Robert De Niro ve Leonardo DiCaprio) ile bir araya getiren The Audition.

Pedro Almodovar ve Penelope Cruz / Antonio Banderas


İspanya’nın bağrından kopup gelen ünlü yönetmen Pedro Almodovar’sa filmlerinde takıntı derecesinde Antonio Banderas ve Penelope Cruz kullanmaktan kendini alamıyor. Penelope ablayla altı, Antonio ağabeyle yedi film çeviren Pedro bey amca Penelope ablayla çevirdikleri Annem Hakkında Her Şey filmiyle Akademiden en iyi yabancı film Oscar’ını götürdüğünü hatırlattıktan sonra Pedro’nun en sevdiği iki oyuncusuyla çevirdiği filmlere kısaca değinelim. Penelope ablayla Annem Hakkında Her Şey, Dönüş, Kırık Kucaklaşmalar vs. Antonio ağabeyle çevirdikleri ise Bağla Beni, Tutku Kanunu, İçinde Yaşadığım Deri vs. ayrıca kendine bi güzellik yapan Pedro iki fetiş oyuncusunu Aklımı Oynatacağım filminde beraber oynatmıştır.

Tim Burton ve Johnny Depp


Tim Burton çocuklarının anası Helena Bonham Carter hanımla bile Jonny ağabeyle çevirdiği kadar film çevirmemiştir. Saydım Helena ablayla sekiz Jonny ağabeyle dokuz film çevirmiş. Zaten çevrilen dokuz filmin altısında Jonny ile Helena’yı oynatan Tim ağabey herhalde hanımını sadece Jonny’e emanet edebiliyordu. Ben en iyisi Tim’in yönetip Jonny ile Helena’nın beraber oynamadığı filmleri yazayım. Jonny ile free takıldıkları filmler için Makas Eller, Hayalet Süvari, Ed Wood. Helena’yla free takıldıkları filmler ise Big Fish ve Maymunlar Cehennemi’dir. Her filmde Jonny’e ayrı Helena’ya ayrı absürt roller biçmeyi başarabilen Tim Burton’u da tebrik etmek gerek.

Uma Thurman ve Quentin Tarantino


Gerçi Tarantino bu filmlerde Uma hanıma ek olarak bir de Uma’nın fırıncı küreği ebatlarındaki ayaklarını oynatıyordu. Tamam kardeşim sen seviyorsun da herkes ayak fetişisti değil ki! Neden kadının ayağını Nuri Bilge Ceylan’ın uzun planları gibi ekranda on dakika gösteriyorsun? Uma’ya da ayıp! Ben hiçbir kadının kırk numara üstü ayaklarıyla övündüğünü duymadım aksine kadının adı senin yüzünden Hollywood’un koca ayağına çıktı. Uma abla ve ayaklarıyla birisi seri olmak üzere totalde dört film çeken Tarantino, Uma’yı ve tabi ki ayaklarını fetişten öte bir saplantı yapmıştı. Hatta bir arkadaşım ikilinin evli olduğunu, birisi de Tarantino’nun Uma’ya fena halde yanık olduğunu sanıyordu. Hatta öyle ki Pulp Fiction’da Uma’nın oynadığı Mia karakterinin evine davet ettiği Travolta ağabeyin oynadığı Vincent karakterini evden el sallayarak uğurlamasını Tarantino kıskanmıştır Uma’yı Travolta’yla o yüzden seviştirmemiştir diye yorumlamıştı.

Yavuz Turgul ve Şener Şen


Gazetecilikten senaristliğe adım atan Yavuz Turgul, Arzu film bünyesinde çalışırken önce sonradan eşi olacak Itır Esen’le ardından da sonradan favori oyuncusu hatta belki de sadece onun filmlerinde oynayacak usta oyuncu Şener Şen’le tanışmış. Yavuz Turgul senaristlikten yönetmenliğe geçer geçmez de Şener Şen’le Muhsin Bey filmiyle başlayan beraberlikleri halen devam etmekte. Yavuz bey bu arada eşi Itır hanımla ayrılmış ama Şener Şen’le hala resimdeki gibi dostlukları sürüyor. İkilinin en bilindik filmleri ise Eşkıya, Gönül Yarası, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni vs’dir.

Werner Herzog ve Klaus Kinski


Werner Herzog ünlü ve kaçık oyuncusu Klaus Kinski için en iyi düşmanım demektedir. Yeni Alman sinemasının mistik ekolden yetişme yönetmeni Herzog pek fetişlik bir yanı olmayan Klaus ağabeyin çılgın oyunculuğundan etkilenmiş olmalı ki onunla yetmiş - seksen arası çekmedik film bırakmamış. Beraberliklerinin meyvesi olan filmlerine gelince Aguirre Tanrının Gazabı, Woyzeck, Nosferatu (1979), Fitzcarraldo ve 99 yapımı ikilinin derin dostluğuna değinen belgesel En İyi Düşmanım’ı sayabiliriz.

 Atıf Yılmaz ve Müjde Ar


Atıf Yılmaz’ın özellikle seksen sonrası yön değiştiren sinemasında Müjde Ar’ın yeri ayrıdır. Kadın sorunlarına değinip, feminizmin irdelendiği büyülü gerçeklik tarzı bu filmlerde Müjde hanım Atıf bey için fetiş nesnesine dönüşmüş. Bu durum erkeklerdeki karşılığı ise Yılmaz Zafer’den başkası değil. Müjde Ar ile Dağınık Yatak filmi ile başlayan beraberliklerinde Adı Vasfiye, Ah Belinda Asiye Nasıl Kurtulur? gibi bir üçlemeye de imza atan ünlü yönetmen, sinemaya verdiği uzun bir aradan sonra dönüşünü yaptığı Eğreti Gelin filminde bile Müjde’den vazgeçmemiş. Eminin Müjde bir on yaş daha genç olsaydı Nurgül Yeşilçay’ın filmin başrolünü görme ihtimali bile yoktu.   

Woody Allen ve Diane Keaton


Kara mizahın ünlü ismi Woody Allen bir zamanlar aşık olduğu kadın, Diane Keaton’la tam dokuz film çevirmiş. Bu filmlerden İç Dünyalar ve Radyo Günleri filmlerini saymazsak Diane ile başrolde oynama şerefini hiçbir oyuncuya bırakmayan Woody bey, ayrıca Radyo Günleri filminde o dönemki sevgilisi (hatta çocuğunun anası) Mia Farrow’la ex aşkı Diane’yi beraber oynatmayı başarmış. Bir, milyonlarca dolar tazminat verdiği eski eşi ve yeni eşiyle bir davette pişti olup kadınların ortasında poz veren Steven Spielberg rahatlığı olmasa da Woody bey de bu davranışıyla filmleri kadar absürt bir hayat yaşadığını belli etmiş sanki. Yetmişli yıllarda tutkuyla sevdiği Diane ile kült olan yapımlarında rol alan Woody’nin Diane hanımla çevirdiği filmlere gelecek olursak: Annie Hall, Manhattan, 200 Yıl Sonra ve Tekrar Çal Sam.


Dario Argento ve Daria Nicolodi


İtalyan giallo sinemasının babası olan Dario Argento da Tarantino misali madem ben seviyorum herkes görecek der gibi çocuğunun anası Daria hanımı neredeyse çevirdiği her filminde oynatmış. Peki oynatmış da bu da benim sevdiğim kadın, çocuğumun anası deyip kadıncağıza acımış mı derseniz? Ne gezer derim. Kadıncağızı değil çocuğumun anası Allah yarattı demeden her filminde ayrı ayrı öldürüyor, öldürmediği filmlerde de zulüm ediyordu. Güzel kadınları acı çektirerek öldürmeyi adet edindiği filmlerinde güzel bir kadın olan Daria hanım da çok çekti, çok. Giallo film kadınlarına zıt olarak yönetmenin sevgilisi kontenjanından olduğu için asla çıplak görülmeyen hatta başrol erkekle öpüşmeyen Daria hanım söz konusu katledilmek olunca yönetmen torpili kazanamamış. Deep Red’de bıçaklanan, İnferno’da kedi saldırısına uğrayan, Phenomena’da zincire vurulmuş bir deli tarafından tekme tokat dövülen zavallı kadın Tenebre’de de korkudan ses telleri infilak edene kadar çığlık atmıştı. Suspiria’yıysa ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.

Halit Refiğ ve Cüneyt Arkın


Aslında Halit Refiğ’in o dönemki eşi Nilüfer Aydan’la daha fazla filmi mevcut ama o filmlerin totali bir Gurbet Kuşları etmediği için ve de Cüneyt Arkın’ı sinemaya kazandıran isim Halit Refiğ olduğu için Cüneyt Arkın’ı seçtim. Zaten Halit beyde birçok yönetmen gibi alıştığı oyuncularla film çekmekten yana olduğu için filmlerinde Cüneyt Arkın, Tanju Gürsu, Pervin Par, Sevda Ferdağ gibi oyuncuları çoğunlukla kullanıyor. Cüneyt Arkın’la ise başta aynı zamanda Cüneyt Arkın’ın ilk filmi olan Gurbet Kuşları olmak üzere Haremde Dört Kadın,  Kırık Hayatlar, Canım Sana Feda, Alev Alev gibi filmlerde çalışmış.

Natuk Baytan ve Kemal Sunal


Herhalde Yeşilçam’ın en endamlı yönetmeni olan ( Kemal Sunal bile yanında kısa kalıyor) Natuk Baytan ve Kemal Sunal tam sekiz filmde beraber çalışmış. Her oyuncunun nevi şahına münhasır lakaplarıyla nam saldığı bu filmlerde Gaddar Kerim, Ayı Abbas, Kara (Karbonat) Erol, Urfalı Abdi ve tabi ki Gerzek Hamdi de en az filmler kadar akılda kalıcıdır. Şogun ve Osman’ın Kara Erol ve Sarı Necmi’ye karbonatları uyuşturucu diye kakalamaya çalıştıkları sahnede polis sirenleri beklenenden geç çalınca yaşanan gerilim herhalde sinema tarihimizin en gerilimli sahnesidir. Natuk Baytan ve Kemal Sunal ortaklığından meydana gelen filmlerse 7 Bela Hüsnü, Korkusuz Korkak, Tokatçı, Tarzan Rıfkı, Atla Gel Şaban, Üçkağıtçı, Avanak Apti ve Gerzek Şaban’dır.

Aki Kaurismaki ve Kati Outisen


Fin sinemasının ödüllü yönetmeni ve Alec Baldwin’e Alec Baldwin’den daha fazla benzeyen adam olan Aki Kaurismaki ile fetiş oyuncusu Kati Outinen’in sinemasal beraberlikleri neredeyse Martin Scorsese ve Robert De Niro beraberliği kadar bereketli. Seksenli yılların sonunda başlayan bu beraberlik Cannes film festivali tarafından bile ödüllendirilmiş ve halen devam etmekte. On filmi bulunan ikilinin en tanınmış filmi Geçmişi Olmayan Adam olsa da işçi sınıfı üçlemesinin Kibritçi Kız’ı de en az Geçmişi Olmayan Adam kadar iyi. Cennetteki Gölge ile başlayan sinemasal beraberlik Umudun Öteki Yüzü filmine kadar gelmiş durumda.

David Lynch ve Jack Nance 


David Lynch sevgilisi İsabella Rossellini’ye şöyle bakmamıştır. Büyük küçük demeden nerdeyse her filminde rol verdiği oyuncu Jack Nance ile dostluğu ve sinemasal birlikteliği Eraserhead filmi ile başlar. Daha sonra da yönetmenin Mavi Kadife, Dune, Kayıp Otoban gibi kült filmlerinde rol alan David Nance’nin ölmeden evvel oynadığı son David Lynch yapımı İkiz Tepeler’dir. Jack Nance 1996 yılında ölünce ardından 2002 yılında I Don’t Know Jack adlı belgeseli yapılmıştır. 1977 yapımı Eraserhead filmindeki Henry Spencer rolüyle ve ikonik saçlarıyla popüler kültürün renkli simalarından olan Nance ünlü yönetmenin altı filminde oynamıştır. Bu sayı da İsabella Rossellini’nin iki katıdır.