28 Ekim 2016 Cuma

                      Sinemanın Başrolden Daha Ünlü Canavarları

   Sinema kuruluşundan itibaren canavarları sevmiş saymış, elini öpüp abimsin demiştir. Melies’in Aya Seyahat’indeki şemsiyeyle öldürülen uzaylıları canavar camiasının karizmasını bozduğu için onları es geçtim. Sinema tarihi canavarsız olmaz, olamaz deyip başrollerden bile daha ünlü canavar listemi bloguma taşıyorum. Detaylı okumayla asıl canavarın resimdekiler olmadığını siz de anlayacaksınız. Onlar bozulan Avrupa’ya gönderilen Tanrı’nın Kırbacı Attila misali bozulan ahlak anlayışına karşı senaristin uyarısı gibi. Dr. Caligari’nin Cesare’si canavar gibi tasvir edilse de asıl canavar zavallının sırtından para kazanıp, ona kirli işlerini gördüren Caligari’dir. Tanrı kompleksine giren doktor Frankenstein ölüleri birleştirip canlandırmaya çalışacağına onları incelese anatomi alanında çığır açabilirmiş. Ama o Tanrılaşıp insan yaratma ve bilimde bu yolla yükselme derdinde fakat işleri eline yüzüne bulaştırınca yarattığı şeyi akli dengesi yerinde olmayan çocuğunu ahıra zincirleyen ebeveyn gibi zindana zincirliyor.  Yani burada canavar kim? Ne istediniz Cesare’den, ne istediniz Frankensteinden, ne istediniz ölmüş Hel’den? Sinemamızın canavar olmayan değerli canavarlarına – Drakula gibi bazılarını tenzih ediyorum tabi – saygılarımı sunarak, açılışı 1920 yılının canavarı uyurgezer Cesare ile yapıyorum.

Makas Ellerin Edward’ının uyurgezer babası Cesare ( Dr. Caligari’nin Muayenesi)


Robert Wiene’nin yönettiği Alman Dışavurumculuğunun ilk örneklerinden olan film sürpriz sonuyla Vay anam vay meğer neler dönmüş ya türü filmlerin de atasıdır. Senaryoya filmin başı ve sonunu Fritz Lang eklemiş, filmin sonu şaşırtsa da bu bilgi şaşırtmasın. Metropolis’i çeken adamdan böyle çılgın ve çağ ötesi senaryolar gelmesi normaldir. Siyah beyaz sessiz bir film olan Dr. Caligari’nin Muayenesi sadece senaryosuyla değil sanatsal yönüyle sinemayı en fazla etkileyen filmlerden. Öyle ki Dr. Caligari’nin Cesare’si Makas Eller’in Edward’ına referans olmuş. Tim Burton, Cesare karakterini almış parmaklarının yerine makas koyup yanağınızdan makas almasını isteyeceğiniz en son kişiye dönüştürmüş. O meşhur senaryosuna gelirsek, film bir akıl hastanesindeki konuşmayla başlar. Dr. Caligari adlı şeytani bir adam uyurgezer Cesare üzerinden para kazanmaktadır. Panayır yerinde uzun yıllar uyuyan ve uyandıktan sonra insanların geleceğinden haber veren Cesare’den bahseder. Halk merakla Caligari’nin ardından gider, o sırada panayır yerinden geçen Francis ve arkadaşı da Dr. Caligari’yi duyar. Francis inanmasa da arkadaşının ısrarı üzerine Caligari’nin yerine gider. Caligari, tabuttan hallice bir kutunun kapağını açar. Yedi uyurların Alamancı akrabası Cesare’yi kaldırır, uyku mahmuru mu yoksa eski zombilerden mi bilinmez Cesare robot gibi Dr. Caligari’yi dinler. Caligari, Cesare’ye Francis’in arkadaşının ne zaman öleceğini sorar, Cesare’de adama bu gece öleceğini söyler. Bu olay üzerine beti benzi atan arkadaşı ve Francis olay yerinden uzaklaşır. Tesadüf gibi o akşam Francis’in arkadaşı ölür, Francis bu ölümü şüpheli bulur. Polislere Caligari’yi şikayet eder, ama delil yetersizliğinden dolayı bir sonuç çıkmaz. Film boyunca Francis arkadaşını öldürenin Dr. Caligari’nin kontrolündeki Cesare olduğunu kanıtlamaya çalışır.

 Alman dışavurumcu sinemanın tipiyle sınadığı Kont Orlok ( Nosferatu )


Bram Stoker’ın Drakula’sından araklama olan film birkaç isim değişikliği yapılarak piyasaya sürülse de telif hakkı ödenmediği için yayından kaldırılır. Alman dışavurumculuğunun önemli örneklerinden olan Nosferatu’nun konusuna değinmeyeceğim. Çünkü türüne ilgi duyanlar Nosferatu olmasa da 1931 yapımı Bela Lugosi’nin Drakula’sını ya da Francis Ford Coppola’nın Bram Stoker’den alıntı yaptığını belirttiği 92 yapımı Drakula’sını izlemiştir. Zaten mübarek Bram Stoker de nasıl bir kitap yazdıysa filmcilerin o kadar dikkatini çekmiş ki her yıl belli aralıklarla ülke fark etmeksizin filmini çekmişler. Araklama senaryoyla yapılsa da dehşet bir film olan Nosferatu’da sinema tarihinin ilk vampiriyle karşı karşıyayız. Bela Lugosi’nin vampir olduğu 1931 yapımı Drakula’dan farklı olarak Nosferatu’nun Kont Orlok’u insan olmadığı için insana benzememiş. Eciş bücüş, çirkin bir yaratık olan Nosferatu’nun kambur gölgesinin duvara yansıdığı kısımla hafızalarda yer eden filmde yönetmen, Allah yarattı demeden Nosferatu’muz Kont Orlok’u tipiyle imtihan etmiş. Max Schreck’e günah değil mi sayın yönetmen? Zaten adama Shrek’e benzer soyadı vererek nüfus müdürlüğü yeterince vurmuş bir de Notre Dame’nın kamburuna benzeterek sen neden vuruyorsun? Bi Bela Lugosi’ye, Christopher Lee’ye Gary Oldman’a bak bir de Max Schreck’e insan biraz utanır. Kel ve portakal kabuğu görünümlü başa bıyıktan hallice Nuri Sesigüzel’i kıskandıracak kadar kara bir kaş yapmışsınız. Kulaklar desen 40 numara ayak büyüklüğünde ve kepçe, adamcağız kulaklarını taşıyamıyor. Köpek dişleri yerine kesici dişlerini uzatıp adamı vampirden çok tavşana benzetmişsiniz. Öte yandan hadi bari sivri tırnakta yapalım deyip adama manikürlü takma tırnak yapmışsınız, sırtına da bir kambur takıp adamı vampir diye piyasaya sürmüşsünüz.  Olmuş mu yani, o surata Emel Sayın gibi güzel el olmuş mu? Tipiyle sınadığınız yetmemiş bir de adama iki de bir manken sevgilisiyle paparazilere yakalanan evli iş adamı bakışı attırmışsınız.

Rahibe yalarun mesajını veren şeytan ( Haxan )


Aslında orta çağ zihniyetine eleştiri niteliğinde olan film cadı inanışının absürtlüğüne değiniyor. Cadılık ve orta çağ anlayışına belge saçarak değinen yönetmen bazı tasvirleri sinemaya nasıl uyarlayacağımı şaşırdım gibi samimi itiraflarıyla dikkat çekiyor. Örneğin orta çağda çok güzel bir kadınsanız garanti cadısınız ama çirkinseniz de cadısınız. Birisi sizi cadı diye kiliseye mi şikayet ediyor, cadı olup olmadığınızı anlamak için sizi elinizi kolunuzu, ayak bileğinizi birbirine bağlayıp anadan üryan suya sokuyorlar. Eğer batarsanız Tanrı’ya şükür ki ruhunuz temiz, bu arada suda boğulup öldüğünüzü de belirtelim. Eğer ola ki o tuhaf bağlama şekline rağmen su yüzünde kalırsanız siz cadısınız ve hemen meydanda yakılıyorsunuz. İki ucu dışkılı değnek bir konu olan cadılık mevzunda kilise bile özür dilediğine göre daha fazla değinmeye gerek yok. Film aslında cadılık mevzuna değinen ilk film olmasına rağmen içindekiler cadı değil de normal insan olduğu için cadı olduğu iddia edilenlere değil de onların efendisi diye nitelendirilen şeytana değineceğim. Rüyalarına girip namuslu ev kadınlarını baştan çıkarmaktan tutun da kiliseye dalıp rahibeleri delirten şeytanı filmin yönetmeni Benjamin Christensen canlandırıyor. Minik boynuzlarından tut sivri kulaklarına kadar görende gerçeklik hissi uyandıran şeytanın takma tırnaklar da efsane. Nosferatunun manikürlü tırnaklarından sonra insanın içini rahatlatıyor. Galiba yönetmen makyöze beni şeytana değil de maymuna benzetirsen mahalle arasında kuaförlük bile yapamazsın tehdidinde bulunmuş. 1922 yılında bu makyaj yeteneğine başka bir açıklama bulamıyorum. Makyajının yanında tavırlarıyla da şeytana dönüşen yönetmenin İncil okuyan rahibe ecel terleri döktürdüğü sahne sinema tarihinin ilk kabir azabı sahnesi dense yeridir. Kilisede aniden belirip tırnaklarını İncil’in üzerine koyan şeytan hu hu peder efendi Yaradan’ın adıyla mı okuyorsun? Dercesine yaklaştığı rahibe korku dolu dakikalar yaşattıktan sonra dilini çıkarıp öyle değilse öbür tarafta hepinize dil atacağım mesajını verip gözden kayboluyordu.

Kendisine aşık bilim adamı tarafından robotu yapılan Hel (Metropolis)


Aslında Hel hanım iyiydi de çevresi kötüydü diyerek size acıklı ve hastalıklı bir aşk hikayesinin nasıl bilim kurgunun atası olduğunu anlatacağım. Fritz Lang’ın efsane bilim kurgusu Metropolis türünün ilk örneklerinden olup içerdiği konuyla günümüz bilim kurgularına kaynaklık etmekte. Hel hanım doğum yaparken ölünce bunalıma giren kocası Joh hayata küsmüş, kadına köpek gibi aşık olan çılgın bilim adamı Rotwang ise kafayı sıyırmıştır. Hayata küsen Joh kendini kapitalizme vurmuş, oğluyla bile doğru düzgün ilgilenmeyen asperger sendromlu bir patrona dönüşmüş. Oğlu Freder desen hayattan habersiz para içindeki rahat hayatın tadını çıkarmaktadır, bir gün babasının keyif bahçesinde taş gibi hatunlarla eğleneceği sırada kapı açılır ve işçi sınıfından vaazcı Maria yanında çoluk çocukla görünür. Onu gören Freder yanındaki kızı bırakıp Maria’nın peşinden gitmek ister, Maria’yı bulayım derken babasının fabrikasında yaşanan zalımlıklara şahit olan Freder şok geçirir. Öte yandan Hel aşkından saçı başı ağaran balatayı sıyırmış bilim adamı Rotwang da bu uğurda bir el kaybetse de yüzünü Hel’den almış bir robot yapmıştır. Bu arada Maria’nın verdiği vaazlarla işçi sınıfını kışkırtacağından şüphelenen Joh bu işi halletse halletse manyak Rotwang halleder deyip bilim adamının kapısını çalar. İçerde karısının yüzünden yapılma bir robot gören Joh errol verip Hel yaşıyor mu yoksa diye sorgulamaya başlar. Robotu karısı sanıp dokunmaya çalıştığında Rotwang domuz eti yiyen kıskanç olmaz sözüne nazire yaparcasına Joh ile robot Hel’in arasına girer. Dokunma lan Hel’ime! Diye şarlayan Rotwang, Hel’in orijinalini sen aldın robotu benim. Ben onun için bir el kaybettim ama feda olsun der. Yaşını başını almış iki adam neredeyse robot için birbirine girecekken Joh bilim adamının yanına neden geldiğini hatırlar. Robot Hel’i perdenin arkasına saklayıp duruma bir çare arayan Rotwang çareyi Hel ve Maria’nın ruhlarını değiştirmede buluyor. Maria’yı kaçırıp bir odaya kapıyorlar, daha sonra da robot Hel, Maria’nın görünümünü alıp işçi sınıfını kışkırtıyor. Ayaklanan işçi sınıfı ortalığı birbirine katarken işçilerin yaşadığı bölgede su boruları patlıyor. Aileleri evde olmayan çoluk çocuk yükselen suların arasında kalmışken, bilim adamının elinden kaçan Maria çocukların yardımına yetişiyor. Ama zavallı kadın tek başına suları nasıl durdursun? Maria’yı bulmaya çalışan Freder sonunda kızı suların içinde gene ilk gördüğü gibi çoluğun çocuğun içinde görüyor. Suları durdurmaya çalışan ikili başaramayınca çocukları da alıp çıkış yolu arıyorlar. Öte yandan evlerini su bastığını öğrenen işçiler, çocuklarının öldüğünü sanıp başımıza bu işleri sen açtın cadı diye Maria görünümlü robot Hel’i yakmaya kalkışır. Hel’i kurtarmak için yola çıkan Rotwang yolda karşılaştığı Maria’yı Hel sanıp kurtarmaya kalkışır. Üzerine gelen korkunçlu bilim adamından korkan Maria çığlığı basınca yardıma koşan Freder ve Hel’i kaptırmam mattosundaki Rotwang kilisede kavga etmeye başlar. Kavganın sonunda çılgın bilim adamı Rotrang kuleden düşüp ölürken Freder babası ve işçi sınıfını beyin ve kalp bir arada iyi çalışır diye barıştırıyordu.  

Tanrı kompleksli doktor Frankenstein’in modifiye ettiği canavarı (Frankenstein)


Tanrı kompleksine kapılan doktor Frankenstein, zengin babasının, güzel nişanlısının lafını dinlemeyip kambur yardımcısı Fritz’le kuleye kapanır ve yoktan bir canlı yaratmak ister. Fritz’i de yanına alıp mezarlık mezarlık dolaşan Frankenstein, mezardan rahmetli yürütüp kulesine götürür. Üniversitede mükemmel bir beyin olduğunu duyan doktor, yarattığım şey acık çirkin oldu ama beyni müthiş olacak diye düşünür. Yardımcısı Fritz’e üniversitedeki beyni yürütmesini emreder ama safım Fritz, akıllı beyni elinden düşürünce Frankenstein’in gazabından korkup diğer beyni alır. Fritz’in getirdiği beynin nakledildiği rahmetli parçalarından oluşma şey çakan bir şimşek sonucunda canlanınca doktor önce sevinir. Ama yarattığı şeyin Einstein olmasını beklerken iki kelime edemeyen katil ruhlu bir maron olduğunu gören doktor onunla ne yapacağını şaşırır. Kulesinin zindanına kilitlediği yaratık mı yoksa doktor Frankenstein’la kambur asistanı Fritz mi daha kötü anlayamazsınız. Zincire vurulmuş zavallı Frankenstein Canavarını düzenli aralıklarla kırbaçlayıp ateşle korkutan Fritz ayrı, deney yapacağım diye ölü bedenlerden bir yaratık yaratan doktor ayrı zalımdı. Ama halk kalkıp Frankenstein’i yakmaya çalışıyor. Gidin doktor olacak o hıyarı yakın! Yoktan insan var edeceğim diye dörtgen kafalı, ağırlığından dolayı hantalca hareket eden, boyundan vidalı, kafasına geri zekalı bir katil beyni takıldığı için cüssesine rağmen çocuk gibi davranan katil ruhlu bir şey yarattın. İşler sarpa sarınca da sanki yaratığı sen değil de başkası yaratmış gibi davran.

 Sivri dişleri olmadığı için kenafir gözleriyle korkutan briyantinli vampir Kont Drakula (Drakula)


Nosferatu telif hakkı kuralından dolayı yayından kalkınca telif hakkını ödeyen Hollywood, Bela Lugosi ile ilk Drakula filmini çekti. Macar oyuncunun aksanlı İngilizcesiyle toprağına daha yakın olan Drakulaların ilki alıştığımız sivri vampir dişlerine sahip değil. Eciş bücüş vampir Kont Orlok’tan sonra Bela Lugosi’yle insana benzeyen vampir akımı da başlamış oldu. Emlak işi diye kandırıp şatosuna getirttiği avukat Jonathan’ı zalımca sömüren kont Drakula daha sonra adamın karısına da hallenir. Soğuk asaletine, briyantinli saçlarına rağmen şah damarına kız görmüş mühendislik öğrencisi gibi bakmasıyla hafızalarda yer eden Drakula, eski beyefendilerden olduğu için asla smokinsiz dolaşmazdı. Gün ışığına dayanıksız olan soluk renkli Drakula’mız günlerini tabut içinde uyuyarak gecelerini de kan emerek geçirir. Kafasını keserek ya da kalbine kazık çakarak kurtulabileceğiniz Drakula’yı en etkili yok etme şekliyse güneş ışığına maruz bırakmaktır. Bela Lugosi’nin korku deyince akla gelen ilk kişilerden biri olmasını sağlayan Drakula filmi bitmeyen vampir filmlerinin de kapısını açmış oldu.  

Toplumu panik atak hastası yapan çocuk istismarcısı Hans Beckert (M )


Fritz Lang’ın gölgesinden bile şüphe eder duruma gelen Alman halkının ruh halini seri katil hikayesi üzerinden anlattığı film, bir çocuk istismarcısını barındırdığı için canavar listemize dahil oldu. Film sinemasal açıdan da önemli ilkleri barındırsa da – alt ve üst planda çekim – Alman toplumunun otuzlu yıllarda yaşadığı ve ülkeyi 2. Dünya Savaşına sokacak gerilimi karanlık bir korku atmosferinde veriyor. Çocukların bir katil tarafından kaçırılması ailelere korku salmışken, polisin katili bir türlü bulamaması şehirdeki tedirginliği iyice arttırır. Derken bir çocuk daha kaybolur ve bu kayıpla beraber şehirdeki tedirginlik zirve noktasına çıkar, polis katili yakalamak için olağanüstü tedbirler alınca işleri baltalanan bir takım kodaman katilin hemen bulunmasına karar verir. Dilencilerle anlaşan kodamanlar son kaybolan çocuğu en son gören kör dilenciye katil hakkında sorular sorar. Kör olsa da katilin çaldığı ıslık melodisini çok iyi duyan kör dilenci katili yine aynı ıslıktan tanıyıp arkadaşına ıslık çalan adamı takip ettirir. Eline tebeşirle M çizen dilenci, katilin sırtına yanlışlıkla vurmuş gibi yapıp adamı işaretler. Sonra da arkadaşlarına katili bulduğunu söyler, yanındaki çocuk sayesinde sırtındaki işaretin farkına varan katil Hans Beckert öldürmek için kandırdığı kız çocuğunu bırakıp kaçmaya başlar. Dilenciler tarafından bir fabrikada yakalanan katil halk meclisinin karşısına çıkarılınca polis çağırılmasını istese de halk katili linç etmeye kararlıdır. Peter Lorri’nin saf kötü adamı başarıyla canlandırdığı film katilini arayan bir toplumun gelgitlerini o kadar net gösteriyor ki, korku içinde ne yapacağını şaşırmış insanların karanlık ruh hali sanki gelecek karanlık dönemin habercisi gibi.

Sevdiği uğruna karanlık tarafa geçti diye diri diri gömülen İmhotep (Mumya) 


Arkeolog Sör Joseph Whemple Antik Mısırlı bir rahip olan İmhotep’in mumyasını bulur, bu buluş onu ve asistanını oldukça heyecanlandırır. Thot’un yazmasını da bulan profesörü bir arkadaşı yazmayı yakması konusunda uyarır. Ama profesör yazmayı ikinci defaya bulamaz, çünkü meraklı asistanı mumya İmhotep’in ölüm sebebini merak edip adamla beraber gömülen sandığın içindeki tılsımı yüksek sesle okur. Yapma, işte bunu yapma dostum! Adamın okuduğu meğer canlandırma tılsımıymış ve tılsımı duyan mumya bilmem kaç bin yıllık uykusundan uyanır. Mumyanın tin tin tini mini hanım yürüyüşüyle gelip Toth’un yazmasıyla beraber gitmesi üzerine aklını kaybeden asistanını kahkaha atarken bulan profesör bir daha Mısır’a gelmeye tövbe eder.  Ancak oğlu Frank ve arkeolog arkadaşı Mısır’da yaptıkları kazı sırasında tuhaf görünümlü Ardath Bey ile karşılaşıp adamın dediği yeri kazınca Prenses Ankhesenamen’in mezarını bulur. Ve Frank heyecanla babasını çağırınca Sör Joseph verdiği sözü unutup prenses var dediler geldik dercesine Mısır’a koşar. Sana ne prensesten dayı? Kalsana memleketinde! Al verdiğin sözü tutmadın mumyalar çarptı da kalpten gittin. Mumyamız İmhotep’e gelecek olursak, Antik dönem rahiplerinden olan İmhotep, aynı zamanda tanrıça İsis’in rahibelerinden de olan prenses Ankhesenamen’e aşıktır. Prenses ölümcül bir hastalığa yakalanınca hayatı kararan İmhotep, sevgilisi ölünce kızı diriltmek için Thot’un yazmasını gömüldüğü yerden çıkarır. İmhotep’i prensesin mezarında kızı diriltmek için kara büyü yapmaya çalışırken yakalayan askerler, adamı yaka paça firavunun huzuruna çıkarır. Bir daha kimse İmhotep gibi tanrıların işine karışmasın diye adamın diri diri mumyalanıp gömülmesini emreden firavun, Thot’un yazmasını da İmhotep’le beraber gömdürür. Arkeolojik kazıda mezarı bulunan İmhotep, meraklı asistan sayesinde dirilince sevgilisini bulmak üzere Thot’un yazmasıyla beraber kayıplara karışır. Prensesin soyundan gelme Helen’i büyüyle etkisine almaya çalışan İmhotep, kızdan hoşlanan Frank’ı da büyüyle öldürmeye çalışır. En son ışık saçan büyülü gözleriyle etkisi altına aldığı Helen’i öldürüp sonsuza dek beraber olmayı planlayan İmhotep, Helen’in yani prenses Ankhesenamen’in yaşamı kendisinden çok sevdiğini anlayınca nankör kadın dercesine kıza bakar. “Senin uğruna diri diri gömüldüm, benim için kısa süreli bir acıyı göze alamaz mısın kadın?” diye sinirlenen İmhotep karşısında tanrı İsis’e sığınan Ankhesenamen’in tanrıça İsis’ten yardım ister. Tanrıça’nın gönderdiği yıldırım sayesinde İmhotep ölür. Filmin sonunda İmhotep’e üzülürsünüz, zamanında uğruna kara büyülere bulaşıp diri diri gömüldüğü kadının aslında sevgisine layık olmadığını biraz geç anladı adam.  

Aşkına cevap vermediği zengin adam tarafından zombiye dönüştürülen Madeleine Short Parker ( White Zombie ) 


İlk zombi filmi White Zombie’den anlaşılana göre Hollywood’un zombi anlayışı hipnotize olduğu için beynini kullanamayan ölüden beyin yiyen ölüye evrilmiş. Madeleine ve Neil birbirlerini seven iki gençtir. Gençlerle tanışan ve onlara koruyucu bir abi olan zengin Beaumont’un niyeti ise başkadır. Nikahlanmak için Beaumont’un Haiti’deki evine giden ikili yolda bir cenaze ayiniyle karşılaşırlar. Cenazelerini sokağa gömen insanlar gençlere tuhaf gelse de arabacı, halk insanları zombi olmasınlar diye herkesin görebileceği yere gömüyorlar der. Gençler bu hikayeyle yeterince korkmuşken bir de ıssız yolda karşılarına murder lakaplı tehlikeli vudu büyücüsü Legendre çıkar. Madeleine’nin şalını yürüten Legendre’nin arkasından adamın kadrolu zombileri gelince arabacı arabayı yıldırım hızıyla sürüp oradan uzaklaşır. Sonradan öğreniriz ki gençlerin arkadaşı gibi görünen zengin Beaumont meğer Madeleine’den hoşlanıyormuş. Kıza büyü yapmak için vuducu Legendre ile anlaşmış, bu yüzden de Legendre kızın şalını yürütüp büyü için hazırlıklara başlamış. Lakin adamın yapacağı büyüyü tehlikeli bulan Beaumont, büyüden vazgeçer. Kızı evleneceği gün bile kendisiyle kaçmaya ikna etmeye çalışan Beaumont, başarısız olunca vuducu Legendre’nin sözünü dinleyip kıza ilaçlı şarap içirir. İlaçlı şarabı içen Madeleine aniden ölür, Neil kendini içkiye verip Madeleine’nin hayalini göredursun Beaumont ve Legendre kızı mezardan kaçırıp zombi olarak geri getirir. Karısının mezarının açıldığını ve Madeleine’nin kaçırıldığını gören Neil, polis yerine doktor Bruner’e gider. Dr. Bruner’le beraber Madeleine’nin çalınan cesedini arayan ikili arayadursun Madeleine’nin boş bakışları yüzünden yaptığı hatayı anlayan Beaumont kızı bu zombi hayatından kurtarmak ister. Fakat karanlık vudu büyücüsü Legendre’nin Madeleine hakkında farklı planları vardır.   

Adasında huzur içinde yaşarken bir gözleri ahuya vurulup Empire State’lerden yuvarlanan Kong ( King Kong )


Çılgın yönetmen herkesten gizli tuttuğu Kafatası adasında çekeceği filmi için oyuncu aramaktadır. Ama Hollywood’un hiçbir yıldızı senaryosunu bile bilmediği filmde oynamayı kabul etmez. Umutsuzluğa kapıldığı sırada sokakta açlıktan ekmek çalan güzel Ann ile karşılaşan yönetmen filminde bu kızı oynatmaya karar verir. Amacı Kafatası adasında yaşadığı iddia edilen gorili filme almak olan yönetmen gemide her gün Ann’a korkmuş gibi prova yaptırır. Gemidekilerden de çekeceği filmi sır gibi saklayan yönetmen adaya vardıklarında yerli ayinine rast gelir. Gizli gizli ayini çekerken yerlilere yakalanan ekip şapa oturduk derken yerli lideri ekipten sarışın kadını, Ann’i, ister. Ekip bunu kabul etmeyip adadan uzaklaşır ama yerliler gemiden Ann’i kaçırıp King Kong’a gelin diye sunarlar. O kadar siyahiden sona gördüğü ilk sarışın kadına aşık oluveren aşırı gelişmiş goril King Kong, Ann uğruna az mı dinozor öldürdü? Kızı yemeye niyetlenen dev yılanları yerden yere çarpan King Kong gene de Ann’e yaranamaz. Ekip Ann’i King Kong’un elinden kurtarır ama yönetmen Ann’i aramak için ekibin peşinden gelen King Kong’u bayıltıp kafese koydurur. Zavallı hayvanı parasıyla eğlence peşindeki kentli kalabalığa kişi başı on dolardan gösterir. Dellenen King Kong resmi olmasa da ada şartlarında evlendiği Ann’i bulmak için zincirlerini kırıp şehrin içine dalar. Gökdelen demez, apartman demez hanımı Ann’i arar. Kızı bulunca da kaptığı gibi adasına kaçırmaya çalışır ama hükümet yetkilileri şehirde dehşet saçan gorili tüm birimleri harekete geçirerek durdurmaya çalışırlar. Empire State’de sıkıştırdıkları iri kemikli goril King Kong’un üzerine uçakları salan zalım yetkililer, en sonunda gorilciği yere düşürürler ama o, Ann hanıma o kadar aşıktır ki uçaklar üzerine doğru gelirken kızı binanın korunaklı bir köşesine bırakır. İzleyince anlarsınız ki sinema tarihinin romantik ismi Kong’a iriliğinden dolayı King lakabını veren yönetmen ve zavallıyı goril diye hor gören Ann, Kong’dan daha canavardır.

 Meslek aşkıyla gittiği Tibet’te gün gözü Kurt Adam saldırısına uğrayan Dr. Glendon (Werewolf of London)


Korku sinemasının fantastik alt türüne vampirlerden sonra giriş yapan kurt adam filmlerinin açılışı Werewolf of London ile yapılmış.  Botanikçi Doktor Glendon Tibet’te çiçek örneği almak için gider, aradığı çiçeği bulur ama gündüz gözü adama Kurt Adam saldırır. Evet sinema tarihinde gündüz gözü kurt adam saldırısına uğrayıp kurt adama dönüşen ilk kurt adam örneğini Werewolf of London’da görürüz. Hele kurt adama dönüşüm sahnesi vardır ki efsanedir, Dr. Glendon kendini kötü hissetmeye başlar. Kamera sütunların arasına konumlandırılmıştır, adam ilk sütunun önünden geçerken normaldir ama sütunu geçince kıllanmaya başlar. Aniden artan istenmeyen tüyler yüzünden şok olmuş bir halde yürüyen doktor Glendon ikinci sütunu geçince kulakları sivrilip alt dişleri keskinleşir. Üçüncü sütundan sonra insan bedenine hapsolmuş kurt, hapsolduğu bedeni ele geçirir. İlk kurt adamımız bence ikincisinden daha başarılı, en azından havuz başında parmak ucu yürüyüşü yapan Banu Alkan misali yürümüyor. Gözlerini kısarak bakışından miyop olduğunu hissettiren kurt adamın en önemli sorunu yanları açılmış alnı olsa da, tıp artık çok ilerlediği için ensesinden aldırdığı kılları alnına ektirebilir. 

Bir kaşık kaynar suyla eriyen kırmızı pabuç sevdalısı Batının Kötü Cadısı (Oz Büyücüsü)


Amcası ve halasıyla yaşayan Doroty isimli sevimli kızın kendisi kadar sevimli ama yaramaz köpeği huysuz komşuları Miss Gulch’un evine girdi diye ailenin çiftliğini basan şirret kadın, Dorothy’nin köpeğini alıp gider. Yolda kadının elinden kaçan köpek Doroty’nin yanına gelir, Doroty köpeğini de alıp ailesinin çiftliğini terk eder. Ormanda karşılaştığı sihirbaz kızın evden kaçtığını anlayınca ona halan senin üzüntünden hasta olmuş diye yalan söyler. Halasını hasta sanan Doroty vicdan azabına kapılıp evine doğru koşarken fırtınaya yakalanır eviyle havalanan Doroty fırtına sayesinde Oz büyücüsünün yönetimindeki masalsı bir dünyaya eviyle beraber düşer. Düştüğü yeri korkudan inleten doğunun kötü cadısını da evin altında ezdiği için şehir halkı tarafından kahraman ilan edilen Doroty’i güzel Glinda karşılar. Kadının cadı olduğunu öğrenen Doroty ama cadılar çirkin olmuyor mu deyince Glinda’dan kötü cadılar çirkin olur cevabını alır. Üstteki abla sinema tarihinin gerçek anlamdaki ilk cadısı. Haxan filmindeki cadılar cadıdan çok cadılıkla suçlanan gariban kadınlar olduğu için onları cadıdan saymıyoruz. Büyü yapan, cadının karanlık tarafını simgeleyen batının kötü cadısı, Doroty’nin şirret komşusu Miss Gulch’ün gıda zehirlenmesinden yeşermiş halidir. Sinemada kültleşen yeşil, gaga burunlu, çenesinde mısır gevreği büyüklüğünde ben olan, siyah kukuletamsı şapka takan, süpürgeli ve korkunç gülüşlü çirkin cadının ilk örneği Batının Kötü Cadısı, Emrah’ın seksi sevgilisi Gülcan gibi iflah olmaz bir kırmızı pabuç sevdalısıydı. O değil de kadının orijinal adı da Gulch, bu da Hollywood’un Gülcan’ı zahir. Bu kadar kırmızı pabuç sevecek ne vardı kızlar? Şu ölümlü dünyada ölümünüz de kırmızı pabuç yüzünden oldu. Doroty’nin kırmızı pabuçlarını ele geçireyim derken bir kaşık kaynar suda eriyerek, eriyorum diye diye hakkın rahmetine kavuşmuştu batının kırmızı pabuç sever cadısı. 

Hoşlandığı kızın gözüne girmek için kızın kankasını kurtarayım derken kurt adama dönüşen Larry Talbod (The Wolf Man)


Sinema tarihinin ikinci kurt adam filmi 1941’de çekilen The Wolf Man. İlki gibi bunda da dönüşüm geçiren kurt adamımızın elbisesi filan parçalanmıyor. Malum klasik dönem kurt adamları günümüz kurt adamları gibi baklavalarını aça aça dolaşmadıkları için yapımcılar tarafından soyunmalarına gerek görülmüyor. Zaten ilkinin de ikincisinin de öyle gösterecekleri baklava filan yok, kas yoksunu göbekli kurt adamlarımızı en fazla atletle görebilirsiniz. 1941 yapımı kurt adam filminin konusuna gelecek olursak, Sör John Talbot büyük oğlunu bir av kazasında kaybedince zamanında evi terk eden oğlu Larry babasının yanına dönmek zorunda kalır. Baba Talbot bilimden şaşmayan biridir, yıldızları izlemek için evine teleskop aldıran John Talbot’un aksine oğlu Larry teleskopla karı kız kesmektedir. Antikacının üst katındaki Gwen’i görüp çarpılan Larry, kızın sevgilisi olduğunu bilmesine rağmen onunla bir gece dışarı çıkmak için Gwen’i darlaya darlaya bir kalır. Kızın çalıştığı antikacıdan kurt başlı gümüş bir baston alan Larry akşamına kızın kapısına damlar, Hüsnü’nün Hüsniye’ye yapıştığı gibi Gwen’e yapışan Larry sonunda kızdan randevu koparır. Ama randevu pek Larry’nin istediği gibi olmaz, Gwen yanına arkadaşı Jenny’yi de alır. Yolda kızların kurt adam hikayesi anlatması Larry’nin dikkatini çeker, falcıya giden üçlüyü aslen bir kurt adam olan Bela Lugosi beklemektedir. Jenny fal baktırmak için masaya oturunca Bela’yı ter basar, kızın elinin içinde şeytanın işaretini gören falcı Bela, Jenny’ye buradan hemen uzaklaşmasını söyler. Jenny panikle kaçarken karşısına bir kurt çıkar. Jenny’nin çığlığına koşan Larry gümüş saplı bastonuyla kıza saldıran kurdu öldürür. Ama kurt ölmeden evvel Larry’i göğsünden yaralar, sabah polisler Larry’nin öldürdüm dediği kurt yerine çingene Bela’yı bulunca Larry şaşırır kalır. Zavallı Larry “Vallahi adam değil kurt öldürdüm ben, hatta kurt beni göğsümden yaraladı!” deyip göstermek için yarasını açar. Ama tabi ki ortada yara filan yoktur, olanlar üzerine delirdiğini sana Larry bir de dolunayda kurt adama dönüşünce iyice psikolojisi bozulur. Sevgilisi tarafından terk edilince derbeder olmuş İbo sakalı, alnına kadar uzanan saçları, sivrilmeyi unutan kulaklarıyla ormanın içinde havuz başında parmak ucunda yürüyen Banu Alkan yürüyüşü yapan Larry, Banu’nun onda bir kadar seksi olmasa da oldukça vahşidir. İlk iş gidip Gwen’nin bekçi sevgilisini yiyen Larry, babasına ben kurt adam oldum diye itirafta bulunsa da bilimin sözünden çıkmayan Sör babası oğlunu dinlemez. Oğlunun durumuna bilimsel açıklama getirmeye çalışan Sör John bey amca Allah’ını seversen şu resimdekinin ne gibi bir psikolojik açıklaması olabilir? Filmin sonunda kurt adama dönüşen Larry’nin gözü sevgilisi Gwen’i bile görmez. Kıza saldırıp yemeye çalışan Larry, kızın çığlıklarını duyan Sör John tarafından gümüş saplı bastonla öldürülür. Ölen kurt adamın oğluna dönüştüğünü gören Sör dayı burda da bilimsel bir açıklama diye tutturamadı. Elinde kalan tek oğlunu da kendi elleriyle öldürdüğünü anlayınca garanti inme indi de ondan bilimsel açıklama nutuklarına başlamadı.  

Dünyaya ölüm kalım mesajı vermeye gelip canını zor kurtaran Klaatu (The Day The Earth Stood Still) 


Film komşu gezegenden insanlığa önemli bir mesaj vermek için gelen Klaatu’nun başına gelenleri anlatıyor. Robotuyla beraber insanlığa mesaj vereyim diye gelen Klaatu, diğer gezegenlerle iletişime geçilmesini sağlayacak bir aleti komutana uzattığı sırada uzaylı taşlayan Uşaklıların uzaktan akrabası olan bir asker tarafından vurulur. Klaatu’nun vurulması üzerine deliye dönen iyi aile robotu Babür’le Power Rangers arası robotu iki tank, üç silahı gözünden fışkırttığı ışınlarla eritir. Klaatu araya girmese robot ortalığı birbirine katıp dünyayı ele geçirecek ama uzaylı Klaatu ağabeyimiz aşırı delikanlı. Ordu hastanesine kaldırılan Klaatu kendisini tedaviye yeltenen doktorları hayattan soğutur, ben aslında yetmiş sekiz yaşındayım gezegenimiz sizden daha ileri olduğu için yaşam süremiz daha uzun der. Başkanın genel sekreterine insanlığa mühim mesajlarım var, bunu tüm dünya liderleriyle konuşmalıyım der, ama sekreter kibarca sıkar o biraz der. Adama dünya liderlerinden Rus ve İngiliz başbakanların toplantı talebine verdikleri cevabı okur. Ruslar toplantı Rusya’da olacak diye diretirken İngilizler en fazla Amerika’da olmasına razılar, Rusya’da yapılacak olursa zinhar gitmeyeceklermiş. Sizin çocukça çekişmemiz beni ilgilendirmez diye atarlanan uzaylı ağabey hastaneden kaçıp bir pansiyona sığınır. Pansiyonda bir tek Bobby’le ahbaplık kuran uzaylı çocuğa ülkenin en zekisi kim diye sorar, Bobby de Profesör Barnhardt’ın adını verir. Profesörün evine gidip adamın çözemediği soruyu çözmesine yardım etmesi üzerine Klaatu’nun kaldığı pansiyonu Federal ajanlar basar, Klaatu’yu profesörün evine götürürler. Klaatu profesöre uzaylı olduğunu açıklayıp, dünyadaki tüm bilim adamlarıyla uzay gemisinde toplantı yapmak istediğini söyler. Profesör de insanların ona inanması için zararsız ama dramatik bir şey yapmasını ister. Yarım saat boyunca tüm dünyada aynı anda elektrikleri kesen uzaylı, Bobby’nin annesine de gerçekleri anlatır ve kadından yardım ister. Fakat kadının kıskanç sevgilisi Tom, uzaylı olduğundan emim olduğu Klaatu’yu ihbar eder. Etrafı askerlerle çevrilen Klaatu kaçmaya çalışırken öldürülür, Klaatu’nun öldüğünü hisseden hisli ve öfkeli robotu tam insanlık kıyımına başlayacakken Bobby’nin anası Helen yetişip Klaatu’nun robota iletmesini istediği parolayı söyler. Klaatu’yu morgdan kaçıran robotu onu uzay gemisinde hayata döndürür. Profesör ve diğer bilim adamları uzay gemisine girecekleri sırada askerler dev robotun etrafta dolaştığını ve gemi çevresinin tehlikeli olduğunu bildirir. Uzay gemisinin kapağı açılınca öldü sanılan Klaatu insanlığa bildirmeleri için konuşmasını bilim adamlarına yapar. Savaş karşıtı olan komşu gezegenler dünyanın saldırgan tavırlarından şikayetçidir, 2. Dünya Savaşıyla atom enerjisini bulan insanlar ola ki herhangi bir gezegene atom bombası atmaya kalkarsa cezasını yok olarak ödeyecektir. Ya bize katılıp barış içinde yaşayın ya da yok olma riskini unutmayın mesajını veren Klaatu ile ilk defa Peter Lorry ve Bette Davis’in çocuğuymuş gibi yüzü gözden ibaret olmayan, kafasına fanus geçirilmemiş bir uzaylı filmi izleyebilirsiniz.  

Atom bombasıyla mutasyona uğrayan su altı dinazoru Gojira 


İsmini Japoncadaki goril ve balinanın birleşiminden alsa da aslen cüssesine bakmadan yüzen bir dinazor olan Gojira, tarih öncesi bir yaratıktır. Su altında yaşayan Gojira Japonya’ya atılan atom bombası yüzünden radyasyona maruz kalır ve mutasyon geçirip haddinden fazla irileşir. Japonların kanayan yarası atom bombasına gönderme olan Gojira’nın çekim yılındaki son iki rakamın yerlerini değiştirirsek 1945’i fark ederiz. Odo adasına saldıran Gojira’yı yok etmek için ordu yaratığın koordinatlarına bomba bırakır ama Gojira bu sefer de yönünü Tokyo’ya çevirir. Elli metrelik hayvana makinalı tüfekle karşılık vermek nedir dostum? Onu atom bombası öldürmemiş, sizin attıklarınız leblebi gibi gelir. Denizden çıkıp Tokyo’yu birbirine katan Gojira, sosis gibi ağzına götürdüğü treni geveler. Şaşı bakışlarıyla sağı solu devirir, ağzından kızıl radyasyon yayar. Japonların animasyon konusundaki gelişimini görmek isterseniz Gojira’yı izleyin harbiden nerden nereye dedirtiyor. Tarkan’ın muşamba ahtapotundan hallice Gojira’dan Oscarlık animelere gelmek ten point Japonya.

Kadın yüzünden nesli tükenen tarih öncesi varlık Kara Gölün Canavarı


1954 yapımı filmde kazı yaparken tarih öncesi bir yaratığın elini bulan profesör, el üzerinde yaptığı inceleme sonucunda yaratığın kara ve denizde yaşayabildiğini keşfeder. Deniz biyoloğu olan eski öğrencisini yardıma çağıran Profesör zor da olsa ödenek almayı başarıyor. Fakat grup lideri Mark’ın hem şahsi hem de maddi meseleler yüzünden sorun çıkartması bir yana bir de ekibe elini buldukları tarih öncesi balıkla insan karışımı yaratığın akrabası dadanıyor. Ekibin güzeli aynı zamanda da deniz biyoloğu David’in sevgilisi Kay’a musallat olan yaratık ekiptekileri teker teker öldürmeye başlıyor. Gemiye çıkıp Kay’ı da kaçıran arsız yaratığı göle döktükleri ilaçla bayıltan ekip Kay’ı kurtarıp canavarı da ağa hapsediyor. Profesör bilim aşkıyla canavarı inceleme, Mark para, David ise hanımın derdine düşmüşken canavar ayılıp ağı koparıyor ve ekibi gölden çıkarmamak için türlü psikopatlıklar yapıyor. Ya sen bin yıllık canavarsın, senin ne işin var karıyla kızla? Al neslin bir kadın yüzünden tükendi, ne alık bir yaratıkmışsın sen de gözüm. Ayrıca kız seni her gördüğünde korkudan ya bayılıyor ya çığlık atıyor bari oradan anlasaydın senden hoşlanmadığını. Kalkıp ne diye kızı kaçırıp dikkatleri üzerine çekiyorsun?

Bünyelere Köpek Balığı korkusu yaşatan kuyu ağızlı Jaws 


Tarkan’ın muşamba ahtapotunun tenekeden yapılma versiyonu olan Jaws, şöhretini uzaktan akrabası İskandinav ve muşamba ahtapot gibi denizde dehşet yaşatmasıyla kazanmıştır. Aynı muşamba ahtapot gibi o da tercihini sarışın kadınlardan yana kullansa da açlığa dayanamayıp gözlüklü ve bıyıklı abileri de mideye indirebilir. Hafif arsız olan Jaws rızkını sadece okyanusun derinliklerinde aramaz, seyir halindeki gemilere de utanmadan dadanır. Açık denizdeki gemileri taciz ettiği yetmiyormuş gibi suya düşen gariplere ve plajda oynayan bebelere kadar sataşan cazgır hayvan, kuyu gibi ağzını açıp gemi direğine de kürdan muamelesi yapar. Cüssesi yetse dereye kadar girip ayağını suya sokanların ayağını bile yiyecek obur köpek balığı sayesinde bir nesil suya girip boy bile veremedi. Şöhreti artınca Yeşilçam’da da birkaç köpek balığı gören nice gencin kanayan gözlerinin hesabını ver Spielberg! Senin yüzünden bir nesil su fobik oldu, oysa bilim adamlarına göre köpek balığı saldırısından ölme ihtimalimiz kafamıza gök taşı düşerek ölme ihtimalimizden az. Senin hayal gücün yüzünden suya ayağımızı zor soktuk. Sonradan öğrendik ki bizim çöp öğütücüsü dişli Jaws meğer çöp tenekesi gibi zararsızmış. 

















22 Ekim 2016 Cumartesi

                     Bir Yeşilçam Marjinal Sahnesi Olarak Striptiz
     
   Türk sineması geriye doğru gittikçe bizi şaşırtmaya devam ediyor. Günümüzde bile cesaret edilmeyen konulara değinerek izleyenlerin ağzını bir karış açıkta bırakan sinemamızda üşenmeyip araştırdım ve birbirinden renkli – farkındaysanız seksi değil renkli – striptiz sahnelerini derledim. Sakın ha striptiz deyince aklınıza bir Demi Moore, bir Rebecca Romijn, Salma Hayek filan gelmesin. Zira Seher Şeniz ve filmi izleyemediğim için listeye eklemediğim Mine Soley’i tenzih edersek bazı striptiz sahneleri o kadar zorlama olmuş ki – Özellikle de Fatma Girik’in striptizi – striptiz demeye bin şahit ister.

     Bir de malum Sevda Ferdağ ve Ajda Pekkan’ı saymazsak Yeşilçam’da striptiz yapan ablalar ufak tefek olduğu için dansın hakkını verememişler. Aynı kadınlar göbek dansında efsaneyken direk dansında bacak avantajsızlığından zor anlar yaşamışlar. Örneklerine az rastlansa da sinemamıza renk katan sahneleri hatırlamak ve hatırlatmak bir sinefil, özellikle de Türk Sinemasından hoşlanan bir sinefil olarak boynumun borcu. Buyurun borcumu ödüyorum ve sinemamızın şahane olmasa da dikkat çekici striptizlerini ayağınıza getiriyorum.

Sevişmek her şeydir sözünü kendisine matto edinen dansöz Semra ( Sevda Ferdağ /Posta Güvercini)


İskender iktisattan yakın arkadaşı Rahmi ise tıp fakültesinden yeni mezun olmuştur. Aile dostları Mübeccel’in de tıp fakültesinden mezun olması şerefine düzenlenen partide Rahmi ve Mübeccel’in kardeşi Ecmel’in konuşmasından anlarız ki, İskender cemiyet toplantılarından hoşlanmayan çekingen bir kardeşimizdir. Arkadaşını parti sonunda ağabeyinin işlettiği gece kulübüne götüren Rahmi sahneye çıkacak yeni dansözden bahseder. Tam o sırada da dansöz Semra’nın adı anons edilir ve içeri her zamanki endamıyla Sevda Ferdağ girer. Şimdiden söylemek gerekir ki Sevda’nın oryantal performansı striptiz performansından daha iyidir, belki bunda Sevda’dan önce sahneye çıkan diğer dansöz ablanın başarısız performansının da etkisi vardır. Semra’yı sahnede dans ederken gören İskender, iktisat değil de makine mühendisliğinden mezun olmuşta hayatında ilk defa seksi kadın görmüş gibi ağzı bir karış açık kadını izler. Hatta arada bir mendilini çıkarıp ağzını yüzünü siler, adam ne biçim etkilenmişse ağzından salya fışkıracak nerdeyse. Kendisine böyle dikkatle bakıldığını gören Semra da az değil, sahneden İskender’e iş etmeye başlar. Semra’nın ilgisine cevap verdiğini gören İskender’se sanki az evvel kadına ağzı bir karış açık bakan o değil de arkadaşı Rahmi’ymiş gibi utancından yerin dibine girer. Ama gene de kadına alık alık bakmaktan kendini alıkoyamaz. Semra da yanına yaklaşıp “Bu gece benimle gelir misin yakışıklı?” diye sorar İskender’e. İskender’in bu durum karşısında şok geçirip mavi ekran verdiğini gören arkadaşı Rahmi, tıp fakültesi mezunu da olsam ben bu toprağın oğluyum deyip bozuk televizyonu çalıştırmak için televizyonu tokatlar gibi arkadaşını masa altından tepikler. Bu mucizevi tepikle kendine gelen İskender, Semra’nın teklifini kabul eder. Takside kendisini bekleyen Semra’nın yanına gelen İskender hevesli ve çekingence Semra’nın yanına kurulur. Semra’nın evine gittiklerinde daha da ateş basan İskender, camı açıp hava almaya çalışır. Semra buna hunharca yanaşmaya çalışır çünkü sevişmek onun için her şeydir. Ama İskender yılmaz bir efendi adam olduğu için kendisine pasın kralını veren Semra’nın pasını gole çevirmez ve “Seni tanımak istiyorum!” diye tutturur. Semra da ona istikbalinden bahseder, oyunculuk ve rejisörlük yapan Avrupa’da tahsil görmüş Turhan’ın tiyatro topluluğunda kendisine yer bulduğunu anlatır. Ünlü bir dansöz olma hayalleri kuran Sevda ilk özel dansını da İskender’e sergiler. İskender’in karşısına geçip striptiz yapmaya başlayan genç kadın kelebek desenli donu ve füze başlığı gibi havalı sütyeni ile İskender’i baştan çıkarmaya çalışır. Ama İskender’de tık yok, şu sahnenin resmini bile gören nice genç kör oldu ama İskender hala Buda gibi yerinde oturmakta. Deliye dönen Semra tarafından budanmamış odun olmakla suçlanan İskender, bir ara pencereden dışarı bakar. Sanırım o ara dolunay çıkmıştır ve genlerindeki bu habis kodu saklamak için yıllar yılı uğraşan İskender’in içindeki Kurt Adam ortaya çıkar. “ Deli, seni tanımak istemiştim ben, madem öyle istiyorsun söndür şu ışıkları!” diye uluyan İskender, ışıklar sönünce kravatını haşince gevşeterek dönüşümünün ilk adımını başlatır. Işıklar sönünce kurt adama dönüşüp Semra’yı yediğinden şüphelendiğim İskender, bir sonraki sahnede eve yorgun argın gelir. Dönüşümden sonra olanları hatırlamıyor zahir İskender. Merdivenlerde karşılaştığı adının hakkını verircesine Şaheser olan yengesi “Neyin var İskender?” diye sorunca “Çok yorgunum yenge, başım fena ağrıyor. Midem de çok kötü…” diye karnını tutuyor. Zahir dönüşüm geçirince yediği Semra’yı henüz hazmedemedi.  

Kardeşinin tedavisi için striptiz direğine tutunan Ayşe / Çiçek ( Sevda Ferdağ  / Beyoğlu Piliçleri )


Bu film sosyal medya tarafından Sevda Ferdağ’ın canlandırdığı Çiçek karakterinin Eşref Kolçak’ın canlandırdığı benzinci Şimşek Süleyman’ı baştan çıkardığı kısımla hatırlanır. Oysa Sevda’nın canlandırdığı Ayşe kötü yola düştükten sonraki adıyla Çiçek, Ezel’in Eyşan’ının Yeşilçam versiyonu. Çok sevdiği Ahmet’i kardeşinin tedavisine gereken parayı bulabilmek için terk etmiş, Kenan isimli kadın ticaretinden geçinen lavuğun ağına düşse de asla boynu bükük değil. Yeri geldiğinde şantaj için Kenan’ın zoruyla baştan çıkardığı Süleyman’a olayın aslını anlatacak kadar asi bir karakter. Striptizine gelecek olursak Posta Güvercini filminde de değindiğim gibi Sevda striptiz konusunda başarılı değil. Zaten bu film Posta Güvercini filminden üç yıl önce çekilmiş, kadın üç yıl içinde kendini bu konuda geliştirmemiş. Röportajlarından anlaşıldığına göre vamp kadın rollerinden hoşlanmayan Sevda’nın gönülsüz striptiz yaptığı o kadar açık ki. Galiba fiziğinin dönem ortalamasının epey üzerinde olduğunu gören yapımcılar tarafından endamı yeter denilen Sevda, bir bara götürülüp iki üç striptiz şovu izlettirilmiş. Orada gördüğü hareketleri de kendince filmde taklit ediyor, parça parça tüm hareketler tamam ama dans bir bütün olarak kesinlikle başarısız. Gene de listenin en başarısız dansı kesinlikle değil, Sevda’nın striptiz performansı listenin en ruhsuz dansı.  

Kızcı dostuyla bir olup başına çorap ördüğü şantajcı sevgilisinin elinden striptiz yaparak kurtulmaya çalışan Ayten ( Suzan Avcı / İki Gemi Yan Yana )


İki Gemi Yanyana filminde kadın ticareti yapan şantajcı sevgilisine tuzak kuran striptizci ve bisexüel Ayten’i canlandıran Suzan Avcı, filmin her karesinde mükemmel ama striptizi felaket. Bu kötü striptiz gösterisini oyunculuğuyla kapamaya çalışıyor ama yine de o korkunç striptizi görmemek imkansız. Hatta kurduğu tuzağın sevgilisi tarafından anlaşıldığını anladığı anda yüzünde oluşan şapa oturduk ifadesi bile dansının kötülüğünü gölgeleyemiyor. Sinema tarihinde Metropolis’in Maria’sının kalastan hallice dansı ve Dila Hanım’ın Karadağlı Rıza’sının salına salına seksek oynar gibi oynadığı Zeybek’ten sonraki en kötü dans performansına imzasını atan Suzan Avcı’ya fazla yüklenmemek gerek. Suzan’a Avrupai olsun diye striptiz yaptıracaklarına göbek dansı yaptırsalar hiç böyle bir sorun olmayacak. Çünkü listede yer alan bir başka başarısız dansa imza atan Fatma Girik gibi Suzan’ın sorunu da striptiz için uygun olmayan bir fiziğe sahip olması. Kadının bacak boyu striptizine eşlik eden sandalyeyle aynı boydayken nasıl estetik hareket etsin? Bazı kısımlarda sandalyeden düşmesem bari diye tedirgin dans ediyor kadın. Ha diyeceksiniz Sevda Ferdağ at gibi kadındı da o çok mu başarılı yaptı striptizi? Sevda’nın striptizi ruhsuzdu, danstaki hareketler üzerinde sırıtmıyordu. Bitse de gitsek der gibi dans ettiği için göze hoş görünmüyordu. Suzan Avcı’daki sorun hareketlerin üzerinde eğreti durması, bacağını sandalyeye atıyor ama sandalye kadından uzun. Ama Allah için danstaki tutku konusunda Sevda Ferdağ’dan daha başarılı olduğu kesin. Suzan’daki ruh Sevda’nın fiziğiyle birleşse sinema tarihinin en efsane striptizi Yeşilçam’dan çıkardı.

Hoşlandığı genci kendisinden uzak tutmak için striptiz yapan Funda ( Fatma Girik / Ben Bir Sokak Kadınıyım )


Sinema tarihimizde içinde striptiz yapan ilk esas kızı barındırmasıyla hatırlanan Ben Bir Sokak Kadınıyım filmi orijinaline en uygun olarak striptizi bir adet direk etrafında yaptırmıştı. Tabi ki Fato direk etrafında fır diye uçarak dönmüyor, hatta sinema tarihinin en giyinik striptizini gerçekleştiren Fatma Girik, seksi kombinezonunu çıkarır çıkarmaz koşarak sahneyi terk ediyor. Herhalde esas kız ancak bu kadar striptizi yapabiliyor, zaten Fato ablamızda röportajlarında yönetmenin nasıl striptiz yapması gerektiğini öğretmek için kendisini Seher Şeniz’i izlemeye götürdüğünü ama asla onun kadar cesur olamayacağını vurguluyor. Hoşlandığı gence striptiz yapmak zorunda kalan Funda içi kan ağlasa da Ferdi’nin karşında ağzında sigara elinde sokak lambası direği dans ediyor. Boyu 1.67 cm olsa da bacak boyunun kısa olduğu anlaşılan Fatma Girik’in direkle yan yana geldiği sahneler, bir striptiz nasıl yapılmaz konusunda ders niteliğinde. Suzan’dan sonraki en başarısız Sevda’dan sonraki en ruhsuz sahneye imza atan Fatma, Ajda Pekkan’ın fizik avantajını kullandığı striptizinin gerisinde kalarak listemize dördüncü sıradan giriş yapıyor.

Tarkan’ı ölüm marşı yerine striptiz dansıyla uğurlama peşindeki Lotus ( Seher Şeniz / Tarkan Viking Kanı )


Türk Sinemasının gördüğü en başarılı striptiz sahnesine imza atan Seher Şeniz, Tarkan’a striptiziyle zor anlar yaşatıyordu. Dansçı olmasının da verdiği avantajla striptizine konseptte getiren Seher, Tarkan Viking Kanı filminin muşamba ahtapotla beraber en akılda kalan sahnesine imza atıyor. Bir Viking ölüm cezası şekli olarak Vikinglerin Reisi Toro tarafından yılan çukuruna atılmasına karar kılınan Hun Türkü Tarkan’ın eziyeti katmerli olsun diye Çinli prenses Lotus’ta elinden geleni ardına koymuyor. Tarkan’ın bağlı olduğu ipe elindeki bıçakları fırlatarak striptiz yapan Lotus, az daha Tarkan’ı öbür tarafa arı sudan abdest aldırıp iki rekat namaz kıldırmadan gönderecekti. Kıyafetini parça parça çıkardığı sırada eli kolu bağlı olan Tarkan’ın yüzünün aldığı şekil az sonra öleceğim korkusunu barındırmıyordu. Filmde striptizin her konuda hakkını veren Seher Şeniz’in filmdeki sonu kötü olsa da yaptığı dans sinema tarihimize damgasını vurmasına yetti.  

Bonus: Zengin kocasını kalpten öldürme derdindeki Leyla ve her an kalpten gidecek zengin kocası Sururi ( Ajda Pekkan Ve Vahi Öz / Babamız Evleniyor )


Sururi bey amcanın başına ne geldiyse haşarı oğulları yüzünden geldi, zavallı adamcağız iki şımarık oğlu yüzünden atmışından sonra sahnelerde striptiz bile yaptı. Şöyle ki Sururi bey Anadolu’nun bağrından kopmuş muhafazakar ve zengin bir amcamızdır. Okul okusunlar, tahsilli olsunlar diye İstanbul’a gönderdiği hayta oğulları adamcağızın paralarıyla gece hayatına, karıya kıza düşmüşlerdir. Onları pavyonlardan toplamak için bu yaşında gecenin körü elinde bastonu pavyonlara düşen Sururi bey amcanın oğulları, adamdan kurtulmak için bir bar kadını olan Leyla’dan yardım isterler. Genç, güzel ve paragöz olan Leyla’ya aşık olan Sururi beyin devreleri yanar ve yaşına başına ve mantığına bakmadan torunu yaşındaki kıza nikahı basar. Oğulları babalarından kurtulmak için babalarının başına sardıkları Leyla’dan bu sefer de babalarını kurtarmaya çalışıyorlardı. Bari adamı çabuk kurtarsaydınız da Sinema Tarihi Sururi bey amcayı böyle görmeyeydi. Ajda desen gençliğinin ve düzgün fiziğinin avantajı sayesinde Yeşilçam’ın en kötü striptizini sergilemekten kurtulmuş. Şükretsin ki Suzan Avcı ondan iki yıl önce vamp kadın kontenjanından striptiz yapmış ve partneri Vahi Öz sayesinde fizik avantajı daha da dikkat çekmiş.   

16 Ekim 2016 Pazar

             Sinema Ve Dizi Tarihimizin En Azılı Vicdansız Sabuhaları

    
   Hollywood’da Femme Fatale bizde Vicdansız Sabuha… Bir nevi fettan kadın, kötü aşüfte de diyebiliriz onlara. Zira vicdan fukarası Sabuhalarımız yaptıklarıyla doksan dakikalık filmi partnerlerine dar ediyorlar. Rol arkadaşlarının analarından emdiği sütü burnundan getiren Vicdansız Sabuhalar film boyunca bitmeyen vicdansızlıklarıyla izleyiciye de yaka silktirip senariste küfrettiriyorlar.


Aslında her şey İbrahim Tatlıses’in uğruna çöllere düştüğü kadın Güngör Bayrak ( Sabuha ) ile başladı. İbrahim’i başka bir kadınla görüp yanlış anlayan Sabuha, Kartal Tibet’in dişi versiyonu gibi İbrahim’i dinleme zahmetine bile katlanmadan “Sen toprağını unutmuşsun İbrahim!” diye trip atıp koşarak olay yerinden uzaklaşır. Toprağın oğluna söylenecek söz mü bu? Yıkılan İbrahim Sabuha da Sabuha diye kendini çöllere atıp dövüne dövüne Güngör’e itafen içli içli uzun havalar okur. Kemal Sunal’ın Şark Bülbülü ve Yüz Numaralı Adam filmlerine konu olan çölde sürünme sahnesine de ilham veren İbrahim’in Sabuha ağıdı sinemamızın kült bir sahnesi aslında.  İbrahim, Güngör’ün zamanın erkek dergilerine verdiği cürretkar pozlar yüzünden mi kendini çöle attı bilinmez ama o filmden sonra Sabuha benim hafızama partnerine hayatı dar eden anlayışsız ve zalım kadın olarak kazındı. O yüzden de aslında bloğuma sinemamızın vamp kadınları yerine Vicdansız Sabuhalarını yazmaya karar verdim.

Sevgilisini zor gününde zengin koca buluciyim diye terk eden Alev ( Selma Güneri / Boşver Arkadaş ) 


1946 yapımı Hollywood filmi Gilda’nın benzeri olan film ülkemizdeki Gildagiller türü filmlerin ilk örneklerinden. Boşver Arkadaş 1974 yapımı ve Tarık Akan’ın en gölgede kalmış filmi dense yeridir. Filmin en akılda kalan sahnesi Tarık Akan’ın ne istediğini bilmeyen huysuz sevgilisi Alev’i tokat manyağı yaptığı absürt sahne. Zira o dönem Yusuf Sezgin’le evli olduğu için özel bir çaba mı sarf etmiş bilinmez ama Selma Güneri meşhur tokat sahnesinde derin bir yırtmaca ve göğüs dekoltesine rağmen bir gram bile frikik vermeyerek Guinness rekorlar kitabına bodoslama bir dalış yapmış. Tarık Akan’ınsa iki tokatta bir beli açılmakta, alttan çıtçıtlı body giymemenin zararını bel frikiği vererek ödüyor yakışıklı oyuncu. Filme gelecek olursak konu olarak tamamen Gilda filminin aynısı sadece birkaç değişiklik var. Ferit ve Alev büyük bir aşk yaşamalarına rağmen Ferit’in babası hapse girince zengin çocuğun durumu muamma olur ve tam bir zengin koca avcısı olan Alev Ferit’i terk eder. Hem de ağza alınmayacak sözler sarf ederek, yani izleyen kadının vicdansızlığı karşısında şaşırıp kalıyor. Babası hapse girmiş, annesi yaşadığı şokla aklını kaybetmiş sevgilisine insan bunu yapar mı Alev? Ben zengün bi goca bulcim diye Ferit’in yüzüne çemkiren Alev zaten hayatı alt üst olan çocuğu iyice yıpratır ve Ferit başını alıp yurt dışına çıkar. Geri döndüğündeyse çok sevdiği Selim ağabeyinin yanına giden Ferit, Alev ve Selim’in evlendiğini görür. Dakka bir gol bir çocuk ülkeye adımını atar atmaz eskisinden beter olur ve Selim ağabeyinden uzak durmaya çalışır ama adam sen bana babanın emanetisin diye Ferit’e yapışır. Zahir Ferit ve annesi bilmese de Ferit’in babasının başını yakan alengirli işin içinde ilerleyen dakikalarda uyuşturucu kaçakçısı olduğunu öğreneceğimiz Selim beyin parmağı vardır. Vicdan azabındaki Selim, Ferit’e sahip çıkarak kendince vicdanını rahatlatacak. Hadi Selim neyse de ya Alev’in yaptığına ne demeli? Zamanında babası hapse düştü mallarına mülklerine mahkeme el koyacak endişesiyle terk ettiği eski sevgilisine ne diye yamanmaya çalışıyor? Kızım sen değil misin çocuğun suratına ne evlenmesi be, ben zengin biriyle evleneceğim diye çemkiren? Al işte zengin koca bulmuşsun, hayrını gör adamın. Ne diye çocuğu baştan çıkartmaya çalışıyorsun? Kadın resmen maymun iştahlı bir şizofren, terazi burcu mudur nedir? Karasızlığın kitabını yazan Alev genç ve yakışıklı kocam olsun ama parası da olsun yanağında bir beni mutlaka olsun diye film boyunca hem Tarık Akan’ı hem yaşlı ve zengin kocasını hem de biz izleyicileri darladı durdu.   

Platonik aşığı tıbbiyeli Mehmet’i umursamazlığıyla öldüren Zeynep ( Oya Aydoğan / Tövbe )


İbrahim yani Mehmet komşu kızı Zeynep’in kahkahalarına vurulup aşık olur. Mehmet’in aslında hayvani bir kariyeri olabilirdi ama platonik aşkı Zeynep için kariyerini mahvedip kadın anası, çilekeş anası Şükriye Atav’ı gözyaşlarına boğar. Arabeskçi filmi yahu dramın suyunu çıkarırlar şimdi diye düşünseniz de aslında film karşılıksız aşkın zararları konusunu efsane işlemiş. Çünkü kara yağız Anadolu delikanlısı olan Mehmet tıp okuyan fakir bir gençken komşunun paragöz kızına aşık olur ve hayatı kayar. Çocuk, Oya’nın canlandırdığı Zeynep karakterinin gülüşünü duymasa, Zeynep o gün grip olsa da sesi kısılsa Mehmet ona aşık olmayacak ve tıp eğitimine devam edip hem anasına hem de vatana millete hayrı dokunacak. Ama kötü kader Vicdansız Sabuha buna izin vermez, rahmetli Oya Aydoğan vurdumduymaz Zeynep karakterine o kadar güzel can vermiştir ki kahkaha ata ata sallandığı salıncağı kafasına geçirmek istersiniz. Kadın cidden sinema tarihimizin en vicdansız ve amaçsız Sabuhası. Yahu Mehmet’in yanında da hiç kanka o kız kaşardı zaten ya diyen, erkeklerin yanında kadrolu bulunan bir arkadaşı yok muymuş Allah aşkına? Adam resmen bir peynir cinsi yüzünden gitti hayatının içine etti. Zeynep’e aşık olur, kızla tanışır. Ama kızın umursamaz tavırlarından kendisine kesip attığı tırnak kadar bile değer vermediğini anlamayan Mehmet aşkın gözü kördür atasözümüze örnek olacak cinsten. Zira Zeynep, Mehmet’le gezip tozar ama gider Mehmet’in zengin amcasıyla evlenir hem de Mehmet’e bu konuda bir şey söylemez. E be Mehmet bari burdan anla kızın sana sümüğü kadar değer vermediğini ama Mehmet anlamaz. Mehmet tıp fakültesini kazanacak kadar zekidir ama kör olası aşk karşısındaki kızın yollunun önde gideni olduğunu görmesine engeldir. Zeynep yüzüne karşı amcasının zengin olduğunu, bu yüzden onunla evlendiğini söyleyip bununla dalga geçer ama Mehmet bu tıynetteki kız için mahalleden biriyle ağız dalaşına girip adamı bıçaklar. Genç yaşında mahpusa düştün bari değse be Mehmet, Zeynep’in ne mal olduğunu mahallenin delisi bile biliyor ama sende tık yok. Tövbe filminden sonra meclis aşkın yasaklanması konusunda bir yasa tasarısı çıkarsa yeridir, böyle insan hayatını karartan aşka yetkililer bir çare bulsun yahu. Mehmet mahpuslarda sürünür de Zeynep rahat durur mu? O da hiç vakit kaybetmeden kötü yollara düşer. Gerçi Zeynep zaten yollu olduğunu filmin açılışındaki kahkaha sahnesiyle izleyicilere belli etse de insan bi umuttur bekliyor işte belki sonu iyi biter diye. Ama nerde? Mehmet hapisten çıkıp beş parasız, sefil sokaklara düşer. Bir gün gene sokaktayken önünde duran taksinin içinden Zeynep iner. Zeynep’in, Mehmet’e gösterdiği tek insani tepki bu sahnede yaşanır. Mehmet’in sokaktaki sefil haline acıyan Zeynep, adamı dilenci sanıp eline para verir. Yani kadının Mehmet’in haline acıdığı tek kısım Mehmet’i tanımadığı kısım. Aslına bakarsak film boyunca tüm izleyicinin zihnini kurcalayan tek soru bu çocuk kimden beddua almıştır da Zeynep gibi bir yaratığa aşık olmuştur. Filmin sonu zaten sinemamızın en iç kıyıcı sahnesini barındırır. Kendisini tanımayan kadının peşinden giden Mehmet oranın randevu evi olduğunu, Zeynep’inse hayat kadını olduğunu anlayınca sokaktaki halinden bile daha beter olur. Zeynep’le karşı karşıya geldiği sahnede Zeynep gene vurdumduymaz Mehmet gene zavallı. Boynunu bükük evden ayrılacakken Zeynep’in belalısı mı pezevengi mi olduğu bilinmez biri gelip Zeynep’i dövmeye başlar. İnsan olan onca olaydan sonra Mehmet, Zeynep’i bırakıp gider sanıyor ama Mehmet sanki kadını kurtaracak kimse yokmuş gibi adamın üzerine atlar. Adamı bir güzel paralar ama gene de Zeynep’e yaranamaz evden çıkınca da dövdüğü adam tarafından bıçaklanır. Sürüne sürüne Zeynep’in kapısına gider ama başımıza iş açılmasın kafasındaki Zeynep, kendisi uğruna bıçaklanan Mehmet’in yüzüne kapıyı kapatıp onu ölüme terk eder.

Zorlu ada şartlarında Halil’i fena zorlayan Beyza ( Harika Değirmenci / Fırtına )


Zengin bir ailenin güzel ve şımarık kızı Beyza’nın bindiği uçak fırtına yüzünden düşer, aynı fırtına yüzünden Halil ve arkadaşı Ahmet’in de teknesi batar. Uçaktan sadece Beyza ve Nermin isimli ülkemizi bilmem ne yarışmasında temsil edecek sevimli bir kız kurtulur. Tesadüfen kızları yakışıklı ama yabani Halil ile onun tövbekar ve centilmen arkadaşı Ahmet kurtarır. Allah’ın ıssız adasında teknolojiden uzak kalan güzel Beyza cinnet getirme noktasına gelir. Beyza’nın kaprislerinden gına gelen Halil’se “Ulan sen mahsur kaldın da biz bu ıssız adanın yerlisi miyiz sanki? Hepimiz kurtulmaya çalışıyoruz milletin canını sıkma!” diye kızı kalaylar. Beyza da az şirret değil anam ortalık survivor adasına bağlayacak, şimdi Beyza eline palayı alıp Halil’in üzerine yürüyecek, araya giren Ahmet “Arkadaşlar sıcak ve açlık, zorlu ada şartları hepimizi yıpratıyor. Lütfen sakin olalım.” diye kameralara oynayacak, şirinenin insan versiyonu Nermin bir köşede “Annemi özledim…” diye hıçkıra hıçkıra ağlayacak diye beklerken olaylar daha farklı bir yöne ilerledi. Ada şartlarında bile genç, güzel ve seksi olduğunun farkında olan Beyza kendisine kaba davranan yontulmamış Halil’i cazibesiyle yontmaya karar verir. Kot pantolonunun çatına kadar kesen Beyza baldır bacak ve poposunun gücünü kullanarak Halil’i peşinde pervane eder. Gösterip vermeme kuralının yılmaz temsilcisi Beyza, adamı zorlu ada şartlarında libidosuyla sınar. Sabuhaların en can alıcısı olan Beyza vicdansızlığını çok damardan göstermişti doğrusu.

Evli sevgilisini Cennet Mahallesinden Rüstem’le aldatan Oya ( Oya Aydoğan / Aşkım Günahımdır )


Orhan milyonları peşinden koşturan bir ses sanatçısıdır, şanslı bir köfte olan Orhan aynı zamanda fıstık gibi de bir hanımla evlidir. Ama rahat batmış gibi fettan bir güzele gönlünü kaptıran Orhan, yaşadığı yasak aşkın ahlak dışı olduğunun farkında olsa da deli gönlüne söz geçiremiyordu. Film boyunca aşkı ve ahlakı arasında sıkışıp kalan Orhan kendine vicdani olarak azap çektiredursun sevgilisi Oya ise yuva yıkan kadın o değilmiş gibi gününü gün ediyordu. Yani Oyacığım bu kadar da vicdansız Sabuha olunmaz bari bir de gidip Orhan’ın hanımıyla arkadaş olaydın da Sabuhalığını çift kaşarlılık seviyesine çıkarsaydın. Örnek için bakınız: Sylvie Van der Vaart, Rafael Van der Vaart, Sabia Engizek üçlüsü. Neyse Avrupa magazinini bir kenara bırakıp filme dönersek harbiden de Orhan’ın aşkı adamın günahı olmuş. Bir de uğruna bunca rezilliğe katlandığı Oya’nın kendisini Cennet Mahallesindeki Rüstem’le aldattığını öğrenince deliye dönen Orhan, bittiniz oğlum siz diyerek sevgilisinin evini basmaya gider. Oya’nın kapısını çalan Orhan, kapıyı açan sevgilisinin sevgilisine hırsla bakar. Paltosunun cebinden mendil çıkarıyormuş gibi rahatça Kalaşnikofu çıkaran Orhan fütursuzca elini kana bular. Silah sesini duyan Oya kaçacak delik ararken onu da salonda yakalayan Orhan, Allah yarattı demeden iki şarjör mermiyi de fettan sevgilisine sıkar. Ölürken bile vicdansızlığından vazgeçmeyen fettan Oya ise giderayak elinin kanını canım salonun sütununa bulayarak gider.

Getirdiği Alaman icadı radyo kafasına düşesice İbrahim ( Kadir İnanır / Dönüş )


Gülcan ve İbrahim birbirini severek evlenmişlerdir, parasızlık canına tak eden İbrahim karısını köyde çocuğuyla bırakıp Almanya’ya işçi olarak gider. Her zaman vicdansız Sabuha kadın olacak diye bir kural yok sayın izleyiciler. Çünkü vicdansız Sabuhalık bir cinsiyet değil şahsiyet meselesi. Sabuhalar genelde şahsiyetsizlikleriyle de bilinirler. İşte Dönüş filminin vicdansızlığının yanında şerefsiz de olan Sabuhası İbrahim’dir. Ülkemizde Almanya’ya işçi olarak gidişlerin başladığı 60’lı yıllarda örneğine sıkça rastlanan bu şerefsizlik ve aymazlık örneğini sinema perdesine taşıyan Dönüş, İbrahim karakteriyle izleyene saç baş yolduruyor. İbrahim Almanya’da kalabilmek için formaliteyle Alman kadınla evlenmiş bir de formaliteden çocuk yapmış bir şerefsizken kendi şerefsizliğine bakmayıp adına dedikodu çıkan karısına haddini bildirmek için memlekete dönüyor. Daha doğrusu dönemiyor, Allah’ın belasını verdiği İbrahim ve kim bilir hangi Alman pavyonundan topladığı kevgir hanımı ( Almanya’da kalmak için formalite evlilik yapan beyler asil ve namuslu Alman hanımlarıyla evlendiklerini sanmıyorlar herhalde) memleket yolunda trafik kazasıyla nalları dikiyor. İbrahim karakteri o kadar iğrenç bir karakter ki Kadir İnanır herhalde Türkan Şoray’ın ilk yönetmenlik denemesi hatırına filmde oynamayı kabul etmiş. Zira filmin kötü karakteri Bilal İnci’nin canlandırdığı Reşit ağa gibi dursa da filmde asıl kötü karakter İbrahim. Karısını bırakıp Almanya’ya iş diye gidip orada kadının üstüne evlenen, ama bunu köydeki hanımı Gülcan’a söylemeyen ( Galiba Gülcan’a resmi nikahta kıymamış şerefsiz ) İbrahim, köyüne karısını geçtim bir evladı olmasına rağmen yılda bir gelir. Geldiğinde de köy şartlarını, evini, karısını beğenmez zalımın oğlu. Ulan sanki sarayda doğdun hayvan, Almanya’da tuvalet temizledin diye bu hava niye? Evde çeşme yokmuş, sanki anası beyimizi küvette yıkamış, lan doksanlara kadar leğende yıkanmış bir neslin evladısın bu havan kime? Kocası gelmiyor diye kadına göz koyan Reşit ağa gene insaflı. İbrahim’den boşan seni alayım diyor kadına ama İbo da İbo diye tutturan Gülcan. Gerçi garibim Gülcan da nereden bilsin İbrahim’in Almanya’da dönüştüğü şerefsizi? Reşit ağa bana sulanıyor, gelsin İbrahim de kurtarsın beni şu herifin elinden diye İbo’ya mektup yazmak ister. Ama okuma yazma bilmeyen garibim gidip köy hocasından yardım ister. Yılmaz bir eğitim neferi olan ilkokul öğretmeni de Gülcan’a okuma yazma öğretmeye çalışıyor. Ama içi fesat köylüler kadının her gün köyün genç öğretmeninin yanına gitmesini kötüye yorup okulu basar. İbrahim’in namusu kirlendi diyen köy ahalisi Gülcan’ı da hocayı da dinlemez Almanya’ya mektup gönderir. Böylece İbrahim olacak şerefsiz de eceline doğru yola çıkar. Öte yandan Reşit ağa da cozutup Gülcan’a saldırmaya çalışır, o sırada yanında oğlu da olan Gülcan neye uğradığını şaşırır. Karambolde anasının bacağına sarılmış yavrucak dereye düşer ve boğulur, oğlunun ölüsüyle eve kapanan Gülcan hala İbrahim’in adını sayıklar. Filmin sonunda İbrahim’in kaza geçirdiği yere giden Gülcan sevdiği adamın yanındaki kadını görünce anlar ihanete uğradığını ama gene de sevdiği adamın ölüsüne dönüşün böyle mi olacaktı İbrahim demeyi es geçmez.  

Saf bir gencin duygularıyla oynayan çıkarcı Emine ( Meral Zeren / Salako )


Yıllar evvel kendisine tarlada bir yazma veren sonradan da eşkıya olup dağa çıkan Hamido’ya aşık olan Emine, geçmişe mazi dendiğini unutup Hamido’nun da kendini sevdiğini sanır. Ağa babası onu tefeci Abuzer’e vermeye kalkınca Hamido’ya haber salarım köyü yıkar diye triplere giren Emine, düğün gecesi Hamido’ya kaçmaya karar verir. Bari adama da haber edeydin gerzek diyesi geliyor insanın. Fakat tek başına dağlarda eşkıya aramak kolay mı? Emine’nin yanında bir erkekte olması gerekir ki onu belalardan korusun. Ama köyde kimse Reşit ağanın kızı, tefeci Abuzer’in karısını kaçırmaya cesaret edecek kadar yürek yememiştir. Ne yapacağını düşünen Emine, ona aşık olan evlerinin sığırtmacı Salo’nun Emine’siz yaşamaktansa ölürüm diye kendini asmaya çalıştığını görünce kendisiyle dağa kaçacak salağı bulduğunu anlayıp Salo’yu intihardan kurtarır. Saf bir genç olan Salo’ya onu sevdiği yalanını atan Emine, Hamido’ya giden yolda Salo’yu ve onun temiz duygularını acımadan kullanacak kadar vicdansız bir Sabuhadır. Yollarda sefil ettiği Salo’ya asla vermeyen Emine, oğlanın saflığından da yararlanıp çocuk gibi oyalar. Eşeğine bindiği yetmiyormuş gibi dereden geçerken de zavallının sırtına binen zalım kadın yüzünden zavallı Salo suyun altında kalıp boğulma tehlikesi geçirir. Suya düşüp ıslandı diye Salo’ya ağzını açıp gözünü yuman Emine, çocuğa etmedik hakaret bırakmaz. Kasabaya yemek alsın diye gönderdiği Salo’yu bırakıp mağarada onu bulan Hamido’nun adamlarıyla giden Emine, Hamido’nun babasına hizmet eden bir sülük olduğunu öğrenince çark eder. Ama iş işten geçmiştir bir kere. Kızı bir odaya kilitleten Hamido, sabah Reşit ağayla tefeci Abuzer’den alacağı paraları düşünür. O sırada Emine’yi Hamido’nun elinden kurtarmak da yine beğenmediği salak oğlana düşer. Filmin sonunda Salo’nun kıymetini anlasa da film boyunca zavallıya etmediğini bırakmayan Emine, kendi çıkarları için karşısındakinin duygularıyla oynayacak kadar vicdansız bir sabuhaydı. 

Onu kurtarmaya geldiğini sanan saf eski sevgilisine zehirli lokum yediren Hürrem ( Meryem Uzerli / Muhteşem Yüzyıl )


Vicdansız Sabuhaların saray görmüş versiyonu Hürrem, Kırım’ın fakir bir köyünden çıkma bir görmemiştir aslında. Köydeki sevgilisi Leo’yla evlilik hayalleri kurarken Tatarlar kiliseyi basar ve Hürrem’i kaçırır. Kırım’dan İstanbul’a kadar kızın peşinden giden Leo, Aleksandram diye İstanbul sokaklarında dolanırken yetenekli bir ressam olmasının da getirisiyle kendini Osmanlı sarayında bulur. Sarayda Hürrem’le karşılaşan safım Leo köprüden çok sular aktığını anlamayacak kadar mazide kaldığından görgüsüz sevgilisinin saray görünce sapıttığını anlamaz. Şimdi Leocuğum saf ressamım Kanuninin dilenciye verdiği sadaka bile senin bir yıllık maaşından fazlayken ömründe ilk defa samur kürk gören görgüsüz kızıl seni ne yapsın? Hürrem’in görgüsüzlük yüzünden sıcakta bile samur kürk giymesi kadının bir numaralı akıl hocası Nigar Kalfa’yı bile güldürmüşken sen bu kızın kuru ekmek ve Rus patatesine razı olup seninle geleceğini mi sanıyorsun? Bu kadar saf olma Leo, bak Hürrem ve İbo paşa arasındaki entrika oyununda arada kaynadın da arkandan ağlayanın olmadı. İbo bu odadan biriniz sağ çıkacak onu da ben padişahımıza ispiyonlayacağım zaten diye Yeşilçam’ın kötü adamı Bilal İnci gibi pis pis sırıtırken üç buçuk atan Hürrem zehirli lokum çanağını nasıl da ağzına dayadı. Sen orada sana bir şey olmasın diye ağlarken kadın ben şimdi ne halt edeceğim diye kendi haline ağlıyordu.

Amcasının mirasından men edilmemek için kendisine aşık saf bahçıvanla evliyken başkasıyla nişanlanan Serpil ( Meral Zeren / Şaşkın Damat )


Süleyman Bey zengin olduğu kadar muhafazakar bir amcamızdır. Abdi Süleyman beyin yanında çalışan saf kalpli bir kardeşimizdir. Serpil ise Süleyman beyin ölen ağabeyinin kızı ve biricik mirasçısıdır. Süleyman Bey Serpil’in sülükten hallice anne tarafından hiç haz etmez, ona göre ağabeyinin başını yiyenler de zaten o sülüklerdir. Yalnız adamlar cidden sülük ailesi gibi düşünün ki bir kadınla evleniyorsunuz. Kadının yanında ağabeyi, kız kardeşi, kız kardeşinin kızı ve kocası da sizin başınıza ekşiyor. Hiçbirisi çalışmayan bu beleşçi takımını da siz beslemek zorundasınız, yok canım hiç birisi kör topal değil. Gerçek bir korku filmi değil mi? İşte ağabeyinin genç yaşta ölümüne sebep olan da bu aile Süleyman beye göre ve adam yeğeni Serpil’in de onlarla kalmasını istemiyor. Ama Serpil tam bir anasının kızı, öyle bir yelloz ki babasının ölüm yıldönümünde amcasından mevlit okutacağız diye para koparıp evde teyzekızıyla parti veriyor. Lan, her şeyi geçtim insan çocukken kaybettiği için arasında fazla bağ olmasa bile babasının ölüm yıldönümünde kalkıp parti mi yapar Serpil? Gören de babası yıllarca bunu karda kışta dilendirdi ya da istismar etti, kemerle dövdü filan sanır. Serpil mevlit yapacağız deyince yengesi ve akrabalarının imana geldiğini sanan Süleyman Bey amca kardeşinin mevlidi diye gittiği evde çılgın bir parti verildiğini görünce küplere biner. Zıpırın birinin tecavüzünden de kurtardığı yeğeni Serpil’i bekaret kontrolüne götürür, evdekiler amca bey Serpil’i (aynı zamanda da veli nimetlerini ) kesti sanıp zır zır ağlarlarken Abdi elinde şekerle eve gelir. Serpil’le beraber eve dalan amca, kızı ehli namus birine vermeye karar kılıp, salonda melül melül gözüne bakan bahçıvanı Abdi’ye yeğenini verir. Serpil bunu kesinlikle kabul etmez ama kızının mirastan men edilmemesi şartının Abdi’yle evlenmek olduğunu anlayan aile Serpil’i ikna eder. Abdi’nin saf olmasından yararlanmaya çalışan aile ve Serpil Abdi’den kurtulmanın yollarını ararlar. Balayı sırasında iş adamı Kadir’le tanışan Serpil, adama evli olduğunu söylemez. Abdi’yi yalan dolanla kandırıp Serpil’e layık olmak istiyorsan okula yazıl diye kandırırlar, okul müdürüne özürlü diye tanıttıkları Abdi’yi okula kaydettirirler. Abdi’yle evliyken Kadir’le nişanlanacak kadar vicdansız olan Serpil’i hallaç pamuğu gibi silkeleyense Abdi’nin okul arkadaşı olur. “Ne istedin Abdi abinin saf temiz duygularından vicdansız kadın, yazık garip o kadar da seviyordu seni!” diyen çocuğun sözleriyle vicdanı olduğunu hatırlayan Serpil, filmin sonunda Abdi’nin kıymetini anlasa da zavallıya az çektirmedi. Onun için takım elbiseyle kayak yapıp bacağını kıracak adam bulmuş hala nazlanıyor zilli. Bana kalırsa sana iş adamı numarası yapan sahtekar Kadir bile fazlaydı ya senariste dua et.

Ahmet de Ahmet diye tutturup Necdet’i elinden kaçıran Yasemin ( Beren Saat / Hatırla Sevgili )


Demokrat Partili bir aileye mensup olan Yasemin, kendisinden yaşça büyük komşusunun oğlu Ahmet’e aşıktır. Ne yazık ki Ahmet dededen CHP’li bir aileye mensuptur, babalarının çocukluk arkadaşı olmaları bile ikilinin ailesi arasındaki buzları eritemez. Aileden Demokrat ama ruhen CHP’li olan Necdet’se Yasemin’in aşkından mala bağlamıştır. Kızların efendi adam yerine piç adam tercihinden dolayı dizi boyunca bolca mustarip olan Necdet, aslen Ahmet’ten daha yakışıklı olmasına rağmen Yasemin’in dikkatini bir türlü çekemez. Yasemin’se dizi tarihimizin en uyuz karakterlerinden, Ahmet’in Fransız sevgilisi olduğunu bilmesine rağmen çocuğa yazmaya devam eder. Bak Ayla da aşıktı Ahmet’e, o senin gibi ortalık karıştırdı mı? Efendi gibi platonik yaşadı aşkını. Kızım sen nasıl bir safsın sevgilisi olmasına rağmen aklını çeldiğin adamın cidden sana aşık kalacağını filan mı sanıyorsun? Ahmet’in sana olan ilgisinin bu kadar uzun sürmesi Leyla’yla Mecnun tarzı aşkınızdan değil adamın seni çok geç bulmasından. Uzun süre peşinde koşmasa yaşını başını almasa böyle büyük aşk mı yaşardınız sanki? Adam seni evlenmeden hamile bıraktı, kaçacaktınız darbe oldu. Babanı tutukladılar diye kaçamadın, karnın çıkmaya başlayınca intihara yeltendin onu bile başaramadın. Necdet yetişip seni uçurumlardan kurtardı, Necdet’in aşkı da biraz fazlaydı okey de sen niye zavallının duygularıyla oynayıp Ahmet Ayla’yla nişanlanınca artık senin olmak istiyorum diye adamı tenhalara çekip oynadın? Zaten Ayla’nın nişanına da gelinin sima bulanmış kız kardeşi saçını yaptırıp gelmişsin. Kendini ayrı Necdet’i ayrı rezil ediyorsun! Necdet’le evli olmana rağmen sokak demedin park demedin Ahmet’le sürttün, sonra da Necdet kendisine pastadan anlayan sevgili bulunca adama atar yapıyorsun. En baştan hatalıydın kızım sen Necdet gibi adamı bulmuşsun hala derste bile yatak odası sesiyle konuşan Ahmet’in peşinde koşuyorsun. Senin o uyuz Ahmet’in kendisine olan ilgisini belli eden yirmilik öğrencisine bile harbi mi kız diye sırıtarak bakıyor. Allah’ım ellimdeyim ama hala beğeniliyorum tribindeki akademisyene dönmüş o bulunmaz hint kumaşı Ahmet’in. Bak o beğenmediğiniz ülkücü Yaşar da akademisyen oldu, ona da öğrencisi halleniyor. Ama adam yüz veriyor mu? Ne saçmalıyorsun sen Tülin diye kızı tersliyor, üstelik Yaşar’a hallenen Tülin senin Ahmet’ine hallenen Zeynep’ten daha güzel. Neyse Yasemin sen ve mıymıylıklarına daha fazla zaman ayırmayacağım Necdet dururken Ahmet’i seçtin ya sen zaten belanı buldun.

Paranın kölesiyim para için her şeyi yaparım mesajını Kate Upton’dan önce veren Banu ( Banu Alkan / Ben De Özledim )


Arabesk filmlerin kralı Ben De Özledim filminde Banu tam bir fettan. Zengin Ferdi’ye anasıyla beraber tuzak kuran Banu, Ferdi’yi içirip sarhoş eder ve sarhoş Ferdi’yi de iğfal eder. Anası olacak koket polisi arayıp Ferdi’nin kızını iğfal ettiğini söyler, afyonu patlamayan Ferdicik karakolda vallahi hatırlamıyorum amirim dese de Banu’nun dümenden ağlayan anasına dayanamaz. Aslında başkasını seven Ferdi yaşanan bu trajik olay yüzünden Banu’yla evlenir. Aslında Banu da Ferdi’yi sevmiyordu anası olacak paragöz kadın Banu’nun aklına Ferdi ve paralarını sokmuştu. Banu’nun anasının komisere kızım çok gururludur namusu temizlenmezse intihar eder diye ağladığı sırada seksi bir biçimde oturduğu sandalyeden Ferdi’ye bakan Banu ise ayrı bir olay. Amaçları Ferdi’nin zenginliğinden yararlanmak olan Banu ve anası amaçlarına ulaşır ama sonrasında Banu vicdansızlığıyla anasını bile bezdirir. Ferdi’nin parasıyla kumara dadanan Banu, kumar masasında adamın arabasının taksit parasını da yer. Taksit günü geldiğinde Banu taksiti ödeyemeyeceklerini söylemek için süslene püslene araba galerisinin patronunun yanına gider. Karşısında süklüm püklüm bir kadın göreceğini sanan galerici Ekrem’i gözüne kestiren Banu, adamla yasak ilişki yaşamaya başlar. Ferdi dağ bayır kamyon sürerken galerici Ekrem’le gününü gün eden Banu tam bir nankör kedi havasında. Ferdi’yle arasında aşk olmadığı için bir yanım Banu’ya hak veriyor aslında. Malum kızı parası için Ferdi’ye yamayan anası, Ferdi desen o da Banu’yla namus meselesine evlendi. O zaman ayrılın kurtulun anam, ne gerek var aynı evde birbirinizden nefret ederek yaşamaya? Ama Banu Ekrem’le de mutlu olamaz çünkü Banu adamı da kumarına katkı sağlayan bir para kasası gibi görüyordu. Ekrem’in verdiği paraya aşkla sarılması hala aklımda. Kadına Ferdi mi Ekrem mi deseler direk para der, o derece paraya tapıyor yani. Bir gün Ferdi kamyonuyla benzinlikte beklerken Banu ve Ekrem’i görür, yıldırım hızıyla onları takibe girişen Ferdi kaza geçirir. Hayati tehlikeyi atlatan Ferdi kör oldum dümeni çekerek Banu’yu takibe alır. Ferdi’nin körü körüne ölmesini isteyen Banu, onu yürüyüşe çıkalım diye kandırıp kazaya kurban gitsin diye adamı su kanalının oralarda dolaştırır. Fakat bir an Ferdi’nin gördüğünden şüphelenen Banu, gözleri önünde suya atlayan Ferdi’nin boğulması üzerine şoka girip ne derece bir paragöz olduğunu gözyaşları içinde itiraf eder. Vicdansız Sabuhamız Banu yaşadığı şokla vicdan azabından kıvranırken sevgilisi Ekrem de kendine gel Banu diye kadını sakinleştirmeye çalışır. O sırada içeri dalan Ferdi’nin su kanalından körü körüne çıkamayacağını anlayan Ekrem, Ferdi’nin gördüğünü anlar. Eline geçirdiği tabancayla dehşet saçan Ferdi, önce karısı Banu’yu vurur. Kendi çevresinde üç tur atıp sarı saçlarını savuran Banu, vicdansız Sabuha da olsam estetik ölürüm dercesine ölür.  

Sevgilisine iftira atıp mahpusa düşüren Eyşan ( Cansu Dere / Ezel )


Aslen Eyşan her şeyi kardeşi Bahar için yapmıştır. Ama verdiği ifade yüzünden sevdiği adamın parmaklıklar ardına girmesine yol açar. Fettan da olsa vicdansız Sabuha da olsa listenin en çok kahır çekeni olan Eyşan parayla saadet olmaz sözünü kanıtlıyor. 

Hababamı alaya alıp çocukları birbirine düşüren Ayşe Sevda Filiz Sevtap ( Ayşen Gruda Sevda Aktolga Filiz Bozkurt Sevtap Erdemli / Hababam Sınıfı Tatilde )


Hababamın ortasına bomba gibi düşen dört kız edebiyle oturacakları yerde çocuklarla dalga geçerek eğlenmeyi planlarlar. Hababam da az değildir, kızları yatakhanede kurukafayla korkutmaktan Edebiyat hocasıyla tartışmaya kadar bir yığın belaya sürükler. Bu böyle olmaz bebeğim diyen kızlar Hababamın içinden saf, kalleş ve kadın düşkünü birini yanlarına çekip çocukların planını önceden öğrenmeye çalışırlar. İnek Şaban’ı Ayşe vasıtasıyla ağlarına düşüren kızlar zavallıyı kağıt mendil gibi kullanıp iş ciddileşince de çöpe atarlar.

Evine yamandığı Melek hanıma ayrı kendisinden hoşlanan süt oğlana ayrı çektiren fettan sarışın Bihter ( Hale Soygazi / Süt Kardeşler )


Melek hanımın evine düşen bir yürüyen yılan olan Bihter’in ne mal olduğunu Süt Kardeşler filmini izleyen herkes bilir. Melek Hanıma ayrı Şaban’a ayrı çektiren sarı çıyan adeta vicdansızlığın kitabını yazıyor. Hatta bu konuda doktora yapıyor, Şaban’ın saf ve temiz duygularıyla oynuyorsun yetmiyor evine çöreklendiğin zavallı Melek Hanımın delirmesi için paragöz babanla iş birliği yapıyorsun. Baban olacak sinsi merdivenden düşünce de sanki hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi Melek hanımla yaşamaya devam etmişsindir. 

Namusuna iftira attığı kızın tazminat davasından kurtulmak için başka bir saf kızın evlilik hayalleriyle oynayan Ferit ( Tarık Akan / Öyle Olsun )


Ferit gazetecilik mesleğinde etiği yerle yeksan eden bir muhabirdir. Medya gücünün karanlık tarafında olmayı seçen Ferit, Zeytinyağı kralı olarak nam salan Hulusi beye de takmıştır. Adam hakkında aslı astarı olmayan haberler çıkartan Ferit, Hulusi beyin zeytinyağlarına makine yağı karıştırdığını bile yazar. Haberlere sinir olsa da Ferit’i ciddiye almayan Hulusi bey, adamın bu sefer de kızının namusuna iftira atmasını kaldıramaz. Kızı Alev’in yanında bir erkekle fotoğraflarını çeken Ferit zeytinyağı kralının kızı evli adamlarla düşüp kalkıyor diye haber yapar. Alev’in yanındaki genç teyzesinin oğlu olduğu için yaş tahtaya basan Ferit ve yalan haberi yayınlayan gazeteye dava açan Hulusi Bey artık rahatlamıştır ama Ferit ve gazetesi tutuşur. Patronu tarafından paralanma noktasına gelen Ferit, yeni ve adice bir fikir daha ortaya atar. Tazminatı ödememek için bu teklifi kabul eden patronu da az değil doğrusu. Ferit, kızın gerçekten de evli bir adamla ilişkisi olduğunu ortaya koyarsak tazminat filan ödemeyiz der. İyi de kızı ağına düşürecek evli erkek nerde? Tazminat ödememek için iğrenç bir oyuna başvuran Ferit ve gazetesi Ferit’i evlendirecek, evli Ferit’te iftira attığı Alev’i ayartacak. Yapılan bir yarışma sırasında Ayşe Huyugüzel isimli cazgır bir kızı gözüne kestiren Ferit arkadaşı Şevki’nin kızdan hoşlanmasına aldırmadan kıza evlenme teklif eder. Genç bir kızın evlilik hayalleriyle oynayan Ferit, iftira attığı bir diğer genç kızı ise kendisine aşık etmeye çalışır. Kızların bir numaralı tercihi olmasına güvenen Ferit tabi ki de Alev’i ağına düşürür, ama kızın sandığı gibi şımarık zengin kızı olmadığını görünce dank eder. Aslında bu dank edişte Alev’i Müjde Ar gibi bir afetin canlandırmasının da payı var, zira kendine aşık etmeye çalıştığı kıza aşık olur.

Fakir sevgilisinden evinin duvarına mesaj yazarak ayrılan Türkan ( Türkan Şoray / Devlerin Aşkı )


Manikürcülük yapan Türkan ve şoförlük yapan Tarık birbirlerini deli gibi sever ama Türkan para ve Tarık arasında seçim yapmak zorunda kalınca parayı seçer. Bak bu evde oturacağız diye çocuk gibi sevinen Tarık’ın yüzüne gülüp içinden bu evde oturamam diye geçiren Türkan tam bir vicdansız. Lan madem oturmayacaksın niye adama evi aldırdın? Bir de ayrılmak istediğini mesajla bildiren tıynetsiz sevgili gibi adamın duvarına mesaj yazıp kaçmışsın. Adam seni tokat manyağı yapmasın da ne yapsın? Benim gibi şiddet karşıtı bir insanı bile psikopat ettin kadın! Seni hülyalı gözünün yaşına bakmadan hayattan soğuturum Türkan bu ne zalımlık? Adamın yaşadığı dramı düşünün Ümit Besen gibi dişinden tırnağından arttırdığı parayla ev alan adama Banu Alkan’lık yapmak sana yakışıyor mu? Üstelik Banu’nun bile sebepleri varken sebepsiz yere terk ettin adamı vicdansız. Gildagiller filminin ikincisinden olan Devlerin aşkı o kadar Gilda benzeridir ki Türkan’ın afişteki pozu bile Rita Hayworth’la aynı. Allah’tan Kadir meşhur bıyıklarından vazgeçmemişte film iyice Gilda’ya bağlamamış. İşadamı Süreyya Seden’e kapağı atan Türkan parayı bulmuş ama huzuru bulamamıştır. Süreyya buna köpek gibi aşık olsa da Türkan ex aşkı Tarık’ı görünce cozutur. Hem eski aşkıyla hem zengin sevgilisinin duygularıyla oynayan Türkan kariyerindeki en uyuz karaktere can verir. Zira Metres filminde bile bu kadar sinir bozucu değildir. O filmde kocasının metresine telefonda teşekkür eden bir eş olduğu düşünülürse ne demek istediğim anlaşılır. Devlerin Aşkı filmi de aslında Boşver Arkadaş filmi gibi al Alev’i vur Türkan’a. Kadınların yediği tokat sahneleri bile aynı, sadece Alev müziğin ritmine kapılıp fazla yörüngeden çıkmıştı.

Sen aşırı derecede iğrenç bir kadınsın Selma ( Nurhan Özenen / Ezel )


Ezel’de Eyşan’a yüklenmeme sebebidir Selma Hünel hanım. Zira kendisine hanım dedimse ağzımı bozmamak için, çünkü yaptığı şeyi yapanlara genel anlamda o harfiyle başlayan bir kelime denir. Bu hanım abla evli bir adama aşık olur, adamın evine gider karısı ve çocuklarını görür. Gene de bencil bir şekilde aşkta aşk diye tutturan yelloz, çoğunluğun hayran olduğu Ramiz Dayı karakterinden de tiksinme sebebim. Bacım bu nasıl bir bencillik yahu, memlekette erkek kalmamış gibi niye evli adamın peşinden koşuyorsun? Aşkını s...tiğimin mendeburu sana olan kinim de ezele dayanıyor. Assolist olacağım diye tutturan Selma hanım gazino patronunun dikkatini çekebilmek için rakip gazinocu tarafından kaçırıldım numarası yapar. Hiçbir şeyden haberi olmayan gazinocuya cilve yaparak otel odasına giden şıllık, Ramiz dayı odayı basınca kırk yıllık tiyatrocu gibi numara yapar. Daha rakip gazinocu ne olduğunu anlamadan fedai Ramiz tarafından öldürülür. Ramiz bey de kızın dümen çevirdiğinin farkında ama gene de adamı öldürüyor. Yani Ramiz ve Selma çiftinin ilişkisi arkasında bayağı ölmüş adam bırakarak ilerler. Ramiz ve Kenan Birkan’ın kendi arasında şirin bir dostluğu varken araya karaçalı gibi giren Selma, böyle bir sevda kara toprakta biter diye diye Ramiz’in de Kenan’ın da canına okudu. Aşırı hırslı bir psikopat olan Kenan Birkan’a da sözünün eri olmayan lavuk Ramiz’e de zırnık acımadım, Selma olacak kadının yattığı yer de çivici dükkanı olsun da o Kenan’ın ağabeyi pisi pisine gitti yeminle. Evli ve çocuklu olmasına bakmadan metresinin düğününü basan Ramiz bey, eski arkadaşı yeni rakibi Kenan Birkan’a ya ağabeyin ya da Selma der. Normal şartlarda ağabeyini seçmesi gereken psikopat Kenan ( Çünkü lavuk Ramiz adamın gırtlağına bıçak dayamış ) meymenetsiz Selma’yı seçer, aşırı sözünün eri(!) olan Ramiz’de Kenan’ın ağabeyini öldürür. İğrenç bir durum olmasına rağmen bu durumda Selma’nın da Kenan’da kalması gerekir. Selma nasıl bir aşk yaşıyorsanız Ramiz seni iddia konusu yapıyor. Üstelik herkesin dayı dediği kalıpsız Ramiz sözünü bile tutmuyor. Selma hanım kendini pazarlık konusu yapanlardan Kenan Birkan’ı bıçaklarken bir diğer pazarlıkçı Ramiz’le kaçıyor. Yani sana ne diyebilirim ki Selma? Kalleşlik sende, yuva yıkma sende, pisliklik sende sen de olmayan tek şey vicdan bebeğim. O yüzden listenin açık ara en Sabuha karakterisin.

Katıksız bir korkak olan Bakkal Bahtiyar ( Şener Şen / Sultan )


Sultan filmindeki dul ve beş çocuklu Sultan’a sulana sulana bir kalan Bakkal Bahtiyar efendi kalıpsızlığın sözlük anlamı. Her bakkal alışverişinde Sultan’ın gözüne girebilmek için çocuklarına çikolata filan gönderen Bahtiyar, iş delikanlılığa gelince yan çizmekte. Sultan’ın peşine düşen muhtarın çapkın oğlu minibüsçü Kemal’den çok korkan Bahtiyar, kadını istemeye gittiğinde olay çıkaran Kemal’in korkusuna karakolda sesini bile çıkartamaz. Bir de utanmadan Sultan’la evlenmeye çalışır. Yahu kadının eve aldığı yavru köpek Enayi bile senden daha cesurken bu kadın seni ne yapsın Bahtiyar?

Nişanlısı Biloyu zengin bankerle aldatıp Bilo zengin olunca sanki hiçbir şeye olmamış gibi davranan Zeyno ( Meral Zeren / Banker Bilo )


Banker Bilo’yu bilen bilir. Saf kalpli bir genç olan Bilo’yu açıkgöz arkadaşı çakal Banker Mahmut film boyunca kazıklar durur. Önce Almanya’ya götüreceğim diye kandırdığı Bilo’nun parasını çarpmakla işe başlayan Maho, İstanbul’da karşılaştığı Bilo’ya yaptım ama bir sor neden yaptım diye bir ton dümen atar. Adam adeta kaypak bir siyasetçi gibi, Bilo’ya neredeyse seçim vaadinde bulunacak. Film boyunca Bilo da amma saf insan yüzünden yalancılık akan adama bu kadar inanır mı demekten bir hal olursunuz. Karaborsa işine girip yakalanınca suçu Bilo’ya atar, ben sana mahpusta bakarım der. Tabi ki bakmaz, Bilo bir de bunun yüzünden suçsuz yere hapis yatar. Hapisten çıkınca evine kapıcı olarak aldığı Bilo’nun sevdiği kızla da mercimeği fırına veren Maho, sinemamızın kadrolu vicdansız Sabuhası Meral Zeren’in can verdiği Zeyno’yu da karımı boşayıp seni alacağım diye kandırır. Zeyno da tam bir zalımın kızı. Beşik kertmen Bilo’yu beğenmezsin anlarım da ne diye adamın duygularıyla oynuyorsun? Mahmut’un hanımı bunlardan işkillenmesin diye seksi hizmetçi Zeyno’yla saf kapıcısı Bilo’yu nişanlayan Maho bu sayede bir taşla iki kuş vurduğunu düşünür. Hem karısı şüphelenmeyecek hem Zeyno’yu oyalayacaktır. Fakat Bilo’yu aşırı saf bulan ikili adamın bunları basacağını pek düşünmez, Bilo tarafından basıldıklarında Maho ben de Zeyno’ya aşıktım diye numara yapar. Zeyno ise adeta tüm Sabuhalığını konuşturup adama demediğini bırakmaz. Ben de paralı bir hayat parmağımda yüzükler kolumda bilezikler isterim. Benim neyim eksik? Ama sen bana istediğim hayatı veremezsin, oysa Maho verir. Çünkü o zengin diye acımadan açar vicdansız ağzını yıkar garibim Bilo’yu. Sonradan Bilo hayatının atarını yapıp saf olduğu için onu işlerinin başına geçiren Maho’nun mallarının üstüne yatınca anasını babasını alıp Bilo’nun yanına giden Zeyno, sanki birkaç gün önce Maho’yla basılan o değilmiş gibi davranır. Parayı sahtekarlık yoluyla da olsa bulan Bilo’nun yanına kapağı atmaya çalışırken hiç mi aklına gelmedi acaba adama ettiği o acımasız sözler?

Kendisine aşık gençleri kandırmaktan hastaca zevk alan öpücük manyağı Hikmet ( Sevda Aktolga / Gülen Gözler )


Yaşar ustanın kalpsiz kızı Hikmet, babasının yanında çırak olarak çalışan Ahmet ve Dursun’un duygularıyla oynamayı eğlence haline getirmiştir. Ablası İsmet’in bile ne istiyorsun şu gariplerden diye yaptığını ayıpladığı Hikmet’in masum yüzünün arkasında bir psikopat yatmaktadır. Ağır bir Vicdansız Sabuha olan Hikmet öpücük atarak kandırdığı Dursun ve Ahmet’in birbirine girmesinden hastaca bir zevk alır. Babasının en küçük çırağı sinir bozucu gülüşüyle akıllara kazınan Tuncay bu durumu Yaşar ustaya ispiyonlayınca kızını yanına çağıran otoriter baba Yaşar beyin yüzüne karşı bir daha olmaz babacığım diye söz veren Hikmet, babası arkasını döner dönmez gene Dursun ve Ahmet’i öpücük vasıtasıyla kandırır. Ablasının düğününde kendisini dansa kaldırmaya gelen çocuklara dil çıkaran zalım kız başka bir gençle dans ederek aşıkları Dursun ve Ahmet’i çatlatmayı da ihmal etmez. Sevimli duruşunun altında yatan sadisti gizlemeyi çok iyi beceren Hikmet’e sadece neden diye sormak istiyorum. Bak Hikmet sana iki çift lafım var. Sen koskoca Yaşar ustanın kızısın yakışır mı sana tüyü bitmemiş çırakların duygularıyla oynamak? Yakışır mı Dursun’a ayrı Ahmet’e ayrı öpücük atmak? Kime çektin kızım sen, bu içindeki Sabuhalığın kaynağı nerden geliyor? 

Mutlu bir yuvaya nifak tohumu eken yılan görümce Handan ( Birsen Ayda / Ayşecik’le Ömercik) 


Sinemamızda yanlış anlama konusunda İlhami’yle at başı giden ağabeyi Ekrem’in kıskancın da önde gideni olduğunu bilmiyormuş gibi kendi kıçını kurtarmak için aşığına yengesinin adını kullanarak mektup gönderen Handan, izleyiciye beddualardan beddua beğendiriyor. Canım bu ne biçim bir Sabuhalıktır? Evli barklı kadınsın ama gidip yazarın tekiyle yasak aşk yaşıyorsun, yetmiyor bir de adamdan çocuk peydahlıyorsun. Adamdan ayrılınca kızının da yüzünü görmediğin ilerleyen dakikalarda anlaşılıyor. Ne kocasına, ne sevgilisine ne de kızına hayrı dokunmayan bu yılan, yetmiyor bir de ağabeyinin yuvasını yıkıyor. Niçin? Evli bir kadın olarak yasak aşkıyla mektuplaşırken tedbirli olması lazım, tedbir olarak da sevgilisine mektup atarken yengesi olacak garibin adını kullanıyor. Bacım yatacak yerin yok yemin ederim, ağabeyin olacak o fındık beyinli doktor bozuntusu da karım bana ihanet etti diye kıskançlıktan kendi kendini yiyor. Hayır, ailece safi zararsınız. Adam kendi kendini yese anlayacağım da mektupta senin sevgilinden peydahladığın kızını kendi kızı sanan salak, karımdan onu yıkacak intikam alacağım diye öz kızını eve gelen hırsıza veriyor. Senin iffetsizliğin yüzünden bir mutlu yuva yıkıldı, yetmedi oğluyla gelininin kavgasına şahit olan zavallı annen kalpten gitti. Zavallı bir yavrucak anasından babasından ayrı hırsızların elinde süründü, yengenin genç yaşta saçları ağardı, zavallı kadın kendini çocuk yuvalarına kapatıp gönüllü annelik yapmaya başladı. Ağabeyinin asabı bozuldu, sevgilin olacak adam da depresyona girdi. Ne biçim bir insan müsveddesiysen kendi yuvam yıkılmasın diye yaptıkların yüzünden ortalık karıştı, bir de utanmadan kocanla yurt dışına çıktın. Lan senin yerinde başkası olsa vicdan azabından tinerci olurdu, ama sen hiçbir şey olmamış gibi rahat rahat yurt dışına çıkıyorsun. Ne kıymetli kocan varmış, Ayşe’nin yerinde olsam babamdan sonra bir posta da sana trip atardım.  Hatta seni mahkemelere verip sürüm sürüm süründürürdüm, hatta ve hatta kızın olacak doğurduktan sonra sevgilinin başına attığın kuzenimi de fişekleyip sana karşı analık davası açtırırdım. Cumhuriyet tarihinin en rezil anası diye gazetelere resmini bastırıp rezil rüsva ederdim. Ay rezil olmayayım, kocam duymasın diye yuva yıktı zilli.

Yetim Kenan’a ayrı doktor İlhami’ye ayrı çektiren ne istediğini bilmez Nalan ( Hülya Koçyiğit / Hıçkırık) 


Kerime Nadir’in romanından uyarlanan Hıçkırık bir hüzünlü aşk hikayesini anlatıyor. Fakat aşkı yaşayanlar Kenan ve İlhami, şimdi böyle yazınca okuyucu eşcinsel bir ilişki var sanacak. Yok canım sandığınız gibi değil Ediz Hun ve Kartal Tibet aşk yaşamıyor, bu garipler ayrı ayrı Hülya’nın canlandırdığı Nalan karakterine aşık. Ama Nalan tam bir domuz, öyle böyle değil kadın sinir bozucu bir vicdan fukarası. Şöyle ki, Nalan’ın aşırı vicdan sahibi babası Azmi bey Ayvalık seyahati sırasında sokaklarda kimsesiz bir çocuk bulur. Kenan’ın annesi ölmüş, babası sandığı adam başka kadınla evlenmiş. Kadın tam bir domuz üvey anne, ne suçunu görmüş bilinmez ama mikrop kadın ortalıkta boynu bükük dolaşan zavallı Kenan’a Yezid deyip duruyor. Bir gün fotoğrafları karıştırırken annesinin yanında bir deniz subayı gören Kenan, babası sandığı adamın aslında üvey babası olduğunu anlar. Resimleri karıştırdı diye ona kızan üvey babası, üvey annesinin de gazıyla çocuğu gecenin bir vakti sokağa atar. Kenan’ı bulan Azmi bey onu İstanbul’a, evine götürür, kızı Nalan ve Kenan’ı tanıştırır. Nalan ve Kenan beraber büyür, ikili o kadar iyi anlaşır ki Kenan Nalan’a aşık olur. Ama Nalan çocuğa kalkıp ben seni kardeş gibi seviyorum der, tamam, kızı Kenan’ı sevmiyor diye suçlayamayız. Ama bu embesil, üzüntüden kahrolan Kenan evden uzaklaşınca sanki bir şey olmamış gibi neden benden kaçıyorsun Kenan diye çocuğu darlıyor. Yahu bacım çocuk sana olan sevgisi söyleyince yüzüne karşı ben seni kardeşim olarak görüyorum dedin. Adam seni kardeşi gibi görmüyor, rahat bırak bari seni unutsun. Her gün yüzünü gördüğü birini insan nasıl unutsun, dibine dinamit döşenmiş köprü gibi yıktın adamı. Bari huzur ver! Anlayışı eksik Nalan hanım hastalanıyor ve bu sefer de onu tedaviye gelen doktor İlhami kıza aşık oluyor. İlhami de tam bir sülük, Nalan yüzüne karşı size karşı bir şey hissetmiyorum diyor. Ama adam hala idiot gibi hayır Nalan, inanmam sen de beni seviyorsun diyor. Biraz aklı olan insan İlhami’nin sözlerinden tıp eğitimi sırasında beynini yaktığını ya da narkoz bağımlısı olduğunu anlar. Ama Nalan da fındık beyinlinin teki olduğu için adamdaki anormalliği mi fark edemiyor yoksa doktor koca buldum hastaneye gitmeye gerek yok bu beni tedavi eder kafasında mı bilinmez İlhami’yle evleniyor. Tabi bu evlilikten sonra Kenan iyice bitiyor, üzüntüden kendine gelemiyor. Kenan çökmüş, Nalan ve İlhami evlenmiş ama film burda bitmiyor çünkü mal Nalan aslında Kenan’ı pekte kardeş gibi görmediğini anlıyor. Kenan’ın ona yazdığı mektubu bulan İlhami de aldatıldığını sanıp zaten verem olan Nalan’a hayatı zehreder. Beni nasıl aldatırsın diye kadını darlaya darlaya bi kalır, Nalan ölüm döşeğinde hıçkırırken eve gelen Kenan’a da kıskançlıktan kafayı yedim psikopatlığıyla konuşur. Allah’tan İlhami de kendi çocuğunu Kenan’ın çocuğu sanıp yalıdan denize atmadan Hülya öldü de film bitti. 

Bir kaşık suda boğulup kocasını ayrı oğlunu ayrı yıkan Zeynep ( Gülben Ergen / Fırat )


Zeynep ve Yusuf’un mutlu bir evliliği nur topu gibi yavruları vardır. Zeynep hanım ikinci yavrusuna hamiledir, arkadaşlarıyla suyu derin akan Fırat taraflarında dolaşan Zeynep yüzme bilmemesine rağmen kendisi gibi yüzme bilmeyen şakacı arkadaşıyla suda şakalaşmaya başlar. Suyla şaka mı olur Zeynep, sen bir çocuk anasısın, bir yavrun da karnında! İnsan düşünmez mi ya ayağım kayarsa ya akıntıya kapılırsam diye? Al işte ayağın takıldı, akıntıya kapıldın, bir karış suda debelenip duruyorsun. Çevredeki beyin fukarası ablalar da yardım isteyecekleri yerde ölmüşsün gibi dövünmeye başlamış. Hele o seninle suda şakalaşan abla yok mu saçını başını yola yola ağlayan kocanın yerinde olsam onun kafasını tuttuğum gibi suya sokarım. Kadınların ağıdını duyan bir çoban ülkemizin beklediği ama keşfedemediği Pelps edasıyla suya atlayıp akıntıda yüzene kadar sen boğuldun ve kocanın hayatını da seninle boğdun. Ulan madem yüzme bilmiyon su kenarında işin ne Zeynep, hadi su kenarına geldin bari sadece ayağını filan sok suya, niye derenin içine dalıyorsun? Bir karış suda boğulup oğlunu anasız, kocanı yarsız, kayınbaban olacak garibi de güler yüzlü gelinsiz bıraktın. Adam yetmişinden sonra şirret gelinlere maruz kaldı, oğlun desen üvey anası olacak mikrop kadın sopayla dövdü. Kocan az daha ikinci karısı yüzünden katil olacaktı hepsi senin yüzünden oldu zalım kadın. Kim dedi sana suda şakalaş diye?

Aşık oldu diye aşık olduğu gence hayatı dar eden Gülbeyaz ( Şevval Sam / Gülbeyaz )


Karadeniz kadar hırçın olan Gülbeyaz nenesi Beyaz’la düşman olan Erzurumlu Demir’in karizma saçan torunu Kadir’i gördüğü ilk andan beri köpek gibi sever de sırf nenesi hanımın gözüne gireyim diye çocuğa düşmanlık eder. İstanbul’a giderlerken kendi hatası yüzünden otobüsü kaçırıp Kadir’in üstüne atmasından tutun da sözde sevmediği Kadir’in kıçının dibinden ayrılmamasına kadar Gülbeyaz tam bir vicdansız Sabuhaydı. Aşık olduğu için aşık olduğu adama etmediğini bırakmayan genç kız çocuğa salça olup gene nasıl Kadir’i suçlu çıkartabiliyordu anlamak imkansız. Terazi burcu olduğundan şüphelendiğimiz Gülbeyaz dengesizliğiyle Kadir’in ömrünün on yılını yedi, Nejat İşler’in genç yaşında çökmesinin de sebebi olan Gülbeyaz adamı reel hayatta da Gülbeyaz sendromuna yakalattı. İnsanın içindeki yaşam enerjisini emen Gülbeyaz, markette poşetleri karıştı diye evine daldığı Kadir’e inat olsun diye biraları ardı ardına gömüp kafayı bulmayı da başarmıştı. Allah’tan o sırada evi Beyaz ana basmadı, valla bu kamu zararlısı cemiyet mikrobu vicdansız Kadir içkime ilaç attı bile diyebilirdi. Gülbeyaz o derece bir vicdansızdı işte, bir nesli aşktan soğutan Gülbeyaz’ın dizi sonunda Kadir’i kapmasıysa tamamen senaristlerin içlerindeki Pollyanna’nın serbest kalmasından kaynaklı. Ben olsam Kadir’in yerinde ardıma bile bakmadan kaçardım bu deliden.

Kendisine kör kütük aşık Çatal Niyazi’yi mahalleye rezil eden Madonna Melahat ( Dilek Pamirtan / Ayşecik )


Mahallenin seksisi Melahat’a mahalle halkı platin sarısı boyalı saçının hatırına Madonna lakabını takmıştır. Madonna’ya ezelden beri hasta olan mahallenin ağır abisi Çatal Niyazi kadının peşinde köpek olmuş, gönlüm sende mesajını vermek için kadının karşısına pembe gömlekler giyerek çıkmaktadır. Ünlü bir artist olma derdindeki Madonna ise menajeri kıvırcık Yaşar’ın aklıyla hareket eder. Madonna’yı ünlü yapacak korkusuyla Yaşar’ı da gördüğü her köşede döven Çatal ( Madonna ablamızın deyimiyle Çatal, kız Çatal ) Melahat diye mahallenin delisi olmuştur. Madonna Melahat ablamızsa adama kesip attığı tırnak kadar değer vermez, Oya’nın komedi dizisine düşmüş hali işte. Çatalı kapısında paspas eden Madonna en sonunda adamın yemek teklifini kabul eder. Kahvede bir bayram havası Çatal abimizin de içi içine sığmaz Madonnamla buluşacağım diye. Akşama Madonna’nın kapısını çaldığında ise zalımlığın kitabını yazan Madonna Melahat ablamız adamın eline bir tabak yemek verip kapıyı kapar. Yani sen ne vicdansız bir Sabuhasın bacım adama böyle bir zalımlık yapmandaki amaç ne? Tamam Çatal da az salça olmuyordu sana ama adamın ilgisinden de hoşlanıyordun. Sürekli pohpohlanmak, ilgi odağı olmak kendini gerçek bir star gibi hissettiriyordu. Ama sen ne yaptın resmen hayranlarına kötü muamele eden star bozuntusu tavrı sergiledin adama. Çok ayıp Madonna çok, seni doksanlar rüküşlüğünle seven bir adam bulmuşsun hala artistlik derdindesin. Hayır, kimi bekliyorsun bacım? Eğer Ayşe’nin iş adamı babasının gelip sana evlenme teklifi etmesini bekliyorsan çok beklersin, zira adama kollarını ahtapot gibi dolamış paragöz sevgilisi Mısra varken değil sen çocuğunun anasına bile bir hay diyemiyor adam.

Hem öksüz hem yetim kalmış İbo’ya hayatı zehreden yengesi Cemile ( Nazan Ersan / Küçük İbo )


Anasını babasını kaybeden İbo tek yakını olan amcasının yanına İstanbul’a gideceğine köydeki baba evinde kalsa daha iyiydi. Amcasının seksi olduğu kadar da cazgır karısı Cemile, İbo eve geldi sevgilimi eve atamayacağım derdine düşüp çocuğa hayatı zindan etmektedir. Amacı İbo’yu evden def etmek olan Cemile, çocuğun kahvede iş bulmasıyla bile cadalozluğundan vazgeçmez. Hayır, bacım senin derdin ne? Çocuk zaten eve amcası gibi akşam geliyor, hem küçük yaşında eve ekmekte getiriyor. Sen bu İbo’nun nesine taktında çocuğa etmediğin mikropluğu bırakmıyorsun? Çocuk evde yokken de eve sevgilini atarsın ya da bu mal sevgilinin evi mi yok gidin onun evinde takılın. Ne bu mikropluk? Bir de İbo seni ve sevgilini iş üstünde yakalamasına rağmen hala çocuğa etmediğini bırakmıyorsun, bu cesaret deliliğinden mi geliyor gözüm? Ya çocuk amcasına söylese, o zaman ne halt yiyeceksin? Doksanların en şirret Sabuhası olan Cemile İbo’yu geçtim kendi çocuklarına bile kötü davranıyordu. Severek evlenmediği açık olan kocasını, kocasının iş arkadaşıyla aldatacak kadar tıynetsiz olan Cemile bir dönem tv izleyicisinin küfretmeyi en sevdiği karakterlerdendi.