29 Haziran 2017 Perşembe

Sinema Ve Dizi Sektörümüzün Kanayan Yarası Çalıkuşu’nun Esmer Kamran’ı Sorunsalı


   Edebiyat dünyamızın klasiklerinden olan Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu, müfredatımızın temel taşlarındandır. Eğitim hayatınız boyunca belki asal sayı ile doğal sayı arasındaki farkı bilmeden mezun olabilirsiniz ama Çalıkuşu’nu okumadan mezun olamazsınız. Yüz temel eser listesine üst sıralardan giren kitap, kendisi de bir öğretmen olan yazarın öğretmenliğin zorluklarına değindiği bir eser. Fakat Reşat Nuri beyde dizi sektörü kafası da mevcutmuş ki kitabını öğretmenliğin zorluğu, işlemeyen köhneleşmiş sistemin gerçekleri, genç bir kadının yaşadığı zorluklar şeklinde vermek yerine içine hüzünlü bir aşk hikayesi koymuş. Bu sayede başka bir ülkede olsa yasaklanacak kitap ülkemizde ilkokul demeden lise demeden hatta üniversite demeden okutulan bir eser haline gelmiş. Bu topraklarda doğmuş her eli kalem tutmuş insan evladının hakkında en az bi cümle bildiği Çalıkuşu, içindeki güçlü aşk hikayesi sayesinde sinemacıların da dikkatini çekmiş. Hatta en çok Osman Fahir Seden’in dikkatini çekmiş ki sinema televizyon tarihinde yapılan üç Çalıkuşu uyarlamasının ikisi ona ait. Fakat dediğim gibi içerikten çok izleyici çekmek için aşk hikayesine önem verilmesi kastta da bir takım sorunlar çıkmasına yol açmış. Bir güzel kız, karşısına da yakışıklı, dönemin popüler erkeklerinden birini koyalım oh mis gibi aşk hikayesi işte diyerek ortaya çıktığını düşündüren Çalıkuşu’nun hem film hem dizi versiyonunun en büyük sorunu Kamran.   


   400 küsur sayfalık kitap boyunca Feride’nin dilinden düşmeyen sarı çıyan Kamran ekranlara kara yağız delikanlı olarak çıkıyor. Yeşil gözlerini hatırlatıyor diye Feride’yi incir reçeline bile küstüren Kamran’ı arıyor sadık kitap okuru gözler ama nerde? A hadi günahını almayalım seksenlerde TRT için yapılan Çalıkuşu’nun Kamran’ı Kenan Kalav en azından yeşil göz konusunda kitabın Kamran’ına yaklaşmayı başarıyordu. Bizdeki Kamran sendromunun uluslararası camiadaki karşılığı olan Dorian Gray sendromunda da aynı durum işlenir. Oscar Wilde’nin o sarı saçlı, mavi gözlü, erkek güzeli Dorian, sinemaya kavruk bir delikanlı olarak uyarlanır. Tıpkı Dorian gibi Kamran’ın da erkekten çok kadınsı bir güzelliği vardır, kitapta oldukça hanım evladı bir karakter olarak işlenen Kamran, utanmasa elbisesinin ütüsü bozulmasın diye ömrünü ayakta geçirecek. Günümüzde yaşasa metroseksüelliğin kitabını yazacak olan Kamran’ı oynayan üç oyuncudan birisi Kartal Tibet, sinemamızda Altar’ın oğlu Tarkan olarak hafızalara kazınmış bir savaşçıya hayat veriyor. Burak Özçivit ise en büyük çıkışını Muhteşem Yüzyıl’ın bileği bükülmez savaşçısı Malkoçoğlu olarak yaptı. Yani bu ikilinin aşırı naif, hatta yer yer kadınsı özellikler gösteren – elleri incinecek, pantolonunun ütüsü bozulacak diye ağaca çıkmıyordu adam – bir karakter olarak izleyicinin karşısında inandırıcı olabileceğini düşünüyor musunuz? Hadi Kamran karakteri erkek değil kadın olsa oynayacak oyuncu saçını boyatır, makyajını değiştirir, kaşını filan farklı şekilde alır bir değişim olur. Ancak erkek olunca en fazla saçıyla, sakalıyla, kilosuyla filan değişim geçireceği için ve Yeşilçam döneminde rolü için değişim geçirme diye bir durum sıkça gözlenen bir olay değil bu yüzden Kartal Tibet’i geçtik. Kenan Kalav saçını sarıya boyasa fettan kadın rolüne gireyim diye Sapık Kadın filmi için canım siyah saçlarını sarıya boyatan Perihan Savaş gibi tövbe estağfurullah bir hale gelirdi. Burak Özçivit desen o zaten Çalıkuşu dizisine Kamran olarak değil Malkoçoğlu gibi girdi. Yani üç adet Çalıkuşu çekildi ama bir tane bile Kamran yoktu.     


Oysa Feride’ler maşallah üç seride de hık demiş kitaptaki Feride’nin burnundan düşmüştü. Koyu renk dalga dalga saçlar, açık ama canlı rengarenk bir ten, genç, güzel cıvıl cıvıl bir Feride… Peki ama neydi kastın Kamran’a kastı, neden Çalıkuşu’nda bir Kamran vardı Kamran’a benzemez? Kitapta da bahsedildiği gibi Feride Kamran’a her kızdığında sarı çıyan der fakat sinema ve dizide Feride’nin karşısında bir adet sarı çıyan olmadığı için bu replik değiştirilir ve Feride, Kamran’a her kızdığında pis çıyan der. Feride, Kamran’ı kendisinde olmayan her şeye sahip olduğu için sever. Toplumun Feride’ye daha doğrusu Feride üzerinden kadına dayattığı oturaklı, sessiz sakin neredeyse hanım hanımcık bir karakterdir Kamran. Sarı saçları ve yeşil gözleriyle adeta başka bir diyardan gelmiş gibidir Feride için, çocukluğundan beri çekindiği tek kişinin Kamran olması Kamran’ın çevresindeki kimseye benzememesindendir. Kamran, Feride için benzersizdir, ona kızmasının sebebi kendisine bile itiraf edemese de Kamran’ı sevmesinden ama Kamran’ın onun farkında bile olmamasındandır. Oysa izlerken Feride’nin bile Kamran’dan daha Avrupai durduğu bir Çalıkuşu uyarlaması var karşımızda. Hal böyle olunca üşenmedim blogumda kitaptaki Kamran’a daha uygun Kamran adaylarını derledim.

Siyah beyaz filmde bile sarışın olduğu anlaşılan Göksel Arsoy,


Yeşilçam’ın kuşkusuz en yakışıklı aktörlerinden olan Göksel Arsoy, 1966 yapımı Çalıkuşu için ideal bir Kamran olabilirmiş. Kendisi yeşil değil mavi gözlü olsa da siyah beyaz filmde bu detay dikkat çekmeyeceği için kusur durmazdı. Sarışınlığına gelecek olursak Targaryen beyazına yakın sarı saçlarıyla Feride’nin ağzını korkak alıştırmadan sarı çıyan diyebileceği bir Kamran olurdu Göksel Arsoy.  

Feride’nin iç rahatlığıyla sarı çıyan diyebileceği sarışınlıktaki Tamer Yiğit


Yetmişlerde daha maço rollerde görmeye alışık olsak da atmışlı yıllarda sinekkaydı tıraşı sayesinde kalemle çizilmişçesine düzgün yüz hatları meydandaydı Tamer Yiğit’in. 1966 yapımı Çalıkuşu’nda Türkan Şoray’ın karşısında gayet sarı çıyan bir Kamran olabilirdi.

Feride’nin Avrupai tipine vurulacağı bir Kamran için en iyi tercihlerden olacağı kuşkusuz Kuzey Vargın


Yeşilçam’ın asi delikanlısı Kuzey Vargın sarı saçı ve renkli gözleriyle sektörün Avrupai aktörlerindendi. 1966 yapımı Çalıkuşu’nda Feride’nin yeşil gözlü, sarışın Kamran’ı için ideal bir tipti.

Adeta bir adet atanamamış Kamran olan Ahmet Mekin


Yahu Ahmet Mekin bildiğin yakışıklı adammış, biz onu Selvi Boylum Al Yazmalım’ın efendi adamı Cemşit olarak tanıdığımız için yakışıklılığının farkına varamamışız. Sosyal medyaya düşen gençlik fotosunu görünce sarı saçları ve renkli gözleriyle Çalıkuşu romanının içinden fırlamış gibi. Sanki kitaptaki Kamran ete kemiğe bürünüp Ahmet Mekin diye görünmüş. Yalnız burdaki Kamran rolüyle Cemşit’ten uzaklaşıp İlyas’a yaklaşacağı da bir gerçek. Çünkü Kamran sevgiye emek verme konusunda eksikleri olan ve bu eksikler yüzünden de kaybettiği Feride’ye ancak kitabın sonunda kavuşan bir karakterdi. Ben hala Feride’yi hak ettiğini düşünmem orası ayrı.

Eski sarışınlardan Müşfik Kenter


Tiyatro kökenli olduğu için Yeşilçam’da yüzünü sıkça göremediğimiz Müşfik Kenter’in gençlik yıllarından kalma şu fotosundan da anlaşılacağı üzere 1966 yapımı Çalıkuşu için ideal bir sarı çıyan Kamran’mış.

Briyantinin bile sarışınlığını gölgeleyemediği Önder Somer


Ay ama bu kötü adam dediğinizi duyar gibiyim. Kitabı okuyanlar bilir ki o hanım evladı Kamran da az anasının gözü değildi. Kendisinden yaşça büyük dul Neriman’la bahçede fingirdemesi mi desek, kuzeni Feride’ye kötü gözle bakıp kızı ayartmak için elde çikolata lise koridorlarını arşınlaması mı desek. En son Feride’nin sevgisini kazanınca da rahat durmamış birkaç yıllık ayrılık sırasında Feride’yi başka kadınlarla aldatmıştı. Hepsini unuttuk diyelim de nişanlıyken kızı aldatmasını nasıl unuturuz? O yüzden Önder Somer 1966 yapımı Çalıkuşu’nda Kamran’ın çıyan yanını gayet iyi canlandırırdı. Sarışınlığına laf edeni de Allah çarpar yeminle, adam briyantinle bile sarışınlığından ödün vermemiş.

Sarı çıyanlığın hakkını verecek kadar sarışın Özgür Çevik


Çağan Irmak’ın yönettiği yeni dönem Çalıkuşu’nda sarı saçları ve bebeksi yüz hatlarıyla Reşat Nuri’nin Dorian Gray tarzı Kamran’ını başarılı bir şekilde yansıtacağı kesin.

Saç ve göz rengi uyumuyla kitaptaki Kamran için en uygun aday Tolga Güleç


Belki bir on yıl daha genç olsaydı Onur Saylak çekilen tüm Çalıkuşu uyarlamaları içinde en sağlam Kamran karakterini oynar, hem tip hem de oyunculukla rolü de şaha kaldırırdı. Ama zaman makinesi icat olmadığına göre yeni nesil Kamran için en ideal tip ve oyunculuk Tolga Güleç’ten gelebilirdi. Filmografisine bakınca gerektiğinde çıyan gerektiğinde beyefendi olabilecek bir Kamran potansiyeli olduğunu görebiliyoruz.

Yeni dönem sarı çıyanlardan Metin Akdülger


Yeni nesil kötü adamlar listesinde ilk sıralarda olan Metin Akdülger sarı saçlarıyla adeta bir çıyan bir adet sarı yılan… Kamran’ın çıyansı tarafını ondan daha iyi aktaracak bir Önder Somer vardır, zaten zannımca Metin Akdülger de onun açtığı yolda, gösterdiği hedefe doğru emin adımlarla yürümeyip koşmaktadır. Kendisinin liseli Feride’yi bir paket çikolatayla tavlamaya çalıştığı sahneyi hayal etmeye çalıştım da inanın hayal etmesi hiçte zor değil. 

17 Haziran 2017 Cumartesi

Yeşilçam’ın Kötülük Konusunda Doktora Yapıp Ordinaryüslüğe Doğru Emin Adımlarla Yürüyen 16 Kötü Kadını

   Sinemada kötüyü oynamak her zaman daha zordur, zira kötü karakterin dinamiği çok fazladır. Hatta filmi sırtlayan kişidir, çünkü senaryodaki düğüm bölümünün ana sebebi kötü karakterlerdir. Kahramanın yolculuğa çıkması ya da kendini keşfetmesini sağlayacak olaylar yaşaması için bile kötü bir olay yaşanmalı. Yani kötü olmazsa iyi eksik, kötü olmasa iyinin kıymeti yok. O yüzden Türk sinemasının kötü oldukları kadar da yetenekli on altı kötü kadınını bu haftaki yazımda konu edineceğim. Benim gibi anti-karakter sevenlerin zevkle okuyacağı bir yazı olması dileğiyle.

Hülya Koçyiğit’in ezeli rakibi Sezerciğin belalısı karizmatik kötü Lale Belkıs


Bu kötülük Lale hanıma bir adet altın portakal bile kazandırmasına rağmen ben birkaç film hariç içten içe Lale’yi tutardım. Yeşilçam’ın efsane kötülerinden üstelikte vamp olan Lale, bana her zaman daha gerçekçi gelmişti. Aşırı yapay esas kızlar ve kifayetsiz esas oğlanların içinde Lale adeta girdiği ortama ağırlığını koyardı. Bir kere karizmatikti kadın, kesinlikle esas kızlar gibi ezik değildi. Zekiydi, başına gelen bir olumsuz durum karşısında Türkan ağlar, Hülya koşardı. Ama Lale onlar gibi pasif değildi, hemen yanına ekürisi Nihat Ziyalan’ı da alıp planlar yapmaya, kumpaslar kurmaya başlardı. Erişkin bir Lale Belkıs filmin yarısına varmadan amacına ulaşır, filmin diğer yarısını ise kedere düşüp mutsuz geçirirdi. Kadıncağızın mutsuzluğunun sebeplerini sıralayacak olursak ilk sırada kesinlikle yanlış evlilik yapması ya da yanlış adamı sevmesi gelirdi. Zira Lale hanım ya eski aşkını unutamayan bir esas oğlanla evlenir ya da evliliği kötü giden kocası nifis ılımıyırım bı ivliliktin diye gidip esas kızla aşk yaşamaya başlardı. Yani şimdi Lale Belkıs’ın suçu ne? Bu kadın ne yapsın ha? Niye esas kızlar erkek kalmamış gibi bunun embesil kocasını buluyorlar? Tamam zeka seviyeleri eşit olabilir, tencere kapak olabilirler. O zaman neden kabak Lale’nin başına patlıyor? Zavallı kadıncağız hiçbir şeyden çekmedi esas kızlar ve Sezercik’ten çektiği kadar. Sezer’i de sevimli çocuk diye lanse ediyorlardı da kadının ayağının altına muz kabuğu fırlatıp, başından aşağı kırmızı boya dökmüşlüğü bile var. Zaten çocuğun gelişiminde ilk yılların önemi büyük demişler. Yeşilçam'ın sadist kötüsü Erol Taş’ın elinde büyüyen çocuktan ne beklenir? Bi kadının karşısına geçip kuzu budu yiyerek sadist kahkahalar atmadığı kalmıştı. Ah Lale ah, kötü kadın ayağına sen de az çekmedin.

Kötülüğün ete kemiğe bürünmüş hali kötü kadınlık konusunda bir ekol Aliye Rona


Kötü kadınlık konusunda adını desturla anıp, saygı duruşuna geçeceğimiz bir isim varsa o da kuşkusuz Aliye Rona’dır. Zatı şahanenin iyi bir karaktere can verdiği filmi bulmak çölde penguen bulmaktan bile daha zordu. O yüzden de üstteki resimde örnek teşkil etsin diye, herhangi birine sadistçe kötülük yapmadığı aksine dişli bir kadına can verdiği Metin Erksan’ın Yılanların Öcü filmindeki Irazca karakterine yer verdim. Yeşilçam’da Erol Taş’ın dişisi olarak anılan Aliye Rona, iyi değil pekiyi bir karakter oyuncusu olmasına rağmen içi boş ve sadist kötüyü oynamak tiyatro kökenli bir sanatçı olduğu için onu rahatsız etmemiş mi hep merak ettim. Kötü üvey anne, yetim kız döven uzak akraba, gelinine eziyet eden kaynana, oğlunu zengin kızlara layık gören dişli bir sosyete annesi Aliye hanımın başlıca ve kadrolu rolleri. Ama bazılarının kötülüğü o kadar nedensiz ve sadistçe ki insan cidden merak ediyor, bu ne iştir diye hayatı filan sorguluyor. Hiç unutmam Küçük Hanımefendi filminde Belgin Doruk’un üvey annesini oynuyordu. Kızı delirtmek ve aile mirasına tek başına sahip olmak için Belgin’i tecrit etmişti. Dış dünyadan soyutlanan genç kızı, zalım üvey annenin elinden kurtarmaya çalışan avukatta zora düşmüş, zengin bir ailenin genç oğluyla kızı evlendirmek için aileyle anlaşma imzalamıştı. Kız resmen evli olmasına rağmen bile Belgin’i kaçırıp öldürmeye çalışmak gibi amaçsız bir kötülüğe sahip olan Aliye hanım, bu filmde ne yapmaya çalışıyordu? Yeminle kadının bu amaçsız kötülüğünü ne izleyici ne yönetmen ne Belgin ne de Aliye anlamıştır. Kocası, kızı kurtarmak için yetişmesine rağmen son bir hamle Belgin’i kahkahalarla kırbaçlamaya çalışıyordu, vallahi böyle abuk bir kötülük anlayışı görmemiştim. Beyin yakıp, göz kanatıcı bir sahneydi.  

Kurnaz ve çaçaron saf kan bir kötü Güzin Özipek


Bakmayın siz onun Bizimkiler dizisindeki tonton babaanne imajına aslında Güzin hanımın Yeşilçam mazisi bayağı bir karanlık. Kötü üvey analıktan iftira atmaya ve de biricik Turist Ömer’imiz Sadri Alışık’a laf atmaya kadar birçok vakası bulunan Güzin hanımın kuşkusuz en akılda kalıcı rolü Ali Baba ve Kırk Haramiler’deki açgözlü ve de kem gözlü Sıdıka’dır. Zaten zengin olmasına rağmen asla gözü doymayan Sıdıka, bir tesadüf sonucu kırk haramilerin zulasını bulan kayınbiraderi Ali Baba’nın ölçekle altın ölçtüğünü kurnazlığı sayesinde keşfeder. Altını görünce çarpılmışa dönüp kocasına çemkiren gözü doymaz Sıdıka, ruh eşi Kasım’ın ölümüne de neden olur.  Kurnazlığın can bulduğu üstteki resimde Güzin hanım adeta kötü kadınlığa farklı bir boyut atlatmış. Hele bir de ilk giallo örneğimiz Kadın Düşmanı filmindeki kaynana performansı var ki, aman aman dedirtiyor.

 Bakışlarına hedef olmak istemeyeceğiniz hem güzel hem kötü Suzan Avcı


Ah Suzan Vah Suzan sen neymişsin sen? Sinemamızda vamp sözcüğüne karşılık gelen kötü kadınlarda ilk üçe rahat giren Suzan Avcı’yı filmin jeneriğinde gördünüzse bilin ki, o film karışacak. Ona göre vaziyet alın benden söylemesi. Zira siz de esas kızla esas oğlan gibi Suzan’ın oyununa gelmeyin, çünkü Suzan hanım avına genelde iki esas karakteri alarak odaklanır. Ve soyadından da anlaşılacağı gibi lisanslı bir avcı olan Suzan, emeline kesinlikle ulaşır. Ya esas kıza iftira atıp, gariban kıza film boyunca kan ağlatır ya da vahşi cazibesini harekete geçirip esas oğlanı ağına düşürür. Bir Yeşilçam sinefili olarak odaklandığı bir hedefin elinden kurtulduğuna çok az rastladığım ( onda da Suzan ölüyordu, vakti yetmedi yani kadının ) sarışın bela Suzan, vamplık ve kötülük konusunda Banu Alkan’a da örnek olmuş. Hatta bazı arabesk filmlerde Banu’nun anasını da canlandırarak arabesk filmde duble vamp rüzgarı estirmişliği de olurdu.

Kötülüğe vamplık katan karşısındaki erkekleri tereyağı gibi eriten kadın Sevda Ferdağ


Biri Yeşilçam ve kötü kadından bahsedip de Sevda Ferdağ hanımı anmazsa vallahi ayıp eder ve Yeşilçam da kendisine alınır. Zira güzel ve farklı bir fizik tipine sahip olduğu için zorla vamp kadın rollerinde oynatılan Sevda, istemeden de olsa Yeşilçam’a bu konuda imzasını atmış üstüne bir de mührünü basmıştır. Atmışların zarif siyah beyaz filmlerinde kız gurubunun huysuz ve dikkat çekici güzeli olarak hatırlanan Sevda, siyah saçla ayrı kızıl saçla ayrı canlar yakıp ortalık karıştırmıştı. Metin Erksan’ın yönettiği ilk ve oldukça değişik bir Hamlet uyarlamasında Gönül (Gertrude) karakterine can vermesi onun ne derece bir Yeşilçam kötüsü olduğunun da göstergesiydi.

Esas kızların baş düşmanı arabozucu ve fettan Diclehan Baban


 Yeşilçam’a kedigözü makyajıyla olduğu kadar vamplığı ve kötülüğüyle de damgasını vuran Diclehan Baban, üvey anne ve kötü hala, görgüsüz zengin ya da esas kızın ezeli düşmanı fettan kadın olarak filmlerde arzı endam ediyor. Kara Gözlüm filminde Sulukule’den çıktığını unutup Kraliçe Elizabeth’in yeğeni gibi kasılan şarkıcı Handan rolüyle akıllarda kalan Handan Adalı, patronu Arnavut Osman’ı kütüklükle suçlar. Osman’sa kütükte olsam seni ben yarattım, istesem senin gibi on tane daha yıldız yaratırım diyerek, halde şarkı söyleyen güzel Azize’yi Handan’a inat yıldız yapmaya çalışır. Baş assolistlik ve yakışıklı garson Kenan için Türkan’la saç saça baş başa kavgaya girmekten çekinmeyen Diclehan, Yeşilçam’ın en gözü kara kötülerindendi. Asıl şoku ise sona sakladım, bayağı aristokrat bir aileye mensup olan Diclehan Baban, eski valilerden Recai Bey’in kızı, gazeteci ve eski bakanlardan Cihat Baban’ın yeğeni ve şair Necip Fazıl Kısakürek’in baldızıdır.    

Tam bir kaynana sevimliliğindeki kalpsiz kötünün sözlük anlamı Handan Adalı


Resmine aldanıp bu yemenili teyzenin ne işi var kötü kadınlar listesinde diyebilirsiniz ama Handan Adalı Yeşilçam’ın sessiz ve derinden ilerleyen kötülerindendir. Adeta bir köpek balığı yırtıcılığında olan Handan hanımına referans olarak Sultan Gelin ve Yavrum filmlerini versek ne demek istediğimiz daha net anlaşılır. Sultan Gelin’de toplumsal sistemin ezdiği çaresiz bir kadın aslında Handan hanım, öyle ki oğlu Osman hasta fakat ataerkil sistemde erkek güçlü olmak zorunda kuralının kurbanı. Babası Osman’ın hasta olduğunu kabullenmiyor, annesi gizli gizli eve doktor çağırıp oğlunu muayene ettiriyor. Oğlunun hastalığının ciddiyeti karşısında perişan oluyor ama eve gelen kocası hem kadını hem de doktoru azarlayıp oğlunun turp gibi olduğunu iddia ediyor. Sonunda Osman düğün gecesi gerdek odasında silah sesinden korkup ölüyor. Evlat acısı çeken bir anneyi canlandıran Handan hanım kendi ezilmişliğinin acısını gelini Sultan’ı ezerek çıkarıyor. Oğlunu Sultan’ın öldürdüğünü söyleyip nefret nesnesi haline getirdiği genç gelinine etmediğini bırakmıyor. Bir Zeynep Değirmencioğlu filmi olan Yavrum’da ise para için fakir ve kocası askere gitmiş bir köylü kızı olan Emine’nin çocuğunu zengin bir aileye satan acımasız bir köy ebesi rolünde. Yahu Handan kefenin cebi mi var? Senin yüzünden evladından ayrılan bir ana aklını kaçırdı. Askerde evlat acısı yaşayan bir baba köyüne gelince karısının delirip kendini dağlara vurduğunu öğrendi, yıkıldı. Üç kuruş para için neyin hesabını yapıyon? Filmin sonunda son nefesini veremedin.

Kötülüğünü bencilikle pekiştiren güzel olduğu kadar da fettan Birsen Ayda


Birsen Ayda Yeşilçam’ın vamp kadını olarak ün yapsa da asla sıradan bir seksi kadın olarak kalmadı. Belki bir Lale Belkıs kadar karizması, Neriman Köksal kadar endamı, Handan Adalı gibi derinlikli bir kötülük alt yapısı yoktu. Ama Ayşecik ve Ömercik filmindeki bencil görümce rolüyle Yeşilçam’ın kötü kadınları listesine girmeye hak kazandı. Kendisi belki bile isteye yengesi hanıma iftira atmadı ya kuyusunu kazmadı. Ama kocasını aldatırken temkinli olmak için yengesinin adını kullanmaya çekinmedi. Hanımefendinin yediği naneler yüzünden abisinin yuvası yıkıldı, yeğeni dilenci oldu, yengesi sinir krizleri geçirip ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatırıldı, annesi kalp krizi geçirip sizlere ömür oldu. Üstüne sevgilisi bey terk edildim diye bunalıma girdi, sevgilisinden olan kızı gariban anasız büyüdü. Bi de filmin sonunda kızını görünce sanki doğurduğu kızdan haberi yokmuş gibi duyar yapıyo. Hani babası olsan o tepkiyi anlarım da sen kızın anasısın be Birsen, zamanında kocamla Londra’ya giderken bıraktım ben bu kızı diyemiyor da garip anam çilekeş anama bağlamaya çalışıyor haspa.

Ortalık karıştırma konusunda Lale Belkıs’ın bir model altı havalı kötü Nevin Nuray


Nevin Nuray’ın Yeşilçam’da Lale Belkıs kadar kalıcı bir kötü kadın olamama sebebi paradan başka bir şey düşünmeyen sosyetik güzel imajından çıkamamasından başka bir şey olamaz. Lale’den daha güzel olan ama kesinlikle onun karizmasının ve çekiciliğinin yanından bile geçemeyen Nevin hanım, filmlerde esas oğlanın havai sevgilisi ya da paragöz nişanlısına hayat verirdi. Lale’nin aksine Nevin’in esas kızla olan kavgası sevdiği adamın kalbi için değil, ismi için, cüzdanı için olurdu. Lale’nin hırslı da olsa kalbinde esas oğlana karşı bir aşk vardı, ama Nevin esas oğlanın sosyetedeki yerine aşıktı. Lale esas oğlana beni o kadın için terk edemezsin diye feryat edip haykırırken, Nevin sen ne hakla beni o kenar mahalle kızı için terk ediyorsun diye tepeden bakardı. Sözün özü Nevin her zaman ben elitim, tamam mı diye, takılıp büyüklenirken izleyicinin gözünde küçülüyordu. Lale’ninse her zaman sevdiği adam için kötülük yapması izleyicinin gözünde onun karizmasını arttırıyordu.

Afeti devran can yakan yuva yıkan fettanlığın kötülükte hayat bulmuş hali Neriman Köksal


Yeşilçam’ın afeti devranı olan Neriman Köksal bir dönemim vamp olduğu kadar da kötü kadın oyuncularından. Hatta bu konuda ekol bile sayılabilir. E bir afeti devran Neriman da kolay yetişmiyor sonuçta. İstiklal Caddesinde arzı endam ederken endamı yeter diyerek keşfedilenlerin başında gelen hatta bu derneğin kurucularından olan Neriman hanım, boyu posu, sarı saçının ve aurasının hatrına girdiği Yeşilçam’da iyi bir oyuncu olduğunu da göstermiştir. Sinemamızda hiç esas kız olamasa da aranan bir karakter oyuncusu olan Neriman Köksal, sadece güzel ya da yakışıklı olduğu için sinemaya atılanların aksine yeteneklidir. İlk Aşkı Memnu uyarlamasının Firdevs hanımına can veren kadından bahsediyoruz şurada, herkes yakasını bir iliklesin. Anadolu Çocuğu filminin üstteki sahnesinde Neriman, sinema dünyasına Film Noir’le zirveden giriş yapan Femme Fatale’lik müessesini tek karede özetlemiş. Kötü adamın güzel kadına, güzel kadınınsa kötü adamın önüne serdiği mücevherlere olan zaafı eşittir kara film.   

Esas kızın sol omuzundaki kötü ses misali kötü ve hırslı Ayfer Feray


Galiba yönetmen Ömer Lütfi Akad filminde güzellik yarışmasından çıkma güzel kadın olmasını yapımcılara şart koşuyormuş. Ellilerde Neşe, altmışlarda Ayfer… Ayfer Feray da Yeşilçam’ın kadrolu zalımlarındandı. Çoğunlukla onu Sakar Şakir filmindeki seksi kiracı Sevda hanım karakteriyle hatırlasak da tam bir karakter oyuncusu olan Ayfer Feray kötü kadınlığın kitabını yazmıştı. Ömer Lütfü Akad’ın imkansız bir aşk konusunu işlediği Vesikalı Yarim’de Sabiha’nın arkadaşı Müjgan’a can veren Ayfer Feray, aşkının peşinden gitmek isteyen Sabiha’ya engel olmak için elinden geleni yapıyordu. Kızın evine kadar gidip Firdevs Yöreoğlu’nun Bihter’e çektiği nutuk gibi aptallık etme diye Sabiha’yı darlamıştı. Ha evli bir adama aşık kızı uyarıyor, bunun neresi kötü derseniz, Müjgan için sorun Sabiha’nın evli ve çocuklu bir adamla yaşaması değil. Müjgan’ın derdi Sabiha kadar güzel bir kızın kalkıp Halil gibi parası pulu olmayan birine aşık olması. Yani kız evli ama zengin bir adamla yaşasa Müjgan hiç sesini çıkarmayacak hatta bu ilişkiden kar elde etmeye çalışacak.

Kötü sinsi ve kibirli eski kötülerden Pola Morelli


Cingöz Recai, Kanun Namına gibi filmlerin kadrolu kötülerinden olan Pola hanım, ellilerin etine dolgun güzellerinden. Ama aldanma çocuksu masum yüzüne şarkısına ilham kaynağı olacak kadar sinsi bir kötü kadın kendisi özellikle de Cingöz Recai’de. Kanun Namına filminde Nabizade Nazım’ın Zehra’sındaki Ürani gibi para için evli bir erkeği baştan çıkarmakla görevlendirilen üstelik filmin sonunda da yaptığının bedelini güzel yüzüne atılan bir faça ile ödeyen bir kadındır. Ama Cingöz Recai Beyaz Cehennem filminde uyuşturucu kaçakçısı bir gurubun İranlı ve zalim üyesi Persia karakterine can verir. Persia o kadar kötü bir karakterdi ki onu gören, daha doğrusu onu tanıyıp da gören tüm karakterlerin gözlerinde aha şimdi hapı yuttuk ifadesi belirirdi. Özellikle öldürülen iş adamının şarkıcı sevgilisi Aynur, katilini gördüğünde bile Persia’yı gördüğünde korktuğu kadar korkmadı. Kadın güzel olduğu kadar da korkutucu bir kötüydü.

Kinci ve planlı ilk kötülerden Neşe Yulaç


Efendim aslında bu konuda Feriha Tevfik hanım bir ilk olsa da Neşe hanımdan anladığımız kadarıyla güzellik yarışmalarından çıkıp beyaz perdeye adım atmak sinemamızın ilk yıllarından beri süregelmiş. 1952 üçüncü güzeli olan Neşe Yulaç ve aynı yılın ikincisi Ayfer Feray sinema ve tiyatroya geçiş yaparken birinci seçilen Gelengül Tayfuroğlu da yapımcı Hürrem Erman’la nikah masasına oturmuş. İlk üç her şekilde sinemayla alakadar olmuş anlayacağınız. Neşe Yulaç ellilerin başında girdiği sinemamızda kötü ve güzel kadın ekolünün temellerini attı diyebiliriz. Güzellik yarışmasından çıkıp oynadığı ilk film de Ömer Lütfi Akad filmi, yani her güzele nasip olmaz. Kanun Namına filminde üvey kardeşi Ayten’in sevgilisi Nazım’a aşık olan Nezahat karakterine can veren Neşe hanım, film boyunca Ayten ve Nazım’a bakıp resimde gördüğünüz gibi dobuşuk dobuşuk oturdu. Ayten ve Nazım evlenince dobuşukluğuna bir de huysuzluk eklenen Nezahat, Ayten’e aşık aile dostları Halis’le iş birliği yapıp Nazım’ın başına bir bar kadını olan Perihan’ı doladı. Babası felç olduğunda bile içten içe sevinecek kadar psikopat bir karaktere can veren Neşe hanım, güzel olduğu kadar yetenekliydi de.

Saçları ve ses tonuna hasta olunası kötü kadınların ana kraliçesi Bedia Muvahhit


Bedia Muvahhit, sözleriyle esas kızı sümük gibi duvara fırlatıp, dozer gibi ezerek inim inim inleten Yeşilçam emekçisidir. Bir beyaz Türk olarak doğurduğu oğluşunu kenarın dilberine yem etmemeye ant içen Bedia hanımın eline düşen fakir esas kızın vay haline. Genellikle Belgin Doruk ya da Ajda Pekkan’ı ağına düşüren Bedia hanım, kendine has ses tonu ve konuşmasıyla yaşam enerjisini sömürdüğü genç kızları zırıl zırıl ağlatmasıyla da tanınırdı. Her daim başına takılmış bir kaskmışçasına dolaştığı saçları ve halka küpeyi Yeşilçam’a taşıyan ilk kadın olmasıyla da hatırlanacak olan Bedia, kem gözlü, sivri dilli ve dobraydı. Ama ben istemsizce ne zaman ekranda görsem bu kötü kadına hasta olmaktan kendimi alamazdım. Bu hastalıklı durumu da Bedia hanımın haleti ruhiyesini, bakış ve tavırlarını babaanneme benzetmemle açıklardım. Fakat yakın zamanda okuduğum bir Belgin Doruk röportajından anladığım kadarıyla Bedia hanım babaannemin değil benim ilk versiyonummuş. Belgin hanımın dediğine göre Şoförün Kızı filminin çekimleri için dönemin zengin hanımlarından birinin evi kiralanır. Evi kiralanan hanımefendi de geçkin yaşına rağmen genç erkeklere ilgisi olmasıyla bilinirmiş, hatta filmin oyuncularından Ekrem Bora’yla da bayağı ilgiliymiş. Çekim arası Bedia ve Belgin hanımlar makyajlarını yaparlarken evin sahibesi zengin hanım yanlarına gelip “Ay size ne kadar özeniyorum bir bilseniz, zamanında ben de oyuncu olmak istedim hatta tiyatroya bile yazıldım. Ama babam orospu olursun diye engel oldu.” Demiş. Bunun üzerine Bedia hanım makyajını yarım bırakıp kadına bakmış ve “Öyle mi hanımefendi, peki siz ne zaman oldunuz?” demiş. Bu sözler üzerine mosmor olan ev sahibesi olay yerinden hemen uzaklaşmış. Zarifçe ve zekice lafı gediğine oturtmak böyle bir şey olsa gerek, zira o kaba kelimeyi ağzına dahi almadan karşısındaki hanıma çok güzel iade etmiş.

 Yeşilçam’ın gıybet ayağı Mualla Sürer ve dedikodu arkadaşları


Yeşilçam’da gıybet konusunda ün yapan Mualla hanım, bu gıybetlerle ne yuvalar yıkıp esas kız ve oğlanın yollarının ayrılmasına neden olmuştur. Gıybet neyse de hunharca attığı iftiralarla adamı mahpus damlarına düşürmekten verem etmeye kadar türlü zalımlıklara maruz bırakan Mualla, mahalleden gıybetçi arkadaşlarıyla bir araya gelince çitledikleri çekirdek eşliğinde gıybetlerine bir kurban seçip bu kutsal görevi yerine getirmeden ortamı terk etmezdi. Hele bir de ekürisi Aliye Rona ile birleşince dünyayı yerinden oynatacak bir kıyamet alameti olabilirlerdi. Kul hakkı yemek onlarda, iftira onlarda, garip ahı almak onlarda. Daha ne olsun? Sevgili Mualla, Hale Soygazi’ye mini etek giydi diye, yaptırdığın mahalle baskısıysa hala akıllarda. Dalgın dalgın yere bakarak yürüyen zavallı Hale’ye “Dik yürü kızım damgalı insan mısın sen?” diye laf sokarak kızı yerin dibine sokmak nedir Mualla? Gören de kızı fuhuş operasyonunda otel odasında basan timin başı sanır, ne gıybetçi bir ablamızdın sen Mualla. Aman Allah dilinin şerrinden Yeşilçam’ı korusun, iftira atmadığın bir Yeşilçam emekçisi kaldı mı?

Mualla Sürer’in modifiye edilmiş hali Kemal Sunal’ın korkulu rüyası Remziye Fırtına


Remziye hanımı Korkusuz Korkak filmindeki dırdırcı ev sahibi Bedia rolüyle tanırız. Fakat kendisinin Yeşilçam kariyeri de kötü kadınlıktan öteye gidememiştir. Atmışların salon filmlerinde Suzan Avcı’nın çılgın partilerindeki madde bağımlısı, yetmişlerde esas kıza zalımlık eden kaynanaların konken arkadaşı, seksenlerin arebesk furyasında kerhane maması gibi rollerde görmeye alışığız onu. En dikkat çekici rolü olan kirasını isteyen, dırdırcı ev sahibi Bedia ise, Ali Şen’in dişisi gibi, kiracısı Mülayim’e hayatı dar eden, üç aylık kira borcunu ödemeden o bombaya dokunma diyecek kadar hesapçı bir kadındı. Kiracı Mülayim bomba imha edip kahraman olunca ona sulanacak kadar azgın bir ablamız olan Bedia hanım her kiracının korkulu rüyasıydı.

7 Haziran 2017 Çarşamba

  Çocukluğumuzun samimiyet kokan dizisi 7 Numara’nın birbirinden içten ahalisi

   2000 yılında TRT’de yayınlanmaya başlayan dizi, sıcak olduğu kadar da komik bir aile dizisiydi. Çocukları olmadığı için karısını ailesine ezdirmek istemeyen Vahit Ballıoğlu, karısı Zeliha’yı da alıp İstanbul’a gider. Babadan kalma Kandillideki ahşap evi kiraya vermeyi düşünen Vahit’in memleketten aldığı telefonla üç yıl boyunca ülkeyi etkisi altına almayı başaran komedi dizisi başlar. 


Evi üniversite öğrencisi dört kıza kiralayan Vahit’in yeğenleri Haydar ve Recep de İstanbul’da üniversite kazanır. Hissesi kardeşleriyle ortak olan Kandillideki ahşap eve yeğenlerini almak zorunda kalan Vahit’in kiraladığı ev küçük bir Türkiye mozaiğine dönüşür. Her biri ülkenin önemli metropollerinden gelen kızlarla Anadolu’nun bağrından kopan oğlanların yaşadığı kültür şoku izleyiciyi kahkahalara boğarken muhtemel senarist hafifte düşündürmek istemiştir. 2000’li yılların unutulmaz aile dizisi 7 Numara’nın birbirinden içten ev ahalisine değinmemenin çocukluğuma yapacağım bir ihanet olduğunu düşünerek bu haftaki yazımda dizinin birbirinden komik ve sıcak üyelerine değineceğim.

Bakkallıktan mantıcılığa transfer olan hafif sinirli bolca sevimli ve haddinden fazla oburu Vahit


Dizi başladığında kendi halinde bir bakkala can veren Vahit yurdum esnafının hayat bulduğu bir karakterdi. Çok sevdiği karısı Zeliha’yla tek eksikleri evlerini şenlendirecek bir çocuktu, bu eksiklerini de kiracı koç ve piliçleriyle giderdiler. Yemek yemekten sonraki en büyük hobisi yeğenleri Satılmış, Recep ve Sabit’e terlik fırlatmak olan Vahit, kalıbından beklenmeyecek korkulara sahiptir. Mesela dişçiye gitmek gibi…

Koç ve Piliçlerinden anne şefkatini eksik etmeyen yufka yürekli olduğu kadar da evhamlı Zeliha


İçindeki anne şefkati ve bebek hasretiyle ekranların en sevilen yengesi olan Zeliha, kocasının yeğenleri ve piliçlerim dediği kızlara kendi evladıymışçasına bakardı. İçten bir komşu teyze samimiyetine sahip olan Zeliha, kiracılarına kendi elleriyle yemek hazırlayacak kadar sevgi doluydu. Her daim koç ve piliçlerin yanında olan Zeliha’nın tek kusuru haddinden fazla evhamlı ve batıl inançlı olmasıydı. Evlerinin altında yatır olduğunu sandığı bölümde üfürükçülerden istenmeyen misafirleri uzak tutacak okunmuş suları alıp sağa sola dökmesi, yeğeni Berat kaybolunca Behiyegilin tanıdığı nefesi kuvvetli üfürükçünün üflediği tuzu ortalığa serpmesi Zeliha’yı yurdum iyi niyetli ama saf kalpli kadınına yaklaştırıyordu. Hangimizin çevresinde yok ki onun gibi saf kalplilikten çakal üfürükçülere para kaptıran bir Zeliha yenge? Evhamı desen dillere destandı. Biraz geç kalan ev ahalisinden birisi için felaket tellalına dönüşüp ya yanlış şeride geçen bir kamyon altında kaldılarsa, ya kafalarına saksı düşüp kör kaldılar da yolu bulamadılarsa gibi fantastik evhamlara sahip bir kadındı Zeliha yenge. Ama izleyici onu her haliyle sevmişti, tıpkı diğer 7 Numara ahalisi gibi.

Gönüllerin aktörü Vahit emmisinin sıyırtığı sahne adı Tarık Arkın olan Sabit


Aktörlük hayaline kapılıp okuyan kardeşi Recep’in peşinden İstanbul’a gelen Sabit, hayal aleminde yaşadığı sanılsa da gerçeklerin farkında olan koca yürekli bir karakterdi. Çalıştığı fabrikanın yakınında oynayan çocuklara gofret alan, fabrika atıklarının çevreye zarar vermesi üzerine çevre mühendisliği okuyan piliçleri harekete geçiren bir karakter olmasıyla hem çocukların hem çevrecilerin sevgisini kazanmıştı. Seher’e olan aşkıyla bir nesle aşkı da öğreten Sabit, Tarık Arkın olamasa da 7 Numara severlerin kalbinde yerini bulmuştur. Not: Vahit emmisinin terlik fırlatmayı en çok sevdiği yeğeniydi aynı zamanda.

Piliçlerin ayakları yere basan alfa üyesi Bursa pilici Armağan


Guruptaki birbirinden havai ve hayalci kızın içinde Armağan resmen anne gibiydi. Ayten, Cansu ve Rüya arkadaşı değil de çocukları gibiydi. Anne babasını çocuk yaşta kaybetmesi ve onu büyüten ağabeylerine yük olmak istemediği için okuyup hemen iş sahibi olmayı düşünen Armağan, diğer kızlara göre daha ağırbaşlıydı. Makyajı sevmez, lafları birbiri ardına sıralayıp Vahit amca başta olmak üzere karşısındakilere mavi ekran verdirirdi. Haydar’ın aşkına karşılık verip vermeme konusunda kararsız olsa da evdeki herkesin bilip de söylemekten kaçındığı şeydi onun da Haydar’ı sevdiği.

Piliçlerin süsüne düşkün aşk defteri kabarık üyesi Ankara pilici Ayten


Hiçbir şeyden çekmedi kırışıklarından çektiği kadar. Daha doğrusu elde etmek isteyip de elde edemediği bir erkek olursa Ayten psikolojik olarak bu durumu yaşlanmasına ve olmayan kırışıklıklarına bağlardı. Her bölüm mutlaka bir aşk yaşardı, sevgili defteri epey kabarık olan Ayten, bakımından asla taviz vermezdi. Her gece üşenmeden cilt maskesi yapan Ayten, makyajsız sınava dahi gitmeyen bir karakterdi. Sabahın sekizindeki derse makyajlı ve Brezilya fönüyle gelen kız cinsinin atalarından olan Ayten, üniversitelerimizde bu akımı başlatan ilk kız bile olabilir. Piliçler arasında alt katlarına yerleşen taşralı gençleri bir türlü kabullenemeyen ve onlara uzun bir süre boyunca mesafeli kalan Ayten’e bu konuda en yardımcı olan koç ise tartışmasız Recep’ti. Senaristi bu konuda da bir klişeye uymadığı için tebrik ederim. Zira Türk olsun yabancı olsun fark etmez bir dizi ya da filmde birbirine zıt iki karakter varsa bunlar mutlaka birbirine aşık olmak zorundadır. Neden çünkü zıt kutuplar birbirini çeker. Çünkü en büyük aşklar kavgayla başlar. Ayten ve Recep arasında zıtlıktan doğan bir aşk yaratmak yerine, onları birbiriyle didişen ama birbirine aynı zamanda değer de veren iki arkadaş yapmak dizilerin klişeler olmadan de ilerleyebileceğine güzel bir örnekti.

Piliçlerin Yeşilçam aşığı Leonardo delisi uykucu ve hayalperest üyesi İzmir pilici Rüya 


Rüya 7 Numara üyeleri içinde dizi boyunca en çok uyuyan üye olduğu için onu en iyi anlatan şu kadrajla tanıtmak istedim. Rüya elindeki oyuncak ayıya sarılıp yatacak kadar masum ve bir o kadar da korkak bir genç kızdır. Korkaklığı çıt sesi duysa bayılacak boyutta olduğu için kız gurubunun trolü Cansu tarafından her bölüm en az on defa korkutulur. Fakat azimlidir, yüz bölüm boyunca korkudan ölmeyerek kendi çapında bir rekora imza atmıştır. Leonardo aşığı olan Rüya her Allah’ın günü rüyasında Leonardo’yu görecek kadar da şanslı bir Allah’ın kuludur. Üniversite tercihi konusunda efsane bir yanlışlık yapan Rüya, güzel sanatları kazandığını sanırken kendini çevre mühendisliğinde bulmuştur. Bu yüzden de dizinin Meryem ve Haydar’dan sonraki en saf üyesidir. İlk zamanlar alt kattaki taşralı gençlere alışma konusunda Cansu’yla beraber en fazla gayret gösteren üye olan Rüya, karşısındaki insanlara karşı her zaman saflığında getirdiği bir merhametle yaklaşırdı. 7 Numara ahalisinin sanata en yatkın olmayan üyesi olan Rüya’ya kimse yazdığı şiirlerin kötü olduğunu söylemeye cesaret edemezdi. Çünkü bir çocuğunki kadar saf bir kalbe sahip olan Rüya, olumsuz bir söz duysa çocuk gibi ağlamaya başlardı. Yeşilçam aşk filmlerine düşkün olan Rüya’nın sevgilisi Evren’in de desteğini alarak senaristliğe soyunduğu ve dram dalında yarışmaya gönderip komedi dalında ödül alan bir Yeşilçam uyarlaması vardı ki, izleyeni gülmekten altına işetecek cinsten bir şeydi.   

Piliçlerin şakacılığı trollük boyutuna taşıyan üyesi Antalya pilici Cansu


Piliçlerin en kafa kızı olan Cansu, ev arkadaşlığı yapıp, sabah akşam hunharca eğleneceğin bir karakterdi. Dizi boyunca kocaman gülümsemesiyle hatırlanacak Cansu karakteri adeta atanamamış Yasemin Yalçın’dı. Matematiğe olan mesafesiyle memleketin yarısından fazlasının desteğini arkasına alan Antalya pilici, çocukluk aşkı Mustafa ağabeyine duyduğu aşkı arkadaşlarına itiraf edene kadar piliçlerin en neşeli üyesiydi. Rüya’yı korkutmak dışında en sevdiği şey olan çocukluk aşkı Mustafa’nın ihanetine uğrayınca, Zeliha yengeden aldığı tüyoyla hayatının aşkını bulmak için aşk büyüsü bile yapar. Gece yarısı, ceviz ağacı çevresinde hayalindeki beyaz atlı prensin tarifini yaparak, kırk tur attığı ve ayakkabısını ters giyip geri geri gittiği abuk büyüden sonra karşısına çıkan beyaz atlı prensin Yusuf Güdük olması kimseyi şaşırtmadı. Aslına bakarsak Yusuf Güdük’le ilk karşılaştıklarında göz göze gelip kalmaları, sonra da gülüşmeleri Cansu’nun onu beyaz atlı prensi sanmasına yetip de artmıştı.

Koçların cebinde akrep varmışçasına cimri ve sırtını Aksaray’a veren üyesi Recep


Hiçbir şeyden çekmemişti Recepçik Jeodezi ve Fotogrametri’den çektiği kadar. Okuduğu bölümün adını söyleyemeyenlerin sesi olan Recep bir bölümünden bir de İngilizceden çok çekti. Hatta bu konu o kadar psikolojisine işlemişti ki, rüyasında o hariç tüm 7 Numara ahalisini İngilizce konuşurken görmüştü. Cimriliği Moliere’nin Cimri’si Harpagon’u kıskandıracak boyutta olan Recep, paraya kıyıp taksiye binecek olsa şoföre gün gözü gündüz tarifesi açtırmaya çalışırdı. Bi hovardalık yapıp paraya kıyacak olsa bile sonradan vazgeçme kararı alarak kimseyi şaşırtmazdı. Kuzeni Satılmış’la sözlenen Meryem, Satılmış’ın Hollanda’ya işçi olarak kaçması sonucu ortada kalınca emmisini zorda bırakmamak için Meryem’le sözlenmeyi kabul etmesinde bile Meryem’in tutumlu bir kız olmasının payı büyük. Öte yandan babasıyla Aksaray’da bir hale sebze meyve getirdiği için kendini emmioğullarına göre daha fazla İstanbullu sayan Recep, İstanbul’un her yanına ulaşmak için Aksaray’ı merkez olarak kabul ederdi. Bu yüzden hem kendisi hem de çevresinin bolca kaybolmasına sebebiyet veren Recep, bağlama aşkı ve türkü sevgisiyle 7 Numara ahalisinin sanata en yatkın üyesiydi.

Koçların gözü yükseklerde olmayan ticari zekasına güvenen üyesi Satılmış


Emmioğulları Haydar ve Recep üniversite kazanıp İstanbul’a gelince peşlerine takılan Satılmış, her ne kadar babasına çok çalışıp üniversite kazanacağını söylese de kolay yoldan para kazanma derdindedir. Emmisi Vahit’i en çok çileden çıkaran yeğenlerinden olan Satılmış, ticari zekasına güvense de olmayan ticaret zekası yüzünden sürekli dolandırılan bir karakterdir. Çay demleme konusunda bir idol olan Satılmış, hazine haritası bulduğunu söyleyerek Vahit emmisinin desteğiyle gittiği Trabzon’da beş çocuklu, dul Asiye dışında bir şey bulamaz. Asiye’yi evlilik vadiyle kandırıp kaçan Satılmış, amcasının zoruyla daha adını bile belleyemeyen Meryem’le sözlenir. Meryem’den kurtulmak için Cansu’yla sevgiliymiş numarası bile yapsa da Meryem’le evlilik yolunda ilerlediğinin farkına varan Satılmış, Trabzon’dan kalkıp gelen Asiye gerçeğiyle de yüzleşince çareyi işçi olarak Hollanda’ya kaçmakta bulur.

Koçların tarihteki en saf matematik dâhisi olma yolunda emin adımlarla yürüyen üyesi Haydar


Matematik dâhisi olan Haydar, lisedeki matematik hocası Ferit tarafından gizlice üniversite sınavlarına sokularak hayatı değişen bir karakterdir. Çünkü Haydar’ın babası oğlunun okumasını değil çobanlık yapmasını istemektedir. Hayatını değiştiren Ferit hocasına minnetini civcivliğinden beri besleyip büyüttüğü horozuna Ferit adını vererek gösteren Haydar, matematik aşkının yansıması olarak da tavuğuna Pascal adını koyar. Cansu’nun deyimiyle gördüğü en salak dahi olan Haydar, üniversite de Rezzan hocası tarafından keşfedilip genç yaşında asistan olur. Hatta Rezzan hocası Haydar’a Michigan üniversitesinde burs bile ayarlar ama Haydar, Armağan için o bursu reddeder. Herhalde galiba sanırsam söz öbeğini diline pelesenk eden Haydar saflığın sınırlarını Meryem’le beraber zorlayan ve soğan olmadan karnı doymayan bir karakterdi. Hatta ilk zamanlar soğan kokusundan rahatsız olan kızlar mutfaktaki soğanları sakladığı için gözyaşları içinde Vahit emmisine dert yanmışlığı bile vardı. O derece bir soğan severdi yani.

Antalya pilici Cansu’ya ilk görüşte aşık olan ve onu evinin kıralıçası çocuklarının anası yapmaya ant içen Yusuf Güdük


Çağatay Çorumlu’nun kem gözlü Şevket’e hazırlık aşaması olan Yusuf Güdük, koçlardan Recep’in askerlik arkadaşıdır. İstanbul’da iş kurmaya gelen Yusuf Güdük cimrilik konusunda kankası Recep’le kapışırsa da Kıralıçası Cansu için hiçbir masraftan kaçınmaz. İstanbul’a gelir gelmez devresi Recep’i görmeye giden Yusuf, kapıda Cansu’yla karşı karşıya gelir gelmez yıldırım aşkına tutulur. Çok memnun oldum muhterem hanfendi diyerek elini öptüğü Cansu’yla anlaşacağını düşünen Yusuf Güdük, Recep’in deyimiyle Cansu’ya çürümüş sakız gibi yapışır. Okuluna gidip bahçede davul zurna eşliğinde Ah Le Yar Yar diye serenat yaptığı Kıralıçasının kalbini kazanmak için elinden geleni yapan Yusuf, Cansu’yla döner yiyeceklerini öğrendiği gün yaptığı dansla aşkın en saf halini de göstermişti. Cansu’yu annesine benzeten Yusuf’ta hafif Oedipusluk da mevcuttu. Anam kılıklı dediği Cansu’ya köyde ev yapıp saltanat sürdürmeye kararlı olan Yusuf, bu yolda beynimde ur var, üç aylık ömrüm kaldı gibi çeşitli kurnazlıklara başvurmayı da ihmal etmemişti.

Satılmış’ın peşine takılıp İstanbul’a gelen 7 Numara’nın Laz kızı Asiye


Satılmış’a vurulup ardından İstanbul’a gelen Asiye’ye çoluğunu çocuğunu arkasında bıraktığı için en başlarda kıl olmuştum. 7 Numara’da koç ve piliçlere ablalık yapana kadar kendi çocuklarına analık yapaydın ya be Asiye. Satılmış gibi aklı bi karış havadaki yalancının peşine düşüp ne halt yemeye çoluğunu çocuğunu bıraktın? Hadi bi hata ettin, Satılmış’ın gerçek yüzünü öğrenince niye çoluğuna çocuğuna dönmüyorsun? Az da değil beş çocuk anasısın, insan merak etmez mi? Sonradan da gidip Berat’la evlendin, ondan da bi oğlun oldu Kadir diye, kızlarımın hakkını yedirmem falan dedin ama o konu ne oldu orası da açık kaldı. Benim dizi boyunca kanımın ısınmadığı tek karakterdi Asiye, ne kadar akıllı ve sevimli bir kadın gibi gösterilse de bana hep çocuklarını Satılmış için arkasında bıraktığından merhametsiz gibi geldi.

Dark Side’de doğup 7 Numara’da pamuk helvaya dönüşen Berat


Zeliha gibi sevimlilik abidesi bir kadının yeğeni olarak doğan ve beş yaşına kadar Zeliha tarafından büyütülen Berat, diziye girdiği ilk an izleyicinin nefretini kazanan bir karakterdi. Ve izleyene Zeliha’nın çocuk yetiştirme konusunda tipik Anadolu kadını gibi başarısız olduğunu gösterdi. İyi ve sevgi dolu olmasına rağmen karşısındakinin bir dediğini eksik etmeyen, onu şımartarak büyüten Zeliha, ebeveyn olarak bir çocuğun karakterinin oturmasındaki en büyük engel. Berat’ın kurnazlığı, riyakarlığı, kendi deyimiyle kafasında dolanan şeytanları izleyici için bu sevimli aile dizisindeki en büyük olumsuzluktu. Bu yüzden de Berat akıl hastanesinden kaçıp 7 Numara ahalisini rehin alan bir hasta tarafından kaçırıldıktan sonra kendi kendisiyle yüzleşerek doğru yolu bulur.

Cansu’nun çocukluk aşkı gençlik hatası Mustafa


Cansu’dan sekiz yaş büyük olan Mustafa, İstanbul’a yerleşmeye karar verip Cansu kardeşini görmeye gelir. Asker arkadaşım dediği Cansu’yu arkadaşının hanımı, aynı zamanda da iş ortağı Şirin’le tanıştırmak ister. Cansu, Şirin’in Mustafa’nın sevgilisi olduğunu sanıp buluşmaya sevgili rolü yapsın diye anlaştığı Satılmış’la gider. Satılmış’la Cansu’yu yan yana görünce rahatsız olan Mustafa’nın Cansu’ya bir şeyler hissettiğini oradan anlarsınız zaten. Fakat Mustafa çocukluk aşkı, ağabeyi, kahramanı olduğu Cansu’nun tüm hayallerini bekar bir erkeğin ihtiyaçları var bahanesine sığınarak yıkar ve kafa kızımız Cansu’yu aldatır. Hemi de Antalya pilici Cansu, bu ihaneti çok acı bir şekilde öğrenir. Allah düşmanımın başına vermesin türünde bir trajediyle aldatıldığını öğrenen Cansu, yaşadığı depresyondan Yusuf Güdük sayesinde çıkar.

Rüya’nın kendisi gibi hayalperest ve şiir aşığı sevgilisi Evren


Kendisine pek benzemeyen Kunter’le ortak reklam işine giren Evren, Kunter sayesinde Rüya ile tanışır. Çünkü Kunter, Ayten’in ilk ciddi ilişkisidir. Rüya’nın doktor Deniz’den ayrıldığı dönem yaşadığı bunalımdan tüm 7 Numara ahalisi gibi Ayten de rahatsızdır. Sevgilisi Kunter’in tıpkı Rüya gibi hayalperest, romantik ve şiir aşığı arkadaşı Evren’le Rüya’yı tanıştırmaya karar veren Ayten sayesinde ikilinin aşırı romantik ilişkisi başlar. ( Bu arada Evren ve Ayten karakterlerinin gerçek hayatta evli ve bir çocuk sahibi olması da bu olayı daha da komikleştiriyor.)

Recep’in uzatmalı sözlüsü saflıkta Haydar’ı bile geride bırakan Meryem 


Behiye ve Zeliha ortaklığıyla Satılmış’a sözlenen Meryem, babasının kiralık deposunun hatırına bu işe başlarda müsaade etmeyen Vahit tarafından bile kabul edilir. Satılmış kaçınca Vahit emmilerinin hatırına Haydar ve Recep, Meryem’in müstakbel sözlüsü olmak için aralarında kura çeker. Kısa çöp Haydar’a çıkar ama Haydar, Armağan’a aşık olduğu için onun yerine Recep, Meryem’le sözlenir. Sözlüsü Recep’in adını bir türlü öğrenemeyip ona Recai, Rıfkı diye seslenen Meryem, söylenen her şeyi unutması ya da ters anlamasıyla izleyende beyni olmadığı izlenimi yaratsa da Recep’le tencere kapak olmuşlardı. (Gerçek hayatta da evlilermiş.)

Haydar’ı üniversitede keşfedip asistan olmasını sağlayan hocası Rezzan


Çözemedikleri bir problem üzerinde, yemek masasında, akademisyen arkadaşı ile tartışırlarken kimsenin yanına oturtmadığı Haydar, yanlarına oturmak için Rezzan hocadan izin ister. Bir yandan öğle yemeğini yiyip, bir yandan da hocalarının tartıştığı matematik problemi çözen Haydar’ın dahi olduğunu anlayan Rezzan hoca, okul sınırları içinde Haydar’ı arayıp bulmuş, sonra da çocuğu asistanı yapmış. Haydar’ın geleceği için anasından babasından fazla uğraşan Rezzan hocayı uzun süre Haydar da dilinden düşürmez. Hatta bir ara Armağan, Rezzan hocadan bile kıskanmıştı Haydar’ı. Haydar’ın ise kafalı kadın deyip, saygıda kusur etmediği Rezzan hocasının elini öpüp başına koymuşluğu bile var.

Piliçlerin okuldan arkadaşı Koçlar ve Piliçler arasında orta yolu bulan Fidan


Kaygısızlar’ın bıçkın delikanlısı Kültigin’in hamburgercide çalışan bacısı ve Memnun’un en büyük oğlu Eleman’ın aşkı Burcu olarak tanıdığımız Damla Özen, 7 Numara’da da piliçlerin okuldan arkadaşı Fidan olarak karşımıza çıkıyor. İlk başlarda alt kata taşınan koçlarla hiç anlaşamayan piliçler, okulda sürekli Fidan’a dert yanarlardı. Fidan da yahu sürekli yakınacağınıza çocuklarla bir konuşup, anlaşmayı deneyin diye kızlara öğüt verirdi. Zira, kızların alt kattaki koçları evden kaçırmak için verdikleri fakat ters tepen Metalci partisinde koçlarla tanışıp sohbet eden Fidan, çocuklara kızlar gibi önyargılı yaklaşmadığı için onların iyi niyetini fark etmişti.

Zeliha’nın kankası mahallenin çöpçatanı Behiye


Zeliha’yla birlik olup Meryem ve Satılmış sözünü ayarlayan Behiye, bir ara Vahit’in mantıcısında mantı açmakla bile görevlendirilmişti. Zeliha’yla aralarından su sızmayan Behiye, nefesi kuvvetli üfürükçü tanıma konusunda da bir dünya markasıydı.

Gündöndüye aşık sarmaşık İclal


Rezzan hocanın kızı İclal, doğuştan sağır ve dilsizdi. Haydar’a aşık olan İclal, Haydar’ın Armağan’a olan ilgisini bilmesine rağmen Haydar’a olan ilgisini dile getirmekten geri durmadı. Şahsı kanaatimce diziye giren kızlar içinde en güzeli olan İclal, Haydar’ı niye bu kadar takıntı yaptı anlayamadım. Üstelik aşkı da bayağı bencilceydi. Zeliha’nın haline acıyıp anlattığı aşırı sembolik Gündöndü hikayesindeki sarmaşığa karşılık gelen İclal, içindeki aşkın sevdiği adamı öldürdüğünü fark edince Haydar’dan vazgeçmişti.

Bonus: Haydar’ın can dostları Pascal ve Ferit


Haydar’ın daha civcivlik dönemlerinden itibaren besleyip büyüttüğü dert ortakları Pascal ve Ferit, Haydar’ı okumak için geldiği İstanbul’da bile yalnız bırakmaz. İlk zamanlar ne şehre ne ev arkadaşlarına ne de okula adapte olan Haydar, hep Pascal ve Ferit’le dertleşirdi. Her sabah öten Ferit, bet sesli olduğunu iddia eden Ayten’i duysa garanti alınacak kadar hisli idi. Günde iki yumurta veren Pascal ise kızların bahçede hayvan beslenmez kuralına kurban gidip bunalıma girmiş, yumurtlamayı kesmişti. Haydar’ın, sattığı kişi olur da keser diye, satmaya kıyamadığı değerli dostları Pascal ve Ferit’te Armağan aşkına kurban gitmişti. Armağan’ın parasız kalması üzerine kendi cebinde de para olmayan Haydar, aşkı için kıymetli dostlarına kıymış ve onları satmıştı. Akıbetlerinden haberdar olamadığımız Pascal ve Ferit umarız tavuk şiş olarak sofraları süslememiştir.