22 Eylül 2019 Pazar


Yeşilçam’daki Erotik Furya Döneminde Allah’ın Verdiğini Kuldan Saklamayıp Seksi Vücudunu Fütursuzca Sergileyen 14 Erkek Oyuncu

   70’lerin karanlık çağı olarak adlandırılan ve Yeşilçam’ı bitirmekle suçlanan Erotik furya dönemi 1974’te yönetmen Oksal Pekmezoğlu’nun İtalyan oyuncu Lando Buzzanca’nın “Erkek Dediğin Böyle Olur” serisinden kopyalayarak çektiği “Beş Tavuk Bir Horoz” filmiyle başlıyor.


   Sinemanın darboğaza girdiği, filmlerin izlenmediği dönemde aç kalmamak için pek çok oyuncu ve yönetmenin başvurduğu bu filmlerin kadın erkek fark etmez filmlerde oynayan pek çok oyuncu için iftihar kaynağı olduğu söylenemez. Hatta pek çok yönetmen bu filmleri çekerken sahte isim kullanmış. Öyle ki bu filmlerde oynayan Dilber Ay, Yeşilçam’ın utanç dönemi sayılan bu furya filmler 80 darbesi ile son bulunca “Teşekkürler, 80 darbesi!” bile demiş. Artık bu laftan sonra siz düşünün bu filmlerin oyuncular için ne kadar utanç verici olduğunu.


   Öte yandan bir röportajını okuduğum Arzu Okay, bu filmlerden hepimiz ekmek yedik. Evet, sanat kaygısı olan filmler değildi, ticari amaçla çekilmiş sinemasal estetikten yoksun filmlerdi. Ama bu filmler neden bizim üzerimize kaldı? Neden aynı filmlerde oynayan erkek oyuncuların, senarist, kameraman ve yönetmenlerin adı hiç anılmıyor? Bu filmlerin günah keçileri neden kadınlar, bu furyada oynayan kadınlar daha sonra başka iş bulamadı. İyi filmlerde de oynayamadı ama erkek oyuncular işlerine devam edip ödül bile aldılar diye oynayan erkekler için bile utanç kaynağı olan filmlerin kadınlarla anılmasının adil olmadığını söylüyor.


Haksız da sayılmaz, günümüzde bile porno sektöründe oynayan oyuncuların sektör dışında bir iş bulmakta zorlandığı düşünülürse 70’ler şartları için kadınların yaşadığı toplum baskısını düşünmek bile istemiyorum. Arzu Okay sinemayı bırakıp ticarete atılmak istediğinde iş yeri için dükkan bulmakta zorlandığını Arzu Okay olduğunu öğrenen dükkan sahiplerinin ya taciz ettiğini ya da kötü gözle bakıp ona dükkanlarını kiralamak istemediğini söylüyor.


   Evet, maalesef durum tıpkı Arzu hanımın dediği gibi erotik furyada kabak kadın oyuncuların başına patlamış durumda. Bu filmlerde oynayıp para kazanan pek çok erkek oyuncu olmasına rağmen erotik furya sadece kadınlardan ibaret gibi bir algı oluşmuş. O yüzden bu haftaki yazımda erotik furyanın birbirinden vamp ve seksi erkek oyuncularına değineceğim.   

Bülent Kayabaş


1945 Eskişehir doğumlu olan Bülent Kayabaş aslen tiyatrocudur. Hem de ödüllü bir tiyatrocu, Filiz Akın’la oynadığı Karateci Kız filmindeki öldürmeyen Allah öldürmüyor işte tarzı kurşun yiye yiye ölmeyen en son Filiz’e ayıp olmasın diye kendini yatağa atarak ölen ve dünya sinemasına en kötü ölüm sahnesiyle giren Bülent bey de 70ler erotik furyanın önemli isimlerinden. İyi bir tiyatrocu yetenekli bir oyuncu olmasına rağmen neden öyle kötü filmlerde oynamış diye sormayın. Sebebi tabi ki maddi mevzular. Sinemamızın en komiklerinden olan Bülent ağabey Necla Fide ile karşılıklı oynadığı hapishane sahnesinde abazanlık kapımı çaldı deyip çıldırmışsın sen diyen kadına kadınsızlıktan çıldırdığını söyleyip yes mi diye teklifini yeniler. Yalnız senaristi tebrik etmek istiyorum, Bülent ağabeyin oyunculuğunu ikonikleştiren o kült replik bence. Bu arada efsanevi mimikleri ile başarıyla canlandırdığı oyunculuğuna ek olarak başarılı da bir seslendirme sanatçısıdır. Çocukluğumun favori çizgi filmi Winnie the Pooh’da hem Winnie hem de Tiger’ı seslendiriyordu.


Aydemir Akbaş


O filmlerde oynamak istemediğini, ilk defa teklif geldiğinde küfrettiğini fakat 10 bin daha fazla veririz dediklerinde filmlerde oynamayı kabul ettiğini söyleyen Aydemir Akbaş, oynadığı filmleri kesinlikle porno olarak nitelendirmiyor. Ne alakası var pornoyla siz benim oramı buramı gördünüz mü? Bizim oynadıklarımız erotik içerikli komedilerdi diyor. Önüne milyonlar serilse de donunu asla çıkarmadığını dile getiren Aydemir Akbaş, filmlerde efsanevi paçalı donu ile yer edip small beden vücudunu sergilemiştir. Film afişlerinden komedisini konuşturduğu anlaşılan Aydemir Akbaş, popo dışarı, göğüs içeri duruşunun sinemamızdaki yılmaz temsilcisiydi. Sinema hayatına ek olarak fanatik Galatasaraylı olmasıyla hatırlanır. Özgecan Aslan’ın ölümünden sonra attığı tweetle tepkileri toplayan Nihat Doğan, Galatasaray üyeliğinden çıkarılınca Aydemir Akbaş’a pornocu deyip hem Aydemir beyi hem de Galatasaray kulübünü aşağılamak istemiş. Kendisi bu pornocu lafı üzerine sinemada asla 70ler furyası ile var olmadığını 8 filme yönetmenlik yaptığını 33 filmin senaryosunu kaleme aldığını ( Bu senaryolardan Şaban Pabucu Yarım ve Atla Gel Şaban Kemal Sunal’la efsaneleşmiş. ), 115 dizi filmde oynadığını söylemiş. Bu cevapla resmen “Hacettepe Üniversitesini Türkiye 72.’si olarak kazandım onur öğrencisi olarak mezun oluyorum, 9 farklı dil biliyorum, 12 ülke gezdim, peki ya siz?” demiş. Hala aktif olarak oyunculuğa devam eden Aydemir Akbaş’ın 68 yılında evlendiği kendisi gibi tiyatro oyuncusu eşi Beyhan Benek’le hala evli olduğunu da şuraya iliştirelim.


Ali Poyrazoğlu


2012 den beri UNICEF Türkiye iyi niyet elçisi olan Ali Poyrazoğlu da 70ler erotik furyanın önemli erkek oyuncularından. Hatta kendisinin tiyatro ve film işleri o kadar fazlaymış ki hepsine birden yetişememekten şikayetçiymiş. Beyaz perdede asla kuralı olmayan ve soyunmaktan çekinmeyen Ali bey Allah’ın verdiğini kuldan neden saklayayım diyerek sırım gibi vücudunu sergilemekten asla çekinmezmiş. Sevişme konusunda da kuralları olmayan Ali Poyrazoğlu’nun partneriyle aynı donu paylaşmasından müsrifliğe ne kadar karşı olduğu da anlaşılıyor doğrusu.


Hadi Çaman


Usta tiyatrocu Hadi Çaman da zamanında herhalde batmamak için erotik furyaya bulaşmış hatta furyanın en aranan isimlerinden olmuş. O da kesinlikle asla kuralları olmayan, vücudunu sergilemekten çekinmeyen bir oyuncuymuş. Alttaki afisten kitap kurdu olduğunu anladığımız Hadi bey yanında Arzu Okay gibi bir güzellik abidesi olmasına rağmen bile iki satır okumadan vazgeçmiyor.


İlhan Daner


Aslen Hadi Çaman’ın ekürisi olup erotizmden çok komedisiyle dikkat çeken tiyatrocu İlhan Daner de Yeşilçam’ın erotik furya döneminin aranan oyuncularındanmış. Ben aslında kendisini Ali Sururi ve Leman Çıdamlı ile beraber oynadığı Bülbül Ailesi filmiyle hatırlarım. Başarılı bir komedi oyuncusu olan İlhan bey film afişlerinde verdiği mimiklerden anlaşıldığına göre kendisi de bu furyaya neden düştüğünü tam olarak anlayamamış. Galiba onu kankası Hadi Çaman düşürmüş.


Yılmaz Köksal


Üstte değinmedim ama erotik furya filmlerinin de komedi, western, aksiyonla süslenmiş versiyonu mevcut. Aydemir Akbaş, İlhan Daner gibi isimler bu furyada daha çok komedisi ile var olurken Yılmaz Köksal daha çok vurdulu kırdılı aksiyon erotizm karışımı filmlerde rol almış ve rol arkadaşı da sektörün önemli vamplarından Feri Cansel.


Tabi bu durum Yılmaz ağabeyin hanımı tarafından pek iyi karşılanmamış ve yenge Yılmaz ağabeye resmen muhtıra vermiş. Bu vetodan sonra Yılmaz ağabey de filmlerinde Feri ablayla sadece aşağıdaki afişlerde de görüldüğü üzere koru beni Feri pozu vermiş.


Tamer Yiğit


Cidden Yeşilçam’ın da erotik furya filmlerin de en yakışıklılarından olan Tamer Yiğit’te sektörün önemli isimlerindenmiş. Bazen aksiyon içinde erotizmin olduğu filmleri tercih ederken bazen sadece erotik komedilerde oynamış. Ünlü oyuncu işadamı ve MHP milletvekili Murat Bayrak’ın kızı Rukiye Bayrak’la evlenince kayınpederinin hışmına uğrayıp aksiyon filmlerinden beter bir hayat yaşamış. Dönemin gazetelerinden de öğrenebileceğiniz vakada yolu kesilip aracına kurşun yağdırılan Tamer Yiğit’in kayınpederi ile olan davası 11 yıl sürmüş. Kayınpederi milletvekili olduğu için dokunulmazlığı sebebiyle ifade vermeye bile gelmediği için dönemin tüm önemli siyasilerinin kapısını çalan Tamer Yiğit 80 darbesine kadar çok zor dönem geçirmiş. Darbe olunca kayınpederi tutuklanmamak için Almanya’ya kaçınca rahat bir nefes alan ünlü oyuncu o dönemde hiçbir yapımcının arkasında durmak şöyle dursun bu adamı kayınpederi öldürür de film yarım kalır korkusuyla ona iş bile teklif etmediğini tüm röportajlarında dile getirmiş. Kendisi de tıpkı Aydemir Akbaş gibi oynadığı filmlerin porno değil erotik içerikli filmler olduğunu ve bu filmlerin yapımcıların diğer işleri için para kaynağı olduğunu dile getirmiş.


Behçet Nacar


İstanbul Erkek Sanat Lisesi mezunu olan Behçet Nacar sinemaya 60larda figüran olarak girmiş ve Yeşilçam’ın önemli kötü adamlarından biri olmuştur. 70’ler erotik furyasına Behçet serisi ile damgasını vurmuştur. Parçala Behçet, Ustura Behçet gibi isimlerden anlaşılacağı üzere kendisi salt erotizm değil aksiyon erotizm karışımı filmlerde rol almıştır. Öyle ki Türk sinemasında ilk araba patlatma sahnesini Behçet ağabey gerçekleştirmiştir. Sinemamızın avantür film üstadı yönetmenlerinden Yılmaz Atadeniz’in kadrolu oyuncusu İrfan Atasoy ile yollarını ayırınca sarıldığı can simidi olan Behçet Nacar, Yılmaz Atadeniz filmlerinin uzun boylu, atletik başrolü olup vurdulu kırdılı rollerde oynamıştır. Aşağıdaki afişten de anlaşılacağı gibi ortama afişi bile parçalayarak giren Behçet ağabeyimiz yanında seksili ablalar varken bile silahını elinden bırakmayıp naralar atarak hasımlarını korkutmayı başarır.


Salih Güney


Erotik furyada oynadığını sadece kadınlar değil erkek oyuncular da kabul etmiyor ama Salih Güney onlardan değil. Zamanında o tip filmlerde oynadığını kabul eden yakışıklı oyuncunun neden bu filmlerde oynadığına getirdiği açıklama biraz garip. Yakışıklılığı ve tiyatral alt yapısı sayesinde Yeşilçam’a jön kontenjanından giren Salih Güney de diğer meslektaşları gibi bu tip filmlerde maddi sebeplerle oynamış. Fakat kendisi diğerlerinden farklı olarak geçimini sağlamak için değil yurtdışına kaçmak için bu tip filmlerde oynamış. Ne diyelim aşağıdaki film afişinden çok güzel bir teklifle karşı karşıya olduğu ama söz konusu teklifi yapan kadınlardan biri Seyyal Taner diğeri Feri Cansel olduğu için karar vermekte bayağı zorlanacağı ortada. Hani yazı tura atılacak bir durum değil.


Aytekin Akkaya


Aslen Erzurumlu olan Aytekin Akkaya memleketinde çekilecek bir film sırasında filmin başrol oyuncusu ve yapımcı firma arasında daha film başlamadan çıkan bir tartışma sonucu başrol seti terk edince yönetmen tarafından keşfedilip filmde oynatılınca sinemaya adımını atmış. Nasıl bir şanslı köfteyse Aytekin ağabey İstanbul’a oyunculuğunu geliştirmeye geldiği sırada da Yeşilçam’ın sayılı korku filmlerinden olan Ölüler Konuşmaz Ki’de oynayıp kült filmlerde oynayacağının sinyallerini vermiş. Ama onun sinemamızda tanınırlığını sağlayan yapımlar Cüneyt Arkın’la oynadığı kült fantastik filmler olmuş. Özellikle Dünya’yı Kurtaran Adam ile sinemadaki yerini sağlamlaştıran Aytekin Akkaya’yı görünce insanda şans olacak diyesi geliyor. Bazıları ne kadar uğraşırsa uğraşsın yapamazken bazılarına Allah yürü ya kulum diyor. Allah bilir Erzurum’daki keşfedilme hikayesi de film setini görüp ne oluyor orada o kalabalık ne diye olay yerine giden Aytekin ağabeye yönetmenin sen gel başrol oyna demesiyle olmuştur. Tabi her ne kadar ballı olursa olsun sinemanın darboğaza girdiği yıllarda o da erotik furyadan nasibini almış. Fakat kendisine Cüneyt Arkın filmlerinin kapılarını açan haşin ve gaddar gösterişli fiziğini kullanmış mı bilmiyorum. Daha çok aksiyon porno karışımı filmlerde yer almış gibi duruyor afişlerden.  


Sermet Serdengeçti


Ankara Devlet Tiyatrosu’nun kadrolu oyuncusuyken 1974’te yönetmen Oksal Pekmezoğlu’nun İtalyan oyuncu Lando Buzzanca’nın “Erkek Dediğin Böyle Olur” serisinden kopyaladığı Beş Tavuk Bir Horoz filmiyle erotik furyayı başlatan isim olmuştur. Bu arada film erotizmden çok komedi içeriklidir. Kendisi ilklerin adamı olduğu için filmden kısa bir videoyu Youtube’den izledim. Galiba jigololuğunu yaptığı Kleopatra Selma kolunu öpünce ölmüştü. Kadının öldüğünü öğrenince verdiği tepki, mimikleri, ölmüş kadına dokunup korkması ve boşa gitmesin diye komedinin üzerindeki bir bardak viskiyi içip rahatlama çabası efsane komik. Bu arada ölmüş Kleopatra Selma ablanın yatakta önce sırt üstü yatıp sonraki çekimde sağa dönmesine diyecek söz bulamıyorum. Belki kadın ölmemiştir abicim iyi baksaydın. Bu arada Sermet Serdengeçti de erotik komedi karışımı filmleri ile bilinir hele İşler Karışık filminde tecavüzden kurtardığı kadının kolyesini çalmaya çalışması ibretlikti, aynı filmdeki araba çarpma sahnesiyse arabeskçi Gülnaz’ın efsanevi klibi Öldüm Burda’daki Broadway sahnesi kadar gerçekçiydi. Fakat Sermet Serdengeçti’nin ömrü başlattığı erotik furya kadar kısa olmuş, genç sanatçı 32sinde hayata veda etmiş.


Kazım Kartal


Yeşilçam’ın önemli karakter oyuncularından olan Kazım Kartal, daha çok kötü adam rollerinde oynasa da lise eğitiminden sonra çalışma hayatına başlar ve 1964 yılında sinemaya girer. Kayıtlı olarak 350 filmde oynayan, iki senaryo yazan ve bir film yöneten Kazım Kartal da erotik filmlerde oynama hikayesinin maddi sıkıntılar olduğunu hatta bakkala veresiye bile yazdıramayacak duruma geldiği için teklifleri kabul ettiğini söylüyor. Ne diyebilirim ki eskiden oyuncuların sinemadan fazla para kazanamadığı verdikleri röportajlardan biliniyor. Kazım Kartal genelde yan rollerle tanınmış bir karakter oyuncusu zamanında başrol oynayan Hülya Koçyiğit’in bile bakkala veresiye borcunu ödemek için film çektiğim çok oldu demişliği var.


Tarık Şimşek


Yeşilçam’ın aranan kötü adamlarından Tarık Şimşek de bir dönem erotik furyada oynayan hatta bu yüzden 12 Eylül sonrası bu tip filmlerde oynadığı için mahkemeye çıkan oyunculardan birisi. Ben onu Macera Yolu filminde Ayşe ve arkadaşının korkudan aklını alan aşırı gerçekçi, hunhar gülüşlü deli olarak hatırlasam da erotik furyanın vurdulu kırdılı filmlerinde yanında iki adet çıscıbıl abla varken bile hasımlarına silah çekmekten geri durmayan bir karaktermiş. Bu arada shopta acemi olduğum için ablalara yaptığım kalpli shop pek bi çirkin olmuş. Afişi kim yapmışsa ne diyeceğimi bilemiyorum doğrusu tepkisi verdirdi. Belli ki ortalık karışık Tarık ağabey hısımlarına silah çekmiş, bakır kızılı abla nolduğunu anlamamış ama arada beni de vurmasınlar diye teslim olup elleri havaya kaldırmış. Yataktaki ateş kızılı abla ise ben onları oyalarım siz kaçın bakışı atmış. Bence bu filmlerin asıl sorunu oyunculuk kamera filan değil senaryosuzluk. Yönetmen Fransız yeni dalgasından olamayacağına göre filmlerde oynayan pek çok oyuncunun da dile getirdiği gibi ticari kaygılarla çekilen grotesk filmimsiler.


Ünsal Emre


Resme bakıp çok yakışıklı adammış dediğimiz Ünsal Emre de erotik furyada rol almış.  1971 yılında Ses dergisinin açtığı artist yarışmasında Tarık Akan’ın ardından ikinci seçilerek sinemaya başlayan Ünsal Emre aslen bıyıksız daha yakışıklıymış. Filmler hakkında bilgi sahibi olsam da birkaç komedi videoları hariç furya filmlerinden en meşhurlarını bile izlemediğim için Ünsal Emre’ye ayırdığım kısımda adamın uber yakışıklılığından sonra erotik içerikli film ve porno film farkına değineceğim. Aşağıda Ünsal beyin dönemim önemli kadın oyuncularından Mine Mutlu ile çevirdiği filmin afişi var bu filmde Mine Mutlu’nun ayaktaki hali hariç giyinik kadın yok. Mine hanımın yataktaki hali ve sandalyede oturan sarışın abla aslen çıplak fakat siyah bir kalemle boyanmışlar. Birkaç afişte kadınların çıplak olan altları ya külot gibi daha estetik bir şekilde boyanıyor. Üst kısımlarına da yıldız yapılıyormuş. İşte bu fark filmin porno değil erotik içerikli olduğunun göstergesiymiş. (Kaynak: 3. Adam)


Mete İnselel


Kariyerine tiyatro ile başlayan Mete İnselel’i erotik furya değil de Köyden İndim Şehire filmindeki resepsiyonist rolü ile hatırlıyorum. Mimikleri efsaneydi, sabun köpüğü diye tabir edilen filmlerdeki yan rollerle geçimini sağlamaya çalışan Mete İnselel de erotik furyadaki rollerinden sıkıntıyla bahseden oyunculardan. Çekimi kısa ve kolay ama getirisi fazla olan bu filmlerde oynamayı sektördeki pek çok isim gibi o da maddi sebeplerden kabul etmiş.


Altan Günbay
  


1931 Konya doğumlu olan Altan Günbay da serideki diğer isimler gibi eğitimli bir oyuncu belki de Arzu Okay’ın bu furya mevzu neden kadın oyuncuların üzerine kaldı niye günah keçisi biz olduk sorusunun cevabı ülkemizdeki kadına bakış açısı, toplumda kadının yeri kadar eğitimle de alakalı. Çünkü ben sektördeki kadın oyuncuları da inceledim ve eğitimli diyebileceğim bir kadın yok. Sadece Arzu Okay o da çocuk yaşta annesinin gönderdiği resimle yüz güzeli seçilip sinemaya atılınca okulu bırakmak zorunda kalması okumayı içinde ukde bırakmış. Sinemayı bırakıp iş kadını olunca okuyup kendini geliştirmiş ve kızının eğitimi için elinden geleni yapmış. Sorbonne Üniversitesinde yüksek lisansa kadar kızının eğitimine önem vermiş kadın. Fakat bu durum sinemamızda sadece erotik furyada var olan kadınlarda değil tüm Yeşilçam için geçerli. Sinemamızda kolejli diye anılan Filiz Akın, Zeynep Aksu, Oya Aydoğan hariç eğitimli bir kadın oyuncu yok. Eğer tek işin sinema olursa ve arkan da yoksa aç kalmamak için bu filmlerde oynarsın ama sen ömründe tiyatro yapmadınsa başka marifetinde yoksa ve bu filmler de seni yıprattıysa tabi ki sinemadan uzaklaşırsın ve yapacak bir şeyin kalmaz. Bu filmlerde oynayan birçok erkek oyuncunun sinemaya ek olarak tiyatro geçmişi var ya da çoğu eğitimli olduğu için yapacakları meslekleri var. Behçet Nacar, İstanbul Erkek Sanat’tan mezun ve asıl mesleği dökümcülük, Aydemir Akbaş Galatasaray Lisesi mezunu ve aslen gazetecilik yapıyor, Tamer Yiğit İzmir İktisadi İdari İlimlerde okumuş, Ali Poyrazoğlu ve Hadi Çaman’ın kendi tiyatroları var. Keza Altan Günbay da Ankara Devlet Konservatuarından mezun Almanya’da opera üzerine eğitim almış birçok opera bestesi var 10 tanesi plağa doldurulmuş. Bence burada asıl sorun furyanın kadınlarla anılmasından çok 70’lerde sinema ile de topluma benimsetilmeye çalışılan kadının yeri evidir mantığı yüzünden kadınların okutulmaması. Bakın şurada 14 tane erkek oyuncu saydımsa yarısı bile değil rahat 3te 2si eğitimli tiyatro kökenli. Ama aynısını maalesef kadın oyuncular için söyleyemeyeceğim, çoğunun tek vasfı güzel olması. Altan ağabeye gelecek olursak gayet donanımlı bir oyuncu olan Altan Günbay aslında sinemada kötü adam rolleri ile hatırlanır. Bu arada aslen sırma saçlı bir ağabeyimizmiş 1960ların ortasında girdiği sinemada Altın Çocuk ya da Altın Tabancalı Ajan filminde yönetmenin saçını kazıtmasını istemesi üzerine saçını kazıtmış ve ve kel halinin oynayacağı rollerde daha etkili olacağını düşündüğü için sinema kariyeri boyunca saçını sürekli kazıtmış. Alttaki afişten de anlaşılacağı üzere erotik furya filmlerine pek hevesle girmediği hayattan bezmişçesine verdiği pozdan belli abla desen o Altan abiden beter bezmiş.
Başta da dediğim gibi sinemanın darboğaza girdiği 70lerde bu tip filmlerde birçok oyuncu parasızlıktan oynamış. Tugay Toksöz, Öztürk Serengil, Murat Soydan gibi önemli isimler de bu filmlerde rol almış. Öyle ki günümüzde Yaprak Dökümü’nün evlattan yana bahtsız Ali Rıza amcası Halil Ergün’e de zamanında Arzu Okay’la bir filmde oynaması teklif edilmiş. Dönemin önemli tiyatrocu ve komedyenlerinden Levent Kırca’ya teklif gelmiş.



Bonus: Rüştü Asyalı


1947 Elazığ doğumlu Rüştü Asyalı, Ankara’da lise öğrencisiyken aynı zamanda Halk Evlerinde tiyatro kurslarına katıldı. Ankara Devlet Konservatuarının Tiyatro sınavlarını kazanıp eğitimini tamamladıktan sonra Devlet Tiyatrosunda oyuncu olan Rüştü Asyalı aslen radyo programlarında sunduğu Keloğlan oyunları ile dinleyicinin beğenisini kazanınca 1971 1975 yılları arasında 4 adet Keloğlan filmi çevirerek izleyicilerin de beğenisini kazandı. Daha sonra Yaman Delikanlı filmi ile oyunculuğa devam etse de alttaki Keloğlan serisini koyu bir Keloğlan hayranı olan ben de bilmiyordum. Galiba burada biricik kankası Bicirik’ten free olarak takılıyor Rüştü bey. Oyuncu ve tiyatroculuğunun yanında başarılı bir seslendirme sanatçısı olan Rüştü Asya’lının Arzu Okay’la oynadığı ve internet camiamızın derin, karanlık dehlizlerinden çıkıp herkesi şok eden bu filmini eminim Rüştü bey kendisi bile unutmuştur.



19 Eylül 2019 Perşembe

Sevgilisini Seksi Kadınla Basan Vajinismus Ayşecik’in Balataları Sıyırıp Akıl Hastanesine Düştüğü İlk Aşk


Senaryosunu tabi ki her Zeynep Değirmencioğlu filminin kadrolu senaristi Hamdi Değirmencioğlu’nun yazdığı 1972 yapımı İlk Aşk filminin yönetmeni Osman Fahir Seden. Başrollerde Zeynep Değirmencioğlu ve Kerem Bozbey’in oynadığı filmin konusuna sinemaseverler yabancı değil. Aslında film 1961 yapımı başrollerinde Natalie Wood ve Warren Beatty’nin oynadığı Elia Kazan filmi Splendor in the Grass’ın (Aşk Bahçesi) uyarlaması.


İki film birbirlerine afişlerinden tut içeriğine kadar benziyor. Gerçi kırk yılın çocuk oyuncusu Ayşecik’i ürkek bakışlı ve yarı çıplak görmek üstelikte kendisiyle sıfır uyum içinde olan bir erkek aktörle ne bileyim göz kanattı İlk Aşk’ın afişi.


İki film içerik olarak benzese de birebir uyarlamadan çok esinlenme gibi desek daha doğru. Filmlerde ortak nokta toplum baskısı ve cinsellik arasında kalan genç bir kızın aklını kaçırması. Fakat iki filmde bu durum farklı bir şekilde işleniyor. Aşk Bahçesi’nde Bud sevgilisi Wilma’ya deli gibi aşık olmasına rağmen toplumda evlilik dışı cinsel ilişkiye giren kızlara kötü gözle bakıldığı için Wilma onunla cinsel ilişkiye girmez. İkilinin serbest bir cinsellik yaşaması için evlenmesi gerekmektedir ama Bud’un babası oğlunun üniversite eğitimini bitirdikten sonra evlenmesinde diretmektedir. Hormonlarına yenik düşen Bud, okulda serbestliği ile bilinen ve cinselliğini yaşamaktan çekinmeyen bir genç kızla ilişkiye girer. Bud ve okul takımından erkek arkadaşları Wilma’nın bu durumu takacağını düşünmez çünkü bahsi geçen kız neredeyse okul takımındaki erkeklerin hepsiyle yattığı için Wilma’nın toplum gözünde ahlaksız diye nitelendirilen bir kızı kıskanacağını sanmazlar.  Fakat durum onların düşündüğü gibi olmaz ve Bud’un başka bir kızla yattığını öğrenen Wilma’nın psikolojisi bozulmaya başlar. Toplum baskısına ek olarak evde annesinin erkekler ve bekaret konulu nutukları yüzünden arada kalan genç kız sevgilisi tarafından sırf cinsellik sebebiyle aldatınca derste şiir okurken bile ağlamaya başlar. Bud’u kaybetmemek için onunla birlikte olmak ister. Mezuniyet gecesine giderken giydiği kırmızı elbise ve kendisine iyi kız diyen sevgilisine iyi bir kız değilim demesi bunun göstergesidir. Fakat Bud onunla ilişkiye girmek isteyince çocukluğundan beri aklına kazınmış olan bekaret ve toplum baskısı birden ortaya çıkar ve genç kız aklını kaybeder.


Yerli versiyonumuz İlk Aşk’ta ise iyi aile kızı olan Ayşe ile kendisine tamamen zıt olan Ali’nin ilişkisinin bozulup Ayşe’nin aklını kaçırması da benzer bir olayla olur. Fakat galiba Osman Fahir Seden’in vamp kadın takıntısından dolayı ikilinin felaketine Aşk Bahçesi’ndeki gibi cinsel dürtü değil femme fatal bir kadın sebep olur.  Fakat buradaki femme fatal Ayşe’nin Ali ile yatakta bastığı Lale değil Ali’nin üvey annesi Handan’dır.


Üvey annenin bu kadar genç, güzel ve çekici olmasından Ali ve Ayşe’nin arasına neden seksi kankası Lale’yi sokup ayırmaya çalıştığını anlamış olmalısınız. Üvey oğlunda gözü olan Handan, Ali’nin kadınlardan nefret etme sebebidir bir yerde.


Handan’ın ricası üzerine Ali’yi baştan çıkarıp Ayşe’yle ayırmayı kabul eden Lale ise tıpkı Splendor in the Grass’taki versiyonu gibi toplum tarafından kabul görmeyip ahlaksız olarak nitelendirilen ama cinselliğini doyasıya yaşayan bir kadın. Bir kere Lale evli değil ama Gaddar Kerim karakteriyle hatırlanan karakter oyuncusu Hikmet Taşdemir’in canlandırdığı elemanla beraber yaşıyor. Kankası Handan, Ali’nin babası ile dost hayatı yaşarken dansözlük yaptığına göre onun da bar kadını olma ihtimali yüksek.



İlk Aşk filminin kesinlikle farklı hatta çok farklı klasmanlardaki ikilisi Ayşe (Zeynep Değirmencioğlu) ve Lale (Seyyal Taner) filmde masumiyet ve vamplığın çatışması gibi. Aslında sıkıntı güzellikte değil de albenide olabilir. Soğuk bir güzelliği olan Zeynep Değirmencioğlu’nun canlandırdığı Ayşe karakteri masumiyetin sembolü küçük bir kız çocuğu iken Seyyal Taner’in canlandırdığı karakter fizik avantajını da kullanarak cezbedici bir kadın olmasının avantajını kısa dönemde topluyordu. Aslında filme kadın ve kız çocuğunun savaşı olarak da bakabiliriz. Mesele Hollywood versiyonunda durum sadece toplumsal ahlak baskısı ve annenin kızına uyguladığı bekaret masumiyet baskısıyken Yeşilçam versiyonunda iş biraz daha sosyolojik boyutta. Ayşe karakteri değil sevişmek öpüşmeye bile uzak, beni ilk öpen kişi kocam olacak derken o dönemde toplumda kabul gören genç kız imajının beyaz perde ayağı. Tıpkı Münir Özkul ve Adile Naşit’in başrol oynadığı aile filmlerinde topluma sunulan fakir ama gururlu, şerefli, namuslu aile imajı gibi.


Film İstanbul Kabataş’ta vatandaşlarla ilk aşk hakkında sokak röportajı yapacak TRT muhabiri ile açılıyor. Sokakta türlü türlü insanlarla karşılaşıp işini yapmaya çalışan garibim muhabir ve kameraman arkadaşı Ayşe’ye de mikrofon uzatır. Kıza alt tarafı ilk aşk hakkında fikrini soran muhabire Ortaköy sapığı muamelesi yapan Ayşe ben sizin bildiğiniz kızlardan değilim hıh diye trip atıp olay yerinden uzaklaşır. Bu cevap karşısında kameraman mavi ekran vermiş elindeki kameranın yönü değişmiştir. Yani adam bu abuk cevaptan sonra bu kıza film harcamaya bile gerek yok diye kamerayı kapatıp en hayırlı hareketi yapmıştır. Ayşe’nin bu efsanevi tepkisinin aynısını en son Yüz Numaralı Adam filminde Şaban’ın söyle bi yürürsek teklifine ama ben bakireyim cevabını veren Kasap Hayri’nin yeğeni Zeynep’te gören Yeşilçam izleyicisi de şok olmuştur.


Ayşe’nin kendilerine sapık muamelesi yapması sonucu meslek hayatlarının şokunu yaşayan iki muhabir bu sefer de alt tarafı yirmi yaşında olup sanki feleğin çemberinden geçmiş gibi aşk mı hıh aşka inanmıyorum ki diyen tıbbiyeli Ali ile sınanıp meslek hayatını bırakıp Bodrum’a yerleşmiş ve kendilerini doğaya vermiş olabilir.


İki muhabire meslek hayatını zehir eden Ali ve Ayşe ikilisinin hayatına odaklanan filmimizde daha sonra bu uyumsuz ikilimizin yaşadığı çevre izleyiciye sunulur. Enstitüden çıkıp koşa koşa evine giden Ayşe seke seke ayakkabı tamircisi olan babasının yanına gelip aşırı samimiyetsiz bir mutlulukla cınım bıbım, dinyının in tıtlı bıbısı diye babasıyla sarılıp öper, itici bir diyalog kurup daha sonra aynı samimiyetsizlikle terzilik yapan anasına sarılıp öper. Yani bu sahnelerde fakir ama mutlu aile yapısı topluma iyice dayatılır. Ayşe dünyanın en mutlu kızıdır ergenlik bunalımı Ayşe kızımıza uğramamıştır. Ayşe’nin ailesi de azıcık aşım ağrısız başım modunda acından taş kaynatsa bile sırıtıp gülecek aşırı samimiyetsiz ve Türkiye aile yapısıyla alakası olmayan bir ailedir.


Ayşe’nin fakir ama mutlu aile yaşantısından sonra sıra gelir Ali’nin zengin ama mutsuz üstüne de ahlaksız ailesine. Farkındaysanız Ali’nin ailesi bir arada bile değil, Ayşe’nin ana baba ve çocuktan oluşan mutlu çekirdek aile yapısına karşın Ali’nin ailesi baba, üvey ana ve çocuktan oluşur ve onlar da günde on dakika bile aynı ortamda durmaz. Eve geldiği ilk anda üvey anasını konken arkadaşı Lale ile viski içip kumar oynarken bulan Ali’nin babasıyla sorunu olduğu için onu uzun zaman ekranlarda göremeyiz. Zaten babanın tek vasfı viski içmek ve kaza geçiren oğluna çek uzatıp bunu o fakir aileye ver adımı böyle konulara karıştırma diye oğluna laf sokmaktır. Anam gören de sosyetede namus ve şeref timsali diye anıldığını hayır işleri yapan vakıflar müdürü olduğunu filan sanır. Evliyken dost tutan, pavyonlarda dansözlerle takılan, karısı ölür ölmez dansöz dostuyla evlenen azgın tekenin tekisin sosyete sana götüyle gülüyordur oksijen israfı.


Öte yandan eve gelir gelmez bir tıbbiyeli aktivitesi olarak ders çalışmak dururken fuck bady olarak gördüğü kızı garsoniyerine çağıran Ali, kumarbaz ve seksi üvey annesinin tacizine uğramamak için aralarına perde çeker. İzleyicilerin çoğu noluyo ya derken ben bu çocuk tıp fakültesini nasıl kazanmış diye derin düşüncelere dalarım. Kesin sınavda kopya çekti kesin!


Efendim bu Ali çapsızı muhtemel garsoniyere cima yapmaya gitmenin heyecanı ve acelesiyle nasıl araba kullandıysa kendi halinde bisiklet süren Ayşecik’e çarpar. Kızı hastaneye yetiştiren Ali’nin yanına aralarında ne gibi bir ilişki olduğunu bilmediğimiz Cerrahpaşa’da asistan doktorluk yapan sarışın gelir. Ayşe’yi saçlarını kesmeden beyin ameliyatı yapan tıp mucidi doktor ağabey bu ameliyatla hastanın estetiğine zarar vermeden ameliyat yapan ilk doktor diye tıp tarihine geçmiştir. Doktora bizden gerçekleri saklamayın meslektaş sayılırız ben asistanım bu yanımdaki de tıbbiyeli deyince herhalde tıp dilinde açıklama yaptı doktor bey, iki parmak yukarı çarpsan kız ölmüştü filan diyor. Anam iki parmak yukarı çarpmak ne zaten bisikletli kıza çarpmış, iki parmak nasıl yükselsin araç, bisiklet mi bu ön tekerleğini kaldırsın?


Ali’nin kaza geçirdiğini öğrenen ailesi ise kızın ailesi tazminat ister pis fakirler filan diye konuşmaya başlar. Ali ve asistan doktor sarışın ameliyat sonrası kafası takke modeli sarılan Ayşe’yi ziyarete gelirler. Cidden Ayşe’nin merdiven altı doktorunu tebrik ediyorum kızın üstündeki yorganın çarşafından atmış arşın kestirip kafasına dolama usulü sarıp kumaş ziyanı yaparak tedavi yöntemiyle tıp fakültesinin açıktan da okunacağını kanıtlamış. Ayşe’de trafik kazası geçirmiş beyni sarsılmış ama karakterinde hiçbir değişiklik yok hala o eski Pollyanna havasında. Belki da kazada sarsılacak bir beyni olmadığı içindir. Kızım kaza geçirmişsin kafana iki top kumaştan sargı sarmışlar hala diyorsun ki bana çarpıp hastanelik eden beye teşekkür borçluyum, parasını niye alayım, hayatımda kimse bu kadar çok ve güzel çiçekler yollamamıştı bana hem sizin gibi iyi çok iyi insanlarla tanıştım. Bunun üzerine muhtemel içinden bu kız salak mı yoksa ben çarpınca beyninde hasar oluştu da mı bu hale geldi diyen Ali asıl iyi olan sensin der.


Ayşe’nin sevgi pıtırcığı halinden sonra kendi hayatına dönüp kaldığı yerden garsoniyer maceralarına devam eden Ali ve ilk görüşte aşık olduğu Ali’yi hastanedeki gül bahçesinden hallice odasında hayal eden aşka düşmüş Ayşe’nin tamamen ayrı dünyaların insanı olduğu karşıt kurgularla izleyiciye verilir.


Hızlı çapkın Ali iyileşmen şerefine bir parti vereceğim diye Ayşe’yi günah partisine davet eder. Bu partinin şoko partisi olacağını ve iğfal edileceğini düşünen Ayşe, ay yok ben sıkılırım diye belayı geçiştirse de beni hatırla diye kendisine içinde telefon numarasının olduğu bir şiir kitabı veren Ali’nin verdiği Aşk kitabına whatsappta flört adayının mesajını okur gibi bakar. Baktığı neyse de bi de kitabı filan öpen Ayşe çok yanlış kişiye aşık olmuştur.


O dönemde her evde telefon olmadığı için Ayşe, Ali’yi aramak için mahalle bakkalına gider. Bakkallıktan arta kalan zamanında altın günü kısır dedikodularına gidip gıybetin dibine vurduğuna emin olduğumuz bakkala çaktırmadan Ali’yle konuşma derdine giren Ayşe’nin yaşadığı gerilime karşılık Ali garsoniyerde konulu film çevirmektedir.


Ayşe’nin ısrarlı aramalarına dayanamayıp işini yarım bırakmanın siniriyle telefonu açan Ali’nin sinirleri karşısında kekelemeye başlayan Ayşe başına geleceklerden habersizdir. Kızım sen bu Pollyannalıkla kimden beddua aldın ilk aşkını böyle pi… neyse siz anladınız onu.


Ayşe’nin kimden beddua alıp böyle bir adama aşık olduğu hem de ilk aşk gibi oldukça tecrübesiz ve saf bir duyguyu böyle odun ruhlu bir herife karşı hissettiği cidden merak konusu.


Kendisini arabayla almaya gelen Ali’ye yürüyelim daha iyi diyen Ayşe korumacılığına da şapka çıkartıyorum. Mabat korkusu ile savunma mekanizması arası bir şey bu. İşte toplum baskısı o kadar üst seviyede ki aşık olduğu gence bile güvenip arabasına binemiyor Ayşe. Ali’nin yüzünde ise bu kıza boşuna zaman ayırıyorum bakışı var.


Ayşe’nin ısrarı üzerine canım arabadan inip yayan yapıldak parka gelen Ali sevişme en olmadı bi french kiss filan beklerken ay bizim mahallede bi kuru Emine var, hele kikirik Fatma’yı bi görsen diye kendi kendine konuşup gülmektedir. O sırada Ayşe ile buluşmanın şokunu yaşayan Ali şurdan mini etekli bi kız geçse de bari günümüz şenlense modunda sağa sola bakınmaktadır.


İkili ne zaman buluşsa Ali hep etrafına bakmaktadır çünkü Ayşe’nin anlattıkları hiç Ali’yi açmamaktadır. Garibim Ayşe’nin de Emmanuelle serisinden haberi yoktur ki anlatıp Ali’nin dikkatini çeksin. Ali’nin gözü dışardadır ama safım Ayşe aşkın gözü kördür ilk aşkınsa duble kördür dedirtircesine bana mektup yaz diye tutturur.  Çünkü mahalleden arkadaşı Esma’nın da sevgilisi vardır ve onlar mektuplaşmaktadır. İlk ilişki tecrübesizliğinden ilişkinin nasıl olacağını çevresinden gören Ayşe’ye Ali daha önce bi erkekle öpüşüp öpüşmediğini sorduğunda Ayşe’nin verdiği cevapla şoka uğrar. Kendisini çok erkeğin öptüğünü söyleyen Ayşe’nin anladığı öpme şekli bayramda elini öptüğü akrabaların sulu öpücüğünden ibaret olduğu için Ali bunu da öğrenince gülme krizine girer. Yok anam bunlar gerçekten sinema tarihimizin gördüğü en ayrı dünyaların insanı ikilisi. 
 

Ali’den ayrıldıktan sonra koşarak eve gelen aşk sarhoşu Ayşe ve odasında mankenle dans ederken Ayşe’yle randevusunu gülmekten altına kaçırmadan ya da ölmeden bitirmeyi başaran Ali de gece kulübünde üvey anasının kıskanç ve Lale’nin ise tahrik olmuş bakışları altında dans etmektedir.


Ali’ye bakıp iç çekerek tam bir aslan diyen seksi ve kabarık saçlı Lale bacımızın burçlarla ilgilendiği ortada, gerçi Ali’nin o egoyla aslan dışında bir burca sahip olması da beklenemez ya.  Lale ağzının suyunu akıta akıta baktığı Ali’nin sevişmesini merak ederken kadına boğacak gibi bakan Handan da neden tecrübe etmiyorsun der.
 

Ali kendisini baştan çıkarmaya çalışan seksi Lale ile dans ededursun Ayşe de yatağa uzanıp aşk romanlarından kopya çekerek Ali’ye en hislisinden bir aşk mektubu yazmaya çalışmaktadır. Zavallı Ayşe seksi fotoğraflar çekinip bi zarfa koysa da Ali’ye verse Ali’nin daha mutlu olacağından habersiz parmaklarını ısırarak mektup yazmaya girişir.


Bu sırada Ali de Ayşe’nin ısrarlarına dayanamayıp kıza bir aşk mektubu yazmaya çalışır. Ama ömrünce romantik bi söz söylemeyi geçtim kızlarla telefon dışında iletişim kuramayan o da garsoniyerin adresini verip randevulaşmaktan ibaret olan garibim Ali bi halt yazamaz. Benim yerime sen mektup yazsana diye ödevini kardeşine itekleyip televizyon izleyen tembel ağabey misali mektubu sarışın asistan ablaya kitlemeye çalışır. Kız da mektubun Ayşe’ye yazıldığını öğrenince dünya da kız mı kalmadı, günah elleşme o kıza diye Ali’ye çemkirir. Ali de sana ne be ben o gözü açılmamış saftoriğe sevişmeyi öğreteceğim ablası bundan büyük sevap mı olur diye kızı iyice şok eder.  Ah be ablam sen de şunu eterle uyutsaydın ya adam resmen kadın düşmanı!


Ali, Ayşe’ye sevişmeyi öğretip sevap kazanma planları yaparken odasında kendi halinde suluboya resimler yapan Ayşe telli duvaklı gelin olup Ali ile orman demeden sahil demeden koşuşturduğu hayallerine dalar. Allah’ıma kitabıma ben bu hayalin aynısını The Teeth filminde görmüştüm. Ne tesadüf konu farklı olsa da Dişler filminin filminin Dawn’ı da Ayşe gibi vajinismustu.


Bu iç sıkıcı hayalde arkadaşı Esma’nın mektubun var haberiyle uyanan Ayşe, meraklı arkadaşının yanında büyük bir heyecanla mektubu açınca hayatının şokunu yaşar. Mektup diye tutturdun al sana mektup diye mektup almak her genç kıza nasıp olmaz Ayşe. Tabi Ayşe meraklı arkadaşı Esma’nın bu hisli mektubu anlayamayacağını bildiği için ayakta kendi kendine mektup yazar. Sanki mektubu Ali yazmış gibi aşk cümleleriyle süsleyip gözyaşlarıyla okurken Esma da aşka bak be valla benim öküz hiç böyle yazmıyor diye instagramdaki sahte çiftlerin yalan mutluluğuna imrenenler gibi Ayşe’nin hayali mektubuna imrenir.


Ayşe’yi mektubun çok hoşuma gitti, biz hiç ayrılmayalım, seni ailemle tanıştırmaya götürüyorum diye klasik bir yalanla kandırıp garsoniyere götüren çakal Ali’nin garsoniyer de sosyete pazarı gibi. Kızlar sütyenlerini pabuçlarını niye bırakıp gitmiş o kısmı anlamadım, hadi sevişirken eşyaları sağa sola saçarsın tamam da seviştikten sonra kızları garsoniyerden çıplak mı gönderiyor bu Ali niye kızlar orada kıyafet bırakıp gitmiş? Ben bu düşüncelerle boğuşurken Ayşe bu sütyenler anasının mı ki şokuyla etrafa bakınır, Ali de soyunup Nuri Alço’nun sarı bornozundan sonraki en çirkin bornoz olma özelliğini barındıran pembe bornozuyla Ayşe’nin karşısına çıkar.


O dağınık, masanın üstünde sütyen çekyatta ayakkabı olan garsoniyeri pırıl pırıl yapıp gördüğü sütyene rağmen Ali’nin amacını anlayamayan ama hafifte işkillenen Ayşe, Ali ve korkunçlu pembe bornozunu görünce paniğe kapılır. Ali’nin yoksa beni sevmiyor musun sorularına maruz kalan Ayşe ve Ali’nin ilişki anlayışı gibi sevgi anlayışı da farklıdır. Arkadaş filminde Azem’e Ay deniz olmadan yaşayamam ben diyen Melike gibi sevişmeden yaşayamayan Ali için öpüşmedikten, sevişmedikten, beraber yatmadıktan sonra arkadaşlık yapmanın bir anlamı yoktur. Park bahçe gezip pastanede muhallebi yemelik bi ilişki Aliye göre değildir. Ayşe’ye göre ise sevişmek kirlenmektir ve evlenmeden öpüşmeye bile karşıdır.   
 

Garsoniyer faciasından sonra ayrılan ikili ayrılık acılarını kendi hayat anlayışlarına göre atlatmaya çalışır. Gerçi ayrılık acısı yaşayan sadece Ayşe’dir. Ali’nin yaşadığı dramın sebebi muhtemel ilk defa garsoniyerine gelin bir kız onunla sevişmeden garsoniyeri terk etmesidir. Ayşe enstitüde Ali’yi düşünerek dikiş dikerken Ali, partilerde dans edip alkolün dibine vurur, öte yandan da üvey annesinin tacizleriyle uğraşır.


Bu aradan Ali’nin arkadaşı stajyer doktor sarışın Ayşe’nin okuluna gelip o kimseyi sevemez, kendine dikkat et filan diye Ayşe’yi uyarır. Ayşe safım da onu çok seviyorum, nasıl unutabilirim? Bana yardım et abla filan diye kızı darlar. Sarışın da kalkıp hiç işi gücü yok gibi ben de seni ondan buldum, bundan sonra senin en yakın arkadaşın ben olcam demez mi? Ulan acaba stajyer abla gizli lezbiyen de Ayşe de gözü mü var? Gelmiş uyarıyorum ayağına sevgilisini kötülüyor, ruh hastası filan diyor buraya kadar normal derken senin en yakın arkadaşın olacağım filan.


Sarışının Ayşe’ye karşı gizli hisler besleyip beslemediği muammasıyla uğraşırken Ayşe’nin dedikoducu, mahalle arkadaşı Esma, Ayşe’nin penceresinin altına gelip, el kol işaretiyle Ali’nin mahalleye geldiğini ve onu beklediğini haber eder. O dönem mahalle kültüründe yetişen her genç kız gibi Ayşe ve Esma’nın sevgili mevzundaki iletişimi hep pencere altından sessiz sinema oynar gibi gerçekleşir. Bu arada Esma ve Ali Ayşe tarafından tanıştırılmadığına göre Ali mahalleye geldiğinde Ayşe’nin tek arkadaşı olan Esma’yı nasıl tanımış da Ayşe’ye haber göndermiş orası ayrı bir bilmece.


Bu arada çamaşır toplamaya inen Ayşe sanki geldiğinden hiç haberi yokmuş gibi kendisinden özür dilemeye çalışan Ali’ye ne işin var burda filan der. Sen de az çakal değilsin AyşeJ özür dileyen Ali’ye babam görmesin git hadi dediği sırada babası gelip aşırı samimiyetsiz fakir ama iyi niyetli baba rolünü oynar. Normal şartlarda o babanın Ali’ye uçan tekme atması ne biliyim Ayşe’ye bu kim diye bağırması filan lazım. Gel bi tas çorbamızı iç ne ya hiç gerçekçi değil. Zaten Zeynep Değirmencioğlu filmleri, fantastik uyarlamaları tenzih edersek onlarda zaten gerçekçilik aranmaz, aşırı samimiyetsiz filmlerdir. Hayat Sevince Güzel’de bunu en net şekilde görebilirsiniz. Hani ilkokulda öğretmenimizin nasıl bir birey olmamız gerektiğini anlattığı yalan söylemeyen, sigara içmeyen, sevgi dolu birey modeli var ya işte hep model olarak kalıp hiç hayata geçmeyen o modelin sinemaya yansımış halidir Zeynep Değirmencioğlu filmleri ve o filmlerdeki karakterler.


İşte Ali de ayrı kafa yapısındaki sevgilisi Ayşe’den ayrıldıktan sonra eski hayatına dönüp çevresindeki kadınlar ve Ayşe’yi karşılaştırmaya başlar. Hani şimdiki zengin erkek fakir kız dizilerinde sevimli gösterilmeye çalışılan ama bildiğin salak fakir esas kızı görüp sen çevremdeki kızlara benzemiyorsun dur sana aşık olayım klişesi var ya işte o klişenin temeli Yeşilçam’da atılmıştır ve Ali de o klişenin kurbanlarından biridir. Burada görmüş olduğumuz ikiliden zayıf taraf Ali’dir. Ali, Ayşe’den özür dilemeye geldiği gün Ayşe’nin babasının davetiyle gittiği evde gördüğü mutlu aile hayatıyla kendi çocukluğunda hiç görmediği ama hep istediği aile hayatını görür. Fakat bu geçici bir istektir, Ali zayıf yapılıdır. O aile yapısını istese de kendi hayatının kodlarında öyle mutlu aile örneği olmadığı için Ali’nin iyi bir aile hayatına sahip olması imkansızdır.
 

Çünkü ne kadar kabul etmek istemese de Ali’nin önündeki tek örnek olan babası Ali’nin büyüdüğünde dönüştüğü kişinin mimarıdır. Ve ileride o da babası gibi bir aile babası olacaktır tabi bir de ters psikoloji etkisi var, babasının tam tersi olma ihtimali de mevcut. Ayşe’ye içini döküp neden böyle sevgisiz birisi olduğunu anlatan Ali, babasının annesini aldattığından, onu ve annesini sürekli evde yalnız bırakıp eğlenmeye gittiğinden ve bu durum yüzünden de sürekli anne ve babasının kavga ettiğinden bahseder. Bu durum bir çocuğun psikolojisi için yeterince kötü değilmiş gibi bir de gene bir kavga sırasında babası annesinin merdivenden düşüp ölmesine neden olur. Annesinin Ölümü yeterince depresyon sebebi değilmiş gibi bir de babası olacak zevat kalkıp dansöz dostuyla evlenir. (Bu arada Muzaffer Tema, gerçek hayatta da evli olmasına rağmen dönemin ünlü oyuncusu ve dansözü Leyla Sayar ile beraberdir. Burda senarist eşini oynayan kadına bizi bırakıp gene o dansöz sevgiline mi gidiyorsun dedirterek Muzaffer Tema’ya gönderme yapmış sanki) Annesinin ölümü ile içindeki sevgiyi kaybettiğini söyleyen Ali’ye safım Ayşe sevgiyi öğretmeye çalışır. Fakat bu iş o kadar kolay değildir, zaten sonunda da iyilik yapayım derken kendi psikolojisi bozulur.
 

Ayşe’yle barışıp ona geçmişindeki kötü olaylardan bahseden Ali, eve döndüğünde üvey annesinin seksi arkadaşı Lale ile karşılaşır. Lale ilk görüşte seksi bulup sevişmek istediği Ali’nin peşine niye bu kadar geç düşmüş bilinmez. Çünkü Lale Ali’ye göz koyduğunda Ali ve Ayşe daha park bahçe gezmeleriyle meşguldü. Garsoniyer faciası, ayrılık, Ayşe’nin stajyer sarışın tarafından uyarılması, sonra çiftin yeniden barışması filan derken nerden baksan en az bir iki hafta geçmiş. Sen bu arada neredeydin Lale, dostunla yurtdışı seyahatine mi gitmiştin? Neyse Lale’nin nerede kaldığını boş verip konumuza dönelim. Lale, baştan çıkarmaya çalıştığı Ali’ye eve geldiğimde annenle baban yoktu, kibar bi erkek genç bir kadını gecenin bu saatinde yalnız başına sokağa göndermez deyip kendini zorla eve bıraktırır. Ali’ye muhtemel yolda da türlü cilveler yapıp tahrik etmeye çalışan Lale, amacına ulaşamayınca çocuğa iktidarsız diye laf sokmaya çalışır. Ali de durur mu yapıştırır cevabı sana bir arkadaşımı tavsiye edeyim kendinden yaşça büyük kadınlarla yatmaya bayılır diye Lale’ye yaşlı der. Ay Lale gibi seksi kadına yaşlı denir mi? İyi Ali’yi sevişeceği kadına abla dedi diye hayat kadını abladan ben abla olacak yaşta mıyım dayağı yiyip gazetelere manşet olan gence çevirmemiş.
 

Lale’yi reddedip Ayşe’yle kırda bayırda isimlerini ağaca kalp yapıp kazıyan Ali, o ağaca yaptığınız eziyet fitil fitil burnunuzdan gelecek oğlum siz sarılıp kendi etrafınızda dönün bakalım diyorum. Ayşe’yle evlenip mutlu bir yuva kurma hayali olan Ali meyhaneden hallice balık lokantasında babama söyleyip okuldan sonra çalışacağım filan der. Bundan sonraki kısım gerçekten çok leş. 70lerde kadınların olması gereken yerin ev ve çocukların yanı olduğu mesajı verilir. Ayşe çalışmak isteyen Ali’ye çok sevindim ben de çalışsam der o da evinde otur çeyiz hazırla der. Sanki bu kızın tek misyonu çeyiz hazırlamak. Ama Ayşe de kalkıp bu cevaba gülünce bu seri filmlerini neden sevmediğimi anlıyorum. Baban beni istemezse diyen Ayşe’ye Ali’nin verdiği mesaj da o zaman sıfırdan başlarız oluyor. Çalışın dişinizle tırnağınızla eşek gibi çalışın mesajının verildiği bu kısımdan sonra Ali Ayşe’ye artık kullanmıcam diye garsoniyerin anahtarını veriyor. Fakat daha sonra eşyalarını almaya gittiği bölümden anlıyoruz ki çakalın aslında yedek anahtarı varmış.


Garsoniyerden eşyalarını yavaş yavaş taşınmaya başlayan Ali’yi garsoniyerin numarasını nerden bulduğu bilinmeyen Lale arar. Kıskanç üvey anne Handan vermeyeceğine göre herhalde rehberden numarayı bulan Lale, Ali’yi yanına çağırır. Lale’yi reddedip telefonu kapayan Ali babasına gidip çalışmak istediğini ve okul bitince evlenmek istediğini söyler. Babası normal Yeşilçam filmlerindeki oğlunun fakir bir kızla evleneceğini duyan zengin ebeveyn tepkisi verip bu duruma karşı çıkmaz. Sebebi iyi olması ya da oğluna söz geçirememesinden çok iflasın eşiğinde olması ve oğluna söz geçirecek bi gücünün zaten olmaması. Ali’nin bi kızı sevdiğini ve evlenmek istediğini öğrenen üvey anne Handan ise deliye döner.


Seksi arkadaşı Lale’ye gidip üvey oğlunu sevdiğini söyleyen Handan, onun başkasını sevmesine, evlenmesine dayanamam. Nolur o kızla Ali’yi ayır diye kankasından yardım ister. Hayırlı kanka Lale de sırf Handan’a iyilik olsun diye böyle bir teklifi kabul eder.


Öte yandan Ayşe de babasına hayatında birisi olduğunu ve evlenmek istediklerini söyler. Fakat çocuğun zengin olması babasının korkuya kapılmasına neden olur. Çünkü Yeşilçam’ın izleyicisine dikte ettirdiği iki tip zengin çocuğu imajı vardır. Birisi başını Önder Somer ve türevlerinin çektiği fakir kızları ağına düşürüp seviştikten sonra terk eden kısacağı kağıt mendil gibi buruşturup atan kötü zengin imajı, diğeri de başını Ayhan Işık ve türevlerinin çektiği fakir kızın hayatını değiştiren ayağı yere sağlam basan ve zaten babasının fabrikalarını yöneten zengin çocuğu imajı. Fakat insanlara fakir olmanın sevdirilmeye çalışıldığı yıllarda zengin olmak kötü bir şeymiş gibi gösterildiği için onurlu fakir baba o zengin çocuğun saçları iki yandan örülü saf kızını iğfal edeceğini düşünür. Ayşe de böyle konuşma değil fabrikatör oğlu kral oğlu gelse bana dokunamaz diye babasını teselli eder.


Ayşe safı babasını teselli ededursun arkadaşının ricasıyla hemen işe koyulan Lale, Ali’yi baştan çıkarmak için Ali’nin garsoniyere gider. Ali’nin haftalardır garsoniyerden taşınamaması mı yoksa Lale’nin hiç gitmediği ve yerini bilmediği garsoniyeri şıp diye bulması gibi tuhaflıkları sakın sorgulamayın. Tavşan diye hitap ettiği Ali’ye sen bana bi kere dokunup öpersen aşık olmaktan korkuyorsun diye Ali’yi tahrik etmeye başlayan Lale amin adımlarla hedefine yürür.


Ayşe ise gözleri yolda Ali’yi beklemektedir hem de beklemekten ağaç olma leveline gelmiştir. Kamera saat kulesine zom yapar, Ali Lale’den kaçmaya çalışır. Hayatımda biri var, ona ihanet etmeyeceğim filan der. Bu arada Ayşe hala beklemektedir.


Eşyalarını toplamak için odaya giren çıkışta da Lale’yi kanepede bu şekilde bulan Ali’ye kameramanın yaptığı zoma mı yönetmenin Lale’nin poposunu çiçekle saklama çabasına mı gülsem bilemedim. Lala Ali’ye hayatına şöyle girsem ne yaparsın ki sorusunu yöneltmişken Ayşe hala Ali’nin gelmesini beklemektedir. Öğle başlayan bekleme sürecinde saatler ikindiye yaklaşınca oturmaktan kitlenen bacaklarını açmak için yürüyen Ayşe daha çok bekleyecektir anlaşılan.


Beklemekten helak olan Ayşe o zamanlar cep telefonu neyim olmadığı için Ali’ye ulaşmak için hemen mahallenin dedikoducu bakkalına koşar. Fakat artık çok geçtir Lale’nin çekim gücüne kapılan Ali cima sırasında olduğundan Ayşe’nin ısrarlı telefonlarına cevap veremez.


Cima sonrası sigara içerken başına ağrılar giren Ali hafif vicdan azabına ek olarak Ayşe’yi aldattığı için de kendinden tiksinmektedir. Ama Lale’yle takılmaktan da geri durmaz. Tamam Ayşe’yi aldattın diye kıza dönecek yüzün yok anlarım da sen niye kadınla hala takılmaya devam ediyorsun?

 
Bu arada sevgilisine bir türlü ulaşamayan Ayşe, keyifsizdir ve arkadaşı Esma’yla bu durumu paylaşmaz. Bu kısım da çok saçma kızlar genelde ilişkileri hakkında yakın kız arkadaşlarıyla konuşur. Ayşe’ye arkadaşı son zamanlarda aranıza kara kedi mi girdi diye sorar yok canım diye geçiştirir. Sonra da arkadaşının ısrarıyla kikirik Fatma’ya fal baktırmaya gider.


Günlerce Ali’yi bekleyen Ayşe sonunda Ali’nin garsoniyerine gitmeyi akıl eder, Ali’nin verdiği anahtarla kapıyı açtığında bir de ne görsün? Yerde kadın pabucu, donu ve sütyeniyle karşılaşan Ayşe de ne bahtsız yeminle iki defa geldiği garsoniyerinde hep sütyen buluyor. Ağlama krizi başlangıcında olan Ayşe’nin sinirden elleri titremeye başlar, sinirden parmaklarını ısıran Ayşe, Ali ve Lale’yi basınca ne yaptın Ali diye ağlaya ağlaya merdivenlere koşar. Ali’nin dur açıklayayım çabasına mı gülsem Ayşe’nin kaçayım derken merdivene düşmesine mi? kaç gündür sokaklarda seni bekledim, başına bir şey geldi sandım, böyle bir şey yapacağını hiç düşünmemiştim diye ağlayan Ayşe’yi hayatımda sevdiğim tek kadın sensin diye ikna etmeye çalışan Ali başarışız olur. Üstelik Ayşe kalkıp sen de baban gibisin o da anneni aldatmıştı sen de bana aynısını yaptın diye damardan girince Ali de sen de benle sevişmedin diye başlar söylenmeye. Senin etin benden daha önemliydi, küçücük öpüşmeyi bile benden esirgedin diye zaten toplumsal ve aile baskısı altında olan Ayşe’nin hassas psikolojisini hoşaf eder. Sinir krizi geçiren Ayşe, üstünü başını parçalayarak olay yerinden uzaklaşır.
 

Yol boyunca bilinci bilmez bir halde koşup evine gelen Ayşe, odasına çıkar. Yavaş yavaş aklını kaçırmaya başlayan genç kız çeşitli imgeler görmeye başlar. Valla toplum baskısı ve aldatan erkek arkadaşının resmen aldatma sebebi olarak onu suçlaması kızın şizofren olmasına yol açmış. Fanustaki balığını yılan olarak gören Ayşe’nin bilincindeki tüm korkular senarist Hamdi Değirmencioğlu’nun üstü kapalı Freudyen göndermeleriyle gözler önüne seriliyor. Az çok psikolojiyle ilgilenen herkes fanustaki yılanın erkeklik simgesi olduğunu bilir. 


Ayşe’nin bilincindeki erkek korkusu yılanla simgelenirken tabut ve kefenlenmiş iki ölü, ölü korkusu mu ölüm korkusu mu yoksa Ayşe kendisini aldatan sevgilisi Ali’ye ölmeden mezara koydun beni beter ol köpek mesajı mı vermek istiyor bilinmez ama bir sonraki imgeden ben bu ölülerin Ali ve Lale olduğunu düşünüyorum. Çünkü her aldatılan kadın gibi Ayşe de nefret ve öfke dolu.


Odanın içinde aniden beliren baykuş Türk ve Anadolu inanışında uğursuzluğu simgelediği için biraz sonra yaşanacak cinnetin habercisi. Bir dip not düşmek gerekirse baykuş aslen bilginin, bilgeliğin semboldür.


Odasındaki saçlarını tarayıp, iki yanından ördükten sonra kendisine bakmak için kullandığı aynada Ali’yi Lale ile birbirlerini oldukça sahiplenici bir tutuşla tuttuklarını görünce Ayşe’nin sinirleri iyice oynar.


Aynaya yaklaşıp orada olduğunu sandığı Ali ve Lale’ye zarar vermek isteyen Ayşe genç yaşında psikopata bağlar. 18 yaşındaki sabiyi oynattığınız filme bak, ah ah sen bu hallere düşecek kız mıydın Ayşecik? 


Aynanın içinde olduğunu düşündüğü Ali ve Lale’ye çığlık çığlığa makas saplayan Ayşecik nefretinden de korkulurmuş. İyi ki Ali ve Lale o sırada yanında değil yoksa üçüncü sayfa haberlerine düşerdi sevimli çocuk yıldızımız.


Tabi ortamda bu kadar aksiyon olur da Ayşe’nin vasıfsız eleman ebeveynleri odaya damlamaz mı damlar. Fakat o kadar vasıfsızlar ki kızı elde makasla cinnet halinde yakalamışlar. Ayşecik’imiz ağlaya ağlaya perukasını kesiyor, bunlar kalkmış birbirine sarılıp ağlıyor. Biriniz cankurtaranı arayın kız balataları sıyırmış, Allah muhafaza kendini filan keser ya da size kardeşlerine filan saldırır. Ağlamanın sırası mı şimdi?


Balataları sıyırıp saçlarını da kesen Ayşe, ruh ve sinir hastalıkları hastanesine düşer, stajyer sarışın da nerden haberdar olmuşsa hemen hastaneye damlar. Yok anam bu kızın Ayşe’de gözü var, zaten doktora da diyor özel bölüme alın lütfen ücretini ben öderim. Doktorun yüzünde de bu kız kafayı yemiş tamam da bu arkadaki nerenin delisi acaba bakışı mevcut. Doktorcuğum bi sevgilisi vardı olmaz olsun Ali, onun yüzünden bu halde bu kız. Bilseniz melek gibi de iyi bir kızdı diye doktora Ayşe’yi över. Doktor da belli zaten bu kadar iyi olmasa bu halde olmazdı deyip bu devirde salak derecede iyi olmayın mesajını veriyor aslında.


Ayşe balataları sıyırıp adını bile söyleyemeyecek duruma geçirince Ali’nin evini basan sarışın stajyer ablamız senin yüzünden kız delirdi, bayram et diye Ali’ye açar ağzını yumar gözünü. Ayşe’nin çıldırdığını öğrenen Ali kafasını piyano tuşlarına vurarak intihar etmeye teşebbüs edecektir ama sarışın abla müsaade etmez, kusar içindeki tüm zehri. Tabi sen delirmek yerine intihar etmesini, senin için ölmesini isterdin değil mi bu daha gurur verici olurdu senin için. Ama kusura bakma, onun namına senden özür dilerim. Fakir bi kız olduğu için onun aklı ancak bu kadarına erdi. Pis, vicdansız, köpek… gibi zehir zemberek ve hakaret içerikli bir cümle kurup zaten kederden kavrulan Aliyi iyice kavurma yapar. Ve tüm bu aşağılayıcı sözleri Zeki Müren Türkçesi ve Ecevit kibarlığıyla söyler. Eski İstanbul hanımefendisi de böyle oluyor demek. Tabi, akıllı kadın, okumuş, kültürlü kadın Çarşamba pazarı ağzıyla Perşembe pazarı kavgası yapacak değil ya?


Ali, sarışının lafları ile vicdan azabından gebermenin eşiğine gelmiştir. Ayşe ise korku dolu kabuslarla cebelleşmektedir. Rüyasında bir mağaradan içeri giren şaşkın Ayşe’nin olacaklardan haberi yoktur. İçine girdiği karanlık ve örümcek ağı tutmuş sisli mağaraya korkuyla bakan Ayşe, bir takım sesler duyar. Bu mağara Freudyen bakış açısındaki cinsellik simgesi değildir. Bu mağara Ayşe’nin beynini, ahlak algısını temsil eder.


Resimde gördüğümüz arkası örümcek ağı tutmuş, geleneksel kıyafetli, yemenili ve korkunç gülüşlü nine örf adet ve ananelerimizi temsil eder. Kendisi aslında bir çocukluk korkusu gibidir. Hani böö diyerek torununu veya çocukları korkutan nineler var ya işte onlara benzeyen korkunçlu nine, tahtırevanda gibi bi aşağı bi yukarı kalkıp zavallı Ayşe’yi toplum baskısının gelenek görenek ayağı ile korkutur. Bir genç kız evlenmeden erkeklerle beraber olamaz fikrinin Ayşe’nin beyninde yer etmesinin kaynağı bu nine görünümünde karşısına çıkar genç kızın.


Geleneksel korkuları korkunçlu bir nine olarak karşısına çıkan Ayşe’nin karşısında bu sefer de erkek korkusu vardır. Mağarada gördüğü genç, şeytani erkek figürü onu kirletmeye çalışan ırz düşmanı figürüdür. Üstteki geleneksel anlatıya göre erkek ırz düşmanı olmak zorundadır, mutlaka kızı kandırıp namusunu kirletecektir.


Resimde görünen ikinci erkek figürü ise Ayşe’nin babasını temsil eder. Ayşe’nin korkularından birisi de babasını üzmektir. Ayşe babasına hayatında birisi olduğunu ve evlenmek istediğini söyleyince babasının bizi üzersin, bir hata yaparsın tarzı konuşması vardı. Ayşe de böyle konuşma baba değil fabrikatör kral oğlu olsa bana dokunamaz cevabını verir. Bu cevaptan Ayşe’nin çocukluğundan beri ailesine, özellikle de babasına laf gelmesin diye kendini erkeklerden sakındığını anlarız. 


İşte geldik Ayşe’nin korkularının en büyük ayağı olan orta yaşlı, ağzını yaya yaya gülen ablaya bu abla Ayşe’nin korkularının mahalle ayağıdır. Bu abla herkesin dedikodusunu yapan ağzından hunharca gıybet akan, yarınlar yokmuşçasına insanların arkasından konuşan dedikoducu teyzedir. Hani el alem ne der lafındaki el alemdir abla dedikodularla nice genç kızın başını yemiştir. Ayşe ve arkadaşı Esma’nın erkek arkadaşlarından mektup geldiğinde gizli gizli okumaları, sevgili haberini gizli gizli vermelerinin sebebi bu abladır.
  

Ayşe kabusundan uyanır ama bu sefer de kabus görme sırası Ali’ye gelmiştir. İflasını açıklamak üzere onu bekleyen babasına çocukluğundan beri kabusu olan annesinin öldüğü gece babasının annesine söylediği son sözleri o da babasına söyler. Ali kabullenmek istemese de aynen Aşkı Memnu’nun Bihter’inin istemese de annesine benzediği gibi o da babasına benzer. O geceki son konuşmalarında Bihter’in aksine Ali bu durumu kabullenir ve annemi merdivenden ittirip ölümüne neden olduğun gün bu sözleri söyledin der. Babası da keşke hafızan yerine iraden güçlü olsaydın der. Baba ve oğulun geciken yüzleşmesi yaşanır ve Ali kendisini beğenmeyen babasına ben senin eserinim diye laf sokar. Babası da ben sen mükemmel bir insan ol diye elimden geleni yaptım diye ona sağladığı imkanlardan bahseder. Fekat Ali’nin imkandan çok sevgiye ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine hatalı olduğunun kendisi de farkında olan baba bu konuları konuşmak için çağırmadım seni diye oğluna gerçekleri açıklar. Battım, iflasımı veriyorum. Bana kin güdüp içmeyi bırak, iradeli ol tahsilini bitir de kendini kurtar der.


Babasıyla hesaplaştıktan sonra evi terk etmeye hazırlanan Ali bu sefer de tüm kadınlardan nefretinin sebebi olan üvey annesiyle yüzleşir. Kadının kendisine olan ilgisinin farkında olan Ali sürekli üvey annesinden kaçar. Ali’ye olan hislerini açıklayıp eğer evden gidersen ben de babanı terk ederim diye çocuğu tehdit eden Handan bu durumun Ali’yi hiç ilgilendirmediğini anlayınca umutsuzluğa kapılır. Handan’ın Ali’ye olan ilgisini bu konuşmayla öğrenen baba intihar eder. Tıpkı Aşk Bahçesinde olduğu gibi İlk Aşk’ta da baba karakteri intihar eder. Fakat bu durum iki filmde farklı işlenir. Aşk Bahçesi’nde ABD’yi vuran Büyük Buhran’la iflas eden baba oğluyla konuşup kendini oğlunun kaldığı yurdun penceresinden atar. İlk Aşk’ta ise baba karısının kendisine ihanet ettiğini öğrenince intihar eder.


Babasının intiharından sonra mirası reddedip kendine yeni bir hayat kurmaya karar veren Ali bir ailenin yanına kiracı olarak yerleşir.  Geri zekalı kızına uyaran gözlerle bakan anneden analarımızın ne kadar ileri görüşlü olduğu mesajını veren filmde Ali karakteri kızların hayatını mahvetmeye seri halde devam eder.


Öte yandan Ayşe’nin doktorunun çabaları sonuç verir ve Ayşe konuşmaya başlar. Zavallım Ayşe, doktordan bile şüphelenmektedir. Kızın sorununun ne olduğunu anlayan doktor, sarışın ablaya hastalığı erkek arkadaşı onunla yatmak isteyince başlamış, erkeklerden şüphe ediyor ama zamanla geçer der. Sarışın, Ayşe’yi görmek ister ama doktor hastalığın en tehlikeli evresindeyiz, ona eski sevgilisini hatırlatacak her şeyden kaçınmalıyız diye kıza engel olur. Sarışının yüzü düşer tabi, uzun süre platonik aşkı Ayşe’den uzak olmak onu çökertmiştir.


Elektro şok tedavisiyle Ayşe’ye geçmişini hatırlatan doktor genç kızın çocukluğuna inse çıkamayacağını bildiği için garsoniyer faciasına kadar inip hem kendini kurtarır hem de Ayşe’nin hoşaf psikolojisinin düzene sokar. Delirmeden önceki son saatlerini Ali ile yaptığı son konuşmayı hatırlayıp ağlamaya başlayan Ayşe, doktora neden sürekli benimle yatmak istiyordu diye sorarak onun için çok büyük doktor içinse saçma olan sorunun cevabını ister. Yani şimdi Ayşe anlayacak olsan adam sana insan biyolojisinden bahsedecek de sen ve senin algını şekillendiren çevren ayıpladığı için senin algın bu konulara kapalı. O yüzden adamcağız da boşuna çene yormasın yani direk hasta olduğunun tedavi gördüğünün farkında mısın diye soruyu geçiştirip yırtmaya çalışır.


Ayşe’den sonra terapi sırası Ali’ye gelir ve sarışın stajyere gidip yaşadıklarımı bilmeden hakkımda kötü konuşma. Benim hayatımı yaşasan belki sen benden milyon kere kötü olurdun diye sinir krizi geçirip kıza geçmişinden bahseder. Annesinin ölümünden sonra babasının yeniden evlendiği kadından annelik namına bir şey görmediğini, üstelik kadının çocukluğu boyunca ona kötü davranıp nefret ettiğini fakat büyüdükçe ona olan bakışlarının değiştiğini, gizli gizli onu izlediğini anlatan Ali, üvey annesinin onunla birlikte olmak istediğini anlatır. O günden sonra kadınlara karşı sadece kin ve nefret besledim diye içini döktüğü sarışınla olayı ne niye ona diğer kadınlardan farklı davranıyor. Ona diğer kadınlar gibi yatacak bir varlık gözüyle bakmıyor ne bileyim nasıl arkadaş olmuşlar, sarışın ablamızla aralarındaki bağ ne? Ne bileyim arkadaş değil de ablası, kuzeni filan olsa bu kadar kafa karıştırmayacak.

 
Ayşe’yi görmek için akıl hastanesine giden Ali’ye doktor izin vermek istemez. Seni görmek onun için tehlike arz eder diye fakat ille de kızı görmeye çalışan Ali hastaneyi birbirine katar. Ayşe ise kolunda bir hemşireyle koridorda görünür, fakat Ali’yi tanımaz bile. Ayşe’nin ne kadar kötü durumda olduğunu anlayan Ali vicdan azabından ağlaya ağlaya bir hal olur.


Üzüntüden gene içmeye başlayan içtikçe de kendini odasına kapatıp ağlayan Ali, ev sahibinin salak kızının dikkatini çeker. Acaba ne sıkıntısı var, hep içiyor, çok yalnız acıyorum ona filan der. Surat ifadesinden acımaktan çok hoşlandığı anlaşılan saf kızına elindeki kepçeyi geçirsene abla. Kızım sana ne ya işsiz misin, gören de iyilik meleği sanır.


Ali odasında sinir buhranına girip zavallı Ayşe benim yüzümden bu halde diye kafasına kafasına vururken aklına Lale’nin onu baştan çıkarmak için ne kadar uğraştığı gelir. Kadın bir anda hayatına girip sevgilisi olduğunu söylemesine ve reddedilmesine rağmen bıkmadan usanmadan onunla beraber olmak için uğraşmıştır. Kafasına vurmaktan olsa gerek bu durum kafasında şüphe uyandırmaya başlar. Lale ile yüzleşmek için evden çıkmak ister ama bu sefer de ev sahibinin salak kızı Ali, nereye gidiyorsun diye sümük gibi çocuğa yapışır. Sana ne be kızım, sanki kocan da bi de adama yapıştın Ali, Ali diye.


 Lale’nin evini basan Ali, hizmetçinin rica etmesini de dinlemez. Kadıncağızı iteleyip Lale ve dostunu içki içerken yakalar, korkudan gözleri pertleyen Lale ne yapacağını bilemez. Ali’ye saldıran dostu ve Ali kavga ederken aşırı gerçekçi çığlıklar atan Lale’nin yakasına yapışan Ali, ne diye yakama yapıştın diye kadını hırpalar.


Önceleri kankalık müessesesinin bir getirisi olarak arkadaşı Handan’ı ele vermek istemeyen Lale, seni beğeniyordum, hoşuma gidiyordun diye Ali’yi geçiştirmeye çalışır. Fakat film boyunca bizim de merak ettiğimiz soruları sorarak aklının geç yerine geldiğini ya da o dönem bunu umursamadığını düşündürür Ali. Garsoniyerimin adresini anahtarını nerden buldun, kim verdi diye kadını sorgulamaya başlar. Ali yani bu kadın kimin arkadaşı, kimden öğrenmiş olabilir? Bence bu Ali o zaman da biliyordu bu işin içinde Handan olduğunu ama Lale çok seksi bir kadın olduğu için ve işlerin buraya kadar geleceğini tahmin edemediğinden bir de Ayşe cinsel ilişkiye soğuk baktığı için Lale’nin üstün gelmesine müsaade etti. Lale ağlayarak Handan istedi, seni seviyormuş, o kızla olmanı istemedi, sizi ayırmam için çok yalvardı diye itiraf edince kadını bırakıp üvey annesiyle hesaplaşmaya gider.


Handan da bu hesaplaşmayı bekliyor olacak ki korkuya kapılıp kaçmak ister. Allah sizi inandırsın bu hesaplaşmada geçen yılanlı söz bizzat Dark’ta Ulrich ve Hannah arasında geçiyordu. Zehirli bir yılansın sen dediği üvey annesine ölüm sana kurtuluş olur sana öyle bir ders vereceğim ki bi daha kimseye yılanlık yapamayacaksın diye kadının yüzünü bakılmaz hale getirir.


Film boyunca Ali’nin vahşi cazibesinden etkilenmeyen iki kişi vardı. Birisi bu resimdeki saftoriğin anası diğeri de balataları sıyırmış Ayşe’nin anası. Onlar da analarda var olan koruma içgüdüsünden herhalde. Başrol diye herkesin hoşlanmak zorunda olduğu Ali’ye hisli hisli bakan ev sahibinin mal kızına diyecek söz bulamıyorum zaten Ali de bacım diyerek onu reddediyor. Böyle şeyler aklına gelmesin hem ben sevilmeye layık değilim diye kızı öteliyor.


Bu arada Handan da durur mu Ali’den sonraki en önemli şeyini, güzelliğini, kaybeden genç kadın at hırsızı kılıklı heriflerle anlaşıp Ali’nin kaldığı eve gönderir. Bu arada Handan da dedektif gibi kadın, Ali’nin peşine adam mı takıyor kokusunu mu alıyor bilinmez, çocuğun hem garsoniyerini hem de babasının ölümünden sonra köşkten ayrılıp çıktığı öteki evin yerini eliyle koymuş gibi buluyor. Ev sahibinden Ali’nin nerede olduğu bilgisini alan adamların tipinde meymenet olmadığını gören ev sahibinin kızı sanki üstüne vazifeymiş gibi gece vakti Ali’nin yanına gidiyor.


Hayır şu kıza gördüğüm ilk andan beri kılım, gerçekten film boyunca salaklıkta Ayşe’yi bile geride bıraktı. Bu salaklığı da kıza o kadar büyük bi iticilik veriyor ki hani Handan, Lale ve Ali’nin babası bir araya gelse bu kızı iticilik konusunda gene de geride bırakamıyor. Ki Ali’nin babası benim en tiksindiğim insan grubundadır. Buna rağmen bu kıza o kadar uyuz oldum beni o kadar irite etti ki değinmeden geçemiyorum. Tamam Ali’yi seviyorsun bu yüzden seni suçlayamam, birini sevdiğinde reddedilsen de ondan kolay kolay vazgeçemezsin ona da tamam. Ama bacım meyhanede sevdiğin adamın dayak yediğini, beş altı adam tarafından odunla dövüldüğünü görüyorsun çık meyhaneden polis diye bağır. Yardım çağır, koş bakkala cankurtaranı ara sen niye bi tarafına değmişler gibi Ali, Ali diye bağırıp salak salak çığlık atıyorsun. Tam dışarı çıktı ben yardım çağıracak sandım deli dana gibi koşup bağırıyor, sonunda araba çarptı bu karakter israfına.
 

Aklı yerine gelen Ayşe’nin ise babasına filmin başından beri dilinden düşmeyen Mısırdaki miras kalmış ve aile zengin olmuştur. Bu arada sarışın stajyerin Ayşe’nin odasını dekore edip kıyafetlerini bile seçmesi kızın ileriki hayatında da yeri olacağının göstergesi.


Hastaneden çıkar çıkmaz Ali’yi merak eden Ayşe’ye engel olmaya çalışan ve bunu da Ayşe’nin ruh sağlığına bağlayan sarışın ne yaparsa yapsın Ayşe onu dinlemez. Ali’nin yeni hayatını görünce şaşırmamaya çalışsa da içten içe sevinmiş midir acaba? Benim yüzümden sakat kaldı dediği ev sahibinin geri zekalı kızıyla evlenen Ali’ye acımış da olabilir Ayşe. İlk Aşk’ta ülkemizde hala güncelliğini koruyan yurdum kızlarının kezbanlığına karşın yurdum erkeklerinin serbestliğinin yarattığı arz talep dengesizliğinin sebebiyet verdiği toplumsal çıkmaza sosyolojik, psikolojik ve ekonomik pencereden bakılıyor. Adeta uzun metraj gerçek kesit olan bu güzide filmimizin sonunda karakterlerimize ne olmuş olabileceğini ise gerçek kesit havasıyla sunuyorum.


Ayşe: Akıl hastanesinde yaptığı resimlerden sergi açtı. Kendisine platonik hisler besleyen stajyer sarışınla Hollanda’da evlenen Ayşe bu sayede hala bekaretini koruyor.


Ali: Kendisinden Pollyanna bir Ali yarattı. Hem çalışıp evini geçindirdi hem tıp fakültesini bitirdi. Fakat karısının iticiliğine o da dayanamadı sınır tanımayan doktorlara karışıp Afrika’daki çocuklara aşı yapmaya gitti. Ara ara garsoniyer hayatını özlemiyor değil.


Handan: Kendi dedektif şirketini kurdu. Hala Ali’nin peşinde, kendini ispiyonladığı için küstüğü Lale’yle konuşmuyor.


Lale: Ali’den dayağı yiyen dostu onu terk edince zor duruma düştü, üstüne beni niye ispiyonladın diye olay çıkartan kankası Handan’la da küstü. Şimdi nü resimler çalışan Ayşe’ye modellik yaparak geçimini sağlıyor.


Dedikoducu Bakkal: Dedikodu yapacağım diye bakkalı batırınca en sevdiği iş olan dedikoduya yöneldi.


Ali’nin itici karısı: Hala itici…


Stajyer Doktor Sarışın Yeşim: Stajyerliğini tamamladıktan sonra platonik aşkı Ayşe’yle Hollanda’da evlendi. İkilinin Mırnav isimli bir dişi kedisi var.