Yeşilçam’ın 23 Oyuncusunun Her Rolde Alametifarikası Olmuş
Halleri
Kimisi tavır, kimisi
tarz, kimisiyse alınyazısı olmuş bu halleri siz de hatırlıyorsunuz biliyorum.
Hatta jenerikte o oyuncunun adını görünce kesin başına şöyle bir olay gelecek,
kesin şu olacak demeye başlıyorsunuz. İzleyicinin o filmde o mu oynuyormuş, o
zaman kesin filmin konusu bu gibi çıkarımlar yaptığı bu haller görüldüğü üzere
filmin konusunu bile belirliyor. Mesela bir filmde Hülya Koçyiğit varsa o
filmde kesinlikle nasıl gerçekleştiğini Hülya hanımın bile açıklayamadığı
meşhur koşu vardır. Kartal Tibet’in olduğu bir filmin esas kızının yüzü Kartal
beyin sadistçe yanlış anlamaları yüzünden film boyunca gülmeyecektir. Lale
Belkıs kocası tarafından masum esas kızlarla aldatıldığı için alkolizmle
mücadele edecek, Türkan Şoray salondaki koltuk takımına bile ağlamaklı bakışlar
atacak, Nihat Ziyalan ise Hülya Koçyiğit’ten asla yüz bulamayacaktır.
İsterseniz sözü uzatmadan Klasik Yeşilçam oyuncularının istisnasız her filmde
üzerine yapışmış hallerine bir göz atalım.
Türkan Şoray’ın her şeye her an ağlayacakmış gibi bakan
buğulu gözleri
Türkan Şoray komedi filminde bile oynasa gözlerindeki o
buğulu bakışları görmek mümkündür. Sanki az evvel Karadeniz’de gemilerinin
battığını öğrenmiş bir armatör gibi ağlamaklı bakan Türkan, mutluluk anında
bile gözyaşı dökmekten kendini alamaz. Çoğu zaman bu nemli gözlere hafif aralık
dudaklar da eşlik eder. Dudakların şok oldum ayol pozisyonunda kalıp, gözlerin
ay kahroldum bakışlarını attığı bu yüz ifadesi Türkan hanımın oyunculuğunun
imzası gibidir. Ama normal bir insanın sudan çıkmış balık ya da gamlı baykuş
gibi görünmesine sebebiyet veren bu göz ve dudak kombinasyonu Türkan hanımın
dillere destan olmuş güzelliğini kesinlikle gölgeleyemez. Neden? Çünkü sultan
olmak bunu gerektirir.
Belgin Doruk’un gözyaşları
Yeşilçam’ın küçük hanımefendisi Belgin Doruk’un gözleri ise
Türkan hanımın bir seviye ilerisine gidip her daim yaşlı olmuştur. Türkan gibi
buğulu değil direk yaşlı gözlere sahip olan Belgin Doruk istisnasız her
filminde zarı zarı ağlar. Başroldeki yakışıklı jönlerin ve senaristlerin çok
üzdüğü Belgin’in gözyaşları dilimize deyim olacak düzeydedir. Hatta Olacak O
Kadar’ın bir parodisine Zeki Müren’le beraber konu olan Belgin’in gözyaşları
yüzünden apartmanı su bastığı için apartman sakinleri İSKİ’den yardım
istiyordu. Zeki’ninse her zamanki gibi sesini çalıyorlardı.
Hülya Koçyiğit’in kelimeleri kifayetsiz bırakan enteresan
koşusu
Biliyorum hepiniz istinasız o koşuyu yapabilmek için
uğraştınız ama başarısız oldunuz. Çünkü o koşuyu gerçekleştirebilmeniz için
Hülya Koçyiğit olmanız gerekir. İstisnasız Hülya hanımın olduğu her filmde
gördüğümüz o tarifi imkansız koşu, Yeşilçam izleyicisi için hala gizem. Göğüs
önde, kollar vücuda yapışık, eller yanlara doğru kanat misali açılmış, omuzlar
sabit, baş yana eğik pozisyon aldınızsa yavru ceylan gibi sekerken bir kuğu
gibi de zarif görünmeyi deneyin. Yıllar sonra o efsanevi koşuyu nasıl
yapıyordunuz gibi bir soruyla muhatap olan Hülya Koçyiğit ise oyunculuktan önce
balerin olduğunu, galiba bale sanatının bunda bir etkisi olduğunu söyleyip
sırrını kimseyle paylaşmama yolunu seçmiştir.
Kartal Tibet’in anlayıp dinlemeden sadistçe yanlış anlaması
Bir filmde Kartal Tibet varsa o filmdeki esas kız mutlaka
yanlış anlaşılacak, Kartal beyin dizlerine yapışıp ayaklarına kapansa dahi
derdini anlayamayacaktır. “Vallahi senin düşündüğün gibi değil, izin ver
açıklıyim!” diye salya sümük ağlasa da Kartal’ın “Sus, sus! Sen bu yuvanın
içine nifak tohumları serptin adi kadın!” çemkirmelerine maruz kalacak.
Kadıncağız üzüntüsünden verem olacak, saçları dökülecek, hıçkırık krizleri
geçirecek, ağlamaktan gözleri eriyecek ama Kartal kesinlikle onu
dinlemeyecektir. Mesela üstteki sahnede zaten verem olan gariban karısını
yanlış anlayıp, açıklama yapmasına bile izin vermeyip, zavallı kadını parkesine
paspas ediyordu. En çok Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın gibi naif kadınları yanlış
anlamasıyla tanınan Kartal’ın en büyük sorunuysa zavallı esas kızı kollarından
yakalayıp, omuzlarından sarsarak “Bana bir açıklama yap!” diye darladıktan
sonra kadın açıklamaya çalışırken gözlerini kapayıp, kafasını sağa sola
sallayarak “Sus, sus!” diye kadını susturması. Özellikle bu sahne doksanlar çocuğu
olduğumdan olsa gerek aklıma Reha Muhtar’ın karşısındaki adama “Bütün bunları
nasıl yaptın?” diye sorduktan sonra izah etmeye çalışan adama “Sus utanmadan
bir de izah ediyor. Hala nasıl konuşuyorsun?” diye fırça atmasını getiriyor.
Filmin sonunda hatasını anlayıp pişmanlıkla zamanında anasından emdiği sütü
burnundan getirdiği esas kızdan özür dilemesi de cabası.
Mualla Sürer ve kankalarının esas kız ve esas oğlanın
hayatını kaydıran gıybetleri
Eğer bir filmde Mualla Sürer varsa o film kısır kokuyordur, o
filmde çok fena gıybet dönüyordur. Ve o gıybet garanti esas kız ya da esas
oğlanın hayatını kaydıracaktır. Bu ölümcül gıybet ekibinin koca filmi
etkileyecek boyutta olması gıybetin gazabından korkulması gerektiğinin de
kanıtı gibi. Şu kadro ne Türkan Şorayları ne Hülya Koçyiğitleri film boyunca
süründürdü be.
Türkan Şoray’ın sigarasını yakmak için verilen büyük mücadele
Bu vaka Türkan Şoray’ın tüm cazibesini de yanına alarak
mekana girmesiyle başlıyor. Mekandaki erkekler, bu erkeklere esas oğlan da
dahil, Türkan’ı görünce eşekten düşmüş karpuza dönüp ağzı açık ayran budalası
misali Türkan’a kitleniyor. En az Türkan kadar havalı sigara tabakası,
Türkan’ın şık çantasından çıkıyor. Tabakasından bir sigara çıkaran Türkan,
sigarayı dudaklarının arasına almadan evvel çevresini saran erkeklere “Ateş
lutfen…” diyor ve start veriliyor. Mekanda bulunan erkeklerin hepsi çakmağını
cebinden çıkardığı gibi Türkan’ın sigarasını yakmak için kıyasıya bir yarışa
giriyor.
Hulusi Kentmen’in tatlı sert ama kesinlikle fabrikatör
halleri
Yeşilçam’ın kadrolu kalantorlarından olan Hulusi Kentmen’in
tatlı sert hallerine hepimiz alışığız. Evlatlarına nefes aldırmayan baskıcı bir
babayı canlandıran Hulusi beyin evlatları da babalarının baskıcı ortamından
kurtulur kurtulmaz cozutuyorlar tabi. Adeta Hulusi bey amcayı çileden çıkarsın
diye senaristler tarafından kaleme alınan bu hayırsız evlatlar, baba parasıyla
sefa sürmeyi hayat felsefesi edindikleri için Hulusi bey gibi bir itici güce
ihtiyaçları var. Çoğunlukla Tarık Akan babası olarak karşımıza çıkan Hulusi bey
amca bazen Tarık Akan’a ek olarak Kemal Sunal ve Halit Akçatepe’ye de babalık
ediyor. Tarık’ın çapkınlığı Halit’in kurnazlığı Kemal’in saflığından çok çeken
Hulusi beyi çoğunlukla küplere binmiş, pos bıyıklarından solur halde görsek de
aslında altın gibi bir kalbi vardır.
Lale Belkıs’ın kocası tarafından sürekli aldatılıp kötü kadın
ilan edilmesi
Bu kadına aşığım yemin ederim. Ne zaman ekranda görsem “Go
Lale Go!” demek istiyorum. Bence Yeşilçam’ın en güçlü kadını. Güçlü kadının her
zaman tehlike olarak görüldüğü toplum nezdinde Lale de kötü kadın olarak
anılmış. Ama bence, Sezercik Aslan Parçası filmini tenzih ediyorum, Lale’nin
saf kötü olduğu bir karakteri yok. Yahu kadının kocası gidip başka kadınlarla
Lale’yi aldatıyor. Ne yani Lale ne yapsın, kocamdır yapar deyip sussun mu? Ediz
Hun’un Kartal Tibet’in hiç mi suçu yok? Madem başkasına aşık oluyorsun kadınla
en başından adam gibi konuş, boşan. Kadına iş seyahatine gidiyorum deyip
sevgilinle tatile gidiyorsun, ele güne reklam oluyorsun, dedikoducu ablalar
“Kocanı şurda, çok hoş bi kızla gördüm…” diye Lale’yle kuaförde alttan alta
dalga geçsin sonra da Lale suçlu olsun. Sizin yüzünüzden kadın alkolik oldu be
pis esas oğlanlar! Vallahi Lale az bile yapıyor ben olsam size hayatı
sorgulatırım, canınıza okurum.
Erol Taş’ın sadist kötü halleri
Hani bazen kötülüğün sağlam bir sebebi vardır. Mesela kötü
adam zamanında çok çekmiştir de yaşadıklarının intikamını alıyordur. He işte
Erol Taş asla bu kategoriye girmez, Erol abinin kötülüğü nedensizdir. Valla
kendisi bu konuda Otomatik Portakal’ın Alex’ini bile geride bırakır. Yahu bu
adam niye sadistçe kötülük yapıyor be senarist? Yemin ederim Erol abinin sinema
kariyeri, oyunculuk felsefesi kötülük olmuş. Hele bir de bu sadist kötülüğüne
eşlik eden kahkahası vardır ki dilimize Erol Taş kahkahası diye bir söylem
kazandırmıştır. Bir filmde Erol Taş varsa o filmden sadistçe kötülük akacaktır
bunun garantisini verebiliriz.
Yadigar Ejder’in sürekli dayak yiyen mazlum halleri
Sinemanın emektar dayak yiyicisi olan Yadigar Ejder’in
ekranda görüldüğü ilk anda içinizden hatta dışınızdan gene birisi Yadigar’ı
dövecek dersiniz. O iri yarı görüntüsüne rağmen yüzünden masumluk akar. İzledikçe
o dayak sahnelerine üzülmekten kendinizi alamazsınız. Özellikle Şark Bülbülü
filminde yediği dayaktan sonra yemeğini yiyemeden başının tabağa düştüğü
sahnede gözleriniz dolar, boğazınız düğümlenir. Dayak yemediği tek film olan
Avanak Apti’deki Urfalı Apti karakteri bile bir şekilde şiddete maruz kalır. Neyse
filmin sonunda uğruna Barut Osman ve Apti’nin birbirine girdiği Nevin’in aşkını
kazanır da en azından kariyerinde ilk defa mutlu sona ulaşır.
Şükriye Atav’ın gözü yaşlı çilekeş ve garip anaya bağlaması
Tüm Yeşilçam’ın anası olan Şükriye hanım evlatları yüzünden
gözyaşlarına boğulup durur. Belgin Doruk’u gözyaşı dökme konusunda sollayan bir
oyuncu varsa o da Şükriye hanımdır. Kadın’ın Yeşilçam ömrü garip anam çilekeş
anam modunda geçti. Kadraja girdiği andan itibaren acaba ne zaman ağlayacak
diye düşünmekten filme konsantre olamazsınız. Evladının mürüvvetini görememek
onda, evlat acısı çekmek onda, babaları tarafından reddedilen evlatları
yüzünden gözüne uyku girmemek onda… Ah ah kadıncağız ağlamasın da ne yapsın? Ah
Nerede filminde yavrusu Tarık Akan’ı, Adile Naşit’le evlensin diye kabadayılar
kaçırmıştı. Kadıncağız evlat bakımından Ali Rıza bey amcadan bile daha
şanssızdı. Hele Yılmaz Güney’in anası olduğu Umutsuzlar filmi var ki, Allah
düşmanımın başına vermesin denilen bir konumdaydı. Mafya babasının bahtsız
anasını canlandırdığı filmde evladım ölecek korkusuyla sürekli yüreği ağzında
yaşıyordu.
Adile Naşit’inse gözlerinin içi gülen tonton anne portresine
dönüşmesi
Adile hanımsa Şükriye hanımın tam tersi ağlarken bile
gözlerinin içi gülen sevimli bir anaya can veriyordu. Onu ekranda gördüğünüz
anda istemsiz bir şekilde içinizi bir mutluluk kaplar, neşelenmekten kendinizi
alamazsınız. Gülen gözleriyle ekrandan pozitif enerji yayan Adile hanım sinirliyken
bile komik olmayı başaran nadide isimlerden. Özellikle her role girebilmesiyle
izleyiciyi mest ediyordu. Aile Şerefi’nin evi ayakta tutan sevimli annesi de
oydu Ah Nerede’nin libidosu yüksek koca meraklısı Huriye’si de.
Münir Özkul’un fakir ama gururlu baba halleri
Eğer bir filmde Münir Özkul varsa o filmden kesinlikle okkalı
bir hayat dersi alırsınız. O her filmde evin direği babadır. Evlatlarına kol
kanat geren onlara varlığıyla huzur veren bir çınardır. O kadar gerçekçidir ki,
onun bu baba halleri baba deyince izleyicinin aklına Hulusi Kentmen’le beraber
gelen iki isimden biridir. O Aile Şerefi’nin ailesi için elini kana bulayan
babasıdır, Oh Olsun’un çocuklarını el üstünde tutan babasıdır, Bizim Aile’nin
evlatları için patronlara kafa tutan babasıdır, Neşeli Günler'in oğullarına hem
ana hem baba olan babasıdır, Gülen Gözler’in dertli kız babasıdır. Kısacası
Münir Özkul Yeşilçam’ın en baba babasıdır.
Cüneyt Arkın’ın fantastik kavga teknikleri
Aslında sinemamızın en yakışıklı jönlerinden olan Cüneyt
abimiz sinemaya adım attığı ilk yıllarda salon beyefendisi karakterlere can
verir. O temiz yüzüyle, çapkın yarım gülüşüyle esas kızların hatta yan roldeki
kızların aklını başından alır. Fekat gel gör ki, Cüneyt abimiz takım elbiseli
esas oğlan olmaktan sıkılıp vurdulu kırdılı filmlerde boy göstermek ister.
Karaoğlan filminin seçmelerine giden Cüneyt abimize yönetmen “Alain Delon gibi
adamsın senden kahraman olmaz, dövüş filmlerinde oynayamazsın!” demiş. Pek
ileri görüşlü olmayan yönetmenin sözlerine çok içerleyen Cüneyt abimiz kendini
sirklere atıp at binme, kılıç kuşanma, tekme atma, uçup kaçma, hoplama zıplama
dersleri alıp Kara Murat’a dönüşmüş. 60’lardaki halinin aksine 70’lerin ortası
ve 80’lerde sinemanın en kavgacı jönüne dönüşen Cüneyt abimiz özellikle 80’lerdeki
fantastik kavga teknikleriyle hafızalarda yer etti. Katır tekmesinden tut esnaf
tekmesine kadar her türlü tekmeyi atmasıyla bilinen Cüneyt abimiz üstteki
resimde gördüğümüz patentini aldığı çift ayak yumruklu tekmeyle de az figüran
dövmedi.
Kahraman Kıral’ın ağlatan masumiyeti
Çekik koyu gözleri, dalgalı saçları ve minik burnuyla
sevimlilik abidesi olan Kahraman Kıral zahir tipinden dolayı her evde en az bir
adet bulunan evlat modeli olduğundan olsa gerek bize evimizin küçük oğlu gibi
yakın geliyordu. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım bu memlekette kaç kişinin
evinde bir Menderes Utku bir Ömercik gibi çocuğu var? Kahraman bu toprağın
çocuğudur, yüzünde hep sevimli bir gülümseme vardır. Hatta en acıklı filmi
Canım Kardeşim’de bile sevimlilik abidesidir. Ekranda görününce bizi ağlatacağı
da garantidir. En azından ben Gelin ve Canım Kardeşim filmindeki haline çok
üzülmüş, Canım Kardeşim filmindeki “Sana bişey söylücem ama sakın kimseye
söyleme, ben ölecekmişim…” repliğindeki çocuksu kabullenişe ağlamıştım.
Aliye Rona’nın tüm Yeşilçam’ı etkisi altına alan şerri
Eğer bir filmde Aliye Rona varsa korkun, kendiniz için değil
tabi filmde rol alanlar için. Zira Aliye hanım kendisi hariç, diğer tüm
rollerin kan ağlamasına sebebiyet verecek kadar kötüdür. Yeşilçam’da onun
efsanevi kötülüğünden nasibini almamış bir Allah’ın kulu yoktur. Kötülüğün ete
kemiğe bürünmüş sinsi hali olan Aliye özellikle oğluşuna layık görmediği avam
gelinlerini sürüm sürüm süründürürdü. Kınalı Yapıncak filminde öz yeğeni olan
dilsiz Hülya’ya ettiği zulümle Harry Potter’in zalım teyzesi Petunia’dan
beterdi. Üvey Ana filmindeki York Düşesi tavırlarıyla izleyiciyi küfrettiren
Aliye’nin Belgin Doruk’un üvey anasını canlandırdığı Küçük Hanımefendi
filmindeki sadist kötü halleri ise Erol Taş’ın dişisi gibi duruyordu. Hele
Buruk Acı filminde gelini Türkan’a ettiği eziyetler var ki, yüzyılın zalım
kaynanası ödülüne layık görülecek cinsten. İftira onda, dayak onda, sinsilik
onda, korkunçlu kahkaha onda kadın resmen şeytanın yanında master yapmış gibi
rollerde oynuyordu. Hani onu ekranda görünce ne olur ne olmaz diye euzu billahi
mineşşeytanirracim çekesi geliyor insanın.
Müjde Ar’ın cesur ve güzel halleri
Sinemamızın cesur kadını Müjde’nin özellikle seksen sonrası
filmlerdeki feminist halleri Yeşilçam’a damgasını vurdu. Toplumun gözündeki
kadın imajıyla dalga geçercesine rol aldığı filmlerdeki cesaretiyle hafızalara
kazınan Müjde Ar, ekrana geldiyse biline ki filmde toplum kuralları yıkılacak.
Müjde vamp halleriyle ortalığı dağıtacak.
Tarık Akan’ın çapkınlığın sınırlarını zorlayan aşırı
özgüvenli halleri
Böyle hani bazı kadınlar vardır ya, çok güzeldir. Güzel
olduğunun farkında olduğu için karşısındaki erkeği parmağında oynatan femme
fatal bir organizmaya dönüşür. Heh işte Tarık Akan’ın sinemamızdaki işlevi o
kadının sevimli halidir. Tabi 60 ve 70’lerdeki hali yoksa 80’lerde toplumsal
gerçekçi sinemanın aranan oyuncusu olduğu inkar edilemez. İşte Tarık Akan erken
dönem sinema hayatında sürekli kadın avcısı, ukala bir karaktere can verdi.
Yakışıklı olmasının avantajıyla elinden bir uçan bir kaçan bir de esas kızın, o
da filmin sonuna kadar, kurtulduğu Tarık resmen zalımın oğluydu. Ah Nerede
filmindeki umursamaz çapkın halleri, iki kardeşi idare edişini kardeşlerine
gülerek anlatması, sözlendik diyerek şarkıcı sevgilisini üç yıl boyunca
oyalaması, uyurken gördüğü Gülşen Bubikoğlu’nu öpme hakkını kendinde bulması
filan resmen iticiydi. Yakışıklıyım her şey hakkım tavırlarında dolanmasıyla
iticilik abidesi halleri Tarık Akan’ın erken dönem rollerinin alametifarikasıydı.
Kemal Sunal’ın saflık ve kurnazlık arasında gidip gelen temiz
kalpli karakterleri
Antidepresan gülüşüyle ekranları şenlendiren namı diğer
Şaban, Kemal Sunal, her filminde istisnasız saf halleriyle dikkatleri çekerdi.
Sahte Kabadayı filminde pişmaniyeci arkadaşlarının kandırarak pişmaniyelerini
elinden aldığı saf bir gençti. Ama Kemal Sunal’ın karakterleri asla sadece saf
olmadı, o saflığın yanında hep bir kurnazlık da barınırdı. Fakat tüm bu kurnaz
hallerine rağmen o sinemamızın en temiz kalpli karakteriydi. Kimsenin
kötülüğünü istemez, hak etmeyene ders vermezdi. Kurnazlıkta tilki gibi olduğu
Kapıcılar Kralı’nda bile memur Ferit’i idare etmesi için bakkal Haydar’la
konuşması, ona insan gibi davranan Übeyt beyin yemeğini karısı Hacer’e yaptırması,
Nuri bey geldiğinde dedikodu dinlemek için kapıya çıkan o itici Makbule’ye bile
başıyla içeri gir diye işaret yapması bile onun temiz kalbinin göstergesiydi.
Yani bir filmde Kemal Sunal varsa o filmde saflık, kurnazlık ve temiz kalplilik
mevcut olacaktır.
Nihat Ziyalan’ın 404 misali yapıştığı Hülya Koçyiğit’i
sürekli jönlere kaptırması
Aslen şair olan Nihat Ziyalan sinemaya Yılmaz Güney’in
isteğiyle girmiş ve sinema ömrünü Hülya Koçyiğit’e bela olmakla geçirmiştir.
Bir Hülya Koçyiğit filminde jenerikte Nihat beyin adı varsa biline ki o film
Hülya’ya dar olacak. Nihat ona düz koşu yapıp, kadına sahip olmak için elinden
geleni ardına koymayacaktır. Tamam Hülya hoş kadın, güzel kadın, ona yürümeni
anlıyorum da Nihat kadına zamk gibi yapışmak nedir? Yahu hayatını karartıyorsun
seviyorum dediğin kadının. Bu ne illet bir sevgidir? Her filmde Hülya’yı Ediz
Hun’dan tut Murat Soydan’a kadar tüm jönlere kaptırdın, ama yılmadın. Vallahi
biz bıktık, sen bıkmadın. Ne diyeyim? Azmini tebrik etmeden duramıyorum.
Nubar Terziyan’ın herkesin yardımına koşan tonton dede
halleri
Eğer bir Yeşilçam filminde Nubar Terziyan varsa kendinizi
ekrana dede, dedeciğim derken bulabilirsiniz. Zira adamda çok fena dede tipi
var. Koy parka torun oynatsın, bayramda elini öpen çocuklara şeker versin. Nubar
bey amca istisnasız her filmde iyi adamı oynar. Esas kız ve esas oğlanın
kavuşması için uğraş verir, onlara yardım eder. Zenginse fakir fukaraya yardım
eden, fakirse ortamı neşelendiren karakterdir o.
Ayşen Gruda’nın evin evde kalmış kızına bağlaması
Evde kalmış kız rollerinin aranan ismi olan Ayşen Gruda, istisnasız
her filminde evde kalıp kendine abla diyen kardeşleri yüzünden bunalıma girer. En
sevmediği laf abla olan Ayşen hanım, kendisine abla diyen kardeşlerini sürekli
anne ya da babasına şikayet ederek gözyaşlarına boğulur. Ablalarına abla dediği
için fırça yiyen kardeşlerin kavram kargaşasına girmesi mi komik yoksa Ayşen’in
evde kaldığı belli olmasın diye yaşını küçük göstermek için kardeşlerine abi
demesi mi?
Eva Bender’in film boyunca giyinmeyi unutmuş gibi dolanması
Eva Bender sinemaya adım atmadan önce profesyonel bir
dansçıydı. Fakat bahsettiğimiz dans göbek dansı olmaktan çok striptiz tarzında
olduğu için Yeşilçam’ın epik filmlerinde Eva hanımı konseptli danslarıyla
görmek mümkün. Misal Tarkan Gümüş Eyer filminde tuhaf dansı ile dikkat çeken
Gosha karakterine can veriyordu. Bir direğe bağladığı kurbanının karşısında yarı
çıplak, kışkırtıcı bir dans performansı sergiliyordu. Çamaşır makinesi rezistansını
andıran yılanlı silahıyla kurbanının gözlerini oyup, kanını içen Gosha, film
boyunca Allah’ın verdiğini kuldan neden saklayayım modunda anadan üryan dolanıyordu.
Filmografisindeki dört filmden haberdar olduğum Eva Bender’in tamamen giyinik
olduğu tek filmi kocası Halit Refig’in çektiği Bir Türk’e Gönül Verdim’di. Tarkan
serilerindeki tüm kadınların aşırı cüretkar olduğu bilinse de Seher Şeniz ve
Eva Bender’in cüreti hepsinden fazlaydı. Epik filmler bir yana İtalyan giallo uyarlaması
Aşka Susayanlar filminde bile gecelik diye kurdeleye dolanıyordu. Yani Eva’cım
bu kadar cüretkar olacak ne vardı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder