30 Eylül 2016 Cuma

                    Uyarlamak Zorunda Mısın Dedirten Kitap Uyarlamaları


    Edebiyat ve sinema kol kola kanka gibi takılsalar da bir edebi eseri sinemaya ayarlamak zordan ötedir. Bir edebi eseri sinema ya da televizyona uyarlamanın başarısı uzun yıllar tartışılagelen bir konu aslında. Çoğu insan edebi eserin sinema ya da televizyon uyarlamasını başarısız bulur. Ne kadar kaliteli senaryo ve işinin ehli bir yönetmenin eline teslim edilirse edilsin bir edebi eserin uyarlaması her zaman kitabın gölgesinde kalır. Bunun sebebi çok basittir aslında, her kitap kendisini okuyan kişinim zihninde yeniden yazılır. Böylece ortada bir kitap varmış gibi görünse de aslında aynı kitap onu okuyan kişi kadar çoktur. Hal böyle olunca uyarlamaya çalıştığınız kitap best seller diye tabir edilen kitapların arasındaysa hemen o kitabı yere bırak ve senaristine özgün bir fikirden yola çıkmasını emret sayın yapımcı. Çünkü o kitaptan uyarladığın film nereden tutsan elinde kalacaktır. Her kafadan bir ses çıkacak kimi karakterleri kimi olay örgüsünü beğenmeyecek, sosyal ortamlarda yazdığı yazılarla seni ayrı yönetmeni ayrı senaristi ayrı çileden çıkaracaktır. Ha bir de insanın hayal gücüne zincir vurulmaz malum, 1900lerin başında yaşayan bir yazar eline kalemi alıp güzide uydumuz Ay’a seyahat edebilir, su altındaki kayıp şehir Atlantis’i kalemine dolayabilir. Ama senin teknolojin bu filmi 2000lerde bile çekmeye yetmeyecek düzeyde olabilir. Uyarlama deyip geçmeyin sayın okuyucu bu kitap uyarlamaları kaç yazar ve yönetmen can ciğer kuzu sarması arkadaşları kavga ettirdi bilseniz. Sinema Tv’nin entel ortamlarında Hollywood’un ünlü yönetmeni asabi dahi Stanley Kubrick ve psikolojik gerilim edebiyatının mistik yazarı Stephan King’in The Shining yüzünden arasının açıldığını bilmeyeni tripotla dövüyorlar. Ayrıca Türk Sinemasının hepinizden tiksiniyorum bakışlı huysuz yönetmeni Metin Erksan ve Ege’nin çeşmeden sonraki incisi aslen Yunanistan göçmeni Necati Cumalı’nın Susuz Yaz kavgası da ayrı bir efsane. Birisi yerli öbürü yabancı olan iki yazarında ortak paydası yazdıkları edebi eserin sinemaya aktarımını beğenmeyip arkadaşı olan yönetmenlerle mahalle kavgasına girmeleri. Benim yazdığım kitap bu mu şimdi diyen King ve Cumalı, Kubrick ve Erksan’ı darlamakla kalmayıp her röportajlarında da çekilen filmi beğenmediklerini belirtmişler. Hatta King parsıyla değil mi deyip kitabı Shining’i yeniden çekmiş. Çektiği filmle eleştirmenler tarafından yerden yere vurulan King örneğinde de görüldüğü gibi bir edebi eseri yazarı bile filme uyarlayamıyor. Aşağıda bulunan dokuz yerli uyarlamayı irdelerken bir kez daha hatırlatmakta fayda var ki bizde uyarlama olsun ya da olmasın dizilerin asıl sorunu sürelerinin sinema filminden aşağı kalmaması. Bu yüzden her hafta en az doksan sayfa senaryo yazmak zorunda kalan senaristler uzaylı olmadığı için bir süreden sonra mavi ekran veriyor. Kırk beş dakika süren uzun bakışmaları eleştirirken bir defa da kendinize sorun acaba ben bir dizi sezonu boyunca her hafta en az doksan sayfa temposu hiç düşmeyen bir hikaye anlatabilir miyim diye. 

Dramın suyunu çıkartıp sakız gibi uzatan Yaprak Dökümü


Üstte değindiğim konuya en güzel örnek Yaprak Dökümü. Orta okul yıllarında Türkçe dersinde hocanın zoruyla kitap okuyup özetini çıkarmaya mahkum olan öğrencilerin bir numaralı tercihi olan Yaprak Dökümü, bu popüleritesini sayfa sayısının 130’u geçmeyişine borçludur. Yani liseden mezun olup da şu kitabı okumayan öğrenci yoktur, bu da Yaprak Dökümü’nü ülkemizin best selleri yapar. Nasıl olsa dizi tuttu diye 120 sayfalık kitaptan altı sezonluk dizi çıkıyorsa o dizi için klişelerden klişe beğenmemek imkansız. Her bölüm mutlaka bir dram olacak,Ali Rıza bey amca kalp krizi geçirip duracak, inmelerden inme beğenen Ali Rıza amca nankör evlatları ve şirret karısı yüzünden çok çekecektir. Toplam bakışma süresi üç baş rolün repliklerinin toplamından uzun olacaktır? Her hafta en az doksan sayfa senaryo yazmak nedir dostum? Senaristler de insan o ağzınızın suyunu akıtarak izlediğiniz yabancı diziler iki haftada doksan sayfa senaryo yazmıyorlar yahu? Getir Game of Thrones’in senaristini o yazsın bakalım haftada doksan sayfalık senaryoyu, hem de temposunu düşürmeden. Vallahi adam kafayı yer, inme iner, arkasına bile bakmadan kaçar ülkeden.

Ancak kısa film senaryosu olabilecek hacimdeki kitaptan 200 küsur bölüm çıkaran Üvey Baba


Çocukluk travmamız Üvey Baba ise Kemalettin Tuğcu’nun haddinden fazla acıklı ve aşırı kısa kitabından uyarlanmıştır. Hayır, Cin Ali serisi kalınlığındaki kitaptan nasıl yüz kusur bölüm çıkardınız sayın senaristler. Vallahi dünya üzerindeki tüm dizi sektörü camiası önünüzde diz çöküp daktilonuzdan tövbe istemeli. Aşırı inandırıcı Halil Güneşli karakteri ve aşırı keriz üvey kızı Lamia’nın sado mazo ilişkileri üzerine kurulu hikayede yan karakterler başına gelmedik bela kalmayan Semiha ve dayak yemekten bir hal olan Sabriye de göz dolduruyordu. Uslanmaz bir kumarbaz olan Halil, kızı Semiha’ya aşırı düşkün olmasına rağmen parasızlık bunalımıyla ne zaman dellense elinin altında ezik üvey kızı ya da dayak cennetten çıkmadır sözünü kendisine matto edinen karısı Sabriye yoksa kızına iki tokat indirmekten de çekinmezdi. Üvey kızı kerizlik sınırını zorlayan Lamia’nın parasının üstüne yatmak için dansöz sevgilisinden aldığı akılla her bölüm mutlaka Lamia’yı öldürme teşebbüsünde bulunan Halil, gene her bölüm kumar borcu olan mafya babasının adamları tarafından dövülürdü. Filmde fiks olan tek şey dövülmekti, biraz daha zorlasak ülkemizin Fight Club’ı olacak dizinin dayaksız tek bölümü geçmedi. Her bölüm mafyalar Halil’i Halil evdekileri döverdi.  Filmden çıkan sonuç bir dönem ülkemizde dayak konusu üzerine yüz kusur bölümlük dizi çıkabiliyordu.  

Başrol oyuncusunu bile ölmek istiyorum diye haykırtan Bugünün Saraylısı


Refik Halit Karay’ın aynı adlı eserinden uyarlanan film değişen yaşam koşullarını eskinin İstanbullularının yerini Anadolu zenginlerinin almasını konu alan bir eser. Dizinin TRT versiyonu kitabın birebir uyarlaması. Anadolu'dan gelen saf bir Ayşen yerine evin beyinden damadına kadar herkesi parmağında oynatan güzel ve kurnaz bir Ayşen var. Günümüz uyarlamasında Ayşen evin hizmetçisinin evin oğlundan olma kızı ama evin kötü kalpli hanımı hamile kalan hizmetçiyi Kayserili kahya Yaşar’la evden göndermiş. Daha sonra kahya Yaşar ticaretten anlayan bir Kayserili olmanın avantajlarını kullanıp zengin bir iş adamı olur. Ata beyse batar ve yalısını satılığa çıkarır, Ata’nın gösteriş düşkünü karısı Üftade ve kızı Feride adamcağız sanki parasını pavyonda nataşalarla yemiş gibi Ata’ya tepki gösterir. Ulan adam batmış kızı gösterişli düğün, oğlu spor araba peşinde. Karısı desen kasıla kasıla gittikleri apartman dairesini beğenmiyor. Damadı olacak iç güveysi de kızı Feride’yi hani baban bize ev alacaktı diye darlıyor. Ata bey battıktan sonra kendini vursaydı da bu dizi, dizi olacağına Kuderet Sabancı’nın kısa filminden ibaret kalsa daha iyiydi. Nerede TRT’nin cam gözlü fettan Ayşen’i nerede günümüz dizisinin masum gösterilmeye çalışılan ama bildiğin keriz olan Ayşen’i. Yahu temiz kalpli olunur da bu kadar olunmaz, Ayşen’i saf temiz Anadolu kızı yapalım derlerken geri zekalının önde gideni yapmışlar. Bir insanın o kadar saf olması mümkün mü canım? Hele kız daha dizinin ilk bölümünde İstanbulu dizilerden tanıdım derken. İstanbul’da geçen dizilerimiz entrikalarıyla bilinen diziler, bu kız o kadar dizi izlemiş ama Feride’yle meymenetsiz kocasının şirketine yamanmaya çalıştığını anlamıyor. Barış Arduç’un oynadığı mühendis olmasa o kenafir gözlü Feride ve kocası olacak zevat bunun malını mülkünü kendi üstlerine geçirecek. Kitapta anlatılan sonradan görme Savaş ( Rüştü ) karakteri desen İstanbul sosyetesinin Don Juan’ı, sevgilisi olan kıvırcık her fırsatta Ayşen’e kezban diyor da hareketlerine bakarsak asıl kezban kendisi. Üftade’yle Rezzan’a ayrı sayfa açmaya gerek yok, o kadınlar da birbirinin klonu zaten. TRT kitabı orijinaline uygun şekilde dört bölüme sığdırıp elli iki dakikada sınırlı bıraktı, doksan dakikalık bilmem kaç bölüm olarak tasarlamadı.

Hangi Aslı yahu? Şinasi’nin küçük kardeşinin adı Nezahat değil mi?


Kuzenim üniversitedeki edebiyat ödevinin Peyami Safa’nın Fatih Harbiye’si olduğunu söyleyince a ben onu okudum kısa ve sürükleyici bir kitap dedim. Demez olaydım kuzenimin arkadaşı sen kitabı okuyup bitirdinse şu Aslı’nın durumu ne olacak söylesene dedi. Ben tabi ki bu durumda mavi ekran verip Aslı kim ola ki diye sordum. Kız da sen bu kitabı okuduğuna emin misin? Aslı, Şinasi’nin küçük kardeşi deyince ben ne oluyoruz yahu Şinasi’nin küçük kardeşi Nezahat’ti dedim. Kız , hayır,  Nezahat Şinasi’nin ablası Aslı var ya hani sevgilisi Emre tecavüz edince onunla evleniyordu. Uyuz bir kaynanası filan vardı, kıza kötü davranıyordu. Tamam dedim, tamam sen o Aslı’dan bahsediyorsun. Valla Aslı’ya ne olduğunu öğrenmek istiyorsan al kitabı da oku, kitabın sonunda Aslı’nın başına ne geldiğini öğreniyorsun dedim. Bu sayede bir edebi eser daha  Aşkı Memnu’nun kitabı çıkmış biliyo musuun diyen kör zihniyetin elinden kurtulacaktı. Ama ben de merak etmiştim bir kere eve gidince internetten Fatih Harbiye’yi izledim. Aman yarabbi, Neriman’ın neyzen semavi ekolünden yetişmiş babası mı desem ( bence o adamcağız orijinaline en uygun karakterdi ) evin hizmetçisi olacakken halası olan Gülter mi desem Neriman’ın kankası olan kız mı desem ( o da dizideki en iyi oyunculuğu sergiliyordu) kime şaşırayım şaşırmışken. Şinasi’nin kardeşi Aslı’yı oynayan kızı anası telefonla konuşurken yakalayıp kıza zorla acıklı bir müzik eşliğinde ağır çekime alınmış bekaret kontrolü yaptırdı. Anam sahne o kadar uzundu ki ileri sarıyorum sarıyorum bitmiyor. Şinasi eve gelince o müzisyen çocuk gidiyor yerine içine namus belasına kardeşini öldürmeye hazır aşiret çocuğu geliyor. Kardeşini duvara çarpan Şinasi kıza kiminle birlikte olduğunu soruyor, ağzıyla burnunun yer değiştirmesinden korkan Aslı da sevgilisi Emre’nin adını verir. Arenada matador arayan kızgın boğa gibi Emre’yi arayan Şinasi, Godfather’in bacısını dövdü diye eniştesini sokakta pataklayan Santino’su gibi Emre’yi tuttuğu gibi yere çalar. Sokak ortasında esnaf tekmesiyle daldığı Emre’yi kapıcı tekmesiyle paralayan Şinasi eğer bacısını almazsa Bruce Lee tekmesiyle ölüm vuruşu yapmakla tehdit eder. Dayaktan sonra evinin yolunu tutan Emre’nin anasını görünce o kızı mahallenin delisine verin ama bu çocuğa vermeyin dedim. Hayır, bir de damadın anası kınalı kızıl saçından gaz alıp kendini İrlanda prensesi mi sanıyor nedir? Bizim ailenin ağırlığı var, biz asil bir aileyiz tribine girmiş. Sarayda mı büyüdün kıvırcık diyesi geliyor insanın. 

Erdal hangisi ya da İskender nerede?


Orhan Kemal’in aynı adlı romanından uyarlanan dizide insanın kafasını karıştıran ve tez zamanda cast ekibinin cevap vermesi gereken bir soru var. Yahu bu çocuklardan hangisi Erdal?  Casta baktım Erdal’ın karşısında Barış Aytaç yazıyor, o zaman kitapta çirkinliğinden dem vuran ayva suratlı İskender’i Özgür Çevik oynuyor. Yahu bu ne biçim şaka? Özgür Çevik’in çirkin bir adamı oynaması için karşıdan karşıya geçerken tır altında kalması filan gerekir. Bayağı bayağı yakışıklı adama ayva suratlı İskender karakterini nasıl oynatıyorsunuz siz? Bir de bu Kıvanç Tatlıtuğ tipi Adanalı nedir? Adana’dan göç eden ailenin Selanik göçmeni gibi oğulları var, hem de o anne ve babadan. Yahu Şemsi İnkaya ile Bedia Ener’in nasıl sarışın mavi gözlü çocukları olabilir?

Shura ve Petro seçimine şapka çıkartıyorum


Ülkemizin yeni dönem Best selleri olan Kurt Seyit ve Shura’nın diziye uyarlanacağı haberi gündeme bomba gibi düşünce ben bi heyecanlanmıştım. Dizi için sağlam prodüksiyon yapılmış, yapımcı da kesenin ağzını açmıştı ki dizinin reytinglerin epey altında kalması resmen soğuk duş etkisi yarattı. Bence bunda en büyük etken dizinin doksan küsur dakika olmasından çok başarısız cast seçimiydi. Bahsi geçen kitap Aşkı Memnu gibi lise edebiyat hocasının not zoruyla okuttuğu bir klasik değildi, dizisi çekilmeden önce bile otuz kusur baskı yapmış bir kitaptı. Yani Kıvanç hayranı ergenler dahil bu kitabı okumuşlardı, casttaki görmesi imkansız hataların onlar da farkındaydı. Bak sayın yapımcı bey ağabey o dizi için hayvan gibi para verip deve yüküyle de para kazanmak istiyorsan elimde olan oyuncularla bir şey yapın ya kafasında olmayı geçeceksin bir kere. Ünlü ama karakterle hiç alakası olmayan oyunculara reklam yapıp Arap Boşnak kökenli kızı ülkemizin Avrupai yüzü diye radyo yayınlarında reklam etme. Çünkü yetiştiğin toplumu sen de gayet iyi biliyorsun ki bizde Penelope Cruz’a değil Scarlett Johansson’a Avrupai tipli denir. Siyah beyaz resminde bile sarışın mavi gözlü olduğu görülen tipik Rus kızının Farah Zeynep’le ne alakası var? Petro desen kitabı okurken bu kaşlarına kadar sarışın olan saman sarısı saçlı, gözleri birbirine yakın mavi gözlü sinsi elemanın adının geçtiği yerlerde aklıma hep Alman futbolcu Bastian Schweinsteiger gelmişti. Ama diziyi izleyince yakışıklılıkla alakası olmayan Petro’yu best model Birkan Sokullu oynamış. Üstelik saman sarısını geçtim adamın şifa niyetine ucundan köşesinden bir tel sarı saçı bile yok! Tatya desen Tatar’ın uzun boylusu olması gerekirken Shura’dan daha Rus. Dizide başarılı olan tek cast seçimi Valentina, çünkü gerçekte de Valentina hanım bacısı Shura’dan dizide olduğu gibi daha güzel. Ha dizi memlekette tutmaz ama Orta Doğu ve Balkanları kasıp kavurur orası ayrı, çünkü Orta Doğu ve Balkanlardaki izleyici dizinin uyarlandığı kitabı bilmiyor. Onlar sadece Kıvanç’la Farah çift olarak yakışmamış filan derler.   

Sıska fabrika işçisi Güllü ve İstanbul beyefendisi Muzaffer bey


Orhan Kemal’in aynı adlı romanından uyarlanan dizide yeğeninin aşık olduğu kıza göz koyup onu kendine alan Sorbonne Üniversitesinde eğitim görmüş gibi Fransız, İstanbul beyefendisi gibi Türkçe konuşan Adanamızın güzel şivesinden nasibini almamış bir Muzaffer bey var ki Aman Allah’ım adam adeta beyaz atını evde unutmuş bir prens. Güllü desen sabahtan aksama kadar fabrikada sürünen kırk beş kiloluk kürdan bacaklı, fabrikada canı çıkmasına rağmen elinde bir gram nasır olmayan tırnağı bile kırılmamış bir hanım kızımız. Orjinalde ise Muzaffer bey böylem Erol Taş gibim kaba saba bir ağabeyimiz Güllü de tosun gibiydi maşallah.

Sarı çıyan(!) Kamran diyor ve susuyorum 


Yazıktır günahtır bu kitap biri film ikisi dizi olmak üzere üç defa uyarlanmasına rağmen üçünde de cast ekibi Kamran karakterini seçerken neyi düşünüyormuş muamma. Acaba zavallı cast masum da her şey yapımcının suçu mu? Bakınız Feride karakteri üç yapım için de kitaptan fırlamış kadar orjinale yakınken Kamran karakterinin kitapla uzaktan yakından alakası yok. Şimdiye kadar kitaptaki Kamran karakterine en yakın Kamran yeşil gözlerinin hatırına Kenan Kalav. Kitapta sarışın, yeşil gözlü, kadınsı derecede nazik olan Kamran’a Feride kendisinde olmayan  bu özelliklerden dolayı aşık oluyor. Aldatıldığını öğrenince çılgına dönen Feride Kamran ne zaman aklına gelse ona sarı çıyan diyerek nefretini dile getiriyor, Kamran’ın yeşil gözlerini hatırlatıyor diye incir reçelinden tiksiniyor kadın. Allah aşkına sırasıyla Kartal Tibet, Kenan Kalav ve Burak Özçivit’i Kamran karakteri için seçenlerin aklından ne geçiyordu acaba? Hele son dizi uyarlamasında cilveli Feride neyin nesiydi? Kamran’a olan ilgisini belli etmek kim Reşat Nuri’nin çılgın Çalıkuşu kim? Dul Neriman’ı Begüm Kütük gibi bir afete oynattık bari kadını daha fazla gösterelim diye Kamran’a yamamak nedir? Ayrıca gençlik tribine giren Neriman da gerçek dışı yahu, o kadın zaten genç. Arzu Tramvayı’nda yaşlılık bunalımına giren Blanche’nin kardeşini oynayan Stella’dan daha genç göstermesi gibi genç olmasına rağmen kendisinden dört yaş küçük Kamran’ın annesiymiş gibi tribe giren bir Neriman var. 

İlkbahar yaz sosyete kreasyonu’nu bize tanıtan Aşkı Memnu


Ah Bihter vah Bihter, kitabı okuyanın haline acıyacağı kendisinden güzel ve gençler diye kızlarını çekemeyen şirret bir anaya sahip kadın dizi sayesinde fettan bir seks objesine döndü. Halit Ziya Uşaklıgil’in Gustav Flaubert’in Madam Bovary’sinden esinlenerek yazdığı fakat Madam Bovary’den bile daha çarpıcı olan kitap zamanın çok ötesinde. Ne bileyim bana yazar yürek yemiş gibi geldi. Fransa da bile kocasını kan bağı olmayan adamlarla aldatan Madam Bovary ortalığı ayağa kaldırmışken Müslüman ve gelenekçi bir ülkede kocasını adamın yeğeniyle aldatan Bihter’in ortalığı ayağa kaldırması beklenir. Halit Ziya döneminin en cesur yazarlarından biri, zira Yunan mitolojisinden aşırı etkilenen yazarın Aşkı Memnu’su Elektra kompleksli kadınlardan geçilmiyor. İki dizide de hissedilmese de kitapta bariz olan şey Nihal’in babasına olan aşırı düşkünlüğünün Elektra kompleksinden kaynaklı olmasıydı. Bülent’i kardeşi değil oğlu gibi gören Nihal, çocuğun Bihter’e anne demesiyle çılgına döner. Dizinin aksine kitapta Bihter’i oldukça darlayan Nihal evlat olsa sevilmez cinstendi. Öte yandan babasını annesinin aşüfteliği yüzünden çocuk yaşta kaybeden Bihter de Adnan beyi ikinci bir baba gibi görmekte. Hatta Adnan onunla birlikte olmak istedi diye adama beni çok kırdınız Adnan bey diye sitem etmekte. Çünkü kadın kocasını kocadan çok baba olarak görüyor. Yani dizideki gibi Adnan’a aşık olup da daha sonra hormonlarının etkisine kapılıp kaslı Behlül’ün çekim gücüne kapılmıyor. Behlül desen dizideki gibi Bihter’in mezarı başında zırıl zırl ağlayacak kadar kadına aşık değil, gerçekler ortaya çıkınca kendi kıçını kurtarmak için ardına bile bakmadan kaçıyor. Evin hizmetçileri desen adeta gıybet canavarı haşereler, dizinin meraklı ama zararsız hizmetçileriyle alakası yok. Nihal’i gördükleri yerde kenara çekip Bihter konusunda atıp tutuyorlar. Kızı, Bihter konusunda dolduruşa getiren hizmetçiler hiçte dizide gösterildiği kadar masum değil. Fakat incelediğimiz dokuz diziden yola çıkarak uyarlamalar konusunda şu kesin bilgiyi verebilirim; Eğer bir kitap uyarlayacaksanız bunu çoğunluğun okuduğu, çok satan kitaplardan değil de lisede silah zoruyla okutulan Türkçeye çevrilmiş halini bile dedelerimizin zor anlayacağı kitaplardan seçin. Mesela Aşkı Memnu gibi… Çok iyi hatırlıyorum isminde yasak aşk geçiyor diye kitabı alıp da iki sayfa okuyamadan ben bundan bir şey anlamadım diye kitabı geri koyan bir yığın öğrenci olduğunu. Aşkı Memnu ve Yaprak Dökümü sakız gibi uzadı, suyu çıktı diye çok eleştirilmiş. Konusundan iyice saptı diye rahmetli öbür taraftan da mı yazmaya devam ediyor diye tepkilerle karşılansa da zamanında not olsun diye özetini okuyan lise öğrencilerinin okuduğu kitaplardan altı sezon dizi çıkarken çoğunluğun okuduğu Kurt Seyit ve Shura gibi bir kitaptan prestij olsun diye yirmi bir bölümlük dizi zor çıkar. 





1 yorum: