20 Nisan 2019 Cumartesi


Düşük Bütçe Hollywood Referanslı Kahramanlar Ve Birbirinden Uçuk Senaryolarla Yeşilçam’ın Fantastik Sinemayla İmtihanı

   Sinemayla yakından ilgilenen ve işin mutfağında olan birçok kişinin de bileceği gibi bilimkurgu ve fantastik filmler gayet masraflı olduğu için yapımcı ve yönetmenlerin tercih etmekten kaçındığı bir türdür. O yüzden de Türk sinemasında ne günümüzde ne de geçmişte fazlaca ürün verilen bir tür değil. Bir de işin içine izleyici kitlesi giriyor tabi bilimkurgu ve fantastik filmlerin izleyici kitlesi ülkemizde dünyaya oranla daha az olduğu için pek çok yapımcı verdiği parayı karşılamayacak filmlere imza atıp gişede batmak istemiyor.


Fakat Yeşilçam’ın özellikle de yetmişlerde yoğun olarak fantastik sinemaya eğildiğini ve birbirinden absürt de olsa hatta bir yerlerden tanıdık da gelse sevenlerine birçok güzide örnek sunduğu bilinmekte. Bu haftaki yazımda işte bu güzide örneklere değineceğim. Memur Site gene çalabilir ve çalan emek hırsızı kendi imzasıyla sunabilir diye bu yazının patenti tamamen bana yani Bir Sinefilin Günlüğü’ne aittir.

Ülkelerinde erkek bitince dünyaya dadanan Merihli uzaylı ablaları ve çılgın robotlarını konu alan Uçan Daireler İstanbul’da


Yönetmenliğini Orhan Elçin’in yaptığı 1955 yapımı Uçan Daireler İstanbul’da filmi ülkelerinde erkek bitince dünyaya dadanan Merihli ablaları ve uzaylı haberleri yapan iki başarısız gazeteciyi konu alıyor. Bilim insanları bir köşede oturup uzaylı diye bir şey yoktur diye tartışadursunlar gazetelerinde bol trajlı bir haber yapma derdindeki biri foto muhabiri iki gazeteci her biri dönemin ünlü dansözü olan bir grup Merihli abla tarafından uçan daireye kaçırılır. Korkunçlu robotları ve gençlik, güzellik ve dinçlik veren iksirleri sayesinde her daim diri kalan uzaylı ablalar da filmin konusu da aşırı absürttü. Filmden aklımda kalan çekim hataları filan değil. Dönem şartları ve maliyet hesaplanırsa bir filmi çekmenin ne kadar zor olduğunu da bildiğim için kesinlikle filme ay devamlılık hatası olmuş, senaryo kopuk filan diyemeyeceğim. Zaten robot dönemine göre gayet başarılıydı. Beni filmde en rahatsız eden nokta filmin afisinde gördüğünüz bikinili sarışın, sinema tarihinin seksi sarışını Marilyn Monroe. Filmde oynayan abla sinema tarihi boyunca Marilyn’i oynayıp Marilyn’le alakası olmayan ilk Marilyn diyebiliriz. Sorun o da değil sorun galiba yönetmen kadına Marilyn’in meşhur ağzı bir karış açık gülümsediği fotoğrafını göstermiş. Ve kadın da film boyunca botoks mağduru sosyete kokoşu gibi ağzı bir karış açık duruyordu. Ablacığım film boyunca Marilyn yerine fotoğrafını oynamaya ne gerek vardı yemin ediyorum ıslak çorap etkisi yarattın.

Afişi dışında bir bilginin bulunmadığı filmi izleyen son kişinin de sizlere ömür olduğu Gökler Kraliçesi


Film Yeşilçam’ın kayıp filmlerinden biri IMDB’de bile filmin kaydı yok. 1960 yapımı film Uçan Daireler İstanbul’da filminden sonra uzaylıları konu alan ikinci film olması sebebiyle önem taşıyor. O yüzden filmi listeye aldım.

İstanbul semalarında kanat çırpıp dansöz Güzin’e dadanan Drakula’yı odağına alan Drakula İstanbul’da


Kendisi sinema tarihi açısında gayet önemli bir Drakula’dır. Zira meşhur sivri vampir köpek dişinin sinema perdesinde göründüğü ilk Drakula, Drakula İstanbul’da filminde görülmüş. Daha önce yapılan 1931 Hollywood yapımı Bela Lugosi’li Dracula’da bile sivri vampir dişi yokken bu filmden beş yıl sonra yapılan Christopher Lee’li Dracula filminde köpek dişi kullanılmıştır. Bu özelliği aktarmaktan bir sinemasever olarak gurur duyuyorum çünkü bu Türk sinemasının sinemaya kazandırdı iki ilkten bir tanesidir. Diğer Sevda Ferdağ’ın Gurbet Kuşları filminde yanlışlıkla açılan memesidir. Neyse efendim biz yerli ve milli Drakulamıza dönelim. Kendisi Bram Stoker’in Dracula isimli romanından uyarlanmıştır. Tabi bir takım değişiklikler de vardır. Alman bir dansçı olan Annie Ball’in canlandırdığı Güzin (Mina) orijinal versiyonunun aksine dansözlük yapar. Her şey avukat Azmi’nin hukuk bürosunu temsilen Romanya’ya Kont Drakula’nın şatosuna gitmesiyle başlar. Avukat Azmi’yi Yeşilçam’ın ünlü senaristi Bülent Oran’ın canlandırdığı filmin yönetmeni Mehmet Muhtar, yapımcısı Turgut Demirağ’dır. Atıf Kaptan’ın sinema tarihinin en klas vampirini gayet başarıyla canlandırdığı film Şadan’ın(Lucy) mezarlık sahnesinde sis makinesi olmadığı için sis efektinin set ekibinin tamamının üçer beşer sigara içmesiyle sağlanmasıyla bu filmlerle neden alay edilmemesi gerektiğinin de kanıtı niteliğinde. Çünkü bu filmler Hollywood’da bir kısa filmin bile çekilemeyeceği kadar düşük bütçeyle çekiliyor. Parasız film çekilmez lafı bir yerde doğrudur. Ama bence işin asıl sırrı para kadar orijinallikte, şu sinema aşkına bakar mısınız? Benim elinde milyonlar olsa da bunun yarısını çekemeyecek birçok tanıdığım var.

Görünmezliği bulup ortalığı birbirine katan muzır bir bilim insanının dramını anlatan Görünmeyen Adam


1955 yapımı film 1933 yapımı Hollywood versiyonunun içine entrika, aşk ve ihanet katılmış versiyonu diyebiliriz.  Bunda da filmin senaristleri Ömer Lütfi Akad ve Osman Fahir Seden’in payı büyük. Zaten Osman F. Seden’in özellikle de elliler dönemi senaryolarında kadını femme fatale bir çizgide yürüttüğünü bilmeyeni dövüyorlar. Yönetmenliğini Lütfi Akad’ın yaptığı filmin konusuna gelecek olursak sinemanın en yakışıklı jönlerinden hatta ilk Cingöz Recai’miz Turan Seyfioğlu hanımı 1952 Türkiye 3. Güzeli Neşe Yulaç’ın kendisini aldattığını öğrenir. Bu durum karşısında doğal olarak sinir krizi geçiren Ali, doğal olmayan bir şekilde karısı ve sevgilisini öldürmek ister. Bunun için de patronu Cemil’in ( Drakula İstanbul’danın Drakula’sı Atıf Kaptan) bulduğu görünmezlik formülünü kullanır. Filme dair bir detay sinemamızın ünlü femme fatalesi Sevda Ferdağ’ın ablası Ferda Ferdağ’da bu filmde rol alır.

Dünyayı ele geçirmeye çalışan Killing ve seksi kadınların cirit attığı Killing İstanbul’da


Yılmaz Atasoy’un yönettiği ve zamanında bayağı tutmuş bu yüzden de seriye bağlanmış fotoroman uyarlamasıdır. Başrolde bir anti kahraman olan Killing vardır. İskelet kostümlü Killing’i uyandıran çeteden Suzan Avcı’nın canlandırdığı karakter Killing’in sevgilisidir. Fakat adi Killing’in gözü dışardadır, her kadınla bebek diye konuşmasından ve Suzi’yle sevgili olmasına rağmen profesör Hulusi’nin fettan sekreteriyle de fingirdemesinden bunu anlarız. Çok fena da kötüdür Killing yaşlı başlı profesör Hulusi’yi dünyayı ele geçireceği formülü ona vermiyor diye öldürür. Fakat yine de formülü bulamaz çünkü Hulusi’nin çalışma arkadaşı profesör Cemil formül kötü ellere düşmesin diye formülü Killing’den önce gizli yerden almayı başarmıştır. Ama Killing durur mu adamın kızını kaçırtıp dev değirmenlere bağlayıp gere gere işkence yapar. Bu arada filmin iyi tarafı uçan adam da Killing’den intikam almak gayesindedir çünkü uçan adam Killing’in öldürdüğü Hulusi’nin oğludur. Ayrıca Killing’in kaçırdığı Gül de adamın nişanlısıdır. Uçan adama iyiliklerin yanında savaşsın diye müthiş güçler bağışlayan aksakallı dede sahnesi aşırı fantastiktir. Güçlerine kavuşmak için yapması gereken şeyse kimse yokken şazem demektir.

Uyuşturucu çetesini durdurmaya çalışan Demir Pençe Korsan Adam


Süper kahramanlar içinde tayt ve silip don giymeyerek gönülleri kazanan Demir Pençe aslen bir Türk ajanıdır ve Allah sizi inandırsın kimliğini gizleme gereği bile duymaz. Hatta gazetelere röportaj filan verir. Aşırı orijinal olarak Demir Pençe’nin adı da Demir’dir. Sevgilisi Mine ile bir örnek giyinen Demir Pençe’nin en büyük yardımcısı her yerde kulağı olan Babalık ve polis teşkilatından Yılmaz’dır. Filmin kötü adamı Fantoma’nın siyah bir maskesi vardır. Opak çoraptan maske takan bu ağabey Yedi Bela Hüsnü’nün kız İsmet’idir. Bu kötü adamımızın da tıpkı Killing gibi birden çok sevgilisi vardır ve zaten polise enselenmese sevgilisi sarışın tarafından kıskançlıktan öldürülecekti. Çünkü Aynur Aydan’ın canlandırdığı sevgilisi kontes sevgilisini fena halde kıskanıyordu. (Kontesi canlandıran kadın acayip derecede Spartacus’un yürüyen yılanı İlithyia’ya benziyordu). Adamın ne derece çapkın olduğu en sadık ajanı Cansel’in aşırı seksi Feri Cansel tarafından canlandırılmasından belli. Bir sahnede Feri abla memelerinde alüminyum folyodan yaprakla striptiz yapıyordu Fantoma’nın karşısında. Mikrofilmlerin peşinde olan Fantoma ne kadar tedbirli ve zeki olursa olsun filmin sonunda yakalanır. Değinmeden edemeyeceğim kötü adam Fantoma’nın yüzünden nur damlamayan adamlarının lideri kalpaklı Behçet (Behçet Nacar) altın yaldızlı sosis eldiveni ile ekranlarda altın elle görünen ilk karakter olarak Jaime Lannister’ın atası olduğunu kanıtlıyordu. Filme dair en önemli detaysa filmde birbirinin fotokopisi gibi duran Feri Cansel ve Nebahat Çehre ikilisinin oynamasıydı. Ben çocukken ikisini karıştırıyordum. Valla çok benziyorlar hatta Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre’den ayrıldıktan sonra bir dönem Feri Cansel’le yakınlaşmasından bu benzerliği bi tarafımdan uydurmadığım kanıtlanmış oldu. Malum erkeğin ayrılık sonrası eski sevgilisinin fotokopisini bulma hastalığı vardır. Filmin ikinci detayıysa bu filmde Yıldırım Gencel’in en genç ve deri montlu halini görebilirsiniz. Fantoma’ya karşı yapılan operasyonda ölen Yılmaz’ın kendisi gibi polis olan ağabeyini canlandırıyordu. Gelelim son ve en önemli detaya filmde sevgiliyi canlandıran Demir Karahan ve Nebahat Çehre gerçek hayatta da sevgiliymiş. Ne diyeyim fetişim Nebahat, esmer ve uzun erkeklerden hoşlanıyormuş.

Süper sihirbazın gerçek kötü Killing’e karşı mücadelesini konu alan Mandrake Kiling’in Peşinde


1967 yapımı filmin yönetmenliğini Oksal Pekmezoğlu yapmaktadır. Film bir gurup adamın elinden kaçan bir kadın ile açılır. Kadının karşısına bir adam çıkar, zavallı kadın da Killing olduğunu bilmeden adamdan yardım ister. Killing de kadını yardım ediyorum ayağına bıçaklayıp adamlarını azarlar bi kıza sahip çıkamıyorsunuz geri zekalılar diye. Filmin anti karakteri Killing’in bulaşmadığı kötü iş yoktur. Kadın satıcılığından tut hırsızlığa kadar her türlü kötü işe imzasını atan maskesiyle yatıp kalkan Killing beyin gözü Prenses Mine Mutlu’nun mücevherlerindedir. Sihirbazlar kralı Mandrake ise Killing’in peşindedir. Bu arada Killing’in adamlarından Mustafa’yı oynayan eleman her kimse ciddi ciddi psikopat izlenimi yaratıyordu tebrikler, yüzünde Killing’in ksinden oluşan bir yara vardır ve bakışlarıyla adamı korkudan altına işetme potansiyeli olan Mustafa, Killing’den daha korkutucudur.

Tüm geçmişi silinerek uzaylı Lort Varys tarafından imparator olsun diye kaçırılan Tekin’in uzayla imtihanı Baytekin: Feza’da Çarpışanlar


Şinasi Özonuk’un yazıp yönetip yapımcılığını da üstlendiği Baytekin: Fezada Çarpışanlar aslında Flash Gordon’un uyarlaması. Fakat bence listedeki üç beş iyi filmden birisi. Hasan Demirtaş’ın canlandırdığı Baytekin karakterinin hapse düşmesiyle başlıyor film. Tekin polislere ben deli değilim diye gerçekleri anlatmaya çalışıyor, kendisine komplo kurulduğundan emin. Ama polislere göre mutlaka deli çünkü adamın nüfusta kütüğü bile yok. Sonra Tekin’in sesinden dramına şahit oluyoruz. On yıl evvel taşındığı baba evinin yerinde yeller estiğini gören Tekin, yan komşuya bizim eve ne oldu diye soruyor. Adam o arsada ev yoktu ki diyor. Diğer komşuya soran Tekin, gene orada bir ev olmadığı, yanlış mahalleye geldiği cevabını alıyor. O zamanlar e devlet neyim olmadığı için nüfus müdürlüğünden tapu dairesine kadar geçmişinin izlerini arayan Tekin’e herkes aslında olmadığını söyleyince cinnet getirip ortalığı birbirine katar ve sonunda tutuklanır. Tekin tüm olayın evlerinin olduğu arsanın üstüne yasadışı yollardan oturmaya çalışan karşı komşunun marifeti olduğunu düşünürken karakola gelen Lort Varys, sen aslında uzaylısın, bizim gezegenin lideri sendin kötü adamlar gezegeni ele geçirdi. Ben de seni öldürmesinler diye kaçırdım, geçmişini de sildim, şimdi gel de imparatorluğu kurtar gözünü seveyim diye, Tekin’i kaptığı gibi uçan daireye götürür. Şimdi buraya kadar her şey iyi de keşke Lort Varys’i silip donla görmeyeydik. Bi de bunların uçan daire arıza yapar vahşi bir yıldıza inerler daire tamir olana kadar biz de keşif yapalım derlerken bunları kumların içinden çıkan çaputa dolanmış kum canavarları yemeye çalışır. Tekin de çok bahtsızdı yeminle bu kum canavarlarından kurtuluyordu ama Lort Varys yaralanıp ölüyordu. Uçan dairenin dsinden anlamayan Tekin uzayda sürüklenirken bi kadın amiral bunu kurtarır. Fakat getirildiği gezegenin godoş kralıyla yollu kraliçesinden çok çeker. Tam ordan da başka bir kız vasıtasıyla kurtuluyordu bu sefer de düştükleri başka bir yıldızda bunları et yiten kanalizasyon ağızlı bitki yemeye çalışıyordu. Bayağı bir badire atlattıktan sonra da filmin sonu fareler tarafından yenmiş gibi sonuca bağlanmadan bitivermişti de son yazısını bile görememiştik. Ama gene de güzel filmdi.

Tarihi eser kaçakçısı profesör ve yürüyen mumyanın şerrinden dünyayı koruyan Maskeli Şeytan


Bir Yılmaz Atadeniz filmi olan Maskeli Şeytan, Feri Cansel’in topuklu deri çizme ve leopar desenli donuyla tekme tokat kötü adamları dövdüğü film olarak aklıma kazındı desem yeridir. Yılmaz Atadeniz filmlerinin kadrolu başrolü İrfan Atasoy (Killing’de de uçan adamdı) bu filmde sevgilisi Feri ile kötü adamları Türk polisine teslim eden cevval bir süper kahraman. Film tarihi eser kaçakçısı profesörün kazı yaparken altın madeni bulması ve bu madendeki altınları Londra’ya kaçırmaya çalışmasıyla açılıyor. Sicilya mafyası ve liderleri Behçet Nacar da altın madeninin peşinde. Bu sırada profesörün sekreteri (Melek Görgün) gelip Londra’dan telefon geldi, altınlar ellerine ulaşmamış der. Altınları sevk etmesi gereken pilottan da haber yoktur. Pilotun paraları iç ettiği ortadadır fakat bu iç etmede yalnız değildir. Çünkü sekreteri de pilotla bir olup profesöre ihanet eder. Pilotun paraları hacıladığını bilen Sicilya mafyası adamın evine baskın verir. Olay yerinden çıplak olarak kaçan sekreterin peşine düşen mafya üyeleri ormanlık alanda Maskeli Şeytan ve sevgilisi Feri tarafından pataklanır. Kızı alıp eve götüren ikili kızdan meselenin özünü öğrenmeye çalışır, kızın söyledikleri doğrultusunda olay yerine giden ikili pilotun cesedini bulamaz. Cesedin mafya üyeleri tarafından yok edildiğini düşünürler ama mafyada cesedi yok etmek üzere eve girince iki gurup arasında gene arbede çıkar. Adamların elinden kurt ve Red Kit lakaplı Sami Hazinses sayesinde kurtulan Feri ve Maskeli Şeytan profesörün Arkeoloji müzesinde verdiği davete giderler. Aynı davete Arap şeyhi Cabbar kılığında mafya lideri Behçet de gider ve profesörü kaçırmaya çalışırlar. Bu arada müzedeki mumyalardan biriyle konuşan sekreter hanım da çeşitli fırıldaklar çevirmektedir. Profesörü Behçet ve adamların elinden kurtaran adamı Panter ise mafyayla anlaşmalıdır ve o da altın madenin yerini öğrenmeye çalışmaktadır. Öte yandan ortalık zaten karışık değilmiş gibi bu tuhaf guruba bir de mumya eklenir o da altın madeninin peşindedir.   

Afişi filmden daha güzel olan Süper Adam İstanbul’da


Listeye geçmeden de dediğim gibi düşük bütçeyle çekilen fantastik Yeşilçam yapıtlarına asla kötü söz söylemeyeceğim çünkü film çekmenin zorluğunu biliyorum dedim. Süper adam İstanbul’da içinse afişi bile daha güzel diyorum bunun sebebi düşük bütçenin verdiği amatörlük değil, senaryonun kötü oluşu ve süper adam Clark Kent’in salak olması. İstanbul’daki kadın ajanlar uyuşturucu kaçakçıları tarafından öldürülmektedir. Filmin açılışında da üzerine kuşun yağdırılan bıçaklanan kadın ajanları izliyoruz. Ama bunlar ajan olduğu için sonuna kadar mücadele edip katillere tekme tokat dalıyorlar, hiç olmadı silah çekip kurşun atıyorlar. Filmin jeneriği kanlar içinde yürüyen bir ablanın kanlı ayak izini takip ederek geçiyor ve film başlıyor. Koyun postlu deri yelek giyen gözlüklü ve pos bıyıklı kötü adamımız Hayati Hamzaoğlu’nun çetesinin İstanbul sınırları içindeki kadın ajanları öldürmesi üzerine New York’taki işlerini yarım bırakıp gelen Clark Kent Laleli’de hippilerin bulunduğu bir otele yerleşir ve olaylar gelişir.

Yeşil cüppeli Ninja Kaplumbağalar mayokinili Afrodit füzeli robot ve lunaparkın korku tünelinden ödünç alınma şeytan maskesiyle dünyayı ele geçirmeye çalışan bir tarikata karşı mücadele veren Çılgın Kız Ve Üç Süper Adam


Allah’ıma kitabıma şaka yapmıyorum böyle bir tarikat var ve başında da inanılması zor ama Nubar Terziyan bulunmakta. Sinemanın vamp kadını kontenjanından çizme, mayokini, pelerin ve Jetgillerin moda dünyasına armağan ettiği gözlük modeliyle Yeşim Yükselen Afrodit rolünde. Cavit Yürüklü’nün yönettiği 1973 yapımı filmde araba yarışı meraklısı zengin bir kız var. Jimnastik milli takımından üç adet süper adamın da hoplaya zıplaya kötü adam dövdüğü filmin orijinal olan tek yanı Nubar Terziyan’ı dünyayı ele geçirmeye çalışan çılgın kötü adam yaparak ters köşe yaratması. Onun dışında bir adet urgan yardımıyla hangi akla hizmet resimdeki şekilde bağlandığını anlayamadığımız bir kızın bir de füze atarak her şeyi yok eden robotun pek matah bir yanı yoktu.

İlk defa bir üçüncü adamın süper kahraman olduğu Örümcek


Evet bu filmin en büyük özelliği genelde figüran rollerinde gördüğümüz, yüzünde meymenet olmayan kötü adamların emriyle başrole saldırıp adamdan dayak yiyenlerin başında gelen Hüseyin Zan bu filmin süper kahramanı. Altından Buda heykeli ve hazinelerin yerini arayan iki grup vardır. Bu gruptan birisi gazinocu Renzo’nun grubudur diğeri de seksi Yeşim’in. Renzo’nun avukatı Koray, Buda heykelini bulur ama çıkaramadan öldürülür. Bu arada Renzo’nun sevgilisi ve Yeşim’in sevgilisi aslında sevgilidir ve ikilinin ardından iş çevirmektedir. Renzo’nun en yakın adamı Coni (Laz Ziya/İstemi Betil) Renzo’nun sevgilisinden şüphelenmektedir ama elinde kanıt yoktur. Erol ismindeki bir genç ise Rezo’ya Örümcekten mesaj getirir. Örümceğin yerini biliyor diye Renzo tarafından Coni’ye dövdürttürülen Erol’un Örümceğin yerini bilmediğine kanaat getiren Renzo, eğer bir daha Örümcek sana görünürse beni ara diyerek dövdürdüğü Erol’u şunu uzak bir yere atın diye adamlarına verir. Adamlar da Erol’u çuval gibi uzak bir yere fırlatır. Bu sırada Renzo’nun gazinosunda şarkı söyleyen aynı zamanda öldürülen avukat Koray’ın da kardeşi olan Ayfer, arabasıyla Erol’a çarpar. Adamın perti çıktığını görünce kazadan kaynaklı sanıp Erol’u hastaneye götürmek yerine masraf olmasın diye evine götüren Ayfer, adamı bi tas çorba ile kandırıp mahkemeden yırtmaya çalıştı herhalde. Bu arada Renzo’nun adamı Coni’nin de Ayfer de gözü vardır ve yüz vermiyor diye kızı tersleyip durur. Öte yandan seksi Yeşim de Renzo’ya karşı Örümcekle anlaşmak ister ve Örümceğin yerini bilen tek kişi olan Erol’u kaçırtır. Film boyunca bir Örümcek Erol bir de sevgilisi Ayfer sırayla kaçırılıp durmuştu. Bu durum canına tak eden yakası örümcek amblemli deri ceketli süper Örümceğimiz sonunda dayanamayıp Türk polisinin gözü önünde sevgilisini rehin alan Renzo’yu ekmek bıçağı fırlatarak etkisiz hale getirip tevkif edilmişti.

Uzaylılar tarafından denek olarak kaçırılıp tuz canavarının elinden zor kurtulan Turist Ömer’in uzayı birbirine kattığı Turist Ömer Uzay Yolu


Zorla anası yaşındaki bir kadınla evlendirilmeye çalışılan turist Ömercik Yaradan’a sığınır. Mevla da Turistin feryadını duyar ve Turist kendini uzay gemisinin içinde bulur. Hulki Saner aslında meşhur Star Trek filminin yerli versiyonunu yapmak istemiş ama senarist Ferdi Merter ( Acı Hayat dizisinin jöleli Ender’inin babası Sefa Kervancıoğlu) Uzay Yolu ve dönemin tutmuş meşhur komedi filmi karakteri Turist Ömer’i bir araya getirmek istemiş ve ortaya böyle güzel bir film çıkmış. Benim en beğendiğim Turist Ömer serisi filmi bu açıkçası. Özellikle Mr. Spak, kompüter ve Turist Ömer sahneleri harika. Senarist Ferdi Merter de filmde Doktor McCoy rolünde. Tuz canavarı ise çocukluğumuzun korkulan karakterlerinden birisi. İnsanların vücudundaki tuzla beslenen bu habis canavar aslen profesörün sütun bacaklı, sarışın hanımı Nancy olsa da tuz görünce kendisinden geçen bir melundu aslında. Kurbanlarının vücudunda kırmızı ruj sürüp öpmüş gibi bir iz bıraksa da hiçte masum olmayan tuz canavarımız az daha Turist Ömer’imizi de höpürdetecekti. Mr. Spak ve kulakları son anda gelip yetişti ve Turisti zalım tuz canavarı Nancy’nin ( Turist Ömer’in deyişi ile Petsi ) elinden kurtardı.

Robotuyla dünyayı ele geçirmeye çalışan Çinli Doktor Şeytan’a karşı mücadele veren squatlı ve swarovski taşlı maskeli süper kahramanı konu alan Yılmayan Şeytan


Film aslında 1940 yapımı Gizemli Doktor Şeytan’ın bir versiyonudur. Dünyayı ele geçirmeye programlanmış hasta bir dahi olan Doktor Şeytanı, filmde Çinliye benzetilmeye çalışılan bir adet Erol Taş oynamaktadır. Profesör Doğan’ın icadını da ele geçirip kendi tasarladığı manyak robotla dünyayı ele geçirme planları kurmaktadır. Muzaffer Tema’nın yakışıklı oğlu Tekin ise asıl babasının Muzaffer değil de Bakırbaş isimli swarovski taşlı maske takan ve yılan şeklinde bir aparatla imzasını atan bir süper kahraman olduğunu öğrenir. Seni evladım gibi sevdim ama baban ben değilim babanla kankaydık, onu Doktor Şeytan adında bir manyak öldürdü, manyak sana da musallat olmasın diye ben seni evlat edindim git o şeytanı öldür babanın kanını yerde koma evladım diyen Muzaffer amcasının gazıyla süper kahramanlığa soyunan Tekin’in bir numaralı yardımcısıysa kendisine Sherlock Holmes diyen Bitik Holmes’tir. Bu Bitik de profesör Doğan’ın seksi sekreterine yürümektedir fakat sekreter aslen Doktor Şeytan’ın adamıdır. Doktor Şeytan Tekin’in sevdiceği Sevgi’nin babası profesör Doğan’ı kaçırır. Doğan Dr. Şeytan’ın adamına beni serbest bırak istediğin paraysa sana Dr. Şeytan’ın ödediğinin iki katını öderim der. Adam da boşuna çeneni yorma dayı biz de bayılmıyoruz bu şeytana ama adam üzerimize çip yerleştirdi, emrinden çıkarsak bizi patlatıyor der. Profesör adamı çipten kurtarır fakat Dr. Şeytan bunun farkına varınca adamın üzerine kendisi gibi psikopat robotunu salar ve robotta adamı sevgi seliyle boğar. Doktor Şeytan cidden felaket derecede zekiydi ve teknolojiyi kötü emellerine alet ettiği için her yerde kulağı vardı. Rakiplerinin her zaman bir adım önündeydi. Yine de squatlı ve swarovski taşlı maske takan süper kahramandan kurtulamadı. Süper kahramanı oynayan Kunt Tulgar’a da değinmeden edemeyeceğim. Poposundan spor salonu yüzü gördüğünü anladığımız aşırı yakışıklı süper kahramanımız Kunt bey işin mutfağından yetişme Roma’da kurgu eğitimi bile almış. Zaten Betmen Yarasa Adam filminde sesleri de o almış. Yeşilçam’ın özellikle fantastik sinema döneminden aşina olacağımız bir isim.  

Kaptan Amerika’nın Örümcek Adama karşı mücadele verdiği 3 Dev Adam


Hollywood’un Spiderman’ı serinin bir filminde kötü olup karalara bürünmüştü ya işte o temayı ilk Yeşilçam işlemiş. Tarihi eser kaçakçısı Örümcek Adamın İstanbul’da olduğunu öğrenen Kaptan Amerika ABD’den, Santo da Meksika’dan İstanbul’a gelir. Bu ikili kötüleri yener tabi ki, ben en iyisi filmi özetleyeceğime detay vereyim. Zira filmde komik detaylar var. Örümcek Adamın adamı olan spor salonu işletmecisi Dikiş Tutmaz Sabri, ofisten çıkar çıkmaz Santo ofise girip bunun mektuplarını karıştırır. Sabri’de bir şey unutmuş zahir ofise geri dönüp Santo’yu enseleyince kaslı Santo’muz (Yavuz Selekman/ Sahte Kabadayı Hamdi) Sabri’yi bi temiz döver. Örümcek Adam da Sabri’nin getireceği evinde değerli eşya bulunanların listesini beklemektedir. Sabri tek göz mor içeri dalınca Örümcek Adam senin gözüne ne oldu sorusunu sorar. İşte erkekliğe zeval gelmesin diye dayak yedim demeyi gururuna yediremeyip kapıya çarptım yalanını atmanın patenti bu filmle Dikiş Tutmaz Sabri ağabey tarafından alınmıştır. Bi de Kaptan Amerika’nın ajan sevgilisi Julia Örümcek Adam’ın adamının mekanında striptizci diye sahne alacaktır. Bunu öğrenen Kaptan Amerika sinirlenir, Santo da adamı daha da sinir etmek için karşınızda striptizci Julia deyince Kaptan Amerika da ve takdimcisi Frank Sinatra diye çok klas bir laf sokar. Bunun laf sokma olduğunu anlamak için Santo’nun yüzünün düştüğünü görmek yeterlidir de neden adama Frank Sinatra diye laf sokuluyor ki derseniz. Hollywood’da herkesin bildiği ama kimsenin yüksek sesle dillendirmediği bir dedikodu vardır Frank bey hakkında. Başkan Kennedy’ye filan kadın ayarladığı söylenir. Hatta Marilyn Monroe ve Kennedy’yi de onun tanıştırdığı söylenir. İkilinin bilinen tek fotosunda bile yanlarında Frank vardır. Bu replikle ne olduğunu ben söylemeyeyim ama Frank Sinatra hakkındaki dedikodunun Yeşilçam tarafından da bilindiği ortadadır.  

Haftanın şıklarının tek tek cinayete kurban gitmesini araştıran Bedmen dramını anlatan Bedmen Yarasa Adam


Ay koskoca Bedmen’in düştüğü hale bak bir grup rüküşün kıskançlık sonucu işlediği cinayeti mi araştırıyor dediğinizi duyar gibiyim fekat mevzu pek göründüğü gibi değil. Altan isimli pis işler çeviren bir dergi sahibinin dergisi yılın en şık isimlerini bir yarışma ile belirleyip yarışmayı kazanan dokuz kişiye ek olarak kendine de hayat sigortası yaptırır. Sigorta şirketi de anam bu ne salak bir sigortalamadır demeden bunları sigortalar fakat sonra sigortaladığı adamlar ölünce Altan’a para ödemeye mecbur olurlar. Bu işten en karlı çıkan Altan’dır ama sigorta şirketinin elinde delil yoktur. Bu yüzden Yarasa Adam’dan yardım isteyen sigorta şirketi paralarını kurtarma peşindedir. Aşırı çapkın bir süper kahraman olan Bedmen ise kankası ve yardımcısı Robin’le tayt, silip don, kemer, pelerin ve maske kombini ile şık görünmediğinin farkında rahat bir nefes alıp jimnastik hareketlerine ek olarak iki tekme, üçlü salto filan atarak form tutarlar. Arabayla tur atarlarken güzel olduğu kadar da şık olan bir kızceğizin üç yarma tarafından kaçırılmaya çalışıldığını fark eden Bedmen ve Robin kızı kurtarıp kendine iyi bak yavru diye evine salıklar. Tabi kızı evde Altan’ın striptizci sevgilisi öldürür. Sigorta şirketi cinnet getirmektedir, Altan her ölüm başına para alıp benle ne alakası var yahu ben kendimi de sigortalattım ben de tehlikede olabilirim diye pişkinlik yapıp paraları cebe atarken Bedmen ve Robin bunun ölüsünü bulur. İzleyici ay katil kim şimdi şoku yaşayadursun Bedmen arabayla tur atarken otobüs bekleyen bir kızı yavru gideceğin yere kadar bırakayım bu soğukta eteklikle sokaklarda üşütme diye eve atmış cima yaparken sevgilisine basılır. Ortalık karışacak kadın kavgası çıkacak, bir süper kahramanın hazin sonu yoksa Bedmen kızlar tarafından dövülerek Yeşilçam sinemasından silip donunu pelerinini çekecek mi diye düşünürken Bedmen bir dümen çevirip olaydan yırtar. O değil de Kayhan Yıldızoğlu cidden en şık giyinenler listesine girmenin hakkını verdi, adam ölürken bile bere ve fularıyla Hıncal Uluç şıklığıyla gitti öbür tarafa.

Yavrusu şeytan tarafından rehin alınan Ayten’in ateist psikolog Tuğrul’dan medet umduğu Şeytan


Film 1973 Hollywood yapımı The Exorcist’in birebir çevrilmiş versiyonudur. Alman bir yapım şirketi Hollywood yapımının aynısını çeksin diye yapımcı Hulki Saner’le iletişime geçer. Hulki bey de dönemin ünlü yönetmeni Metin Erksan’a bu görevi verir. Filmi gidip yurt dışında izleyen Metin bey, bu teknolojiyle biz o filmi çekemeyiz adamlar yatak uçurmuş diye filmi çekmek istemez. Fakat gerek parasızlık gerek Hulki Saner’in ısrarıyla filmi çeker. Daha sonra verdiği röportajdan sinematografisinin en sevmediği filmi olduğunu ve parasızlıktan çektiğini söylediği filmin üstteki karesi bence Metin beyin eldeki imkanlarla filmi iyi kotardığının garantisi. Şöyle ki Amerikan versiyonunda Linda Blair’in havalandığı sahnede zincir kullanılmış ve zincirler kurguda kare kare kesilerek yok edilmiş. Bizde öyle bir montaj hilesi eldeki imkanlarla mümkün değil, yurtdışında hallettirmek ise adamın ciğerini sökecek kadar pahalı. Metin bey bu sahneyi Gül’ün odasını zincir desenli duvar kağıdı ile kaplatıp Canan Perver’in zincirle havalanacağı sahnede kızın vücuduna zincir bağlandığı kısımlarda farklı ışıklandırma tekniği kullanmış. Kısacası o kısmı karartmış ki zincirler görünmesin. Aslında film hakkında detay vermeyi filmin konusuna değinmekten daha faydalı buldum. Çünkü ateşe işediği için çarpıldığından şüphelendiğimiz Gül’ün hikayesi film kült olduğu için çoğu kişi tarafından biliniyor. Film hakkında diğer önemli detaylarsa Cihan Ünal’ın oynadığı Tuğrul karakteri orijinalinde psikoloji eğitimi alan rahip ama adam ateist olduğu için Metin Erksan uyarlama sırasında tepki çeker diye karakteri din adamı değil de psikolog yapmış. Bu film Ahu Tuğba’nın da ilk filmi, Gül’ün eğitmenini canlandırıyor. Filmde komiseri canlandıran oyuncuysa Turist Ömer Uzay Yolunda’nın Mr. Spak’ı Erol Amaç.

Dedesinin notlarının bulup mükemmel insan yaratayım derken modifiye edilmiş yaratık yapan Timur’un çilesini anlatan Sevimli Frankenstein


Film 1974 yapımı Mel Brooks’un yönettiği Gene Wilder’li Frankenstein parodisi olan Young Frankenstein’in parodisidir. Timur nişanlısı Sema ile Ruh Severler Cemiyetinin ruh çağırma seansına katılır. Ruh çağırma mevzuna inanmayıp spiritüalizme nanik yapan Timur, cemiyetin ruhlarına karşı bilim ve pozitivizmi savunur. Sema’nın isteği üzerine 1975 erkek güzeli sandıkları Frankenstein’in ruhunu çağırmaya karar veren dernek üyelerini korkutmak için Frankenstein kılığında ortaya çıkan Timur en çok adının Tümör diye telaffuzundan nefret ederdi. Dedesinin vasiyeti üzerine Nevşehir Peribacalarındaki dededen kalma şatoya giden Timur’a burada kambur Fatin, güzel Ayla ve ağzını açar açmaz at gibi kişneyen Madam eşlik eder. Dedesinin dönme dolap misali dönen kitaplığından gizli geçidi keşfeden Timur dedesinin notlarını bulup müthüş bir insan yapıceğim diye işe koyulup yardımcısı Fatin sayesinde geri zekalı bir yaratık canlandıran Timur, iyice çileden çıkmışken bir de dedesine aşık at kişneyişli Madam’a karşı namusunu korumaya çalışıyordu. Üstüne bir de kasaba sakinleri bu herif yaratık yapıyor diye şatoyu basıp Timur’la ağız dalaşına girer. Bu karmaşada güzel olduğu kadar da seksi olan Ayla’nın çekimine kapılmaya dünden razı olan Timur’un nişanlısı Sema şatoya damlayınca ortalık iyice karışır. Kambur Fatin de Sema’ya iş atar ama Sema ay hoşt ulan diye bunu elinin tersiyle iter. Evden kaçan Frankenstein kasabayı birbirine kattığı yetmezmiş gibi Timur’un nişanlısı güzel Sema’yı da kaçırır. En sonunda onu ben yarattım bi nevi evladım sayılır diyen Timur Frankenstein’e bir babalık yapıp kendi zekasından ödünç verir. Timur’dan aldığı zekayla konuşmaya başlayan Frankenstein tarihinin en karizmatik sesli ve sıfır makyajlı Frankenstein’i Sema ile de evlenir.  

Tekme atarak uçan Süper Cüneyt ağabeyimiz ve iki süper arkadaşının Alman teknolojisi zaman makinesiyle Bizans altınlarına kavuşma sevdası Süpermenler


Filmde birisi Cüneyt Arkın olmak üzere tam üç adet Süpermen vardı. 1979 yapımı filmin yönetmenliğini İtalo Martinenghi yapmaktadır. Cüneyt abimizin Süpermen de olsam benim özüm Kara Murat’tır diyerek Bizans ordusunun üzerine zıplayan Kara Murat gibi uçması ve kaçırılan iki Süpermen kankisini hepsi Nuri Kantar görünümlü ( takım elbise ve fötr şapka kombini ) mafya üyelerinin elinden kurtarmak için camdan uçan tekme atarak uçtuğu kısım unutulmazdır. Bi de Cüneyt abimiz hariç diğer iki Süpermen ağabey vücutlu olmadığı için karın kası yerine sünger takmışlardı. Alman bilim adamının yaptığı zaman makinesi lunaparktaki dönme dolap kabini gibiydi. Ben o şahane zaman makinesine kitlendim, bi de makineyi yapan bilim adamı Einstein’in öğrencisiydi. Filmde gösterilmiyor ama kesin otopsiden sonra Einstein’in beynini çalan elemandır kesin. O beyne yaptırdı zaten makineyi de.   

Kötü adam olayım derken Kraliçe Amidala olan Sihirbaz ve pelüş yaratıkların elinden dünyayı kurtarmaya çalışan Cüneyt abimizin bacağına taş bağlayıp kaya dövdüğü Dünyayı Kurtaran Adam


Yönetmeni Çetin İnanç’ı üne kavuştursa da bu canım şaheseri en kötü film seçilerek minnoş kalbimizi kırdılar. Film yurtdışında Türk işi Star Wars olarak bilinip dalga geçilse de Star Wars’ın bir adet kostüm fiyatından bile daha ucuza çekilmiştir. 300 bin dolara çekilen filmin yönetmeni Çetin bey çaldım çünkü param yoktu diyerek fantastik sinemanın ülkemizde neden gelişmediğinin cevabını kısa ve öz vermiş. Günümüzde ise teknolojik imkanlardan çok seyirci çekmediği için çekilmiyor. Filmin özel efektleri Star Wars’ın A New Hope’sinin sinema kopyasından kes yapıştır yapılarak filme eklenmiş. Sovyetlerin Soyuz Roketi görüntülerini alıp filme ekletmek bence yönetmenin en cesur kararı olmuş. Hayır yıl 1982 o dönemde film çekeyim derken Sovyetlerden görüntü aldı diye komünist damgası yiyip hapis de yatabilirmiş. Neyse efem bu çeşit çalıntılarla film kurtarılsa da bence hikayesi cidden güzel ve dönem için de korkunçlu derecede ağlak melodramlardan ya da grotesk erotik furyadan kurtuluşun bir sembolü. Tamam Cüneyt ağabeyin bacaklarına kaya bağlayıp koşması ve kaya dövmesi komik ama hikaye iyi be Hollywood bütçesi olsa Çetin İnanç da bir George Lucas olabilirmiş. Gürbüz iskeletler, pelüş yaratıklar, çaputa sarılı zombiler, şofben görünümlü körüklü robot ( körüğünden dolayı yürürken kıvırdığı için sinema tarihinin ilk kırıtık robotu). Benim favorim film boyunca tek vasfı elini koynunda kavuşturup sihirbazın arkasında durmak olan bıyıklı ve alın bantlı dayıydı. Adam duruşunu hiç bozmadı. Sihirbaz, Ali’yi tavlayıp beynini ele geçiremedi diye kraliçenin gençliğini ve güzelliğini bunun gözünün önünde elinden aldı adam hala tüp kuyruğunda sıra bekleyen asabi vatandaş modunda duruyordu. Bir de Cüneyt ağabeyin kılıcı vardı. Şimşek model, tahtadan yapılma yaldızla boyanan kılıçla kırmızı pelüş canavarları dövüyordu. Sihirbazın ortadan ikiye yarıldığı sahne ise seksenler Yeşilçam için kurgu şaheseriydi aksini iddia eden olursa kalbini kırarım!

Sıfır sevimliliğe sahip olmasına rağmen çoluk çocuğun yavru köpek gibi bağlanıp arkasından ağladığı el arabasıyla uçan sevimsiz uzaylının dünya turunu anlatan Badi


Senaryosunu Barış Pirhasan’ın yazdığı ( onun da ilk senaryosuymuş) 1983 yapımı Badi’yi Zafer Par yönetmiş yapımcısı da Şerif Gören’miş. Böyle havalı bir kadroya rağmen E.T.’nin yerli versiyonu Badi’miz pek sükseli bir film değil. O uzaylı çok çirkindi yalnız ben filmin bu kadar dandik olmasını ona bağlıyorum aslında fantastikti yani. Ama çocuğun baba baba vurma ona o uzaylı demesi bile Badi’den daha fantastik. Bi de yokluktan bisikletle değil seyyar eskici arabasıyla uçuyordu Badicik.



17 Nisan 2019 Çarşamba


Karikatürden Televizyona Aşırı Hayalperest Bediş’in Karşılıksız Aşkı Oktay’ı Canından Bezdirdiği Dizi Çılgın Bediş ve Dizinin Bediş Kadar Çılgın Karakterleri

   Karikatürist Özden Öğrük’ün 1976 yılında Gırgır dergisi için çizmeye başladığı bir karikatür karakteri olan Bediş’in 1996 yılında televizyonda gençlik dizisine evrilmiş hali olan Çılgın Bediş, Bediş isimli bir karakterin maceralarını anlatıyor.


Dizi tarihinin en itici başrol karakteri olan Bediş, eğri oturup doğru konuşmak gerekirse tam bir ruh hastasıydı. Hayır mecaz olarak söylemiyorum Bediş cidden bir ruh hastasıydı. Bediş hayaller kurup bu hayallere kendisi de inanır ve hayalinde sevgilisi olarak gördüğü Oktay’ı kafede başka bir kızla gördü diye hem kıza hem Oktay’a etmediğini bırakmazdı. Oktay bunu dava etse mahkeme sadece uzaklaştırma vermez üzerine bir de Bediş’i akıl hastanesine filan kapatırdı. Bir de bu itici karakter sanki sevimliymiş gibi gösterilirdi ama ne bileyim bir George Bush bir Donald Tramp ne kadar sevimliyse Bediş de o kadar sevimliydi. Şirinler’in Gargamel’i bile bundan daha sevimliydi. Kız resmen ruh hastasıydı ve bize sanki örnek bir karakter gibi gösteriliyordu. Sevgili Bediş hayranları kendilerini sadece beş dakikalığına Oktay yerine koyarlarsa ne demek istediğimi daha iyi anlarlar. Düşünün ki bir erkek var. Aranızda hiçbir ilişki yok, daha önce sevgili filan da değilsiniz. Bir erkek arkadaşınızla kafede oturuyorsunuz ve bu çocuk gelip sanki kırk yıllık sevgiliniz gibi kafanızdan aşağı kola döküyor. Resmen taciz. Şimdi anladınız mı neden Bediş’in çılgın değil de itici bir karakter olduğunu?

Ruh ve Sinir Hastalıklarına kapatılması gereken hayalperest ve itici Bediş


Bediş dizi boyunca kanımın ısınmadığı bir karakterdi zaten ben bu diziyi sırf Banu için izliyordum. Reel hayattan çok hayal dünyasında yaşayan Bediş, Oktay’dan hoşlanıyordu. Buraya kadar sorun yok ama Bediş, sanki Oktay gerçek hayatta sevgilisiymiş ya da aralarında bir şey varmış gibi çocuğu sürekli taciz ediyor. Üstüne başına bir şeyler döküyordu. Oktay’a inat olsun diye Recep’le çıkmasına diyecek söz bulamıyorum da dizinin ilerleyen bölümlerinde yakışıklılık konusunda Oktay’a rakip olarak Cenk geliyordu. Bediş’in bu itici hali yapımcıyı da mı kıl etmiş bilmem dizinin başında Bediş’e karşı hiçbir olumlu duygusu olmayan Oktay, Bediş’e karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Bu arada dizinin diğer yakışıklısı Cenk’te ne hikmetse Bediş’ten hoşlanmaktadır. Oktay bunları takip eder ve Bediş bunu fark edince çıkıp yüzsüz yüzsüz “Ya sen kimsin, ne hakla beni takip ediyorsun? Rahat bıraksana bizi!”diye çemkirir. Sen kimdin de zamanında çocuğun başından aşağı kola döktün ruh hastası diye ekrana bağırası geliyordu insanın. İşte Bediş bu kadar leş bir karakterdi.

Her bölüm kafasına kola çorba dökülüp masanın başına geçirildiği talihsiz Oktay


Doksanların en yakışıklılarından Cenk Torun’un canlandırdığı Oktay karakteri üstte de değindiğim gibi Bediş isimli ruh hastasından çok çekti. Bi de bi bölüm annesi babası buna ne zaman evleneceksin filan diye soruyor ve gezip tozduğu kızların evinin kadını çocuklarının anası olamayacağından bahsediyordu ki, ne zaman evleneceğini sorduğu oğulları da daha lise öğrencisi. Gezdiği kızlara bok atıp ideal diye gösterilen de ruh hastası Bediş. Evet kapılarına konulan bebeği alıp sanki Oktay’la ikisinin çocuğuymuş gibi Oktaylara gidip çocuğun anasının fenalık geçirmesine sebep olan Bediş. Hayalle gerçeği ayırt edemeyip hayali gerçek sandığı için başka bir kızla gördüğü Oktay’ın kafasından aşağı kola çorba döken Bediş. Bu diziden sonra Cenk Torun’un televizyona uzun bi ara vermesini çok iyi anlıyorum valla Oktay karakterinden sonra bir süre başını dinleyip hayatı filan sorgulamıştır. Yıldız Tilbe’nin delikanlım klibiyle hayatımıza girip çoğu 90lar genç kızını kendine aşık eden Oktay hala bir çok yaşıtını sinir edecek kadar yakışıklı. Bi de hanımı bildiğin Serenay Sarıkaya’nın fotokopisi gibi.  

Bediş’in aşk defteri bayağı kabarık arkadaşı Mükü


Bedişgilin kız grubunun cilvelisi Mükü’nün sevgili listesi bayağı kabarıktı. Son sevgilisi spor salonunda tanıştığı bodyci bir elemandı. Çocuk o kadar vasıfsızdı ki adını bile hatırlamıyorum. Mükü ile alakalı dizide hatırladığım en komik olay ise Zeynep’le giderlerken karşılarına bir çocuk çıkar ve Mükü’ye çıkma teklif eder. Mükü de galiba yanında Zeynep var diye çocuğa ben senin bildiğin kızlardan değilim der. Çocuk da peki diyerek gider, Mükü arkasından koşup ay ne olurdu yani biraz ısrar etseydin diye çocuğun arkasından bakakalmıştı.

Erkek Fatma karakterinin dizideki karşılığı Zeynep


Bence Bediş’in kız grubunun en güzel ve tarz üyesi olan Zeynep grubun delikanlı kızıydı. Aşık oldu diye benimle dalga geçecekler, yakışmaz filan gibi saçma ötesi fikirleri vardı ve bu yüzden ağlıyordu filan. Motorcu sevgilisi olmasa garanti dizinin lezbiyen karakteri diyecektim. Çünkü kadınca olan hiçbir şeyden hazzetmez, sürekli oğlum diye konuşur ve Mükü’yü şıpsevdi bir tip diye sürekli eleştirirdi. Bediş’in sevgilisi Cenk, bunu taciz etmişti, ben kalkıp yumruğu patlatacak sandım. Sapık Cenk’in eline çatalı batırmakla yetinip bu olaydan sonra kanser olmuştu.

Kız grubunun zeki ama saf üyesi aşırı komik ve memesiz Banu


Dizinin açık ara en sempatik ve güldüren üyesi olan Banu, grubun zeki olduğu kadar da saf üyesiydi. Savaş’a karşı duyduğu platonik aşkla dizi boyunca Savaş’ın peşinden koşarak güldürmüştü. Banu hakkında izleyicilerin aklından çıkamayan bir nokta varsa o da memesinin küçük oluşundan çok çekmesiydi. Bi kere kızlar birini dövmekten bahsediyordu Banu da bunu memenin vurarak büyüyeceği şeklinde algılayıp Mükü’ye tokadı anladım da kendi memene nasıl tekme atıyorsun ki diye sorarak kızın gülme krizine girmesine neden olmuştu. Savaş’ın icat ettiği bir hapı içip göğsü hızla büyümeye başlayınca göğsünü gere gere ortamlara girişi ve sattığı cakayı altından saksı takıp harem odasında salınan Hürrem Sultan atamamıştı. Tabi ilaç daha denenmediği için Banu’nun memesinin büyümesi devam etmiş ve ilk başta Emily Ratajkowski seviyesinde olan memeleri Pamela Anderson seviyesini de geçip Diyarbakır karpuzu boyutlarına gelince Banu’nun korkuyla Savaş feryatlarıyla ortalığı yıkması hala akıllarda. Bi de gene Savaş’ın icat ettiği ve zengin olma hayalleriyle Bediş’in babası Orhan’ın da ortak olduğu bir tavuk vardı. Banu erkeğin kalbine giden yol kalbinden geçer diye milyarlık tavuğu kesip Savaş’a tavuklu pilav yapmıştı. Efsanevi ses tonu, duşta saatlerce kalıp şarkı söylemesi ve tv tarihine adını altın harflerle yazdırmasına sebebiyet veren yananı görür Allah şarkısı eşliğinde süt banyosu yapışıyla hatırlanan Banu resmen dizinin dinamosuydu.

Bediş’in arkadaşları içinde en vasıfsız olanı kıvırcık Ayşegül


Bedişgilin kız grubunun en vasıfsız üyesi olan Ayşegül aslında hoş kızdı güzel kızdı da diğer arkadaşları kadar entrikalı bir hayatı yoktu. Ne Mükü gibi aşk hayatı ile gündemdeydi ne de Zeynep gibi triplere giriyordu. Banu gibi absürtlükler de yaşamıyordu kafeci sevgilisi Selami ile mutlu mesut ve sade bir ilişki yaşıyordu. Kesin liseyi bitirdikten sonra Selami’yle evlenip üç çocuk doğurarak evinin kadını olmuştur.

Banu’nun biricik aşkı mucit Savaş


Dizinin bir diğer zeki üyesi olan Savaş, başrol olduğu için dizide en az üç erkek tarafından sevilmek zorunda olan Bediş karakterine karşı platonik hisler beslediği için Banu’nun aşkına karşılık vermiyordu. Oysa Banu’yla olsa ne güzel iki zeka küpü takılıp Nobel fizik kimya biyoloji ödülünü bile alabilirlerdi. En yakın arkadaşı olsa da Bediş mevzundan dolayı Oktay’ı az kıskanmadı. İlk bölümler anne babasının kavgalarından çok dertliydi ve evi terk etmişti. Banu’nun Pikachu, Oktay’ın Ash olduğu fantastik Bediş hayalinde Brock olmuşluğu vardı.

Zeynep’in motorcu sevgilisi Buğra


Dizinin erkek Fatma’sı Zeynep’in motorcu sevgilisi Buğra’nın kaza yapıp sakat kalma riskinin olduğu bi bölüm vardı. Zeynep’e sakat kalırsam beni bırakır mısın filan diyordu. Zeynep’i çok sevse de bu laftan şekilci olduğunu anladığımız Buğra kardeşimiz beni hafiften irite etmişti. Güzel kız sakat kalırsam beni terk eder özgüvensizliği de yaşamış olabilir de ne bileyim itici bir laftı. Ne yani kendisi bir kaza geçirse ve bir tarafında bir kusur kalsa sevgilisi Zeynep’i terk mi edecekti ki böyle bir laf ediyor?

Kıvırcık Ayşegül’ün kafe işleten sevgilisi Selami


Ayşegül’ün kendisi gibi sessiz sakin sevgilisi Selami, Savaş ve Oktay’la arkadaştı. Annesi ve babasının kavgasından bıkan Savaş’a kafede kalacak yer vermesiyle bir aferin alırken ne zaman evleneceksin diye darladığı Oktay’la konuşurken Oktay’ın şimdiye kadarki kız arkadaşları için kaşar tarzı laf etmesiyle nice feministi kendine sövdürmüştür. Bi kere lise öğrencisi Oktay neden evlenecek kız baksın ve bu seni niye ilgilendiriyor? İkinci olarak Oktay’ın kız arkadaşlarının ahlakını sorgulayacağına henüz reşit olmayan bir lise öğrencisiyle çıkan kendi karakterini sorgula!

Mükü’nün spor salonunda tanıştığı bodyci sevgilisi


Ay bu çocuk dizinin en vasıfsız üyesiydi. Arnold gibi vücudu olması dışında bir özelliği yoktu. Mükü’yle spor salonunda tanışmışlardı. Çocuk o kadar düz ve vasıfsızdı ki bir sinefil olarak dizinin adını hatırlamadığım tek üyesi.

Bediş’in eski sevgilisi dizinin Richie Rich’i Recep


Bediş’in Oktay’ı kıskandırmak için çıktığı ama karakterini odun bulup terk ettiği eski sevgilisi Recep, Bediş’in ne kadar itici bir karakter olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bi de bu çocuk bayağı zengindi. Bediş’le ilk buluşmaya son model arabayla gelip kız sıkıldım deyince yatla gezelim filan diyordu. Bediş iyice sıkılıp bari sonbahar yağmurunda yürüyelim diye tutturunca kızla yürüdükleri yol boyunca mal varlığının listesini çıkaracak kadar da maldı. Sokakta yürürken bile buralar eskiden hep dutluktu der gibi a buralar eskiden bizimdi filan diyordu. Bi de ufak bir bilgi Recep karakterini canlandıran Selçuk Sonat, Bediş’in annesini canlandıran Selma Sonat ve Yeşilçam’ın yakışıklı jönü Orçun Sonat’ın oğluydu. Bediş’e yakın olayım diye Banucuğun duygularıyla oynamasıysa onu da en az Bediş kadar itici bir karakter yapıyordu.

Bediş’in talihsiz anne ve babası


Ne diyebilirim ki Bediş gibi bir çocuğa sahip olmak için zamanında ne kötülük ettiler acaba, kimin tavuğuna kışt deyip hangi ağzı dualının bedduasını aldılar ki? Zaten Orhan’ın babası Necmi de bayağı itici bir tipti. Herhalde Bediş de dedesine çekti. Çünkü annesi Canan da babası Orhan da gayet normal insanlardı. Bir de Orhan’ın bir şampuan reklamında oynadığı bölüm vardı. Tüm aile televizyon başına geçip heyecanla reklamı bekliyordu ve beklenen reklam gelip çatmıştı. Herhalde tv tarihinin de en anti reklamı olacak reklamda Orhan’ın keline zom yapıp siz de bu adam gibi kel kalmak istemiyorsanız bizim şampuanımızı kullanın tarzı bir şeydi. En çok gülense öz babası Necmi beydi, böyle baba düşman başına!

Aşırı kıskanç eski hanfendilerden Mefaret hanım ve Bediş’in çapkın dedesi Necmi bey


Necmi beyin kadrolu sevgilisi Mefaret hanım iki buçuğuncu baharını niye Necmi gibi bir çapkınla yaşıyordu ki? Necmi Mefaret hanımı severdi tamam da gözü dışarıdaydı. Özellikle de genç kızlara zaafı vardı. Zaten zamanında da çok çapkınmış ve malını mülkünü karı kızla yiyip tüketmiş kala kala da Bediş’lerin yaşadığı ev kalmış. Hani böyle bir adamla senin işin ne Mefaretçiğim? Öte yandan Necmi bey de tüm çapkınlığına rağmen Mefoş dediği Mefaret’ten ölümüne korkardı. Hele bir de Handan mevzu vardı ki aman evlerden ırak.  

Necmi beyin çok param var diye kandırdığı olmayan altınların peşindeki fettan Handan


Handan aslında bir psikoloğun yanında çalışan kendi halinde bir sekreterdi. Necmi bey psikoloğa gelip kıza yazdı. Tabi o yaşta bir kadının dedesi yaşında adama bakmayacağını Necmi bey de bildiği için Handan’ı ben çok zenginim altınlarım var filan diye kandırdı. Bu da dizi boyunca altınlara konacağım diye Necmi beye sülük gibi yapışıp durdu. Bu uğurda Mefaret’le az kavga etmemişti. Tabi Mefaret bir buna vuruyorsa iki de Necmi beye vurmayı asla es geçmezdi.

Bediş’lerin gündelikçisi kapıcı Durali’nin peşinde koşmaktan helak olduğu Hacer


Bedişlere temizliğe gelen Hacer’den genç 90 60 90lık bir viktoria secret meleği değil diye Necmi bey hiç hazzetmese de kapıcı Durali kendisinin hastasıydı. Bu uğurda Hacer’in az dayağını yemeyen Durali ve Hacer ikilisi Game Of Thrones’in Briene ve Tormund’unun yerli malı haftasında tüketilen versiyonu mu desem başlangıç seviyesi mi desem öyle bir şeydi işte.

Oktay’ın anne ve babası


Oktay bunların tek çocuğuydu bu yüzden o da Bediş gibi şımarıktı, tabi asla Bediş iticiliğine sahip değildi. Bir ara Oktay’ın babasının işleri bozulmuştu da Oktay ailesine yardım için çalışmaya bile başlamıştı. Hatta annesinin dediğine göre ev işlerinde annesine bile yardım ediyordu Oktay. Yani tebrikler hem yakışıklı hem de düzgün karakterli bir evlat yetiştirmişsiniz.

Kızların basket takımının Koçu ve okul müdüresi Nazıma hanım


Dizinin başlarında birbirleri için ideal bir çift olan ve herkesin de yakında evlenirler gözüyle baktığı bu ikili daha sonra Nazıma’nın saçma sapan bir karaktere sokulmasıyla ilişkileri jet hızıyla biten bir ikili olarak beni sinir etmişti. Yani senaristin amacını anlayamamıştım. İkiliyi önce birbirlerinden etkilenen bir çift gibi gösterip sonra Nazıma’yı neredeyse çatlak, yaşı geçkince kız kurusu triplerine sokmanın manası neydi?

Banu’nun annesi Asuman hanım ve ikinci eşi bakkal Remzi


Banu’nun annesi Asuman ve babasının çok kötü bir evliği varmış. Bu yüzden Banu da babasından pek hazzetmez. Gerçi adamın da hazzedilecek bir yanı yok. Banu’nun annesiyle evlenirken Almanya’da başka bir kadınla da ilişkisi varmış. Yani bari bi halt yiyeceksin kadından boşan! Çünkü Banu ve kız kardeşinin ilk kez görüştüğü bir bölüm vardı aralarındaki yaş farkı çok azdı. Boşandığı eşi Asuman’a nafaka vermeyip kızı Banu’yu da maddi yönden zora sokuyordu. Kadınla sürekli tartışıyorlardı, Banu’nun kardeşinden duyduğuna göre Almanya’daki eşiyle de kavga ediyormuş. Yani sorun adamda. Neyse efendim Asuman hanım böyle leş bir adamdan boşandıktan sonra ikinci baharını bakkal Remzi beyle yaşıyor. Adam hem romantik hem de kadına saygı duyuyor, seviyor. Öte yandan şair ruhlu da, gerçi kadına okuduğu bakkal dükkanı romantizmindeki şiiri Asuman’ı da memnun etmemişti de eski kocası olacak odunun yanında Remzi bey resmen Romeo’nun Türkçe dil yüklenmiş hali gibiydi.

Okul kapıcısı Abdül


Kızların lisenin kapıcısı olan Abdül dizinin komediyi arttıran üyesiydi. Dizinin bir bölümünde Nazıma hanım bunu işten çıkarmıştı. Abdül de kendi halinde pankartlarla filan eylem yapıyordu. Bunu gören Zeynep arkadaşlarına da söyleyip Abdül’e öğrencilerin de destek vermesini sağlıyor. Nazıma hanımın zayıf yanı olan Koç da işin içine girince Nazıma ikna oluyor ve Abdül işine geri dönüyordu.

Bedişler’in apartmanın yaman kapıcısı Durali ile bakkal Remzi’nin çırağı Bitirim


İkilinin arasında resimde gördüğünüz gibi bir ilişki vardı. Bakkalın ispiyoncu çırağı Bitirim, ustasının planlarını para karşılığı çakal kapıcı Durali’ye anlatıyordu. Zaten bu çırak Bitirim tam bir üçkağıtçıydı. İleride dolandırıcı olacağının sinyallerini veriyordu. İnsanları kandırmaya çalışan bu itici velet beş yumurta isteyen birine gidip bak bu bir diye elinde tuttuğu yumurtayı alacaklının eline verince bu iki deyip bi yumurtayı cebe indirmeye çalışırdı. Durali desen Kemal Sunal’ın Kapıcılar Kralı filmindeki Sait karakterinden beri var olan açıkgözlüğü dolandırıcılığa yakın kapıcı ekolündendi. Temizlikçi Hacer’e sülük gibi yapışıp kadından az dayak yemeyen Durali’nin hafızalardan çıkmayan repliğiyse sakalını sıvazlayıp garrışşmaa deyişiydi.

Bediş’in babasının baş belası Nesrin


Ay bu kız da Orhan’ın iş yerinde çalışıyordu ve boyu kadar kızı olan babası yaşındaki adama asılıyordu. Orhan kırmadan mesafe koymaya çalışıp aralarındaki yaş farkını belli etmeye çalışarak kızım filan diyordu buna ama ona rağmen adama sülük gibi yapışarak bir Handan iticiliğine sahipti.