Türk Sinemasının En İyi Senaristlerinden Sadık Şendil’in Her
Biri Hafızalara Kazınmış 15 Efsane Senaryosu
Arzu film bünyesinde
kadrolu senarist olarak çalışan Sadık Şendil, senaristliğinin yanında güfteci
kimliğine de sahiptir. 1913 İstanbul doğumlu olan Sadık Şendil’in babası
Lozan’da görev almıştır. Eğitim hayatına Saint Michel Fransız Lisesinde
başlayan ünlü senarist daha sonra Galatasaray Lisesine geçmiş. Liseden sonra
Tütün Eksperliği yüksekokulunda okuyan senarist, okuldan sonra Ziraat
Bankası’nda tütün eksperi olarak çalışır. Tütün eksperliği yaparken bir yandan
da Bakırköy Halk evinde oyun yazıp yöneten senarist, sinemaya Cahide Sonku ve
Zeki Müren’in oynadığı 1953 yapımı Beklenen Şarkı filmiyle giriş yapar. Türk
sinemasına en az 200 civarı senaryo bırakan Sadık Şendil, içinde Kanlı Nigar ve
Yedi Kocalı Hürmüz’ün de bulunduğu sekiz tiyatro eserine de imza atmıştır.
Özellikle başrolünde
Kemal Sunal’ın olduğu filmlerin çoğunu yazan senarist, Rıfat Ilgaz’ın eseri
olan Hababam Sınıfı serilerini senaryolaştırmıştır. Çok sevdiği ikinci eşi
Lahut hanımın penisilin alerjisi yüzünden ölümünün ardından “Senede Bir Gün”
adlı şarkıyı yazmıştır. Ayrıca Yeşilçam filmlerinde duymaya bolca alışık
olduğumuz “Seven Ne Yapmaz?” adlı şarkının da sözlerini yazmıştır.
Kalbimin Efendisi
(1970), Sev Kardeşim (1972) ve Oh Olsun (1974) olmak üzere üç defa Antalya Film
Festivalinde en iyi senarist ödülünü alan Sadık Şendil, 1986 yılında uyurken
geçirdiği kalp krizi sonucunda 73 yaşında vefat etmiştir.
Hakkında anlatılan
bir anektod kendisinin ne kadar er ya da geç lafı gediğine koyan bir kişilik
olduğunun da kanıtı. Sadık Şendil bir gün genç eşiyle yürürken karşıdan Bedia
Muvahhit gelir. Bedia hanım senarist ve eşi arasındaki yaş farkına gönderme
yapmak için “Ooo Sadık torunun mu?” der. Sadık Şendil o an bir şey söylemez ama
Muhsin Ertuğrul’un 50 yılı anısına verilen resepsiyonda o zaman 85 yaşında olan
Bedia Muvahhit’e bakıp “Bedia hanım fena çökmüş…” diyen bir arkadaşına Bedia
Muvahhit’in duyacağı kadar yüksek bir sesle “Sorma, Fatih Sultan Mehmet’in
ölümünden sonra kendisini toplayamadı!” der.
Hayatına kısaca
değindiğimiz Yeşilçam’ın en kaliteli senaristlerinden Sadık Şendil’in hayatı ve
yarattığı karakterler arasındaki benzerlik derhal göze çarpacak nitelikte. Baba
sevgisinden uzak büyüyen Şendil’in birçok karakteri sert mizaçlı babası
yüzünden sevgisiz büyümüştür. Zira eşinin ölümünden sonra Senede Bir Gün’ü
yazmış adamın, sevdiğinin ölümünden sonra üzüntüden kahrolan karakterler yazması
çok doğal. Fakat eserlerine bakarsak Sadık Şendil’in tek bir türde yazmadığını
görürüz. Ne Olacak Şimdi gibi bir kara komedi yazan senarist Tarkan Viking Kanı
gibi tarihi konulu eserleri de kaleme alıyor. Arzu Film bünyesinde çalışan çok
yönlü senarist Sadık Şendil’in akıllardan çıkmayan 15 çarpıcı senaryosunu
derlediğim bu yazım aşırı derecede gıpta içerir.
Ne Olacak Şimdi
Şener Şen’in baskını bozuntuya vermemek için garsoniyerde don
atlet ve aşırı derece ciddiyetle, iç çamaşırı modeli görünümlü sekreterine, iki
yüz torba çimento daktilo ettirdiği film olarak akıllara kazınsa da Ne Olacak
Şimdi, sinema tarihimizin en efsane kara komedisidir. Evlilik müessesesinin
temellerini ve dünürlük müessesesini ele alan film, kültür çatışmasının aşk
üzerindeki etkilerini de çok çarpıcı bir şekilde veriyor. Tükür oğlum babaya
repliğini sinemamıza kazandıran film, kapıyı eliyle kıran kıskanç bir eşe,
yanlış anlama konusunda Kartal Tibet’le yarışacak bir aşığa, babasına lama gibi
tükürmeyi alışkanlık haline getiren bir adet de evlada sahipti. Sinemamızın
güldürürken düşündüren en değerli filmlerinden olan Ne Olacak Şimdi? Sadık
Şendil ve Yavuz Turgul ikilisinin kaleminden çıkmıştır.
Banker Bilo
Banker Bilo filmini özetlemeye bile gerek yok zira ülkemizde
filmi kıyısından köşesinden izlemeyen bir Allah’ın kulu olduğunu sanmıyorum.
Sadık Şendil sanki bu filmi Sabahattin Ali’nin “Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi
verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç,
bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?” sorusuna cevaben
yazmış gibi. Film boyunca Bilo da namuslu yaşamaya çalışan saf bir karakterdi
ve bu saflığı yüzünden de başına gelmeyen kalmamıştır.
Salak Milyoner
Dört kardeşin babasından kalma hazineyi almak için İstanbul’a,
babasının askerlik arkadaşını aramaya gittikleri film, birbirinden kurnaz
kardeşlerin altın mücadelesini anlatıyor. İstanbul’a gelirken bile birbirini
kazıklama derdindeki kardeşler hazine yerine hazine haritasıyla karşılaşır.
Taksimin göbeğini kazıp Kayseri - Fenerbahçe maçına çıkan ve yenilmenin
acısıyla stadı basan kardeşlerin başına gelen en absürt olay tabi ki bu
değildir. Sırtlarını bir birine verip İstanbul’un dört bir yanında hazine
arayan kardeşler, bu yolda yanlışlıkla Devlet Opera ve Balesinden tut randevu
evine kadar girerler. İzleyici olarak kahkahalarla gülsek de biraz oturup
düşününce halk diline kadar giren sözler yazıp, ustaca kurgulanmış bir
senaryoya imza atmış bir senarist olan Sadık Şendil’e hayran kalmamak mümkün
değil.
Mavi Boncuk
Türk Sinemasına Stockholm sendromunu, Stockholm’de yaşanan
soygun olayının hemen ardından yansıtarak tüm Avrupa’yı geride bırakan Sadık
Şendil, izleyeni kahkahaya boğmayı da ihmal etmez. Hesabı ödeyemedikleri için
dayak yedikleri gazinonun assolistini kaçırmaya karar veren ekip hiçbir
masraftan kaçınmayıp eczaneden eter, tuhafiyeden kadın çorabı alarak Emel’in
evine gider. Soygunda tanınmama yolu olarak kadın çorabı kullanmak ilk defa
Mavi Boncuk’ta ortaya çıksa gerek. Fakat gel gör ki, bu filmi komik kılan en
önemli noktalardan biri de bu çoraplardır. Zira soyguna Mıstık kilotlu çorapla,
Cafer yırtık çorapla diğerleri de gözlerini açmakta zorlandıkları üç numara
küçük çorapla gider. Yani kadın çorabıyla bile izleyicinin hafızasında yer
edip, güldürmek bir yaratıcılık sembolü değil de nedir?
Canım Kardeşim
Şimdiye kadar komediyle karşımıza çıkan senarist Sadık
Şendil, Canım Kardeşim filmiyle melodramın kralını yazıp izleyiciyi hüzne
boğmuştur. O değil de kocaman adamın olaylara çocuk saflığıyla bakabilmesi beni
büyülüyor ya. Öleceğini öğrenen ama ölümün ne olduğunu bilmeyen Kahraman, gene
ölümün ne olduğunu bilmeyen ve kendisinden bilyelerini isteyen arkadaşına ben
ölünce abimden alırsın diyor. Bi de Kahraman’ın yine aynı saflıkla arkadaşına
sana bir şey söylücem ama kimseye söyleme dediği kısımdan sonra pat diye ben
ölecekmişim demesi izleyiciye paket paket kağıt mendil bitirtecek cinsten.
Hayatının son anlarını mutlu geçirecek olan Kahraman’la birlikte ağabeyi Murat
ve ağabeyinin arkadaşı Halit’in de ilk defa lunaparka gidip çocuklar gibi
eğlendikleri kısım, karakterlerin mutluluğunun izleyiciye hüzün olarak geçmesi…
Gırgıriye
Sulukule romanlarının hikayesine odaklanan Gırgıriye,
birbirine düşman iki ailenin bireylerinin birbirine duyduğu aşkın komedisi
desek yeridir. Paragöz Sabahat, kızı güzeller güzeli Güllü’yü kesinlikle köfte
gibi kızarıp biber gibi patlamasını istediği sarhoş Emin’in ayıcı oğlu Bayram’a
vermek istemez. Çünkü o Emin’i zamanından tam evlenecekleri sırada çengi Naciye
ile basmıştır. Öte yandan Emin de Sabahat’ın onu bırakıp darbukacı Muharrem’e
kaçtığını iddia eder. Hikaye sadece bu kısma kadar bile izleyiciyi koltuktan
düşürecek kadar komikken bir de yüce gönüllü kardeşimiz Bayram’ın, sevdiceği
Güllü’yle kurduğu hayaller var ki, sinema tarihimize altın harflerle yazılacak
cinsten. Zira Bayram, Güllü’ye bir araba alıp ona tüm Avrupa’yı gezdirmek
ister. Fakat Bayram kardeşimizin Avrupa ufku Edirne, Malkara, Keşan’la
sınırlıdır. Tıpkı Güllü’nün Avrupa ufku gibi… Ama izleyiciyi güldüren bu sahne
aynı zamanda Bayram ve Güllü’nün yalansız, temiz sevgisini izleyiciye
hissettirmeyi de başarır. Güldürürken düşündürülür anlarım da, güldürürken aşkı
hissettirecek kadar sağlamdır Sadık Şendil’in kalemi.
Neşeli Günler
Abartı sanatının ustalarından Ziya karakteriyle akıllarda yer
etse de Neşeli Günler, içinde ilk feminist kadın karakterimiz Saadet hanımı
barındırır. Şöyle ki Yaşar bey, hanımına bana insanların yanında ses çıkarma,
benim sözümün üstüne söz söyleme diye, çıkışan ataerkil toplumun ataerkil bir
bireyidir. Karısı Saadet ise sen konuşacaksın, ben susacağım. Oh ne ala, var mı
böyle müşterek hayat diye kocasına çıkışır. Boşanma olaylarının pek sık
görülmediği yetmişlerde kocasından ayrılmaya çekinmeyecek kadar da kendine
güvenen bir kadın Saadet hanım. Çocuklarını seven ama birbirlerine üstünlük
kurmaya çalışan iki huysuzun turşu suyu yüzünden yuvalarını yıkma mevzu gibi
görünse de film alt metninde kadın ve erkek eşitliği daha doğrusu eşitsizliğine
de değiniyor. Ha Ziya’nın kahvede ünlülerin jileti Cibicibicis marka
jiletlerini satmaya çalıştığı sahne şahanedir, orası ayrı.
Şaban Oğlu Şaban
Miralay Hüsam, Hüsam’ın belalısı er Şaban ve Şaban’ın şam
şeytanı, açıkgöz kankası Ramazan’ı bünyesinde barındıran film komedinin mihenk
taşlarındandır. Dahiliye Nazırı Sıtkı’nın hemşiresinin, kümeste sakladığı
kaldırım taşından hallice elması, aile eşrafına gösterildiği sırada kayıplara
karışır. Sıtkı Paşa ele güne rezil olmayalım diye durumu gizler, damadı polis
müdürü Hüsam da elması bulacak zekaya sahip değildir. Terhis edildikten sonra
iş bulamayan Şaban ve Ramazan pavyonda çalgıcılık yapmaya başlarlar. Kantocu
Nigar’ı görünce eşekten düşmüş karpuza dönen ikili ellerinde bir adet gül alıp
kadına ilanı aşk etmeye giderler. Fakat o da ne? Nigar’ın dostu kabadayı Eşref
mekanı basıp ikiliyi öldürmeye kalkmasın mı? Eşref’in adamları Nigar’a çiçek
yollayan bir adamı getirince Eşref’in tüm dikkati ikiliden adama kayar.
Eşref’in dostuna çiçek yollayan adamı delik deşik ettiğini gören Şaban ve
Ramazan’ın konuşması, ikiliden kurnaz olan Ramazan’ın korkudan elindeki çiçeği
yemesi bile senaryonun mizahi zenginliğinin bir göstergesi değil de nedir?
Süt Kardeşler
Yahu ben hala izleyiciyi gülmekten ağlatacak derecede komik
bir eserin nasıl olup da teen slasher senaryonun kodlarını adım adım içinde
barındırdığını anlayabilmiş değilim. Sinema tarihimizin bir numaralı korku
ögesi Gulyabani’yi içinde barındıran Süt Kardeşler, sinemamızın en komik
filmlerinden birisi. Sadık Şendil birbiriyle alakasız iki film türünü bir
potada eritebilecek kadar da usta bir senarist.
Gülen Gözler
Beş kız babası marangoz Yaşar usta ve en büyük kızı Fikret’e
sevdalı pilot Vecihi arasında geçen komik diyaloglar mı desem, bir annenin
kızının istikbali için hayat arkadaşını bile karşısına alacak cesareti mi
desem? Gülen Gözler sabun köpüğünden umutların hayat karşısında eridiği ama
aile bağlarının kolay kolay kopmadığı bir film. Öte yandan bu filmde
karakterler de ustaca kurgulanmış, tıpkı senaristin diğer filmlerinde olduğu
gibi. Örneğin kardeşlerin bir hırka için yaptığı kavgadan tut, evin küçük
kızının sürekli eziklenmesine kadar çok gerçekçi karakterler mevcut bu filmde.
Özellikle anneye duygu sömürüsü yapıp babadan ölesiye korkan Nedret
potansiyelinde bir kardeş, her çok çocuklu ailede mevcuttur.
Aile Şerefi
Yeşilçam’ın bir numaralı dramlarından Aile Şerefi, ailenin en
küçük ve talihsiz ferdi Murat’ın ağzından ailesini tanıtarak açılır. Fakir ama
mutlu ve birbirine bağlı olan sucu Rıza’nın, eşi, beş çocuğu ve bir damadından
oluşan çekirdek ailesinin yüzü önce ailenin en büyük oğlu Hasan’ın arkadaşı,
Mustafa’nın evin küçük kızı Zeynep’e talip olmasıyla güler. Sonra da ailenin
küçük oğlu Murat’a, ablasıyla gittikleri sinemanın çıkışında Bağdat caddesinde
arkadaşıyla araba yarışı yapan Oktay’ın çarpmasıyla aile için her şey ters
gitmeye başlar. Önce Murat’ın kemikleri yanlış kaynar ve çocuk sakat kalır,
sonra da ailenin küçük kızı Zeynep’e, Murat’a arabayla çarpan Oktay musallat
olur. Hayatı boyunca istediği her şeyin babası tarafında altın tepside önüne
sunulmasına alışık olan Oktay, sahip olması gereken bir eşya gibi Zeynep’i elde
etmek ister. Kızın istememesi, ailenin reddetmesi Frankenstein canavarı Oktay
ve Dr. Frankenstein Fehmi beyi pek ırgalamaz. Çünkü onlara göre Zeynep’te para
ile satın alınabilecek bir maldır. Zengin ve fakir arasındaki ayrımdan çok
hayatın para etrafında döndüğünü sanan zengin ve aile birliğini korumaya
çalışan fakir arasındaki uçurumu gösterir Aile Şerefi. Bi de bu filmden
anladığımız kadarıyla erkek birey için bir şeref göstergesi olarak bıyık mühim.
Zira Rıza bey ve ailesinde neredeyse İlkokul beşinci sınıf öğrencisi Murat’a
kadar herkes bıyıklıyken Oktay, babası ve Oktay’ın kankaları bıyıksız idi.
Tarkan Viking Kanı
Sezgin Burak’ın karikatür kahramanı Tarkan, sinemaya
uyarlanacak olursa senaryo kime ait tabi ki Sadık Şendil ve ekibine… Tarkan’ın
Viking komutanı Emel Sayın peruklu Toro, ilk insanlardan friendzone mağduru dev
Orso, striptiz yaparak adam öldürmeye çalışan Çinli prenses Lotus ve tabi ki
muşamba ahtapotla mücadelesini anlatan filmin sinemamızdaki yeri ayrı.
Bizim Aile
Yaşar ustanın, fabrikatör ama kalpsiz dünürüne verdiği balans
ayarıyla hatırlanan film, adeta bir manifesto niteliğinde. Sanırım zamanında
sansürle başı dertte olan sinemamızda Yaşar usta, fabrikatör Saim bey karşısında
işçi sınıfının sermaye karşısındaki direnişini nitelemiş. Itır Esen’in canlandırdığı
Alev karakteri emeği sembolize ederken, Yaşar usta ve Melek hanımın aileleri
işçi sınıfını, Saim bey de sermayeyi niteler. İşçi sınıfı ve sermaye arasında
emeğin karşılığını alma gerilimi film boyunca giderek yükselir. Sermaye, paranın
gücünü de kullanarak işçi sınıfına türlü cezaları verir. Bıçak kemiğe dayanınca
işçi temsilcisi olarak sermayenin önüne çıkan Yaşar usta, Yeşilçam’ın, Hababam
Sınıfı’ndaki Çalışkan Ahmet’in ayarıyla beraber en etkili ayarlarından birini
verir.
Ah Nerede
Bir romantik serseri, bir yakışıklı çapkın olarak Tarık Akan,
üç sevgilisi ve bir nişanlısı olmasına rağmen bir de utanmaz güzeller güzeli
Gülşen Bubikoğlu’na göz diker. O değil de şu filmde otobüsün tavanından cama
sarkarak hoşlandığı kızın yanağına buse kondurmayı akıl eden sinema emekçisine
bir sinemasever olarak tebriki bir borç biliyorum.
Salako
Zalım ağanın güzel ama sinsi kızı Emine’ye sevdalı yanaşma
Salo’nun, eşkıya Salako’ya dönüşüm öyküsü olan Salako, Salo üzerinden aşkın
saflık derecesindeki temiz halini anlatırken Emine üzerinden de, yanlış aşkın
peşinden koşarken gerçek aşkı fark etmemeyi dile getiriyor. Salo’nun dönüşümü
Emine’nin gerçek yüzünü görmekken, Emine’nin dönüşümü ise Salo’nun aşkını fark
etmek oluyor. Gene de eline bir çanak pilav alıp, sevgilinin bacasında mani
yakarken, kızın babasına yakalanıp taşlanarak bacadan düşmek komedi tarihimizin
kıymetlilerindendir. İşte bu yüzden;
Teşekkürler Sadık Şendil
Teşekkürler Arzu Film
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder