Sevgilisini Seksi Kadınla Basan Vajinismus Ayşecik’in
Balataları Sıyırıp Akıl Hastanesine Düştüğü İlk Aşk
Senaryosunu tabi ki her Zeynep Değirmencioğlu filminin
kadrolu senaristi Hamdi Değirmencioğlu’nun yazdığı 1972 yapımı İlk Aşk filminin
yönetmeni Osman Fahir Seden. Başrollerde Zeynep Değirmencioğlu ve Kerem
Bozbey’in oynadığı filmin konusuna sinemaseverler yabancı değil. Aslında film
1961 yapımı başrollerinde Natalie Wood ve Warren Beatty’nin oynadığı Elia Kazan
filmi Splendor in the Grass’ın (Aşk Bahçesi) uyarlaması.
İki film birbirlerine afişlerinden tut içeriğine kadar
benziyor. Gerçi kırk yılın çocuk oyuncusu Ayşecik’i ürkek bakışlı ve yarı
çıplak görmek üstelikte kendisiyle sıfır uyum içinde olan bir erkek aktörle ne
bileyim göz kanattı İlk Aşk’ın afişi.
İki film içerik olarak benzese de birebir uyarlamadan çok
esinlenme gibi desek daha doğru. Filmlerde ortak nokta toplum baskısı ve
cinsellik arasında kalan genç bir kızın aklını kaçırması. Fakat iki filmde bu
durum farklı bir şekilde işleniyor. Aşk Bahçesi’nde Bud sevgilisi Wilma’ya deli
gibi aşık olmasına rağmen toplumda evlilik dışı cinsel ilişkiye giren kızlara
kötü gözle bakıldığı için Wilma onunla cinsel ilişkiye girmez. İkilinin serbest
bir cinsellik yaşaması için evlenmesi gerekmektedir ama Bud’un babası oğlunun
üniversite eğitimini bitirdikten sonra evlenmesinde diretmektedir. Hormonlarına
yenik düşen Bud, okulda serbestliği ile bilinen ve cinselliğini yaşamaktan
çekinmeyen bir genç kızla ilişkiye girer. Bud ve okul takımından erkek arkadaşları
Wilma’nın bu durumu takacağını düşünmez çünkü bahsi geçen kız neredeyse okul
takımındaki erkeklerin hepsiyle yattığı için Wilma’nın toplum gözünde ahlaksız
diye nitelendirilen bir kızı kıskanacağını sanmazlar. Fakat durum onların düşündüğü gibi olmaz ve
Bud’un başka bir kızla yattığını öğrenen Wilma’nın psikolojisi bozulmaya
başlar. Toplum baskısına ek olarak evde annesinin erkekler ve bekaret konulu
nutukları yüzünden arada kalan genç kız sevgilisi tarafından sırf cinsellik
sebebiyle aldatınca derste şiir okurken bile ağlamaya başlar. Bud’u kaybetmemek
için onunla birlikte olmak ister. Mezuniyet gecesine giderken giydiği kırmızı
elbise ve kendisine iyi kız diyen sevgilisine iyi bir kız değilim demesi bunun
göstergesidir. Fakat Bud onunla ilişkiye girmek isteyince çocukluğundan beri
aklına kazınmış olan bekaret ve toplum baskısı birden ortaya çıkar ve genç kız
aklını kaybeder.
Yerli versiyonumuz İlk Aşk’ta ise iyi aile kızı olan Ayşe ile
kendisine tamamen zıt olan Ali’nin ilişkisinin bozulup Ayşe’nin aklını
kaçırması da benzer bir olayla olur. Fakat galiba Osman Fahir Seden’in vamp
kadın takıntısından dolayı ikilinin felaketine Aşk Bahçesi’ndeki gibi cinsel
dürtü değil femme fatal bir kadın sebep olur.
Fakat buradaki femme fatal Ayşe’nin Ali ile yatakta bastığı Lale değil Ali’nin üvey annesi Handan’dır.
Üvey annenin bu kadar genç, güzel ve çekici olmasından Ali ve
Ayşe’nin arasına neden seksi kankası Lale’yi sokup ayırmaya çalıştığını anlamış
olmalısınız. Üvey oğlunda gözü olan Handan, Ali’nin kadınlardan nefret etme
sebebidir bir yerde.
Handan’ın
ricası üzerine Ali’yi baştan çıkarıp Ayşe’yle ayırmayı kabul eden Lale ise
tıpkı Splendor in the Grass’taki versiyonu gibi toplum tarafından kabul
görmeyip ahlaksız olarak nitelendirilen ama cinselliğini doyasıya yaşayan bir
kadın. Bir kere Lale evli değil ama Gaddar Kerim karakteriyle hatırlanan
karakter oyuncusu Hikmet Taşdemir’in canlandırdığı elemanla beraber yaşıyor.
Kankası Handan, Ali’nin babası ile dost hayatı yaşarken dansözlük yaptığına
göre onun da bar kadını olma ihtimali yüksek.
İlk Aşk filminin kesinlikle farklı hatta çok farklı
klasmanlardaki ikilisi Ayşe (Zeynep Değirmencioğlu) ve Lale (Seyyal Taner)
filmde masumiyet ve vamplığın çatışması gibi. Aslında sıkıntı güzellikte değil
de albenide olabilir. Soğuk bir güzelliği olan Zeynep Değirmencioğlu’nun
canlandırdığı Ayşe karakteri masumiyetin sembolü küçük bir kız çocuğu iken
Seyyal Taner’in canlandırdığı karakter fizik avantajını da kullanarak cezbedici
bir kadın olmasının avantajını kısa dönemde topluyordu. Aslında filme kadın ve
kız çocuğunun savaşı olarak da bakabiliriz. Mesele Hollywood versiyonunda durum
sadece toplumsal ahlak baskısı ve annenin kızına uyguladığı bekaret masumiyet
baskısıyken Yeşilçam versiyonunda iş biraz daha sosyolojik boyutta. Ayşe
karakteri değil sevişmek öpüşmeye bile uzak, beni ilk öpen kişi kocam olacak
derken o dönemde toplumda kabul gören genç kız imajının beyaz perde ayağı.
Tıpkı Münir Özkul ve Adile Naşit’in başrol oynadığı aile filmlerinde topluma
sunulan fakir ama gururlu, şerefli, namuslu aile imajı gibi.
Film İstanbul Kabataş’ta vatandaşlarla ilk aşk hakkında sokak
röportajı yapacak TRT muhabiri ile açılıyor. Sokakta türlü türlü insanlarla
karşılaşıp işini yapmaya çalışan garibim muhabir ve kameraman arkadaşı Ayşe’ye
de mikrofon uzatır. Kıza alt tarafı ilk aşk hakkında fikrini soran muhabire
Ortaköy sapığı muamelesi yapan Ayşe ben sizin bildiğiniz kızlardan değilim hıh
diye trip atıp olay yerinden uzaklaşır. Bu cevap karşısında kameraman mavi
ekran vermiş elindeki kameranın yönü değişmiştir. Yani adam bu abuk cevaptan
sonra bu kıza film harcamaya bile gerek yok diye kamerayı kapatıp en hayırlı
hareketi yapmıştır. Ayşe’nin bu efsanevi tepkisinin aynısını en son Yüz
Numaralı Adam filminde Şaban’ın söyle bi yürürsek teklifine ama ben bakireyim
cevabını veren Kasap Hayri’nin yeğeni Zeynep’te gören Yeşilçam izleyicisi de
şok olmuştur.
Ayşe’nin kendilerine sapık muamelesi yapması sonucu meslek
hayatlarının şokunu yaşayan iki muhabir bu sefer de alt tarafı yirmi yaşında
olup sanki feleğin çemberinden geçmiş gibi aşk mı hıh aşka inanmıyorum ki diyen
tıbbiyeli Ali ile sınanıp meslek hayatını bırakıp Bodrum’a yerleşmiş ve
kendilerini doğaya vermiş olabilir.
İki muhabire meslek hayatını zehir eden Ali ve Ayşe
ikilisinin hayatına odaklanan filmimizde daha sonra bu uyumsuz ikilimizin
yaşadığı çevre izleyiciye sunulur. Enstitüden çıkıp koşa koşa evine giden Ayşe
seke seke ayakkabı tamircisi olan babasının yanına gelip aşırı samimiyetsiz bir
mutlulukla cınım bıbım, dinyının in tıtlı bıbısı diye babasıyla sarılıp öper,
itici bir diyalog kurup daha sonra aynı samimiyetsizlikle terzilik yapan
anasına sarılıp öper. Yani bu sahnelerde fakir ama mutlu aile yapısı topluma
iyice dayatılır. Ayşe dünyanın en mutlu kızıdır ergenlik bunalımı Ayşe kızımıza
uğramamıştır. Ayşe’nin ailesi de azıcık aşım ağrısız başım modunda acından taş
kaynatsa bile sırıtıp gülecek aşırı samimiyetsiz ve Türkiye aile yapısıyla
alakası olmayan bir ailedir.
Ayşe’nin fakir ama mutlu aile yaşantısından sonra sıra gelir
Ali’nin zengin ama mutsuz üstüne de ahlaksız ailesine. Farkındaysanız Ali’nin
ailesi bir arada bile değil, Ayşe’nin ana baba ve çocuktan oluşan mutlu
çekirdek aile yapısına karşın Ali’nin ailesi baba, üvey ana ve çocuktan oluşur
ve onlar da günde on dakika bile aynı ortamda durmaz. Eve geldiği ilk anda üvey
anasını konken arkadaşı Lale ile viski içip kumar oynarken bulan Ali’nin
babasıyla sorunu olduğu için onu uzun zaman ekranlarda göremeyiz. Zaten babanın
tek vasfı viski içmek ve kaza geçiren oğluna çek uzatıp bunu o fakir aileye ver
adımı böyle konulara karıştırma diye oğluna laf sokmaktır. Anam gören de
sosyetede namus ve şeref timsali diye anıldığını hayır işleri yapan vakıflar
müdürü olduğunu filan sanır. Evliyken dost tutan, pavyonlarda dansözlerle
takılan, karısı ölür ölmez dansöz dostuyla evlenen azgın tekenin tekisin
sosyete sana götüyle gülüyordur oksijen israfı.
Öte yandan eve gelir gelmez bir tıbbiyeli aktivitesi olarak
ders çalışmak dururken fuck bady olarak gördüğü kızı garsoniyerine çağıran Ali,
kumarbaz ve seksi üvey annesinin tacizine uğramamak için aralarına perde çeker.
İzleyicilerin çoğu noluyo ya derken ben bu çocuk tıp fakültesini nasıl kazanmış
diye derin düşüncelere dalarım. Kesin sınavda kopya çekti kesin!
Efendim bu Ali çapsızı muhtemel garsoniyere cima yapmaya
gitmenin heyecanı ve acelesiyle nasıl araba kullandıysa kendi halinde bisiklet
süren Ayşecik’e çarpar. Kızı hastaneye yetiştiren Ali’nin yanına aralarında ne
gibi bir ilişki olduğunu bilmediğimiz Cerrahpaşa’da asistan doktorluk yapan sarışın
gelir. Ayşe’yi saçlarını kesmeden beyin ameliyatı yapan tıp mucidi doktor
ağabey bu ameliyatla hastanın estetiğine zarar vermeden ameliyat yapan ilk
doktor diye tıp tarihine geçmiştir. Doktora bizden gerçekleri saklamayın
meslektaş sayılırız ben asistanım bu yanımdaki de tıbbiyeli deyince herhalde
tıp dilinde açıklama yaptı doktor bey, iki parmak yukarı çarpsan kız ölmüştü
filan diyor. Anam iki parmak yukarı çarpmak ne zaten bisikletli kıza çarpmış,
iki parmak nasıl yükselsin araç, bisiklet mi bu ön tekerleğini kaldırsın?
Ali’nin kaza geçirdiğini öğrenen ailesi ise kızın ailesi
tazminat ister pis fakirler filan diye konuşmaya başlar. Ali ve asistan doktor
sarışın ameliyat sonrası kafası takke modeli sarılan Ayşe’yi ziyarete gelirler.
Cidden Ayşe’nin merdiven altı doktorunu tebrik ediyorum kızın üstündeki
yorganın çarşafından atmış arşın kestirip kafasına dolama usulü sarıp kumaş
ziyanı yaparak tedavi yöntemiyle tıp fakültesinin açıktan da okunacağını
kanıtlamış. Ayşe’de trafik kazası geçirmiş beyni sarsılmış ama karakterinde
hiçbir değişiklik yok hala o eski Pollyanna havasında. Belki da kazada
sarsılacak bir beyni olmadığı içindir. Kızım kaza geçirmişsin kafana iki top
kumaştan sargı sarmışlar hala diyorsun ki bana çarpıp hastanelik eden beye
teşekkür borçluyum, parasını niye alayım, hayatımda kimse bu kadar çok ve güzel
çiçekler yollamamıştı bana hem sizin gibi iyi çok iyi insanlarla tanıştım.
Bunun üzerine muhtemel içinden bu kız salak mı yoksa ben çarpınca beyninde
hasar oluştu da mı bu hale geldi diyen Ali asıl iyi olan sensin der.
Ayşe’nin sevgi pıtırcığı halinden sonra kendi hayatına dönüp
kaldığı yerden garsoniyer maceralarına devam eden Ali ve ilk görüşte aşık
olduğu Ali’yi hastanedeki gül bahçesinden hallice odasında hayal eden aşka
düşmüş Ayşe’nin tamamen ayrı dünyaların insanı olduğu karşıt kurgularla
izleyiciye verilir.
Hızlı çapkın Ali iyileşmen şerefine bir parti vereceğim diye
Ayşe’yi günah partisine davet eder. Bu partinin şoko partisi olacağını ve iğfal
edileceğini düşünen Ayşe, ay yok ben sıkılırım diye belayı geçiştirse de beni
hatırla diye kendisine içinde telefon numarasının olduğu bir şiir kitabı veren
Ali’nin verdiği Aşk kitabına whatsappta flört adayının mesajını okur gibi
bakar. Baktığı neyse de bi de kitabı filan öpen Ayşe çok yanlış kişiye aşık
olmuştur.
O dönemde her evde telefon olmadığı için Ayşe, Ali’yi aramak
için mahalle bakkalına gider. Bakkallıktan arta kalan zamanında altın günü
kısır dedikodularına gidip gıybetin dibine vurduğuna emin olduğumuz bakkala
çaktırmadan Ali’yle konuşma derdine giren Ayşe’nin yaşadığı gerilime karşılık
Ali garsoniyerde konulu film çevirmektedir.
Ayşe’nin ısrarlı aramalarına dayanamayıp işini yarım
bırakmanın siniriyle telefonu açan Ali’nin sinirleri karşısında kekelemeye
başlayan Ayşe başına geleceklerden habersizdir. Kızım sen bu Pollyannalıkla
kimden beddua aldın ilk aşkını böyle pi… neyse siz anladınız onu.
Ayşe’nin kimden beddua alıp böyle bir adama aşık olduğu hem
de ilk aşk gibi oldukça tecrübesiz ve saf bir duyguyu böyle odun ruhlu bir
herife karşı hissettiği cidden merak konusu.
Kendisini arabayla almaya gelen Ali’ye yürüyelim daha iyi
diyen Ayşe korumacılığına da şapka çıkartıyorum. Mabat korkusu ile savunma
mekanizması arası bir şey bu. İşte toplum baskısı o kadar üst seviyede ki aşık
olduğu gence bile güvenip arabasına binemiyor Ayşe. Ali’nin yüzünde ise bu kıza
boşuna zaman ayırıyorum bakışı var.
Ayşe’nin ısrarı üzerine canım arabadan inip yayan yapıldak
parka gelen Ali sevişme en olmadı bi french kiss filan beklerken ay bizim
mahallede bi kuru Emine var, hele kikirik Fatma’yı bi görsen diye kendi kendine
konuşup gülmektedir. O sırada Ayşe ile buluşmanın şokunu yaşayan Ali şurdan
mini etekli bi kız geçse de bari günümüz şenlense modunda sağa sola
bakınmaktadır.
İkili ne zaman buluşsa Ali hep etrafına bakmaktadır çünkü
Ayşe’nin anlattıkları hiç Ali’yi açmamaktadır. Garibim Ayşe’nin de Emmanuelle
serisinden haberi yoktur ki anlatıp Ali’nin dikkatini çeksin. Ali’nin gözü
dışardadır ama safım Ayşe aşkın gözü kördür ilk aşkınsa duble kördür
dedirtircesine bana mektup yaz diye tutturur.
Çünkü mahalleden arkadaşı Esma’nın da sevgilisi vardır ve onlar
mektuplaşmaktadır. İlk ilişki tecrübesizliğinden ilişkinin nasıl olacağını
çevresinden gören Ayşe’ye Ali daha önce bi erkekle öpüşüp öpüşmediğini
sorduğunda Ayşe’nin verdiği cevapla şoka uğrar. Kendisini çok erkeğin öptüğünü
söyleyen Ayşe’nin anladığı öpme şekli bayramda elini öptüğü akrabaların sulu
öpücüğünden ibaret olduğu için Ali bunu da öğrenince gülme krizine girer. Yok
anam bunlar gerçekten sinema tarihimizin gördüğü en ayrı dünyaların insanı
ikilisi.
Ali’den ayrıldıktan sonra koşarak eve gelen aşk sarhoşu Ayşe
ve odasında mankenle dans ederken Ayşe’yle randevusunu gülmekten altına
kaçırmadan ya da ölmeden bitirmeyi başaran Ali de gece kulübünde üvey anasının
kıskanç ve Lale’nin ise tahrik olmuş bakışları altında dans etmektedir.
Ali’ye bakıp iç çekerek tam bir aslan diyen seksi ve kabarık
saçlı Lale bacımızın burçlarla ilgilendiği ortada, gerçi Ali’nin o egoyla aslan
dışında bir burca sahip olması da beklenemez ya. Lale ağzının suyunu akıta akıta baktığı
Ali’nin sevişmesini merak ederken kadına boğacak gibi bakan Handan da neden
tecrübe etmiyorsun der.
Ali kendisini baştan çıkarmaya çalışan seksi Lale ile dans
ededursun Ayşe de yatağa uzanıp aşk romanlarından kopya çekerek Ali’ye en
hislisinden bir aşk mektubu yazmaya çalışmaktadır. Zavallı Ayşe seksi
fotoğraflar çekinip bi zarfa koysa da Ali’ye verse Ali’nin daha mutlu
olacağından habersiz parmaklarını ısırarak mektup yazmaya girişir.
Bu sırada Ali de Ayşe’nin ısrarlarına dayanamayıp kıza bir
aşk mektubu yazmaya çalışır. Ama ömrünce romantik bi söz söylemeyi geçtim
kızlarla telefon dışında iletişim kuramayan o da garsoniyerin adresini verip
randevulaşmaktan ibaret olan garibim Ali bi halt yazamaz. Benim yerime sen
mektup yazsana diye ödevini kardeşine itekleyip televizyon izleyen tembel
ağabey misali mektubu sarışın asistan ablaya kitlemeye çalışır. Kız da mektubun
Ayşe’ye yazıldığını öğrenince dünya da kız mı kalmadı, günah elleşme o kıza
diye Ali’ye çemkirir. Ali de sana ne be ben o gözü açılmamış saftoriğe
sevişmeyi öğreteceğim ablası bundan büyük sevap mı olur diye kızı iyice şok
eder. Ah be ablam sen de şunu eterle
uyutsaydın ya adam resmen kadın düşmanı!
Ali, Ayşe’ye sevişmeyi öğretip sevap kazanma planları
yaparken odasında kendi halinde suluboya resimler yapan Ayşe telli duvaklı
gelin olup Ali ile orman demeden sahil demeden koşuşturduğu hayallerine dalar.
Allah’ıma kitabıma ben bu hayalin aynısını The Teeth filminde görmüştüm. Ne
tesadüf konu farklı olsa da Dişler filminin filminin Dawn’ı da Ayşe gibi
vajinismustu.
Bu iç sıkıcı hayalde arkadaşı Esma’nın mektubun var haberiyle
uyanan Ayşe, meraklı arkadaşının yanında büyük bir heyecanla mektubu açınca
hayatının şokunu yaşar. Mektup diye tutturdun al sana mektup diye mektup almak
her genç kıza nasıp olmaz Ayşe. Tabi Ayşe meraklı arkadaşı Esma’nın bu hisli
mektubu anlayamayacağını bildiği için ayakta kendi kendine mektup yazar. Sanki
mektubu Ali yazmış gibi aşk cümleleriyle süsleyip gözyaşlarıyla okurken Esma da
aşka bak be valla benim öküz hiç böyle yazmıyor diye instagramdaki sahte
çiftlerin yalan mutluluğuna imrenenler gibi Ayşe’nin hayali mektubuna imrenir.
Ayşe’yi mektubun çok hoşuma gitti, biz hiç ayrılmayalım, seni
ailemle tanıştırmaya götürüyorum diye klasik bir yalanla kandırıp garsoniyere
götüren çakal Ali’nin garsoniyer de sosyete pazarı gibi. Kızlar sütyenlerini
pabuçlarını niye bırakıp gitmiş o kısmı anlamadım, hadi sevişirken eşyaları
sağa sola saçarsın tamam da seviştikten sonra kızları garsoniyerden çıplak mı
gönderiyor bu Ali niye kızlar orada kıyafet bırakıp gitmiş? Ben bu düşüncelerle
boğuşurken Ayşe bu sütyenler anasının mı ki şokuyla etrafa bakınır, Ali de
soyunup Nuri Alço’nun sarı bornozundan sonraki en çirkin bornoz olma özelliğini
barındıran pembe bornozuyla Ayşe’nin karşısına çıkar.
O dağınık, masanın üstünde sütyen çekyatta ayakkabı olan
garsoniyeri pırıl pırıl yapıp gördüğü sütyene rağmen Ali’nin amacını
anlayamayan ama hafifte işkillenen Ayşe, Ali ve korkunçlu pembe bornozunu
görünce paniğe kapılır. Ali’nin yoksa beni sevmiyor musun sorularına maruz
kalan Ayşe ve Ali’nin ilişki anlayışı gibi sevgi anlayışı da farklıdır. Arkadaş
filminde Azem’e Ay deniz olmadan yaşayamam ben diyen Melike gibi sevişmeden
yaşayamayan Ali için öpüşmedikten, sevişmedikten, beraber yatmadıktan sonra
arkadaşlık yapmanın bir anlamı yoktur. Park bahçe gezip pastanede muhallebi
yemelik bi ilişki Aliye göre değildir. Ayşe’ye göre ise sevişmek kirlenmektir
ve evlenmeden öpüşmeye bile karşıdır.
Garsoniyer faciasından sonra ayrılan ikili ayrılık acılarını
kendi hayat anlayışlarına göre atlatmaya çalışır. Gerçi ayrılık acısı yaşayan
sadece Ayşe’dir. Ali’nin yaşadığı dramın sebebi muhtemel ilk defa garsoniyerine
gelin bir kız onunla sevişmeden garsoniyeri terk etmesidir. Ayşe enstitüde
Ali’yi düşünerek dikiş dikerken Ali, partilerde dans edip alkolün dibine vurur,
öte yandan da üvey annesinin tacizleriyle uğraşır.
Bu aradan Ali’nin arkadaşı stajyer doktor sarışın Ayşe’nin
okuluna gelip o kimseyi sevemez, kendine dikkat et filan diye Ayşe’yi uyarır.
Ayşe safım da onu çok seviyorum, nasıl unutabilirim? Bana yardım et abla filan
diye kızı darlar. Sarışın da kalkıp hiç işi gücü yok gibi ben de seni ondan
buldum, bundan sonra senin en yakın arkadaşın ben olcam demez mi? Ulan acaba
stajyer abla gizli lezbiyen de Ayşe de gözü mü var? Gelmiş uyarıyorum ayağına
sevgilisini kötülüyor, ruh hastası filan diyor buraya kadar normal derken senin
en yakın arkadaşın olacağım filan.
Sarışının Ayşe’ye karşı gizli hisler besleyip beslemediği
muammasıyla uğraşırken Ayşe’nin dedikoducu, mahalle arkadaşı Esma, Ayşe’nin
penceresinin altına gelip, el kol işaretiyle Ali’nin mahalleye geldiğini ve onu
beklediğini haber eder. O dönem mahalle kültüründe yetişen her genç kız gibi
Ayşe ve Esma’nın sevgili mevzundaki iletişimi hep pencere altından sessiz
sinema oynar gibi gerçekleşir. Bu arada Esma ve Ali Ayşe tarafından
tanıştırılmadığına göre Ali mahalleye geldiğinde Ayşe’nin tek arkadaşı olan
Esma’yı nasıl tanımış da Ayşe’ye haber göndermiş orası ayrı bir bilmece.
Bu arada çamaşır toplamaya inen Ayşe sanki geldiğinden hiç
haberi yokmuş gibi kendisinden özür dilemeye çalışan Ali’ye ne işin var burda
filan der. Sen de az çakal değilsin AyşeJ özür
dileyen Ali’ye babam görmesin git hadi dediği sırada babası gelip aşırı
samimiyetsiz fakir ama iyi niyetli baba rolünü oynar. Normal şartlarda o
babanın Ali’ye uçan tekme atması ne biliyim Ayşe’ye bu kim diye bağırması filan
lazım. Gel bi tas çorbamızı iç ne ya hiç gerçekçi değil. Zaten Zeynep
Değirmencioğlu filmleri, fantastik uyarlamaları tenzih edersek onlarda zaten
gerçekçilik aranmaz, aşırı samimiyetsiz filmlerdir. Hayat Sevince Güzel’de bunu
en net şekilde görebilirsiniz. Hani ilkokulda öğretmenimizin nasıl bir birey
olmamız gerektiğini anlattığı yalan söylemeyen, sigara içmeyen, sevgi dolu
birey modeli var ya işte hep model olarak kalıp hiç hayata geçmeyen o modelin
sinemaya yansımış halidir Zeynep Değirmencioğlu filmleri ve o filmlerdeki karakterler.
İşte Ali de ayrı kafa yapısındaki sevgilisi Ayşe’den ayrıldıktan
sonra eski hayatına dönüp çevresindeki kadınlar ve Ayşe’yi karşılaştırmaya
başlar. Hani şimdiki zengin erkek fakir kız dizilerinde sevimli gösterilmeye
çalışılan ama bildiğin salak fakir esas kızı görüp sen çevremdeki kızlara
benzemiyorsun dur sana aşık olayım klişesi var ya işte o klişenin temeli
Yeşilçam’da atılmıştır ve Ali de o klişenin kurbanlarından biridir. Burada
görmüş olduğumuz ikiliden zayıf taraf Ali’dir. Ali, Ayşe’den özür dilemeye
geldiği gün Ayşe’nin babasının davetiyle gittiği evde gördüğü mutlu aile
hayatıyla kendi çocukluğunda hiç görmediği ama hep istediği aile hayatını
görür. Fakat bu geçici bir istektir, Ali zayıf yapılıdır. O aile yapısını
istese de kendi hayatının kodlarında öyle mutlu aile örneği olmadığı için
Ali’nin iyi bir aile hayatına sahip olması imkansızdır.
Çünkü ne kadar kabul etmek istemese de Ali’nin önündeki tek
örnek olan babası Ali’nin büyüdüğünde dönüştüğü kişinin mimarıdır. Ve ileride o
da babası gibi bir aile babası olacaktır tabi bir de ters psikoloji etkisi var,
babasının tam tersi olma ihtimali de mevcut. Ayşe’ye içini döküp neden böyle
sevgisiz birisi olduğunu anlatan Ali, babasının annesini aldattığından, onu ve
annesini sürekli evde yalnız bırakıp eğlenmeye gittiğinden ve bu durum yüzünden
de sürekli anne ve babasının kavga ettiğinden bahseder. Bu durum bir çocuğun
psikolojisi için yeterince kötü değilmiş gibi bir de gene bir kavga sırasında
babası annesinin merdivenden düşüp ölmesine neden olur. Annesinin Ölümü
yeterince depresyon sebebi değilmiş gibi bir de babası olacak zevat kalkıp
dansöz dostuyla evlenir. (Bu arada Muzaffer Tema, gerçek hayatta da evli
olmasına rağmen dönemin ünlü oyuncusu ve dansözü Leyla Sayar ile beraberdir.
Burda senarist eşini oynayan kadına bizi bırakıp gene o dansöz sevgiline mi
gidiyorsun dedirterek Muzaffer Tema’ya gönderme yapmış sanki) Annesinin ölümü
ile içindeki sevgiyi kaybettiğini söyleyen Ali’ye safım Ayşe sevgiyi öğretmeye
çalışır. Fakat bu iş o kadar kolay değildir, zaten sonunda da iyilik yapayım
derken kendi psikolojisi bozulur.
Ayşe’yle barışıp ona geçmişindeki kötü olaylardan bahseden
Ali, eve döndüğünde üvey annesinin seksi arkadaşı Lale ile karşılaşır. Lale ilk
görüşte seksi bulup sevişmek istediği Ali’nin peşine niye bu kadar geç düşmüş
bilinmez. Çünkü Lale Ali’ye göz koyduğunda Ali ve Ayşe daha park bahçe
gezmeleriyle meşguldü. Garsoniyer faciası, ayrılık, Ayşe’nin stajyer sarışın
tarafından uyarılması, sonra çiftin yeniden barışması filan derken nerden
baksan en az bir iki hafta geçmiş. Sen bu arada neredeydin Lale, dostunla
yurtdışı seyahatine mi gitmiştin? Neyse Lale’nin nerede kaldığını boş verip
konumuza dönelim. Lale, baştan çıkarmaya çalıştığı Ali’ye eve geldiğimde
annenle baban yoktu, kibar bi erkek genç bir kadını gecenin bu saatinde yalnız
başına sokağa göndermez deyip kendini zorla eve bıraktırır. Ali’ye muhtemel
yolda da türlü cilveler yapıp tahrik etmeye çalışan Lale, amacına ulaşamayınca
çocuğa iktidarsız diye laf sokmaya çalışır. Ali de durur mu yapıştırır cevabı
sana bir arkadaşımı tavsiye edeyim kendinden yaşça büyük kadınlarla yatmaya
bayılır diye Lale’ye yaşlı der. Ay Lale gibi seksi kadına yaşlı denir mi? İyi
Ali’yi sevişeceği kadına abla dedi diye hayat kadını abladan ben abla olacak
yaşta mıyım dayağı yiyip gazetelere manşet olan gence çevirmemiş.
Lale’yi reddedip Ayşe’yle kırda bayırda isimlerini ağaca kalp
yapıp kazıyan Ali, o ağaca yaptığınız eziyet fitil fitil burnunuzdan gelecek
oğlum siz sarılıp kendi etrafınızda dönün bakalım diyorum. Ayşe’yle evlenip
mutlu bir yuva kurma hayali olan Ali meyhaneden hallice balık lokantasında
babama söyleyip okuldan sonra çalışacağım filan der. Bundan sonraki kısım
gerçekten çok leş. 70lerde kadınların olması gereken yerin ev ve çocukların
yanı olduğu mesajı verilir. Ayşe çalışmak isteyen Ali’ye çok sevindim ben de çalışsam
der o da evinde otur çeyiz hazırla der. Sanki bu kızın tek misyonu çeyiz
hazırlamak. Ama Ayşe de kalkıp bu cevaba gülünce bu seri filmlerini neden
sevmediğimi anlıyorum. Baban beni istemezse diyen Ayşe’ye Ali’nin verdiği mesaj
da o zaman sıfırdan başlarız oluyor. Çalışın dişinizle tırnağınızla eşek gibi
çalışın mesajının verildiği bu kısımdan sonra Ali Ayşe’ye artık kullanmıcam
diye garsoniyerin anahtarını veriyor. Fakat daha sonra eşyalarını almaya
gittiği bölümden anlıyoruz ki çakalın aslında yedek anahtarı varmış.
Garsoniyerden eşyalarını yavaş yavaş taşınmaya başlayan
Ali’yi garsoniyerin numarasını nerden bulduğu bilinmeyen Lale arar. Kıskanç
üvey anne Handan vermeyeceğine göre herhalde rehberden numarayı bulan Lale,
Ali’yi yanına çağırır. Lale’yi reddedip telefonu kapayan Ali babasına gidip
çalışmak istediğini ve okul bitince evlenmek istediğini söyler. Babası normal
Yeşilçam filmlerindeki oğlunun fakir bir kızla evleneceğini duyan zengin
ebeveyn tepkisi verip bu duruma karşı çıkmaz. Sebebi iyi olması ya da oğluna
söz geçirememesinden çok iflasın eşiğinde olması ve oğluna söz geçirecek bi
gücünün zaten olmaması. Ali’nin bi kızı sevdiğini ve evlenmek istediğini
öğrenen üvey anne Handan ise deliye döner.
Seksi arkadaşı Lale’ye gidip üvey oğlunu sevdiğini söyleyen
Handan, onun başkasını sevmesine, evlenmesine dayanamam. Nolur o kızla Ali’yi
ayır diye kankasından yardım ister. Hayırlı kanka Lale de sırf Handan’a iyilik
olsun diye böyle bir teklifi kabul eder.
Öte yandan Ayşe de babasına hayatında birisi olduğunu ve
evlenmek istediklerini söyler. Fakat çocuğun zengin olması babasının korkuya
kapılmasına neden olur. Çünkü Yeşilçam’ın izleyicisine dikte ettirdiği iki tip
zengin çocuğu imajı vardır. Birisi başını Önder Somer ve türevlerinin çektiği fakir
kızları ağına düşürüp seviştikten sonra terk eden kısacağı kağıt mendil gibi
buruşturup atan kötü zengin imajı, diğeri de başını Ayhan Işık ve türevlerinin
çektiği fakir kızın hayatını değiştiren ayağı yere sağlam basan ve zaten
babasının fabrikalarını yöneten zengin çocuğu imajı. Fakat insanlara fakir
olmanın sevdirilmeye çalışıldığı yıllarda zengin olmak kötü bir şeymiş gibi
gösterildiği için onurlu fakir baba o zengin çocuğun saçları iki yandan örülü
saf kızını iğfal edeceğini düşünür. Ayşe de böyle konuşma değil fabrikatör oğlu
kral oğlu gelse bana dokunamaz diye babasını teselli eder.
Ayşe safı babasını teselli ededursun arkadaşının ricasıyla
hemen işe koyulan Lale, Ali’yi baştan çıkarmak için Ali’nin garsoniyere gider.
Ali’nin haftalardır garsoniyerden taşınamaması mı yoksa Lale’nin hiç gitmediği
ve yerini bilmediği garsoniyeri şıp diye bulması gibi tuhaflıkları sakın
sorgulamayın. Tavşan diye hitap ettiği Ali’ye sen bana bi kere dokunup öpersen
aşık olmaktan korkuyorsun diye Ali’yi tahrik etmeye başlayan Lale amin
adımlarla hedefine yürür.
Ayşe ise gözleri yolda Ali’yi beklemektedir hem de
beklemekten ağaç olma leveline gelmiştir. Kamera saat kulesine zom yapar, Ali
Lale’den kaçmaya çalışır. Hayatımda biri var, ona ihanet etmeyeceğim filan der.
Bu arada Ayşe hala beklemektedir.
Eşyalarını toplamak için odaya giren çıkışta da Lale’yi
kanepede bu şekilde bulan Ali’ye kameramanın yaptığı zoma mı yönetmenin
Lale’nin poposunu çiçekle saklama çabasına mı gülsem bilemedim. Lala Ali’ye
hayatına şöyle girsem ne yaparsın ki sorusunu yöneltmişken Ayşe hala Ali’nin
gelmesini beklemektedir. Öğle başlayan bekleme sürecinde saatler ikindiye
yaklaşınca oturmaktan kitlenen bacaklarını açmak için yürüyen Ayşe daha çok
bekleyecektir anlaşılan.
Beklemekten helak olan Ayşe o zamanlar cep telefonu neyim
olmadığı için Ali’ye ulaşmak için hemen mahallenin dedikoducu bakkalına koşar.
Fakat artık çok geçtir Lale’nin çekim gücüne kapılan Ali cima sırasında
olduğundan Ayşe’nin ısrarlı telefonlarına cevap veremez.
Cima sonrası sigara içerken başına ağrılar giren Ali hafif
vicdan azabına ek olarak Ayşe’yi aldattığı için de kendinden tiksinmektedir.
Ama Lale’yle takılmaktan da geri durmaz. Tamam Ayşe’yi aldattın diye kıza
dönecek yüzün yok anlarım da sen niye kadınla hala takılmaya devam ediyorsun?
Bu arada sevgilisine bir türlü ulaşamayan Ayşe, keyifsizdir
ve arkadaşı Esma’yla bu durumu paylaşmaz. Bu kısım da çok saçma kızlar genelde
ilişkileri hakkında yakın kız arkadaşlarıyla konuşur. Ayşe’ye arkadaşı son
zamanlarda aranıza kara kedi mi girdi diye sorar yok canım diye geçiştirir.
Sonra da arkadaşının ısrarıyla kikirik Fatma’ya fal baktırmaya gider.
Günlerce Ali’yi bekleyen Ayşe sonunda Ali’nin garsoniyerine
gitmeyi akıl eder, Ali’nin verdiği anahtarla kapıyı açtığında bir de ne görsün?
Yerde kadın pabucu, donu ve sütyeniyle karşılaşan Ayşe de ne bahtsız yeminle
iki defa geldiği garsoniyerinde hep sütyen buluyor. Ağlama krizi başlangıcında
olan Ayşe’nin sinirden elleri titremeye başlar, sinirden parmaklarını ısıran Ayşe,
Ali ve Lale’yi basınca ne yaptın Ali diye ağlaya ağlaya merdivenlere koşar.
Ali’nin dur açıklayayım çabasına mı gülsem Ayşe’nin kaçayım derken merdivene
düşmesine mi? kaç gündür sokaklarda seni bekledim, başına bir şey geldi sandım,
böyle bir şey yapacağını hiç düşünmemiştim diye ağlayan Ayşe’yi hayatımda
sevdiğim tek kadın sensin diye ikna etmeye çalışan Ali başarışız olur. Üstelik
Ayşe kalkıp sen de baban gibisin o da anneni aldatmıştı sen de bana aynısını
yaptın diye damardan girince Ali de sen de benle sevişmedin diye başlar
söylenmeye. Senin etin benden daha önemliydi, küçücük öpüşmeyi bile benden
esirgedin diye zaten toplumsal ve aile baskısı altında olan Ayşe’nin hassas
psikolojisini hoşaf eder. Sinir krizi geçiren Ayşe, üstünü başını parçalayarak
olay yerinden uzaklaşır.
Yol boyunca bilinci bilmez bir halde koşup evine gelen Ayşe,
odasına çıkar. Yavaş yavaş aklını kaçırmaya başlayan genç kız çeşitli imgeler
görmeye başlar. Valla toplum baskısı ve aldatan erkek arkadaşının resmen
aldatma sebebi olarak onu suçlaması kızın şizofren olmasına yol açmış.
Fanustaki balığını yılan olarak gören Ayşe’nin bilincindeki tüm korkular
senarist Hamdi Değirmencioğlu’nun üstü kapalı Freudyen göndermeleriyle gözler
önüne seriliyor. Az çok psikolojiyle ilgilenen herkes fanustaki yılanın
erkeklik simgesi olduğunu bilir.
Ayşe’nin bilincindeki erkek korkusu yılanla simgelenirken
tabut ve kefenlenmiş iki ölü, ölü korkusu mu ölüm korkusu mu yoksa Ayşe
kendisini aldatan sevgilisi Ali’ye ölmeden mezara koydun beni beter ol köpek
mesajı mı vermek istiyor bilinmez ama bir sonraki imgeden ben bu ölülerin Ali
ve Lale olduğunu düşünüyorum. Çünkü her aldatılan kadın gibi Ayşe de nefret ve
öfke dolu.
Odanın içinde aniden beliren baykuş Türk ve Anadolu
inanışında uğursuzluğu simgelediği için biraz sonra yaşanacak cinnetin
habercisi. Bir dip not düşmek gerekirse baykuş aslen bilginin, bilgeliğin
semboldür.
Odasındaki saçlarını tarayıp, iki yanından ördükten sonra
kendisine bakmak için kullandığı aynada Ali’yi Lale ile birbirlerini oldukça
sahiplenici bir tutuşla tuttuklarını görünce Ayşe’nin sinirleri iyice oynar.
Aynaya yaklaşıp orada olduğunu sandığı Ali ve Lale’ye zarar
vermek isteyen Ayşe genç yaşında psikopata bağlar. 18 yaşındaki sabiyi
oynattığınız filme bak, ah ah sen bu hallere düşecek kız mıydın Ayşecik?
Aynanın içinde olduğunu düşündüğü Ali ve Lale’ye çığlık
çığlığa makas saplayan Ayşecik nefretinden de korkulurmuş. İyi ki Ali ve Lale o
sırada yanında değil yoksa üçüncü sayfa haberlerine düşerdi sevimli çocuk
yıldızımız.
Tabi ortamda bu kadar aksiyon olur da Ayşe’nin vasıfsız
eleman ebeveynleri odaya damlamaz mı damlar. Fakat o kadar vasıfsızlar ki kızı
elde makasla cinnet halinde yakalamışlar. Ayşecik’imiz ağlaya ağlaya perukasını
kesiyor, bunlar kalkmış birbirine sarılıp ağlıyor. Biriniz cankurtaranı arayın
kız balataları sıyırmış, Allah muhafaza kendini filan keser ya da size
kardeşlerine filan saldırır. Ağlamanın sırası mı şimdi?
Balataları sıyırıp saçlarını da kesen Ayşe, ruh ve sinir
hastalıkları hastanesine düşer, stajyer sarışın da nerden haberdar olmuşsa
hemen hastaneye damlar. Yok anam bu kızın Ayşe’de gözü var, zaten doktora da
diyor özel bölüme alın lütfen ücretini ben öderim. Doktorun yüzünde de bu kız
kafayı yemiş tamam da bu arkadaki nerenin delisi acaba bakışı mevcut.
Doktorcuğum bi sevgilisi vardı olmaz olsun Ali, onun yüzünden bu halde bu kız.
Bilseniz melek gibi de iyi bir kızdı diye doktora Ayşe’yi över. Doktor da belli
zaten bu kadar iyi olmasa bu halde olmazdı deyip bu devirde salak derecede iyi
olmayın mesajını veriyor aslında.
Ayşe balataları sıyırıp adını bile söyleyemeyecek duruma
geçirince Ali’nin evini basan sarışın stajyer ablamız senin yüzünden kız
delirdi, bayram et diye Ali’ye açar ağzını yumar gözünü. Ayşe’nin çıldırdığını öğrenen
Ali kafasını piyano tuşlarına vurarak intihar etmeye teşebbüs edecektir ama
sarışın abla müsaade etmez, kusar içindeki tüm zehri. Tabi sen delirmek yerine
intihar etmesini, senin için ölmesini isterdin değil mi bu daha gurur verici
olurdu senin için. Ama kusura bakma, onun namına senden özür dilerim. Fakir bi
kız olduğu için onun aklı ancak bu kadarına erdi. Pis, vicdansız, köpek… gibi
zehir zemberek ve hakaret içerikli bir cümle kurup zaten kederden kavrulan
Aliyi iyice kavurma yapar. Ve tüm bu aşağılayıcı sözleri Zeki Müren Türkçesi ve
Ecevit kibarlığıyla söyler. Eski İstanbul hanımefendisi de böyle oluyor demek.
Tabi, akıllı kadın, okumuş, kültürlü kadın Çarşamba pazarı ağzıyla Perşembe
pazarı kavgası yapacak değil ya?
Ali, sarışının lafları ile vicdan azabından gebermenin
eşiğine gelmiştir. Ayşe ise korku dolu kabuslarla cebelleşmektedir. Rüyasında
bir mağaradan içeri giren şaşkın Ayşe’nin olacaklardan haberi yoktur. İçine
girdiği karanlık ve örümcek ağı tutmuş sisli mağaraya korkuyla bakan Ayşe, bir
takım sesler duyar. Bu mağara Freudyen bakış açısındaki cinsellik simgesi
değildir. Bu mağara Ayşe’nin beynini, ahlak algısını temsil eder.
Resimde gördüğümüz arkası örümcek ağı tutmuş, geleneksel
kıyafetli, yemenili ve korkunç gülüşlü nine örf adet ve ananelerimizi temsil
eder. Kendisi aslında bir çocukluk korkusu gibidir. Hani böö diyerek torununu
veya çocukları korkutan nineler var ya işte onlara benzeyen korkunçlu nine,
tahtırevanda gibi bi aşağı bi yukarı kalkıp zavallı Ayşe’yi toplum baskısının
gelenek görenek ayağı ile korkutur. Bir genç kız evlenmeden erkeklerle beraber
olamaz fikrinin Ayşe’nin beyninde yer etmesinin kaynağı bu nine görünümünde
karşısına çıkar genç kızın.
Geleneksel korkuları korkunçlu bir nine olarak karşısına
çıkan Ayşe’nin karşısında bu sefer de erkek korkusu vardır. Mağarada gördüğü
genç, şeytani erkek figürü onu kirletmeye çalışan ırz düşmanı figürüdür.
Üstteki geleneksel anlatıya göre erkek ırz düşmanı olmak zorundadır, mutlaka
kızı kandırıp namusunu kirletecektir.
Resimde görünen ikinci erkek figürü ise Ayşe’nin babasını
temsil eder. Ayşe’nin korkularından birisi de babasını üzmektir. Ayşe babasına
hayatında birisi olduğunu ve evlenmek istediğini söyleyince babasının bizi
üzersin, bir hata yaparsın tarzı konuşması vardı. Ayşe de böyle konuşma baba
değil fabrikatör kral oğlu olsa bana dokunamaz cevabını verir. Bu cevaptan
Ayşe’nin çocukluğundan beri ailesine, özellikle de babasına laf gelmesin diye
kendini erkeklerden sakındığını anlarız.
İşte geldik Ayşe’nin korkularının en büyük ayağı olan orta
yaşlı, ağzını yaya yaya gülen ablaya bu abla Ayşe’nin korkularının mahalle
ayağıdır. Bu abla herkesin dedikodusunu yapan ağzından hunharca gıybet akan,
yarınlar yokmuşçasına insanların arkasından konuşan dedikoducu teyzedir. Hani
el alem ne der lafındaki el alemdir abla dedikodularla nice genç kızın başını
yemiştir. Ayşe ve arkadaşı Esma’nın erkek arkadaşlarından mektup geldiğinde
gizli gizli okumaları, sevgili haberini gizli gizli vermelerinin sebebi bu
abladır.
Ayşe kabusundan uyanır ama bu sefer de kabus görme sırası
Ali’ye gelmiştir. İflasını açıklamak üzere onu bekleyen babasına çocukluğundan
beri kabusu olan annesinin öldüğü gece babasının annesine söylediği son sözleri
o da babasına söyler. Ali kabullenmek istemese de aynen Aşkı Memnu’nun
Bihter’inin istemese de annesine benzediği gibi o da babasına benzer. O geceki
son konuşmalarında Bihter’in aksine Ali bu durumu kabullenir ve annemi
merdivenden ittirip ölümüne neden olduğun gün bu sözleri söyledin der. Babası da
keşke hafızan yerine iraden güçlü olsaydın der. Baba ve oğulun geciken
yüzleşmesi yaşanır ve Ali kendisini beğenmeyen babasına ben senin eserinim diye
laf sokar. Babası da ben sen mükemmel bir insan ol diye elimden geleni yaptım
diye ona sağladığı imkanlardan bahseder. Fekat Ali’nin imkandan çok sevgiye
ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine hatalı olduğunun kendisi de farkında olan
baba bu konuları konuşmak için çağırmadım seni diye oğluna gerçekleri açıklar.
Battım, iflasımı veriyorum. Bana kin güdüp içmeyi bırak, iradeli ol tahsilini
bitir de kendini kurtar der.
Babasıyla hesaplaştıktan sonra evi terk etmeye hazırlanan Ali
bu sefer de tüm kadınlardan nefretinin sebebi olan üvey annesiyle yüzleşir.
Kadının kendisine olan ilgisinin farkında olan Ali sürekli üvey annesinden
kaçar. Ali’ye olan hislerini açıklayıp eğer evden gidersen ben de babanı terk
ederim diye çocuğu tehdit eden Handan bu durumun Ali’yi hiç ilgilendirmediğini
anlayınca umutsuzluğa kapılır. Handan’ın Ali’ye olan ilgisini bu konuşmayla
öğrenen baba intihar eder. Tıpkı Aşk Bahçesinde olduğu gibi İlk Aşk’ta da baba
karakteri intihar eder. Fakat bu durum iki filmde farklı işlenir. Aşk
Bahçesi’nde ABD’yi vuran Büyük Buhran’la iflas eden baba oğluyla konuşup
kendini oğlunun kaldığı yurdun penceresinden atar. İlk Aşk’ta ise baba
karısının kendisine ihanet ettiğini öğrenince intihar eder.
Babasının intiharından sonra mirası reddedip kendine yeni bir
hayat kurmaya karar veren Ali bir ailenin yanına kiracı olarak yerleşir. Geri zekalı kızına uyaran gözlerle bakan
anneden analarımızın ne kadar ileri görüşlü olduğu mesajını veren filmde Ali
karakteri kızların hayatını mahvetmeye seri halde devam eder.
Öte yandan Ayşe’nin doktorunun çabaları sonuç verir ve Ayşe
konuşmaya başlar. Zavallım Ayşe, doktordan bile şüphelenmektedir. Kızın
sorununun ne olduğunu anlayan doktor, sarışın ablaya hastalığı erkek arkadaşı
onunla yatmak isteyince başlamış, erkeklerden şüphe ediyor ama zamanla geçer
der. Sarışın, Ayşe’yi görmek ister ama doktor hastalığın en tehlikeli evresindeyiz,
ona eski sevgilisini hatırlatacak her şeyden kaçınmalıyız diye kıza engel olur.
Sarışının yüzü düşer tabi, uzun süre platonik aşkı Ayşe’den uzak olmak onu
çökertmiştir.
Elektro şok tedavisiyle Ayşe’ye geçmişini hatırlatan doktor
genç kızın çocukluğuna inse çıkamayacağını bildiği için garsoniyer faciasına
kadar inip hem kendini kurtarır hem de Ayşe’nin hoşaf psikolojisinin düzene
sokar. Delirmeden önceki son saatlerini Ali ile yaptığı son konuşmayı
hatırlayıp ağlamaya başlayan Ayşe, doktora neden sürekli benimle yatmak
istiyordu diye sorarak onun için çok büyük doktor içinse saçma olan sorunun
cevabını ister. Yani şimdi Ayşe anlayacak olsan adam sana insan biyolojisinden
bahsedecek de sen ve senin algını şekillendiren çevren ayıpladığı için senin
algın bu konulara kapalı. O yüzden adamcağız da boşuna çene yormasın yani direk
hasta olduğunun tedavi gördüğünün farkında mısın diye soruyu geçiştirip
yırtmaya çalışır.
Ayşe’den sonra terapi sırası Ali’ye gelir ve sarışın stajyere
gidip yaşadıklarımı bilmeden hakkımda kötü konuşma. Benim hayatımı yaşasan
belki sen benden milyon kere kötü olurdun diye sinir krizi geçirip kıza
geçmişinden bahseder. Annesinin ölümünden sonra babasının yeniden evlendiği
kadından annelik namına bir şey görmediğini, üstelik kadının çocukluğu boyunca
ona kötü davranıp nefret ettiğini fakat büyüdükçe ona olan bakışlarının
değiştiğini, gizli gizli onu izlediğini anlatan Ali, üvey annesinin onunla
birlikte olmak istediğini anlatır. O günden sonra kadınlara karşı sadece kin ve
nefret besledim diye içini döktüğü sarışınla olayı ne niye ona diğer
kadınlardan farklı davranıyor. Ona diğer kadınlar gibi yatacak bir varlık
gözüyle bakmıyor ne bileyim nasıl arkadaş olmuşlar, sarışın ablamızla
aralarındaki bağ ne? Ne bileyim arkadaş değil de ablası, kuzeni filan olsa bu
kadar kafa karıştırmayacak.
Ayşe’yi görmek için akıl hastanesine giden Ali’ye doktor izin
vermek istemez. Seni görmek onun için tehlike arz eder diye fakat ille de kızı
görmeye çalışan Ali hastaneyi birbirine katar. Ayşe ise kolunda bir hemşireyle
koridorda görünür, fakat Ali’yi tanımaz bile. Ayşe’nin ne kadar kötü durumda
olduğunu anlayan Ali vicdan azabından ağlaya ağlaya bir hal olur.
Üzüntüden gene içmeye başlayan içtikçe de kendini odasına
kapatıp ağlayan Ali, ev sahibinin salak kızının dikkatini çeker. Acaba ne
sıkıntısı var, hep içiyor, çok yalnız acıyorum ona filan der. Surat ifadesinden
acımaktan çok hoşlandığı anlaşılan saf kızına elindeki kepçeyi geçirsene abla.
Kızım sana ne ya işsiz misin, gören de iyilik meleği sanır.
Ali odasında sinir buhranına girip zavallı Ayşe benim
yüzümden bu halde diye kafasına kafasına vururken aklına Lale’nin onu baştan
çıkarmak için ne kadar uğraştığı gelir. Kadın bir anda hayatına girip sevgilisi
olduğunu söylemesine ve reddedilmesine rağmen bıkmadan usanmadan onunla beraber
olmak için uğraşmıştır. Kafasına vurmaktan olsa gerek bu durum kafasında şüphe
uyandırmaya başlar. Lale ile yüzleşmek için evden çıkmak ister ama bu sefer de
ev sahibinin salak kızı Ali, nereye gidiyorsun diye sümük gibi çocuğa yapışır.
Sana ne be kızım, sanki kocan da bi de adama yapıştın Ali, Ali diye.
Lale’nin evini basan
Ali, hizmetçinin rica etmesini de dinlemez. Kadıncağızı iteleyip Lale ve
dostunu içki içerken yakalar, korkudan gözleri pertleyen Lale ne yapacağını
bilemez. Ali’ye saldıran dostu ve Ali kavga ederken aşırı gerçekçi çığlıklar
atan Lale’nin yakasına yapışan Ali, ne diye yakama yapıştın diye kadını
hırpalar.
Önceleri kankalık müessesesinin bir getirisi olarak arkadaşı
Handan’ı ele vermek istemeyen Lale, seni beğeniyordum, hoşuma gidiyordun diye
Ali’yi geçiştirmeye çalışır. Fakat film boyunca bizim de merak ettiğimiz
soruları sorarak aklının geç yerine geldiğini ya da o dönem bunu umursamadığını
düşündürür Ali. Garsoniyerimin adresini anahtarını nerden buldun, kim verdi
diye kadını sorgulamaya başlar. Ali yani bu kadın kimin arkadaşı, kimden
öğrenmiş olabilir? Bence bu Ali o zaman da biliyordu bu işin içinde Handan
olduğunu ama Lale çok seksi bir kadın olduğu için ve işlerin buraya kadar
geleceğini tahmin edemediğinden bir de Ayşe cinsel ilişkiye soğuk baktığı için
Lale’nin üstün gelmesine müsaade etti. Lale ağlayarak Handan istedi, seni
seviyormuş, o kızla olmanı istemedi, sizi ayırmam için çok yalvardı diye itiraf
edince kadını bırakıp üvey annesiyle hesaplaşmaya gider.
Handan da bu hesaplaşmayı bekliyor olacak ki korkuya kapılıp
kaçmak ister. Allah sizi inandırsın bu hesaplaşmada geçen yılanlı söz bizzat
Dark’ta Ulrich ve Hannah arasında geçiyordu. Zehirli bir yılansın sen dediği
üvey annesine ölüm sana kurtuluş olur sana öyle bir ders vereceğim ki bi daha
kimseye yılanlık yapamayacaksın diye kadının yüzünü bakılmaz hale getirir.
Film boyunca Ali’nin vahşi cazibesinden etkilenmeyen iki kişi
vardı. Birisi bu resimdeki saftoriğin anası diğeri de balataları sıyırmış
Ayşe’nin anası. Onlar da analarda var olan koruma içgüdüsünden herhalde. Başrol
diye herkesin hoşlanmak zorunda olduğu Ali’ye hisli hisli bakan ev sahibinin
mal kızına diyecek söz bulamıyorum zaten Ali de bacım diyerek onu reddediyor.
Böyle şeyler aklına gelmesin hem ben sevilmeye layık değilim diye kızı
öteliyor.
Bu arada Handan da durur mu Ali’den sonraki en önemli şeyini,
güzelliğini, kaybeden genç kadın at hırsızı kılıklı heriflerle anlaşıp Ali’nin
kaldığı eve gönderir. Bu arada Handan da dedektif gibi kadın, Ali’nin peşine
adam mı takıyor kokusunu mu alıyor bilinmez, çocuğun hem garsoniyerini hem de
babasının ölümünden sonra köşkten ayrılıp çıktığı öteki evin yerini eliyle
koymuş gibi buluyor. Ev sahibinden Ali’nin nerede olduğu bilgisini alan
adamların tipinde meymenet olmadığını gören ev sahibinin kızı sanki üstüne
vazifeymiş gibi gece vakti Ali’nin yanına gidiyor.
Hayır şu kıza gördüğüm ilk andan beri kılım, gerçekten film
boyunca salaklıkta Ayşe’yi bile geride bıraktı. Bu salaklığı da kıza o kadar
büyük bi iticilik veriyor ki hani Handan, Lale ve Ali’nin babası bir araya
gelse bu kızı iticilik konusunda gene de geride bırakamıyor. Ki Ali’nin babası
benim en tiksindiğim insan grubundadır. Buna rağmen bu kıza o kadar uyuz oldum
beni o kadar irite etti ki değinmeden geçemiyorum. Tamam Ali’yi seviyorsun bu
yüzden seni suçlayamam, birini sevdiğinde reddedilsen de ondan kolay kolay
vazgeçemezsin ona da tamam. Ama bacım meyhanede sevdiğin adamın dayak yediğini,
beş altı adam tarafından odunla dövüldüğünü görüyorsun çık meyhaneden polis
diye bağır. Yardım çağır, koş bakkala cankurtaranı ara sen niye bi tarafına
değmişler gibi Ali, Ali diye bağırıp salak salak çığlık atıyorsun. Tam dışarı
çıktı ben yardım çağıracak sandım deli dana gibi koşup bağırıyor, sonunda araba
çarptı bu karakter israfına.
Aklı yerine gelen Ayşe’nin ise babasına filmin başından beri
dilinden düşmeyen Mısırdaki miras kalmış ve aile zengin olmuştur. Bu arada
sarışın stajyerin Ayşe’nin odasını dekore edip kıyafetlerini bile seçmesi kızın
ileriki hayatında da yeri olacağının göstergesi.
Hastaneden çıkar çıkmaz Ali’yi merak eden Ayşe’ye engel
olmaya çalışan ve bunu da Ayşe’nin ruh sağlığına bağlayan sarışın ne yaparsa
yapsın Ayşe onu dinlemez. Ali’nin yeni hayatını görünce şaşırmamaya çalışsa da
içten içe sevinmiş midir acaba? Benim yüzümden sakat kaldı dediği ev sahibinin
geri zekalı kızıyla evlenen Ali’ye acımış da olabilir Ayşe. İlk Aşk’ta
ülkemizde hala güncelliğini koruyan yurdum kızlarının kezbanlığına karşın
yurdum erkeklerinin serbestliğinin yarattığı arz talep dengesizliğinin
sebebiyet verdiği toplumsal çıkmaza sosyolojik, psikolojik ve ekonomik
pencereden bakılıyor. Adeta uzun metraj gerçek kesit olan bu güzide filmimizin
sonunda karakterlerimize ne olmuş olabileceğini ise gerçek kesit havasıyla
sunuyorum.
Ayşe: Akıl hastanesinde yaptığı resimlerden sergi açtı. Kendisine
platonik hisler besleyen stajyer sarışınla Hollanda’da evlenen Ayşe bu sayede
hala bekaretini koruyor.
Ali: Kendisinden Pollyanna bir Ali yarattı. Hem çalışıp
evini geçindirdi hem tıp fakültesini bitirdi. Fakat karısının iticiliğine o da
dayanamadı sınır tanımayan doktorlara karışıp Afrika’daki çocuklara aşı yapmaya
gitti. Ara ara garsoniyer hayatını özlemiyor değil.
Handan: Kendi dedektif şirketini kurdu. Hala Ali’nin peşinde,
kendini ispiyonladığı için küstüğü Lale’yle konuşmuyor.
Lale: Ali’den dayağı yiyen dostu onu terk edince zor duruma
düştü, üstüne beni niye ispiyonladın diye olay çıkartan kankası Handan’la da
küstü. Şimdi nü resimler çalışan Ayşe’ye modellik yaparak geçimini sağlıyor.
Dedikoducu Bakkal: Dedikodu yapacağım diye bakkalı
batırınca en sevdiği iş olan dedikoduya yöneldi.
Ali’nin itici karısı: Hala itici…
Stajyer Doktor Sarışın Yeşim: Stajyerliğini tamamladıktan
sonra platonik aşkı Ayşe’yle Hollanda’da evlendi. İkilinin Mırnav isimli bir
dişi kedisi var.