25 Mayıs 2017 Perşembe

        ÇOK KİŞİLİ AŞK BOZUKLUĞU SENDROMUNU ELE ALAN ACI AŞK


   Senaristliğini nevi şahsına münhasır yönetmen kategorisinde ele alınan Onur Ünlü’nün yaptığı A. Taner Elhan’ın yönettiği 2009 yapımı Acı Aşk, aşkın masum değil karanlık, saplantılı ve tutkulu yönünü ele alıyor. IMDb ve eleştirmenlerden umduğunu bulamayan çok kişili aşk bozukluğu sendromuna değinen Acı Aşk’ı kendimce analiz edeceğim. Karakterlerin her birinin birbirinden karaktersiz olduğu bol anti karakterli film, izleyeni aşktan soğutacak cinsten. Ha benim zaten aşkla işim olmaz diyorsanız buyurun cenaze namazına. 



Gel derse Fuzuli ki “güzellerde vefa var”

Aldanma ki şair sözü elbette yalandır.
                                                                 Fuzuli
Fuzuli bey amcanın on altıncı yüzyılda da belirttiği gibi şiir, sanat ve edebiyatla uğraşan birini görünce görmezden gelip oradan arkanıza bile bakmadan kaçın. Zira bu gurup ağzı laf yapan, aşkla beslendiğini iddia eden, ilham perim de ilham perim diye her gördüğüne salça olan tiplerden oluşur. İnanmayın kardeş bunların söylediği on laftan on biri yalandır, kafaları edebiyata bastığı için süslü laflarla karşısındakini kandırma konusunda on kaplan gücündedirler.  Filmin ana karakteri Orhan Ataoğlu (Halit Ergenç) da zalımın önde gideni bir edebiyatçıdır fakat sevgilisi Ayşe’ye sağlam kapılan Orhan’ın henüz içindeki zalımdan haberi yoktur. Zengin bir aileye mensup olan Orhan, Eskişehir’de akademisyenlik yapan kendi halinde bir edebiyatçıdır.


Film sevgilisine cilve yaparak adamın aklını alan bir adet Songül Öden (Ayşe) ayağıyla açılıyor.  Yönetmen ya Tarantino hayranı ya da ayak fetişi var. Filmi ayakla açmaya başka bir açıklama bulamıyorum. Allah’tan Songül’ün ayaklar Uma’nın ayaklardan iyi de izleyicinin gözünü rahatsız etmiyor. Kırmızı ojenin cinselliği temsil ettiğini var sayıp, topuklu ayakkabılı Ayşe’nin “Şimdi biz neyiz?” sorusunu seksice sorduğu sahneyi aklımıza not edip geçiyoruz Orhan’a.


Başta da bahsettiğimiz gibi İzmirli zengin bir aileye mensup olan Orhan disiplinli, tertipli düzenli bir akademisyendir. Her sabah, sabahın köründe kalkan Orhan dişlerini fırçalayıp okula gider ve öğrencilerine söz sanatlarını anlatır. Daha kapalı istiare ile açık istiare arasındaki farkı bilmeyen öğrencileri için bile azimle ders anlatan Orhan, büyük yıkıma uğramadan önce efendi bir adamdır aslında. Öyle ki kendisinden hoşlanan ve “Ben sırf sizin için oynayacağım, lütfen oyunumuza gelin” diye açık açık zarf atan öğrencisini sömürmek yerine yürü kızım işine bakışını atıp olay yerinden uzaklaşmıştır.


Sevdiceği Ayşe’ye hayvan gibi aşık olan Orhan, kadınla birlikte olmak için İstanbul’a gitme fırsatını bile teper.  Çünkü Ayşe bencildir, çünkü Orhan’ın kariyer basamaklarında tırmanma arzusu Ayşe’nin umurunda değildir. Ayşe, Orhan’ı yanında ister. Orhan’ın hayalleri ve istekleri onu İstanbul’da bir üniversiteye savursa da Ayşe onun yanından ayrılmasını istemez ve bu konuda Orhan’a baskı yapmaktan da geri durmaz. Muhtemel adama ya İstanbul ya ben tribini de atan Ayşe, “İstanbul’a gidiyorum uçağa binmeden önce sesini duyayım dedim” diye arayan Orhan’a “Oyunu kaybettiğinin farkında mısın?” diye çemkirmekten geri durmaz.


Aslında garibim Orhan’ın bir yere gittiği filan yoktur. Zaten tercihini Ayşe’den yana kullanan Orhan, eline bir adet tektaş alıp sevdiceğine sürpriz yapmaya gider. Ben İstanbul’a gidiyorum diye sevgilisini kandırdığını sanan safım Orhan, tektaş yüzüğe bakarak Ayşe’m beni ve yüzüğü görünce kim bilir nasıl sevinecek sırıtışıyla araba sürerek hayatındaki ilk kırılmaya doğru yol alır. Zeki Müren’in Beni Terk Etme parçası eşliğinde Ayşe’nin evine giden Orhan elde yüzük sevgilisini ararken o ne? Ayşe’yi başka bir adamla mercimeği fırına vermiş halde yakalayan Orhan şok, Orhan vefat. Ayşe’yi de tebrik ediyoruz o kadar kısa sürede sevişecek adamı nerden bulmuş? Sipariş mi verdin, yedekte mi tutuyordun kızım? Bari adamın Eskişehir il sınırından çıkmasını bekleseydin aldatmak için!


Yaşadığı şoktan bir türlü çıkamayan Orhan, İstanbul’daki sunum sırasında zarı zarı ağlamaya başlar. Jüri üyelerinin bile etrafı sel basar korkusuyla olay yerinden ayrılmalarına neden olan şiddetli bir gözyaşı sağanağı başlamıştır. Orhan kendinden geçmişçesine hunharca ağlarken ay ilk defa ağlayan bir erkek görüyorum dur fotoğrafını çekeyim de ileride sergi açarsam işime yarar diye düşünen Oya (Cansu Dere) adamın birbiri ardına fotoğrafını çekmeye başlar.

İçindeki zalımla ağlarken temasa geçen Orhan, zalım tarafından ele geçirilmişken fotoğrafının çekildiğini fark edip ne oluyor ulan diye başını kaldırır ve ruhunu ele geçiren zalım objektiflere yansır. Tam o sırada Orhan’a boynuzu takan Eskişehir’deki sevgilisi Ayşe arar. Aman yarabbi Orhan o kadar elit duruşuna bakmaksızın sevgilisini kalkmış arabeskçi şarkısı gibi Ayşe’m diye kaydetmiş telefona. Dizi ve filmlerimizin bir numaralı zenginlik belirtisi olarak sinirlenince telefonu duvara fırlatma hareketini Orhan da yapıyor. Ne olduğunu anlayamayan Oya’ysa adamın kendine sinir olduğunu sanıp rahatsız oldunuzsa fotoğrafı silebilirim diyor. Kız da haklı, o sinirle Orhan telefonu duvara değil sen kim köpeksin de benim fotoğrafımı çekiyorsun diye, Oya’nın kafasına da fırlatabilirdi. Ağlamak dışında karşısındakilerle iletişime geçemeyen Orhan’ın sağır olduğunu düşünen Oya, dilsiz alfabesiyle adamla iletişime geçmeye çalışıyor.


Ağlamaktan enerjisi tükenen Orhan acıktığını fark eder, Oya’yı da yanına alıp aşırı lüks bir yere yemeğe giderler. Oya temkinli burası çok pahalıdır köfte ekmek yeseydik bakışlarıyla etrafa bakınıyor. Orhan’sa yemeğini yemene bak be pis fakir param var benim diye geçiriyor içinden. Bu arada o lüks lokantada da arka fonda Seni Yakacaklar Benim Yerime gibi arabesk müziğin incilerinden bi parça çalıyor. Orhan Oya’ya dilsiz alfabesini nerden bildiğini soruyor o da babasının dilsiz olduğunu söylüyor. Baba meselesi Orhan’ın da içinde kanayan bir yaraymış, keşke Oya evlenmeden evvel önce kendini sonra Orhan’ı bir psikoloğa gösterseydi o zaman bu iki deli bir araya gelmezdi. Zira ikisinin de çocukluğuna inince ağır travmalar atlattığı hatta atlatamayıp atlatmış gibi davrandığı o kadar belli ki. Oya’nın karşısındaki kişiye olan aşırı bağımlılığı, onu kaybetmektense ölmeyi hatta öldürmeyi göze alması kadının Bordorline’den hastaneye kapatılması için yeter de artar bile. Orhan desen kendi deyimiyle özrü kalbi olmaması olan zalım babasının elinde ezik bir çocukluk geçirip bu ezikliği başkaları üzerinde baskı kurarak unutmaya çalışıyor. Sevgilisi Ayşe tarafından aldatıldığında her şeyi unutup çocuk gibi ağlaması, karısı Oya onun yüzünden kör olunca oyuncağı bozulmuş çocuk gibi davranması, muhtemelen şefkatten uzak büyüdüğü için zor zamanda ilgisine muhtaç olan karısına sırt çevirmesi… Bana kalırsa Orhan her ne kadar başta izleyiciye sorumluluk sahibi, tertipli düzenli bir akademisyen gibi gösterilse de geçmişte yaşadığı ve bilinçaltına sakladığı tüm sorunlar sevgilisi tarafından hunharca aldatılınca su yüzüne çıktı. Adam sorunlunun önde gideni olduğu için de hep kendisi gibi sorunlu kadınları mıknatıs gibi çekti. Gerek bencil ve sadakatsiz sevgilisi Ayşe, gerek ben bu aşka ikimiz için de sahip çıkıyorum mattosundaki bordorline karısı Oya, gerekse saplantı haline getirdiği adamı kaybetmemek için yalan söyleyip topluluk önünde rezillik çıkarmaktan çekinmeyen öğrencisi Seda… Yani Orhancığım istesen bu kadar manyaklarını denk getiremezsin, mübarek hepsi seçmece psikopat.


Orhan ihanetin acısını Oya ile unutmaya çalışıyor, kızla sağda solda fotoğraf çekip duruyorlar. Lunaparkta takılıp oyuncak ayılarla tavladığı kızı evde film izlemeye davet ederek avına iyice odaklanan Orhan’ın içindeki çapkın edebiyatçı ortaya çıkıyor.


Orhan park bahçe, lunapark sinema derken tavladığı Oya’ya evlenme teklifi ettiğinde kadının “Senden korkmuyorum, ne de olsa yeni aldatılmış bi erkek bana zarar veremez!” deyişine Orhan o kadar manidar bir cevap vermişti ki, yani hıyar olmayan biri filmin afişini de gördükten sonra bu kadının her masum görünüşlü, kalbi kırığa güvenmemesi gerektiğini anlar. Orhan’ın da dediği gibi “O kadar emin olma!” sevgili Oya’cığım yoksa sen her sakallıyı deden her bıyıklıyı baban sananlardan mısın?


Yönetmen devletten kamu spotu desteği almış olacak. Alkollü araba kullanmayın konulu bir sahne çekmiş. Trafik kazasında gözüne kan kaçan Oya kör olur, Orhan’da mal.


Zavallı Oya onun yüzünden değil de kendi isteğiyle kör olmuş gibi karısından uzaklaşan Orhan izleyiciyi ifrit ediyor. Zamanında film izleriz diye kandırdığı kızın eline ahtapot gibi dolanan Orhan gitmiş kör oldu diye karısını suçlayan bir ayı gelmiş. Yahu kör olan kadın ama o yine de her şeye rağmen hayata kaldığı yerden devam ediyor. Kör alfabesini öğrenmeye çalışıyor ama Orhan bey sanki dünyası kararan oymuş gibi dramdan drama koşuyor.


Evde hanım kör, zaten geçmişten getirdiğim bir ihanet acım var bir de bu geri zekalılara ders anlatıyorum hıh tribine giren Orhan, doktor yazısından hallice yazısıyla tahtaya Asaf Halet Çelebi şiiri yazmış. Bedirhan Gökçe tonlamasıyla sınıfta şiir okurken “İbrahim gönlümü put sanıp kıran kim?” dediği sırada kapı açılır ve derse geç kalan bir kız öğrenci içeri girer. Hiçbir şey olmamış gibi sıraya ilerleyen kıza lise müdür yardımcısı tavrıyla yaklaşan Orhan, kızı dersten atar. Tabi uyku sersemi gariban kızcağız “Ama hocam daha beş dakika geçti!” diye itiraz edip kendini savunmaya kalkar. Aman efendim sen misin hocaya cevap veren iyice ilkokul seviyesine düşen Orhan bir de kıza çık dışarı diye çemkiriyor. Efem, büyük aşklar kavgayla başlar demişler ama ikili arasında bir kavgadan çok ağız dalaşı yaşandığı için aşktan çok aşkımsı gibi bir şey yaşanıyor. Tabi Asaf Halet Çelebi bey de şiirinin böyle bir aşkımsıya kurban gideceğini nerden bilsin? Yazık adamcağıza bari o içli sesinle git de Asaf Halet beyin mezarı başında rahmetlinin ruhuna bir Fatiha filan oku Orhan. Öğrencinle yasak aşk yaşayacaksın diye zebil ettin canım İbrahim şiirini.


Bu arada garip Oya çilekeş Oya kör olduğu yetmezmiş gibi her Allah’ın günü Nemrut’a dönüşen meymenetsiz kocasından çekmektedir. Kadını evde ayrı lütfederek çıkardığı sokakta ayrı ezikleyen Orhan, bu sefer de gittikleri şık mekanda hanımını kör diye horluyor. Bi de yılan gibi tıslayıp dişlerini sıkarak bağırıyor zavallı kadına. Oya da stresten sivilce dökmüş, sıkıntıdan dudakları çatlamış halde bana bağırma diye tersliyor kocasını.


Karısını her anlamda horlayan Orhan, neyin kafasını yaşıyor izleyici de tam olarak anlamamışken adam bu sefer de kör karısı sanki gözünü değil de güzelliğini kaybetmiş gibi kadından tiksiniyor. Onunla halvet olmaktansa klasik müzik eşliğinde çiftleşen animasyon uğurböceklerini izlemeyi tercih ediyor.


Bu arada derse geç kaldı diye fırçaladığı öğrencisi Seda, elit bir mekanda yatak odası sesiyle şarkı söyleyeceği geceye Orhan’ı da davet eder. Uzun süredir kör oldu diye halvet olmaktan kaçındığı karısından sonra kendisine cilve yaparak çalıştığı mekana davet eden seksi öğrencisi Orhan’a can simidi gibi gelir. Kızın ruh hastası olduğunun farkına varamayan eski psikopatlardan Orhan, öğrencisi Seda’nın davetiyesini kabul eder. Filmde Orhan’ın nasıl bir pisliğe dönüştüğünü en iyi anlatan sahne bence Orhan ve Seda’nın konuştuğu bu sahne. Zira filmin başında bir kız öğrencisi gelip onu oynayacakları tiyatro oyununa davet eder. Ama kızın kendisine ilgisi olduğunu fark eden Orhan, kızın yanından kibarca uzaklaşır. Oysa Seda’nın davetini kızın ilgisini fark etmesine rağmen kabul eder.


Ne sarayda ne handa bir zalim ocağında sevdam ağlıyor şarkısı eşliğinde intihara teşebbüs eden Oya’ya acıdınız değil mi sayın izleyici? Acımayın, kocasından ilgi bekleyen garibim bir kör kadın değil çünkü. Oya da intiharını kocasının eve geliş saatine göre ayarlayan, hatta muhtemelen adam kapıdan girer girmez bileğini kesen, kestiği bileği de kocasının gözüne sokmak için küvetin dışına çıkaran bir sinsiden başkası değil. Orhan’ın gerçek karakteri nasıl karısı kör olunca ortaya çıktıysa, Oya’nın hasta ruhu da bu intihar sahnesiyle ortaya çıktı. 


Psikopat Oya, odun kocası Orhan’dan ilgi görmek için planlı bir intihar girişiminde bulunur. Fakat değil bileklerini omzundan kolunu kesse Orhan’dan ilgi göremeyeceğini anlayamayacak kadar kördür. Mecazi anlamda da gerçek anlamda da kör olan Oya’nın kinayeli hayatı Orhan’a olan saplantısıyla iyice sarpa sarar. Öte yandan uğruna intihar ettiği kocası Orhan’ın kadına olan ilgisizliği de ibret verici cinsten. İntihar eden hanımının karnını mı doyuruyor yoksa maçı mı izliyor belli olmayan Orhan, lavukluk levelde üst sıralara doğru tırmanıyor.


Orhan ve Oya’nın pamuk ipliğinden hallice evliliklerini Oya’nın intihar dümeni bile kurtaracak boyutta değil. Şefkate muhtaç sokak hayvanına bağlayan karısına tahammülü bile olmayan Orhan, arabada kadına resmen öfkesini kusuyor. Oya’nın dümenden intihar ettiğini adı gibi bilen Orhan, kadına neredeyse “Bir işi bile düzgün yapamıyorsun, madem intihar ediyorsun bari öl!” diyecek. Düğün günü alkollü araç kullanarak kadının kör olmasına neden olan Orhan vicdan azabına mı dayanamıyor yoksa genç ve güzel karısının kör olmasına mı bilinmez ben artık bu evliliğin yükünü çekemeyeceğim ayağı çekiyor. Kendisine Ben Yoruldum Hayat şarkısını armağan ettiğimiz Orhan’ın trafik kazasından ağzı yandığı için bu sefer gözünü yoldan ayırmadan karısına yorulduğunu söylüyor. Oya’ya bana git de artık diyor ama kadının ağzından çıkan tek kelime gitme… Üstelik sözü kocasını daha da etkilesin diye dikişli bileklerini sağa sola çarparak kanatmayı bile göze alıyor. Yok kızım dikişlerini boşuna açma sözlerin daha etkili olsun istiyorsan torpido gözünden levyeyi çıkarıp kafana geçir.


Oya kendine acındırarak kocasını evde tutmaya çalışırken Orhan’ı aldatan eski sevgili fettan Ayşe karşı daireye taşınarak önce Orhan’ı sonra izleyicileri şok ediyor. Yani bacım sendeki de sağlam cesaret, hem aldat hem de adamın kapı komşusu ol. Sabah akşam yürek mi yemiş nedir?


Oya’nın görmeyen gözlerini kendine hiç dert etmeyen zalım Orhan, karşı dairesine taşınan eski sevgilisini de es geçip seksi öğrencisinin miyavlaya miyavlaya şarkı söylediği mekana gider. Zaten kendisine kesik olan öğrencisiyle karanlık ortamlarda cima eden Orhan, neden ortalıkta kadın kalmamış gibi gidip manyak öğrencisiyle takılır anlamak mümkün değil. Eğer Orhan gençliğini yaşayamamış akademisyen bunalımına girmediyse bu durumun tek açıklaması atalarımızın da yıllar önce değindiği gibi hacı hacıyı Mekke’de deli deliyi dakkada bulur sendromu olmalı. Malum Orhan bey ağır psikopat olduğu için kendisi gibi psikopat kadınları dakkada buluyor.


Allah aşkına hangi normal kadın aldattığı eski sevgilisinin evli olduğunu bilmesine rağmen adamın karşı dairesine taşınır? Adamın karısının kör olduğunu öğrenince vicdan yapacağına kadın nasılsa kör diye onu yok sayıp eski sevgilisini öpmeye çalışır? Ancak Ayşe gibi bencil ve benim istediğim olacak kafasındaki hasta ruhlu bir kadın. Bi de kendisini adamın karısına Şule takma adıyla tanıtıyor ruh hastası.


Bencil eski sevgilisiyle kapı komşusu olan Orhan, okulda da dikkatli olması konusunda uyardığı Seda’dan “Yeteri kadar zalim olursan dikkat etmene gerek kalmaz.” Cevabını alır. Filmin adı arabeskçi parçası gibi Acı Aşk olacağına Orhan’ın Manyakları olsa daha iyi olurmuş yeminle. Eski sevgili de eş de yeni sevgili de bayağı tehlikeli oynuyorlar çünkü.


Öğrencisi Seda’dan sıkılan daha doğrusu paçasına yapışan kızdan kurtulmaya çalışan Orhan, evde de kör karısı Oya’yla mutsuz olmasını bahane ederek eski sevgilisi Ayşe’ye U dönüşü yapar. 


Orhan şık bir mekana çağırdığı eski sevgilisi Ayşe’ye karısı Oya’nın tehlikeli bir ameliyata gireceğini söyleyerek vicdan yapar. Karısının bu ameliyatla bilerek ölüme gittiğini söyleyip timsah gözyaşları döken adamı ciddiye alan Ayşe, Orhan’a karısına engel olmasını söyler. “Eğer bi daha göremeyecekse ben onun ölmesini istiyorum zaten!” deyip ağlamaya başlayan Orhan’a biz izleyici kitlesi de arkadaki abla gibi bakakalmışken Allah’tan Orhan’ın telefonu çalar.


Halit Ergenç’in Muhteşem Yüzyıl’a hazırlık evresi midir nedir? Sevgilisinin yanında diğer sevgilisi arıyor adamı. Öğrencisi/ sevgilisi Seda’ya düş yakamdan diye çemkirdikten sonra telefonu kızın yüzüne kapayan Orhan, Ayşe’nin yanına dönerken ne olur ne olmaz diye telefonu kapamayı da ihmal etmiyor. Dram yaptığı sevgilisi Ayşe’ye de telefonda konuştuğu kişinin karısı olduğunu söylüyor. Güya ameliyat için hastaneye yatacak olan karısı yeşil kazağımı da alayım mı demiş. Bunu duyan Ayşe’nin gözlerinin dolduğunu gören Orhan numaradan ağlamaya başlıyor. Zaten Oya’nın durumuna üzülen Ayşe, Orhan’ın ağlaması üzerine iyice vicdan yapıp ağlıyor filan. Ben de ekran karşısında yahu bu kadın kör değil mi yeşil kazağı nasıl ayırt ediyor diye sorsana Ayşe diye, Ayşe’nin zeka seviyesini sorguluyorum.


Oya, Orhan’ın bahsettiği gibi riskli olmayan bir ameliyata girer ve gözleri açılır. Fakat Ayşe bu sefer de Ayşe kör olur. Merak etmeyin film, Yeşilçam filmine bağlamadı. Ayşe mecazi bir körlük yaşamaktadır, Orhan’ın kendisine yalan söyleyerek yanaştığını bir türlü anlamaz. Orhan’sa vicdan yapa yapa hamile bıraktığı eski sevgilisine çocuk benden mi diye sorarak geçmişin intikamını alır.


Öte yandan Orhan’ın resmi nikahlı hanımı Oya da hamileymiş. Üstelik bu müjdeli haberi Orhan’a Ayşe’nin karşısında vererek bir sürpriz de Ayşe’ye yapar. Şok yaşayan Ayşe, Orhan’a “Ne ayak hani sen karından soğumuştun, hem onu hem beni nasıl aynı anda hamile bırakabiliyorsun?” diye sormak yerine karısından ayrılacağını söyleyen Orhan’a inanır.


Telefonları sürekli yüzüne kapanan ve üç aydır kendisini bir kere bile aramayan Orhan’ı gören Seda’ysa psikopata bağlar. Orhan’ın üstüne uçan genç kız hamile olduğunu söyleyip hocasını ele güne rezil eder. Erkekleri imrendiren kadınları tiksindiren bir duruma düşen Orhan’sa bundan sonra yapacaklarıyla hayatına giren kadınların toplamından daha psikopat olduğunu kanıtlar.


Otopark mafyası tarafından hastanelik edildiği izlenimi veren Orhan’ın başında hanımı ve sevgilisi beklemektedir. Sevmek için yaratılmış gözlerde yaşlar niye şarkısı eşliğinde Orhan’ın dağılan kaportası için yas tutan iki kadından Oya resmi nikahın verdiği hakla kocasının elini özgürce tutarken yasak aşk kategorisinde ele alınan Ayşe sevdiği adamın elini tutmak için Oya’nın arkasını dönmesini bekler.


Hastaneden çıkıp dağılan kaportasını düzelten Orhan sevgilisi Ayşe’ye onunla yeni bir hayata başlamak istediğini söyler. Uzun zamandır bu anı bekleyen Ayşe, emellerine ulaşan bencil bir çocukmuşçasına sevinirken evi at hırsızı kılıklı adamlar basar ve Ayşe’yi sille tokat dövmeye başlarlar.


Yediği dayaktan sonra hastanelik olan Ayşe, çocuğunu düşürür.  Yalnız Ayşe de ne cins bir malsa Orhan’a o adamlar evi neden bastı demez, mevzu neydi diye sormaz. Hayır, çocuğunu kaybetti de onun şokunu yaşıyor kadın diyebilirsiniz. Ama Ayşe hastaneden çıktıktan sonra da Orhan’a beraber yaşayacağımız evi basıp beni döven at hırsızları kimdi diye sormaz. Karından ne zaman boşanıp benimle yeni bir hayata başlayacaksın dışında Orhan’a bi halt sormayan Ayşe’nin doğal seleksiyonu da hesaba katarak bu zekayla bunca yıl yaşaması Allah’ın bir mucizesi bence.


Evet, aklı olan her izleyicinin anlayacağı gibi Orhan, tabi ki karsından boşanıp zamanında kendisini boynuzlayan eski sevgilisiyle yeni bir hayata başlamayacak. Aklı olan her Allah’ın kulu Orhan gibi zamanında kendisini aldatıp güvenini sıfırlayan birine dönmez. Orhan’ın da en başından beri Ayşe’ye dönmek gibi bir niyeti yoktu, sadece kendisine inanan eski sevgilisinden ihanetin intikamını almak istedi. Bize bizden başka çare yok diyen karısı Oya’ya bakışından kendisini hastaca da olsa gerçekten seven Oya’yı bırakmayacağı anlaşılıyor.


Uzun süredir sesi çıkmayan Seda nereden bulmuşsa Oya’nın numarasını bulmuş ve kadını arayıp buluşma teklif eder. Orhan’ın karşısında aldığı telefonla şok olan Oya, Ayşe’yi de yanına alıp Seda’yla buluşmaya gider.


Orhan’a aşık olduğunu ve onunla bir ilişki yaşadığını söyleyen Seda, Orhan’ı kaybetmemek için hamile olduğu yalanını söylediğini Orhan’ın da bu yüzden onu at hırsızı kılıklı adamlara dövdürdüğünü söyler. Oya’ya kocasının çok tehlikeli olduğunu, bu konuşmadan onun haberi olmasını istemediğini söyleyen genç kız özür diledikten sonra masadan kalkıp gider. Duydukları karşısında devreleri yanan Oya’nın tansiyonu düşer ve gözü açık halde Ayşe’nin omzuna bayılır. Özür dilemek için Oya’yla konuşan Seda’nın sözlerinden işkillenen Ayşe’yse kendisini dövenlerin de Orhan tarafından tutulduğundan şüphe eder.


Yaşadıkları şokla eve gelen Oya ve Ayşe’yi şık bir masa ve bir kadeh şarapla karşılayan Orhan’sa şoktan kanı çekilen kadınlara “Arkadaşla buluşmaya gidiyoruz diye aceleyle çıktınız. Bu suratlar ne bembeyaz, Kont Drakula’yla mı buluştunuz?” diye şaka yapar. Tam da o sırada televizyonda Oya ve Ayşe’yi kireç gibi beyazlatan gerçekleri itiraf eden Seda belirir. Dizi oyuncusu olan genç kız tam da yaşadığı hayata uygun bir rolde oynamaktadır. 



Televizyondaki dizide geçen replikler sadece Seda’nın hayatını değil o sırada masada televizyon izleyen Oya Orhan ve Ayşe’nin hayatının da aynasıydı. Evli bir erkek ve bekar kadın arasındaki ilişkiden bahsederken yönetmenin kamerayı Oya ve Ayşe’nin sol ellerine yakın plan yapması da zaten mesajı sağlam veriyor.


Ayşe sonunda Orhan’ın kendisiyle yeni bir hayata başlamayacağını, üstelik aralarındaki tek bağ olan çocuğunu bile onun yüzünden düşürdüğünü fark eder. Bilgisayar başına geçip Orhan’la olan mutlu günlerini gözyaşları içinde izleyen Ayşe’niz izlediği video izleyene senaryoyu sorgulatıyor. Çünkü filmin açılışında Ayşe ve karşısındaki adam arasında geçen konuşmalara şahit oluyoruz. Sesinden anladığımız kadarıyla bu adam Orhan değil, ben Ayşe’nin Orhan’ı aldattığı adam sanmıştım. Fakat Ayşe’nin izleyip izleyip ağladığı aynı videoda bu sefer karşısındaki adam Orhan. Ayşe aynı konuşmayı bütün erkeklere mi yapıyor yoksa burada bir çekim hatası mı var? Hayır kadın tüm sevgilileriyle aynı konuşmayı yapıyor desek bütün sevgilileri de kelimesi kelimesine aynı şeyleri mi söylüyor?



Orhan’ın kendisine dönmeyeceğini anlayan Ayşe üzülmekte bir yere kadar der. Orhan yüzünden çocuğunu da düşürmüş olmanın verdiği kinle Oya’yı Orhan’ın gözü önünde otoparkta karnından vuran Ayşe sayesinde Oya da çocuğunu düşürür. Sırtı dönük olduğu için kendisini vuranın Ayşe olduğunu göremeyen Oya muhtemel kendisini vuranın Ayşe olduğunun farkındadır. Çocukları aşk cinayetine kurban giden Orhan ve Oya kızlarının ölümü üzerine balatayı sıyırır. Bi de Orhan kızına eski sevgilisinin adını koymayı düşünüyordu. Yani cidden sen neyin kafasını yaşıyon da kızına kendini aldatan eski sevgilinin adını vermeye kalkıyon Orhan? Hani öyle durumlar olur, çok sevmişsindir ama kavuşamamışsındır. Unutamazsın içinde ukde kalır, eski sevgilinin adını çocuğuna koyarsın anlarız da sen niye yavrucağa adını nefretle hatırlayacağın kadının adını koyuyon. Hayır Ayşe’yi mi her şeye rağmen delice seviyorsun yoksa doğacak çocuğundan mı ölesiye nefret ediyorsun anlamadım ki?


Oya’nın yaşadığı talihsizlikler yüzünden açılışını sürekli ertelediği fotoğraf sergisinin ismi de bayağı manidar. Adındaki hava mekanında yok gerçi ama elit kesim böyle şeyleri sever diye zahir Karanlığın Kalbi fotoğraf sergisi sıvası bile yapılmamış, sağından solundan demir çıkan bir inşaat alanında yapılıyor.


Ayşe ve Orhan’ın uzun süredir beklenen hesaplaşması sonunda gerçekleşiyor. “Sen beni aldattın!” “Sen de beni aldattın!” “Çocuğumu öldürdün sen benim!” “Sen de benimkini öldürdün! Daha gençsin git başka birini bul aldat, ben seni affetmeyi denemedim mi denedim sonuçta bu bi doğulu kafası başka türlü işlemiyor işte!” Sürekli birbirini suçlayan ikiliden hangisi haklı hangisi haksız anlamak mümkün değil, sadece doğulu kafasına sahip bir erkeğin aldatılmayı affetmeyip aldatınca affedilmeyi beklediğini anladığımız hesaplaşmanın sonunda kan gövdeyi götürüyor.


Doğu batı meselesi yüzünden birbirine giren Orhan ve Ayşe sıradan sigara içer gibi sırayla birbirini bıçaklar. Orhan’ın böğrüne kadar bıçak girmesine rağmen ipek gömleğin avantajıyla adam yıkılmaz ayakta kalır ama Ayşe bir tokatla bayılan Yeşilçam kadını gibi bıçağı karnına yiyince yer çekimi kanununun çekimine uğrar. Koca fotoğraf sergisindeki bi Allah’ın kulu da alelade işlenen cinayeti görmez. Orhan’da az evvel ex aşkının böğrünü deldiği bıçağı kolalanmış mendil gibi rahatça ceketinin cebine sokar. Sonrada hiçbir şey olmamış gibi alo ambulans çağırın Şule’ye bir şey yapmışlar diye feryat eder.


Eve karısı tarafından yaralı halde getirilen Orhan sevgilisi tarafından bıçaklandığı bıçağa bakıp maziye dalar. Karısı Oya’ya “Ona bu bıçağı ben almıştım biliyor musun?” diye sorar. He Orhan biliyor, hatta bıçağı alırken de yanındaydı zaten kadın.


Aşk hakkında konuşmaya başlayan ikili hasta aşkları için mutlu yarınların hayaline dalmışken haberlerden Orhan’ın öğrencisi Seda’nın öldürüldüğünü öğrenirler. Orhan en az kendisi kadar psikopat hanımına “Oya Allah beni kahretsin ki bunu ben yapmadım!” diyerek açıklama yapmaya çalışıyor. Fakat açıklamaya gerek yok, çantasından el kadar tabancasını çıkaran Oya “Ben ikimizin yerine de sadığım bu aşka sevgilim!” diyor. İlişkilerde her iki tarafında özveride bulunması gerektiği fikrini savunan Oya, “Sen ben yok biz varız!” diyerek bu ilişkiye nasıl sadık olduğunu dosta düşmana özellikle de kendisi gibi ruh hastası kocasına kanıtlıyor.