Uyarlamak Zorunda Mısın Dedirten
Kitap Uyarlamaları
Edebiyat ve sinema kol kola kanka gibi takılsalar da bir
edebi eseri sinemaya ayarlamak zordan ötedir. Bir edebi eseri sinema ya da
televizyona uyarlamanın başarısı uzun yıllar tartışılagelen bir konu aslında.
Çoğu insan edebi eserin sinema ya da televizyon uyarlamasını başarısız bulur.
Ne kadar kaliteli senaryo ve işinin ehli bir yönetmenin eline teslim edilirse
edilsin bir edebi eserin uyarlaması her zaman kitabın gölgesinde kalır. Bunun
sebebi çok basittir aslında, her kitap kendisini okuyan kişinim zihninde
yeniden yazılır. Böylece ortada bir kitap varmış gibi görünse de aslında aynı
kitap onu okuyan kişi kadar çoktur. Hal böyle olunca uyarlamaya çalıştığınız
kitap best seller diye tabir edilen kitapların arasındaysa hemen o kitabı yere
bırak ve senaristine özgün bir fikirden yola çıkmasını emret sayın yapımcı.
Çünkü o kitaptan uyarladığın film nereden tutsan elinde kalacaktır. Her kafadan
bir ses çıkacak kimi karakterleri kimi olay örgüsünü beğenmeyecek, sosyal
ortamlarda yazdığı yazılarla seni ayrı yönetmeni ayrı senaristi ayrı çileden
çıkaracaktır. Ha bir de insanın hayal gücüne zincir vurulmaz malum, 1900lerin
başında yaşayan bir yazar eline kalemi alıp güzide uydumuz Ay’a seyahat
edebilir, su altındaki kayıp şehir Atlantis’i kalemine dolayabilir. Ama senin
teknolojin bu filmi 2000lerde bile çekmeye yetmeyecek düzeyde olabilir.
Uyarlama deyip geçmeyin sayın okuyucu bu kitap uyarlamaları kaç yazar ve
yönetmen can ciğer kuzu sarması arkadaşları kavga ettirdi bilseniz. Sinema
Tv’nin entel ortamlarında Hollywood’un ünlü yönetmeni asabi dahi Stanley
Kubrick ve psikolojik gerilim edebiyatının mistik yazarı Stephan King’in The
Shining yüzünden arasının açıldığını bilmeyeni tripotla dövüyorlar. Ayrıca Türk
Sinemasının hepinizden tiksiniyorum bakışlı huysuz yönetmeni Metin Erksan ve
Ege’nin çeşmeden sonraki incisi aslen Yunanistan göçmeni Necati Cumalı’nın
Susuz Yaz kavgası da ayrı bir efsane. Birisi yerli öbürü yabancı olan iki
yazarında ortak paydası yazdıkları edebi eserin sinemaya aktarımını beğenmeyip
arkadaşı olan yönetmenlerle mahalle kavgasına girmeleri. Benim yazdığım kitap
bu mu şimdi diyen King ve Cumalı, Kubrick ve Erksan’ı darlamakla kalmayıp her
röportajlarında da çekilen filmi beğenmediklerini belirtmişler. Hatta King
parsıyla değil mi deyip kitabı Shining’i yeniden çekmiş. Çektiği filmle
eleştirmenler tarafından yerden yere vurulan King örneğinde de görüldüğü gibi
bir edebi eseri yazarı bile filme uyarlayamıyor. Aşağıda bulunan dokuz yerli
uyarlamayı irdelerken bir kez daha hatırlatmakta fayda var ki bizde uyarlama
olsun ya da olmasın dizilerin asıl sorunu sürelerinin sinema filminden aşağı
kalmaması. Bu yüzden her hafta en az doksan sayfa senaryo yazmak zorunda kalan
senaristler uzaylı olmadığı için bir süreden sonra mavi ekran veriyor. Kırk beş
dakika süren uzun bakışmaları eleştirirken bir defa da kendinize sorun acaba
ben bir dizi sezonu boyunca her hafta en az doksan sayfa temposu hiç düşmeyen
bir hikaye anlatabilir miyim diye.
Dramın
suyunu çıkartıp sakız gibi uzatan Yaprak Dökümü
Üstte değindiğim konuya en güzel örnek
Yaprak Dökümü. Orta okul yıllarında Türkçe dersinde hocanın zoruyla kitap okuyup
özetini çıkarmaya mahkum olan öğrencilerin bir numaralı tercihi olan Yaprak
Dökümü, bu popüleritesini sayfa sayısının 130’u geçmeyişine borçludur. Yani
liseden mezun olup da şu kitabı okumayan öğrenci yoktur, bu da Yaprak Dökümü’nü
ülkemizin best selleri yapar. Nasıl olsa dizi tuttu diye 120 sayfalık kitaptan
altı sezonluk dizi çıkıyorsa o dizi için klişelerden klişe beğenmemek imkansız.
Her bölüm mutlaka bir dram olacak,Ali Rıza bey amca kalp krizi geçirip duracak,
inmelerden inme beğenen Ali Rıza amca nankör evlatları ve şirret karısı
yüzünden çok çekecektir. Toplam bakışma süresi üç baş rolün repliklerinin
toplamından uzun olacaktır? Her hafta en az doksan sayfa senaryo yazmak nedir
dostum? Senaristler de insan o ağzınızın suyunu akıtarak izlediğiniz yabancı
diziler iki haftada doksan sayfa senaryo yazmıyorlar yahu? Getir Game of
Thrones’in senaristini o yazsın bakalım haftada doksan sayfalık senaryoyu, hem
de temposunu düşürmeden. Vallahi adam kafayı yer, inme iner, arkasına bile
bakmadan kaçar ülkeden.
Ancak kısa
film senaryosu olabilecek hacimdeki kitaptan 200 küsur bölüm çıkaran Üvey Baba
Çocukluk travmamız Üvey Baba ise Kemalettin Tuğcu’nun haddinden
fazla acıklı ve aşırı kısa kitabından uyarlanmıştır. Hayır, Cin Ali serisi
kalınlığındaki kitaptan nasıl yüz kusur bölüm çıkardınız sayın senaristler.
Vallahi dünya üzerindeki tüm dizi sektörü camiası önünüzde diz çöküp
daktilonuzdan tövbe istemeli. Aşırı inandırıcı Halil Güneşli karakteri ve aşırı
keriz üvey kızı Lamia’nın sado mazo ilişkileri üzerine kurulu hikayede yan
karakterler başına gelmedik bela kalmayan Semiha ve dayak yemekten bir hal olan
Sabriye de göz dolduruyordu. Uslanmaz bir kumarbaz olan Halil, kızı Semiha’ya
aşırı düşkün olmasına rağmen parasızlık bunalımıyla ne zaman dellense elinin
altında ezik üvey kızı ya da dayak cennetten çıkmadır sözünü kendisine matto
edinen karısı Sabriye yoksa kızına iki tokat indirmekten de çekinmezdi. Üvey kızı
kerizlik sınırını zorlayan Lamia’nın parasının üstüne yatmak için dansöz
sevgilisinden aldığı akılla her bölüm mutlaka Lamia’yı öldürme teşebbüsünde
bulunan Halil, gene her bölüm kumar borcu olan mafya babasının adamları
tarafından dövülürdü. Filmde fiks olan tek şey dövülmekti, biraz daha zorlasak
ülkemizin Fight Club’ı olacak dizinin dayaksız tek bölümü geçmedi. Her bölüm
mafyalar Halil’i Halil evdekileri döverdi.
Filmden çıkan sonuç bir dönem ülkemizde dayak konusu üzerine yüz kusur
bölümlük dizi çıkabiliyordu.
Başrol
oyuncusunu bile ölmek istiyorum diye haykırtan Bugünün Saraylısı
Refik Halit Karay’ın aynı adlı eserinden
uyarlanan film değişen yaşam koşullarını eskinin İstanbullularının yerini
Anadolu zenginlerinin almasını konu alan bir eser. Dizinin TRT versiyonu
kitabın birebir uyarlaması. Anadolu'dan gelen saf bir Ayşen yerine evin beyinden
damadına kadar herkesi parmağında oynatan güzel ve kurnaz bir Ayşen var. Günümüz
uyarlamasında Ayşen evin hizmetçisinin evin oğlundan olma kızı ama evin kötü
kalpli hanımı hamile kalan hizmetçiyi Kayserili kahya Yaşar’la evden göndermiş.
Daha sonra kahya Yaşar ticaretten anlayan bir Kayserili olmanın avantajlarını
kullanıp zengin bir iş adamı olur. Ata beyse batar ve yalısını satılığa çıkarır,
Ata’nın gösteriş düşkünü karısı Üftade ve kızı Feride adamcağız sanki parasını
pavyonda nataşalarla yemiş gibi Ata’ya tepki gösterir. Ulan adam batmış kızı gösterişli
düğün, oğlu spor araba peşinde. Karısı desen kasıla kasıla gittikleri apartman
dairesini beğenmiyor. Damadı olacak iç güveysi de kızı Feride’yi hani baban
bize ev alacaktı diye darlıyor. Ata bey battıktan sonra kendini vursaydı da bu
dizi, dizi olacağına Kuderet Sabancı’nın kısa filminden ibaret kalsa daha
iyiydi. Nerede TRT’nin cam gözlü fettan Ayşen’i nerede günümüz dizisinin masum
gösterilmeye çalışılan ama bildiğin keriz olan Ayşen’i. Yahu temiz kalpli
olunur da bu kadar olunmaz, Ayşen’i saf temiz Anadolu kızı yapalım derlerken
geri zekalının önde gideni yapmışlar. Bir insanın o kadar saf olması mümkün mü
canım? Hele kız daha dizinin ilk bölümünde İstanbulu dizilerden tanıdım
derken. İstanbul’da geçen dizilerimiz entrikalarıyla bilinen diziler, bu kız o
kadar dizi izlemiş ama Feride’yle meymenetsiz kocasının şirketine yamanmaya çalıştığını
anlamıyor. Barış Arduç’un oynadığı mühendis olmasa o kenafir gözlü Feride ve
kocası olacak zevat bunun malını mülkünü kendi üstlerine geçirecek. Kitapta anlatılan
sonradan görme Savaş ( Rüştü ) karakteri desen İstanbul sosyetesinin Don Juan’ı,
sevgilisi olan kıvırcık her fırsatta Ayşen’e kezban diyor da hareketlerine bakarsak asıl kezban
kendisi. Üftade’yle Rezzan’a ayrı sayfa açmaya gerek yok, o kadınlar da
birbirinin klonu zaten. TRT kitabı orijinaline uygun şekilde dört bölüme
sığdırıp elli iki dakikada sınırlı bıraktı, doksan dakikalık bilmem kaç bölüm
olarak tasarlamadı.
Hangi Aslı
yahu? Şinasi’nin küçük kardeşinin adı Nezahat değil mi?
Kuzenim üniversitedeki edebiyat ödevinin
Peyami Safa’nın Fatih Harbiye’si olduğunu söyleyince a ben onu okudum kısa ve
sürükleyici bir kitap dedim. Demez olaydım kuzenimin arkadaşı sen kitabı okuyup
bitirdinse şu Aslı’nın durumu ne olacak söylesene dedi. Ben tabi ki bu durumda
mavi ekran verip Aslı kim ola ki diye sordum. Kız da sen bu kitabı okuduğuna
emin misin? Aslı, Şinasi’nin küçük kardeşi deyince ben ne oluyoruz yahu Şinasi’nin
küçük kardeşi Nezahat’ti dedim. Kız , hayır,
Nezahat Şinasi’nin ablası Aslı var ya hani sevgilisi Emre tecavüz edince
onunla evleniyordu. Uyuz bir kaynanası filan vardı, kıza kötü davranıyordu.
Tamam dedim, tamam sen o Aslı’dan bahsediyorsun. Valla Aslı’ya ne olduğunu
öğrenmek istiyorsan al kitabı da oku, kitabın sonunda Aslı’nın başına ne
geldiğini öğreniyorsun dedim. Bu sayede bir edebi eser daha Aşkı Memnu’nun kitabı çıkmış biliyo musuun
diyen kör zihniyetin elinden kurtulacaktı. Ama ben de merak etmiştim bir kere
eve gidince internetten Fatih Harbiye’yi izledim. Aman yarabbi, Neriman’ın
neyzen semavi ekolünden yetişmiş babası mı desem ( bence o adamcağız
orijinaline en uygun karakterdi ) evin hizmetçisi olacakken halası olan Gülter
mi desem Neriman’ın kankası olan kız mı desem ( o da dizideki en iyi oyunculuğu
sergiliyordu) kime şaşırayım şaşırmışken. Şinasi’nin kardeşi Aslı’yı oynayan
kızı anası telefonla konuşurken yakalayıp kıza zorla acıklı bir müzik eşliğinde
ağır çekime alınmış bekaret kontrolü yaptırdı. Anam sahne o kadar uzundu ki
ileri sarıyorum sarıyorum bitmiyor. Şinasi eve gelince o müzisyen çocuk gidiyor
yerine içine namus belasına kardeşini öldürmeye hazır aşiret çocuğu geliyor. Kardeşini
duvara çarpan Şinasi kıza kiminle birlikte olduğunu soruyor, ağzıyla burnunun
yer değiştirmesinden korkan Aslı da sevgilisi Emre’nin adını verir. Arenada
matador arayan kızgın boğa gibi Emre’yi arayan Şinasi, Godfather’in bacısını
dövdü diye eniştesini sokakta pataklayan Santino’su gibi Emre’yi tuttuğu gibi
yere çalar. Sokak ortasında esnaf tekmesiyle daldığı Emre’yi kapıcı tekmesiyle
paralayan Şinasi eğer bacısını almazsa Bruce Lee tekmesiyle ölüm vuruşu
yapmakla tehdit eder. Dayaktan sonra evinin yolunu tutan Emre’nin anasını
görünce o kızı mahallenin delisine verin ama bu çocuğa vermeyin dedim. Hayır,
bir de damadın anası kınalı kızıl saçından gaz alıp kendini İrlanda prensesi mi
sanıyor nedir? Bizim ailenin ağırlığı var, biz asil bir aileyiz tribine girmiş.
Sarayda mı büyüdün kıvırcık diyesi geliyor insanın.
Erdal
hangisi ya da İskender nerede?
Orhan Kemal’in aynı adlı romanından
uyarlanan dizide insanın kafasını karıştıran ve tez zamanda cast ekibinin
cevap vermesi gereken bir soru var. Yahu bu çocuklardan hangisi Erdal? Casta baktım Erdal’ın karşısında Barış Aytaç
yazıyor, o zaman kitapta çirkinliğinden dem vuran ayva suratlı İskender’i Özgür
Çevik oynuyor. Yahu bu ne biçim şaka? Özgür Çevik’in çirkin bir adamı oynaması
için karşıdan karşıya geçerken tır altında kalması filan gerekir. Bayağı bayağı
yakışıklı adama ayva suratlı İskender karakterini nasıl oynatıyorsunuz siz? Bir
de bu Kıvanç Tatlıtuğ tipi Adanalı nedir? Adana’dan göç eden ailenin Selanik
göçmeni gibi oğulları var, hem de o anne ve babadan. Yahu Şemsi İnkaya ile
Bedia Ener’in nasıl sarışın mavi gözlü çocukları olabilir?
Shura ve
Petro seçimine şapka çıkartıyorum
Ülkemizin yeni dönem Best selleri olan Kurt
Seyit ve Shura’nın diziye uyarlanacağı haberi gündeme bomba gibi düşünce ben bi
heyecanlanmıştım. Dizi için sağlam prodüksiyon yapılmış, yapımcı da kesenin
ağzını açmıştı ki dizinin reytinglerin epey altında kalması resmen soğuk duş
etkisi yarattı. Bence bunda en büyük etken dizinin doksan küsur dakika
olmasından çok başarısız cast seçimiydi. Bahsi geçen kitap Aşkı Memnu gibi lise
edebiyat hocasının not zoruyla okuttuğu bir klasik değildi, dizisi çekilmeden
önce bile otuz kusur baskı yapmış bir kitaptı. Yani Kıvanç hayranı ergenler
dahil bu kitabı okumuşlardı, casttaki görmesi imkansız hataların onlar da
farkındaydı. Bak sayın yapımcı bey ağabey o dizi için hayvan gibi para verip
deve yüküyle de para kazanmak istiyorsan elimde olan oyuncularla bir şey yapın
ya kafasında olmayı geçeceksin bir kere. Ünlü ama karakterle hiç alakası
olmayan oyunculara reklam yapıp Arap Boşnak kökenli kızı ülkemizin Avrupai yüzü
diye radyo yayınlarında reklam etme. Çünkü yetiştiğin toplumu sen de gayet iyi
biliyorsun ki bizde Penelope Cruz’a değil Scarlett Johansson’a Avrupai tipli
denir. Siyah beyaz resminde bile sarışın mavi gözlü olduğu görülen tipik Rus
kızının Farah Zeynep’le ne alakası var? Petro desen kitabı okurken bu
kaşlarına kadar sarışın olan saman sarısı saçlı, gözleri birbirine yakın mavi
gözlü sinsi elemanın adının geçtiği yerlerde aklıma hep Alman futbolcu Bastian
Schweinsteiger gelmişti. Ama diziyi izleyince yakışıklılıkla alakası olmayan
Petro’yu best model Birkan Sokullu oynamış. Üstelik saman sarısını geçtim adamın
şifa niyetine ucundan köşesinden bir tel sarı saçı bile yok! Tatya desen Tatar’ın
uzun boylusu olması gerekirken Shura’dan daha Rus. Dizide başarılı olan tek
cast seçimi Valentina, çünkü gerçekte de Valentina hanım bacısı Shura’dan
dizide olduğu gibi daha güzel. Ha dizi memlekette tutmaz ama Orta Doğu ve
Balkanları kasıp kavurur orası ayrı, çünkü Orta Doğu ve Balkanlardaki izleyici
dizinin uyarlandığı kitabı bilmiyor. Onlar sadece Kıvanç’la Farah çift olarak
yakışmamış filan derler.
Sıska
fabrika işçisi Güllü ve İstanbul beyefendisi Muzaffer bey
Orhan Kemal’in aynı adlı romanından
uyarlanan dizide yeğeninin aşık olduğu kıza göz koyup onu kendine alan Sorbonne
Üniversitesinde eğitim görmüş gibi Fransız, İstanbul beyefendisi gibi Türkçe
konuşan Adanamızın güzel şivesinden nasibini almamış bir Muzaffer bey var ki
Aman Allah’ım adam adeta beyaz atını evde unutmuş bir prens. Güllü desen
sabahtan aksama kadar fabrikada sürünen kırk beş kiloluk kürdan bacaklı,
fabrikada canı çıkmasına rağmen elinde bir gram nasır olmayan tırnağı bile
kırılmamış bir hanım kızımız. Orjinalde ise Muzaffer bey böylem Erol Taş gibim
kaba saba bir ağabeyimiz Güllü de tosun gibiydi maşallah.
Sarı
çıyan(!) Kamran diyor ve susuyorum
Yazıktır günahtır bu kitap biri film ikisi
dizi olmak üzere üç defa uyarlanmasına rağmen üçünde de cast ekibi Kamran
karakterini seçerken neyi düşünüyormuş muamma. Acaba zavallı cast masum da
her şey yapımcının suçu mu? Bakınız Feride karakteri üç yapım için de kitaptan
fırlamış kadar orjinale yakınken Kamran karakterinin kitapla uzaktan yakından
alakası yok. Şimdiye kadar kitaptaki Kamran karakterine en yakın Kamran yeşil
gözlerinin hatırına Kenan Kalav. Kitapta sarışın, yeşil gözlü, kadınsı derecede
nazik olan Kamran’a Feride kendisinde olmayan
bu özelliklerden dolayı aşık oluyor. Aldatıldığını öğrenince çılgına
dönen Feride Kamran ne zaman aklına gelse ona sarı çıyan diyerek nefretini dile
getiriyor, Kamran’ın yeşil gözlerini hatırlatıyor diye incir reçelinden
tiksiniyor kadın. Allah aşkına sırasıyla Kartal Tibet, Kenan Kalav ve Burak
Özçivit’i Kamran karakteri için seçenlerin aklından ne geçiyordu acaba? Hele son
dizi uyarlamasında cilveli Feride neyin nesiydi? Kamran’a olan ilgisini belli
etmek kim Reşat Nuri’nin çılgın Çalıkuşu kim? Dul Neriman’ı Begüm Kütük gibi
bir afete oynattık bari kadını daha fazla gösterelim diye Kamran’a yamamak
nedir? Ayrıca gençlik tribine giren Neriman da gerçek dışı yahu, o kadın zaten
genç. Arzu Tramvayı’nda yaşlılık bunalımına giren Blanche’nin kardeşini oynayan
Stella’dan daha genç göstermesi gibi genç olmasına rağmen kendisinden dört yaş
küçük Kamran’ın annesiymiş gibi tribe giren bir Neriman var.
İlkbahar yaz sosyete kreasyonu’nu bize tanıtan Aşkı Memnu
Ah Bihter vah Bihter, kitabı okuyanın haline
acıyacağı kendisinden güzel ve gençler diye kızlarını çekemeyen şirret bir
anaya sahip kadın dizi sayesinde fettan bir seks objesine döndü. Halit Ziya
Uşaklıgil’in Gustav Flaubert’in Madam Bovary’sinden esinlenerek yazdığı fakat
Madam Bovary’den bile daha çarpıcı olan kitap zamanın çok ötesinde. Ne bileyim
bana yazar yürek yemiş gibi geldi. Fransa da bile kocasını kan bağı olmayan
adamlarla aldatan Madam Bovary ortalığı ayağa kaldırmışken Müslüman ve gelenekçi bir ülkede
kocasını adamın yeğeniyle aldatan Bihter’in ortalığı ayağa kaldırması beklenir.
Halit Ziya döneminin en cesur yazarlarından biri, zira Yunan mitolojisinden
aşırı etkilenen yazarın Aşkı Memnu’su Elektra kompleksli kadınlardan
geçilmiyor. İki dizide de hissedilmese de kitapta bariz olan şey Nihal’in
babasına olan aşırı düşkünlüğünün Elektra kompleksinden kaynaklı olmasıydı. Bülent’i
kardeşi değil oğlu gibi gören Nihal, çocuğun Bihter’e anne demesiyle çılgına
döner. Dizinin aksine kitapta Bihter’i oldukça darlayan Nihal evlat olsa
sevilmez cinstendi. Öte yandan babasını annesinin aşüfteliği yüzünden çocuk
yaşta kaybeden Bihter de Adnan beyi ikinci bir baba gibi görmekte. Hatta Adnan onunla birlikte olmak istedi diye adama beni çok kırdınız Adnan bey diye sitem etmekte. Çünkü kadın kocasını kocadan çok baba olarak görüyor. Yani
dizideki gibi Adnan’a aşık olup da daha sonra hormonlarının etkisine kapılıp
kaslı Behlül’ün çekim gücüne kapılmıyor. Behlül desen dizideki gibi Bihter’in
mezarı başında zırıl zırl ağlayacak kadar kadına aşık değil, gerçekler ortaya
çıkınca kendi kıçını kurtarmak için ardına bile bakmadan kaçıyor. Evin hizmetçileri
desen adeta gıybet canavarı haşereler, dizinin meraklı ama zararsız
hizmetçileriyle alakası yok. Nihal’i gördükleri yerde kenara çekip Bihter
konusunda atıp tutuyorlar. Kızı, Bihter konusunda dolduruşa getiren hizmetçiler
hiçte dizide gösterildiği kadar masum değil. Fakat incelediğimiz dokuz diziden
yola çıkarak uyarlamalar konusunda şu kesin bilgiyi verebilirim; Eğer bir
kitap uyarlayacaksanız bunu çoğunluğun okuduğu, çok satan kitaplardan değil de
lisede silah zoruyla okutulan Türkçeye çevrilmiş halini bile dedelerimizin zor
anlayacağı kitaplardan seçin. Mesela Aşkı Memnu gibi… Çok iyi hatırlıyorum
isminde yasak aşk geçiyor diye kitabı alıp da iki sayfa okuyamadan ben bundan
bir şey anlamadım diye kitabı geri koyan bir yığın öğrenci olduğunu. Aşkı Memnu
ve Yaprak Dökümü sakız gibi uzadı, suyu çıktı diye çok eleştirilmiş. Konusundan
iyice saptı diye rahmetli öbür taraftan da mı yazmaya devam ediyor diye
tepkilerle karşılansa da zamanında not olsun diye özetini okuyan lise
öğrencilerinin okuduğu kitaplardan altı sezon dizi çıkarken çoğunluğun okuduğu
Kurt Seyit ve Shura gibi bir kitaptan prestij olsun diye yirmi bir bölümlük dizi
zor çıkar.