Düşük Bütçe Hollywood Referanslı Kahramanlar Ve Birbirinden
Uçuk Senaryolarla Yeşilçam’ın Fantastik Sinemayla İmtihanı
Sinemayla yakından
ilgilenen ve işin mutfağında olan birçok kişinin de bileceği gibi bilimkurgu ve
fantastik filmler gayet masraflı olduğu için yapımcı ve yönetmenlerin tercih
etmekten kaçındığı bir türdür. O yüzden de Türk sinemasında ne günümüzde ne de
geçmişte fazlaca ürün verilen bir tür değil. Bir de işin içine izleyici kitlesi
giriyor tabi bilimkurgu ve fantastik filmlerin izleyici kitlesi ülkemizde
dünyaya oranla daha az olduğu için pek çok yapımcı verdiği parayı
karşılamayacak filmlere imza atıp gişede batmak istemiyor.
Fakat Yeşilçam’ın özellikle de yetmişlerde yoğun olarak
fantastik sinemaya eğildiğini ve birbirinden absürt de olsa hatta bir yerlerden
tanıdık da gelse sevenlerine birçok güzide örnek sunduğu bilinmekte. Bu haftaki
yazımda işte bu güzide örneklere değineceğim. Memur Site gene çalabilir ve
çalan emek hırsızı kendi imzasıyla sunabilir diye bu yazının patenti tamamen
bana yani Bir Sinefilin Günlüğü’ne aittir.
Ülkelerinde erkek bitince dünyaya dadanan Merihli uzaylı
ablaları ve çılgın robotlarını konu alan Uçan Daireler İstanbul’da
Yönetmenliğini Orhan Elçin’in yaptığı 1955 yapımı Uçan
Daireler İstanbul’da filmi ülkelerinde erkek bitince dünyaya dadanan Merihli
ablaları ve uzaylı haberleri yapan iki başarısız gazeteciyi konu alıyor. Bilim
insanları bir köşede oturup uzaylı diye bir şey yoktur diye tartışadursunlar
gazetelerinde bol trajlı bir haber yapma derdindeki biri foto muhabiri iki
gazeteci her biri dönemin ünlü dansözü olan bir grup Merihli abla tarafından
uçan daireye kaçırılır. Korkunçlu robotları ve gençlik, güzellik ve dinçlik
veren iksirleri sayesinde her daim diri kalan uzaylı ablalar da filmin konusu da
aşırı absürttü. Filmden aklımda kalan çekim hataları filan değil. Dönem
şartları ve maliyet hesaplanırsa bir filmi çekmenin ne kadar zor olduğunu da
bildiğim için kesinlikle filme ay devamlılık hatası olmuş, senaryo kopuk filan
diyemeyeceğim. Zaten robot dönemine göre gayet başarılıydı. Beni filmde en
rahatsız eden nokta filmin afisinde gördüğünüz bikinili sarışın, sinema
tarihinin seksi sarışını Marilyn Monroe. Filmde oynayan abla sinema tarihi
boyunca Marilyn’i oynayıp Marilyn’le alakası olmayan ilk Marilyn diyebiliriz.
Sorun o da değil sorun galiba yönetmen kadına Marilyn’in meşhur ağzı bir karış
açık gülümsediği fotoğrafını göstermiş. Ve kadın da film boyunca botoks mağduru
sosyete kokoşu gibi ağzı bir karış açık duruyordu. Ablacığım film boyunca
Marilyn yerine fotoğrafını oynamaya ne gerek vardı yemin ediyorum ıslak çorap
etkisi yarattın.
Afişi dışında bir bilginin bulunmadığı filmi izleyen son
kişinin de sizlere ömür olduğu Gökler Kraliçesi
Film Yeşilçam’ın kayıp filmlerinden biri IMDB’de bile filmin
kaydı yok. 1960 yapımı film Uçan Daireler İstanbul’da filminden sonra
uzaylıları konu alan ikinci film olması sebebiyle önem taşıyor. O yüzden filmi
listeye aldım.
İstanbul semalarında kanat çırpıp dansöz Güzin’e dadanan Drakula’yı
odağına alan Drakula İstanbul’da
Kendisi sinema tarihi açısında gayet önemli bir Drakula’dır.
Zira meşhur sivri vampir köpek dişinin sinema perdesinde göründüğü ilk Drakula,
Drakula İstanbul’da filminde görülmüş. Daha önce yapılan 1931 Hollywood yapımı
Bela Lugosi’li Dracula’da bile sivri vampir dişi yokken bu filmden beş yıl
sonra yapılan Christopher Lee’li Dracula filminde köpek dişi kullanılmıştır. Bu
özelliği aktarmaktan bir sinemasever olarak gurur duyuyorum çünkü bu Türk
sinemasının sinemaya kazandırdı iki ilkten bir tanesidir. Diğer Sevda Ferdağ’ın
Gurbet Kuşları filminde yanlışlıkla açılan memesidir. Neyse efendim biz yerli
ve milli Drakulamıza dönelim. Kendisi Bram Stoker’in Dracula isimli romanından
uyarlanmıştır. Tabi bir takım değişiklikler de vardır. Alman bir dansçı olan
Annie Ball’in canlandırdığı Güzin (Mina) orijinal versiyonunun aksine dansözlük
yapar. Her şey avukat Azmi’nin hukuk bürosunu temsilen Romanya’ya Kont
Drakula’nın şatosuna gitmesiyle başlar. Avukat Azmi’yi Yeşilçam’ın ünlü
senaristi Bülent Oran’ın canlandırdığı filmin yönetmeni Mehmet Muhtar,
yapımcısı Turgut Demirağ’dır. Atıf Kaptan’ın sinema tarihinin en klas vampirini
gayet başarıyla canlandırdığı film Şadan’ın(Lucy) mezarlık sahnesinde sis
makinesi olmadığı için sis efektinin set ekibinin tamamının üçer beşer sigara
içmesiyle sağlanmasıyla bu filmlerle neden alay edilmemesi gerektiğinin de
kanıtı niteliğinde. Çünkü bu filmler Hollywood’da bir kısa filmin bile
çekilemeyeceği kadar düşük bütçeyle çekiliyor. Parasız film çekilmez lafı bir
yerde doğrudur. Ama bence işin asıl sırrı para kadar orijinallikte, şu sinema
aşkına bakar mısınız? Benim elinde milyonlar olsa da bunun yarısını çekemeyecek
birçok tanıdığım var.
Görünmezliği bulup ortalığı birbirine katan muzır bir bilim
insanının dramını anlatan Görünmeyen Adam
1955 yapımı film 1933 yapımı Hollywood versiyonunun içine
entrika, aşk ve ihanet katılmış versiyonu diyebiliriz. Bunda da filmin senaristleri Ömer Lütfi Akad
ve Osman Fahir Seden’in payı büyük. Zaten Osman F. Seden’in özellikle de
elliler dönemi senaryolarında kadını femme fatale bir çizgide yürüttüğünü
bilmeyeni dövüyorlar. Yönetmenliğini Lütfi Akad’ın yaptığı filmin konusuna
gelecek olursak sinemanın en yakışıklı jönlerinden hatta ilk Cingöz Recai’miz
Turan Seyfioğlu hanımı 1952 Türkiye 3. Güzeli Neşe Yulaç’ın kendisini
aldattığını öğrenir. Bu durum karşısında doğal olarak sinir krizi geçiren Ali,
doğal olmayan bir şekilde karısı ve sevgilisini öldürmek ister. Bunun için de
patronu Cemil’in ( Drakula İstanbul’danın Drakula’sı Atıf Kaptan) bulduğu
görünmezlik formülünü kullanır. Filme dair bir detay sinemamızın ünlü femme
fatalesi Sevda Ferdağ’ın ablası Ferda Ferdağ’da bu filmde rol alır.
Dünyayı ele geçirmeye çalışan Killing ve seksi kadınların
cirit attığı Killing İstanbul’da
Yılmaz Atasoy’un yönettiği ve zamanında bayağı tutmuş bu
yüzden de seriye bağlanmış fotoroman uyarlamasıdır. Başrolde bir anti kahraman
olan Killing vardır. İskelet kostümlü Killing’i uyandıran çeteden Suzan
Avcı’nın canlandırdığı karakter Killing’in sevgilisidir. Fakat adi Killing’in
gözü dışardadır, her kadınla bebek diye konuşmasından ve Suzi’yle sevgili
olmasına rağmen profesör Hulusi’nin fettan sekreteriyle de fingirdemesinden
bunu anlarız. Çok fena da kötüdür Killing yaşlı başlı profesör Hulusi’yi
dünyayı ele geçireceği formülü ona vermiyor diye öldürür. Fakat yine de formülü
bulamaz çünkü Hulusi’nin çalışma arkadaşı profesör Cemil formül kötü ellere
düşmesin diye formülü Killing’den önce gizli yerden almayı başarmıştır. Ama
Killing durur mu adamın kızını kaçırtıp dev değirmenlere bağlayıp gere gere
işkence yapar. Bu arada filmin iyi tarafı uçan adam da Killing’den intikam
almak gayesindedir çünkü uçan adam Killing’in öldürdüğü Hulusi’nin oğludur.
Ayrıca Killing’in kaçırdığı Gül de adamın nişanlısıdır. Uçan adama iyiliklerin
yanında savaşsın diye müthiş güçler bağışlayan aksakallı dede sahnesi aşırı
fantastiktir. Güçlerine kavuşmak için yapması gereken şeyse kimse yokken şazem
demektir.
Uyuşturucu çetesini durdurmaya çalışan Demir Pençe Korsan
Adam
Süper kahramanlar içinde tayt ve silip don giymeyerek
gönülleri kazanan Demir Pençe aslen bir Türk ajanıdır ve Allah sizi inandırsın
kimliğini gizleme gereği bile duymaz. Hatta gazetelere röportaj filan verir.
Aşırı orijinal olarak Demir Pençe’nin adı da Demir’dir. Sevgilisi Mine ile bir
örnek giyinen Demir Pençe’nin en büyük yardımcısı her yerde kulağı olan Babalık
ve polis teşkilatından Yılmaz’dır. Filmin kötü adamı Fantoma’nın siyah bir
maskesi vardır. Opak çoraptan maske takan bu ağabey Yedi Bela Hüsnü’nün kız
İsmet’idir. Bu kötü adamımızın da tıpkı Killing gibi birden çok sevgilisi
vardır ve zaten polise enselenmese sevgilisi sarışın tarafından kıskançlıktan
öldürülecekti. Çünkü Aynur Aydan’ın canlandırdığı sevgilisi kontes sevgilisini
fena halde kıskanıyordu. (Kontesi canlandıran kadın acayip derecede Spartacus’un
yürüyen yılanı İlithyia’ya benziyordu). Adamın ne derece çapkın olduğu en sadık
ajanı Cansel’in aşırı seksi Feri Cansel tarafından canlandırılmasından belli.
Bir sahnede Feri abla memelerinde alüminyum folyodan yaprakla striptiz
yapıyordu Fantoma’nın karşısında. Mikrofilmlerin peşinde olan Fantoma ne kadar
tedbirli ve zeki olursa olsun filmin sonunda yakalanır. Değinmeden edemeyeceğim
kötü adam Fantoma’nın yüzünden nur damlamayan adamlarının lideri kalpaklı
Behçet (Behçet Nacar) altın yaldızlı sosis eldiveni ile ekranlarda altın elle
görünen ilk karakter olarak Jaime Lannister’ın atası olduğunu kanıtlıyordu. Filme
dair en önemli detaysa filmde birbirinin fotokopisi gibi duran Feri Cansel ve
Nebahat Çehre ikilisinin oynamasıydı. Ben çocukken ikisini karıştırıyordum.
Valla çok benziyorlar hatta Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre’den ayrıldıktan sonra
bir dönem Feri Cansel’le yakınlaşmasından bu benzerliği bi tarafımdan
uydurmadığım kanıtlanmış oldu. Malum erkeğin ayrılık sonrası eski sevgilisinin
fotokopisini bulma hastalığı vardır. Filmin ikinci detayıysa bu filmde Yıldırım
Gencel’in en genç ve deri montlu halini görebilirsiniz. Fantoma’ya karşı
yapılan operasyonda ölen Yılmaz’ın kendisi gibi polis olan ağabeyini
canlandırıyordu. Gelelim son ve en önemli detaya filmde sevgiliyi canlandıran
Demir Karahan ve Nebahat Çehre gerçek hayatta da sevgiliymiş. Ne diyeyim
fetişim Nebahat, esmer ve uzun erkeklerden hoşlanıyormuş.
Süper sihirbazın gerçek kötü Killing’e karşı mücadelesini
konu alan Mandrake Kiling’in Peşinde
1967 yapımı filmin yönetmenliğini Oksal Pekmezoğlu
yapmaktadır. Film bir gurup adamın elinden kaçan bir kadın ile açılır. Kadının
karşısına bir adam çıkar, zavallı kadın da Killing olduğunu bilmeden adamdan
yardım ister. Killing de kadını yardım ediyorum ayağına bıçaklayıp adamlarını
azarlar bi kıza sahip çıkamıyorsunuz geri zekalılar diye. Filmin anti karakteri
Killing’in bulaşmadığı kötü iş yoktur. Kadın satıcılığından tut hırsızlığa
kadar her türlü kötü işe imzasını atan maskesiyle yatıp kalkan Killing beyin
gözü Prenses Mine Mutlu’nun mücevherlerindedir. Sihirbazlar kralı Mandrake ise
Killing’in peşindedir. Bu arada Killing’in adamlarından Mustafa’yı oynayan
eleman her kimse ciddi ciddi psikopat izlenimi yaratıyordu tebrikler, yüzünde
Killing’in ksinden oluşan bir yara vardır ve bakışlarıyla adamı korkudan altına
işetme potansiyeli olan Mustafa, Killing’den daha korkutucudur.
Tüm geçmişi silinerek uzaylı Lort Varys tarafından imparator
olsun diye kaçırılan Tekin’in uzayla imtihanı Baytekin: Feza’da Çarpışanlar
Şinasi Özonuk’un yazıp yönetip yapımcılığını da üstlendiği
Baytekin: Fezada Çarpışanlar aslında Flash Gordon’un uyarlaması. Fakat bence
listedeki üç beş iyi filmden birisi. Hasan Demirtaş’ın canlandırdığı Baytekin
karakterinin hapse düşmesiyle başlıyor film. Tekin polislere ben deli değilim
diye gerçekleri anlatmaya çalışıyor, kendisine komplo kurulduğundan emin. Ama
polislere göre mutlaka deli çünkü adamın nüfusta kütüğü bile yok. Sonra
Tekin’in sesinden dramına şahit oluyoruz. On yıl evvel taşındığı baba evinin
yerinde yeller estiğini gören Tekin, yan komşuya bizim eve ne oldu diye
soruyor. Adam o arsada ev yoktu ki diyor. Diğer komşuya soran Tekin, gene orada
bir ev olmadığı, yanlış mahalleye geldiği cevabını alıyor. O zamanlar e devlet
neyim olmadığı için nüfus müdürlüğünden tapu dairesine kadar geçmişinin
izlerini arayan Tekin’e herkes aslında olmadığını söyleyince cinnet getirip
ortalığı birbirine katar ve sonunda tutuklanır. Tekin tüm olayın evlerinin
olduğu arsanın üstüne yasadışı yollardan oturmaya çalışan karşı komşunun
marifeti olduğunu düşünürken karakola gelen Lort Varys, sen aslında uzaylısın,
bizim gezegenin lideri sendin kötü adamlar gezegeni ele geçirdi. Ben de seni
öldürmesinler diye kaçırdım, geçmişini de sildim, şimdi gel de imparatorluğu
kurtar gözünü seveyim diye, Tekin’i kaptığı gibi uçan daireye götürür. Şimdi
buraya kadar her şey iyi de keşke Lort Varys’i silip donla görmeyeydik. Bi de
bunların uçan daire arıza yapar vahşi bir yıldıza inerler daire tamir olana
kadar biz de keşif yapalım derlerken bunları kumların içinden çıkan çaputa
dolanmış kum canavarları yemeye çalışır. Tekin de çok bahtsızdı yeminle bu kum
canavarlarından kurtuluyordu ama Lort Varys yaralanıp ölüyordu. Uçan dairenin
dsinden anlamayan Tekin uzayda sürüklenirken bi kadın amiral bunu kurtarır.
Fakat getirildiği gezegenin godoş kralıyla yollu kraliçesinden çok çeker. Tam
ordan da başka bir kız vasıtasıyla kurtuluyordu bu sefer de düştükleri başka
bir yıldızda bunları et yiten kanalizasyon ağızlı bitki yemeye çalışıyordu.
Bayağı bir badire atlattıktan sonra da filmin sonu fareler tarafından yenmiş
gibi sonuca bağlanmadan bitivermişti de son yazısını bile görememiştik. Ama
gene de güzel filmdi.
Tarihi eser kaçakçısı profesör ve yürüyen mumyanın şerrinden
dünyayı koruyan Maskeli Şeytan
Bir Yılmaz Atadeniz filmi olan Maskeli Şeytan, Feri Cansel’in
topuklu deri çizme ve leopar desenli donuyla tekme tokat kötü adamları dövdüğü
film olarak aklıma kazındı desem yeridir. Yılmaz Atadeniz filmlerinin kadrolu
başrolü İrfan Atasoy (Killing’de de uçan adamdı) bu filmde sevgilisi Feri ile
kötü adamları Türk polisine teslim eden cevval bir süper kahraman. Film tarihi
eser kaçakçısı profesörün kazı yaparken altın madeni bulması ve bu madendeki
altınları Londra’ya kaçırmaya çalışmasıyla açılıyor. Sicilya mafyası ve
liderleri Behçet Nacar da altın madeninin peşinde. Bu sırada profesörün
sekreteri (Melek Görgün) gelip Londra’dan telefon geldi, altınlar ellerine
ulaşmamış der. Altınları sevk etmesi gereken pilottan da haber yoktur. Pilotun
paraları iç ettiği ortadadır fakat bu iç etmede yalnız değildir. Çünkü
sekreteri de pilotla bir olup profesöre ihanet eder. Pilotun paraları
hacıladığını bilen Sicilya mafyası adamın evine baskın verir. Olay yerinden
çıplak olarak kaçan sekreterin peşine düşen mafya üyeleri ormanlık alanda
Maskeli Şeytan ve sevgilisi Feri tarafından pataklanır. Kızı alıp eve götüren
ikili kızdan meselenin özünü öğrenmeye çalışır, kızın söyledikleri
doğrultusunda olay yerine giden ikili pilotun cesedini bulamaz. Cesedin mafya
üyeleri tarafından yok edildiğini düşünürler ama mafyada cesedi yok etmek üzere
eve girince iki gurup arasında gene arbede çıkar. Adamların elinden kurt ve Red
Kit lakaplı Sami Hazinses sayesinde kurtulan Feri ve Maskeli Şeytan profesörün
Arkeoloji müzesinde verdiği davete giderler. Aynı davete Arap şeyhi Cabbar
kılığında mafya lideri Behçet de gider ve profesörü kaçırmaya çalışırlar. Bu
arada müzedeki mumyalardan biriyle konuşan sekreter hanım da çeşitli
fırıldaklar çevirmektedir. Profesörü Behçet ve adamların elinden kurtaran adamı
Panter ise mafyayla anlaşmalıdır ve o da altın madenin yerini öğrenmeye
çalışmaktadır. Öte yandan ortalık zaten karışık değilmiş gibi bu tuhaf guruba
bir de mumya eklenir o da altın madeninin peşindedir.
Afişi filmden daha güzel olan Süper Adam İstanbul’da
Listeye geçmeden de dediğim gibi düşük bütçeyle çekilen
fantastik Yeşilçam yapıtlarına asla kötü söz söylemeyeceğim çünkü film çekmenin
zorluğunu biliyorum dedim. Süper adam İstanbul’da içinse afişi bile daha güzel
diyorum bunun sebebi düşük bütçenin verdiği amatörlük değil, senaryonun kötü
oluşu ve süper adam Clark Kent’in salak olması. İstanbul’daki kadın ajanlar
uyuşturucu kaçakçıları tarafından öldürülmektedir. Filmin açılışında da üzerine
kuşun yağdırılan bıçaklanan kadın ajanları izliyoruz. Ama bunlar ajan olduğu
için sonuna kadar mücadele edip katillere tekme tokat dalıyorlar, hiç olmadı
silah çekip kurşun atıyorlar. Filmin jeneriği kanlar içinde yürüyen bir ablanın
kanlı ayak izini takip ederek geçiyor ve film başlıyor. Koyun postlu deri yelek
giyen gözlüklü ve pos bıyıklı kötü adamımız Hayati Hamzaoğlu’nun çetesinin
İstanbul sınırları içindeki kadın ajanları öldürmesi üzerine New York’taki
işlerini yarım bırakıp gelen Clark Kent Laleli’de hippilerin bulunduğu bir
otele yerleşir ve olaylar gelişir.
Yeşil cüppeli Ninja Kaplumbağalar mayokinili Afrodit füzeli
robot ve lunaparkın korku tünelinden ödünç alınma şeytan maskesiyle dünyayı ele
geçirmeye çalışan bir tarikata karşı mücadele veren Çılgın Kız Ve Üç Süper Adam
Allah’ıma kitabıma şaka yapmıyorum böyle bir tarikat var ve
başında da inanılması zor ama Nubar Terziyan bulunmakta. Sinemanın vamp kadını
kontenjanından çizme, mayokini, pelerin ve Jetgillerin moda dünyasına armağan
ettiği gözlük modeliyle Yeşim Yükselen Afrodit rolünde. Cavit Yürüklü’nün
yönettiği 1973 yapımı filmde araba yarışı meraklısı zengin bir kız var.
Jimnastik milli takımından üç adet süper adamın da hoplaya zıplaya kötü adam
dövdüğü filmin orijinal olan tek yanı Nubar Terziyan’ı dünyayı ele geçirmeye
çalışan çılgın kötü adam yaparak ters köşe yaratması. Onun dışında bir adet
urgan yardımıyla hangi akla hizmet resimdeki şekilde bağlandığını
anlayamadığımız bir kızın bir de füze atarak her şeyi yok eden robotun pek
matah bir yanı yoktu.
İlk defa bir üçüncü adamın süper kahraman olduğu Örümcek
Evet bu filmin en büyük özelliği genelde figüran rollerinde
gördüğümüz, yüzünde meymenet olmayan kötü adamların emriyle başrole saldırıp
adamdan dayak yiyenlerin başında gelen Hüseyin Zan bu filmin süper kahramanı. Altından
Buda heykeli ve hazinelerin yerini arayan iki grup vardır. Bu gruptan birisi
gazinocu Renzo’nun grubudur diğeri de seksi Yeşim’in. Renzo’nun avukatı Koray,
Buda heykelini bulur ama çıkaramadan öldürülür. Bu arada Renzo’nun sevgilisi ve
Yeşim’in sevgilisi aslında sevgilidir ve ikilinin ardından iş çevirmektedir.
Renzo’nun en yakın adamı Coni (Laz Ziya/İstemi Betil) Renzo’nun sevgilisinden
şüphelenmektedir ama elinde kanıt yoktur. Erol ismindeki bir genç ise Rezo’ya
Örümcekten mesaj getirir. Örümceğin yerini biliyor diye Renzo tarafından Coni’ye
dövdürttürülen Erol’un Örümceğin yerini bilmediğine kanaat getiren Renzo, eğer
bir daha Örümcek sana görünürse beni ara diyerek dövdürdüğü Erol’u şunu uzak
bir yere atın diye adamlarına verir. Adamlar da Erol’u çuval gibi uzak bir yere
fırlatır. Bu sırada Renzo’nun gazinosunda şarkı söyleyen aynı zamanda öldürülen
avukat Koray’ın da kardeşi olan Ayfer, arabasıyla Erol’a çarpar. Adamın perti
çıktığını görünce kazadan kaynaklı sanıp Erol’u hastaneye götürmek yerine
masraf olmasın diye evine götüren Ayfer, adamı bi tas çorba ile kandırıp
mahkemeden yırtmaya çalıştı herhalde. Bu arada Renzo’nun adamı Coni’nin de
Ayfer de gözü vardır ve yüz vermiyor diye kızı tersleyip durur. Öte yandan
seksi Yeşim de Renzo’ya karşı Örümcekle anlaşmak ister ve Örümceğin yerini
bilen tek kişi olan Erol’u kaçırtır. Film boyunca bir Örümcek Erol bir de
sevgilisi Ayfer sırayla kaçırılıp durmuştu. Bu durum canına tak eden yakası
örümcek amblemli deri ceketli süper Örümceğimiz sonunda dayanamayıp Türk
polisinin gözü önünde sevgilisini rehin alan Renzo’yu ekmek bıçağı fırlatarak
etkisiz hale getirip tevkif edilmişti.
Uzaylılar tarafından denek olarak kaçırılıp tuz canavarının
elinden zor kurtulan Turist Ömer’in uzayı birbirine kattığı Turist Ömer Uzay
Yolu
Zorla anası yaşındaki bir kadınla evlendirilmeye çalışılan
turist Ömercik Yaradan’a sığınır. Mevla da Turistin feryadını duyar ve Turist
kendini uzay gemisinin içinde bulur. Hulki Saner aslında meşhur Star Trek
filminin yerli versiyonunu yapmak istemiş ama senarist Ferdi Merter ( Acı Hayat
dizisinin jöleli Ender’inin babası Sefa Kervancıoğlu) Uzay Yolu ve dönemin
tutmuş meşhur komedi filmi karakteri Turist Ömer’i bir araya getirmek istemiş
ve ortaya böyle güzel bir film çıkmış. Benim en beğendiğim Turist Ömer serisi
filmi bu açıkçası. Özellikle Mr. Spak, kompüter ve Turist Ömer sahneleri
harika. Senarist Ferdi Merter de filmde Doktor McCoy rolünde. Tuz canavarı ise
çocukluğumuzun korkulan karakterlerinden birisi. İnsanların vücudundaki tuzla
beslenen bu habis canavar aslen profesörün sütun bacaklı, sarışın hanımı Nancy
olsa da tuz görünce kendisinden geçen bir melundu aslında. Kurbanlarının vücudunda
kırmızı ruj sürüp öpmüş gibi bir iz bıraksa da hiçte masum olmayan tuz
canavarımız az daha Turist Ömer’imizi de höpürdetecekti. Mr. Spak ve kulakları
son anda gelip yetişti ve Turisti zalım tuz canavarı Nancy’nin ( Turist Ömer’in
deyişi ile Petsi ) elinden kurtardı.
Robotuyla dünyayı ele geçirmeye çalışan Çinli Doktor Şeytan’a
karşı mücadele veren squatlı ve swarovski taşlı maskeli süper kahramanı konu
alan Yılmayan Şeytan
Film aslında 1940 yapımı Gizemli Doktor Şeytan’ın bir
versiyonudur. Dünyayı ele geçirmeye programlanmış hasta bir dahi olan Doktor
Şeytanı, filmde Çinliye benzetilmeye çalışılan bir adet Erol Taş oynamaktadır. Profesör
Doğan’ın icadını da ele geçirip kendi tasarladığı manyak robotla dünyayı ele
geçirme planları kurmaktadır. Muzaffer Tema’nın yakışıklı oğlu Tekin ise asıl
babasının Muzaffer değil de Bakırbaş isimli swarovski taşlı maske takan ve
yılan şeklinde bir aparatla imzasını atan bir süper kahraman olduğunu öğrenir. Seni
evladım gibi sevdim ama baban ben değilim babanla kankaydık, onu Doktor Şeytan
adında bir manyak öldürdü, manyak sana da musallat olmasın diye ben seni evlat
edindim git o şeytanı öldür babanın kanını yerde koma evladım diyen Muzaffer
amcasının gazıyla süper kahramanlığa soyunan Tekin’in bir numaralı
yardımcısıysa kendisine Sherlock Holmes diyen Bitik Holmes’tir. Bu Bitik de
profesör Doğan’ın seksi sekreterine yürümektedir fakat sekreter aslen Doktor
Şeytan’ın adamıdır. Doktor Şeytan Tekin’in sevdiceği Sevgi’nin babası profesör
Doğan’ı kaçırır. Doğan Dr. Şeytan’ın adamına beni serbest bırak istediğin
paraysa sana Dr. Şeytan’ın ödediğinin iki katını öderim der. Adam da boşuna
çeneni yorma dayı biz de bayılmıyoruz bu şeytana ama adam üzerimize çip
yerleştirdi, emrinden çıkarsak bizi patlatıyor der. Profesör adamı çipten
kurtarır fakat Dr. Şeytan bunun farkına varınca adamın üzerine kendisi gibi
psikopat robotunu salar ve robotta adamı sevgi seliyle boğar. Doktor Şeytan
cidden felaket derecede zekiydi ve teknolojiyi kötü emellerine alet ettiği için
her yerde kulağı vardı. Rakiplerinin her zaman bir adım önündeydi. Yine de
squatlı ve swarovski taşlı maske takan süper kahramandan kurtulamadı. Süper kahramanı
oynayan Kunt Tulgar’a da değinmeden edemeyeceğim. Poposundan spor salonu yüzü
gördüğünü anladığımız aşırı yakışıklı süper kahramanımız Kunt bey işin
mutfağından yetişme Roma’da kurgu eğitimi bile almış. Zaten Betmen Yarasa Adam
filminde sesleri de o almış. Yeşilçam’ın özellikle fantastik sinema döneminden
aşina olacağımız bir isim.
Kaptan Amerika’nın Örümcek Adama karşı mücadele verdiği 3 Dev
Adam
Hollywood’un Spiderman’ı serinin bir filminde kötü olup karalara
bürünmüştü ya işte o temayı ilk Yeşilçam işlemiş. Tarihi eser kaçakçısı Örümcek
Adamın İstanbul’da olduğunu öğrenen Kaptan Amerika ABD’den, Santo da Meksika’dan
İstanbul’a gelir. Bu ikili kötüleri yener tabi ki, ben en iyisi filmi
özetleyeceğime detay vereyim. Zira filmde komik detaylar var. Örümcek Adamın
adamı olan spor salonu işletmecisi Dikiş Tutmaz Sabri, ofisten çıkar çıkmaz
Santo ofise girip bunun mektuplarını karıştırır. Sabri’de bir şey unutmuş zahir
ofise geri dönüp Santo’yu enseleyince kaslı Santo’muz (Yavuz Selekman/ Sahte
Kabadayı Hamdi) Sabri’yi bi temiz döver. Örümcek Adam da Sabri’nin getireceği
evinde değerli eşya bulunanların listesini beklemektedir. Sabri tek göz mor
içeri dalınca Örümcek Adam senin gözüne ne oldu sorusunu sorar. İşte erkekliğe
zeval gelmesin diye dayak yedim demeyi gururuna yediremeyip kapıya çarptım
yalanını atmanın patenti bu filmle Dikiş Tutmaz Sabri ağabey tarafından
alınmıştır. Bi de Kaptan Amerika’nın ajan sevgilisi Julia Örümcek Adam’ın adamının
mekanında striptizci diye sahne alacaktır. Bunu öğrenen Kaptan Amerika
sinirlenir, Santo da adamı daha da sinir etmek için karşınızda striptizci Julia
deyince Kaptan Amerika da ve takdimcisi Frank Sinatra diye çok klas bir laf
sokar. Bunun laf sokma olduğunu anlamak için Santo’nun yüzünün düştüğünü görmek
yeterlidir de neden adama Frank Sinatra diye laf sokuluyor ki derseniz. Hollywood’da
herkesin bildiği ama kimsenin yüksek sesle dillendirmediği bir dedikodu vardır
Frank bey hakkında. Başkan Kennedy’ye filan kadın ayarladığı söylenir. Hatta Marilyn
Monroe ve Kennedy’yi de onun tanıştırdığı söylenir. İkilinin bilinen tek
fotosunda bile yanlarında Frank vardır. Bu replikle ne olduğunu ben söylemeyeyim
ama Frank Sinatra hakkındaki dedikodunun Yeşilçam tarafından da bilindiği
ortadadır.
Haftanın şıklarının tek tek cinayete kurban gitmesini
araştıran Bedmen dramını anlatan Bedmen Yarasa Adam
Ay koskoca Bedmen’in düştüğü hale bak bir grup rüküşün
kıskançlık sonucu işlediği cinayeti mi araştırıyor dediğinizi duyar gibiyim
fekat mevzu pek göründüğü gibi değil. Altan isimli pis işler çeviren bir dergi
sahibinin dergisi yılın en şık isimlerini bir yarışma ile belirleyip yarışmayı
kazanan dokuz kişiye ek olarak kendine de hayat sigortası yaptırır. Sigorta şirketi
de anam bu ne salak bir sigortalamadır demeden bunları sigortalar fakat sonra
sigortaladığı adamlar ölünce Altan’a para ödemeye mecbur olurlar. Bu işten en
karlı çıkan Altan’dır ama sigorta şirketinin elinde delil yoktur. Bu yüzden
Yarasa Adam’dan yardım isteyen sigorta şirketi paralarını kurtarma peşindedir. Aşırı
çapkın bir süper kahraman olan Bedmen ise kankası ve yardımcısı Robin’le tayt,
silip don, kemer, pelerin ve maske kombini ile şık görünmediğinin farkında
rahat bir nefes alıp jimnastik hareketlerine ek olarak iki tekme, üçlü salto
filan atarak form tutarlar. Arabayla tur atarlarken güzel olduğu kadar da şık
olan bir kızceğizin üç yarma tarafından kaçırılmaya çalışıldığını fark eden
Bedmen ve Robin kızı kurtarıp kendine iyi bak yavru diye evine salıklar. Tabi kızı
evde Altan’ın striptizci sevgilisi öldürür. Sigorta şirketi cinnet
getirmektedir, Altan her ölüm başına para alıp benle ne alakası var yahu ben
kendimi de sigortalattım ben de tehlikede olabilirim diye pişkinlik yapıp
paraları cebe atarken Bedmen ve Robin bunun ölüsünü bulur. İzleyici ay katil
kim şimdi şoku yaşayadursun Bedmen arabayla tur atarken otobüs bekleyen bir
kızı yavru gideceğin yere kadar bırakayım bu soğukta eteklikle sokaklarda
üşütme diye eve atmış cima yaparken sevgilisine basılır. Ortalık karışacak
kadın kavgası çıkacak, bir süper kahramanın hazin sonu yoksa Bedmen kızlar
tarafından dövülerek Yeşilçam sinemasından silip donunu pelerinini çekecek mi
diye düşünürken Bedmen bir dümen çevirip olaydan yırtar. O değil de Kayhan
Yıldızoğlu cidden en şık giyinenler listesine girmenin hakkını verdi, adam
ölürken bile bere ve fularıyla Hıncal Uluç şıklığıyla gitti öbür tarafa.
Yavrusu şeytan tarafından rehin alınan Ayten’in ateist
psikolog Tuğrul’dan medet umduğu Şeytan
Film 1973 Hollywood yapımı The Exorcist’in birebir çevrilmiş
versiyonudur. Alman bir yapım şirketi Hollywood yapımının aynısını çeksin diye
yapımcı Hulki Saner’le iletişime geçer. Hulki bey de dönemin ünlü yönetmeni
Metin Erksan’a bu görevi verir. Filmi gidip yurt dışında izleyen Metin bey, bu
teknolojiyle biz o filmi çekemeyiz adamlar yatak uçurmuş diye filmi çekmek
istemez. Fakat gerek parasızlık gerek Hulki Saner’in ısrarıyla filmi çeker. Daha
sonra verdiği röportajdan sinematografisinin en sevmediği filmi olduğunu ve
parasızlıktan çektiğini söylediği filmin üstteki karesi bence Metin beyin
eldeki imkanlarla filmi iyi kotardığının garantisi. Şöyle ki Amerikan
versiyonunda Linda Blair’in havalandığı sahnede zincir kullanılmış ve zincirler
kurguda kare kare kesilerek yok edilmiş. Bizde öyle bir montaj hilesi eldeki
imkanlarla mümkün değil, yurtdışında hallettirmek ise adamın ciğerini sökecek
kadar pahalı. Metin bey bu sahneyi Gül’ün odasını zincir desenli duvar kağıdı
ile kaplatıp Canan Perver’in zincirle havalanacağı sahnede kızın vücuduna zincir
bağlandığı kısımlarda farklı ışıklandırma tekniği kullanmış. Kısacası o kısmı
karartmış ki zincirler görünmesin. Aslında film hakkında detay vermeyi filmin
konusuna değinmekten daha faydalı buldum. Çünkü ateşe işediği için
çarpıldığından şüphelendiğimiz Gül’ün hikayesi film kült olduğu için çoğu kişi
tarafından biliniyor. Film hakkında diğer önemli detaylarsa Cihan Ünal’ın
oynadığı Tuğrul karakteri orijinalinde psikoloji eğitimi alan rahip ama adam
ateist olduğu için Metin Erksan uyarlama sırasında tepki çeker diye karakteri
din adamı değil de psikolog yapmış. Bu film Ahu Tuğba’nın da ilk filmi, Gül’ün
eğitmenini canlandırıyor. Filmde komiseri canlandıran oyuncuysa Turist Ömer
Uzay Yolunda’nın Mr. Spak’ı Erol Amaç.
Dedesinin notlarının bulup mükemmel insan yaratayım derken
modifiye edilmiş yaratık yapan Timur’un çilesini anlatan Sevimli Frankenstein
Film 1974 yapımı Mel Brooks’un yönettiği Gene Wilder’li
Frankenstein parodisi olan Young Frankenstein’in parodisidir. Timur nişanlısı
Sema ile Ruh Severler Cemiyetinin ruh çağırma seansına katılır. Ruh çağırma mevzuna
inanmayıp spiritüalizme nanik yapan Timur, cemiyetin ruhlarına karşı bilim ve
pozitivizmi savunur. Sema’nın isteği üzerine 1975 erkek güzeli sandıkları
Frankenstein’in ruhunu çağırmaya karar veren dernek üyelerini korkutmak için
Frankenstein kılığında ortaya çıkan Timur en çok adının Tümör diye
telaffuzundan nefret ederdi. Dedesinin vasiyeti üzerine Nevşehir Peribacalarındaki
dededen kalma şatoya giden Timur’a burada kambur Fatin, güzel Ayla ve ağzını
açar açmaz at gibi kişneyen Madam eşlik eder. Dedesinin dönme dolap misali
dönen kitaplığından gizli geçidi keşfeden Timur dedesinin notlarını bulup
müthüş bir insan yapıceğim diye işe koyulup yardımcısı Fatin sayesinde geri zekalı
bir yaratık canlandıran Timur, iyice çileden çıkmışken bir de dedesine aşık at
kişneyişli Madam’a karşı namusunu korumaya çalışıyordu. Üstüne bir de kasaba
sakinleri bu herif yaratık yapıyor diye şatoyu basıp Timur’la ağız dalaşına
girer. Bu karmaşada güzel olduğu kadar da seksi olan Ayla’nın çekimine
kapılmaya dünden razı olan Timur’un nişanlısı Sema şatoya damlayınca ortalık
iyice karışır. Kambur Fatin de Sema’ya iş atar ama Sema ay hoşt ulan diye bunu
elinin tersiyle iter. Evden kaçan Frankenstein kasabayı birbirine kattığı
yetmezmiş gibi Timur’un nişanlısı güzel Sema’yı da kaçırır. En sonunda onu ben
yarattım bi nevi evladım sayılır diyen Timur Frankenstein’e bir babalık yapıp
kendi zekasından ödünç verir. Timur’dan aldığı zekayla konuşmaya başlayan
Frankenstein tarihinin en karizmatik sesli ve sıfır makyajlı Frankenstein’i
Sema ile de evlenir.
Tekme atarak uçan Süper Cüneyt ağabeyimiz ve iki süper
arkadaşının Alman teknolojisi zaman makinesiyle Bizans altınlarına kavuşma
sevdası Süpermenler
Filmde birisi Cüneyt Arkın olmak üzere tam üç adet Süpermen
vardı. 1979 yapımı filmin yönetmenliğini İtalo Martinenghi yapmaktadır. Cüneyt abimizin
Süpermen de olsam benim özüm Kara Murat’tır diyerek Bizans ordusunun üzerine
zıplayan Kara Murat gibi uçması ve kaçırılan iki Süpermen kankisini hepsi Nuri
Kantar görünümlü ( takım elbise ve fötr şapka kombini ) mafya üyelerinin
elinden kurtarmak için camdan uçan tekme atarak uçtuğu kısım unutulmazdır. Bi
de Cüneyt abimiz hariç diğer iki Süpermen ağabey vücutlu olmadığı için karın
kası yerine sünger takmışlardı. Alman bilim adamının yaptığı zaman makinesi
lunaparktaki dönme dolap kabini gibiydi. Ben o şahane zaman makinesine
kitlendim, bi de makineyi yapan bilim adamı Einstein’in öğrencisiydi. Filmde gösterilmiyor
ama kesin otopsiden sonra Einstein’in beynini çalan elemandır kesin. O beyne
yaptırdı zaten makineyi de.
Kötü adam olayım derken Kraliçe Amidala olan Sihirbaz ve
pelüş yaratıkların elinden dünyayı kurtarmaya çalışan Cüneyt abimizin bacağına
taş bağlayıp kaya dövdüğü Dünyayı Kurtaran Adam
Yönetmeni Çetin İnanç’ı üne kavuştursa da bu canım şaheseri en
kötü film seçilerek minnoş kalbimizi kırdılar. Film yurtdışında Türk işi Star
Wars olarak bilinip dalga geçilse de Star Wars’ın bir adet kostüm fiyatından
bile daha ucuza çekilmiştir. 300 bin dolara çekilen filmin yönetmeni Çetin bey
çaldım çünkü param yoktu diyerek fantastik sinemanın ülkemizde neden
gelişmediğinin cevabını kısa ve öz vermiş. Günümüzde ise teknolojik imkanlardan
çok seyirci çekmediği için çekilmiyor. Filmin özel efektleri Star Wars’ın A New
Hope’sinin sinema kopyasından kes yapıştır yapılarak filme eklenmiş. Sovyetlerin
Soyuz Roketi görüntülerini alıp filme ekletmek bence yönetmenin en cesur kararı
olmuş. Hayır yıl 1982 o dönemde film çekeyim derken Sovyetlerden görüntü aldı
diye komünist damgası yiyip hapis de yatabilirmiş. Neyse efem bu çeşit
çalıntılarla film kurtarılsa da bence hikayesi cidden güzel ve dönem için de
korkunçlu derecede ağlak melodramlardan ya da grotesk erotik furyadan kurtuluşun
bir sembolü. Tamam Cüneyt ağabeyin bacaklarına kaya bağlayıp koşması ve kaya
dövmesi komik ama hikaye iyi be Hollywood bütçesi olsa Çetin İnanç da bir
George Lucas olabilirmiş. Gürbüz iskeletler, pelüş yaratıklar, çaputa sarılı zombiler,
şofben görünümlü körüklü robot ( körüğünden dolayı yürürken kıvırdığı için
sinema tarihinin ilk kırıtık robotu). Benim favorim film boyunca tek vasfı
elini koynunda kavuşturup sihirbazın arkasında durmak olan bıyıklı ve alın
bantlı dayıydı. Adam duruşunu hiç bozmadı. Sihirbaz, Ali’yi tavlayıp beynini
ele geçiremedi diye kraliçenin gençliğini ve güzelliğini bunun gözünün önünde
elinden aldı adam hala tüp kuyruğunda sıra bekleyen asabi vatandaş modunda
duruyordu. Bir de Cüneyt ağabeyin kılıcı vardı. Şimşek model, tahtadan yapılma
yaldızla boyanan kılıçla kırmızı pelüş canavarları dövüyordu. Sihirbazın ortadan
ikiye yarıldığı sahne ise seksenler Yeşilçam için kurgu şaheseriydi aksini
iddia eden olursa kalbini kırarım!
Sıfır sevimliliğe sahip olmasına rağmen çoluk çocuğun yavru
köpek gibi bağlanıp arkasından ağladığı el arabasıyla uçan sevimsiz uzaylının
dünya turunu anlatan Badi
Senaryosunu Barış Pirhasan’ın yazdığı ( onun da ilk
senaryosuymuş) 1983 yapımı Badi’yi Zafer Par yönetmiş yapımcısı da Şerif Gören’miş.
Böyle havalı bir kadroya rağmen E.T.’nin yerli versiyonu Badi’miz pek sükseli
bir film değil. O uzaylı çok çirkindi yalnız ben filmin bu kadar dandik
olmasını ona bağlıyorum aslında fantastikti yani. Ama çocuğun baba baba vurma
ona o uzaylı demesi bile Badi’den daha fantastik. Bi de yokluktan bisikletle
değil seyyar eskici arabasıyla uçuyordu Badicik.