20 Temmuz 2019 Cumartesi


L.A. Confidential Üzerinden Tipik Hollywood Polisiye – Suç Sineması

Los Angeles Sırları, Curtis Hanson’un yönettiği 1997 yapımı Amerikan neo – noir suç filmidir. James Ellroy’un aynı adlı romanından uyarlanan film aslında klişe bir Amerikan suç filmidir. Bir suç filminin içinde olması gereken her şey Los Angeles Sırları’nda mevcuttur.


İyi ve kötü polislerin cirit attığı, basın etiğinden nasibini almamış pis gazetecinin altın günü kısır ortamı gıybeti için insanları harcadığı, Antalya’nın Amerikan versiyonu Los Angeles’te çok pis şeylerin döndüğü filmimizi önce her memlekette görülen polislik vakalarını inceleyerek açacağız.


Bir suç filminin yüzde ellisi suçlularsa yüzde ellisi de polislerden oluşur. Filmimiz birbirinden karakter olarak bir o kadar farklı olmasına rağmen aynı dava için çalışan polisler Edmund, Bud, Jack ve amirleri Dudley Smith çevresinde şekilleniyor. 50’lerde rüya şehir olarak adlandıran bir yanı portakal bahçesi diğer yanı palmiye ağacı Los Angeles’in aslında hiç de göründüğü gibi olmadığını bücür bir gazetecinin daktilo sesi ile karışan sinsi sesinden anlıyoruz.


50’le yer altı dünyasının ünlü isimlerinden Mickey Cohen, uyuşturucu işinden kazandığı paraları çılgın Hollywood sefa alemlerinde güzel kadınlarla sosisli sandviç dansı ederek ezerken, Los Angeles polisinin verdiği bir baskınla içeri atılır. İşte tıpkı Game Of Thrones filminde tüm kavganın kral Robert’in sarhoş kafa ava gidip bir domuz tarafından öldürülmesiyle yeni kral kim olacak diye çıkması gibi bu filmde de tüm olaylar Cohen’in içeri atılmasıyla boş kalan meydanı kim sahiplenecek diye çıkar. Filmimiz hakkında kısa bir giriş yaptıktan sonra ana konuya girmeden polislik müessesesinin klişelerine değinelim.

Akademiye sırf sorguda işkence yapsın diye alınan psikolojik sorunlu kötü polis


Hani Osmanlı’da devşirme çocukların zeki olanlarının medreseye kalıplı güçlü kuvvetli olanların da yeni çeri ocağına gönderilmesi mevzu vardır ya işte polislik müessesesinde de buna benzer bir durum vardır. Fakat filmde Bud karakterini Russel Crown oynadığı için bahsi geçen durumdan daha farklı bir polistir. Ama sorguda kesinlikle kötü polistir Bud. Öyle ki onun öfkesini bilen Dudley Smith bile döveceği adamın yerinde olmak istemezdim der. Bud White karakteri filmin sinir problemi olan, sorguda adam dövmesiyle nam salmış hatta balkondan halı silker gibi pencereden savcı silkeleyen fakat kadın şiddet konusunda aşırı hassas bir polisimizdir. Nerde karısını döven bir hanzo eş görse ya da bir kadın şiddet görse, tecavüz mağduru olsa sinirlerine hakim olamaz ve o kadına şiddet uygulayanı Allah yarattı demeden döver hatta iki kurşun sıkar. Bu yönüyle de Bud filmin sempatik karakterlerinden birine dönüşür, şiddet eğiliminin sebebi öğrenilince de izleyici onunla bağ kurar ve onu bayağı bayağı sever. İçten içe Bud da kendisinin aptal olduğunu ve akademideki tek misyonunun suçlu dövmek olduğunu düşünür ama düşündüğünden daha zekidir. Hatta gazetelere çarşaf çarşaf manşet olan nezaretteki suçlu dövme vakasından sonra polis akademisi namına sürülen lekeyi temizlemek için birkaç kurban bulup onları görevden atmayı düşünür. Olaya bizzat şahit olan Edmund, olayları başlatan Dick ve onu ayırmak için girdiği kavgada sinirlerine hakim olamayıp ortalığı birbirine katan Bud’un atılmasını ister. Fakat Dudley, Dick salağın teki olabilir ama Bud geleceği parlak bir polis onu harcayamam ona basit bir kınama verelim diyerek Bud’un göründüğü kadar salak olmadığını iddia eder.  

Aşırı bağlılığın makbul olduğu ortaklık müessesesi


Bu ortaklık müessesesi bizde mevcut mu bilmiyorum Amerikan polisiye filmlerinin olmazsa olmaz repliği koru beni Jason’da geçen Jason işte bahsi geçen ortaktır. Kıçlarını birbirine dayayıp ölüme bile beraber gittikleri için polislikte ortaklık müessesinde ölümüne kanka olmak münasiptir. İşte filmimizin başkarakteri Bud ve kanın gövdeyi götürdüğü lokanta baskınında mevta olan Dick ortaktır ve Bud, emekliliğine çok az kala Dick’in görevden atılmasına aşırı kıl olur. Oysa sevgili ortağı Dick ondan gizli ne pis işler çevirmiştir. Üstelik evli ve iki çocuklu olmasına rağmen karısını Rita Hayworth’a benzeyen bir fahişeyle aldatmaktadır. Kadına şiddete aşırı karşı olup karısına bağırıp çağıran adamı Noel’de evden çıkarıp döven Bud, bu aldatma olayını bilse bu da psikolojik şiddet diye şişko ortağını ıslak odunla döver mi bilinmez ama dövse güzel olur hani.

Ne münasebet biz meslektaşımızı asla ispiyonlamayız ispiyoncuyu da sevmeyiz düsturu


Evet, gelelim polislik müessesesinin en çetrefilli mevzuna; ispiyonlayan bizden değil, biz her mevzuda polis arkadaşımız arkasındayız anlayışı. Dick, Noel gecesi yakalanan Meksikalı suçlulara suçlu oldukları için değil sadece Meksikalı diye saldırıp meslek etiğine aykırı davranmış ve bu durum normal şartlarda üstü kolay kapanacak bir mevzuyken basına manşet olunca halkın polise olan güveni zedelenmesin diye görevden atılmıştır. Fakat Dudley için en büyük sorun Dick hakkında şahitlik yapacak polis bulamamaktır. Tam bu sırada adaletin polisi olan, meslek etiğini her şeyin üstünde tutan Edmund, Dick aleyhinde şahitlik yapmayı kabul eder ve mesleğin yüz karası olarak gördüğü Dick’i görevden attırdı diye diğer tüm polislerin nefretini kazanır. Üstelik mesleğinde efsane olarak anılan babasına rağmen.

Çözmeye çalıştıkları bir olaya karışan bir suçlu hakkında bilgi almak için başka bir suçludan yardım istemek


Hey dostum eğer bize yardım edersen senin hakkında savcıyla konuşabiliriz repliğinin anlamı bizle işbirliği yapıp diğer suçluyu ele verirsen senin cezanda indirim olacaktır. Bu durum suçlu için de zordur çünkü tıpkı polisler gibi suçlular da ispiyoncudan pek hazzetmez ve polislik müessesesinde ispiyonculuğun cezası psikolojik şiddet ( dışlama ) iken suçlu camiasında ispiyonculuğun cezası ölümle sonuçlanabilir.

Birini suçlu göstermek için suç aletini o kişiye ait bir mekana ya da araca yerleştirme


İşte bu çok iki ucu pisli değnek durumudur, koca polislik camiasının da en yaka silktiği konulardan olan içlerindeki çürük elmalar yüzünden başları çok ağrımıştır. Mevzu şu ki asıl görevi asayişi korumak olan polislerin içinden bazı kişiler asayişi bozanlarla işbirliği içine girip meslek onurunu para için yerle bir ederler. Genelde narkotik şubede görülen bu çürümeye ( maalesef tüm polislerimiz torbacıları yakalamak için adamların sürdüğü arabanın üstüne atlamıyor) filmde de değinilmiş. Malum Los Angeles yeraltı dünyasının önemli ismi, Mickey Cohen polisin yaptığı baskınla içeri atılınca suç camiasında Cohen’den boşalan koltuğa kim oturacak kavgası çıkmış. Ha uyuşturucunun geliri bayağı yüksek olunca Los Angeles polis merkezinden birkaç kişi ve sinema düşkünü pezevenk Pierce Patchett Cohen’in tahtına ortak olarak oturmayı planlamışlar. Tabi emniyetin gücünü arkasına alan sinsi Dudley ve para babası pezevenk Pierce’nin hesap etmediği bir çıkıntı olan şişko Dick olayların karışmasına neden olur. Dick’ten kurtulmak için de adamlarına lokantayı basıp oradaki herkesi öldürme emri veren Dudley’in resimdeki iki adamı da suçu gasp, hırsızlık tarzı suçları olan ve olay yerinden bi kaç dk önce geçtikleri görgü tanıkları tarafından doğrulanan üç siyahi gence yıkmak için baskında kullanılan silahları adamların arabasına yerleştirmeye çalışırken Edmund ve Jack’e yakalanır. Ama Edmund ve Jack de suçlunun üç siyahi genç olduğunu düşündükleri için ve polis arkadaşlarının böyle bir şey yapacağı akıllarına gelmeyeceği için ikilinin silahı oraya yerleştirdiğini değil de suç aletlerini bulduğunu sanıp eve baskın verir. Polislik müessesesinin uluslararası sorunlarına değindikten sonra filmin geçtiği Los Angeles ortamına da hafiften değinelim.


Los Angeles Hollywood Stüdyolarının içinde bulunması sebebiyle film yıldızlarının yaşadığı sansasyonu bol bir şehirdir. Filme koyulan ve komik olan üstteki sahnenin kahramanı Hollywood’un namlı femme fatalelerinden Lana Turner’dir. Lana Turner, Mickey Cohen’in koruması ( fakat durumlar bayağı bir karışık. Adam yeraltı dünyasının bir numarasının koruması olsa da aslen denizciymiş. Hatta öldüğünde tabutunun üzerine Birleşik Devletler bayrağı bile örtülüyor. Daha tuhafı cenazesine Cohen de gelmiş. Ölüm sebebininse, gerçi bence gayet şaibeli ya, Turner’in 14 yaşındaki kızı tarafından bıçaklanmak olduğunu söyleyip parantezi kapatalım) bir barda oturmuşlarken içeri dalıp Cohen’in adamı Johnny’i sorgulamak isteyen Edmund, Johnny’nin yanındakinin de Pierce’nin modifiye fahişelerinden olduğunu sanıp koskoca Lana Turner’e fahişe deyince Lana abla tarafından bir kadeh viski ile yüzü yıkanır. Şuraya Lana Turner ve gangster sevgilisi Johnny Stompanato’nun orijinal resmini de bırakıp konumuza dönelim.



Tabi Edmund’un Lana Turner’in fahişe olduğunu sanma sebebi de filmin başında Bud’un görüp yanındaki adamın dövdüğünü sandığı bu çakma Rita Hayworth ve sinemasever pezevenk Pierce’dir. Bu Pierce bayağı zengin bir ağabeydir, tabi bu zenginliği babadan mı geliyor yoksa artist olmak için evden kaçan güzel kızları bir dizi estetik operasyon yardımıyla Hollywood’un birbirinden güzel yıldızlarına benzetip bu kızları şantaj aracı olarak kullanmasından mı kaynaklanıyor bilinmez. Misal Kim Basinger ablanın çakması olduğu Veronika Lake sayesinden bu Pierce senatörün bile ayağını kaydırmış adamın oyunu aksi yöne çevirtmişti.


Tabi Hollywood olur, yıldızlar olur, gangsterler olur da ortalık karışmaz mı skandallar çıkmaz mı? Tabi ki çıkar. İşte tüm bu skandalların kokusunu alan hatta bazen bizzat skandalları kendisi yaratan resimdeki bücür gazeteciden öğreniyoruz. Bizden duymadınız magazin ekinin skandal sever muhabiri olan Sid, rüşvet vererek Jack’e baskın yaptırır. Ve birçok oyuncunun çarşaf çarşaf fotolarını manşet yapar, kirli çamaşırlarını ortaya çıkarır, gizli sırlarını aşikar eder. Altın gününde kısıra dördüncü olup bir güğüm çayı tek başına içip dedikodu dinleyerek büyüdüğünü düşündüğümüz Sid, gazetecilik etiğini yerle yeksan eden ahlaksız bir gazetecidir. Ah ah nerede skandal bir dinleme vakasını ortaya çıkarıp ABD başkanını bile istifaya zorlayan Bob Woodwar ile Carl Bernstein nerde bu gıybetten başka bir şey düşünmeyen kimin eli kimin cebinde dedikodusu yapan Sid boduru.  

  
Zaten bu devirde totosu yere yakın olandan korkacaksın anam, bu bodurun da uyuşturucu piyasasını ele geçirmeye çalışan Dudley ve Pierce ile ortaklığı vardır. Yani para, polis ve basın suç üçlüsünün üçüncü ayağıdır bu dedikoducu. Zaten olay yerinde bulunun bir karttan işkillenen Jack, buna Pierce hakkında bir şeyler sorunca lafı çevirip onun haber değeri yok ki tipik pezevengin sinemasever versiyonu filan diye geçiştirir. Ve ona başka bir gıybet işi için, resimdeki sarı oyuncu adayıyla savcının seksi fotoğraflarını çekip manşetlere taşıması, yardım etmesini ister. İşte Los Angeles göründüğü gibi Amerikan rüyasının merkezi sevimli bir portakal bahçesi değildir ortalık fena karışık önermesini sunan filmimizin fitili nezaretteki dayak skandalıyla ateşlenir.


Edmund’un nöbetçi olduğu Noel gecesinde Bud ve Dick karakola içkileri getirir. Bu sırada Jack’te olanları görme koçum gibisinden Edmund’a rüşvet vermeye çalışır. Ama ne münasebet efendim, tam bir kanun adamı olan Edmund rüşveti kabul etmez. Üstüne bir de yakalanan Meksikalı suçluların nezarete getirilmesi üzerine koca koca adamlar bi taraflarından uydurdukları bahanelerle Meksikalıları dövmek için nezarete iner. Grubun başında ise Dick vardır. Şunun ağzını burnunu dağıtan Meksikalıları bi temiz benzetelim diye nezarete gitmeye çalışanlara abartmayın iki üç sıyrık diye engel olmaya çalışan Edmund, akıntıya karşı kürek çeken balıkçı misali savrulur durur. Filmin bu kısmında tipik Amerikan ırkçılığına gönderme yapılırken Hollywood’un klasik film anlayışı iki tokat kendimize atıyosak yumruk ve uçan tekmeyi de karşı tarafa atalım olduğu için filmin ilerleyen kısmında mesela siyahi kötülemesi yapılır. Alkolün de etkisiyle dayağın şiddetini arttıran Dick’i durdursun diye araya giren Bud’a bir Meksikalı onun bi suçu yok ne dövüyonuz çocuğu nalet olasıca pislikler diye çemkirince öfke krizine giren Bud ve kravatına kan sıçradı diye sinirlenen şıklığından asla taviz vermeyen Jack de kavgaya katılınca ortalık iyice ana baba gününe döner. Koca karakol boşalıp nezarete horoz dövüşü izlemek için girince kapıyı açık bulan gazeteciler aha haber ayağımıza geldi diye nezaretteki kavgayı çekince manşetler aşağıdaki gibi olur.


Bu bir rezalettir bu halkın polise olan güveninin yerle bir olmasıdır. O yüzden de hukuk fakültesi okuyup cevval bir avukat olmak dururken baba mesleği diye polis olan Edmund, halkın ve basının güvenini tekrar kazanmak için sorumluları cezalandırmalıyız der. Bunu yılların tecrübesi amiri Dudley de bilmektedir ama Edmund’un bilmediği karakoldaki hiçbir memurun birbiri aleyhine ifade vermeyeceğidir. Olayları Dick başlattı, Bud da sinirlerine hakim olamayan aptalın teki ikisini görevden atmak en iyisi diye direten Edmund’a rağmen tüm olayın Dick’in başına patlama nedeni Dudley’in Dick’in uyuşturucu işine bulaştığını bilmesinden başka bir şey değildi. Dick aleyhine Bud’un şahitlik etmeyeceğini bilen Dudley, Jack’ın de kesinlikle ispiyoncu olmadığını bildiği için şahit bulamayacağını düşündüğü sırada Edmund, Dick aleyhine şahit olacağını söyleyip hem kariyerinin ilk basamaklarını tırmanmaya başlar hem de tüm karakolun 7’den 70’e nefretini kazanır. Allah bilir karakolun kedisi bile görevini yaptı diye adamdan tiksiniyordur. Kedinin ruh haline de değindiğimize göre şimdi de polisiye suç filmimizin dört önemli polisine şöyle bir değinelim.

Memur Bud White


Üstte de değindiğimiz gibi öfke problemi üstleri tarafından suçluyu döve döve konuşturma hizmeti olarak kullanılan Bud’un çocukluğu ağır travmalarla geçmiştir. Babası gözlerinin önünde annesini döve döve öldürdüğü için kadınlara şiddet uygulayan erkekleri sille tokat dövmeyi adet edinen Bud, kadınlara karşı olan bu savunmacı tavrıyla tüm yontulmamış odunca tavırlarını affettirse de babasından aldığı şiddet ve öfke gibi olumsuz genler yüzünden Dudley tarafından sırrını öğreneceğinden korktuğu Edmund’u öldürsün diye tuzağa çekilir. Bu tuzağın sonucunda ise meslektaşını kapıya, duvara, çekmeceye çarpa çarpa dövüp kafasına masa sandalye fırlatmıştı. Ne kadar kaçınırsa kaçınsın babası kadar olmasa da o da bir kadına gene bastıramadığı öfkesi yüzünden tokat atmıştı, hem de sevdiği kadına… Kız köşeye büzüşüp eliyle yüzünü kapatınca geçmişi aklına gelmiş olacak ki çekip gitti. Ha tamam aldatıldığını düşünüyor, gerçi aldatıldı ama. Aması şu ki, senin sevdiğin kadın fahişe ve bunu sen de biliyorsun, kadın senden gizlemiyor. Canını yakan bir meslektaşınla yatmasıysa kızı niye dövüyorsun? Sen bi düşünsene bu fotoları sana kim gösterdi? Bücür magazin muhabiri! Sence bu gıybetçi muhabir sıradan bir polis ile bir fahişenin sevişme görüntüsünden ne çıkar elde edecek, gazetesine niye bassın? Yani koçum haber değeri bile yok, bunlar seni ketenpereye getirmeye çalışıyorlar. Gidip 50 kiloluk sevgilini tokatlayacağına gözlükleri olmadan 50 metre öteyi göremeyen miyop meslektaşını yerden yere çarpacağına acık bi düşün.

Teğmen Edmund Exley


Bu elemanın babası mesleğin duayen polislerinden birisiymiş zaten bir çatışma sırasında ölmüş. İnatla babası gibi dedektif olmak isteyen Ed’i amiri, ayrıca babasının da arkadaşı olan Dudley, dedektif olma sen diğer bölümlerde daha yaralı olursun valla geleceğin parlak sen polis müdürü olmaya layıksın oğlum filan diye dedektif bürodan uzak tutmaya çalışır. Buna sebep olarak da görev adamı olan ve kanunları satır satır uygulayan Edmund’un asla suçlu olduğunu bildiği birini konuşturmak için dövemeyeceğini, suçlu olduğunu bildiği birinin evine aracına suç delili koyamayacağını gösterir. Ha bir de Edmund gözlüklüdür ve Dudley bey amca ekibinin içinde dört gözleri görmek istemez. İlerleyen yaşına rağmen kendi gözleri de kartal gibi keskindir. Fakat bence adamın Ed’i ekibinde istememe nedeni çocuğun babasının ölümünden kendinin sorumlu olmasıdır. Ama bir katır gibi inatçı olan genç teğmen Ed’in de inadı inat poposu iki kanattır. Ayrıca belki suçlu dövemez, suçlu olduğunu bildiği birini yakalamak için etrafa suç delili yerleştiremez ama onun da kendi yöntemleri vardır. Psikolojik baskı uygulayarak sorgu odasında harikalar yaratıp Dudley’in bile gururlanmasına neden olmuştur. Polis olmasının sebebi babasının öldüğü çatışmada asıl suçlunun bulunamaması olan Edmund, suçu yanına kar kalan birisi olsun istemez ve onur ödülü almasını sağlayan lokanta baskını olayını bile yeniden incelemeye başlar.

Teğmen Jack Vincennes


Teğmen Jack ise ispiyoncu diye merkezde adı çıkan Ed’le ilk işbirliğini yapan polisti. Tabi bunda yardımseverlikten çok yaptığı ilk baskında eline geçen gizemli kartın etkisi büyük. Süsüne düşkün, briyantinsiz asla evinden çıkmayan, bücür muhabirle al gülüm ver gülüm tarzı skandal ve para ilişkisi olan Jack de tıpkı diğer polisler gibi ispiyoncu değildir. Fakat Bud’un öfkeli, Ed’in soğukkanlı ve kontrolcü tavrına karşılık Jack espritüelliğiyle izleyicilerin sempatisini kazanır. Hafif de çapkın bir ağabeyimiz olan Jack, Hollywood’un da kaymağını yiyip figüran ablalarla da takılmayı ihmal etmez. Bir uyuşturucu baskını sırasında bulduğu kartın gizemi, Ed’in lokanta baskınında yakalanan elemanların aslında suçlu olmadığından şüphelenmesi Bud’un sanatsal pezevenk Pierce’den işkillenmesi derken işin gizemini çözüyoruz yolunda ilk sizlere ömür olan da Jack olmuştu. Ummadığı bir anda şok olarak ölen Jack sinema tarihinin de en iyi ölüm sahnelerinden birine imzasını atarak Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Edmund’un gelip lokanta baskınının arkasında farklı şeylerin olduğunu söylemesi üzerine kendi kendini mi yok edeceksin o dava sana bir onur ödülü getirdi deyip filmin başından beri kıl olunan Ed’in neden bu kadar disiplinli bir tip olduğunu da anlamamıza sebep olan bir sahneye imza atmıştı. Ed gelip neden polis oldun diye sorunca bi an düşünüp ben aslında öğretmendim atanamayınca polis oldum diyecek sandım. Neden olduğumu unuttum dedikten sonra Ed de babasının bir çatışmada öldüğünü ama suçlunun asla yakalanamadığını bu olay yüzünden polis olduğunu söyleyip onun için önemli olanın gerçek suçluyu yakalamak olduğunu söyleyince Ed’le ortak hareket etmeye başladı. Ama keşke çocuğa masadaki kadının sahici Lana Turner olduğunu acık önce söyleyeydi.

Dudley Smith


Üç cevval polisten sonra gelelim merkezin sinsi amiri Dudley’e, kendisi tam bir saman altından su yürüten çakaldı. Zaten bir adamın burnu patlıcan dolması gibiyse ondan korkacaksın, bi de üstüne dudaksızdı. Kendisinin marifetlerini üstte saymıştım. Mickey Cohen’den boşalan uyuşturucu piyasasını ele geçirmeye çalışıyordu. Hatta bu yolda önüne çıkan bir çıkıntı olarak gördüğü Dick yüzünden bir lokanta dolusu masum insanı öldürtüp suçu başkalarının üstüne yıkacak kadar acımasız birisi. Bu adam kendi çıkarları için görev arkadaşını bile öldürecek kadar mikrop. Dört kız babası bi de, ne bileyim kız babalarının daha sevgi dolu olması gerekmiyor mu? Tamam bir Münir Özkul olmanı beklemiyorum da bu ne şeytanın sağ kolu gibi taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmadın gulyabani herif.


Filmin karakol ayağını filmi de anlata anlata tanıttıktan sonra gelelim en güzel kısmına. Kim Basinger’in canlandırdığı Lynn karakteri Pierce’nin şantaj işleri için kullandığı film yıldızlarına tıpkısının aynısı gibi benzeyen fahişelerden birisidir. Filmin başlangıcında bir içki dükkanında karşılaştığı Bud’un aklını başından alacak kadar güzel olan Lynn, kukuletalı siyah Noel anne kostümüyle izleyicilere ben femme fatalem diye bağırmakta. Kadını görüp kıyın kıyın yanına yaklaşıp laf açmaya çalışan Bud’a merhaba memur bey diyerek güzel olduğu kadar zeki de olduğunu ispatlayan Lynn’e Bud’un polis olduğum o kadar belli mi oluyor diye sorması ayrı bir absürt. Anam belinde silah var, silahı ya polisler ya da gangsterler taşır. Bu kadında tüm gangsterlerin sıralı listesi vardır sen o listede yer almadığına göre tabi ki polissin. Yenge de ayıp olmasın diye böyle demiyor da espri olsun diye aslında nerdeyse alnınızda yazıyor deyip içkileri de alıp çıkıyor.


Tam bir sinemasever olan Pezevenk Pierce fahişelerini özellikle Hollywood’da isim yapmış namlı femme fatalelere benzetiyor. Ama burada Veronika Lake’nin tercih edilmesi kesinlikle tesadüf değil. Çünkü Veronika Lake hanım illuminati sponsor olmuş gibi tek gözü kapattan ikonik dalgalı saçlarıyla çizgi film camiasının bir numaralı seks sembolü olan Jessica Rabbit’e de ilham kaynağı olmuştur. günümüz instagram hesaplarında tüm kadınların sahip olmak istediği vücudun hayat bulmuş hali olan Jessica hanım o vücudun gerçek değil ancak bir çizim bir seks sembolü olabileceğinin de kanıtı aslında. İşte film boyunca seks sembolü olan Lynn de koca filmde sadece Bud’un yanında Veronika Lake değil de Lynn olduğunu hisseder ve adama aşık olur. Bu da bir sinema klişesidir. Genelde Bud gibi sert erkekler hep acı çeksin diye Lynn gibi kadınlara aşık olur. Aslında bu duruma sinemada Raskolnikov sendromu denir. Bir hayat kadınına aşık olan Bud, daha sonra bana Veronika Lake’ye benzemediğimi söyleyen ilk erkeksin diyen Lynn’e çünkü Veronika Lake’den daha güzelsin diyerek sinema tarihinin en sağlam yürüyüşünü yapmış hatta takımdan ayrılıp düz koşu yapmıştır. 


Filmdeki tüm karakterleri en ince detaylarına kadar annelerinin kızlık soyadını bile es geçmeden tanıttıktan sonra gelelim olayların başlangıcı olan lokanta baskınına. Bu lokanta baskınında kan gövdeyi götürmüştür. Devriye ekipleri olayı merkeze bildirdiklerinde kimsenin sevmediği ama kariyerinin iyi olacağı konusunda herkesin hem fikir olduğu Ed, olay yerine koşup bu dava benim diye amirinin paçasına yapışır. Dudley de dava benim çok istiyorsan yardımcım ol diye zaten katilerini çok iyi bildiği, ayol azmettirici bu yaşlı baykuş zaten, davaya Ed’i yardımcısı olarak atar. Fakat ölenlerden birisi olan Dick, Bud’un ortağı olduğu için Bud da bu davayla yakından ilgilenir. Hele ki ölenlerden birisi olan ve Noel geçesi gördüğü burnu bandajlı Rita Hayworth görünümlü fahişe ve Dick’in ilişkisi olduğunu öğrenince.


Görgü tanıkları silahlı saldırıdan birkaç dakika önce olay yerinden üç siyahinin geçtiğini söyleyince Dudley suçu bu siyahilerin üstüne yıkmayı planlar. Ed ve Jack siyahi mahallesinde kırmızı kamyonetli üç siyahiyi arar durur. Kuzeninin cezasının azaltılması karşılığı kırmızı kamyonetli üç siyahiyi ispiyonlayan bir siyahtan aldıkları adrese baskın verip üç siyah genci sorgularlar. Sorgu odasında Bud’un aksine psikolojik şiddet uygulayıp suçlulardan birini ağlaya ağlaya itiraf ettiren Ed aslında lokanta olayını değil bir kaçırılma olayını açığa çıkardığından habersizdir. Fakat onun sorgudaki bu profesyonelliği Dudley’i bile gururlandırır ve Ed’in babası gibi olamayacağını dedektiflik camiası için fazla naif olduğunu iddia edenlere Ed’in kendi yöntemleri var, babasının oğlu filan der.


Sorgu odasında ağlayarak ifade veren eleman vallahi kız ben ordayken ölmemişti deyince bir kadının mağdur olduğunu anlayıp sorgu odasını basan ve kızın nerde olduğunu adamın ağzına silah dayayarak öğrenen Bud, eve tek başına girmek ister. Eve girip gördüğü manzara karşısında deliye dönen Bud, kaçırılıp tecavüze uğrayan Meksikalı bir kızın hayatını kurtarıp tecavüzcüyü de tek kurşunla öldürür. Olaya çatışma süsünü sadece prosedür icabı veren Bud’un adamı bile isteye öldürdüğünü emniyetteki herkes bilse de böyle birinin ölümüne suç gözüyle bakmayan dedektiflik camiası önemsemez.


Fakat adaletin polisi Ed, o adamı sen öldürdün değil mi adamın kıçında don yok o halde yakalanınca şoktan seninle nasıl çatışmaya girsin diye Bud’la tartışır. Sedyeyle ambulansa koyulan şoktaki kızı da sorgulamak ister çünkü o kimsenin yaptığı yanına kalsın istemez. Bu konuda haklı olsa da halden anlamayıp terazi burcu insanı gibi adaleti her şeyin üstünde tutması onu acık itici yapıyordu. Bari kızın tedavi olmasını bekle! Neyse Bud ve Ed iki ağız dalaşı yapar sonra da Ed yanına Jack’i de alıp tecavüz mağduru kızın ifadesi doğrultusunda lokanta baskınından sorumlu tuttukları siyahilerin evine baskın verirler. Bu sırada Dudley’in iki adamı da cinayet delillerini siyahların arabaya tıkıştırmaya çalışırlarken yakalanırlar. Fakat Jack ve Ed onların böyle bir şey yapacaklarını düşünmedikleri için onların da baskına geldiğini sanıp eve kapıyı kırarak dalıp baskın verirler.


Baskın sırasında sakatlansa da lokanta baskınının suçlularını yakaladığı için onur madalyası alan Ed, daha sonra bir takım şeylerden kuşkulanmaya başlar. Hastaneye gidip ifadesi doğrultusunda baskın yaptıkları tecavüz mağduru kıza ifadesinden emin olup olmadığını sorar. Kız da emin olmadığını sadece ona tecavüz edenlerin ölmesini istediği için böyle bir ifade verdiğini eğer öyle bir ifade vermese kimsenin Meksikalı bir kızın tecavüzcüleriyle uğraşmayacağını söyler. Bunun üzerine Jack’e gidip lokanta baskınında asıl suçluların dışarıda olduğunu söyleyip onları bulmak için Jack’ten yardım ister.


Bu sırada Jack’in de işkillendiği bazı durumlar vardır. Özellikle bir parti sırasında tanıştığı ve bücür gazeteci Sid’in, yeni bir skandal için kullanacağı oyuncu adayı elemanın öldürülmesi Jack’i iyice etkiler. Çünkü Sid, Jack’e savcının eşcinsel olduğunu ve eğer onun bir erkekle görüntüsünü yakalarsa çok büyük bir skandal olacağını söyleyip bu konuda kendisine yardımcı olmasını ister. Jack de para karşılığı onun yalanına ortak olup çocuğa tuzak kurar ve eğer savcı ile tanışıp otel odasına giderse ona bir rol ayarlayacağını söyler. Buna inanan çocuk otel odasında ölü bulununca Jack kendini suçlu hisseder ve Ed ile ortak çalışıp gerçek suçlunun peşine düşer.


Jack, Pierce’ye ulaşıp onun hakkında Sid’e birkaç soru sorar ama Sid lafı çevirir. Pierce’nin fahişelerinden birisiyle takıldığını keşfettikleri Bud’u takibe alan ikiliden Jack, Dudley’e gidip bir takım bilgilere ulaştığını söyler. Ed’in babası emekliye ayrılınca Pierce’nin korumalığını yapmaya başlayan polis ve Dudley’in aynı dönemden mesai arkadaşı olduğunu eski dosyaları karıştırıp keşfeden Jack, korumalık yapan elemanın sicilinin de hiç iyi olmadığını öğrenmesi üzerine adam hakkında Dudley’e birkaç soru sormaya gelen Jack’in olacaklardan haberi yoktur. Dudley de bundan başkalarının da haberi var mı deyince Jack çok temkinsiz davranır ve hayır der daha lafını tamamlayamadan da Dudley tarafından tek kurşunla kalbinden vurularak öldürülür.


Ed’in de olayları kurcalayacağını anlayan Dudley ortakları Pierce ve Sid’le plan yapıp Ed ve Bud’a tuzak kurar. Bud’un sevgilisi Lynn, Pierce’nin emriyle Ed’i baştan çıkarır ve penceresinde perde olmayan salonunda adamla cima yapar bu cima anını da bodur gazeteci pencereden kare kare çeker. Bud’u çağırıp Sid’i sorguluyoruz ondan şüpheleniyoruz diyen Dudley tam bir Şam şeytanı. Bücür muhabir de yediği tokatlara dayanamayıp fotoğraflardan bahseder. Bir çeyrek adam olan bücür muhabire tam tokat fazla gelip sandalyeden düşer, Bud’un fotoları bulduğunu gören Dudley, Ed’in yerinde olmak istemezdim dedikten sonra iki kişinin bildiği sır değildir hele bu dedikoducu muhabirin dedikleri hiç sır değildir diye bücürü öldürtür.


Önce gidip Lynn’le yüzleşen sevgilisini dinlemeden kıza tokadı yapıştıran Bud, karakolu basıp Ed’i bir temiz döver. Olanların tuzak olduğunu anlayan Ed, zor sakinleştiği Bud’u da yanına alıp olaylar hakkında bilgisi olduğunu düşündüğü savcının mekanını basıp adamı sorgularlar. Savcı konuşmak istemeyince Bud tüm hırsını adamdan alıp savcıyı sofra bezi gibi pencereden silker. Savcıdan öğrendikleri doğrultusunda Pierce’nin evine giden ikili intihar süsü verilmiş Pierce’nin ölüsünü bulurlar. İki kırık parmakla bileklerini kesemeyeceği için adamın öldürüldüğünü anlayan ikili bir de Bücür muhabirin ölüsünü bulunca olaylar artık son noktaya gelir. Tüm her şeyin uyuşturucu mevzundan olduğunu anlayan ikili gerçek suçlunun kim olduğuna çok yaklaşmışlardır.


İzlerin onları getirdiği kulübeden hallice evin çevresi sarılan Bud ve Ed silahlı çatışmaya girer. tipik Hollywood aksiyonunun zirveye çıktığı bu çatışma sahnesinde yaralanan ikili köşeye sıkıştıkları sırada kapıdan içeri giren Dudley alt açıdan dev gibi görünüp ikiliye kurşun sıkar. Jack şüphelerinden bahsetmek üzere Dudley’e gelip de hiç beklemediği bir şekilde adam tarafından vurulunca ölmeden evvel Dudley’e Latince bir şeyler söyler. Bu sahnenin bir benzeri Yavuz Turgul’un Av Mevsimi filminde bir cinayeti kovalayan Cem Yılmaz’ın canlandırdığı İdris karakterinin de başına gelmişti. Kovaladıkları cinayetin zanlısının kızın psikopat sevgilisi olduğunu düşünen ekipten İdris kızın kocası Battal’dan şüphelenip adamın ofisine gider. Cinayette azmettiricinin Battal olduğunu anlasa da yapısı gereği fazla agresif bir karakter olan İdris adama silah çekince koruma tarafından vurulmadan evvel güvenlik kamerasına karşı dedektif büroda bakış açınızı değiştirin anlamına gelen bir el hareketi yapar. Ve ekibin lideri Ferman bu hareketten yola çıkarak cinayet nedenini ve zanlılarını ortaya çıkarır. İşte Los Angeles Sırları’nda da o Latince kelime aynı işlevi görür. Dudley’i görünce o kelimeyi tekrarlayan Ed’e Dudley kelimenin anlamını sorar. Yaptıkları yanına kalan adam diyen Ed babasının da Dudley tarafından öldürüldüğünü anlar. Dudley’se Ed’in kanunlara harfi harfine bağlı kaldığını bildiği için onun kendisini öldüremeyeceğinden emindir. Nasıl olsa bizden başka herkes öldü olayın üstünü kapayalım, hem zaten kimseyi de inandıramazsın deyip kapıdan çıkar.    


Polis sirenlerini duyan Ed de onun arkasından gider. Evlat kimliğini çıkar da polis olduğumuzu anlasınlar diye kimliğini çıkarıp polis araçlarına doğru tutan Dudley’i tüm izleyicinin düşündüğü gibi şak diye sırtından vurup öldüren Ed, hakiki polis benim sen mesleği kötüye kullanan bir akbabasın der gibi cebinden kimliğini çıkarır ve kaldırır. Edmund’u kolu sargıda yüzü gözü mosmor sorguya alan polis müdürü ve savcının sıçtık bu çocuk asla yalan söylemez bu pisliği nasıl temizleyeceğiz diye kara kara düşündükleri kısımdan sonra Ed’in madalya törenine açılır sahne.


Madalyasını aldıktan sonra filme Veronika Lake olarak başlayıp Marilyn Monroe olarak bitiren Lynn’le konuşup çatışma sırasında Dudley’in kurşunundan iteklemek suretiyle hayatını kurtaran Bud’la da vedalaşan Ed’le klasik ama güzel bir Hollywood polisiye suç filmi son bulur. Film hakkında sonradan ortaya çıkan bir detaysa Me too kapsamında tacize uğradığını itiraf edenler arasına filmde Ed rolünü oynayan Guy Pearce de katılmış ve çekimler sırasında Jack rolünü oynayan ve hakkında çıkan iddialarla başta kankam Sibel ve ben olmak üzere tüm hayranlarını hayal kırıklığına uğratan Kevin Spacey’in elle tacizine uğradığını itiraf etmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder