21 Ağustos 2017 Pazartesi

Türk Sinemasının En İyi Senaristlerinden Sadık Şendil’in Her Biri Hafızalara Kazınmış 15 Efsane Senaryosu

   Arzu film bünyesinde kadrolu senarist olarak çalışan Sadık Şendil, senaristliğinin yanında güfteci kimliğine de sahiptir. 1913 İstanbul doğumlu olan Sadık Şendil’in babası Lozan’da görev almıştır. Eğitim hayatına Saint Michel Fransız Lisesinde başlayan ünlü senarist daha sonra Galatasaray Lisesine geçmiş. Liseden sonra Tütün Eksperliği yüksekokulunda okuyan senarist, okuldan sonra Ziraat Bankası’nda tütün eksperi olarak çalışır. Tütün eksperliği yaparken bir yandan da Bakırköy Halk evinde oyun yazıp yöneten senarist, sinemaya Cahide Sonku ve Zeki Müren’in oynadığı 1953 yapımı Beklenen Şarkı filmiyle giriş yapar. Türk sinemasına en az 200 civarı senaryo bırakan Sadık Şendil, içinde Kanlı Nigar ve Yedi Kocalı Hürmüz’ün de bulunduğu sekiz tiyatro eserine de imza atmıştır.
   Özellikle başrolünde Kemal Sunal’ın olduğu filmlerin çoğunu yazan senarist, Rıfat Ilgaz’ın eseri olan Hababam Sınıfı serilerini senaryolaştırmıştır. Çok sevdiği ikinci eşi Lahut hanımın penisilin alerjisi yüzünden ölümünün ardından “Senede Bir Gün” adlı şarkıyı yazmıştır. Ayrıca Yeşilçam filmlerinde duymaya bolca alışık olduğumuz “Seven Ne Yapmaz?” adlı şarkının da sözlerini yazmıştır.
   Kalbimin Efendisi (1970), Sev Kardeşim (1972) ve Oh Olsun (1974) olmak üzere üç defa Antalya Film Festivalinde en iyi senarist ödülünü alan Sadık Şendil, 1986 yılında uyurken geçirdiği kalp krizi sonucunda 73 yaşında vefat etmiştir.
   Hakkında anlatılan bir anektod kendisinin ne kadar er ya da geç lafı gediğine koyan bir kişilik olduğunun da kanıtı. Sadık Şendil bir gün genç eşiyle yürürken karşıdan Bedia Muvahhit gelir. Bedia hanım senarist ve eşi arasındaki yaş farkına gönderme yapmak için “Ooo Sadık torunun mu?” der. Sadık Şendil o an bir şey söylemez ama Muhsin Ertuğrul’un 50 yılı anısına verilen resepsiyonda o zaman 85 yaşında olan Bedia Muvahhit’e bakıp “Bedia hanım fena çökmüş…” diyen bir arkadaşına Bedia Muvahhit’in duyacağı kadar yüksek bir sesle “Sorma, Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra kendisini toplayamadı!” der.
   Hayatına kısaca değindiğimiz Yeşilçam’ın en kaliteli senaristlerinden Sadık Şendil’in hayatı ve yarattığı karakterler arasındaki benzerlik derhal göze çarpacak nitelikte. Baba sevgisinden uzak büyüyen Şendil’in birçok karakteri sert mizaçlı babası yüzünden sevgisiz büyümüştür. Zira eşinin ölümünden sonra Senede Bir Gün’ü yazmış adamın, sevdiğinin ölümünden sonra üzüntüden kahrolan karakterler yazması çok doğal. Fakat eserlerine bakarsak Sadık Şendil’in tek bir türde yazmadığını görürüz. Ne Olacak Şimdi gibi bir kara komedi yazan senarist Tarkan Viking Kanı gibi tarihi konulu eserleri de kaleme alıyor. Arzu Film bünyesinde çalışan çok yönlü senarist Sadık Şendil’in akıllardan çıkmayan 15 çarpıcı senaryosunu derlediğim bu yazım aşırı derecede gıpta içerir.

Ne Olacak Şimdi


Şener Şen’in baskını bozuntuya vermemek için garsoniyerde don atlet ve aşırı derece ciddiyetle, iç çamaşırı modeli görünümlü sekreterine, iki yüz torba çimento daktilo ettirdiği film olarak akıllara kazınsa da Ne Olacak Şimdi, sinema tarihimizin en efsane kara komedisidir. Evlilik müessesesinin temellerini ve dünürlük müessesesini ele alan film, kültür çatışmasının aşk üzerindeki etkilerini de çok çarpıcı bir şekilde veriyor. Tükür oğlum babaya repliğini sinemamıza kazandıran film, kapıyı eliyle kıran kıskanç bir eşe, yanlış anlama konusunda Kartal Tibet’le yarışacak bir aşığa, babasına lama gibi tükürmeyi alışkanlık haline getiren bir adet de evlada sahipti. Sinemamızın güldürürken düşündüren en değerli filmlerinden olan Ne Olacak Şimdi? Sadık Şendil ve Yavuz Turgul ikilisinin kaleminden çıkmıştır.

Banker Bilo


Banker Bilo filmini özetlemeye bile gerek yok zira ülkemizde filmi kıyısından köşesinden izlemeyen bir Allah’ın kulu olduğunu sanmıyorum. Sadık Şendil sanki bu filmi Sabahattin Ali’nin “Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?” sorusuna cevaben yazmış gibi. Film boyunca Bilo da namuslu yaşamaya çalışan saf bir karakterdi ve bu saflığı yüzünden de başına gelmeyen kalmamıştır.

Salak Milyoner


Dört kardeşin babasından kalma hazineyi almak için İstanbul’a, babasının askerlik arkadaşını aramaya gittikleri film, birbirinden kurnaz kardeşlerin altın mücadelesini anlatıyor. İstanbul’a gelirken bile birbirini kazıklama derdindeki kardeşler hazine yerine hazine haritasıyla karşılaşır. Taksimin göbeğini kazıp Kayseri - Fenerbahçe maçına çıkan ve yenilmenin acısıyla stadı basan kardeşlerin başına gelen en absürt olay tabi ki bu değildir. Sırtlarını bir birine verip İstanbul’un dört bir yanında hazine arayan kardeşler, bu yolda yanlışlıkla Devlet Opera ve Balesinden tut randevu evine kadar girerler. İzleyici olarak kahkahalarla gülsek de biraz oturup düşününce halk diline kadar giren sözler yazıp, ustaca kurgulanmış bir senaryoya imza atmış bir senarist olan Sadık Şendil’e hayran kalmamak mümkün değil.

Mavi Boncuk


Türk Sinemasına Stockholm sendromunu, Stockholm’de yaşanan soygun olayının hemen ardından yansıtarak tüm Avrupa’yı geride bırakan Sadık Şendil, izleyeni kahkahaya boğmayı da ihmal etmez. Hesabı ödeyemedikleri için dayak yedikleri gazinonun assolistini kaçırmaya karar veren ekip hiçbir masraftan kaçınmayıp eczaneden eter, tuhafiyeden kadın çorabı alarak Emel’in evine gider. Soygunda tanınmama yolu olarak kadın çorabı kullanmak ilk defa Mavi Boncuk’ta ortaya çıksa gerek. Fakat gel gör ki, bu filmi komik kılan en önemli noktalardan biri de bu çoraplardır. Zira soyguna Mıstık kilotlu çorapla, Cafer yırtık çorapla diğerleri de gözlerini açmakta zorlandıkları üç numara küçük çorapla gider. Yani kadın çorabıyla bile izleyicinin hafızasında yer edip, güldürmek bir yaratıcılık sembolü değil de nedir?

Canım Kardeşim


Şimdiye kadar komediyle karşımıza çıkan senarist Sadık Şendil, Canım Kardeşim filmiyle melodramın kralını yazıp izleyiciyi hüzne boğmuştur. O değil de kocaman adamın olaylara çocuk saflığıyla bakabilmesi beni büyülüyor ya. Öleceğini öğrenen ama ölümün ne olduğunu bilmeyen Kahraman, gene ölümün ne olduğunu bilmeyen ve kendisinden bilyelerini isteyen arkadaşına ben ölünce abimden alırsın diyor. Bi de Kahraman’ın yine aynı saflıkla arkadaşına sana bir şey söylücem ama kimseye söyleme dediği kısımdan sonra pat diye ben ölecekmişim demesi izleyiciye paket paket kağıt mendil bitirtecek cinsten. Hayatının son anlarını mutlu geçirecek olan Kahraman’la birlikte ağabeyi Murat ve ağabeyinin arkadaşı Halit’in de ilk defa lunaparka gidip çocuklar gibi eğlendikleri kısım, karakterlerin mutluluğunun izleyiciye hüzün olarak geçmesi…

Gırgıriye


Sulukule romanlarının hikayesine odaklanan Gırgıriye, birbirine düşman iki ailenin bireylerinin birbirine duyduğu aşkın komedisi desek yeridir. Paragöz Sabahat, kızı güzeller güzeli Güllü’yü kesinlikle köfte gibi kızarıp biber gibi patlamasını istediği sarhoş Emin’in ayıcı oğlu Bayram’a vermek istemez. Çünkü o Emin’i zamanından tam evlenecekleri sırada çengi Naciye ile basmıştır. Öte yandan Emin de Sabahat’ın onu bırakıp darbukacı Muharrem’e kaçtığını iddia eder. Hikaye sadece bu kısma kadar bile izleyiciyi koltuktan düşürecek kadar komikken bir de yüce gönüllü kardeşimiz Bayram’ın, sevdiceği Güllü’yle kurduğu hayaller var ki, sinema tarihimize altın harflerle yazılacak cinsten. Zira Bayram, Güllü’ye bir araba alıp ona tüm Avrupa’yı gezdirmek ister. Fakat Bayram kardeşimizin Avrupa ufku Edirne, Malkara, Keşan’la sınırlıdır. Tıpkı Güllü’nün Avrupa ufku gibi… Ama izleyiciyi güldüren bu sahne aynı zamanda Bayram ve Güllü’nün yalansız, temiz sevgisini izleyiciye hissettirmeyi de başarır. Güldürürken düşündürülür anlarım da, güldürürken aşkı hissettirecek kadar sağlamdır Sadık Şendil’in kalemi.

Neşeli Günler


Abartı sanatının ustalarından Ziya karakteriyle akıllarda yer etse de Neşeli Günler, içinde ilk feminist kadın karakterimiz Saadet hanımı barındırır. Şöyle ki Yaşar bey, hanımına bana insanların yanında ses çıkarma, benim sözümün üstüne söz söyleme diye, çıkışan ataerkil toplumun ataerkil bir bireyidir. Karısı Saadet ise sen konuşacaksın, ben susacağım. Oh ne ala, var mı böyle müşterek hayat diye kocasına çıkışır. Boşanma olaylarının pek sık görülmediği yetmişlerde kocasından ayrılmaya çekinmeyecek kadar da kendine güvenen bir kadın Saadet hanım. Çocuklarını seven ama birbirlerine üstünlük kurmaya çalışan iki huysuzun turşu suyu yüzünden yuvalarını yıkma mevzu gibi görünse de film alt metninde kadın ve erkek eşitliği daha doğrusu eşitsizliğine de değiniyor. Ha Ziya’nın kahvede ünlülerin jileti Cibicibicis marka jiletlerini satmaya çalıştığı sahne şahanedir, orası ayrı.

Şaban Oğlu Şaban


Miralay Hüsam, Hüsam’ın belalısı er Şaban ve Şaban’ın şam şeytanı, açıkgöz kankası Ramazan’ı bünyesinde barındıran film komedinin mihenk taşlarındandır. Dahiliye Nazırı Sıtkı’nın hemşiresinin, kümeste sakladığı kaldırım taşından hallice elması, aile eşrafına gösterildiği sırada kayıplara karışır. Sıtkı Paşa ele güne rezil olmayalım diye durumu gizler, damadı polis müdürü Hüsam da elması bulacak zekaya sahip değildir. Terhis edildikten sonra iş bulamayan Şaban ve Ramazan pavyonda çalgıcılık yapmaya başlarlar. Kantocu Nigar’ı görünce eşekten düşmüş karpuza dönen ikili ellerinde bir adet gül alıp kadına ilanı aşk etmeye giderler. Fakat o da ne? Nigar’ın dostu kabadayı Eşref mekanı basıp ikiliyi öldürmeye kalkmasın mı? Eşref’in adamları Nigar’a çiçek yollayan bir adamı getirince Eşref’in tüm dikkati ikiliden adama kayar. Eşref’in dostuna çiçek yollayan adamı delik deşik ettiğini gören Şaban ve Ramazan’ın konuşması, ikiliden kurnaz olan Ramazan’ın korkudan elindeki çiçeği yemesi bile senaryonun mizahi zenginliğinin bir göstergesi değil de nedir?

Süt Kardeşler


Yahu ben hala izleyiciyi gülmekten ağlatacak derecede komik bir eserin nasıl olup da teen slasher senaryonun kodlarını adım adım içinde barındırdığını anlayabilmiş değilim. Sinema tarihimizin bir numaralı korku ögesi Gulyabani’yi içinde barındıran Süt Kardeşler, sinemamızın en komik filmlerinden birisi. Sadık Şendil birbiriyle alakasız iki film türünü bir potada eritebilecek kadar da usta bir senarist.

Gülen Gözler


Beş kız babası marangoz Yaşar usta ve en büyük kızı Fikret’e sevdalı pilot Vecihi arasında geçen komik diyaloglar mı desem, bir annenin kızının istikbali için hayat arkadaşını bile karşısına alacak cesareti mi desem? Gülen Gözler sabun köpüğünden umutların hayat karşısında eridiği ama aile bağlarının kolay kolay kopmadığı bir film. Öte yandan bu filmde karakterler de ustaca kurgulanmış, tıpkı senaristin diğer filmlerinde olduğu gibi. Örneğin kardeşlerin bir hırka için yaptığı kavgadan tut, evin küçük kızının sürekli eziklenmesine kadar çok gerçekçi karakterler mevcut bu filmde. Özellikle anneye duygu sömürüsü yapıp babadan ölesiye korkan Nedret potansiyelinde bir kardeş, her çok çocuklu ailede mevcuttur.

Aile Şerefi


Yeşilçam’ın bir numaralı dramlarından Aile Şerefi, ailenin en küçük ve talihsiz ferdi Murat’ın ağzından ailesini tanıtarak açılır. Fakir ama mutlu ve birbirine bağlı olan sucu Rıza’nın, eşi, beş çocuğu ve bir damadından oluşan çekirdek ailesinin yüzü önce ailenin en büyük oğlu Hasan’ın arkadaşı, Mustafa’nın evin küçük kızı Zeynep’e talip olmasıyla güler. Sonra da ailenin küçük oğlu Murat’a, ablasıyla gittikleri sinemanın çıkışında Bağdat caddesinde arkadaşıyla araba yarışı yapan Oktay’ın çarpmasıyla aile için her şey ters gitmeye başlar. Önce Murat’ın kemikleri yanlış kaynar ve çocuk sakat kalır, sonra da ailenin küçük kızı Zeynep’e, Murat’a arabayla çarpan Oktay musallat olur. Hayatı boyunca istediği her şeyin babası tarafında altın tepside önüne sunulmasına alışık olan Oktay, sahip olması gereken bir eşya gibi Zeynep’i elde etmek ister. Kızın istememesi, ailenin reddetmesi Frankenstein canavarı Oktay ve Dr. Frankenstein Fehmi beyi pek ırgalamaz. Çünkü onlara göre Zeynep’te para ile satın alınabilecek bir maldır. Zengin ve fakir arasındaki ayrımdan çok hayatın para etrafında döndüğünü sanan zengin ve aile birliğini korumaya çalışan fakir arasındaki uçurumu gösterir Aile Şerefi. Bi de bu filmden anladığımız kadarıyla erkek birey için bir şeref göstergesi olarak bıyık mühim. Zira Rıza bey ve ailesinde neredeyse İlkokul beşinci sınıf öğrencisi Murat’a kadar herkes bıyıklıyken Oktay, babası ve Oktay’ın kankaları bıyıksız idi.

Tarkan Viking Kanı


Sezgin Burak’ın karikatür kahramanı Tarkan, sinemaya uyarlanacak olursa senaryo kime ait tabi ki Sadık Şendil ve ekibine… Tarkan’ın Viking komutanı Emel Sayın peruklu Toro, ilk insanlardan friendzone mağduru dev Orso, striptiz yaparak adam öldürmeye çalışan Çinli prenses Lotus ve tabi ki muşamba ahtapotla mücadelesini anlatan filmin sinemamızdaki yeri ayrı.

Bizim Aile 


Yaşar ustanın, fabrikatör ama kalpsiz dünürüne verdiği balans ayarıyla hatırlanan film, adeta bir manifesto niteliğinde. Sanırım zamanında sansürle başı dertte olan sinemamızda Yaşar usta, fabrikatör Saim bey karşısında işçi sınıfının sermaye karşısındaki direnişini nitelemiş. Itır Esen’in canlandırdığı Alev karakteri emeği sembolize ederken, Yaşar usta ve Melek hanımın aileleri işçi sınıfını, Saim bey de sermayeyi niteler. İşçi sınıfı ve sermaye arasında emeğin karşılığını alma gerilimi film boyunca giderek yükselir. Sermaye, paranın gücünü de kullanarak işçi sınıfına türlü cezaları verir. Bıçak kemiğe dayanınca işçi temsilcisi olarak sermayenin önüne çıkan Yaşar usta, Yeşilçam’ın, Hababam Sınıfı’ndaki Çalışkan Ahmet’in ayarıyla beraber en etkili ayarlarından birini verir.

Ah Nerede


Bir romantik serseri, bir yakışıklı çapkın olarak Tarık Akan, üç sevgilisi ve bir nişanlısı olmasına rağmen bir de utanmaz güzeller güzeli Gülşen Bubikoğlu’na göz diker. O değil de şu filmde otobüsün tavanından cama sarkarak hoşlandığı kızın yanağına buse kondurmayı akıl eden sinema emekçisine bir sinemasever olarak tebriki bir borç biliyorum.

Salako


Zalım ağanın güzel ama sinsi kızı Emine’ye sevdalı yanaşma Salo’nun, eşkıya Salako’ya dönüşüm öyküsü olan Salako, Salo üzerinden aşkın saflık derecesindeki temiz halini anlatırken Emine üzerinden de, yanlış aşkın peşinden koşarken gerçek aşkı fark etmemeyi dile getiriyor. Salo’nun dönüşümü Emine’nin gerçek yüzünü görmekken, Emine’nin dönüşümü ise Salo’nun aşkını fark etmek oluyor. Gene de eline bir çanak pilav alıp, sevgilinin bacasında mani yakarken, kızın babasına yakalanıp taşlanarak bacadan düşmek komedi tarihimizin kıymetlilerindendir. İşte bu yüzden;

Teşekkürler Sadık Şendil


Teşekkürler Arzu Film




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder