ÇOK
KİŞİLİ AŞK BOZUKLUĞU SENDROMUNU ELE ALAN ACI AŞK
Senaristliğini nevi şahsına münhasır yönetmen kategorisinde
ele alınan Onur Ünlü’nün yaptığı A. Taner Elhan’ın yönettiği 2009 yapımı Acı
Aşk, aşkın masum değil karanlık, saplantılı ve tutkulu yönünü ele alıyor. IMDb
ve eleştirmenlerden umduğunu bulamayan çok kişili aşk bozukluğu sendromuna
değinen Acı Aşk’ı kendimce analiz edeceğim. Karakterlerin her birinin
birbirinden karaktersiz olduğu bol anti karakterli film, izleyeni aşktan
soğutacak cinsten. Ha benim zaten aşkla işim olmaz diyorsanız buyurun cenaze
namazına.
Gel derse Fuzuli
ki “güzellerde vefa var”
Aldanma ki
şair sözü elbette yalandır.
Fuzuli
Fuzuli bey amcanın on altıncı yüzyılda da belirttiği gibi
şiir, sanat ve edebiyatla uğraşan birini görünce görmezden gelip oradan
arkanıza bile bakmadan kaçın. Zira bu gurup ağzı laf yapan, aşkla beslendiğini
iddia eden, ilham perim de ilham perim diye her gördüğüne salça olan tiplerden
oluşur. İnanmayın kardeş bunların söylediği on laftan on biri yalandır,
kafaları edebiyata bastığı için süslü laflarla karşısındakini kandırma
konusunda on kaplan gücündedirler.
Filmin ana karakteri Orhan Ataoğlu (Halit Ergenç) da zalımın önde gideni
bir edebiyatçıdır fakat sevgilisi Ayşe’ye sağlam kapılan Orhan’ın henüz
içindeki zalımdan haberi yoktur. Zengin bir aileye mensup olan Orhan,
Eskişehir’de akademisyenlik yapan kendi halinde bir edebiyatçıdır.
Film sevgilisine cilve yaparak adamın aklını alan bir adet
Songül Öden (Ayşe) ayağıyla açılıyor.
Yönetmen ya Tarantino hayranı ya da ayak fetişi var. Filmi ayakla açmaya
başka bir açıklama bulamıyorum. Allah’tan Songül’ün ayaklar Uma’nın ayaklardan
iyi de izleyicinin gözünü rahatsız etmiyor. Kırmızı ojenin cinselliği temsil
ettiğini var sayıp, topuklu ayakkabılı Ayşe’nin “Şimdi biz neyiz?” sorusunu
seksice sorduğu sahneyi aklımıza not edip geçiyoruz Orhan’a.
Başta da bahsettiğimiz gibi İzmirli zengin bir aileye mensup
olan Orhan disiplinli, tertipli düzenli bir akademisyendir. Her sabah, sabahın
köründe kalkan Orhan dişlerini fırçalayıp okula gider ve öğrencilerine söz
sanatlarını anlatır. Daha kapalı istiare ile açık istiare arasındaki farkı
bilmeyen öğrencileri için bile azimle ders anlatan Orhan, büyük yıkıma
uğramadan önce efendi bir adamdır aslında. Öyle ki kendisinden hoşlanan ve “Ben
sırf sizin için oynayacağım, lütfen oyunumuza gelin” diye açık açık zarf atan
öğrencisini sömürmek yerine yürü kızım işine bakışını atıp olay yerinden
uzaklaşmıştır.
Sevdiceği Ayşe’ye hayvan gibi aşık olan Orhan, kadınla
birlikte olmak için İstanbul’a gitme fırsatını bile teper. Çünkü Ayşe bencildir, çünkü Orhan’ın kariyer
basamaklarında tırmanma arzusu Ayşe’nin umurunda değildir. Ayşe, Orhan’ı
yanında ister. Orhan’ın hayalleri ve istekleri onu İstanbul’da bir üniversiteye
savursa da Ayşe onun yanından ayrılmasını istemez ve bu konuda Orhan’a baskı
yapmaktan da geri durmaz. Muhtemel adama ya İstanbul ya ben tribini de atan
Ayşe, “İstanbul’a gidiyorum uçağa binmeden önce sesini duyayım dedim” diye arayan
Orhan’a “Oyunu kaybettiğinin farkında mısın?” diye çemkirmekten geri durmaz.
Aslında garibim Orhan’ın bir yere
gittiği filan yoktur. Zaten tercihini Ayşe’den yana kullanan Orhan, eline bir
adet tektaş alıp sevdiceğine sürpriz yapmaya gider. Ben İstanbul’a gidiyorum
diye sevgilisini kandırdığını sanan safım Orhan, tektaş yüzüğe bakarak Ayşe’m
beni ve yüzüğü görünce kim bilir nasıl sevinecek sırıtışıyla araba sürerek
hayatındaki ilk kırılmaya doğru yol alır. Zeki Müren’in Beni Terk Etme parçası eşliğinde Ayşe’nin evine
giden Orhan elde yüzük sevgilisini ararken o ne? Ayşe’yi başka bir adamla
mercimeği fırına vermiş halde yakalayan Orhan şok, Orhan vefat. Ayşe’yi de
tebrik ediyoruz o kadar kısa sürede sevişecek adamı nerden bulmuş? Sipariş mi
verdin, yedekte mi tutuyordun kızım? Bari adamın Eskişehir il sınırından
çıkmasını bekleseydin aldatmak için!
Yaşadığı şoktan bir türlü çıkamayan Orhan, İstanbul’daki
sunum sırasında zarı zarı ağlamaya başlar. Jüri üyelerinin bile etrafı sel
basar korkusuyla olay yerinden ayrılmalarına neden olan şiddetli bir gözyaşı
sağanağı başlamıştır. Orhan kendinden geçmişçesine hunharca ağlarken ay ilk
defa ağlayan bir erkek görüyorum dur fotoğrafını çekeyim de ileride sergi
açarsam işime yarar diye düşünen Oya (Cansu Dere) adamın birbiri ardına
fotoğrafını çekmeye başlar.
İçindeki zalımla ağlarken temasa geçen Orhan, zalım
tarafından ele geçirilmişken fotoğrafının çekildiğini fark edip ne oluyor ulan
diye başını kaldırır ve ruhunu ele geçiren zalım objektiflere yansır. Tam o sırada
Orhan’a boynuzu takan Eskişehir’deki sevgilisi Ayşe arar. Aman yarabbi Orhan o
kadar elit duruşuna bakmaksızın sevgilisini kalkmış arabeskçi şarkısı gibi
Ayşe’m diye kaydetmiş telefona. Dizi ve filmlerimizin bir numaralı zenginlik
belirtisi olarak sinirlenince telefonu duvara fırlatma hareketini Orhan da
yapıyor. Ne olduğunu anlayamayan Oya’ysa adamın kendine sinir olduğunu sanıp
rahatsız oldunuzsa fotoğrafı silebilirim diyor. Kız da haklı, o sinirle Orhan
telefonu duvara değil sen kim köpeksin de benim fotoğrafımı çekiyorsun diye,
Oya’nın kafasına da fırlatabilirdi. Ağlamak dışında karşısındakilerle iletişime
geçemeyen Orhan’ın sağır olduğunu düşünen Oya, dilsiz alfabesiyle adamla
iletişime geçmeye çalışıyor.
Ağlamaktan enerjisi tükenen Orhan
acıktığını fark eder, Oya’yı da yanına alıp aşırı lüks bir yere yemeğe
giderler. Oya temkinli burası çok pahalıdır köfte ekmek yeseydik bakışlarıyla
etrafa bakınıyor. Orhan’sa yemeğini yemene bak be pis fakir param var benim
diye geçiriyor içinden. Bu arada o lüks lokantada da arka fonda Seni Yakacaklar
Benim Yerime gibi arabesk müziğin incilerinden bi parça çalıyor. Orhan Oya’ya
dilsiz alfabesini nerden bildiğini soruyor o da babasının dilsiz olduğunu
söylüyor. Baba meselesi Orhan’ın da içinde kanayan bir yaraymış, keşke Oya
evlenmeden evvel önce kendini sonra Orhan’ı bir psikoloğa gösterseydi o zaman
bu iki deli bir araya gelmezdi. Zira ikisinin de çocukluğuna inince ağır
travmalar atlattığı hatta atlatamayıp atlatmış gibi davrandığı o kadar belli
ki. Oya’nın karşısındaki kişiye olan aşırı bağımlılığı, onu kaybetmektense
ölmeyi hatta öldürmeyi göze alması kadının Bordorline’den hastaneye kapatılması
için yeter de artar bile. Orhan desen kendi deyimiyle özrü kalbi olmaması olan
zalım babasının elinde ezik bir çocukluk geçirip bu ezikliği başkaları üzerinde
baskı kurarak unutmaya çalışıyor. Sevgilisi Ayşe tarafından aldatıldığında her
şeyi unutup çocuk gibi ağlaması, karısı Oya onun yüzünden kör olunca oyuncağı
bozulmuş çocuk gibi davranması, muhtemelen şefkatten uzak büyüdüğü için zor
zamanda ilgisine muhtaç olan karısına sırt çevirmesi… Bana kalırsa Orhan her ne
kadar başta izleyiciye sorumluluk sahibi, tertipli düzenli bir akademisyen gibi
gösterilse de geçmişte yaşadığı ve bilinçaltına sakladığı tüm sorunlar sevgilisi
tarafından hunharca aldatılınca su yüzüne çıktı. Adam sorunlunun önde gideni
olduğu için de hep kendisi gibi sorunlu kadınları mıknatıs gibi çekti. Gerek
bencil ve sadakatsiz sevgilisi Ayşe, gerek ben bu aşka ikimiz için de sahip
çıkıyorum mattosundaki bordorline karısı Oya, gerekse saplantı haline getirdiği
adamı kaybetmemek için yalan söyleyip topluluk önünde rezillik çıkarmaktan
çekinmeyen öğrencisi Seda… Yani Orhancığım istesen bu kadar manyaklarını denk
getiremezsin, mübarek hepsi seçmece psikopat.
Orhan ihanetin acısını Oya ile
unutmaya çalışıyor, kızla sağda solda fotoğraf çekip duruyorlar. Lunaparkta
takılıp oyuncak ayılarla tavladığı kızı evde film izlemeye davet ederek avına
iyice odaklanan Orhan’ın içindeki çapkın edebiyatçı ortaya çıkıyor.
Orhan park bahçe, lunapark sinema
derken tavladığı Oya’ya evlenme teklifi ettiğinde kadının “Senden korkmuyorum,
ne de olsa yeni aldatılmış bi erkek bana zarar veremez!” deyişine Orhan o kadar
manidar bir cevap vermişti ki, yani hıyar olmayan biri filmin afişini de
gördükten sonra bu kadının her masum görünüşlü, kalbi kırığa güvenmemesi
gerektiğini anlar. Orhan’ın da dediği gibi “O kadar emin olma!” sevgili
Oya’cığım yoksa sen her sakallıyı deden her bıyıklıyı baban sananlardan mısın?
Yönetmen
devletten kamu spotu desteği almış olacak. Alkollü araba kullanmayın konulu bir
sahne çekmiş. Trafik kazasında gözüne kan kaçan Oya kör olur, Orhan’da mal.
Zavallı Oya onun yüzünden değil de
kendi isteğiyle kör olmuş gibi karısından uzaklaşan Orhan izleyiciyi ifrit
ediyor. Zamanında film izleriz diye kandırdığı kızın eline ahtapot gibi dolanan
Orhan gitmiş kör oldu diye karısını suçlayan bir ayı gelmiş. Yahu kör olan
kadın ama o yine de her şeye rağmen hayata kaldığı yerden devam ediyor. Kör
alfabesini öğrenmeye çalışıyor ama Orhan bey sanki dünyası kararan oymuş gibi
dramdan drama koşuyor.
Evde hanım
kör, zaten geçmişten getirdiğim bir ihanet acım var bir de bu geri zekalılara
ders anlatıyorum hıh tribine giren Orhan, doktor yazısından hallice yazısıyla
tahtaya Asaf Halet Çelebi şiiri yazmış. Bedirhan Gökçe tonlamasıyla sınıfta
şiir okurken “İbrahim gönlümü put sanıp kıran kim?” dediği sırada kapı açılır
ve derse geç kalan bir kız öğrenci içeri girer. Hiçbir şey olmamış gibi sıraya
ilerleyen kıza lise müdür yardımcısı tavrıyla yaklaşan Orhan, kızı dersten
atar. Tabi uyku sersemi gariban kızcağız “Ama hocam daha beş dakika geçti!”
diye itiraz edip kendini savunmaya kalkar. Aman efendim sen misin hocaya cevap
veren iyice ilkokul seviyesine düşen Orhan bir de kıza çık dışarı diye
çemkiriyor. Efem, büyük aşklar kavgayla başlar demişler ama ikili arasında bir
kavgadan çok ağız dalaşı yaşandığı için aşktan çok aşkımsı gibi bir şey yaşanıyor.
Tabi Asaf Halet Çelebi bey de şiirinin böyle bir aşkımsıya kurban gideceğini
nerden bilsin? Yazık adamcağıza bari o içli sesinle git de Asaf Halet beyin
mezarı başında rahmetlinin ruhuna bir Fatiha filan oku Orhan. Öğrencinle yasak
aşk yaşayacaksın diye zebil ettin canım İbrahim şiirini.
Bu arada
garip Oya çilekeş Oya kör olduğu yetmezmiş gibi her Allah’ın günü Nemrut’a
dönüşen meymenetsiz kocasından çekmektedir. Kadını evde ayrı lütfederek
çıkardığı sokakta ayrı ezikleyen Orhan, bu sefer de gittikleri şık mekanda hanımını
kör diye horluyor. Bi de yılan gibi tıslayıp dişlerini sıkarak bağırıyor zavallı
kadına. Oya da stresten sivilce dökmüş, sıkıntıdan dudakları çatlamış halde
bana bağırma diye tersliyor kocasını.
Karısını her
anlamda horlayan Orhan, neyin kafasını yaşıyor izleyici de tam olarak
anlamamışken adam bu sefer de kör karısı sanki gözünü değil de güzelliğini
kaybetmiş gibi kadından tiksiniyor. Onunla halvet olmaktansa klasik müzik
eşliğinde çiftleşen animasyon uğurböceklerini izlemeyi tercih ediyor.
Bu arada
derse geç kaldı diye fırçaladığı öğrencisi Seda, elit bir mekanda yatak odası
sesiyle şarkı söyleyeceği geceye Orhan’ı da davet eder. Uzun süredir kör oldu
diye halvet olmaktan kaçındığı karısından sonra kendisine cilve yaparak
çalıştığı mekana davet eden seksi öğrencisi Orhan’a can simidi gibi gelir.
Kızın ruh hastası olduğunun farkına varamayan eski psikopatlardan Orhan,
öğrencisi Seda’nın davetiyesini kabul eder. Filmde Orhan’ın nasıl bir pisliğe
dönüştüğünü en iyi anlatan sahne bence Orhan ve Seda’nın konuştuğu bu sahne.
Zira filmin başında bir kız öğrencisi gelip onu oynayacakları tiyatro oyununa
davet eder. Ama kızın kendisine ilgisi olduğunu fark eden Orhan, kızın yanından
kibarca uzaklaşır. Oysa Seda’nın davetini kızın ilgisini fark etmesine rağmen
kabul eder.
Ne sarayda
ne handa bir zalim ocağında sevdam ağlıyor şarkısı eşliğinde intihara teşebbüs
eden Oya’ya acıdınız değil mi sayın izleyici? Acımayın, kocasından ilgi
bekleyen garibim bir kör kadın değil çünkü. Oya da intiharını kocasının eve
geliş saatine göre ayarlayan, hatta muhtemelen adam kapıdan girer girmez
bileğini kesen, kestiği bileği de kocasının gözüne sokmak için küvetin dışına
çıkaran bir sinsiden başkası değil. Orhan’ın gerçek karakteri nasıl karısı kör
olunca ortaya çıktıysa, Oya’nın hasta ruhu da bu intihar sahnesiyle ortaya çıktı.
Psikopat
Oya, odun kocası Orhan’dan ilgi görmek için planlı bir intihar girişiminde
bulunur. Fakat değil bileklerini omzundan kolunu kesse Orhan’dan ilgi
göremeyeceğini anlayamayacak kadar kördür. Mecazi anlamda da gerçek anlamda da
kör olan Oya’nın kinayeli hayatı Orhan’a olan saplantısıyla iyice sarpa sarar.
Öte yandan uğruna intihar ettiği kocası Orhan’ın kadına olan ilgisizliği de
ibret verici cinsten. İntihar eden hanımının karnını mı doyuruyor yoksa maçı mı
izliyor belli olmayan Orhan, lavukluk levelde üst sıralara doğru tırmanıyor.
Orhan ve
Oya’nın pamuk ipliğinden hallice evliliklerini Oya’nın intihar dümeni bile
kurtaracak boyutta değil. Şefkate muhtaç sokak hayvanına bağlayan karısına
tahammülü bile olmayan Orhan, arabada kadına resmen öfkesini kusuyor. Oya’nın
dümenden intihar ettiğini adı gibi bilen Orhan, kadına neredeyse “Bir işi bile
düzgün yapamıyorsun, madem intihar ediyorsun bari öl!” diyecek. Düğün günü
alkollü araç kullanarak kadının kör olmasına neden olan Orhan vicdan azabına mı
dayanamıyor yoksa genç ve güzel karısının kör olmasına mı bilinmez ben artık bu
evliliğin yükünü çekemeyeceğim ayağı çekiyor. Kendisine Ben Yoruldum Hayat
şarkısını armağan ettiğimiz Orhan’ın trafik kazasından ağzı yandığı için bu
sefer gözünü yoldan ayırmadan karısına yorulduğunu söylüyor. Oya’ya bana git de
artık diyor ama kadının ağzından çıkan tek kelime
gitme… Üstelik sözü kocasını daha da etkilesin diye dikişli bileklerini sağa
sola çarparak kanatmayı bile göze alıyor. Yok kızım dikişlerini boşuna açma
sözlerin daha etkili olsun istiyorsan torpido gözünden levyeyi çıkarıp kafana
geçir.
Oya kendine acındırarak kocasını evde tutmaya çalışırken
Orhan’ı aldatan eski sevgili fettan Ayşe karşı daireye taşınarak önce Orhan’ı
sonra izleyicileri şok ediyor. Yani bacım sendeki de sağlam cesaret, hem aldat
hem de adamın kapı komşusu ol. Sabah akşam yürek mi yemiş nedir?
Oya’nın görmeyen gözlerini kendine hiç dert etmeyen zalım
Orhan, karşı dairesine taşınan eski sevgilisini de es geçip seksi öğrencisinin
miyavlaya miyavlaya şarkı söylediği mekana gider. Zaten kendisine kesik olan
öğrencisiyle karanlık ortamlarda cima eden Orhan, neden ortalıkta kadın
kalmamış gibi gidip manyak öğrencisiyle takılır anlamak mümkün değil. Eğer
Orhan gençliğini yaşayamamış akademisyen bunalımına girmediyse bu durumun tek
açıklaması atalarımızın da yıllar önce değindiği gibi hacı hacıyı Mekke’de deli
deliyi dakkada bulur sendromu olmalı. Malum Orhan bey ağır psikopat olduğu için
kendisi gibi psikopat kadınları dakkada buluyor.
Allah aşkına hangi normal kadın aldattığı eski sevgilisinin
evli olduğunu bilmesine rağmen adamın karşı dairesine taşınır? Adamın karısının
kör olduğunu öğrenince vicdan yapacağına kadın nasılsa kör diye onu yok sayıp
eski sevgilisini öpmeye çalışır? Ancak Ayşe gibi bencil ve benim istediğim
olacak kafasındaki hasta ruhlu bir kadın. Bi de kendisini adamın karısına Şule
takma adıyla tanıtıyor ruh hastası.
Bencil eski sevgilisiyle kapı komşusu olan Orhan, okulda da dikkatli
olması konusunda uyardığı Seda’dan “Yeteri kadar zalim olursan dikkat etmene
gerek kalmaz.” Cevabını alır. Filmin adı arabeskçi parçası gibi Acı Aşk
olacağına Orhan’ın Manyakları olsa daha iyi olurmuş yeminle. Eski sevgili de eş
de yeni sevgili de bayağı tehlikeli oynuyorlar çünkü.
Öğrencisi Seda’dan sıkılan daha doğrusu paçasına yapışan
kızdan kurtulmaya çalışan Orhan, evde de kör karısı Oya’yla mutsuz olmasını
bahane ederek eski sevgilisi Ayşe’ye U dönüşü yapar.
Orhan şık bir mekana çağırdığı eski sevgilisi Ayşe’ye karısı Oya’nın
tehlikeli bir ameliyata gireceğini söyleyerek vicdan yapar. Karısının bu
ameliyatla bilerek ölüme gittiğini söyleyip timsah gözyaşları döken adamı
ciddiye alan Ayşe, Orhan’a karısına engel olmasını söyler. “Eğer bi daha
göremeyecekse ben onun ölmesini istiyorum zaten!” deyip ağlamaya başlayan Orhan’a
biz izleyici kitlesi de arkadaki abla gibi bakakalmışken Allah’tan Orhan’ın
telefonu çalar.
Halit Ergenç’in Muhteşem Yüzyıl’a hazırlık evresi midir
nedir? Sevgilisinin yanında diğer sevgilisi arıyor adamı. Öğrencisi/ sevgilisi
Seda’ya düş yakamdan diye çemkirdikten sonra telefonu kızın yüzüne kapayan
Orhan, Ayşe’nin yanına dönerken ne olur ne olmaz diye telefonu kapamayı da
ihmal etmiyor. Dram yaptığı sevgilisi Ayşe’ye de telefonda konuştuğu kişinin
karısı olduğunu söylüyor. Güya ameliyat için hastaneye yatacak olan karısı
yeşil kazağımı da alayım mı demiş. Bunu duyan Ayşe’nin gözlerinin dolduğunu
gören Orhan numaradan ağlamaya başlıyor. Zaten Oya’nın durumuna üzülen Ayşe,
Orhan’ın ağlaması üzerine iyice vicdan yapıp ağlıyor filan. Ben de ekran
karşısında yahu bu kadın kör değil mi yeşil kazağı nasıl ayırt ediyor diye sorsana
Ayşe diye, Ayşe’nin zeka seviyesini sorguluyorum.
Oya, Orhan’ın bahsettiği gibi riskli olmayan bir ameliyata
girer ve gözleri açılır. Fakat Ayşe bu sefer de Ayşe kör olur. Merak etmeyin film,
Yeşilçam filmine bağlamadı. Ayşe mecazi bir körlük yaşamaktadır, Orhan’ın
kendisine yalan söyleyerek yanaştığını bir türlü anlamaz. Orhan’sa vicdan yapa
yapa hamile bıraktığı eski sevgilisine çocuk benden mi diye sorarak geçmişin
intikamını alır.
Öte yandan Orhan’ın resmi nikahlı hanımı Oya da hamileymiş. Üstelik
bu müjdeli haberi Orhan’a Ayşe’nin karşısında vererek bir sürpriz de Ayşe’ye
yapar. Şok yaşayan Ayşe, Orhan’a “Ne ayak hani sen karından soğumuştun, hem onu hem beni nasıl aynı anda hamile bırakabiliyorsun?” diye sormak yerine
karısından ayrılacağını söyleyen Orhan’a inanır.
Telefonları sürekli yüzüne kapanan ve üç aydır kendisini bir
kere bile aramayan Orhan’ı gören Seda’ysa psikopata bağlar. Orhan’ın üstüne
uçan genç kız hamile olduğunu söyleyip hocasını ele güne rezil eder. Erkekleri
imrendiren kadınları tiksindiren bir duruma düşen Orhan’sa bundan sonra
yapacaklarıyla hayatına giren kadınların toplamından daha psikopat olduğunu
kanıtlar.
Otopark mafyası tarafından hastanelik edildiği izlenimi veren
Orhan’ın başında hanımı ve sevgilisi beklemektedir. Sevmek için yaratılmış
gözlerde yaşlar niye şarkısı eşliğinde Orhan’ın dağılan kaportası için yas
tutan iki kadından Oya resmi nikahın verdiği hakla kocasının elini özgürce
tutarken yasak aşk kategorisinde ele alınan Ayşe sevdiği adamın elini tutmak
için Oya’nın arkasını dönmesini bekler.
Hastaneden çıkıp dağılan kaportasını düzelten Orhan sevgilisi
Ayşe’ye onunla yeni bir hayata başlamak istediğini söyler. Uzun zamandır bu anı
bekleyen Ayşe, emellerine ulaşan bencil bir çocukmuşçasına sevinirken evi at
hırsızı kılıklı adamlar basar ve Ayşe’yi sille tokat dövmeye başlarlar.
Yediği dayaktan sonra hastanelik olan Ayşe, çocuğunu düşürür.
Yalnız Ayşe de ne cins bir malsa Orhan’a
o adamlar evi neden bastı demez, mevzu neydi diye sormaz. Hayır, çocuğunu
kaybetti de onun şokunu yaşıyor kadın diyebilirsiniz. Ama Ayşe hastaneden
çıktıktan sonra da Orhan’a beraber yaşayacağımız evi basıp beni döven at
hırsızları kimdi diye sormaz. Karından ne zaman boşanıp benimle yeni bir hayata
başlayacaksın dışında Orhan’a bi halt sormayan Ayşe’nin doğal seleksiyonu da
hesaba katarak bu zekayla bunca yıl yaşaması Allah’ın bir mucizesi bence.
Evet, aklı olan her izleyicinin anlayacağı gibi Orhan, tabi
ki karsından boşanıp zamanında kendisini boynuzlayan eski sevgilisiyle yeni bir
hayata başlamayacak. Aklı olan her Allah’ın kulu Orhan gibi zamanında kendisini
aldatıp güvenini sıfırlayan birine dönmez. Orhan’ın da en başından beri Ayşe’ye
dönmek gibi bir niyeti yoktu, sadece kendisine inanan eski sevgilisinden
ihanetin intikamını almak istedi. Bize bizden başka çare yok diyen karısı Oya’ya
bakışından kendisini hastaca da olsa gerçekten seven Oya’yı bırakmayacağı
anlaşılıyor.
Uzun süredir sesi çıkmayan Seda nereden bulmuşsa Oya’nın numarasını
bulmuş ve kadını arayıp buluşma teklif eder. Orhan’ın karşısında aldığı
telefonla şok olan Oya, Ayşe’yi de yanına alıp Seda’yla buluşmaya gider.
Orhan’a aşık olduğunu ve onunla bir ilişki yaşadığını
söyleyen Seda, Orhan’ı kaybetmemek için hamile olduğu yalanını söylediğini
Orhan’ın da bu yüzden onu at hırsızı kılıklı adamlara dövdürdüğünü söyler. Oya’ya
kocasının çok tehlikeli olduğunu, bu konuşmadan onun haberi olmasını
istemediğini söyleyen genç kız özür diledikten sonra masadan kalkıp gider. Duydukları
karşısında devreleri yanan Oya’nın tansiyonu düşer ve gözü açık halde Ayşe’nin
omzuna bayılır. Özür dilemek için Oya’yla konuşan Seda’nın sözlerinden
işkillenen Ayşe’yse kendisini dövenlerin de Orhan tarafından tutulduğundan
şüphe eder.
Yaşadıkları şokla eve gelen Oya ve Ayşe’yi şık bir masa ve
bir kadeh şarapla karşılayan Orhan’sa şoktan kanı çekilen kadınlara “Arkadaşla
buluşmaya gidiyoruz diye aceleyle çıktınız. Bu suratlar ne bembeyaz, Kont
Drakula’yla mı buluştunuz?” diye şaka yapar. Tam da o sırada televizyonda Oya
ve Ayşe’yi kireç gibi beyazlatan gerçekleri itiraf eden Seda belirir. Dizi oyuncusu
olan genç kız tam da yaşadığı hayata uygun bir rolde oynamaktadır.
Televizyondaki
dizide geçen replikler sadece Seda’nın hayatını değil o sırada masada
televizyon izleyen Oya Orhan ve Ayşe’nin hayatının da aynasıydı. Evli bir erkek
ve bekar kadın arasındaki ilişkiden bahsederken yönetmenin kamerayı Oya ve Ayşe’nin
sol ellerine yakın plan yapması da zaten mesajı sağlam veriyor.
Ayşe sonunda Orhan’ın kendisiyle yeni bir hayata
başlamayacağını, üstelik aralarındaki tek bağ olan çocuğunu bile onun yüzünden
düşürdüğünü fark eder. Bilgisayar başına geçip Orhan’la olan mutlu günlerini
gözyaşları içinde izleyen Ayşe’niz izlediği video izleyene senaryoyu
sorgulatıyor. Çünkü filmin açılışında Ayşe ve karşısındaki adam arasında geçen
konuşmalara şahit oluyoruz. Sesinden anladığımız kadarıyla bu adam Orhan değil,
ben Ayşe’nin Orhan’ı aldattığı adam sanmıştım. Fakat Ayşe’nin izleyip izleyip
ağladığı aynı videoda bu sefer karşısındaki adam Orhan. Ayşe aynı konuşmayı
bütün erkeklere mi yapıyor yoksa burada bir çekim hatası mı var? Hayır kadın
tüm sevgilileriyle aynı konuşmayı yapıyor desek bütün sevgilileri de kelimesi
kelimesine aynı şeyleri mi söylüyor?
Orhan’ın kendisine dönmeyeceğini anlayan Ayşe üzülmekte bir
yere kadar der. Orhan yüzünden çocuğunu da düşürmüş olmanın verdiği kinle Oya’yı
Orhan’ın gözü önünde otoparkta karnından vuran Ayşe sayesinde Oya da çocuğunu
düşürür. Sırtı dönük olduğu için kendisini vuranın Ayşe olduğunu göremeyen Oya
muhtemel kendisini vuranın Ayşe olduğunun farkındadır. Çocukları aşk cinayetine
kurban giden Orhan ve Oya kızlarının ölümü üzerine balatayı sıyırır. Bi de
Orhan kızına eski sevgilisinin adını koymayı düşünüyordu. Yani cidden sen neyin
kafasını yaşıyon da kızına kendini aldatan eski sevgilinin adını vermeye
kalkıyon Orhan? Hani öyle durumlar olur, çok sevmişsindir ama
kavuşamamışsındır. Unutamazsın içinde ukde kalır, eski sevgilinin adını
çocuğuna koyarsın anlarız da sen niye yavrucağa adını nefretle hatırlayacağın
kadının adını koyuyon. Hayır Ayşe’yi mi her şeye rağmen delice seviyorsun yoksa
doğacak çocuğundan mı ölesiye nefret ediyorsun anlamadım ki?
Oya’nın yaşadığı talihsizlikler yüzünden açılışını sürekli
ertelediği fotoğraf sergisinin ismi de bayağı manidar. Adındaki hava mekanında
yok gerçi ama elit kesim böyle şeyleri sever diye zahir Karanlığın Kalbi
fotoğraf sergisi sıvası bile yapılmamış, sağından solundan demir çıkan bir
inşaat alanında yapılıyor.
Ayşe ve Orhan’ın uzun süredir beklenen hesaplaşması sonunda
gerçekleşiyor. “Sen beni aldattın!” “Sen de beni aldattın!” “Çocuğumu öldürdün
sen benim!” “Sen de benimkini öldürdün! Daha gençsin git başka birini bul
aldat, ben seni affetmeyi denemedim mi denedim sonuçta bu bi doğulu kafası
başka türlü işlemiyor işte!” Sürekli birbirini suçlayan ikiliden hangisi haklı
hangisi haksız anlamak mümkün değil, sadece doğulu kafasına sahip bir erkeğin
aldatılmayı affetmeyip aldatınca affedilmeyi beklediğini anladığımız
hesaplaşmanın sonunda kan gövdeyi götürüyor.
Doğu batı meselesi yüzünden birbirine giren Orhan ve Ayşe sıradan
sigara içer gibi sırayla birbirini bıçaklar. Orhan’ın böğrüne kadar bıçak
girmesine rağmen ipek gömleğin avantajıyla adam yıkılmaz ayakta kalır ama Ayşe
bir tokatla bayılan Yeşilçam kadını gibi bıçağı karnına yiyince yer çekimi
kanununun çekimine uğrar. Koca fotoğraf sergisindeki bi Allah’ın kulu da
alelade işlenen cinayeti görmez. Orhan’da az evvel ex aşkının böğrünü deldiği
bıçağı kolalanmış mendil gibi rahatça ceketinin cebine sokar. Sonrada hiçbir
şey olmamış gibi alo ambulans çağırın Şule’ye bir şey yapmışlar diye feryat
eder.
Eve karısı tarafından yaralı halde getirilen Orhan sevgilisi
tarafından bıçaklandığı bıçağa bakıp maziye dalar. Karısı Oya’ya “Ona bu bıçağı
ben almıştım biliyor musun?” diye sorar. He Orhan biliyor, hatta bıçağı alırken
de yanındaydı zaten kadın.
Aşk hakkında konuşmaya başlayan ikili hasta aşkları için
mutlu yarınların hayaline dalmışken haberlerden Orhan’ın öğrencisi Seda’nın
öldürüldüğünü öğrenirler. Orhan en az kendisi kadar psikopat hanımına “Oya
Allah beni kahretsin ki bunu ben yapmadım!” diyerek açıklama yapmaya çalışıyor.
Fakat açıklamaya gerek yok, çantasından el kadar tabancasını çıkaran Oya “Ben
ikimizin yerine de sadığım bu aşka sevgilim!” diyor. İlişkilerde her iki
tarafında özveride bulunması gerektiği fikrini savunan Oya, “Sen ben yok biz
varız!” diyerek bu ilişkiye nasıl sadık olduğunu dosta düşmana özellikle de
kendisi gibi ruh hastası kocasına kanıtlıyor.