Sinema Tarihinin Evlat Olsa Sevilmez İkilisi Veda ve Oktay’ın
Aynı Ebeveyn Tarafından Büyütüldüğü İzlenimini Veren Benzerlikleri
Hollywood’un 1945 yapımı kara filmi ve Yeşilçam’ın 1976
yapımı dram filminde yer alan iki karakter düşünün ki, sanki farklı zaman
diliminde yaşamış aynı kişi gibi birbirlerine benzesin. Mildred Pierce’nin
Veda’sı ve Aile Şerefi’nin Oktay’ı bir elmanın iki yarısı misali birbirini
tamamlayan iki karakter. Eğer bahsi geçen iki filmden birini izledinizse siz de
ne dediğimi anlarsınız. James M. Cain’in romanından uyarlanan senaryosunu
Ranald MacDougall’ın yazdığı Michael Curtiz’in yönettiği 1945 yapımı kara
filmimiz Mildred Pierce, ikinci dünya savaşı sonrası bozulan aile yapısı ve
kadınların iş hayatına atılışını protesto niteliğinde bir film. Bağımsız
kadınımız Mildred, ketum kocasının başka bir kadınla brendi içip briç
oynamasını sineye çekmeli ve iş aramaya meyilli olmayan herifini her daim
başının üzerinde tutmalıdır. Kocasından boşanırsa kocasının arkadaşı tarafından
bile avlanmaya açık bir av durumuna düşecek olan Mildred hanım, başında beyi
olmazsa maazallah evlat diye Veda gibi bir adet stajyer şeytan yetiştirir. Öte
yandan senaryosunu Sadık Şendil’in yazdığı, Orhan Aksoy’un yönettiği 1976
yapımı Aile Şerefi de tıpkı Mildred Pierce gibi aile birliğinin önemine dikkat
çeken bir filmdir. Sucu Rıza’nın geniş ailesi çeşitli maddi sıkıntılar yaşasa
da bir arada ve mutlu bir ailedir. Buna karşın tıpkı Veda gibi Oktay da
toplumun onayladığı bir aile yapısına sahip değildir. Annesiz büyüyen Oktay,
bekar babasıyla kuralsız bir hayat sürer. Sinema tarihinin iki itici
karakterinin aile hayatından karakter yapısına kadar şaşırtıcı benzerliklerini
irdeleyeceğim bu haftaki yazımda resmen prezervatif reklamı gibi olacak.
Mevlam hepimizi böyle sevimsiz evlatlardan korusun mu desem, yoksa Mevlam
hepimizi böyle kifayetsiz ebeveynlerden uzak tutsun mu desem bilemedim. İki
kötü yetiştirilmiş karakterin birbirine bu kadar benzemesi beni şaşırtmadı
aslında. İşte Amerikan vatandaşı Veda ile Anadolu’nun kimliği oturmamış üyesi
Oktay’ın izleyende kardeşmiş hissi uyandıran dokuz benzerliği.
İkisi de lüks arabalara düşkün zengin çocuğu
Veda da Oktay gibi son model, üstü açık ve tabi ki lüks
araçlara düşkünlüğüyle bilinir. Oktay gibi Bağdat caddesinde, saçları ahenkle
dans eden arkadaşlarıyla beş binine yarış yapıyor mu bilinmez. Fakat ikili için
spor arabanın işlevi oldukça farklıdır. Bu aslında karakterlerimizin
zenginliğinin kuşağıyla alakalıdır. Veda, Oktay gibi doğma büyüme zengin değildir.
Orta sınıf bir ailede yetişmiş ama çocukluğundan beri York Düşesi gibi soylu
olma hevesindedir. Onun için sadece zenginlik yetmez ayrıca asalet ve soyluluk
meraklısı da bir karakterdir Veda. Bu yüzdendir ki Monte Beragon onun için bir
sevgiliden çok asil olduğu için önemlidir ve onu kaybetmek istemez. Oktay’ınsa
bu tip dertleri yoktur. Zengin bir aileye doğup elde etmek istediği her şeye
parayla sahip olduğu için onun asil olmak gibi bir derdi yoktur. Çünkü her ne
kadar şımarık olsa da görmemiş olmadığı için Veda gibi görgüsüz değildir. Ama Veda
ağır görgüsüzdür. Bu yüzden de spor araba gibi zenginlik statüsü sayılan her
şeye delice bir tutkusu var. Oktay içinse spor araba zenginlik statüsünden çok
dışarı çıkarken kullanacağı sıradan bir eşyadır.
Karakterleri kadar olmasa da izleyeni gıcık edecek tipleri
var
İki filmi izleyen seyircinin %90’ı tartışmasız Oktay ve Veda’nın
ağzının ortasına terlik geçirmek isteyecektir. Gerek tavırları gerek duruşları
ile izleyicide evlat olsa sevilmez hissi uyandıran ikilimiz sadece mizaç olarak
değil hacimli saçları ve kavisli kaşlarıyla da birbirinin kopyası.
İkisinin de arkadaş ortamı pek iç açıcı değil
Veda o kadar uyuz bir karakter ki yaşıtlarının yanına
yanaşacağını sanmıyorum. Annesinin yanında çalışan garson kızlardan annesinin
adını kullanarak, zorla, ödemeyeceği borçlar alan bir karakterle kim arkadaşlık
etmek ister ki? Veda’nın yanında onun iticiliğini çekebilen gene kendisi gibi
itici ikili Monte Beragon ve Wally Fay’den başkası değil. Monte dönemin toplum
yapısına uygun olmayan bir karakterdir. Çünkü dönemin erkek algısının tersine
Monte çalışmayı reddedip karısının parasını yiyen bir karakterdir. Yani toplumun
olumladığı, çalışıp evine bakan erkek imajından çok uzaktır. Ailesinden kalan
yüklü mirası tembelliği sayesinde yok eden Monte’nin soyadı dışında bir şeyi
kalmamıştır. Çalışmadan rahat bir hayat sürme derdinde olan eğlence düşkünü
Monte ve onun dişi versiyonu Veda’nın arkadaş olması gayet normaldir. Veda’nın
ikinci arkadaşı olan Wally desen tıpkı Veda gibi çıkarcı ve para düşkünü olduğu
için onun da Veda ile iyi geçinmesi oldukça normal. Arkadaşının karısında gözü
olan ve adam evi terk edince ilk iş gecenin bir vakti kadının kapısına dayanmak
olan bir adamdan bahsediyoruz. Annesine sarkıntılık yapan Wally için Veda’nın
tepkisiyse kız ruhunu paraya satar dedirtecek cinsten. Wally zengin bir adam
olduğu için annesinin bu karakterdeki bir adamla evlenmesini istiyordu Veda. Oktay
da illetti ama Veda’nın görgüsüzlükten ve saf kötülükten kaynaklanan bir
illetliği vardı. Oktay’ın arkadaş çevresine gelince onlar da Oktay gibi baba
parasıyla geçinen tiplerdi. Zeka seviyesi olarak beş yaşındaki bir çocukla eş
değer olan Oktay ve arkadaşlarının kavga edip düğün basmayı da oyun sandıkları
için Zeynep’in ağabeylerinden bir temiz dayak yemişlikleri de vardı.
Çocuk yetiştirme konusunda sınav yapılsa barajı aşamayacak
ana babaya sahipler
Şimdi gelelim bu iki Frankenstein canavarının yaratıcısı olan Fehmi
bey ve Mildred hanıma. İzleyende Mildred, kızı Veda hapse düşünce bunalıma
girmiş, o sırada Amerika’ya çalışma izniyle gelen Fehmi’yle tanışıp evlenmiş,
Oktay’ı doğurup onun da Veda gibi para meraklısı bir çocuk olduğunu görünce
kalpten gitmiş, karısından kalan mirasla zengin olan Fehmi de oğlunu alıp
memleketine dönmüş izlenimi yaratmıyor da değil hani. Tıpkı Oktay ve Veda gibi
Mildred ve Fehmi de birbirine çok benziyor. İkisi de fakir bir hayat yaşamış ve
yokluk çekmiş bu yüzden çocukları da onlar gibi yokluk çeksin istemiyor ve
onlara ne isterlerse veriyorlar. Bir nevi kendi yoksunluklarını çocukları ile
tatmin etmeye çalışan ikilimizin başarısız bir ebeveyn olduğunu anlamak için
psikoloji doktorası yapmaya gerek yok. İkisi de sıfırdan zengin olan Mildred ve
Fehmi’nin çocukları için yapmayacağı şey yok. Mildred, para için milyarder bir
genci ağına düşüren kızıyla tartışmaya başlar ve Veda annesine tokat atmaktan
çekinmez. Onun gibi kalitesiz olamayacağını söyleyen kalitesiz kızı tekrar eve
geri dönsün diye Mildred, kalkıp soylu ama beleşçi eski kocası Monte’ye geri
döner. Çünkü Monte soylu bir soyada sahiptir ve bu asalet ruhunda zerre asalet
bulunmayan Veda’yı Mildred’e geri döndürecektir. Fehmi beyse oğlum bir yana
dünya bir yana diyerek gireceği buzdolabı işinde dolap markası olarak oğlunun
adını kullanmak isteyecek kadar oğluna aşıktır. Oğluna kız isteme sahnesiyle
izleyiciye felç geçirten Fehmi beyin oğlu kadar olmasa da egosuna olan tutkusu
da dikkat çekicidir. “Beni, koskoca Fehmi’yi kovdular!” ve “Siz kim oluyorsunuz da benim oğlumu
dövüyorsunuz!” diyen egoist Fehmi, Mildred kadar fedakar olamasa da oğlu Oktay
için her türlü pisliğe bulaşacak bir babadır.
Koca film boyunca bir defa ağlama eğilimi gösterdiler
Gerçi ona da ağlamak demek ne kadar doğrudur bilinmez. Çünkü Veda
kardeşinin ani ölümü üzerine Oktay’da uzun uğraşlara rağmen Zeynep’in kendisine
yüz vermemesi üzerine ağlar. Hatta Oktay’ınki ağlamaktan çok sarhoşluğun
etkisiyle yakınmadır. Babası Fehmi’yle aralarında geçen Zeynep ve ailesi
hakkındaki iğrenç konuşmanın ardından Fehmi beyin pazardan meyve alır gibi
Zeynep’i kendine alacağını öğrenen Oktay’ın kısa süreli yakınması bile kaybolur.
Ebeveynlerle tartışma konusunda birbirlerinden ayrılsalar da
Film boyunca Oktay bir Veda ise iki defa ebeveyni ile
tartışmıştır. Başta da dediğim gibi Veda’nın görgüsüzlüğe dayalı şeytani bir
kötülüğü, Oktay’ınsa şımarıklık kaynaklı, istediğini elde etme hırsı vardı. Veda
annesinden nefret ederken Oktay’ın babasına karşı bir nefreti hatta kötü bir
hissi bulunmuyordu. Bu yüzden ikilinin ana babasıyla olan tartışması da
birbirinden farklı oluyor. Mesela Veda annesini tokatlayacak kadar ileri
giderken, Oktay babasının azarlamaları karşısında susup halı deseni inceleyecek
kadar tepki verir. Gerçi kendisi zengin olduğu için halıdan çok heykel deseni
filan incelemiştir ya.
Veda’nın Monte’ye Oktay’ınsa Zeynep’e olan yapışmaları adeta
bir yengecin avına yapışması gibiydi. Farkındaysanız ikili hoşlanılan kişiye
karşı o kadar benzer bir yapışma sergiler ki, hoşlanılan kişiye yapışırken bile
aynı eli kullanırlar. Üvey babasını soylu soyadı için seven Veda, adamın
annesinden boşanıp onunla evleneceğini düşünmektedir. Öyle ki Monte senin gibi
şımarık birine aşık olacağımı nasıl düşünürsün diye terslediğinde bile soylu
soyadından ayrılmak istemez. Onun için önemli olan Monte değil Monte’nin sahip
olduğu asil soyadıdır. Oktay için önemli olansa Zeynep değil Zeynep’i elde
etmektir. Parası sayesinde daha doğrusu babasının parası sayesinde
çocukluğundan beri her şeyi elde etmeye alışık olan Oktay, Zeynep’i bir türlü
elde edemeyince kızı saplantı haline getirir. Onunla evlenmek istemesi bile
kızı ancak bu şekilde elde edeceğine inanmasıdır. Adam toplumun en önemli yapı
taşlarından aile olmayı bile egosunu tatmin edip, Zeynep’i elde etmek için
ister. Kız istemeye bile babasını tek başına gönderir. Kız istemeye babasıyla
gitmez çünkü o, Zeynep’le evlenmeyi kızı gerçekten sevdiği için istemez. Babasını
evde bekler ve adam gelince oyuncak isteyen çocuk misali “Verdiler mi kızı?”
diye sorar.
İkisi de cana kıymaktan çekinmedi suça bulaştı
Veda kendisini sevmeyen Monte’nin asil soyadına asla sahip
olamayacağını anlayınca adamın üzerine kurşun yağdırır. Oktay’sa Zeynep’in
başkasıyla nişanlandığını öğrenince kızı kaçırmaya kalkışır. Onu bile
beceremeyip eline yüzüne bulaştıran gerzek Oktay, kardeşini kurtarmaya çalışan
Selim’i filmde görüldüğü ilk andan beri elinden düşürmediği saf çelik bıçağıyla
bıçaklar. Mildred’le Fehmi’nin farkı ise burda ortaya çıkar. Zira Mildred
kızının artık iflah olmayacak bir canavar olduğunu anlayınca onu polise teslim
etmek ister. Oysa Fehmi birini öldürdüğünü söyleyip korkudan sızlanan oğluna “Seni
yurtdışına kaçıracağım, korkma polislere vermem, sana kimse bir şey yapamaz! Sen,
bana, babana güven!” diye oğlunu kanundan kaçırmaya çalışır. Tıpkı Mildred ve
Fehmi gibi Oktay ve Veda arasındaki farkta bu sahnede ortaya çıkar. Çünkü Veda
en başından beri Oktay’dan zekidir. O, bu halinin sorumlusunun annesi olduğunun
farkındadır. Oysa Oktay’ın daha kendi durumundan bile haberi yoktur. Veda
kötüdür, bu seçim onundur. Oktay’sa kötüdür ama bu seçim ondan çok
babasınındır. Oktay babasıyla “Yaşa! Benim aslan babam!” diye çocukça konuşmalar
yapar. Oysa Veda nefret ettiği annesine beni bu hale sen getirdin şimdi bana
sırt çeviremezsin diyecek kadar kötü ama gerçekçidir. Oysa Oktay film biterken
bile hiçbir şeyin farkında olamadan ölüm anında bile onu kurtaracağına inandığı
babasına seslenerek gitti.
İki film de Veda ve Oktay’ın yaptıklarının sonucuyla hayatı
değişen karakterleri gözler önüne sererek açılır. Yani iki film de klasik bir
senaryosal kurguyla başlamadı. Aile Şerefi Oktay yüzünden sakat kalan Murat’ın, ailesinin Oktay’dan önceki mutlu günlerini izleyiciye anlatmasıyla başlıyor. Mildred Pierce
ise kızı Veda’nın cinayet işlediğini öğrenen Mildred’in yaşadığı vicdan azabını
ekranlara taşıyarak açılıyor. Film boyunca
çemçük ağızlı yılan Veda’ya sinir olan izleyici kitlesi, anası tarafından
şımartılan bu stajyer şeytanın bir kötülük yapacağına emindi. Sonunda Veda da
onları haksız çıkarmayıp filmin ikinci iticisi Monte’yi öldürdü. Önce kızını
polise teslim etmeyi düşünen Mildred, daha sonra onun bu durumunun kendi suçu
olduğunu anlayıp kızını kaçırmaya karar verdi. Cinayeti de en az Monte kadar
itici olan Wally’nin üzerine atmayı planladı. Mildred da Fehmi’den zeki olduğu
için planlı programlı hareket ediyor şimdi. Fakat filmin sonunda yüce adalet
suçluyu yakaladı ve mahpus damına yolladı. Aile Şerefi’nde ise filmin kötü
çocuğu Oktay, arkadaşlarıyla bir olup Zeynep’i kaçırmaya çalışır. Zeynep’in
kişisel çabalarıyla Oktay ve salatalık beyinli arkadaşları kaza yapar. Arabanın
yoldan çıkmasıyla Zeynep’i yaya olarak kaçırmaya çalışan Oktay, kıza tecavüze
yeltendiği sırada ortanca ağabey Selim yetişir. Selim tarafından sille tokat
dövülen Oktay da saf çelik bıçağıyla Selim’i bıçaklar. Şok geçiren Oktay’ı yaka
paça olay yerinde uzaklaştıran arkadaşları Oktay’ı evin kapısı önüne mi
bırakmışlar bilinmez. Eli kanlı oğlunu gören Fehmi ise kurtar beni baba diye
ağlayan oğlunun elini yüzünü yıkayıp kaçırmaya çalışır. O sırada sucu Rıza, babadan kalma çifteyle Oktay’ın evini basar ve ailesinin şerefi için Oktay’ı
domdom kurşunu ile vurur. Son sözleri baba olan Oktay, öbür tarafa gidince Rıza
bey hapse düşer de Fehmi’nin sonu cidden şaibeliydi. Aşk-ı Memnu’nun Firdevs
hanımının bile sonunu gören bu sinefil bünye Fehmi’ye ne olduğunu da merak
ediyor. Evlat acısıyla sucu Rıza’nın ailesini yok etmediğini son sahneden
anlıyoruz. Acaba üzüntüden felç mi geçirdi, kalpten o da oğlunun yanına mı
gitti ya da Oktay’ın ölümünden sonra kendini dine verip hayır işlerine mi
adadı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder