28 Ekim 2016 Cuma

                      Sinemanın Başrolden Daha Ünlü Canavarları

   Sinema kuruluşundan itibaren canavarları sevmiş saymış, elini öpüp abimsin demiştir. Melies’in Aya Seyahat’indeki şemsiyeyle öldürülen uzaylıları canavar camiasının karizmasını bozduğu için onları es geçtim. Sinema tarihi canavarsız olmaz, olamaz deyip başrollerden bile daha ünlü canavar listemi bloguma taşıyorum. Detaylı okumayla asıl canavarın resimdekiler olmadığını siz de anlayacaksınız. Onlar bozulan Avrupa’ya gönderilen Tanrı’nın Kırbacı Attila misali bozulan ahlak anlayışına karşı senaristin uyarısı gibi. Dr. Caligari’nin Cesare’si canavar gibi tasvir edilse de asıl canavar zavallının sırtından para kazanıp, ona kirli işlerini gördüren Caligari’dir. Tanrı kompleksine giren doktor Frankenstein ölüleri birleştirip canlandırmaya çalışacağına onları incelese anatomi alanında çığır açabilirmiş. Ama o Tanrılaşıp insan yaratma ve bilimde bu yolla yükselme derdinde fakat işleri eline yüzüne bulaştırınca yarattığı şeyi akli dengesi yerinde olmayan çocuğunu ahıra zincirleyen ebeveyn gibi zindana zincirliyor.  Yani burada canavar kim? Ne istediniz Cesare’den, ne istediniz Frankensteinden, ne istediniz ölmüş Hel’den? Sinemamızın canavar olmayan değerli canavarlarına – Drakula gibi bazılarını tenzih ediyorum tabi – saygılarımı sunarak, açılışı 1920 yılının canavarı uyurgezer Cesare ile yapıyorum.

Makas Ellerin Edward’ının uyurgezer babası Cesare ( Dr. Caligari’nin Muayenesi)


Robert Wiene’nin yönettiği Alman Dışavurumculuğunun ilk örneklerinden olan film sürpriz sonuyla Vay anam vay meğer neler dönmüş ya türü filmlerin de atasıdır. Senaryoya filmin başı ve sonunu Fritz Lang eklemiş, filmin sonu şaşırtsa da bu bilgi şaşırtmasın. Metropolis’i çeken adamdan böyle çılgın ve çağ ötesi senaryolar gelmesi normaldir. Siyah beyaz sessiz bir film olan Dr. Caligari’nin Muayenesi sadece senaryosuyla değil sanatsal yönüyle sinemayı en fazla etkileyen filmlerden. Öyle ki Dr. Caligari’nin Cesare’si Makas Eller’in Edward’ına referans olmuş. Tim Burton, Cesare karakterini almış parmaklarının yerine makas koyup yanağınızdan makas almasını isteyeceğiniz en son kişiye dönüştürmüş. O meşhur senaryosuna gelirsek, film bir akıl hastanesindeki konuşmayla başlar. Dr. Caligari adlı şeytani bir adam uyurgezer Cesare üzerinden para kazanmaktadır. Panayır yerinde uzun yıllar uyuyan ve uyandıktan sonra insanların geleceğinden haber veren Cesare’den bahseder. Halk merakla Caligari’nin ardından gider, o sırada panayır yerinden geçen Francis ve arkadaşı da Dr. Caligari’yi duyar. Francis inanmasa da arkadaşının ısrarı üzerine Caligari’nin yerine gider. Caligari, tabuttan hallice bir kutunun kapağını açar. Yedi uyurların Alamancı akrabası Cesare’yi kaldırır, uyku mahmuru mu yoksa eski zombilerden mi bilinmez Cesare robot gibi Dr. Caligari’yi dinler. Caligari, Cesare’ye Francis’in arkadaşının ne zaman öleceğini sorar, Cesare’de adama bu gece öleceğini söyler. Bu olay üzerine beti benzi atan arkadaşı ve Francis olay yerinden uzaklaşır. Tesadüf gibi o akşam Francis’in arkadaşı ölür, Francis bu ölümü şüpheli bulur. Polislere Caligari’yi şikayet eder, ama delil yetersizliğinden dolayı bir sonuç çıkmaz. Film boyunca Francis arkadaşını öldürenin Dr. Caligari’nin kontrolündeki Cesare olduğunu kanıtlamaya çalışır.

 Alman dışavurumcu sinemanın tipiyle sınadığı Kont Orlok ( Nosferatu )


Bram Stoker’ın Drakula’sından araklama olan film birkaç isim değişikliği yapılarak piyasaya sürülse de telif hakkı ödenmediği için yayından kaldırılır. Alman dışavurumculuğunun önemli örneklerinden olan Nosferatu’nun konusuna değinmeyeceğim. Çünkü türüne ilgi duyanlar Nosferatu olmasa da 1931 yapımı Bela Lugosi’nin Drakula’sını ya da Francis Ford Coppola’nın Bram Stoker’den alıntı yaptığını belirttiği 92 yapımı Drakula’sını izlemiştir. Zaten mübarek Bram Stoker de nasıl bir kitap yazdıysa filmcilerin o kadar dikkatini çekmiş ki her yıl belli aralıklarla ülke fark etmeksizin filmini çekmişler. Araklama senaryoyla yapılsa da dehşet bir film olan Nosferatu’da sinema tarihinin ilk vampiriyle karşı karşıyayız. Bela Lugosi’nin vampir olduğu 1931 yapımı Drakula’dan farklı olarak Nosferatu’nun Kont Orlok’u insan olmadığı için insana benzememiş. Eciş bücüş, çirkin bir yaratık olan Nosferatu’nun kambur gölgesinin duvara yansıdığı kısımla hafızalarda yer eden filmde yönetmen, Allah yarattı demeden Nosferatu’muz Kont Orlok’u tipiyle imtihan etmiş. Max Schreck’e günah değil mi sayın yönetmen? Zaten adama Shrek’e benzer soyadı vererek nüfus müdürlüğü yeterince vurmuş bir de Notre Dame’nın kamburuna benzeterek sen neden vuruyorsun? Bi Bela Lugosi’ye, Christopher Lee’ye Gary Oldman’a bak bir de Max Schreck’e insan biraz utanır. Kel ve portakal kabuğu görünümlü başa bıyıktan hallice Nuri Sesigüzel’i kıskandıracak kadar kara bir kaş yapmışsınız. Kulaklar desen 40 numara ayak büyüklüğünde ve kepçe, adamcağız kulaklarını taşıyamıyor. Köpek dişleri yerine kesici dişlerini uzatıp adamı vampirden çok tavşana benzetmişsiniz. Öte yandan hadi bari sivri tırnakta yapalım deyip adama manikürlü takma tırnak yapmışsınız, sırtına da bir kambur takıp adamı vampir diye piyasaya sürmüşsünüz.  Olmuş mu yani, o surata Emel Sayın gibi güzel el olmuş mu? Tipiyle sınadığınız yetmemiş bir de adama iki de bir manken sevgilisiyle paparazilere yakalanan evli iş adamı bakışı attırmışsınız.

Rahibe yalarun mesajını veren şeytan ( Haxan )


Aslında orta çağ zihniyetine eleştiri niteliğinde olan film cadı inanışının absürtlüğüne değiniyor. Cadılık ve orta çağ anlayışına belge saçarak değinen yönetmen bazı tasvirleri sinemaya nasıl uyarlayacağımı şaşırdım gibi samimi itiraflarıyla dikkat çekiyor. Örneğin orta çağda çok güzel bir kadınsanız garanti cadısınız ama çirkinseniz de cadısınız. Birisi sizi cadı diye kiliseye mi şikayet ediyor, cadı olup olmadığınızı anlamak için sizi elinizi kolunuzu, ayak bileğinizi birbirine bağlayıp anadan üryan suya sokuyorlar. Eğer batarsanız Tanrı’ya şükür ki ruhunuz temiz, bu arada suda boğulup öldüğünüzü de belirtelim. Eğer ola ki o tuhaf bağlama şekline rağmen su yüzünde kalırsanız siz cadısınız ve hemen meydanda yakılıyorsunuz. İki ucu dışkılı değnek bir konu olan cadılık mevzunda kilise bile özür dilediğine göre daha fazla değinmeye gerek yok. Film aslında cadılık mevzuna değinen ilk film olmasına rağmen içindekiler cadı değil de normal insan olduğu için cadı olduğu iddia edilenlere değil de onların efendisi diye nitelendirilen şeytana değineceğim. Rüyalarına girip namuslu ev kadınlarını baştan çıkarmaktan tutun da kiliseye dalıp rahibeleri delirten şeytanı filmin yönetmeni Benjamin Christensen canlandırıyor. Minik boynuzlarından tut sivri kulaklarına kadar görende gerçeklik hissi uyandıran şeytanın takma tırnaklar da efsane. Nosferatunun manikürlü tırnaklarından sonra insanın içini rahatlatıyor. Galiba yönetmen makyöze beni şeytana değil de maymuna benzetirsen mahalle arasında kuaförlük bile yapamazsın tehdidinde bulunmuş. 1922 yılında bu makyaj yeteneğine başka bir açıklama bulamıyorum. Makyajının yanında tavırlarıyla da şeytana dönüşen yönetmenin İncil okuyan rahibe ecel terleri döktürdüğü sahne sinema tarihinin ilk kabir azabı sahnesi dense yeridir. Kilisede aniden belirip tırnaklarını İncil’in üzerine koyan şeytan hu hu peder efendi Yaradan’ın adıyla mı okuyorsun? Dercesine yaklaştığı rahibe korku dolu dakikalar yaşattıktan sonra dilini çıkarıp öyle değilse öbür tarafta hepinize dil atacağım mesajını verip gözden kayboluyordu.

Kendisine aşık bilim adamı tarafından robotu yapılan Hel (Metropolis)


Aslında Hel hanım iyiydi de çevresi kötüydü diyerek size acıklı ve hastalıklı bir aşk hikayesinin nasıl bilim kurgunun atası olduğunu anlatacağım. Fritz Lang’ın efsane bilim kurgusu Metropolis türünün ilk örneklerinden olup içerdiği konuyla günümüz bilim kurgularına kaynaklık etmekte. Hel hanım doğum yaparken ölünce bunalıma giren kocası Joh hayata küsmüş, kadına köpek gibi aşık olan çılgın bilim adamı Rotwang ise kafayı sıyırmıştır. Hayata küsen Joh kendini kapitalizme vurmuş, oğluyla bile doğru düzgün ilgilenmeyen asperger sendromlu bir patrona dönüşmüş. Oğlu Freder desen hayattan habersiz para içindeki rahat hayatın tadını çıkarmaktadır, bir gün babasının keyif bahçesinde taş gibi hatunlarla eğleneceği sırada kapı açılır ve işçi sınıfından vaazcı Maria yanında çoluk çocukla görünür. Onu gören Freder yanındaki kızı bırakıp Maria’nın peşinden gitmek ister, Maria’yı bulayım derken babasının fabrikasında yaşanan zalımlıklara şahit olan Freder şok geçirir. Öte yandan Hel aşkından saçı başı ağaran balatayı sıyırmış bilim adamı Rotwang da bu uğurda bir el kaybetse de yüzünü Hel’den almış bir robot yapmıştır. Bu arada Maria’nın verdiği vaazlarla işçi sınıfını kışkırtacağından şüphelenen Joh bu işi halletse halletse manyak Rotwang halleder deyip bilim adamının kapısını çalar. İçerde karısının yüzünden yapılma bir robot gören Joh errol verip Hel yaşıyor mu yoksa diye sorgulamaya başlar. Robotu karısı sanıp dokunmaya çalıştığında Rotwang domuz eti yiyen kıskanç olmaz sözüne nazire yaparcasına Joh ile robot Hel’in arasına girer. Dokunma lan Hel’ime! Diye şarlayan Rotwang, Hel’in orijinalini sen aldın robotu benim. Ben onun için bir el kaybettim ama feda olsun der. Yaşını başını almış iki adam neredeyse robot için birbirine girecekken Joh bilim adamının yanına neden geldiğini hatırlar. Robot Hel’i perdenin arkasına saklayıp duruma bir çare arayan Rotwang çareyi Hel ve Maria’nın ruhlarını değiştirmede buluyor. Maria’yı kaçırıp bir odaya kapıyorlar, daha sonra da robot Hel, Maria’nın görünümünü alıp işçi sınıfını kışkırtıyor. Ayaklanan işçi sınıfı ortalığı birbirine katarken işçilerin yaşadığı bölgede su boruları patlıyor. Aileleri evde olmayan çoluk çocuk yükselen suların arasında kalmışken, bilim adamının elinden kaçan Maria çocukların yardımına yetişiyor. Ama zavallı kadın tek başına suları nasıl durdursun? Maria’yı bulmaya çalışan Freder sonunda kızı suların içinde gene ilk gördüğü gibi çoluğun çocuğun içinde görüyor. Suları durdurmaya çalışan ikili başaramayınca çocukları da alıp çıkış yolu arıyorlar. Öte yandan evlerini su bastığını öğrenen işçiler, çocuklarının öldüğünü sanıp başımıza bu işleri sen açtın cadı diye Maria görünümlü robot Hel’i yakmaya kalkışır. Hel’i kurtarmak için yola çıkan Rotwang yolda karşılaştığı Maria’yı Hel sanıp kurtarmaya kalkışır. Üzerine gelen korkunçlu bilim adamından korkan Maria çığlığı basınca yardıma koşan Freder ve Hel’i kaptırmam mattosundaki Rotwang kilisede kavga etmeye başlar. Kavganın sonunda çılgın bilim adamı Rotrang kuleden düşüp ölürken Freder babası ve işçi sınıfını beyin ve kalp bir arada iyi çalışır diye barıştırıyordu.  

Tanrı kompleksli doktor Frankenstein’in modifiye ettiği canavarı (Frankenstein)


Tanrı kompleksine kapılan doktor Frankenstein, zengin babasının, güzel nişanlısının lafını dinlemeyip kambur yardımcısı Fritz’le kuleye kapanır ve yoktan bir canlı yaratmak ister. Fritz’i de yanına alıp mezarlık mezarlık dolaşan Frankenstein, mezardan rahmetli yürütüp kulesine götürür. Üniversitede mükemmel bir beyin olduğunu duyan doktor, yarattığım şey acık çirkin oldu ama beyni müthiş olacak diye düşünür. Yardımcısı Fritz’e üniversitedeki beyni yürütmesini emreder ama safım Fritz, akıllı beyni elinden düşürünce Frankenstein’in gazabından korkup diğer beyni alır. Fritz’in getirdiği beynin nakledildiği rahmetli parçalarından oluşma şey çakan bir şimşek sonucunda canlanınca doktor önce sevinir. Ama yarattığı şeyin Einstein olmasını beklerken iki kelime edemeyen katil ruhlu bir maron olduğunu gören doktor onunla ne yapacağını şaşırır. Kulesinin zindanına kilitlediği yaratık mı yoksa doktor Frankenstein’la kambur asistanı Fritz mi daha kötü anlayamazsınız. Zincire vurulmuş zavallı Frankenstein Canavarını düzenli aralıklarla kırbaçlayıp ateşle korkutan Fritz ayrı, deney yapacağım diye ölü bedenlerden bir yaratık yaratan doktor ayrı zalımdı. Ama halk kalkıp Frankenstein’i yakmaya çalışıyor. Gidin doktor olacak o hıyarı yakın! Yoktan insan var edeceğim diye dörtgen kafalı, ağırlığından dolayı hantalca hareket eden, boyundan vidalı, kafasına geri zekalı bir katil beyni takıldığı için cüssesine rağmen çocuk gibi davranan katil ruhlu bir şey yarattın. İşler sarpa sarınca da sanki yaratığı sen değil de başkası yaratmış gibi davran.

 Sivri dişleri olmadığı için kenafir gözleriyle korkutan briyantinli vampir Kont Drakula (Drakula)


Nosferatu telif hakkı kuralından dolayı yayından kalkınca telif hakkını ödeyen Hollywood, Bela Lugosi ile ilk Drakula filmini çekti. Macar oyuncunun aksanlı İngilizcesiyle toprağına daha yakın olan Drakulaların ilki alıştığımız sivri vampir dişlerine sahip değil. Eciş bücüş vampir Kont Orlok’tan sonra Bela Lugosi’yle insana benzeyen vampir akımı da başlamış oldu. Emlak işi diye kandırıp şatosuna getirttiği avukat Jonathan’ı zalımca sömüren kont Drakula daha sonra adamın karısına da hallenir. Soğuk asaletine, briyantinli saçlarına rağmen şah damarına kız görmüş mühendislik öğrencisi gibi bakmasıyla hafızalarda yer eden Drakula, eski beyefendilerden olduğu için asla smokinsiz dolaşmazdı. Gün ışığına dayanıksız olan soluk renkli Drakula’mız günlerini tabut içinde uyuyarak gecelerini de kan emerek geçirir. Kafasını keserek ya da kalbine kazık çakarak kurtulabileceğiniz Drakula’yı en etkili yok etme şekliyse güneş ışığına maruz bırakmaktır. Bela Lugosi’nin korku deyince akla gelen ilk kişilerden biri olmasını sağlayan Drakula filmi bitmeyen vampir filmlerinin de kapısını açmış oldu.  

Toplumu panik atak hastası yapan çocuk istismarcısı Hans Beckert (M )


Fritz Lang’ın gölgesinden bile şüphe eder duruma gelen Alman halkının ruh halini seri katil hikayesi üzerinden anlattığı film, bir çocuk istismarcısını barındırdığı için canavar listemize dahil oldu. Film sinemasal açıdan da önemli ilkleri barındırsa da – alt ve üst planda çekim – Alman toplumunun otuzlu yıllarda yaşadığı ve ülkeyi 2. Dünya Savaşına sokacak gerilimi karanlık bir korku atmosferinde veriyor. Çocukların bir katil tarafından kaçırılması ailelere korku salmışken, polisin katili bir türlü bulamaması şehirdeki tedirginliği iyice arttırır. Derken bir çocuk daha kaybolur ve bu kayıpla beraber şehirdeki tedirginlik zirve noktasına çıkar, polis katili yakalamak için olağanüstü tedbirler alınca işleri baltalanan bir takım kodaman katilin hemen bulunmasına karar verir. Dilencilerle anlaşan kodamanlar son kaybolan çocuğu en son gören kör dilenciye katil hakkında sorular sorar. Kör olsa da katilin çaldığı ıslık melodisini çok iyi duyan kör dilenci katili yine aynı ıslıktan tanıyıp arkadaşına ıslık çalan adamı takip ettirir. Eline tebeşirle M çizen dilenci, katilin sırtına yanlışlıkla vurmuş gibi yapıp adamı işaretler. Sonra da arkadaşlarına katili bulduğunu söyler, yanındaki çocuk sayesinde sırtındaki işaretin farkına varan katil Hans Beckert öldürmek için kandırdığı kız çocuğunu bırakıp kaçmaya başlar. Dilenciler tarafından bir fabrikada yakalanan katil halk meclisinin karşısına çıkarılınca polis çağırılmasını istese de halk katili linç etmeye kararlıdır. Peter Lorri’nin saf kötü adamı başarıyla canlandırdığı film katilini arayan bir toplumun gelgitlerini o kadar net gösteriyor ki, korku içinde ne yapacağını şaşırmış insanların karanlık ruh hali sanki gelecek karanlık dönemin habercisi gibi.

Sevdiği uğruna karanlık tarafa geçti diye diri diri gömülen İmhotep (Mumya) 


Arkeolog Sör Joseph Whemple Antik Mısırlı bir rahip olan İmhotep’in mumyasını bulur, bu buluş onu ve asistanını oldukça heyecanlandırır. Thot’un yazmasını da bulan profesörü bir arkadaşı yazmayı yakması konusunda uyarır. Ama profesör yazmayı ikinci defaya bulamaz, çünkü meraklı asistanı mumya İmhotep’in ölüm sebebini merak edip adamla beraber gömülen sandığın içindeki tılsımı yüksek sesle okur. Yapma, işte bunu yapma dostum! Adamın okuduğu meğer canlandırma tılsımıymış ve tılsımı duyan mumya bilmem kaç bin yıllık uykusundan uyanır. Mumyanın tin tin tini mini hanım yürüyüşüyle gelip Toth’un yazmasıyla beraber gitmesi üzerine aklını kaybeden asistanını kahkaha atarken bulan profesör bir daha Mısır’a gelmeye tövbe eder.  Ancak oğlu Frank ve arkeolog arkadaşı Mısır’da yaptıkları kazı sırasında tuhaf görünümlü Ardath Bey ile karşılaşıp adamın dediği yeri kazınca Prenses Ankhesenamen’in mezarını bulur. Ve Frank heyecanla babasını çağırınca Sör Joseph verdiği sözü unutup prenses var dediler geldik dercesine Mısır’a koşar. Sana ne prensesten dayı? Kalsana memleketinde! Al verdiğin sözü tutmadın mumyalar çarptı da kalpten gittin. Mumyamız İmhotep’e gelecek olursak, Antik dönem rahiplerinden olan İmhotep, aynı zamanda tanrıça İsis’in rahibelerinden de olan prenses Ankhesenamen’e aşıktır. Prenses ölümcül bir hastalığa yakalanınca hayatı kararan İmhotep, sevgilisi ölünce kızı diriltmek için Thot’un yazmasını gömüldüğü yerden çıkarır. İmhotep’i prensesin mezarında kızı diriltmek için kara büyü yapmaya çalışırken yakalayan askerler, adamı yaka paça firavunun huzuruna çıkarır. Bir daha kimse İmhotep gibi tanrıların işine karışmasın diye adamın diri diri mumyalanıp gömülmesini emreden firavun, Thot’un yazmasını da İmhotep’le beraber gömdürür. Arkeolojik kazıda mezarı bulunan İmhotep, meraklı asistan sayesinde dirilince sevgilisini bulmak üzere Thot’un yazmasıyla beraber kayıplara karışır. Prensesin soyundan gelme Helen’i büyüyle etkisine almaya çalışan İmhotep, kızdan hoşlanan Frank’ı da büyüyle öldürmeye çalışır. En son ışık saçan büyülü gözleriyle etkisi altına aldığı Helen’i öldürüp sonsuza dek beraber olmayı planlayan İmhotep, Helen’in yani prenses Ankhesenamen’in yaşamı kendisinden çok sevdiğini anlayınca nankör kadın dercesine kıza bakar. “Senin uğruna diri diri gömüldüm, benim için kısa süreli bir acıyı göze alamaz mısın kadın?” diye sinirlenen İmhotep karşısında tanrı İsis’e sığınan Ankhesenamen’in tanrıça İsis’ten yardım ister. Tanrıça’nın gönderdiği yıldırım sayesinde İmhotep ölür. Filmin sonunda İmhotep’e üzülürsünüz, zamanında uğruna kara büyülere bulaşıp diri diri gömüldüğü kadının aslında sevgisine layık olmadığını biraz geç anladı adam.  

Aşkına cevap vermediği zengin adam tarafından zombiye dönüştürülen Madeleine Short Parker ( White Zombie ) 


İlk zombi filmi White Zombie’den anlaşılana göre Hollywood’un zombi anlayışı hipnotize olduğu için beynini kullanamayan ölüden beyin yiyen ölüye evrilmiş. Madeleine ve Neil birbirlerini seven iki gençtir. Gençlerle tanışan ve onlara koruyucu bir abi olan zengin Beaumont’un niyeti ise başkadır. Nikahlanmak için Beaumont’un Haiti’deki evine giden ikili yolda bir cenaze ayiniyle karşılaşırlar. Cenazelerini sokağa gömen insanlar gençlere tuhaf gelse de arabacı, halk insanları zombi olmasınlar diye herkesin görebileceği yere gömüyorlar der. Gençler bu hikayeyle yeterince korkmuşken bir de ıssız yolda karşılarına murder lakaplı tehlikeli vudu büyücüsü Legendre çıkar. Madeleine’nin şalını yürüten Legendre’nin arkasından adamın kadrolu zombileri gelince arabacı arabayı yıldırım hızıyla sürüp oradan uzaklaşır. Sonradan öğreniriz ki gençlerin arkadaşı gibi görünen zengin Beaumont meğer Madeleine’den hoşlanıyormuş. Kıza büyü yapmak için vuducu Legendre ile anlaşmış, bu yüzden de Legendre kızın şalını yürütüp büyü için hazırlıklara başlamış. Lakin adamın yapacağı büyüyü tehlikeli bulan Beaumont, büyüden vazgeçer. Kızı evleneceği gün bile kendisiyle kaçmaya ikna etmeye çalışan Beaumont, başarısız olunca vuducu Legendre’nin sözünü dinleyip kıza ilaçlı şarap içirir. İlaçlı şarabı içen Madeleine aniden ölür, Neil kendini içkiye verip Madeleine’nin hayalini göredursun Beaumont ve Legendre kızı mezardan kaçırıp zombi olarak geri getirir. Karısının mezarının açıldığını ve Madeleine’nin kaçırıldığını gören Neil, polis yerine doktor Bruner’e gider. Dr. Bruner’le beraber Madeleine’nin çalınan cesedini arayan ikili arayadursun Madeleine’nin boş bakışları yüzünden yaptığı hatayı anlayan Beaumont kızı bu zombi hayatından kurtarmak ister. Fakat karanlık vudu büyücüsü Legendre’nin Madeleine hakkında farklı planları vardır.   

Adasında huzur içinde yaşarken bir gözleri ahuya vurulup Empire State’lerden yuvarlanan Kong ( King Kong )


Çılgın yönetmen herkesten gizli tuttuğu Kafatası adasında çekeceği filmi için oyuncu aramaktadır. Ama Hollywood’un hiçbir yıldızı senaryosunu bile bilmediği filmde oynamayı kabul etmez. Umutsuzluğa kapıldığı sırada sokakta açlıktan ekmek çalan güzel Ann ile karşılaşan yönetmen filminde bu kızı oynatmaya karar verir. Amacı Kafatası adasında yaşadığı iddia edilen gorili filme almak olan yönetmen gemide her gün Ann’a korkmuş gibi prova yaptırır. Gemidekilerden de çekeceği filmi sır gibi saklayan yönetmen adaya vardıklarında yerli ayinine rast gelir. Gizli gizli ayini çekerken yerlilere yakalanan ekip şapa oturduk derken yerli lideri ekipten sarışın kadını, Ann’i, ister. Ekip bunu kabul etmeyip adadan uzaklaşır ama yerliler gemiden Ann’i kaçırıp King Kong’a gelin diye sunarlar. O kadar siyahiden sona gördüğü ilk sarışın kadına aşık oluveren aşırı gelişmiş goril King Kong, Ann uğruna az mı dinozor öldürdü? Kızı yemeye niyetlenen dev yılanları yerden yere çarpan King Kong gene de Ann’e yaranamaz. Ekip Ann’i King Kong’un elinden kurtarır ama yönetmen Ann’i aramak için ekibin peşinden gelen King Kong’u bayıltıp kafese koydurur. Zavallı hayvanı parasıyla eğlence peşindeki kentli kalabalığa kişi başı on dolardan gösterir. Dellenen King Kong resmi olmasa da ada şartlarında evlendiği Ann’i bulmak için zincirlerini kırıp şehrin içine dalar. Gökdelen demez, apartman demez hanımı Ann’i arar. Kızı bulunca da kaptığı gibi adasına kaçırmaya çalışır ama hükümet yetkilileri şehirde dehşet saçan gorili tüm birimleri harekete geçirerek durdurmaya çalışırlar. Empire State’de sıkıştırdıkları iri kemikli goril King Kong’un üzerine uçakları salan zalım yetkililer, en sonunda gorilciği yere düşürürler ama o, Ann hanıma o kadar aşıktır ki uçaklar üzerine doğru gelirken kızı binanın korunaklı bir köşesine bırakır. İzleyince anlarsınız ki sinema tarihinin romantik ismi Kong’a iriliğinden dolayı King lakabını veren yönetmen ve zavallıyı goril diye hor gören Ann, Kong’dan daha canavardır.

 Meslek aşkıyla gittiği Tibet’te gün gözü Kurt Adam saldırısına uğrayan Dr. Glendon (Werewolf of London)


Korku sinemasının fantastik alt türüne vampirlerden sonra giriş yapan kurt adam filmlerinin açılışı Werewolf of London ile yapılmış.  Botanikçi Doktor Glendon Tibet’te çiçek örneği almak için gider, aradığı çiçeği bulur ama gündüz gözü adama Kurt Adam saldırır. Evet sinema tarihinde gündüz gözü kurt adam saldırısına uğrayıp kurt adama dönüşen ilk kurt adam örneğini Werewolf of London’da görürüz. Hele kurt adama dönüşüm sahnesi vardır ki efsanedir, Dr. Glendon kendini kötü hissetmeye başlar. Kamera sütunların arasına konumlandırılmıştır, adam ilk sütunun önünden geçerken normaldir ama sütunu geçince kıllanmaya başlar. Aniden artan istenmeyen tüyler yüzünden şok olmuş bir halde yürüyen doktor Glendon ikinci sütunu geçince kulakları sivrilip alt dişleri keskinleşir. Üçüncü sütundan sonra insan bedenine hapsolmuş kurt, hapsolduğu bedeni ele geçirir. İlk kurt adamımız bence ikincisinden daha başarılı, en azından havuz başında parmak ucu yürüyüşü yapan Banu Alkan misali yürümüyor. Gözlerini kısarak bakışından miyop olduğunu hissettiren kurt adamın en önemli sorunu yanları açılmış alnı olsa da, tıp artık çok ilerlediği için ensesinden aldırdığı kılları alnına ektirebilir. 

Bir kaşık kaynar suyla eriyen kırmızı pabuç sevdalısı Batının Kötü Cadısı (Oz Büyücüsü)


Amcası ve halasıyla yaşayan Doroty isimli sevimli kızın kendisi kadar sevimli ama yaramaz köpeği huysuz komşuları Miss Gulch’un evine girdi diye ailenin çiftliğini basan şirret kadın, Dorothy’nin köpeğini alıp gider. Yolda kadının elinden kaçan köpek Doroty’nin yanına gelir, Doroty köpeğini de alıp ailesinin çiftliğini terk eder. Ormanda karşılaştığı sihirbaz kızın evden kaçtığını anlayınca ona halan senin üzüntünden hasta olmuş diye yalan söyler. Halasını hasta sanan Doroty vicdan azabına kapılıp evine doğru koşarken fırtınaya yakalanır eviyle havalanan Doroty fırtına sayesinde Oz büyücüsünün yönetimindeki masalsı bir dünyaya eviyle beraber düşer. Düştüğü yeri korkudan inleten doğunun kötü cadısını da evin altında ezdiği için şehir halkı tarafından kahraman ilan edilen Doroty’i güzel Glinda karşılar. Kadının cadı olduğunu öğrenen Doroty ama cadılar çirkin olmuyor mu deyince Glinda’dan kötü cadılar çirkin olur cevabını alır. Üstteki abla sinema tarihinin gerçek anlamdaki ilk cadısı. Haxan filmindeki cadılar cadıdan çok cadılıkla suçlanan gariban kadınlar olduğu için onları cadıdan saymıyoruz. Büyü yapan, cadının karanlık tarafını simgeleyen batının kötü cadısı, Doroty’nin şirret komşusu Miss Gulch’ün gıda zehirlenmesinden yeşermiş halidir. Sinemada kültleşen yeşil, gaga burunlu, çenesinde mısır gevreği büyüklüğünde ben olan, siyah kukuletamsı şapka takan, süpürgeli ve korkunç gülüşlü çirkin cadının ilk örneği Batının Kötü Cadısı, Emrah’ın seksi sevgilisi Gülcan gibi iflah olmaz bir kırmızı pabuç sevdalısıydı. O değil de kadının orijinal adı da Gulch, bu da Hollywood’un Gülcan’ı zahir. Bu kadar kırmızı pabuç sevecek ne vardı kızlar? Şu ölümlü dünyada ölümünüz de kırmızı pabuç yüzünden oldu. Doroty’nin kırmızı pabuçlarını ele geçireyim derken bir kaşık kaynar suda eriyerek, eriyorum diye diye hakkın rahmetine kavuşmuştu batının kırmızı pabuç sever cadısı. 

Hoşlandığı kızın gözüne girmek için kızın kankasını kurtarayım derken kurt adama dönüşen Larry Talbod (The Wolf Man)


Sinema tarihinin ikinci kurt adam filmi 1941’de çekilen The Wolf Man. İlki gibi bunda da dönüşüm geçiren kurt adamımızın elbisesi filan parçalanmıyor. Malum klasik dönem kurt adamları günümüz kurt adamları gibi baklavalarını aça aça dolaşmadıkları için yapımcılar tarafından soyunmalarına gerek görülmüyor. Zaten ilkinin de ikincisinin de öyle gösterecekleri baklava filan yok, kas yoksunu göbekli kurt adamlarımızı en fazla atletle görebilirsiniz. 1941 yapımı kurt adam filminin konusuna gelecek olursak, Sör John Talbot büyük oğlunu bir av kazasında kaybedince zamanında evi terk eden oğlu Larry babasının yanına dönmek zorunda kalır. Baba Talbot bilimden şaşmayan biridir, yıldızları izlemek için evine teleskop aldıran John Talbot’un aksine oğlu Larry teleskopla karı kız kesmektedir. Antikacının üst katındaki Gwen’i görüp çarpılan Larry, kızın sevgilisi olduğunu bilmesine rağmen onunla bir gece dışarı çıkmak için Gwen’i darlaya darlaya bir kalır. Kızın çalıştığı antikacıdan kurt başlı gümüş bir baston alan Larry akşamına kızın kapısına damlar, Hüsnü’nün Hüsniye’ye yapıştığı gibi Gwen’e yapışan Larry sonunda kızdan randevu koparır. Ama randevu pek Larry’nin istediği gibi olmaz, Gwen yanına arkadaşı Jenny’yi de alır. Yolda kızların kurt adam hikayesi anlatması Larry’nin dikkatini çeker, falcıya giden üçlüyü aslen bir kurt adam olan Bela Lugosi beklemektedir. Jenny fal baktırmak için masaya oturunca Bela’yı ter basar, kızın elinin içinde şeytanın işaretini gören falcı Bela, Jenny’ye buradan hemen uzaklaşmasını söyler. Jenny panikle kaçarken karşısına bir kurt çıkar. Jenny’nin çığlığına koşan Larry gümüş saplı bastonuyla kıza saldıran kurdu öldürür. Ama kurt ölmeden evvel Larry’i göğsünden yaralar, sabah polisler Larry’nin öldürdüm dediği kurt yerine çingene Bela’yı bulunca Larry şaşırır kalır. Zavallı Larry “Vallahi adam değil kurt öldürdüm ben, hatta kurt beni göğsümden yaraladı!” deyip göstermek için yarasını açar. Ama tabi ki ortada yara filan yoktur, olanlar üzerine delirdiğini sana Larry bir de dolunayda kurt adama dönüşünce iyice psikolojisi bozulur. Sevgilisi tarafından terk edilince derbeder olmuş İbo sakalı, alnına kadar uzanan saçları, sivrilmeyi unutan kulaklarıyla ormanın içinde havuz başında parmak ucunda yürüyen Banu Alkan yürüyüşü yapan Larry, Banu’nun onda bir kadar seksi olmasa da oldukça vahşidir. İlk iş gidip Gwen’nin bekçi sevgilisini yiyen Larry, babasına ben kurt adam oldum diye itirafta bulunsa da bilimin sözünden çıkmayan Sör babası oğlunu dinlemez. Oğlunun durumuna bilimsel açıklama getirmeye çalışan Sör John bey amca Allah’ını seversen şu resimdekinin ne gibi bir psikolojik açıklaması olabilir? Filmin sonunda kurt adama dönüşen Larry’nin gözü sevgilisi Gwen’i bile görmez. Kıza saldırıp yemeye çalışan Larry, kızın çığlıklarını duyan Sör John tarafından gümüş saplı bastonla öldürülür. Ölen kurt adamın oğluna dönüştüğünü gören Sör dayı burda da bilimsel bir açıklama diye tutturamadı. Elinde kalan tek oğlunu da kendi elleriyle öldürdüğünü anlayınca garanti inme indi de ondan bilimsel açıklama nutuklarına başlamadı.  

Dünyaya ölüm kalım mesajı vermeye gelip canını zor kurtaran Klaatu (The Day The Earth Stood Still) 


Film komşu gezegenden insanlığa önemli bir mesaj vermek için gelen Klaatu’nun başına gelenleri anlatıyor. Robotuyla beraber insanlığa mesaj vereyim diye gelen Klaatu, diğer gezegenlerle iletişime geçilmesini sağlayacak bir aleti komutana uzattığı sırada uzaylı taşlayan Uşaklıların uzaktan akrabası olan bir asker tarafından vurulur. Klaatu’nun vurulması üzerine deliye dönen iyi aile robotu Babür’le Power Rangers arası robotu iki tank, üç silahı gözünden fışkırttığı ışınlarla eritir. Klaatu araya girmese robot ortalığı birbirine katıp dünyayı ele geçirecek ama uzaylı Klaatu ağabeyimiz aşırı delikanlı. Ordu hastanesine kaldırılan Klaatu kendisini tedaviye yeltenen doktorları hayattan soğutur, ben aslında yetmiş sekiz yaşındayım gezegenimiz sizden daha ileri olduğu için yaşam süremiz daha uzun der. Başkanın genel sekreterine insanlığa mühim mesajlarım var, bunu tüm dünya liderleriyle konuşmalıyım der, ama sekreter kibarca sıkar o biraz der. Adama dünya liderlerinden Rus ve İngiliz başbakanların toplantı talebine verdikleri cevabı okur. Ruslar toplantı Rusya’da olacak diye diretirken İngilizler en fazla Amerika’da olmasına razılar, Rusya’da yapılacak olursa zinhar gitmeyeceklermiş. Sizin çocukça çekişmemiz beni ilgilendirmez diye atarlanan uzaylı ağabey hastaneden kaçıp bir pansiyona sığınır. Pansiyonda bir tek Bobby’le ahbaplık kuran uzaylı çocuğa ülkenin en zekisi kim diye sorar, Bobby de Profesör Barnhardt’ın adını verir. Profesörün evine gidip adamın çözemediği soruyu çözmesine yardım etmesi üzerine Klaatu’nun kaldığı pansiyonu Federal ajanlar basar, Klaatu’yu profesörün evine götürürler. Klaatu profesöre uzaylı olduğunu açıklayıp, dünyadaki tüm bilim adamlarıyla uzay gemisinde toplantı yapmak istediğini söyler. Profesör de insanların ona inanması için zararsız ama dramatik bir şey yapmasını ister. Yarım saat boyunca tüm dünyada aynı anda elektrikleri kesen uzaylı, Bobby’nin annesine de gerçekleri anlatır ve kadından yardım ister. Fakat kadının kıskanç sevgilisi Tom, uzaylı olduğundan emim olduğu Klaatu’yu ihbar eder. Etrafı askerlerle çevrilen Klaatu kaçmaya çalışırken öldürülür, Klaatu’nun öldüğünü hisseden hisli ve öfkeli robotu tam insanlık kıyımına başlayacakken Bobby’nin anası Helen yetişip Klaatu’nun robota iletmesini istediği parolayı söyler. Klaatu’yu morgdan kaçıran robotu onu uzay gemisinde hayata döndürür. Profesör ve diğer bilim adamları uzay gemisine girecekleri sırada askerler dev robotun etrafta dolaştığını ve gemi çevresinin tehlikeli olduğunu bildirir. Uzay gemisinin kapağı açılınca öldü sanılan Klaatu insanlığa bildirmeleri için konuşmasını bilim adamlarına yapar. Savaş karşıtı olan komşu gezegenler dünyanın saldırgan tavırlarından şikayetçidir, 2. Dünya Savaşıyla atom enerjisini bulan insanlar ola ki herhangi bir gezegene atom bombası atmaya kalkarsa cezasını yok olarak ödeyecektir. Ya bize katılıp barış içinde yaşayın ya da yok olma riskini unutmayın mesajını veren Klaatu ile ilk defa Peter Lorry ve Bette Davis’in çocuğuymuş gibi yüzü gözden ibaret olmayan, kafasına fanus geçirilmemiş bir uzaylı filmi izleyebilirsiniz.  

Atom bombasıyla mutasyona uğrayan su altı dinazoru Gojira 


İsmini Japoncadaki goril ve balinanın birleşiminden alsa da aslen cüssesine bakmadan yüzen bir dinazor olan Gojira, tarih öncesi bir yaratıktır. Su altında yaşayan Gojira Japonya’ya atılan atom bombası yüzünden radyasyona maruz kalır ve mutasyon geçirip haddinden fazla irileşir. Japonların kanayan yarası atom bombasına gönderme olan Gojira’nın çekim yılındaki son iki rakamın yerlerini değiştirirsek 1945’i fark ederiz. Odo adasına saldıran Gojira’yı yok etmek için ordu yaratığın koordinatlarına bomba bırakır ama Gojira bu sefer de yönünü Tokyo’ya çevirir. Elli metrelik hayvana makinalı tüfekle karşılık vermek nedir dostum? Onu atom bombası öldürmemiş, sizin attıklarınız leblebi gibi gelir. Denizden çıkıp Tokyo’yu birbirine katan Gojira, sosis gibi ağzına götürdüğü treni geveler. Şaşı bakışlarıyla sağı solu devirir, ağzından kızıl radyasyon yayar. Japonların animasyon konusundaki gelişimini görmek isterseniz Gojira’yı izleyin harbiden nerden nereye dedirtiyor. Tarkan’ın muşamba ahtapotundan hallice Gojira’dan Oscarlık animelere gelmek ten point Japonya.

Kadın yüzünden nesli tükenen tarih öncesi varlık Kara Gölün Canavarı


1954 yapımı filmde kazı yaparken tarih öncesi bir yaratığın elini bulan profesör, el üzerinde yaptığı inceleme sonucunda yaratığın kara ve denizde yaşayabildiğini keşfeder. Deniz biyoloğu olan eski öğrencisini yardıma çağıran Profesör zor da olsa ödenek almayı başarıyor. Fakat grup lideri Mark’ın hem şahsi hem de maddi meseleler yüzünden sorun çıkartması bir yana bir de ekibe elini buldukları tarih öncesi balıkla insan karışımı yaratığın akrabası dadanıyor. Ekibin güzeli aynı zamanda da deniz biyoloğu David’in sevgilisi Kay’a musallat olan yaratık ekiptekileri teker teker öldürmeye başlıyor. Gemiye çıkıp Kay’ı da kaçıran arsız yaratığı göle döktükleri ilaçla bayıltan ekip Kay’ı kurtarıp canavarı da ağa hapsediyor. Profesör bilim aşkıyla canavarı inceleme, Mark para, David ise hanımın derdine düşmüşken canavar ayılıp ağı koparıyor ve ekibi gölden çıkarmamak için türlü psikopatlıklar yapıyor. Ya sen bin yıllık canavarsın, senin ne işin var karıyla kızla? Al neslin bir kadın yüzünden tükendi, ne alık bir yaratıkmışsın sen de gözüm. Ayrıca kız seni her gördüğünde korkudan ya bayılıyor ya çığlık atıyor bari oradan anlasaydın senden hoşlanmadığını. Kalkıp ne diye kızı kaçırıp dikkatleri üzerine çekiyorsun?

Bünyelere Köpek Balığı korkusu yaşatan kuyu ağızlı Jaws 


Tarkan’ın muşamba ahtapotunun tenekeden yapılma versiyonu olan Jaws, şöhretini uzaktan akrabası İskandinav ve muşamba ahtapot gibi denizde dehşet yaşatmasıyla kazanmıştır. Aynı muşamba ahtapot gibi o da tercihini sarışın kadınlardan yana kullansa da açlığa dayanamayıp gözlüklü ve bıyıklı abileri de mideye indirebilir. Hafif arsız olan Jaws rızkını sadece okyanusun derinliklerinde aramaz, seyir halindeki gemilere de utanmadan dadanır. Açık denizdeki gemileri taciz ettiği yetmiyormuş gibi suya düşen gariplere ve plajda oynayan bebelere kadar sataşan cazgır hayvan, kuyu gibi ağzını açıp gemi direğine de kürdan muamelesi yapar. Cüssesi yetse dereye kadar girip ayağını suya sokanların ayağını bile yiyecek obur köpek balığı sayesinde bir nesil suya girip boy bile veremedi. Şöhreti artınca Yeşilçam’da da birkaç köpek balığı gören nice gencin kanayan gözlerinin hesabını ver Spielberg! Senin yüzünden bir nesil su fobik oldu, oysa bilim adamlarına göre köpek balığı saldırısından ölme ihtimalimiz kafamıza gök taşı düşerek ölme ihtimalimizden az. Senin hayal gücün yüzünden suya ayağımızı zor soktuk. Sonradan öğrendik ki bizim çöp öğütücüsü dişli Jaws meğer çöp tenekesi gibi zararsızmış. 

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder