9 Aralık 2017 Cumartesi

Sinema Tarihinin Evlat Olsa Sevilmez İkilisi Veda ve Oktay’ın Aynı Ebeveyn Tarafından Büyütüldüğü İzlenimini Veren Benzerlikleri


Hollywood’un 1945 yapımı kara filmi ve Yeşilçam’ın 1976 yapımı dram filminde yer alan iki karakter düşünün ki, sanki farklı zaman diliminde yaşamış aynı kişi gibi birbirlerine benzesin. Mildred Pierce’nin Veda’sı ve Aile Şerefi’nin Oktay’ı bir elmanın iki yarısı misali birbirini tamamlayan iki karakter. Eğer bahsi geçen iki filmden birini izledinizse siz de ne dediğimi anlarsınız. James M. Cain’in romanından uyarlanan senaryosunu Ranald MacDougall’ın yazdığı Michael Curtiz’in yönettiği 1945 yapımı kara filmimiz Mildred Pierce, ikinci dünya savaşı sonrası bozulan aile yapısı ve kadınların iş hayatına atılışını protesto niteliğinde bir film. Bağımsız kadınımız Mildred, ketum kocasının başka bir kadınla brendi içip briç oynamasını sineye çekmeli ve iş aramaya meyilli olmayan herifini her daim başının üzerinde tutmalıdır. Kocasından boşanırsa kocasının arkadaşı tarafından bile avlanmaya açık bir av durumuna düşecek olan Mildred hanım, başında beyi olmazsa maazallah evlat diye Veda gibi bir adet stajyer şeytan yetiştirir. Öte yandan senaryosunu Sadık Şendil’in yazdığı, Orhan Aksoy’un yönettiği 1976 yapımı Aile Şerefi de tıpkı Mildred Pierce gibi aile birliğinin önemine dikkat çeken bir filmdir. Sucu Rıza’nın geniş ailesi çeşitli maddi sıkıntılar yaşasa da bir arada ve mutlu bir ailedir. Buna karşın tıpkı Veda gibi Oktay da toplumun onayladığı bir aile yapısına sahip değildir. Annesiz büyüyen Oktay, bekar babasıyla kuralsız bir hayat sürer. Sinema tarihinin iki itici karakterinin aile hayatından karakter yapısına kadar şaşırtıcı benzerliklerini irdeleyeceğim bu haftaki yazımda resmen prezervatif reklamı gibi olacak. Mevlam hepimizi böyle sevimsiz evlatlardan korusun mu desem, yoksa Mevlam hepimizi böyle kifayetsiz ebeveynlerden uzak tutsun mu desem bilemedim. İki kötü yetiştirilmiş karakterin birbirine bu kadar benzemesi beni şaşırtmadı aslında. İşte Amerikan vatandaşı Veda ile Anadolu’nun kimliği oturmamış üyesi Oktay’ın izleyende kardeşmiş hissi uyandıran dokuz benzerliği.

İkisi de lüks arabalara düşkün zengin çocuğu


Veda da Oktay gibi son model, üstü açık ve tabi ki lüks araçlara düşkünlüğüyle bilinir. Oktay gibi Bağdat caddesinde, saçları ahenkle dans eden arkadaşlarıyla beş binine yarış yapıyor mu bilinmez. Fakat ikili için spor arabanın işlevi oldukça farklıdır. Bu aslında karakterlerimizin zenginliğinin kuşağıyla alakalıdır. Veda, Oktay gibi doğma büyüme zengin değildir. Orta sınıf bir ailede yetişmiş ama çocukluğundan beri York Düşesi gibi soylu olma hevesindedir. Onun için sadece zenginlik yetmez ayrıca asalet ve soyluluk meraklısı da bir karakterdir Veda. Bu yüzdendir ki Monte Beragon onun için bir sevgiliden çok asil olduğu için önemlidir ve onu kaybetmek istemez. Oktay’ınsa bu tip dertleri yoktur. Zengin bir aileye doğup elde etmek istediği her şeye parayla sahip olduğu için onun asil olmak gibi bir derdi yoktur. Çünkü her ne kadar şımarık olsa da görmemiş olmadığı için Veda gibi görgüsüz değildir. Ama Veda ağır görgüsüzdür. Bu yüzden de spor araba gibi zenginlik statüsü sayılan her şeye delice bir tutkusu var. Oktay içinse spor araba zenginlik statüsünden çok dışarı çıkarken kullanacağı sıradan bir eşyadır.

Karakterleri kadar olmasa da izleyeni gıcık edecek tipleri var


İki filmi izleyen seyircinin %90’ı tartışmasız Oktay ve Veda’nın ağzının ortasına terlik geçirmek isteyecektir. Gerek tavırları gerek duruşları ile izleyicide evlat olsa sevilmez hissi uyandıran ikilimiz sadece mizaç olarak değil hacimli saçları ve kavisli kaşlarıyla da birbirinin kopyası.

İkisinin de arkadaş ortamı pek iç açıcı değil


Veda o kadar uyuz bir karakter ki yaşıtlarının yanına yanaşacağını sanmıyorum. Annesinin yanında çalışan garson kızlardan annesinin adını kullanarak, zorla, ödemeyeceği borçlar alan bir karakterle kim arkadaşlık etmek ister ki? Veda’nın yanında onun iticiliğini çekebilen gene kendisi gibi itici ikili Monte Beragon ve Wally Fay’den başkası değil. Monte dönemin toplum yapısına uygun olmayan bir karakterdir. Çünkü dönemin erkek algısının tersine Monte çalışmayı reddedip karısının parasını yiyen bir karakterdir. Yani toplumun olumladığı, çalışıp evine bakan erkek imajından çok uzaktır. Ailesinden kalan yüklü mirası tembelliği sayesinde yok eden Monte’nin soyadı dışında bir şeyi kalmamıştır. Çalışmadan rahat bir hayat sürme derdinde olan eğlence düşkünü Monte ve onun dişi versiyonu Veda’nın arkadaş olması gayet normaldir. Veda’nın ikinci arkadaşı olan Wally desen tıpkı Veda gibi çıkarcı ve para düşkünü olduğu için onun da Veda ile iyi geçinmesi oldukça normal. Arkadaşının karısında gözü olan ve adam evi terk edince ilk iş gecenin bir vakti kadının kapısına dayanmak olan bir adamdan bahsediyoruz. Annesine sarkıntılık yapan Wally için Veda’nın tepkisiyse kız ruhunu paraya satar dedirtecek cinsten. Wally zengin bir adam olduğu için annesinin bu karakterdeki bir adamla evlenmesini istiyordu Veda. Oktay da illetti ama Veda’nın görgüsüzlükten ve saf kötülükten kaynaklanan bir illetliği vardı. Oktay’ın arkadaş çevresine gelince onlar da Oktay gibi baba parasıyla geçinen tiplerdi. Zeka seviyesi olarak beş yaşındaki bir çocukla eş değer olan Oktay ve arkadaşlarının kavga edip düğün basmayı da oyun sandıkları için Zeynep’in ağabeylerinden bir temiz dayak yemişlikleri de vardı.  

Çocuk yetiştirme konusunda sınav yapılsa barajı aşamayacak ana babaya sahipler


Şimdi gelelim bu iki Frankenstein canavarının yaratıcısı olan Fehmi bey ve Mildred hanıma. İzleyende Mildred, kızı Veda hapse düşünce bunalıma girmiş, o sırada Amerika’ya çalışma izniyle gelen Fehmi’yle tanışıp evlenmiş, Oktay’ı doğurup onun da Veda gibi para meraklısı bir çocuk olduğunu görünce kalpten gitmiş, karısından kalan mirasla zengin olan Fehmi de oğlunu alıp memleketine dönmüş izlenimi yaratmıyor da değil hani. Tıpkı Oktay ve Veda gibi Mildred ve Fehmi de birbirine çok benziyor. İkisi de fakir bir hayat yaşamış ve yokluk çekmiş bu yüzden çocukları da onlar gibi yokluk çeksin istemiyor ve onlara ne isterlerse veriyorlar. Bir nevi kendi yoksunluklarını çocukları ile tatmin etmeye çalışan ikilimizin başarısız bir ebeveyn olduğunu anlamak için psikoloji doktorası yapmaya gerek yok. İkisi de sıfırdan zengin olan Mildred ve Fehmi’nin çocukları için yapmayacağı şey yok. Mildred, para için milyarder bir genci ağına düşüren kızıyla tartışmaya başlar ve Veda annesine tokat atmaktan çekinmez. Onun gibi kalitesiz olamayacağını söyleyen kalitesiz kızı tekrar eve geri dönsün diye Mildred, kalkıp soylu ama beleşçi eski kocası Monte’ye geri döner. Çünkü Monte soylu bir soyada sahiptir ve bu asalet ruhunda zerre asalet bulunmayan Veda’yı Mildred’e geri döndürecektir. Fehmi beyse oğlum bir yana dünya bir yana diyerek gireceği buzdolabı işinde dolap markası olarak oğlunun adını kullanmak isteyecek kadar oğluna aşıktır. Oğluna kız isteme sahnesiyle izleyiciye felç geçirten Fehmi beyin oğlu kadar olmasa da egosuna olan tutkusu da dikkat çekicidir. “Beni, koskoca Fehmi’yi kovdular!”  ve “Siz kim oluyorsunuz da benim oğlumu dövüyorsunuz!” diyen egoist Fehmi, Mildred kadar fedakar olamasa da oğlu Oktay için her türlü pisliğe bulaşacak bir babadır.

Koca film boyunca bir defa ağlama eğilimi gösterdiler


Gerçi ona da ağlamak demek ne kadar doğrudur bilinmez. Çünkü Veda kardeşinin ani ölümü üzerine Oktay’da uzun uğraşlara rağmen Zeynep’in kendisine yüz vermemesi üzerine ağlar. Hatta Oktay’ınki ağlamaktan çok sarhoşluğun etkisiyle yakınmadır. Babası Fehmi’yle aralarında geçen Zeynep ve ailesi hakkındaki iğrenç konuşmanın ardından Fehmi beyin pazardan meyve alır gibi Zeynep’i kendine alacağını öğrenen Oktay’ın kısa süreli yakınması bile kaybolur.

Ebeveynlerle tartışma konusunda birbirlerinden ayrılsalar da


Film boyunca Oktay bir Veda ise iki defa ebeveyni ile tartışmıştır. Başta da dediğim gibi Veda’nın görgüsüzlüğe dayalı şeytani bir kötülüğü, Oktay’ınsa şımarıklık kaynaklı, istediğini elde etme hırsı vardı. Veda annesinden nefret ederken Oktay’ın babasına karşı bir nefreti hatta kötü bir hissi bulunmuyordu. Bu yüzden ikilinin ana babasıyla olan tartışması da birbirinden farklı oluyor. Mesela Veda annesini tokatlayacak kadar ileri giderken, Oktay babasının azarlamaları karşısında susup halı deseni inceleyecek kadar tepki verir. Gerçi kendisi zengin olduğu için halıdan çok heykel deseni filan incelemiştir ya.

 Hoşlanılan kişiye yapışma konusunda adeta ruh ikiziydiler


Veda’nın Monte’ye Oktay’ınsa Zeynep’e olan yapışmaları adeta bir yengecin avına yapışması gibiydi. Farkındaysanız ikili hoşlanılan kişiye karşı o kadar benzer bir yapışma sergiler ki, hoşlanılan kişiye yapışırken bile aynı eli kullanırlar. Üvey babasını soylu soyadı için seven Veda, adamın annesinden boşanıp onunla evleneceğini düşünmektedir. Öyle ki Monte senin gibi şımarık birine aşık olacağımı nasıl düşünürsün diye terslediğinde bile soylu soyadından ayrılmak istemez. Onun için önemli olan Monte değil Monte’nin sahip olduğu asil soyadıdır. Oktay için önemli olansa Zeynep değil Zeynep’i elde etmektir. Parası sayesinde daha doğrusu babasının parası sayesinde çocukluğundan beri her şeyi elde etmeye alışık olan Oktay, Zeynep’i bir türlü elde edemeyince kızı saplantı haline getirir. Onunla evlenmek istemesi bile kızı ancak bu şekilde elde edeceğine inanmasıdır. Adam toplumun en önemli yapı taşlarından aile olmayı bile egosunu tatmin edip, Zeynep’i elde etmek için ister. Kız istemeye bile babasını tek başına gönderir. Kız istemeye babasıyla gitmez çünkü o, Zeynep’le evlenmeyi kızı gerçekten sevdiği için istemez. Babasını evde bekler ve adam gelince oyuncak isteyen çocuk misali “Verdiler mi kızı?” diye sorar.  

İkisi de cana kıymaktan çekinmedi suça bulaştı


Veda kendisini sevmeyen Monte’nin asil soyadına asla sahip olamayacağını anlayınca adamın üzerine kurşun yağdırır. Oktay’sa Zeynep’in başkasıyla nişanlandığını öğrenince kızı kaçırmaya kalkışır. Onu bile beceremeyip eline yüzüne bulaştıran gerzek Oktay, kardeşini kurtarmaya çalışan Selim’i filmde görüldüğü ilk andan beri elinden düşürmediği saf çelik bıçağıyla bıçaklar. Mildred’le Fehmi’nin farkı ise burda ortaya çıkar. Zira Mildred kızının artık iflah olmayacak bir canavar olduğunu anlayınca onu polise teslim etmek ister. Oysa Fehmi birini öldürdüğünü söyleyip korkudan sızlanan oğluna “Seni yurtdışına kaçıracağım, korkma polislere vermem, sana kimse bir şey yapamaz! Sen, bana, babana güven!” diye oğlunu kanundan kaçırmaya çalışır. Tıpkı Mildred ve Fehmi gibi Oktay ve Veda arasındaki farkta bu sahnede ortaya çıkar. Çünkü Veda en başından beri Oktay’dan zekidir. O, bu halinin sorumlusunun annesi olduğunun farkındadır. Oysa Oktay’ın daha kendi durumundan bile haberi yoktur. Veda kötüdür, bu seçim onundur. Oktay’sa kötüdür ama bu seçim ondan çok babasınındır. Oktay babasıyla “Yaşa! Benim aslan babam!” diye çocukça konuşmalar yapar. Oysa Veda nefret ettiği annesine beni bu hale sen getirdin şimdi bana sırt çeviremezsin diyecek kadar kötü ama gerçekçidir. Oysa Oktay film biterken bile hiçbir şeyin farkında olamadan ölüm anında bile onu kurtaracağına inandığı babasına seslenerek gitti.

 Filmin sonunda ne Oktay’ın ne de Veda’nın yüzü güldü


İki film de Veda ve Oktay’ın yaptıklarının sonucuyla hayatı değişen karakterleri gözler önüne sererek açılır. Yani iki film de klasik bir senaryosal kurguyla başlamadı. Aile Şerefi Oktay yüzünden sakat kalan Murat’ın, ailesinin Oktay’dan önceki mutlu günlerini izleyiciye anlatmasıyla başlıyor. Mildred Pierce ise kızı Veda’nın cinayet işlediğini öğrenen Mildred’in yaşadığı vicdan azabını ekranlara taşıyarak açılıyor.  Film boyunca çemçük ağızlı yılan Veda’ya sinir olan izleyici kitlesi, anası tarafından şımartılan bu stajyer şeytanın bir kötülük yapacağına emindi. Sonunda Veda da onları haksız çıkarmayıp filmin ikinci iticisi Monte’yi öldürdü. Önce kızını polise teslim etmeyi düşünen Mildred, daha sonra onun bu durumunun kendi suçu olduğunu anlayıp kızını kaçırmaya karar verdi. Cinayeti de en az Monte kadar itici olan Wally’nin üzerine atmayı planladı. Mildred da Fehmi’den zeki olduğu için planlı programlı hareket ediyor şimdi. Fakat filmin sonunda yüce adalet suçluyu yakaladı ve mahpus damına yolladı. Aile Şerefi’nde ise filmin kötü çocuğu Oktay, arkadaşlarıyla bir olup Zeynep’i kaçırmaya çalışır. Zeynep’in kişisel çabalarıyla Oktay ve salatalık beyinli arkadaşları kaza yapar. Arabanın yoldan çıkmasıyla Zeynep’i yaya olarak kaçırmaya çalışan Oktay, kıza tecavüze yeltendiği sırada ortanca ağabey Selim yetişir. Selim tarafından sille tokat dövülen Oktay da saf çelik bıçağıyla Selim’i bıçaklar. Şok geçiren Oktay’ı yaka paça olay yerinde uzaklaştıran arkadaşları Oktay’ı evin kapısı önüne mi bırakmışlar bilinmez. Eli kanlı oğlunu gören Fehmi ise kurtar beni baba diye ağlayan oğlunun elini yüzünü yıkayıp kaçırmaya çalışır. O sırada sucu Rıza, babadan kalma çifteyle Oktay’ın evini basar ve ailesinin şerefi için Oktay’ı domdom kurşunu ile vurur. Son sözleri baba olan Oktay, öbür tarafa gidince Rıza bey hapse düşer de Fehmi’nin sonu cidden şaibeliydi. Aşk-ı Memnu’nun Firdevs hanımının bile sonunu gören bu sinefil bünye Fehmi’ye ne olduğunu da merak ediyor. Evlat acısıyla sucu Rıza’nın ailesini yok etmediğini son sahneden anlıyoruz. Acaba üzüntüden felç mi geçirdi, kalpten o da oğlunun yanına mı gitti ya da Oktay’ın ölümünden sonra kendini dine verip hayır işlerine mi adadı? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder