L.A. Confidential Üzerinden Tipik Hollywood Polisiye – Suç
Sineması
Los Angeles Sırları, Curtis Hanson’un yönettiği 1997 yapımı
Amerikan neo – noir suç filmidir. James Ellroy’un aynı adlı romanından
uyarlanan film aslında klişe bir Amerikan suç filmidir. Bir suç filminin içinde
olması gereken her şey Los Angeles Sırları’nda mevcuttur.
İyi ve kötü polislerin cirit attığı, basın etiğinden nasibini
almamış pis gazetecinin altın günü kısır ortamı gıybeti için insanları
harcadığı, Antalya’nın Amerikan versiyonu Los Angeles’te çok pis şeylerin
döndüğü filmimizi önce her memlekette görülen polislik vakalarını inceleyerek
açacağız.
Bir suç filminin yüzde ellisi suçlularsa yüzde ellisi de
polislerden oluşur. Filmimiz birbirinden karakter olarak bir o kadar farklı
olmasına rağmen aynı dava için çalışan polisler Edmund, Bud, Jack ve amirleri
Dudley Smith çevresinde şekilleniyor. 50’lerde rüya şehir olarak adlandıran bir
yanı portakal bahçesi diğer yanı palmiye ağacı Los Angeles’in aslında hiç de
göründüğü gibi olmadığını bücür bir gazetecinin daktilo sesi ile karışan sinsi
sesinden anlıyoruz.
50’le yer altı dünyasının ünlü isimlerinden Mickey Cohen,
uyuşturucu işinden kazandığı paraları çılgın Hollywood sefa alemlerinde güzel
kadınlarla sosisli sandviç dansı ederek ezerken, Los Angeles polisinin verdiği
bir baskınla içeri atılır. İşte tıpkı Game Of Thrones filminde tüm kavganın
kral Robert’in sarhoş kafa ava gidip bir domuz tarafından öldürülmesiyle yeni
kral kim olacak diye çıkması gibi bu filmde de tüm olaylar Cohen’in içeri
atılmasıyla boş kalan meydanı kim sahiplenecek diye çıkar. Filmimiz hakkında
kısa bir giriş yaptıktan sonra ana konuya girmeden polislik müessesesinin
klişelerine değinelim.
Akademiye sırf sorguda işkence yapsın diye alınan psikolojik
sorunlu kötü polis
Hani Osmanlı’da devşirme çocukların zeki olanlarının
medreseye kalıplı güçlü kuvvetli olanların da yeni çeri ocağına gönderilmesi
mevzu vardır ya işte polislik müessesesinde de buna benzer bir durum vardır.
Fakat filmde Bud karakterini Russel Crown oynadığı için bahsi geçen durumdan
daha farklı bir polistir. Ama sorguda kesinlikle kötü polistir Bud. Öyle ki
onun öfkesini bilen Dudley Smith bile döveceği adamın yerinde olmak istemezdim
der. Bud White karakteri filmin sinir problemi olan, sorguda adam dövmesiyle
nam salmış hatta balkondan halı silker gibi pencereden savcı silkeleyen fakat
kadın şiddet konusunda aşırı hassas bir polisimizdir. Nerde karısını döven bir
hanzo eş görse ya da bir kadın şiddet görse, tecavüz mağduru olsa sinirlerine
hakim olamaz ve o kadına şiddet uygulayanı Allah yarattı demeden döver hatta
iki kurşun sıkar. Bu yönüyle de Bud filmin sempatik karakterlerinden birine
dönüşür, şiddet eğiliminin sebebi öğrenilince de izleyici onunla bağ kurar ve
onu bayağı bayağı sever. İçten içe Bud da kendisinin aptal olduğunu ve
akademideki tek misyonunun suçlu dövmek olduğunu düşünür ama düşündüğünden daha
zekidir. Hatta gazetelere çarşaf çarşaf manşet olan nezaretteki suçlu dövme
vakasından sonra polis akademisi namına sürülen lekeyi temizlemek için birkaç
kurban bulup onları görevden atmayı düşünür. Olaya bizzat şahit olan Edmund,
olayları başlatan Dick ve onu ayırmak için girdiği kavgada sinirlerine hakim
olamayıp ortalığı birbirine katan Bud’un atılmasını ister. Fakat Dudley, Dick
salağın teki olabilir ama Bud geleceği parlak bir polis onu harcayamam ona
basit bir kınama verelim diyerek Bud’un göründüğü kadar salak olmadığını iddia
eder.
Aşırı bağlılığın makbul olduğu ortaklık müessesesi
Bu ortaklık müessesesi bizde mevcut mu bilmiyorum Amerikan
polisiye filmlerinin olmazsa olmaz repliği koru beni Jason’da geçen Jason işte
bahsi geçen ortaktır. Kıçlarını birbirine dayayıp ölüme bile beraber gittikleri
için polislikte ortaklık müessesinde ölümüne kanka olmak münasiptir. İşte
filmimizin başkarakteri Bud ve kanın gövdeyi götürdüğü lokanta baskınında mevta
olan Dick ortaktır ve Bud, emekliliğine çok az kala Dick’in görevden atılmasına
aşırı kıl olur. Oysa sevgili ortağı Dick ondan gizli ne pis işler çevirmiştir.
Üstelik evli ve iki çocuklu olmasına rağmen karısını Rita Hayworth’a benzeyen
bir fahişeyle aldatmaktadır. Kadına şiddete aşırı karşı olup karısına bağırıp
çağıran adamı Noel’de evden çıkarıp döven Bud, bu aldatma olayını bilse bu da
psikolojik şiddet diye şişko ortağını ıslak odunla döver mi bilinmez ama dövse
güzel olur hani.
Ne münasebet biz meslektaşımızı asla ispiyonlamayız
ispiyoncuyu da sevmeyiz düsturu
Evet, gelelim polislik müessesesinin en çetrefilli mevzuna;
ispiyonlayan bizden değil, biz her mevzuda polis arkadaşımız arkasındayız anlayışı.
Dick, Noel gecesi yakalanan Meksikalı suçlulara suçlu oldukları için değil
sadece Meksikalı diye saldırıp meslek etiğine aykırı davranmış ve bu durum
normal şartlarda üstü kolay kapanacak bir mevzuyken basına manşet olunca halkın
polise olan güveni zedelenmesin diye görevden atılmıştır. Fakat Dudley için en
büyük sorun Dick hakkında şahitlik yapacak polis bulamamaktır. Tam bu sırada
adaletin polisi olan, meslek etiğini her şeyin üstünde tutan Edmund, Dick
aleyhinde şahitlik yapmayı kabul eder ve mesleğin yüz karası olarak gördüğü
Dick’i görevden attırdı diye diğer tüm polislerin nefretini kazanır. Üstelik
mesleğinde efsane olarak anılan babasına rağmen.
Çözmeye çalıştıkları bir olaya karışan bir suçlu hakkında
bilgi almak için başka bir suçludan yardım istemek
Hey dostum eğer bize yardım edersen senin hakkında savcıyla
konuşabiliriz repliğinin anlamı bizle işbirliği yapıp diğer suçluyu ele
verirsen senin cezanda indirim olacaktır. Bu durum suçlu için de zordur çünkü
tıpkı polisler gibi suçlular da ispiyoncudan pek hazzetmez ve polislik
müessesesinde ispiyonculuğun cezası psikolojik şiddet ( dışlama ) iken suçlu
camiasında ispiyonculuğun cezası ölümle sonuçlanabilir.
Birini suçlu göstermek için suç aletini o kişiye ait bir
mekana ya da araca yerleştirme
İşte bu çok iki ucu pisli değnek durumudur, koca polislik
camiasının da en yaka silktiği konulardan olan içlerindeki çürük elmalar
yüzünden başları çok ağrımıştır. Mevzu şu ki asıl görevi asayişi korumak olan
polislerin içinden bazı kişiler asayişi bozanlarla işbirliği içine girip meslek
onurunu para için yerle bir ederler. Genelde narkotik şubede görülen bu
çürümeye ( maalesef tüm polislerimiz torbacıları yakalamak için adamların sürdüğü
arabanın üstüne atlamıyor) filmde de değinilmiş. Malum Los Angeles yeraltı
dünyasının önemli ismi, Mickey Cohen polisin yaptığı baskınla içeri atılınca
suç camiasında Cohen’den boşalan koltuğa kim oturacak kavgası çıkmış. Ha
uyuşturucunun geliri bayağı yüksek olunca Los Angeles polis merkezinden birkaç
kişi ve sinema düşkünü pezevenk Pierce Patchett Cohen’in tahtına ortak olarak
oturmayı planlamışlar. Tabi emniyetin gücünü arkasına alan sinsi Dudley ve para
babası pezevenk Pierce’nin hesap etmediği bir çıkıntı olan şişko Dick olayların
karışmasına neden olur. Dick’ten kurtulmak için de adamlarına lokantayı basıp
oradaki herkesi öldürme emri veren Dudley’in resimdeki iki adamı da suçu gasp,
hırsızlık tarzı suçları olan ve olay yerinden bi kaç dk önce geçtikleri görgü
tanıkları tarafından doğrulanan üç siyahi gence yıkmak için baskında kullanılan
silahları adamların arabasına yerleştirmeye çalışırken Edmund ve Jack’e
yakalanır. Ama Edmund ve Jack de suçlunun üç siyahi genç olduğunu düşündükleri
için ve polis arkadaşlarının böyle bir şey yapacağı akıllarına gelmeyeceği için
ikilinin silahı oraya yerleştirdiğini değil de suç aletlerini bulduğunu sanıp
eve baskın verir. Polislik müessesesinin uluslararası sorunlarına değindikten
sonra filmin geçtiği Los Angeles ortamına da hafiften değinelim.
Los Angeles Hollywood Stüdyolarının içinde bulunması
sebebiyle film yıldızlarının yaşadığı sansasyonu bol bir şehirdir. Filme
koyulan ve komik olan üstteki sahnenin kahramanı Hollywood’un namlı femme
fatalelerinden Lana Turner’dir. Lana Turner, Mickey Cohen’in koruması ( fakat
durumlar bayağı bir karışık. Adam yeraltı dünyasının bir numarasının koruması
olsa da aslen denizciymiş. Hatta öldüğünde tabutunun üzerine Birleşik Devletler
bayrağı bile örtülüyor. Daha tuhafı cenazesine Cohen de gelmiş. Ölüm
sebebininse, gerçi bence gayet şaibeli ya, Turner’in 14 yaşındaki kızı
tarafından bıçaklanmak olduğunu söyleyip parantezi kapatalım) bir barda
oturmuşlarken içeri dalıp Cohen’in adamı Johnny’i sorgulamak isteyen Edmund,
Johnny’nin yanındakinin de Pierce’nin modifiye fahişelerinden olduğunu sanıp
koskoca Lana Turner’e fahişe deyince Lana abla tarafından bir kadeh viski ile
yüzü yıkanır. Şuraya Lana Turner ve gangster sevgilisi Johnny Stompanato’nun
orijinal resmini de bırakıp konumuza dönelim.
Tabi Edmund’un Lana Turner’in fahişe olduğunu sanma sebebi de
filmin başında Bud’un görüp yanındaki adamın dövdüğünü sandığı bu çakma Rita
Hayworth ve sinemasever pezevenk Pierce’dir. Bu Pierce bayağı zengin bir
ağabeydir, tabi bu zenginliği babadan mı geliyor yoksa artist olmak için evden
kaçan güzel kızları bir dizi estetik operasyon yardımıyla Hollywood’un
birbirinden güzel yıldızlarına benzetip bu kızları şantaj aracı olarak
kullanmasından mı kaynaklanıyor bilinmez. Misal Kim Basinger ablanın çakması
olduğu Veronika Lake sayesinden bu Pierce senatörün bile ayağını kaydırmış
adamın oyunu aksi yöne çevirtmişti.
Tabi Hollywood olur, yıldızlar olur, gangsterler olur da
ortalık karışmaz mı skandallar çıkmaz mı? Tabi ki çıkar. İşte tüm bu
skandalların kokusunu alan hatta bazen bizzat skandalları kendisi yaratan
resimdeki bücür gazeteciden öğreniyoruz. Bizden duymadınız magazin ekinin
skandal sever muhabiri olan Sid, rüşvet vererek Jack’e baskın yaptırır. Ve
birçok oyuncunun çarşaf çarşaf fotolarını manşet yapar, kirli çamaşırlarını
ortaya çıkarır, gizli sırlarını aşikar eder. Altın gününde kısıra dördüncü olup
bir güğüm çayı tek başına içip dedikodu dinleyerek büyüdüğünü düşündüğümüz Sid,
gazetecilik etiğini yerle yeksan eden ahlaksız bir gazetecidir. Ah ah nerede
skandal bir dinleme vakasını ortaya çıkarıp ABD başkanını bile istifaya
zorlayan Bob Woodwar ile Carl Bernstein nerde bu gıybetten başka bir şey
düşünmeyen kimin eli kimin cebinde dedikodusu yapan Sid boduru.
Zaten bu devirde totosu yere yakın olandan korkacaksın anam,
bu bodurun da uyuşturucu piyasasını ele geçirmeye çalışan Dudley ve Pierce ile
ortaklığı vardır. Yani para, polis ve basın suç üçlüsünün üçüncü ayağıdır bu
dedikoducu. Zaten olay yerinde bulunun bir karttan işkillenen Jack, buna Pierce
hakkında bir şeyler sorunca lafı çevirip onun haber değeri yok ki tipik
pezevengin sinemasever versiyonu filan diye geçiştirir. Ve ona başka bir gıybet
işi için, resimdeki sarı oyuncu adayıyla savcının seksi fotoğraflarını çekip
manşetlere taşıması, yardım etmesini ister. İşte Los Angeles göründüğü gibi
Amerikan rüyasının merkezi sevimli bir portakal bahçesi değildir ortalık fena karışık
önermesini sunan filmimizin fitili nezaretteki dayak skandalıyla ateşlenir.
Edmund’un nöbetçi olduğu Noel gecesinde Bud ve Dick karakola
içkileri getirir. Bu sırada Jack’te olanları görme koçum gibisinden Edmund’a
rüşvet vermeye çalışır. Ama ne münasebet efendim, tam bir kanun adamı olan
Edmund rüşveti kabul etmez. Üstüne bir de yakalanan Meksikalı suçluların
nezarete getirilmesi üzerine koca koca adamlar bi taraflarından uydurdukları
bahanelerle Meksikalıları dövmek için nezarete iner. Grubun başında ise Dick
vardır. Şunun ağzını burnunu dağıtan Meksikalıları bi temiz benzetelim diye
nezarete gitmeye çalışanlara abartmayın iki üç sıyrık diye engel olmaya çalışan
Edmund, akıntıya karşı kürek çeken balıkçı misali savrulur durur. Filmin bu
kısmında tipik Amerikan ırkçılığına gönderme yapılırken Hollywood’un klasik
film anlayışı iki tokat kendimize atıyosak yumruk ve uçan tekmeyi de karşı
tarafa atalım olduğu için filmin ilerleyen kısmında mesela siyahi kötülemesi
yapılır. Alkolün de etkisiyle dayağın şiddetini arttıran Dick’i durdursun diye
araya giren Bud’a bir Meksikalı onun bi suçu yok ne dövüyonuz çocuğu nalet
olasıca pislikler diye çemkirince öfke krizine giren Bud ve kravatına kan
sıçradı diye sinirlenen şıklığından asla taviz vermeyen Jack de kavgaya katılınca
ortalık iyice ana baba gününe döner. Koca karakol boşalıp nezarete horoz dövüşü
izlemek için girince kapıyı açık bulan gazeteciler aha haber ayağımıza geldi
diye nezaretteki kavgayı çekince manşetler aşağıdaki gibi olur.
Bu bir rezalettir bu halkın polise olan güveninin yerle bir
olmasıdır. O yüzden de hukuk fakültesi okuyup cevval bir avukat olmak dururken
baba mesleği diye polis olan Edmund, halkın ve basının güvenini tekrar kazanmak
için sorumluları cezalandırmalıyız der. Bunu yılların tecrübesi amiri Dudley de
bilmektedir ama Edmund’un bilmediği karakoldaki hiçbir memurun birbiri aleyhine
ifade vermeyeceğidir. Olayları Dick başlattı, Bud da sinirlerine hakim olamayan
aptalın teki ikisini görevden atmak en iyisi diye direten Edmund’a rağmen tüm
olayın Dick’in başına patlama nedeni Dudley’in Dick’in uyuşturucu işine
bulaştığını bilmesinden başka bir şey değildi. Dick aleyhine Bud’un şahitlik
etmeyeceğini bilen Dudley, Jack’ın de kesinlikle ispiyoncu olmadığını bildiği
için şahit bulamayacağını düşündüğü sırada Edmund, Dick aleyhine şahit
olacağını söyleyip hem kariyerinin ilk basamaklarını tırmanmaya başlar hem de
tüm karakolun 7’den 70’e nefretini kazanır. Allah bilir karakolun kedisi bile
görevini yaptı diye adamdan tiksiniyordur. Kedinin ruh haline de değindiğimize
göre şimdi de polisiye suç filmimizin dört önemli polisine şöyle bir değinelim.
Memur Bud White
Üstte de değindiğimiz gibi öfke problemi üstleri tarafından
suçluyu döve döve konuşturma hizmeti olarak kullanılan Bud’un çocukluğu ağır
travmalarla geçmiştir. Babası gözlerinin önünde annesini döve döve öldürdüğü
için kadınlara şiddet uygulayan erkekleri sille tokat dövmeyi adet edinen Bud,
kadınlara karşı olan bu savunmacı tavrıyla tüm yontulmamış odunca tavırlarını
affettirse de babasından aldığı şiddet ve öfke gibi olumsuz genler yüzünden
Dudley tarafından sırrını öğreneceğinden korktuğu Edmund’u öldürsün diye tuzağa
çekilir. Bu tuzağın sonucunda ise meslektaşını kapıya, duvara, çekmeceye çarpa
çarpa dövüp kafasına masa sandalye fırlatmıştı. Ne kadar kaçınırsa kaçınsın
babası kadar olmasa da o da bir kadına gene bastıramadığı öfkesi yüzünden tokat
atmıştı, hem de sevdiği kadına… Kız köşeye büzüşüp eliyle yüzünü kapatınca
geçmişi aklına gelmiş olacak ki çekip gitti. Ha tamam aldatıldığını düşünüyor,
gerçi aldatıldı ama. Aması şu ki, senin sevdiğin kadın fahişe ve bunu sen de
biliyorsun, kadın senden gizlemiyor. Canını yakan bir meslektaşınla yatmasıysa
kızı niye dövüyorsun? Sen bi düşünsene bu fotoları sana kim gösterdi? Bücür
magazin muhabiri! Sence bu gıybetçi muhabir sıradan bir polis ile bir fahişenin
sevişme görüntüsünden ne çıkar elde edecek, gazetesine niye bassın? Yani koçum
haber değeri bile yok, bunlar seni ketenpereye getirmeye çalışıyorlar. Gidip 50
kiloluk sevgilini tokatlayacağına gözlükleri olmadan 50 metre öteyi göremeyen
miyop meslektaşını yerden yere çarpacağına acık bi düşün.
Teğmen Edmund Exley
Bu elemanın babası mesleğin duayen polislerinden birisiymiş
zaten bir çatışma sırasında ölmüş. İnatla babası gibi dedektif olmak isteyen
Ed’i amiri, ayrıca babasının da arkadaşı olan Dudley, dedektif olma sen diğer
bölümlerde daha yaralı olursun valla geleceğin parlak sen polis müdürü olmaya
layıksın oğlum filan diye dedektif bürodan uzak tutmaya çalışır. Buna sebep
olarak da görev adamı olan ve kanunları satır satır uygulayan Edmund’un asla
suçlu olduğunu bildiği birini konuşturmak için dövemeyeceğini, suçlu olduğunu
bildiği birinin evine aracına suç delili koyamayacağını gösterir. Ha bir de
Edmund gözlüklüdür ve Dudley bey amca ekibinin içinde dört gözleri görmek
istemez. İlerleyen yaşına rağmen kendi gözleri de kartal gibi keskindir. Fakat
bence adamın Ed’i ekibinde istememe nedeni çocuğun babasının ölümünden kendinin
sorumlu olmasıdır. Ama bir katır gibi inatçı olan genç teğmen Ed’in de inadı
inat poposu iki kanattır. Ayrıca belki suçlu dövemez, suçlu olduğunu bildiği
birini yakalamak için etrafa suç delili yerleştiremez ama onun da kendi
yöntemleri vardır. Psikolojik baskı uygulayarak sorgu odasında harikalar
yaratıp Dudley’in bile gururlanmasına neden olmuştur. Polis olmasının sebebi
babasının öldüğü çatışmada asıl suçlunun bulunamaması olan Edmund, suçu yanına
kar kalan birisi olsun istemez ve onur ödülü almasını sağlayan lokanta baskını
olayını bile yeniden incelemeye başlar.
Teğmen Jack Vincennes
Teğmen Jack ise ispiyoncu diye merkezde adı çıkan Ed’le ilk
işbirliğini yapan polisti. Tabi bunda yardımseverlikten çok yaptığı ilk
baskında eline geçen gizemli kartın etkisi büyük. Süsüne düşkün, briyantinsiz
asla evinden çıkmayan, bücür muhabirle al gülüm ver gülüm tarzı skandal ve para
ilişkisi olan Jack de tıpkı diğer polisler gibi ispiyoncu değildir. Fakat
Bud’un öfkeli, Ed’in soğukkanlı ve kontrolcü tavrına karşılık Jack
espritüelliğiyle izleyicilerin sempatisini kazanır. Hafif de çapkın bir
ağabeyimiz olan Jack, Hollywood’un da kaymağını yiyip figüran ablalarla da
takılmayı ihmal etmez. Bir uyuşturucu baskını sırasında bulduğu kartın gizemi,
Ed’in lokanta baskınında yakalanan elemanların aslında suçlu olmadığından
şüphelenmesi Bud’un sanatsal pezevenk Pierce’den işkillenmesi derken işin
gizemini çözüyoruz yolunda ilk sizlere ömür olan da Jack olmuştu. Ummadığı bir
anda şok olarak ölen Jack sinema tarihinin de en iyi ölüm sahnelerinden birine
imzasını atarak Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Edmund’un gelip lokanta baskınının
arkasında farklı şeylerin olduğunu söylemesi üzerine kendi kendini mi yok
edeceksin o dava sana bir onur ödülü getirdi deyip filmin başından beri kıl olunan
Ed’in neden bu kadar disiplinli bir tip olduğunu da anlamamıza sebep olan bir
sahneye imza atmıştı. Ed gelip neden polis oldun diye sorunca bi an düşünüp ben
aslında öğretmendim atanamayınca polis oldum diyecek sandım. Neden olduğumu
unuttum dedikten sonra Ed de babasının bir çatışmada öldüğünü ama suçlunun asla
yakalanamadığını bu olay yüzünden polis olduğunu söyleyip onun için önemli
olanın gerçek suçluyu yakalamak olduğunu söyleyince Ed’le ortak hareket etmeye
başladı. Ama keşke çocuğa masadaki kadının sahici Lana Turner olduğunu acık
önce söyleyeydi.
Dudley Smith
Üç cevval polisten sonra gelelim merkezin sinsi amiri
Dudley’e, kendisi tam bir saman altından su yürüten çakaldı. Zaten bir adamın
burnu patlıcan dolması gibiyse ondan korkacaksın, bi de üstüne dudaksızdı.
Kendisinin marifetlerini üstte saymıştım. Mickey Cohen’den boşalan uyuşturucu
piyasasını ele geçirmeye çalışıyordu. Hatta bu yolda önüne çıkan bir çıkıntı
olarak gördüğü Dick yüzünden bir lokanta dolusu masum insanı öldürtüp suçu
başkalarının üstüne yıkacak kadar acımasız birisi. Bu adam kendi çıkarları için
görev arkadaşını bile öldürecek kadar mikrop. Dört kız babası bi de, ne bileyim
kız babalarının daha sevgi dolu olması gerekmiyor mu? Tamam bir Münir Özkul
olmanı beklemiyorum da bu ne şeytanın sağ kolu gibi taş üstünde taş omuz
üstünde baş bırakmadın gulyabani herif.
Filmin karakol ayağını filmi de anlata anlata tanıttıktan
sonra gelelim en güzel kısmına. Kim Basinger’in canlandırdığı Lynn karakteri
Pierce’nin şantaj işleri için kullandığı film yıldızlarına tıpkısının aynısı
gibi benzeyen fahişelerden birisidir. Filmin başlangıcında bir içki dükkanında
karşılaştığı Bud’un aklını başından alacak kadar güzel olan Lynn, kukuletalı
siyah Noel anne kostümüyle izleyicilere ben femme fatalem diye bağırmakta.
Kadını görüp kıyın kıyın yanına yaklaşıp laf açmaya çalışan Bud’a merhaba memur
bey diyerek güzel olduğu kadar zeki de olduğunu ispatlayan Lynn’e Bud’un polis
olduğum o kadar belli mi oluyor diye sorması ayrı bir absürt. Anam belinde silah
var, silahı ya polisler ya da gangsterler taşır. Bu kadında tüm gangsterlerin
sıralı listesi vardır sen o listede yer almadığına göre tabi ki polissin. Yenge
de ayıp olmasın diye böyle demiyor da espri olsun diye aslında nerdeyse
alnınızda yazıyor deyip içkileri de alıp çıkıyor.
Tam bir sinemasever olan Pezevenk Pierce fahişelerini
özellikle Hollywood’da isim yapmış namlı femme fatalelere benzetiyor. Ama
burada Veronika Lake’nin tercih edilmesi kesinlikle tesadüf değil. Çünkü
Veronika Lake hanım illuminati sponsor olmuş gibi tek gözü kapattan ikonik
dalgalı saçlarıyla çizgi film camiasının bir numaralı seks sembolü olan Jessica
Rabbit’e de ilham kaynağı olmuştur. günümüz instagram hesaplarında tüm
kadınların sahip olmak istediği vücudun hayat bulmuş hali olan Jessica hanım o
vücudun gerçek değil ancak bir çizim bir seks sembolü olabileceğinin de kanıtı
aslında. İşte film boyunca seks sembolü olan Lynn de koca filmde sadece Bud’un
yanında Veronika Lake değil de Lynn olduğunu hisseder ve adama aşık olur. Bu da
bir sinema klişesidir. Genelde Bud gibi sert erkekler hep acı çeksin diye Lynn
gibi kadınlara aşık olur. Aslında bu duruma sinemada Raskolnikov sendromu
denir. Bir hayat kadınına aşık olan Bud, daha sonra bana Veronika Lake’ye
benzemediğimi söyleyen ilk erkeksin diyen Lynn’e çünkü Veronika Lake’den daha
güzelsin diyerek sinema tarihinin en sağlam yürüyüşünü yapmış hatta takımdan
ayrılıp düz koşu yapmıştır.
Filmdeki tüm karakterleri en ince detaylarına kadar
annelerinin kızlık soyadını bile es geçmeden tanıttıktan sonra gelelim
olayların başlangıcı olan lokanta baskınına. Bu lokanta baskınında kan gövdeyi
götürmüştür. Devriye ekipleri olayı merkeze bildirdiklerinde kimsenin sevmediği
ama kariyerinin iyi olacağı konusunda herkesin hem fikir olduğu Ed, olay yerine
koşup bu dava benim diye amirinin paçasına yapışır. Dudley de dava benim çok
istiyorsan yardımcım ol diye zaten katilerini çok iyi bildiği, ayol azmettirici
bu yaşlı baykuş zaten, davaya Ed’i yardımcısı olarak atar. Fakat ölenlerden birisi
olan Dick, Bud’un ortağı olduğu için Bud da bu davayla yakından ilgilenir. Hele
ki ölenlerden birisi olan ve Noel geçesi gördüğü burnu bandajlı Rita Hayworth
görünümlü fahişe ve Dick’in ilişkisi olduğunu öğrenince.
Görgü tanıkları silahlı saldırıdan birkaç dakika önce olay
yerinden üç siyahinin geçtiğini söyleyince Dudley suçu bu siyahilerin üstüne
yıkmayı planlar. Ed ve Jack siyahi mahallesinde kırmızı kamyonetli üç siyahiyi
arar durur. Kuzeninin cezasının azaltılması karşılığı kırmızı kamyonetli üç siyahiyi
ispiyonlayan bir siyahtan aldıkları adrese baskın verip üç siyah genci
sorgularlar. Sorgu odasında Bud’un aksine psikolojik şiddet uygulayıp
suçlulardan birini ağlaya ağlaya itiraf ettiren Ed aslında lokanta olayını
değil bir kaçırılma olayını açığa çıkardığından habersizdir. Fakat onun
sorgudaki bu profesyonelliği Dudley’i bile gururlandırır ve Ed’in babası gibi
olamayacağını dedektiflik camiası için fazla naif olduğunu iddia edenlere Ed’in
kendi yöntemleri var, babasının oğlu filan der.
Sorgu odasında ağlayarak ifade veren eleman vallahi kız ben
ordayken ölmemişti deyince bir kadının mağdur olduğunu anlayıp sorgu odasını
basan ve kızın nerde olduğunu adamın ağzına silah dayayarak öğrenen Bud, eve
tek başına girmek ister. Eve girip gördüğü manzara karşısında deliye dönen Bud,
kaçırılıp tecavüze uğrayan Meksikalı bir kızın hayatını kurtarıp tecavüzcüyü de
tek kurşunla öldürür. Olaya çatışma süsünü sadece prosedür icabı veren Bud’un
adamı bile isteye öldürdüğünü emniyetteki herkes bilse de böyle birinin ölümüne
suç gözüyle bakmayan dedektiflik camiası önemsemez.
Fakat adaletin polisi Ed, o adamı sen öldürdün değil mi
adamın kıçında don yok o halde yakalanınca şoktan seninle nasıl çatışmaya
girsin diye Bud’la tartışır. Sedyeyle ambulansa koyulan şoktaki kızı da
sorgulamak ister çünkü o kimsenin yaptığı yanına kalsın istemez. Bu konuda
haklı olsa da halden anlamayıp terazi burcu insanı gibi adaleti her şeyin
üstünde tutması onu acık itici yapıyordu. Bari kızın tedavi olmasını bekle!
Neyse Bud ve Ed iki ağız dalaşı yapar sonra da Ed yanına Jack’i de alıp tecavüz
mağduru kızın ifadesi doğrultusunda lokanta baskınından sorumlu tuttukları
siyahilerin evine baskın verirler. Bu sırada Dudley’in iki adamı da cinayet
delillerini siyahların arabaya tıkıştırmaya çalışırlarken yakalanırlar. Fakat
Jack ve Ed onların böyle bir şey yapacaklarını düşünmedikleri için onların da
baskına geldiğini sanıp eve kapıyı kırarak dalıp baskın verirler.
Baskın sırasında sakatlansa da lokanta baskınının suçlularını
yakaladığı için onur madalyası alan Ed, daha sonra bir takım şeylerden
kuşkulanmaya başlar. Hastaneye gidip ifadesi doğrultusunda baskın yaptıkları
tecavüz mağduru kıza ifadesinden emin olup olmadığını sorar. Kız da emin
olmadığını sadece ona tecavüz edenlerin ölmesini istediği için böyle bir ifade
verdiğini eğer öyle bir ifade vermese kimsenin Meksikalı bir kızın
tecavüzcüleriyle uğraşmayacağını söyler. Bunun üzerine Jack’e gidip lokanta
baskınında asıl suçluların dışarıda olduğunu söyleyip onları bulmak için
Jack’ten yardım ister.
Bu sırada Jack’in de işkillendiği bazı durumlar vardır.
Özellikle bir parti sırasında tanıştığı ve bücür gazeteci Sid’in, yeni bir
skandal için kullanacağı oyuncu adayı elemanın öldürülmesi Jack’i iyice
etkiler. Çünkü Sid, Jack’e savcının eşcinsel olduğunu ve eğer onun bir erkekle
görüntüsünü yakalarsa çok büyük bir skandal olacağını söyleyip bu konuda
kendisine yardımcı olmasını ister. Jack de para karşılığı onun yalanına ortak
olup çocuğa tuzak kurar ve eğer savcı ile tanışıp otel odasına giderse ona bir
rol ayarlayacağını söyler. Buna inanan çocuk otel odasında ölü bulununca Jack
kendini suçlu hisseder ve Ed ile ortak çalışıp gerçek suçlunun peşine düşer.
Jack, Pierce’ye ulaşıp onun hakkında Sid’e birkaç soru sorar
ama Sid lafı çevirir. Pierce’nin fahişelerinden birisiyle takıldığını
keşfettikleri Bud’u takibe alan ikiliden Jack, Dudley’e gidip bir takım
bilgilere ulaştığını söyler. Ed’in babası emekliye ayrılınca Pierce’nin
korumalığını yapmaya başlayan polis ve Dudley’in aynı dönemden mesai arkadaşı
olduğunu eski dosyaları karıştırıp keşfeden Jack, korumalık yapan elemanın
sicilinin de hiç iyi olmadığını öğrenmesi üzerine adam hakkında Dudley’e birkaç
soru sormaya gelen Jack’in olacaklardan haberi yoktur. Dudley de bundan
başkalarının da haberi var mı deyince Jack çok temkinsiz davranır ve hayır der
daha lafını tamamlayamadan da Dudley tarafından tek kurşunla kalbinden
vurularak öldürülür.
Ed’in de olayları kurcalayacağını anlayan Dudley ortakları
Pierce ve Sid’le plan yapıp Ed ve Bud’a tuzak kurar. Bud’un sevgilisi Lynn,
Pierce’nin emriyle Ed’i baştan çıkarır ve penceresinde perde olmayan salonunda
adamla cima yapar bu cima anını da bodur gazeteci pencereden kare kare çeker. Bud’u
çağırıp Sid’i sorguluyoruz ondan şüpheleniyoruz diyen Dudley tam bir Şam
şeytanı. Bücür muhabir de yediği tokatlara dayanamayıp fotoğraflardan bahseder.
Bir çeyrek adam olan bücür muhabire tam tokat fazla gelip sandalyeden düşer,
Bud’un fotoları bulduğunu gören Dudley, Ed’in yerinde olmak istemezdim dedikten
sonra iki kişinin bildiği sır değildir hele bu dedikoducu muhabirin dedikleri
hiç sır değildir diye bücürü öldürtür.
Önce gidip Lynn’le yüzleşen sevgilisini dinlemeden kıza
tokadı yapıştıran Bud, karakolu basıp Ed’i bir temiz döver. Olanların tuzak
olduğunu anlayan Ed, zor sakinleştiği Bud’u da yanına alıp olaylar hakkında
bilgisi olduğunu düşündüğü savcının mekanını basıp adamı sorgularlar. Savcı
konuşmak istemeyince Bud tüm hırsını adamdan alıp savcıyı sofra bezi gibi
pencereden silker. Savcıdan öğrendikleri doğrultusunda Pierce’nin evine giden
ikili intihar süsü verilmiş Pierce’nin ölüsünü bulurlar. İki kırık parmakla
bileklerini kesemeyeceği için adamın öldürüldüğünü anlayan ikili bir de Bücür
muhabirin ölüsünü bulunca olaylar artık son noktaya gelir. Tüm her şeyin
uyuşturucu mevzundan olduğunu anlayan ikili gerçek suçlunun kim olduğuna çok
yaklaşmışlardır.
İzlerin onları getirdiği kulübeden hallice evin çevresi
sarılan Bud ve Ed silahlı çatışmaya girer. tipik Hollywood aksiyonunun zirveye
çıktığı bu çatışma sahnesinde yaralanan ikili köşeye sıkıştıkları sırada
kapıdan içeri giren Dudley alt açıdan dev gibi görünüp ikiliye kurşun sıkar. Jack
şüphelerinden bahsetmek üzere Dudley’e gelip de hiç beklemediği bir şekilde
adam tarafından vurulunca ölmeden evvel Dudley’e Latince bir şeyler söyler. Bu
sahnenin bir benzeri Yavuz Turgul’un Av Mevsimi filminde bir cinayeti kovalayan
Cem Yılmaz’ın canlandırdığı İdris karakterinin de başına gelmişti. Kovaladıkları
cinayetin zanlısının kızın psikopat sevgilisi olduğunu düşünen ekipten İdris
kızın kocası Battal’dan şüphelenip adamın ofisine gider. Cinayette azmettiricinin
Battal olduğunu anlasa da yapısı gereği fazla agresif bir karakter olan İdris
adama silah çekince koruma tarafından vurulmadan evvel güvenlik kamerasına
karşı dedektif büroda bakış açınızı değiştirin anlamına gelen bir el hareketi
yapar. Ve ekibin lideri Ferman bu hareketten yola çıkarak cinayet nedenini ve
zanlılarını ortaya çıkarır. İşte Los Angeles Sırları’nda da o Latince kelime
aynı işlevi görür. Dudley’i görünce o kelimeyi tekrarlayan Ed’e Dudley
kelimenin anlamını sorar. Yaptıkları yanına kalan adam diyen Ed babasının da
Dudley tarafından öldürüldüğünü anlar. Dudley’se Ed’in kanunlara harfi harfine
bağlı kaldığını bildiği için onun kendisini öldüremeyeceğinden emindir. Nasıl olsa
bizden başka herkes öldü olayın üstünü kapayalım, hem zaten kimseyi de inandıramazsın
deyip kapıdan çıkar.
Polis sirenlerini duyan Ed de onun arkasından gider. Evlat kimliğini
çıkar da polis olduğumuzu anlasınlar diye kimliğini çıkarıp polis araçlarına
doğru tutan Dudley’i tüm izleyicinin düşündüğü gibi şak diye sırtından vurup
öldüren Ed, hakiki polis benim sen mesleği kötüye kullanan bir akbabasın der
gibi cebinden kimliğini çıkarır ve kaldırır. Edmund’u kolu sargıda yüzü gözü
mosmor sorguya alan polis müdürü ve savcının sıçtık bu çocuk asla yalan
söylemez bu pisliği nasıl temizleyeceğiz diye kara kara düşündükleri kısımdan
sonra Ed’in madalya törenine açılır sahne.
Madalyasını aldıktan sonra filme Veronika Lake olarak
başlayıp Marilyn Monroe olarak bitiren Lynn’le konuşup çatışma sırasında Dudley’in
kurşunundan iteklemek suretiyle hayatını kurtaran Bud’la da vedalaşan Ed’le
klasik ama güzel bir Hollywood polisiye suç filmi son bulur. Film hakkında
sonradan ortaya çıkan bir detaysa Me too kapsamında tacize uğradığını itiraf
edenler arasına filmde Ed rolünü oynayan Guy Pearce de katılmış ve çekimler
sırasında Jack rolünü oynayan ve hakkında çıkan iddialarla başta kankam Sibel
ve ben olmak üzere tüm hayranlarını hayal kırıklığına uğratan Kevin Spacey’in
elle tacizine uğradığını itiraf etmiştir.