15 Şubat 2018 Perşembe


Yeşilçam’ın 23 Oyuncusunun Her Rolde Alametifarikası Olmuş Halleri

   Kimisi tavır, kimisi tarz, kimisiyse alınyazısı olmuş bu halleri siz de hatırlıyorsunuz biliyorum. Hatta jenerikte o oyuncunun adını görünce kesin başına şöyle bir olay gelecek, kesin şu olacak demeye başlıyorsunuz. İzleyicinin o filmde o mu oynuyormuş, o zaman kesin filmin konusu bu gibi çıkarımlar yaptığı bu haller görüldüğü üzere filmin konusunu bile belirliyor. Mesela bir filmde Hülya Koçyiğit varsa o filmde kesinlikle nasıl gerçekleştiğini Hülya hanımın bile açıklayamadığı meşhur koşu vardır. Kartal Tibet’in olduğu bir filmin esas kızının yüzü Kartal beyin sadistçe yanlış anlamaları yüzünden film boyunca gülmeyecektir. Lale Belkıs kocası tarafından masum esas kızlarla aldatıldığı için alkolizmle mücadele edecek, Türkan Şoray salondaki koltuk takımına bile ağlamaklı bakışlar atacak, Nihat Ziyalan ise Hülya Koçyiğit’ten asla yüz bulamayacaktır. İsterseniz sözü uzatmadan Klasik Yeşilçam oyuncularının istisnasız her filmde üzerine yapışmış hallerine bir göz atalım.

Türkan Şoray’ın her şeye her an ağlayacakmış gibi bakan buğulu gözleri


Türkan Şoray komedi filminde bile oynasa gözlerindeki o buğulu bakışları görmek mümkündür. Sanki az evvel Karadeniz’de gemilerinin battığını öğrenmiş bir armatör gibi ağlamaklı bakan Türkan, mutluluk anında bile gözyaşı dökmekten kendini alamaz. Çoğu zaman bu nemli gözlere hafif aralık dudaklar da eşlik eder. Dudakların şok oldum ayol pozisyonunda kalıp, gözlerin ay kahroldum bakışlarını attığı bu yüz ifadesi Türkan hanımın oyunculuğunun imzası gibidir. Ama normal bir insanın sudan çıkmış balık ya da gamlı baykuş gibi görünmesine sebebiyet veren bu göz ve dudak kombinasyonu Türkan hanımın dillere destan olmuş güzelliğini kesinlikle gölgeleyemez. Neden? Çünkü sultan olmak bunu gerektirir.

Belgin Doruk’un gözyaşları


Yeşilçam’ın küçük hanımefendisi Belgin Doruk’un gözleri ise Türkan hanımın bir seviye ilerisine gidip her daim yaşlı olmuştur. Türkan gibi buğulu değil direk yaşlı gözlere sahip olan Belgin Doruk istisnasız her filminde zarı zarı ağlar. Başroldeki yakışıklı jönlerin ve senaristlerin çok üzdüğü Belgin’in gözyaşları dilimize deyim olacak düzeydedir. Hatta Olacak O Kadar’ın bir parodisine Zeki Müren’le beraber konu olan Belgin’in gözyaşları yüzünden apartmanı su bastığı için apartman sakinleri İSKİ’den yardım istiyordu. Zeki’ninse her zamanki gibi sesini çalıyorlardı.

Hülya Koçyiğit’in kelimeleri kifayetsiz bırakan enteresan koşusu


Biliyorum hepiniz istinasız o koşuyu yapabilmek için uğraştınız ama başarısız oldunuz. Çünkü o koşuyu gerçekleştirebilmeniz için Hülya Koçyiğit olmanız gerekir. İstisnasız Hülya hanımın olduğu her filmde gördüğümüz o tarifi imkansız koşu, Yeşilçam izleyicisi için hala gizem. Göğüs önde, kollar vücuda yapışık, eller yanlara doğru kanat misali açılmış, omuzlar sabit, baş yana eğik pozisyon aldınızsa yavru ceylan gibi sekerken bir kuğu gibi de zarif görünmeyi deneyin. Yıllar sonra o efsanevi koşuyu nasıl yapıyordunuz gibi bir soruyla muhatap olan Hülya Koçyiğit ise oyunculuktan önce balerin olduğunu, galiba bale sanatının bunda bir etkisi olduğunu söyleyip sırrını kimseyle paylaşmama yolunu seçmiştir.

Kartal Tibet’in anlayıp dinlemeden sadistçe yanlış anlaması


Bir filmde Kartal Tibet varsa o filmdeki esas kız mutlaka yanlış anlaşılacak, Kartal beyin dizlerine yapışıp ayaklarına kapansa dahi derdini anlayamayacaktır. “Vallahi senin düşündüğün gibi değil, izin ver açıklıyim!” diye salya sümük ağlasa da Kartal’ın “Sus, sus! Sen bu yuvanın içine nifak tohumları serptin adi kadın!” çemkirmelerine maruz kalacak. Kadıncağız üzüntüsünden verem olacak, saçları dökülecek, hıçkırık krizleri geçirecek, ağlamaktan gözleri eriyecek ama Kartal kesinlikle onu dinlemeyecektir. Mesela üstteki sahnede zaten verem olan gariban karısını yanlış anlayıp, açıklama yapmasına bile izin vermeyip, zavallı kadını parkesine paspas ediyordu. En çok Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın gibi naif kadınları yanlış anlamasıyla tanınan Kartal’ın en büyük sorunuysa zavallı esas kızı kollarından yakalayıp, omuzlarından sarsarak “Bana bir açıklama yap!” diye darladıktan sonra kadın açıklamaya çalışırken gözlerini kapayıp, kafasını sağa sola sallayarak “Sus, sus!” diye kadını susturması. Özellikle bu sahne doksanlar çocuğu olduğumdan olsa gerek aklıma Reha Muhtar’ın karşısındaki adama “Bütün bunları nasıl yaptın?” diye sorduktan sonra izah etmeye çalışan adama “Sus utanmadan bir de izah ediyor. Hala nasıl konuşuyorsun?” diye fırça atmasını getiriyor. Filmin sonunda hatasını anlayıp pişmanlıkla zamanında anasından emdiği sütü burnundan getirdiği esas kızdan özür dilemesi de cabası.

Mualla Sürer ve kankalarının esas kız ve esas oğlanın hayatını kaydıran gıybetleri


Eğer bir filmde Mualla Sürer varsa o film kısır kokuyordur, o filmde çok fena gıybet dönüyordur. Ve o gıybet garanti esas kız ya da esas oğlanın hayatını kaydıracaktır. Bu ölümcül gıybet ekibinin koca filmi etkileyecek boyutta olması gıybetin gazabından korkulması gerektiğinin de kanıtı gibi. Şu kadro ne Türkan Şorayları ne Hülya Koçyiğitleri film boyunca süründürdü be.

Türkan Şoray’ın sigarasını yakmak için verilen büyük mücadele


Bu vaka Türkan Şoray’ın tüm cazibesini de yanına alarak mekana girmesiyle başlıyor. Mekandaki erkekler, bu erkeklere esas oğlan da dahil, Türkan’ı görünce eşekten düşmüş karpuza dönüp ağzı açık ayran budalası misali Türkan’a kitleniyor. En az Türkan kadar havalı sigara tabakası, Türkan’ın şık çantasından çıkıyor. Tabakasından bir sigara çıkaran Türkan, sigarayı dudaklarının arasına almadan evvel çevresini saran erkeklere “Ateş lutfen…” diyor ve start veriliyor. Mekanda bulunan erkeklerin hepsi çakmağını cebinden çıkardığı gibi Türkan’ın sigarasını yakmak için kıyasıya bir yarışa giriyor.  

Hulusi Kentmen’in tatlı sert ama kesinlikle fabrikatör halleri


Yeşilçam’ın kadrolu kalantorlarından olan Hulusi Kentmen’in tatlı sert hallerine hepimiz alışığız. Evlatlarına nefes aldırmayan baskıcı bir babayı canlandıran Hulusi beyin evlatları da babalarının baskıcı ortamından kurtulur kurtulmaz cozutuyorlar tabi. Adeta Hulusi bey amcayı çileden çıkarsın diye senaristler tarafından kaleme alınan bu hayırsız evlatlar, baba parasıyla sefa sürmeyi hayat felsefesi edindikleri için Hulusi bey gibi bir itici güce ihtiyaçları var. Çoğunlukla Tarık Akan babası olarak karşımıza çıkan Hulusi bey amca bazen Tarık Akan’a ek olarak Kemal Sunal ve Halit Akçatepe’ye de babalık ediyor. Tarık’ın çapkınlığı Halit’in kurnazlığı Kemal’in saflığından çok çeken Hulusi beyi çoğunlukla küplere binmiş, pos bıyıklarından solur halde görsek de aslında altın gibi bir kalbi vardır.

Lale Belkıs’ın kocası tarafından sürekli aldatılıp kötü kadın ilan edilmesi


Bu kadına aşığım yemin ederim. Ne zaman ekranda görsem “Go Lale Go!” demek istiyorum. Bence Yeşilçam’ın en güçlü kadını. Güçlü kadının her zaman tehlike olarak görüldüğü toplum nezdinde Lale de kötü kadın olarak anılmış. Ama bence, Sezercik Aslan Parçası filmini tenzih ediyorum, Lale’nin saf kötü olduğu bir karakteri yok. Yahu kadının kocası gidip başka kadınlarla Lale’yi aldatıyor. Ne yani Lale ne yapsın, kocamdır yapar deyip sussun mu? Ediz Hun’un Kartal Tibet’in hiç mi suçu yok? Madem başkasına aşık oluyorsun kadınla en başından adam gibi konuş, boşan. Kadına iş seyahatine gidiyorum deyip sevgilinle tatile gidiyorsun, ele güne reklam oluyorsun, dedikoducu ablalar “Kocanı şurda, çok hoş bi kızla gördüm…” diye Lale’yle kuaförde alttan alta dalga geçsin sonra da Lale suçlu olsun. Sizin yüzünüzden kadın alkolik oldu be pis esas oğlanlar! Vallahi Lale az bile yapıyor ben olsam size hayatı sorgulatırım, canınıza okurum.

Erol Taş’ın sadist kötü halleri


Hani bazen kötülüğün sağlam bir sebebi vardır. Mesela kötü adam zamanında çok çekmiştir de yaşadıklarının intikamını alıyordur. He işte Erol Taş asla bu kategoriye girmez, Erol abinin kötülüğü nedensizdir. Valla kendisi bu konuda Otomatik Portakal’ın Alex’ini bile geride bırakır. Yahu bu adam niye sadistçe kötülük yapıyor be senarist? Yemin ederim Erol abinin sinema kariyeri, oyunculuk felsefesi kötülük olmuş. Hele bir de bu sadist kötülüğüne eşlik eden kahkahası vardır ki dilimize Erol Taş kahkahası diye bir söylem kazandırmıştır. Bir filmde Erol Taş varsa o filmden sadistçe kötülük akacaktır bunun garantisini verebiliriz.

Yadigar Ejder’in sürekli dayak yiyen mazlum halleri


Sinemanın emektar dayak yiyicisi olan Yadigar Ejder’in ekranda görüldüğü ilk anda içinizden hatta dışınızdan gene birisi Yadigar’ı dövecek dersiniz. O iri yarı görüntüsüne rağmen yüzünden masumluk akar. İzledikçe o dayak sahnelerine üzülmekten kendinizi alamazsınız. Özellikle Şark Bülbülü filminde yediği dayaktan sonra yemeğini yiyemeden başının tabağa düştüğü sahnede gözleriniz dolar, boğazınız düğümlenir. Dayak yemediği tek film olan Avanak Apti’deki Urfalı Apti karakteri bile bir şekilde şiddete maruz kalır. Neyse filmin sonunda uğruna Barut Osman ve Apti’nin birbirine girdiği Nevin’in aşkını kazanır da en azından kariyerinde ilk defa mutlu sona ulaşır.

Şükriye Atav’ın gözü yaşlı çilekeş ve garip anaya bağlaması


Tüm Yeşilçam’ın anası olan Şükriye hanım evlatları yüzünden gözyaşlarına boğulup durur. Belgin Doruk’u gözyaşı dökme konusunda sollayan bir oyuncu varsa o da Şükriye hanımdır. Kadın’ın Yeşilçam ömrü garip anam çilekeş anam modunda geçti. Kadraja girdiği andan itibaren acaba ne zaman ağlayacak diye düşünmekten filme konsantre olamazsınız. Evladının mürüvvetini görememek onda, evlat acısı çekmek onda, babaları tarafından reddedilen evlatları yüzünden gözüne uyku girmemek onda… Ah ah kadıncağız ağlamasın da ne yapsın? Ah Nerede filminde yavrusu Tarık Akan’ı, Adile Naşit’le evlensin diye kabadayılar kaçırmıştı. Kadıncağız evlat bakımından Ali Rıza bey amcadan bile daha şanssızdı. Hele Yılmaz Güney’in anası olduğu Umutsuzlar filmi var ki, Allah düşmanımın başına vermesin denilen bir konumdaydı. Mafya babasının bahtsız anasını canlandırdığı filmde evladım ölecek korkusuyla sürekli yüreği ağzında yaşıyordu.

Adile Naşit’inse gözlerinin içi gülen tonton anne portresine dönüşmesi


Adile hanımsa Şükriye hanımın tam tersi ağlarken bile gözlerinin içi gülen sevimli bir anaya can veriyordu. Onu ekranda gördüğünüz anda istemsiz bir şekilde içinizi bir mutluluk kaplar, neşelenmekten kendinizi alamazsınız. Gülen gözleriyle ekrandan pozitif enerji yayan Adile hanım sinirliyken bile komik olmayı başaran nadide isimlerden. Özellikle her role girebilmesiyle izleyiciyi mest ediyordu. Aile Şerefi’nin evi ayakta tutan sevimli annesi de oydu Ah Nerede’nin libidosu yüksek koca meraklısı Huriye’si de.

Münir Özkul’un fakir ama gururlu baba halleri


Eğer bir filmde Münir Özkul varsa o filmden kesinlikle okkalı bir hayat dersi alırsınız. O her filmde evin direği babadır. Evlatlarına kol kanat geren onlara varlığıyla huzur veren bir çınardır. O kadar gerçekçidir ki, onun bu baba halleri baba deyince izleyicinin aklına Hulusi Kentmen’le beraber gelen iki isimden biridir. O Aile Şerefi’nin ailesi için elini kana bulayan babasıdır, Oh Olsun’un çocuklarını el üstünde tutan babasıdır, Bizim Aile’nin evlatları için patronlara kafa tutan babasıdır, Neşeli Günler'in oğullarına hem ana hem baba olan babasıdır, Gülen Gözler’in dertli kız babasıdır. Kısacası Münir Özkul Yeşilçam’ın en baba babasıdır.

Cüneyt Arkın’ın fantastik kavga teknikleri


Aslında sinemamızın en yakışıklı jönlerinden olan Cüneyt abimiz sinemaya adım attığı ilk yıllarda salon beyefendisi karakterlere can verir. O temiz yüzüyle, çapkın yarım gülüşüyle esas kızların hatta yan roldeki kızların aklını başından alır. Fekat gel gör ki, Cüneyt abimiz takım elbiseli esas oğlan olmaktan sıkılıp vurdulu kırdılı filmlerde boy göstermek ister. Karaoğlan filminin seçmelerine giden Cüneyt abimize yönetmen “Alain Delon gibi adamsın senden kahraman olmaz, dövüş filmlerinde oynayamazsın!” demiş. Pek ileri görüşlü olmayan yönetmenin sözlerine çok içerleyen Cüneyt abimiz kendini sirklere atıp at binme, kılıç kuşanma, tekme atma, uçup kaçma, hoplama zıplama dersleri alıp Kara Murat’a dönüşmüş. 60’lardaki halinin aksine 70’lerin ortası ve 80’lerde sinemanın en kavgacı jönüne dönüşen Cüneyt abimiz özellikle 80’lerdeki fantastik kavga teknikleriyle hafızalarda yer etti. Katır tekmesinden tut esnaf tekmesine kadar her türlü tekmeyi atmasıyla bilinen Cüneyt abimiz üstteki resimde gördüğümüz patentini aldığı çift ayak yumruklu tekmeyle de az figüran dövmedi.

Kahraman Kıral’ın ağlatan masumiyeti


Çekik koyu gözleri, dalgalı saçları ve minik burnuyla sevimlilik abidesi olan Kahraman Kıral zahir tipinden dolayı her evde en az bir adet bulunan evlat modeli olduğundan olsa gerek bize evimizin küçük oğlu gibi yakın geliyordu. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım bu memlekette kaç kişinin evinde bir Menderes Utku bir Ömercik gibi çocuğu var? Kahraman bu toprağın çocuğudur, yüzünde hep sevimli bir gülümseme vardır. Hatta en acıklı filmi Canım Kardeşim’de bile sevimlilik abidesidir. Ekranda görününce bizi ağlatacağı da garantidir. En azından ben Gelin ve Canım Kardeşim filmindeki haline çok üzülmüş, Canım Kardeşim filmindeki “Sana bişey söylücem ama sakın kimseye söyleme, ben ölecekmişim…” repliğindeki çocuksu kabullenişe ağlamıştım.  

Aliye Rona’nın tüm Yeşilçam’ı etkisi altına alan şerri


Eğer bir filmde Aliye Rona varsa korkun, kendiniz için değil tabi filmde rol alanlar için. Zira Aliye hanım kendisi hariç, diğer tüm rollerin kan ağlamasına sebebiyet verecek kadar kötüdür. Yeşilçam’da onun efsanevi kötülüğünden nasibini almamış bir Allah’ın kulu yoktur. Kötülüğün ete kemiğe bürünmüş sinsi hali olan Aliye özellikle oğluşuna layık görmediği avam gelinlerini sürüm sürüm süründürürdü. Kınalı Yapıncak filminde öz yeğeni olan dilsiz Hülya’ya ettiği zulümle Harry Potter’in zalım teyzesi Petunia’dan beterdi. Üvey Ana filmindeki York Düşesi tavırlarıyla izleyiciyi küfrettiren Aliye’nin Belgin Doruk’un üvey anasını canlandırdığı Küçük Hanımefendi filmindeki sadist kötü halleri ise Erol Taş’ın dişisi gibi duruyordu. Hele Buruk Acı filminde gelini Türkan’a ettiği eziyetler var ki, yüzyılın zalım kaynanası ödülüne layık görülecek cinsten. İftira onda, dayak onda, sinsilik onda, korkunçlu kahkaha onda kadın resmen şeytanın yanında master yapmış gibi rollerde oynuyordu. Hani onu ekranda görünce ne olur ne olmaz diye euzu billahi mineşşeytanirracim çekesi geliyor insanın.

Müjde Ar’ın cesur ve güzel halleri


Sinemamızın cesur kadını Müjde’nin özellikle seksen sonrası filmlerdeki feminist halleri Yeşilçam’a damgasını vurdu. Toplumun gözündeki kadın imajıyla dalga geçercesine rol aldığı filmlerdeki cesaretiyle hafızalara kazınan Müjde Ar, ekrana geldiyse biline ki filmde toplum kuralları yıkılacak. Müjde vamp halleriyle ortalığı dağıtacak.

Tarık Akan’ın çapkınlığın sınırlarını zorlayan aşırı özgüvenli halleri


Böyle hani bazı kadınlar vardır ya, çok güzeldir. Güzel olduğunun farkında olduğu için karşısındaki erkeği parmağında oynatan femme fatal bir organizmaya dönüşür. Heh işte Tarık Akan’ın sinemamızdaki işlevi o kadının sevimli halidir. Tabi 60 ve 70’lerdeki hali yoksa 80’lerde toplumsal gerçekçi sinemanın aranan oyuncusu olduğu inkar edilemez. İşte Tarık Akan erken dönem sinema hayatında sürekli kadın avcısı, ukala bir karaktere can verdi. Yakışıklı olmasının avantajıyla elinden bir uçan bir kaçan bir de esas kızın, o da filmin sonuna kadar, kurtulduğu Tarık resmen zalımın oğluydu. Ah Nerede filmindeki umursamaz çapkın halleri, iki kardeşi idare edişini kardeşlerine gülerek anlatması, sözlendik diyerek şarkıcı sevgilisini üç yıl boyunca oyalaması, uyurken gördüğü Gülşen Bubikoğlu’nu öpme hakkını kendinde bulması filan resmen iticiydi. Yakışıklıyım her şey hakkım tavırlarında dolanmasıyla iticilik abidesi halleri Tarık Akan’ın erken dönem rollerinin alametifarikasıydı.

Kemal Sunal’ın saflık ve kurnazlık arasında gidip gelen temiz kalpli karakterleri


Antidepresan gülüşüyle ekranları şenlendiren namı diğer Şaban, Kemal Sunal, her filminde istisnasız saf halleriyle dikkatleri çekerdi. Sahte Kabadayı filminde pişmaniyeci arkadaşlarının kandırarak pişmaniyelerini elinden aldığı saf bir gençti. Ama Kemal Sunal’ın karakterleri asla sadece saf olmadı, o saflığın yanında hep bir kurnazlık da barınırdı. Fakat tüm bu kurnaz hallerine rağmen o sinemamızın en temiz kalpli karakteriydi. Kimsenin kötülüğünü istemez, hak etmeyene ders vermezdi. Kurnazlıkta tilki gibi olduğu Kapıcılar Kralı’nda bile memur Ferit’i idare etmesi için bakkal Haydar’la konuşması, ona insan gibi davranan Übeyt beyin yemeğini karısı Hacer’e yaptırması, Nuri bey geldiğinde dedikodu dinlemek için kapıya çıkan o itici Makbule’ye bile başıyla içeri gir diye işaret yapması bile onun temiz kalbinin göstergesiydi. Yani bir filmde Kemal Sunal varsa o filmde saflık, kurnazlık ve temiz kalplilik mevcut olacaktır.

Nihat Ziyalan’ın 404 misali yapıştığı Hülya Koçyiğit’i sürekli jönlere kaptırması


Aslen şair olan Nihat Ziyalan sinemaya Yılmaz Güney’in isteğiyle girmiş ve sinema ömrünü Hülya Koçyiğit’e bela olmakla geçirmiştir. Bir Hülya Koçyiğit filminde jenerikte Nihat beyin adı varsa biline ki o film Hülya’ya dar olacak. Nihat ona düz koşu yapıp, kadına sahip olmak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Tamam Hülya hoş kadın, güzel kadın, ona yürümeni anlıyorum da Nihat kadına zamk gibi yapışmak nedir? Yahu hayatını karartıyorsun seviyorum dediğin kadının. Bu ne illet bir sevgidir? Her filmde Hülya’yı Ediz Hun’dan tut Murat Soydan’a kadar tüm jönlere kaptırdın, ama yılmadın. Vallahi biz bıktık, sen bıkmadın. Ne diyeyim? Azmini tebrik etmeden duramıyorum.

Nubar Terziyan’ın herkesin yardımına koşan tonton dede halleri


Eğer bir Yeşilçam filminde Nubar Terziyan varsa kendinizi ekrana dede, dedeciğim derken bulabilirsiniz. Zira adamda çok fena dede tipi var. Koy parka torun oynatsın, bayramda elini öpen çocuklara şeker versin. Nubar bey amca istisnasız her filmde iyi adamı oynar. Esas kız ve esas oğlanın kavuşması için uğraş verir, onlara yardım eder. Zenginse fakir fukaraya yardım eden, fakirse ortamı neşelendiren karakterdir o.

Ayşen Gruda’nın evin evde kalmış kızına bağlaması


Evde kalmış kız rollerinin aranan ismi olan Ayşen Gruda, istisnasız her filminde evde kalıp kendine abla diyen kardeşleri yüzünden bunalıma girer. En sevmediği laf abla olan Ayşen hanım, kendisine abla diyen kardeşlerini sürekli anne ya da babasına şikayet ederek gözyaşlarına boğulur. Ablalarına abla dediği için fırça yiyen kardeşlerin kavram kargaşasına girmesi mi komik yoksa Ayşen’in evde kaldığı belli olmasın diye yaşını küçük göstermek için kardeşlerine abi demesi mi?

Eva Bender’in film boyunca giyinmeyi unutmuş gibi dolanması


Eva Bender sinemaya adım atmadan önce profesyonel bir dansçıydı. Fakat bahsettiğimiz dans göbek dansı olmaktan çok striptiz tarzında olduğu için Yeşilçam’ın epik filmlerinde Eva hanımı konseptli danslarıyla görmek mümkün. Misal Tarkan Gümüş Eyer filminde tuhaf dansı ile dikkat çeken Gosha karakterine can veriyordu. Bir direğe bağladığı kurbanının karşısında yarı çıplak, kışkırtıcı bir dans performansı sergiliyordu. Çamaşır makinesi rezistansını andıran yılanlı silahıyla kurbanının gözlerini oyup, kanını içen Gosha, film boyunca Allah’ın verdiğini kuldan neden saklayayım modunda anadan üryan dolanıyordu. Filmografisindeki dört filmden haberdar olduğum Eva Bender’in tamamen giyinik olduğu tek filmi kocası Halit Refig’in çektiği Bir Türk’e Gönül Verdim’di. Tarkan serilerindeki tüm kadınların aşırı cüretkar olduğu bilinse de Seher Şeniz ve Eva Bender’in cüreti hepsinden fazlaydı. Epik filmler bir yana İtalyan giallo uyarlaması Aşka Susayanlar filminde bile gecelik diye kurdeleye dolanıyordu. Yani Eva’cım bu kadar cüretkar olacak ne vardı?   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder