Sinemanın Başrolden Daha
Ünlü Canavarları
Sinema kuruluşundan itibaren canavarları sevmiş saymış, elini
öpüp abimsin demiştir. Melies’in Aya Seyahat’indeki şemsiyeyle öldürülen
uzaylıları canavar camiasının karizmasını bozduğu için onları es geçtim. Sinema
tarihi canavarsız olmaz, olamaz deyip başrollerden bile daha ünlü canavar
listemi bloguma taşıyorum. Detaylı okumayla asıl canavarın resimdekiler
olmadığını siz de anlayacaksınız. Onlar bozulan Avrupa’ya gönderilen Tanrı’nın
Kırbacı Attila misali bozulan ahlak anlayışına karşı senaristin uyarısı gibi.
Dr. Caligari’nin Cesare’si canavar gibi tasvir edilse de asıl canavar
zavallının sırtından para kazanıp, ona kirli işlerini gördüren Caligari’dir.
Tanrı kompleksine giren doktor Frankenstein ölüleri birleştirip canlandırmaya
çalışacağına onları incelese anatomi alanında çığır açabilirmiş. Ama o
Tanrılaşıp insan yaratma ve bilimde bu yolla yükselme derdinde fakat işleri
eline yüzüne bulaştırınca yarattığı şeyi akli dengesi yerinde olmayan çocuğunu
ahıra zincirleyen ebeveyn gibi zindana zincirliyor. Yani burada canavar kim? Ne istediniz
Cesare’den, ne istediniz Frankensteinden, ne istediniz ölmüş Hel’den?
Sinemamızın canavar olmayan değerli canavarlarına – Drakula gibi bazılarını
tenzih ediyorum tabi – saygılarımı sunarak, açılışı 1920 yılının canavarı
uyurgezer Cesare ile yapıyorum.
Makas
Ellerin Edward’ının uyurgezer babası Cesare ( Dr. Caligari’nin Muayenesi)
Robert Wiene’nin yönettiği Alman Dışavurumculuğunun ilk
örneklerinden olan film sürpriz sonuyla Vay anam vay meğer neler dönmüş ya türü
filmlerin de atasıdır. Senaryoya filmin başı ve sonunu Fritz Lang eklemiş,
filmin sonu şaşırtsa da bu bilgi şaşırtmasın. Metropolis’i çeken adamdan böyle
çılgın ve çağ ötesi senaryolar gelmesi normaldir. Siyah beyaz sessiz bir film
olan Dr. Caligari’nin Muayenesi sadece senaryosuyla değil sanatsal yönüyle
sinemayı en fazla etkileyen filmlerden. Öyle ki Dr. Caligari’nin Cesare’si
Makas Eller’in Edward’ına referans olmuş. Tim Burton, Cesare karakterini almış
parmaklarının yerine makas koyup yanağınızdan makas almasını isteyeceğiniz en
son kişiye dönüştürmüş. O meşhur senaryosuna gelirsek, film bir akıl hastanesindeki
konuşmayla başlar. Dr. Caligari adlı şeytani bir adam uyurgezer Cesare
üzerinden para kazanmaktadır. Panayır yerinde uzun yıllar uyuyan ve uyandıktan
sonra insanların geleceğinden haber veren Cesare’den bahseder. Halk merakla
Caligari’nin ardından gider, o sırada panayır yerinden geçen Francis ve
arkadaşı da Dr. Caligari’yi duyar. Francis inanmasa da arkadaşının ısrarı
üzerine Caligari’nin yerine gider. Caligari, tabuttan hallice bir kutunun
kapağını açar. Yedi uyurların Alamancı akrabası Cesare’yi kaldırır, uyku
mahmuru mu yoksa eski zombilerden mi bilinmez Cesare robot gibi Dr. Caligari’yi
dinler. Caligari, Cesare’ye Francis’in arkadaşının ne zaman öleceğini sorar,
Cesare’de adama bu gece öleceğini söyler. Bu olay üzerine beti benzi atan
arkadaşı ve Francis olay yerinden uzaklaşır. Tesadüf gibi o akşam Francis’in
arkadaşı ölür, Francis bu ölümü şüpheli bulur. Polislere Caligari’yi şikayet
eder, ama delil yetersizliğinden dolayı bir sonuç çıkmaz. Film boyunca Francis
arkadaşını öldürenin Dr. Caligari’nin kontrolündeki Cesare olduğunu kanıtlamaya
çalışır.
Bram Stoker’ın Drakula’sından araklama olan film birkaç isim
değişikliği yapılarak piyasaya sürülse de telif hakkı ödenmediği için yayından
kaldırılır. Alman dışavurumculuğunun önemli örneklerinden olan Nosferatu’nun
konusuna değinmeyeceğim. Çünkü türüne ilgi duyanlar Nosferatu olmasa da 1931
yapımı Bela Lugosi’nin Drakula’sını ya da Francis Ford Coppola’nın Bram
Stoker’den alıntı yaptığını belirttiği 92 yapımı Drakula’sını izlemiştir. Zaten
mübarek Bram Stoker de nasıl bir kitap yazdıysa filmcilerin o kadar dikkatini
çekmiş ki her yıl belli aralıklarla ülke fark etmeksizin filmini çekmişler.
Araklama senaryoyla yapılsa da dehşet bir film olan Nosferatu’da sinema
tarihinin ilk vampiriyle karşı karşıyayız. Bela Lugosi’nin vampir olduğu 1931
yapımı Drakula’dan farklı olarak Nosferatu’nun Kont Orlok’u insan olmadığı için
insana benzememiş. Eciş bücüş, çirkin bir yaratık olan Nosferatu’nun kambur
gölgesinin duvara yansıdığı kısımla hafızalarda yer eden filmde yönetmen, Allah
yarattı demeden Nosferatu’muz Kont Orlok’u tipiyle imtihan etmiş. Max Schreck’e
günah değil mi sayın yönetmen? Zaten adama Shrek’e benzer soyadı vererek nüfus
müdürlüğü yeterince vurmuş bir de Notre Dame’nın kamburuna benzeterek sen neden
vuruyorsun? Bi Bela Lugosi’ye, Christopher Lee’ye Gary Oldman’a bak bir de Max
Schreck’e insan biraz utanır. Kel ve portakal kabuğu görünümlü başa bıyıktan
hallice Nuri Sesigüzel’i kıskandıracak kadar kara bir kaş yapmışsınız. Kulaklar
desen 40 numara ayak büyüklüğünde ve kepçe, adamcağız kulaklarını taşıyamıyor.
Köpek dişleri yerine kesici dişlerini uzatıp adamı vampirden çok tavşana
benzetmişsiniz. Öte yandan hadi bari sivri tırnakta yapalım deyip adama
manikürlü takma tırnak yapmışsınız, sırtına da bir kambur takıp adamı vampir
diye piyasaya sürmüşsünüz. Olmuş mu yani,
o surata Emel Sayın gibi güzel el olmuş mu? Tipiyle sınadığınız yetmemiş bir de
adama iki de bir manken sevgilisiyle paparazilere yakalanan evli iş adamı
bakışı attırmışsınız.
Rahibe
yalarun mesajını veren şeytan ( Haxan )
Aslında orta çağ zihniyetine eleştiri niteliğinde olan film
cadı inanışının absürtlüğüne değiniyor. Cadılık ve orta çağ anlayışına belge
saçarak değinen yönetmen bazı tasvirleri sinemaya nasıl uyarlayacağımı şaşırdım
gibi samimi itiraflarıyla dikkat çekiyor. Örneğin orta çağda çok güzel bir
kadınsanız garanti cadısınız ama çirkinseniz de cadısınız. Birisi sizi cadı
diye kiliseye mi şikayet ediyor, cadı olup olmadığınızı anlamak için sizi
elinizi kolunuzu, ayak bileğinizi birbirine bağlayıp anadan üryan suya
sokuyorlar. Eğer batarsanız Tanrı’ya şükür ki ruhunuz temiz, bu arada suda
boğulup öldüğünüzü de belirtelim. Eğer ola ki o tuhaf bağlama şekline rağmen su
yüzünde kalırsanız siz cadısınız ve hemen meydanda yakılıyorsunuz. İki ucu
dışkılı değnek bir konu olan cadılık mevzunda kilise bile özür dilediğine göre
daha fazla değinmeye gerek yok. Film aslında cadılık mevzuna değinen ilk film
olmasına rağmen içindekiler cadı değil de normal insan olduğu için cadı olduğu
iddia edilenlere değil de onların efendisi diye nitelendirilen şeytana
değineceğim. Rüyalarına girip namuslu ev kadınlarını baştan çıkarmaktan tutun
da kiliseye dalıp rahibeleri delirten şeytanı filmin yönetmeni Benjamin
Christensen canlandırıyor. Minik boynuzlarından tut sivri kulaklarına kadar
görende gerçeklik hissi uyandıran şeytanın takma tırnaklar da efsane.
Nosferatunun manikürlü tırnaklarından sonra insanın içini rahatlatıyor. Galiba
yönetmen makyöze beni şeytana değil de maymuna benzetirsen mahalle arasında
kuaförlük bile yapamazsın tehdidinde bulunmuş. 1922 yılında bu makyaj
yeteneğine başka bir açıklama bulamıyorum. Makyajının yanında tavırlarıyla da
şeytana dönüşen yönetmenin İncil okuyan rahibe ecel terleri döktürdüğü sahne
sinema tarihinin ilk kabir azabı sahnesi dense yeridir. Kilisede aniden belirip
tırnaklarını İncil’in üzerine koyan şeytan hu hu peder efendi Yaradan’ın adıyla
mı okuyorsun? Dercesine yaklaştığı rahibe korku dolu dakikalar yaşattıktan
sonra dilini çıkarıp öyle değilse öbür tarafta hepinize dil atacağım mesajını
verip gözden kayboluyordu.
Kendisine aşık bilim adamı tarafından robotu yapılan Hel (Metropolis)
Aslında Hel hanım iyiydi de çevresi kötüydü diyerek size
acıklı ve hastalıklı bir aşk hikayesinin nasıl bilim kurgunun atası olduğunu
anlatacağım. Fritz Lang’ın efsane bilim kurgusu Metropolis türünün ilk
örneklerinden olup içerdiği konuyla günümüz bilim kurgularına kaynaklık
etmekte. Hel hanım doğum yaparken ölünce bunalıma giren kocası Joh hayata
küsmüş, kadına köpek gibi aşık olan çılgın bilim adamı Rotwang ise kafayı
sıyırmıştır. Hayata küsen Joh kendini kapitalizme vurmuş, oğluyla bile doğru
düzgün ilgilenmeyen asperger sendromlu bir patrona dönüşmüş. Oğlu Freder desen
hayattan habersiz para içindeki rahat hayatın tadını çıkarmaktadır, bir gün babasının
keyif bahçesinde taş gibi hatunlarla eğleneceği sırada kapı açılır ve işçi
sınıfından vaazcı Maria yanında çoluk çocukla görünür. Onu gören Freder
yanındaki kızı bırakıp Maria’nın peşinden gitmek ister, Maria’yı bulayım derken
babasının fabrikasında yaşanan zalımlıklara şahit olan Freder şok geçirir. Öte
yandan Hel aşkından saçı başı ağaran balatayı sıyırmış bilim adamı Rotwang da
bu uğurda bir el kaybetse de yüzünü Hel’den almış bir robot yapmıştır. Bu arada
Maria’nın verdiği vaazlarla işçi sınıfını kışkırtacağından şüphelenen Joh bu
işi halletse halletse manyak Rotwang halleder deyip bilim adamının kapısını
çalar. İçerde karısının yüzünden yapılma bir robot gören Joh errol verip Hel
yaşıyor mu yoksa diye sorgulamaya başlar. Robotu karısı sanıp dokunmaya
çalıştığında Rotwang domuz eti yiyen kıskanç olmaz sözüne nazire yaparcasına
Joh ile robot Hel’in arasına girer. Dokunma lan Hel’ime! Diye şarlayan Rotwang,
Hel’in orijinalini sen aldın robotu benim. Ben onun için bir el kaybettim ama
feda olsun der. Yaşını başını almış iki adam neredeyse robot için birbirine
girecekken Joh bilim adamının yanına neden geldiğini hatırlar. Robot Hel’i
perdenin arkasına saklayıp duruma bir çare arayan Rotwang çareyi Hel ve
Maria’nın ruhlarını değiştirmede buluyor. Maria’yı kaçırıp bir odaya
kapıyorlar, daha sonra da robot Hel, Maria’nın görünümünü alıp işçi sınıfını
kışkırtıyor. Ayaklanan işçi sınıfı ortalığı birbirine katarken işçilerin
yaşadığı bölgede su boruları patlıyor. Aileleri evde olmayan çoluk çocuk
yükselen suların arasında kalmışken, bilim adamının elinden kaçan Maria
çocukların yardımına yetişiyor. Ama zavallı kadın tek başına suları nasıl
durdursun? Maria’yı bulmaya çalışan Freder sonunda kızı suların içinde gene ilk
gördüğü gibi çoluğun çocuğun içinde görüyor. Suları durdurmaya çalışan ikili
başaramayınca çocukları da alıp çıkış yolu arıyorlar. Öte yandan evlerini su
bastığını öğrenen işçiler, çocuklarının öldüğünü sanıp başımıza bu işleri sen
açtın cadı diye Maria görünümlü robot Hel’i yakmaya kalkışır. Hel’i kurtarmak
için yola çıkan Rotwang yolda karşılaştığı Maria’yı Hel sanıp kurtarmaya
kalkışır. Üzerine gelen korkunçlu bilim adamından korkan Maria çığlığı basınca yardıma
koşan Freder ve Hel’i kaptırmam mattosundaki Rotwang kilisede kavga etmeye
başlar. Kavganın sonunda çılgın bilim adamı Rotrang kuleden düşüp ölürken
Freder babası ve işçi sınıfını beyin ve kalp bir arada iyi çalışır diye
barıştırıyordu.
Tanrı
kompleksli doktor Frankenstein’in modifiye ettiği canavarı (Frankenstein)
Tanrı kompleksine kapılan doktor Frankenstein, zengin
babasının, güzel nişanlısının lafını dinlemeyip kambur yardımcısı Fritz’le
kuleye kapanır ve yoktan bir canlı yaratmak ister. Fritz’i de yanına alıp
mezarlık mezarlık dolaşan Frankenstein, mezardan rahmetli yürütüp kulesine götürür.
Üniversitede mükemmel bir beyin olduğunu duyan doktor, yarattığım şey acık
çirkin oldu ama beyni müthiş olacak diye düşünür. Yardımcısı Fritz’e
üniversitedeki beyni yürütmesini emreder ama safım Fritz, akıllı beyni elinden
düşürünce Frankenstein’in gazabından korkup diğer beyni alır. Fritz’in
getirdiği beynin nakledildiği rahmetli parçalarından oluşma şey çakan bir
şimşek sonucunda canlanınca doktor önce sevinir. Ama yarattığı şeyin Einstein
olmasını beklerken iki kelime edemeyen katil ruhlu bir maron olduğunu gören
doktor onunla ne yapacağını şaşırır. Kulesinin zindanına kilitlediği yaratık mı
yoksa doktor Frankenstein’la kambur asistanı Fritz mi daha kötü anlayamazsınız.
Zincire vurulmuş zavallı Frankenstein Canavarını düzenli aralıklarla kırbaçlayıp
ateşle korkutan Fritz ayrı, deney yapacağım diye ölü bedenlerden bir yaratık
yaratan doktor ayrı zalımdı. Ama halk kalkıp Frankenstein’i yakmaya çalışıyor.
Gidin doktor olacak o hıyarı yakın! Yoktan insan var edeceğim diye dörtgen
kafalı, ağırlığından dolayı hantalca hareket eden, boyundan vidalı, kafasına
geri zekalı bir katil beyni takıldığı için cüssesine rağmen çocuk gibi davranan
katil ruhlu bir şey yarattın. İşler sarpa sarınca da sanki yaratığı sen değil
de başkası yaratmış gibi davran.
Nosferatu telif hakkı kuralından dolayı yayından kalkınca
telif hakkını ödeyen Hollywood, Bela Lugosi ile ilk Drakula filmini çekti.
Macar oyuncunun aksanlı İngilizcesiyle toprağına daha yakın olan Drakulaların
ilki alıştığımız sivri vampir dişlerine sahip değil. Eciş bücüş vampir Kont
Orlok’tan sonra Bela Lugosi’yle insana benzeyen vampir akımı da başlamış oldu.
Emlak işi diye kandırıp şatosuna getirttiği avukat Jonathan’ı zalımca sömüren
kont Drakula daha sonra adamın karısına da hallenir. Soğuk asaletine,
briyantinli saçlarına rağmen şah damarına kız görmüş mühendislik öğrencisi gibi
bakmasıyla hafızalarda yer eden Drakula, eski beyefendilerden olduğu için asla
smokinsiz dolaşmazdı. Gün ışığına dayanıksız olan soluk renkli Drakula’mız
günlerini tabut içinde uyuyarak gecelerini de kan emerek geçirir. Kafasını
keserek ya da kalbine kazık çakarak kurtulabileceğiniz Drakula’yı en etkili yok
etme şekliyse güneş ışığına maruz bırakmaktır. Bela Lugosi’nin korku deyince
akla gelen ilk kişilerden biri olmasını sağlayan Drakula filmi bitmeyen vampir
filmlerinin de kapısını açmış oldu.
Toplumu
panik atak hastası yapan çocuk istismarcısı Hans Beckert (M )
Fritz Lang’ın gölgesinden bile şüphe eder duruma gelen Alman
halkının ruh halini seri katil hikayesi üzerinden anlattığı film, bir çocuk
istismarcısını barındırdığı için canavar listemize dahil oldu. Film sinemasal
açıdan da önemli ilkleri barındırsa da – alt ve üst planda çekim – Alman
toplumunun otuzlu yıllarda yaşadığı ve ülkeyi 2. Dünya Savaşına sokacak
gerilimi karanlık bir korku atmosferinde veriyor. Çocukların bir katil
tarafından kaçırılması ailelere korku salmışken, polisin katili bir türlü
bulamaması şehirdeki tedirginliği iyice arttırır. Derken bir çocuk daha
kaybolur ve bu kayıpla beraber şehirdeki tedirginlik zirve noktasına çıkar,
polis katili yakalamak için olağanüstü tedbirler alınca işleri baltalanan bir
takım kodaman katilin hemen bulunmasına karar verir. Dilencilerle anlaşan
kodamanlar son kaybolan çocuğu en son gören kör dilenciye katil hakkında
sorular sorar. Kör olsa da katilin çaldığı ıslık melodisini çok iyi duyan kör
dilenci katili yine aynı ıslıktan tanıyıp arkadaşına ıslık çalan adamı takip
ettirir. Eline tebeşirle M çizen dilenci, katilin sırtına yanlışlıkla vurmuş
gibi yapıp adamı işaretler. Sonra da arkadaşlarına katili bulduğunu söyler,
yanındaki çocuk sayesinde sırtındaki işaretin farkına varan katil Hans Beckert
öldürmek için kandırdığı kız çocuğunu bırakıp kaçmaya başlar. Dilenciler
tarafından bir fabrikada yakalanan katil halk meclisinin karşısına çıkarılınca
polis çağırılmasını istese de halk katili linç etmeye kararlıdır. Peter
Lorri’nin saf kötü adamı başarıyla canlandırdığı film katilini arayan bir
toplumun gelgitlerini o kadar net gösteriyor ki, korku içinde ne yapacağını
şaşırmış insanların karanlık ruh hali sanki gelecek karanlık dönemin habercisi
gibi.
Sevdiği
uğruna karanlık tarafa geçti diye diri diri gömülen İmhotep (Mumya)
Arkeolog Sör Joseph Whemple Antik Mısırlı bir rahip olan
İmhotep’in mumyasını bulur, bu buluş onu ve asistanını oldukça heyecanlandırır.
Thot’un yazmasını da bulan profesörü bir arkadaşı yazmayı yakması konusunda
uyarır. Ama profesör yazmayı ikinci defaya bulamaz, çünkü meraklı asistanı
mumya İmhotep’in ölüm sebebini merak edip adamla beraber gömülen sandığın
içindeki tılsımı yüksek sesle okur. Yapma, işte bunu yapma dostum! Adamın
okuduğu meğer canlandırma tılsımıymış ve tılsımı duyan mumya bilmem kaç bin
yıllık uykusundan uyanır. Mumyanın tin tin tini mini hanım yürüyüşüyle gelip
Toth’un yazmasıyla beraber gitmesi üzerine aklını kaybeden asistanını kahkaha
atarken bulan profesör bir daha Mısır’a gelmeye tövbe eder. Ancak oğlu Frank ve arkeolog arkadaşı Mısır’da
yaptıkları kazı sırasında tuhaf görünümlü Ardath Bey ile karşılaşıp adamın
dediği yeri kazınca Prenses Ankhesenamen’in mezarını bulur. Ve Frank heyecanla
babasını çağırınca Sör Joseph verdiği sözü unutup prenses var dediler geldik
dercesine Mısır’a koşar. Sana ne prensesten dayı? Kalsana memleketinde! Al
verdiğin sözü tutmadın mumyalar çarptı da kalpten gittin. Mumyamız İmhotep’e
gelecek olursak, Antik dönem rahiplerinden olan İmhotep, aynı zamanda tanrıça
İsis’in rahibelerinden de olan prenses Ankhesenamen’e aşıktır. Prenses ölümcül
bir hastalığa yakalanınca hayatı kararan İmhotep, sevgilisi ölünce kızı diriltmek
için Thot’un yazmasını gömüldüğü yerden çıkarır. İmhotep’i prensesin mezarında
kızı diriltmek için kara büyü yapmaya çalışırken yakalayan askerler, adamı yaka
paça firavunun huzuruna çıkarır. Bir daha kimse İmhotep gibi tanrıların işine
karışmasın diye adamın diri diri mumyalanıp gömülmesini emreden firavun,
Thot’un yazmasını da İmhotep’le beraber gömdürür. Arkeolojik kazıda mezarı
bulunan İmhotep, meraklı asistan sayesinde dirilince sevgilisini bulmak üzere
Thot’un yazmasıyla beraber kayıplara karışır. Prensesin soyundan gelme Helen’i
büyüyle etkisine almaya çalışan İmhotep, kızdan hoşlanan Frank’ı da büyüyle
öldürmeye çalışır. En son ışık saçan büyülü gözleriyle etkisi altına aldığı Helen’i
öldürüp sonsuza dek beraber olmayı planlayan İmhotep, Helen’in yani prenses
Ankhesenamen’in yaşamı kendisinden çok sevdiğini anlayınca nankör kadın
dercesine kıza bakar. “Senin uğruna diri diri gömüldüm, benim için kısa süreli
bir acıyı göze alamaz mısın kadın?” diye sinirlenen İmhotep karşısında tanrı
İsis’e sığınan Ankhesenamen’in tanrıça İsis’ten yardım ister. Tanrıça’nın
gönderdiği yıldırım sayesinde İmhotep ölür. Filmin sonunda İmhotep’e üzülürsünüz,
zamanında uğruna kara büyülere bulaşıp diri diri gömüldüğü kadının aslında
sevgisine layık olmadığını biraz geç anladı adam.
Aşkına cevap
vermediği zengin adam tarafından zombiye dönüştürülen Madeleine Short Parker ( White
Zombie )
İlk zombi filmi White Zombie’den anlaşılana göre Hollywood’un
zombi anlayışı hipnotize olduğu için beynini kullanamayan ölüden beyin yiyen
ölüye evrilmiş. Madeleine ve Neil birbirlerini seven iki gençtir. Gençlerle
tanışan ve onlara koruyucu bir abi olan zengin Beaumont’un niyeti ise başkadır.
Nikahlanmak için Beaumont’un Haiti’deki evine giden ikili yolda bir cenaze
ayiniyle karşılaşırlar. Cenazelerini sokağa gömen insanlar gençlere tuhaf gelse
de arabacı, halk insanları zombi olmasınlar diye herkesin görebileceği yere
gömüyorlar der. Gençler bu hikayeyle yeterince korkmuşken bir de ıssız yolda
karşılarına murder lakaplı tehlikeli vudu büyücüsü Legendre çıkar.
Madeleine’nin şalını yürüten Legendre’nin arkasından adamın kadrolu zombileri
gelince arabacı arabayı yıldırım hızıyla sürüp oradan uzaklaşır. Sonradan
öğreniriz ki gençlerin arkadaşı gibi görünen zengin Beaumont meğer
Madeleine’den hoşlanıyormuş. Kıza büyü yapmak için vuducu Legendre ile
anlaşmış, bu yüzden de Legendre kızın şalını yürütüp büyü için hazırlıklara
başlamış. Lakin adamın yapacağı büyüyü tehlikeli bulan Beaumont, büyüden
vazgeçer. Kızı evleneceği gün bile kendisiyle kaçmaya ikna etmeye çalışan
Beaumont, başarısız olunca vuducu Legendre’nin sözünü dinleyip kıza ilaçlı
şarap içirir. İlaçlı şarabı içen Madeleine aniden ölür, Neil kendini içkiye
verip Madeleine’nin hayalini göredursun Beaumont ve Legendre kızı mezardan
kaçırıp zombi olarak geri getirir. Karısının mezarının açıldığını ve
Madeleine’nin kaçırıldığını gören Neil, polis yerine doktor Bruner’e gider. Dr.
Bruner’le beraber Madeleine’nin çalınan cesedini arayan ikili arayadursun
Madeleine’nin boş bakışları yüzünden yaptığı hatayı anlayan Beaumont kızı bu
zombi hayatından kurtarmak ister. Fakat karanlık vudu büyücüsü Legendre’nin
Madeleine hakkında farklı planları vardır.
Adasında
huzur içinde yaşarken bir gözleri ahuya vurulup Empire State’lerden yuvarlanan
Kong ( King Kong )
Çılgın yönetmen herkesten gizli tuttuğu Kafatası adasında
çekeceği filmi için oyuncu aramaktadır. Ama Hollywood’un hiçbir yıldızı
senaryosunu bile bilmediği filmde oynamayı kabul etmez. Umutsuzluğa kapıldığı
sırada sokakta açlıktan ekmek çalan güzel Ann ile karşılaşan yönetmen filminde
bu kızı oynatmaya karar verir. Amacı Kafatası adasında yaşadığı iddia edilen gorili
filme almak olan yönetmen gemide her gün Ann’a korkmuş gibi prova yaptırır.
Gemidekilerden de çekeceği filmi sır gibi saklayan yönetmen adaya vardıklarında
yerli ayinine rast gelir. Gizli gizli ayini çekerken yerlilere yakalanan ekip
şapa oturduk derken yerli lideri ekipten sarışın kadını, Ann’i, ister. Ekip
bunu kabul etmeyip adadan uzaklaşır ama yerliler gemiden Ann’i kaçırıp King
Kong’a gelin diye sunarlar. O kadar siyahiden sona gördüğü ilk sarışın kadına
aşık oluveren aşırı gelişmiş goril King Kong, Ann uğruna az mı dinozor öldürdü?
Kızı yemeye niyetlenen dev yılanları yerden yere çarpan King Kong gene de Ann’e
yaranamaz. Ekip Ann’i King Kong’un elinden kurtarır ama yönetmen Ann’i aramak
için ekibin peşinden gelen King Kong’u bayıltıp kafese koydurur. Zavallı
hayvanı parasıyla eğlence peşindeki kentli kalabalığa kişi başı on dolardan
gösterir. Dellenen King Kong resmi olmasa da ada şartlarında evlendiği Ann’i
bulmak için zincirlerini kırıp şehrin içine dalar. Gökdelen demez, apartman
demez hanımı Ann’i arar. Kızı bulunca da kaptığı gibi adasına kaçırmaya çalışır
ama hükümet yetkilileri şehirde dehşet saçan gorili tüm birimleri harekete
geçirerek durdurmaya çalışırlar. Empire State’de sıkıştırdıkları iri kemikli
goril King Kong’un üzerine uçakları salan zalım yetkililer, en sonunda
gorilciği yere düşürürler ama o, Ann hanıma o kadar aşıktır ki uçaklar üzerine
doğru gelirken kızı binanın korunaklı bir köşesine bırakır. İzleyince
anlarsınız ki sinema tarihinin romantik ismi Kong’a iriliğinden dolayı King lakabını
veren yönetmen ve zavallıyı goril diye hor gören Ann, Kong’dan daha canavardır.
Korku sinemasının fantastik alt türüne vampirlerden sonra giriş
yapan kurt adam filmlerinin açılışı Werewolf of London ile yapılmış. Botanikçi Doktor Glendon Tibet’te çiçek
örneği almak için gider, aradığı çiçeği bulur ama gündüz gözü adama Kurt Adam
saldırır. Evet sinema tarihinde gündüz gözü kurt adam saldırısına uğrayıp kurt
adama dönüşen ilk kurt adam örneğini Werewolf of London’da görürüz. Hele kurt
adama dönüşüm sahnesi vardır ki efsanedir, Dr. Glendon kendini kötü hissetmeye
başlar. Kamera sütunların arasına konumlandırılmıştır, adam ilk sütunun önünden
geçerken normaldir ama sütunu geçince kıllanmaya başlar. Aniden artan
istenmeyen tüyler yüzünden şok olmuş bir halde yürüyen doktor Glendon ikinci
sütunu geçince kulakları sivrilip alt dişleri keskinleşir. Üçüncü sütundan
sonra insan bedenine hapsolmuş kurt, hapsolduğu bedeni ele geçirir. İlk kurt
adamımız bence ikincisinden daha başarılı, en azından havuz başında parmak ucu
yürüyüşü yapan Banu Alkan misali yürümüyor. Gözlerini kısarak bakışından miyop
olduğunu hissettiren kurt adamın en önemli sorunu yanları açılmış alnı olsa da,
tıp artık çok ilerlediği için ensesinden aldırdığı kılları alnına ektirebilir.
Bir kaşık
kaynar suyla eriyen kırmızı pabuç sevdalısı Batının Kötü Cadısı (Oz Büyücüsü)
Amcası ve halasıyla yaşayan Doroty isimli sevimli kızın
kendisi kadar sevimli ama yaramaz köpeği huysuz komşuları Miss Gulch’un evine
girdi diye ailenin çiftliğini basan şirret kadın, Dorothy’nin köpeğini alıp
gider. Yolda kadının elinden kaçan köpek Doroty’nin yanına gelir, Doroty
köpeğini de alıp ailesinin çiftliğini terk eder. Ormanda karşılaştığı sihirbaz
kızın evden kaçtığını anlayınca ona halan senin üzüntünden hasta olmuş diye
yalan söyler. Halasını hasta sanan Doroty vicdan azabına kapılıp evine doğru
koşarken fırtınaya yakalanır eviyle havalanan Doroty fırtına sayesinde Oz
büyücüsünün yönetimindeki masalsı bir dünyaya eviyle beraber düşer. Düştüğü
yeri korkudan inleten doğunun kötü cadısını da evin altında ezdiği için şehir
halkı tarafından kahraman ilan edilen Doroty’i güzel Glinda karşılar. Kadının
cadı olduğunu öğrenen Doroty ama cadılar çirkin olmuyor mu deyince Glinda’dan
kötü cadılar çirkin olur cevabını alır. Üstteki abla sinema tarihinin gerçek
anlamdaki ilk cadısı. Haxan filmindeki cadılar cadıdan çok cadılıkla suçlanan
gariban kadınlar olduğu için onları cadıdan saymıyoruz. Büyü yapan, cadının
karanlık tarafını simgeleyen batının kötü cadısı, Doroty’nin şirret komşusu
Miss Gulch’ün gıda zehirlenmesinden yeşermiş halidir. Sinemada kültleşen yeşil,
gaga burunlu, çenesinde mısır gevreği büyüklüğünde ben olan, siyah kukuletamsı
şapka takan, süpürgeli ve korkunç gülüşlü çirkin cadının ilk örneği Batının
Kötü Cadısı, Emrah’ın seksi sevgilisi Gülcan gibi iflah olmaz bir kırmızı pabuç
sevdalısıydı. O değil de kadının orijinal adı da Gulch, bu da Hollywood’un
Gülcan’ı zahir. Bu kadar kırmızı pabuç sevecek ne vardı kızlar? Şu ölümlü
dünyada ölümünüz de kırmızı pabuç yüzünden oldu. Doroty’nin kırmızı pabuçlarını
ele geçireyim derken bir kaşık kaynar suda eriyerek, eriyorum diye diye hakkın
rahmetine kavuşmuştu batının kırmızı pabuç sever cadısı.
Hoşlandığı
kızın gözüne girmek için kızın kankasını kurtarayım derken kurt adama dönüşen Larry
Talbod (The Wolf Man)
Sinema tarihinin ikinci kurt adam filmi 1941’de çekilen The
Wolf Man. İlki gibi bunda da dönüşüm geçiren kurt adamımızın elbisesi filan
parçalanmıyor. Malum klasik dönem kurt adamları günümüz kurt adamları gibi
baklavalarını aça aça dolaşmadıkları için yapımcılar tarafından soyunmalarına
gerek görülmüyor. Zaten ilkinin de ikincisinin de öyle gösterecekleri baklava
filan yok, kas yoksunu göbekli kurt adamlarımızı en fazla atletle
görebilirsiniz. 1941 yapımı kurt adam filminin konusuna gelecek olursak, Sör
John Talbot büyük oğlunu bir av kazasında kaybedince zamanında evi terk eden
oğlu Larry babasının yanına dönmek zorunda kalır. Baba Talbot bilimden şaşmayan
biridir, yıldızları izlemek için evine teleskop aldıran John Talbot’un aksine
oğlu Larry teleskopla karı kız kesmektedir. Antikacının üst katındaki Gwen’i
görüp çarpılan Larry, kızın sevgilisi olduğunu bilmesine rağmen onunla bir gece
dışarı çıkmak için Gwen’i darlaya darlaya bir kalır. Kızın çalıştığı
antikacıdan kurt başlı gümüş bir baston alan Larry akşamına kızın kapısına
damlar, Hüsnü’nün Hüsniye’ye yapıştığı gibi Gwen’e yapışan Larry sonunda kızdan
randevu koparır. Ama randevu pek Larry’nin istediği gibi olmaz, Gwen yanına
arkadaşı Jenny’yi de alır. Yolda kızların kurt adam hikayesi anlatması
Larry’nin dikkatini çeker, falcıya giden üçlüyü aslen bir kurt adam olan Bela
Lugosi beklemektedir. Jenny fal baktırmak için masaya oturunca Bela’yı ter
basar, kızın elinin içinde şeytanın işaretini gören falcı Bela, Jenny’ye buradan
hemen uzaklaşmasını söyler. Jenny panikle kaçarken karşısına bir kurt çıkar.
Jenny’nin çığlığına koşan Larry gümüş saplı bastonuyla kıza saldıran kurdu
öldürür. Ama kurt ölmeden evvel Larry’i göğsünden yaralar, sabah polisler
Larry’nin öldürdüm dediği kurt yerine çingene Bela’yı bulunca Larry şaşırır
kalır. Zavallı Larry “Vallahi adam değil kurt öldürdüm ben, hatta kurt beni
göğsümden yaraladı!” deyip göstermek için yarasını açar. Ama tabi ki ortada
yara filan yoktur, olanlar üzerine delirdiğini sana Larry bir de dolunayda kurt
adama dönüşünce iyice psikolojisi bozulur. Sevgilisi tarafından terk edilince
derbeder olmuş İbo sakalı, alnına kadar uzanan saçları, sivrilmeyi unutan kulaklarıyla
ormanın içinde havuz başında parmak ucunda yürüyen Banu Alkan yürüyüşü yapan
Larry, Banu’nun onda bir kadar seksi olmasa da oldukça vahşidir. İlk iş gidip
Gwen’nin bekçi sevgilisini yiyen Larry, babasına ben kurt adam oldum diye
itirafta bulunsa da bilimin sözünden çıkmayan Sör babası oğlunu dinlemez.
Oğlunun durumuna bilimsel açıklama getirmeye çalışan Sör John bey amca
Allah’ını seversen şu resimdekinin ne gibi bir psikolojik açıklaması olabilir?
Filmin sonunda kurt adama dönüşen Larry’nin gözü sevgilisi Gwen’i bile görmez.
Kıza saldırıp yemeye çalışan Larry, kızın çığlıklarını duyan Sör John
tarafından gümüş saplı bastonla öldürülür. Ölen kurt adamın oğluna dönüştüğünü
gören Sör dayı burda da bilimsel bir açıklama diye tutturamadı. Elinde kalan tek
oğlunu da kendi elleriyle öldürdüğünü anlayınca garanti inme indi de ondan
bilimsel açıklama nutuklarına başlamadı.
Dünyaya ölüm
kalım mesajı vermeye gelip canını zor kurtaran Klaatu (The Day The Earth Stood
Still)
Film komşu gezegenden insanlığa önemli bir mesaj vermek için
gelen Klaatu’nun başına gelenleri anlatıyor. Robotuyla beraber insanlığa mesaj
vereyim diye gelen Klaatu, diğer gezegenlerle iletişime geçilmesini sağlayacak
bir aleti komutana uzattığı sırada uzaylı taşlayan Uşaklıların uzaktan akrabası
olan bir asker tarafından vurulur. Klaatu’nun vurulması üzerine deliye dönen
iyi aile robotu Babür’le Power Rangers arası robotu iki tank, üç silahı gözünden
fışkırttığı ışınlarla eritir. Klaatu araya girmese robot ortalığı birbirine
katıp dünyayı ele geçirecek ama uzaylı Klaatu ağabeyimiz aşırı delikanlı. Ordu
hastanesine kaldırılan Klaatu kendisini tedaviye yeltenen doktorları hayattan
soğutur, ben aslında yetmiş sekiz yaşındayım gezegenimiz sizden daha ileri
olduğu için yaşam süremiz daha uzun der. Başkanın genel sekreterine insanlığa
mühim mesajlarım var, bunu tüm dünya liderleriyle konuşmalıyım der, ama
sekreter kibarca sıkar o biraz der. Adama dünya liderlerinden Rus ve İngiliz
başbakanların toplantı talebine verdikleri cevabı okur. Ruslar toplantı
Rusya’da olacak diye diretirken İngilizler en fazla Amerika’da olmasına
razılar, Rusya’da yapılacak olursa zinhar gitmeyeceklermiş. Sizin çocukça
çekişmemiz beni ilgilendirmez diye atarlanan uzaylı ağabey hastaneden kaçıp bir
pansiyona sığınır. Pansiyonda bir tek Bobby’le ahbaplık kuran uzaylı çocuğa
ülkenin en zekisi kim diye sorar, Bobby de Profesör Barnhardt’ın adını verir.
Profesörün evine gidip adamın çözemediği soruyu çözmesine yardım etmesi üzerine
Klaatu’nun kaldığı pansiyonu Federal ajanlar basar, Klaatu’yu profesörün evine
götürürler. Klaatu profesöre uzaylı olduğunu açıklayıp, dünyadaki tüm bilim
adamlarıyla uzay gemisinde toplantı yapmak istediğini söyler. Profesör de
insanların ona inanması için zararsız ama dramatik bir şey yapmasını ister.
Yarım saat boyunca tüm dünyada aynı anda elektrikleri kesen uzaylı, Bobby’nin
annesine de gerçekleri anlatır ve kadından yardım ister. Fakat kadının kıskanç
sevgilisi Tom, uzaylı olduğundan emim olduğu Klaatu’yu ihbar eder. Etrafı
askerlerle çevrilen Klaatu kaçmaya çalışırken öldürülür, Klaatu’nun öldüğünü
hisseden hisli ve öfkeli robotu tam insanlık kıyımına başlayacakken Bobby’nin
anası Helen yetişip Klaatu’nun robota iletmesini istediği parolayı söyler.
Klaatu’yu morgdan kaçıran robotu onu uzay gemisinde hayata döndürür. Profesör
ve diğer bilim adamları uzay gemisine girecekleri sırada askerler dev robotun
etrafta dolaştığını ve gemi çevresinin tehlikeli olduğunu bildirir. Uzay
gemisinin kapağı açılınca öldü sanılan Klaatu insanlığa bildirmeleri için
konuşmasını bilim adamlarına yapar. Savaş karşıtı olan komşu gezegenler
dünyanın saldırgan tavırlarından şikayetçidir, 2. Dünya Savaşıyla atom
enerjisini bulan insanlar ola ki herhangi bir gezegene atom bombası atmaya
kalkarsa cezasını yok olarak ödeyecektir. Ya bize katılıp barış içinde yaşayın
ya da yok olma riskini unutmayın mesajını veren Klaatu ile ilk defa Peter Lorry
ve Bette Davis’in çocuğuymuş gibi yüzü gözden ibaret olmayan, kafasına fanus
geçirilmemiş bir uzaylı filmi izleyebilirsiniz.
Atom
bombasıyla mutasyona uğrayan su altı dinazoru Gojira
İsmini Japoncadaki goril ve balinanın birleşiminden alsa da aslen cüssesine bakmadan yüzen bir dinazor olan Gojira, tarih öncesi bir yaratıktır. Su altında yaşayan Gojira Japonya’ya atılan atom bombası yüzünden radyasyona maruz kalır ve mutasyon geçirip haddinden fazla irileşir. Japonların kanayan yarası atom bombasına gönderme olan Gojira’nın çekim yılındaki son iki rakamın yerlerini değiştirirsek 1945’i fark ederiz. Odo adasına saldıran Gojira’yı yok etmek için ordu yaratığın koordinatlarına bomba bırakır ama Gojira bu sefer de yönünü Tokyo’ya çevirir. Elli metrelik hayvana makinalı tüfekle karşılık vermek nedir dostum? Onu atom bombası öldürmemiş, sizin attıklarınız leblebi gibi gelir. Denizden çıkıp Tokyo’yu birbirine katan Gojira, sosis gibi ağzına götürdüğü treni geveler. Şaşı bakışlarıyla sağı solu devirir, ağzından kızıl radyasyon yayar. Japonların animasyon konusundaki gelişimini görmek isterseniz Gojira’yı izleyin harbiden nerden nereye dedirtiyor. Tarkan’ın muşamba ahtapotundan hallice Gojira’dan Oscarlık animelere gelmek ten point Japonya.
Kadın
yüzünden nesli tükenen tarih öncesi varlık Kara Gölün Canavarı
1954 yapımı filmde kazı yaparken tarih öncesi bir yaratığın
elini bulan profesör, el üzerinde yaptığı inceleme sonucunda yaratığın kara ve
denizde yaşayabildiğini keşfeder. Deniz biyoloğu olan eski öğrencisini yardıma
çağıran Profesör zor da olsa ödenek almayı başarıyor. Fakat grup lideri Mark’ın
hem şahsi hem de maddi meseleler yüzünden sorun çıkartması bir yana bir de
ekibe elini buldukları tarih öncesi balıkla insan karışımı yaratığın akrabası
dadanıyor. Ekibin güzeli aynı zamanda da deniz biyoloğu David’in sevgilisi
Kay’a musallat olan yaratık ekiptekileri teker teker öldürmeye başlıyor. Gemiye
çıkıp Kay’ı da kaçıran arsız yaratığı göle döktükleri ilaçla bayıltan ekip
Kay’ı kurtarıp canavarı da ağa hapsediyor. Profesör bilim aşkıyla canavarı
inceleme, Mark para, David ise hanımın derdine düşmüşken canavar ayılıp ağı
koparıyor ve ekibi gölden çıkarmamak için türlü psikopatlıklar yapıyor. Ya sen
bin yıllık canavarsın, senin ne işin var karıyla kızla? Al neslin bir kadın
yüzünden tükendi, ne alık bir yaratıkmışsın sen de gözüm. Ayrıca kız seni her
gördüğünde korkudan ya bayılıyor ya çığlık atıyor bari oradan anlasaydın senden
hoşlanmadığını. Kalkıp ne diye kızı kaçırıp dikkatleri üzerine
çekiyorsun?
Bünyelere Köpek Balığı korkusu yaşatan kuyu ağızlı Jaws
Tarkan’ın muşamba ahtapotunun tenekeden yapılma versiyonu
olan Jaws, şöhretini uzaktan akrabası İskandinav ve muşamba ahtapot gibi
denizde dehşet yaşatmasıyla kazanmıştır. Aynı muşamba ahtapot gibi o da
tercihini sarışın kadınlardan yana kullansa da açlığa dayanamayıp gözlüklü ve
bıyıklı abileri de mideye indirebilir. Hafif arsız olan Jaws rızkını sadece
okyanusun derinliklerinde aramaz, seyir halindeki gemilere de utanmadan
dadanır. Açık denizdeki gemileri taciz ettiği yetmiyormuş gibi suya düşen
gariplere ve plajda oynayan bebelere kadar sataşan cazgır hayvan, kuyu gibi
ağzını açıp gemi direğine de kürdan muamelesi yapar. Cüssesi yetse dereye kadar
girip ayağını suya sokanların ayağını bile yiyecek obur köpek balığı sayesinde
bir nesil suya girip boy bile veremedi. Şöhreti artınca Yeşilçam’da da birkaç
köpek balığı gören nice gencin kanayan gözlerinin hesabını ver Spielberg! Senin
yüzünden bir nesil su fobik oldu, oysa bilim adamlarına göre köpek balığı
saldırısından ölme ihtimalimiz kafamıza gök taşı düşerek ölme ihtimalimizden
az. Senin hayal gücün yüzünden suya ayağımızı zor soktuk. Sonradan öğrendik ki
bizim çöp öğütücüsü dişli Jaws meğer çöp tenekesi gibi zararsızmış.