Korku Gerilim Türünün Yükselen Yıldızı İspanya Sinemasından
İzleyeni Çarşaf Gibi Geren 12 Gerilim Filmi
Hollywood’un senaryosuz efektlerle
süslenmiş ve kendini tekrarlayan gerilimlerinden bıktınız mı, bizimkilerin
yaptığı üç harfli korku sinemasından yaka silker mi oldunuz, Asya’nın uzun
siyah saçlı, beyaz elbiseli kızından gına mı geldi? O zaman İspanya sineması
tam size göre, özellikle son zamanlarda şaha kalkan korku gerilim türüyle türün
hayranlarının gözlerinden minik kalpçikler çıkartıyor. Sağ gösterip sol vuran
sürpriz sonlu filmlerin hastası iseniz İspanyol sineması tam size göre, üstelik
zekice hazırlanmış senaryosuyla filmin sonunda kendinizi meğer neler dönmüş
Kamil ya derken bulabilirsiniz. Lafı fazla uzatmadan izlerken gerilmekten
koltuğa yapışacağınız on iki İspanyol korku gerilimiyle sizleri baş başa bırakıyorum.
Şeytanın Bel
Kemiği
Pedro Almodovar’ın yapımcılığını
üstlendiği Guillermo del Toro’nun yönettiği Şeytan’ın Bel Kemiği İspanya iç
savaşı yıllarında yaşananlara çocukların gözünden bakıyor. Franco’ya karşı
mücadele veren solcuların çocuklarına çiftliğinde hem bakıp hem eğitimleriyle
ilgilenen Carmen’in çiftliğine bir çocuk daha getirirler. Carlos babasının
savaşta öldüğünden habersiz edebiyatla ilgili, çizgi romana bayılan bir
çocuktur. Çiftliğin bahçesine bir füze düşmüş ama patlamamış orada olana bitene
sessiz şahitlik etmektedir, tıpkı çiftlikten kaçtığı söylenen Santi gibi.
Carlos çiftlikte ilk günler çok zorlanır çünkü büyük çocuklardan Jaime tarafından
sevilmez. Daha doğrusu Jaime kendi çaresizliğinin hıncını başkalarından çıkaran
ortamın psikopatıdır. Çiftlikteki tek genç kız olan Conchita’ya karşı çocukça
bir aşk besleyen Jaime’nin gücü Conchita’nın asabi sevgilisi Jacinto’ya yetmez.
Bu yüzden de hıncını Carlos ve diğer çocuklardan alır. Daha doğrusu izleyici
ilk başta Jaime’nin hırçınlığını bu gibi sebeplere bağlar. Fakat küçük çocuğun
şahit olduğu ve korkudan saklamak zorunda kaldığı bir sır vardır. Bu sır da bir
gece aniden ortalıktan kaybolan ve herkesin kaçtığını sandığı Santi ile
ilgilidir. Öte yandan Carlos’ta bismillah daha çiftlikte kalmaya başladığı ilk
geceden korkunçlu olaylar yaşamaya başlar. Ben önce Jaime ve çetesi Carlos’u
korkutmaya çalışıyor sanmıştım ama kamera diğer çocuklara dönüp de hepsinin
mabadında pireler uçuştuğunu görünce işin aslının hayaletler olduğunu anladım. Zaten
diğer çocuklar da çiftlikte iç çeken adını verdikleri bir hayalet olduğundan
bahsediyorlardı, başrol çocuk Carlos olduğu için hayalette sürekli ona
görünüyordu. Aslında garibim hayaletin de bir derdi vardır, filmin asıl kötü
adamı olan ve çiftlikte saklanan altın külçelerini çalıp kaçmaya çalışan
Jacinto’dan intikam almak.
The Baby’s Room
Lanetli ev konulu korku filmlerine
Hollywood değil de İspanyol sineması açısından bakan film, türü açısından gurur
kaynağı sayılmaz hatta yer yer Juan’ın yaşadıkları ve tavırları komik bile
sayılır. Film saklambaç oynayan çocuklardan birinin mahalledeki lanetli eve
girişi ile başlıyor. Koridorda bulduğu radyodaki sesleri izleyen çocuk
tavanından zemine su damlayan bir odaya girer ve su birikintisinden çıkan bir
el çocuğu suyun içine çeker. Evet, bu olayı referans alan her Allah’ın kulu
evin lanetli olduğunu ve evdeki kötü ruhların evi satın alan tüm aileleri
rahatsız edeceğini düşünür. Zaten Juan ve Sonia taşınmadan evvel evi satın alan
her aile evden kaçmış, tabi ki çakal emlakçı bu durumu evi sattığı kişilere
kesinlikle söylemiyor. Juan ve Sonia’ya gelecek olursak hayallerindeki eve
taşındıkları için sevinç içindeki genç çift ve o ikiliden doğamayacak kadar
sevimli yavrucakları daha evdeki ilk gecelerinde tuhaflıklara maruz kalır.
Bebek telsizinden Juan’la beraber Sonia’da tuhaf sesler duymasına rağmen evde
hayalet var diye yırtınan kocasında zırnık inanmaz, hatta kocasının delirdiğini
sanıp minik yavrusunu da alarak annesinin evine gider. Juan eve kurduğu bebek
izleme kameralarını gece gündüz izler ve mahalledeki deli teyzeden evin
geçmişini öğrenmeye çalışır. Evin karanlık mazisini öğrenince de çalıştığı gazetede
paranormal olaylar hakkında yazı yazan bir amcaya danışmaya gider. Adamın
Juan’a söyledikleri korku filminden çok bilim kurgu filmlerinde duyulacak
cinsten, bi ara çoklu evren teorisine bile girdiler. Juan, adama ben perili
evde oturuyorum demek yerine bu konuda roman yazacağım deyip ağzından laf alır.
Mesela evde işlenmiş bir cinayet olduğunu farz edelim filan diye amcayı
kandırır. Amca da muhtemelen o evde bir cinayet işlenmiş ve yaşananlar zamanın
içinde sıkıştığı için de her gece aynı zamanda tekrarlanıyor, sen olaya hiçbir
şekilde müdahale edemezsin diyerek Juan’ı bilgilendiriyor. Biz izleyiciler de
evde zamanında bir cinayet işlenmişte Juan da cinayete karışanları görüyor
filan sanırız. En son anlarız ki Juan geçmişte olanları değil kendi geleceğini
görmektedir. Yani haftalardır Juan’ın anasından emdiği sütü burnundan getiren
hayalet bey aslında Juan’ın kendi geleceğidir.
Yetimhane
Klasik İspanyol tarzı dramatik korku
sinemasının en iyi örneklerinden olan Yetimhane, Allah düşmanımın başına
vermesin türünde bir acıyı almış üzerine korku filmi sosu eklemiş. Laura,
çocukken yaşadığı yetimhaneyi satın alıp, özel bakıma ihtiyacı olan çocuklar
için bir merkeze dönüştürür. Fakat tam merkezin açılış yemeğinde oğlu Simon
kaybolur. Aylarca Simon’u aramaktan perişan olan Laura, arama ekipleri ve
polisin oğlundan umudunu kestiğini fark edince yıkılır ama onu asıl yıkan
kocasının da oğlunun yaşadığı ihtimalinden uzaklaşmasıdır. Madam Aurora isminde
bir medyum tutan Laura oğlu Simon’a ulaşmak isterken yetimhanenin geçmişine ait
başka bir sırra ulaşır. Oğlunun intikam isteyen başka bir anne tarafından
kaçırıldığından şüphelenen Laura polislere bu olaydan bahseder. Ama kadının bel
bağladığı bu umutta boş çıkınca Laura’nın akıl sağlığı için endişelenmeye
başlayan kocası onu olaylardan uzaklaştırmak ister. Evde tuhaf şeyler
olduğundan şüphelenen Laura kocasını bir türlü inandıramaz, Simon’un
kayboluşunu evdeki olaylara bağladığı için de evden uzaklaşmak istemez. Oğluna
kavuşabilmek için her yola başvuran acılı bir annenin dramından nasıl bir korku
gerilim filmi çıkar yahu diyebilirsiniz. O zaman ben de derim ki kocasını evden
gitmeye ikna edip evde tek başına kalan Laura’nın evdeki çocukların hayaletiyle
davul zurna bana vurma 1, 2, 3 oyununu oynadığı sahneye bakın derim. Hani şu
arkanızı dönüp davul zurna bana vurma 1, 2, 3 diyene kadar arkanızdakilerin
size adım adım yaklaştığı oyuna… Her arkanızı döndüğünüzde size adım adım
yaklaşan, öldürülmüş ve ruhları eski yetimhanede sıkışıp kalmış çocukların size
yaklaştığını düşünün. Yetimhane, çocukken kahkahalarla oynadığımız eğlenceli
bir oyunla büyüyünce bizi gerebilen tek film.
Rec
Öznel planı korku filmine aktaran
film Rec’te olan biteni kameraman Manu’nun gözünden görürüz. Film boyunca da
Manu kardeş Allah’ını kitabını seversen o elindeki kamerayı şu Angela olacak
basur ağızlının kafasına indirsene demekten kendimizi alamayız. Ben ömrü
hayatımda bu kadar oksijen israfı bir karakteri sadece Paranormal Aktivite’de
görmüştüm. Angela’nın mallıklarına gelmeden önce filmi kısaca bir özet geçelim.
Angela yerel bir kanalda çalışan ve derdi sağlam bir haber yakalamak olan bir
muhabirdir. Bunun için de keşke bir olay çıksa da bize de haber olsa diyecek
kadar bencildir. O yüzden filmin sonunda mutasyona uğramış ve memeleri yer
çekimine yenik düşmüş, iki tel saçı kalmış nene tarafından yerlerde
sürüklenmesine zırnık acımadım. Hatta zaten son sahnede yaptığı salaklıklara
dayanamayarak sürünsün köpek filan diyordum ki o korkunçlu nine bunu yerde
süpürge gibi sürümeye başladı. İstediği haber olsun diye her türlü pisliği
yapan gazeteciler vardır ya işte Angela da o türün temsilcisidir ve yaşadığı
her şeyi de sonuna kadar hak eder. Şöyle ki itfaiyeciler hakkında haber yapan
Angela keşke bir olay olsa da onu da çeksek modundadır. Ve ne dilediğine dikkat
et gerçek olabilir sözüne nazire yaparcasına dilediği olur. Bir apartmanda
yalnız yaşayan, kimsesiz ve yaşlı bir kadının katından sesler gelmektedir. Polis
ve itfaiye olaya müdahale için olay yerine gelir. Tabi ki haber peşinde koşan
Angela ve kameraman Manu da. Kadının olduğu kata çıkan polis ve itfaiyeciler ne
olduğunu anlayamadan saçı başı ağarmış haminne polis memurlarından kısa ve
göbekli olanı ısırır. Kan kaybeden adam için ambulans çağırırlar fakat
apartmanın karantinaya alındığını öğrenirler. İçerideki polis kimsenin dışarı
çıkmasına izin vermez fakat şöyle bir sorun vardır, yaşlı kadın tarafından
ısırılan polis zombimsi bir şeye dönüşür. Etraftakilere saldırmaya başlar.
Olayı kameraman Manu ve Angela gizlice çeker fakat ortalık karışmışmış,
içeriden sesler geliyor. Manu bi sus gözünü seveyim demesine rağmen Melek
Subaşı’na bağlamışçasına susmamak için inat etmiş bir Angela var karşısında.
Neler oluyor bana da anlat diye kameramanı darlıyor gerzek. Yahu zaten gizli
çekim yapıyorsunuz, belli ki içerisi karışık ve yakalanma ihtimaliniz var,
arkadaşın da sana bi sus diyor. Bi sus sana soğan beyinli bi sussana! Film
boyunca aptallığıyla beni çileden çıkardı bu Angela beyinsizi. Bi de film
boyunca herkes kendini bu oksijen israfı yaşasın diye zebil etmiyor mu? Hangi
dünyada yaşıyorsunuz siz ya hangi evren orası? Angela sen kaç ben onları
oyalarım ne ya? Şu kadın yaşasa ne olur? O IQ seviyesiyle dünyaya ve insanlığa
gram faydası yok zaten, niye o yaşasın yahu? Sen kendini kurtarmaya bak sana,
sanki devlet malı mı bu da yangında en önce kurtarılacaklar arasındaymış gibi
herkes Angela’yı kurtarmaya çalışıyor?
Julia’nın Gözleri
Julia, ikizi Sara’nın intiharıyla
yıkılır ve kardeşinin intiharında bir bit yeniği olduğunu düşünür. Kör olan
Sara’nın müzik açarak intihar etmesini anlamsız bulan Julia, kardeşinin
intiharı sırasında yanında birisinin daha olduğunu düşünmektedir. Hatta Julia
birisinin adım adım onları izlediğini düşünür. Kocası Isaac ise polisin buna
dair bir bulgusu olmadığını ve sağlığı için Julia’nın da bu düşüncelerden
kurtulması gerektiğini düşünür. Çünkü Julia’nın gözlerine etki eden bir
rahatsızlığı vardır ve daha önce iki kere kriz geçiren genç kadın % 20 oranında
görme yetisini kaybetmiştir. Öte yandan kocası Isaac’ta yangından mal kaçırır
gibi karısını kardeşinin intihar mevzundan uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
İzleyici önceden bu durumu karısının gözleriyle alakalı hastalığa bağlar,
sonuçta kadının kör kalma riski vardır. Fakat film ilerledikçe bu durumun
Julia’nın hastalığından çok Isaac ve Julia’nın intihar eden kardeşi Sara arasındaki
yasak ilişkiden kaynaklandığını anlarız. Julia bu durumu kocasının intiharından
sonra yazdığı veda mektubuyla öğrenir ve yıkılır, anlayacağınız üzere kriz
geçiren genç kadın kör kalır. Fakat şanslıdır ki uygun bir göz bulunup Julia’ya
nakledilir. Doktorunun burada çok iyi bakılacaksınız demesine rağmen
hastanelerden nefret ettiği için evinde kalmayı tercih eden Julia’ya
hastabakıcı İvan gönderilir. Julia iki hafta boyunca gözünü ışıktan koruyacak
ve sargılarını kendisi açmayacaktır. Hastabakıcısı İvan’la bir süre sonra
arasında yakınlaşma doğan Julia, komşusunun tacizine uğrayınca İvan’dan yardım
ister. Fakat daha sonra komşusunun kızının söyledikleriyle neye inanacağını
şaşıran Julia, İvan’ın aslında tanıdığı kişi olmadığını öğrenir.
Ceset
Ülkenin en zengin ve güçlü
kadınlarından Mayka Villaverde ani bir kalp krizi sonucunda ölmüştür. Tamam,
her fani bir gün ölümü tadacaktır da Mayka hanımın cesedi morgdan buhar olup
uçar gibi kaybolunca cinayet masası olaya el koyar. Zira Mayka hanımın cesedi
kaybolmadan evvel morgun kamera sistemleri arızalanmış ve sesler duyan bekçi
morga çıktıktan kısa bir süre sonra panikle olay yerinden uzaklaşmış, dahası
adamcağıza araba çarpmıştır. Olay böyle olunca Mayka hanımın kayıp cesedi için
yetkililer genç kocası Alex’e haber verir. Fakat o ne? Alex daha hanımının kırkı
değil günü çıkmadan başka hanımla sarmaş dolaş. Kadınla Alex’in konuşmalarından
anlıyoruz ki Mayka’yı mirasına konmak için bu ikisi öldürmüş. Fakat Mayka’nın
cesedinin kaybolmasında bu ikilinin parmağı yok. Peki mevzu ne, bu kadının
ölüsü nereye gitti? İşte o sırada Mayka’ya ölüm raporu veren doktor abla Mayka’nın
katalepsi geçirmiş olabileceğini söyler. Yani kadının kaslarında geçici olarak
bir kasılma yaşanmış ve hareket etmeyince ölü sanılmış. Kadının kendi kendine
morgdan gitme ihtimali katalepsiyle çözülse de Mayka’nın ayaklandığını gören
gece bekçisinin şeytan görmüş gibi kaçması üstelikte kaza geçirip komalık
olması tüm şüpheleri Alex’in üzerine çevirir. Dedektif Jaime, Alex’in karısını
öldürdüğünden şüphelenmektedir ve bu yüzden de adamı itiraf ettirmek için çok
sert davranır. Onun bu sert tavırları ekibinin ve dr. Tpia’nın endişelenmesine
yol açar. Çünkü on yıl evvel karısını bir trafik kazasında kaybeden dedektif
Jaime hala sinirlerine hakim olmakta zorlanmaktadır. Öte yandan Alex, karısı
Mayka’nın ölmediğini onu suçlu göstermek için bu oyunu oynadığını düşünür.
Çünkü sevgilisi Carla’nın eline içinde ikisinin resimleri olan bir zarf
geçmiştir. Carla bu durumdan polis kontrolündeki Alex’i haberdar eder.
Mayka’nın peşine dedektif taktığını anlayan Alex, ava giderken avlandığını
Mayka’nın tuzağına düştüğünü anlar. Aldatıldığını öğrenen karısının tek amacı
ölmüş gibi numara yapıp kocasını suçlu duruma düşürmek ve kocasının sevgilisini
öldürmektir. Sonuçta Mayka zengin ve güçlü bir kadındır, üstelik de akıllıdır.
Carla’nın hayatının tehlikede olduğunu anlayan Alex, Jaime’ye her şeyi itiraf
edip Mayka’dan önce Carla’ya ulaşması için yardım ister. Peki ya her şey
Alex’in düşündüğünden daha farklıysa, ya Mayka gerçekten öldüyse ve sıradaki
kurban oysa?
La Cara Oculta
Adrian, sevgilisi Belen’in onu terk
etmesi üzerine bunalıma girer ve gittiği kafede tanıştığı garson kız Fabiana’da
teselli bulmak ister. Fakat Belen aslında onu terk etmemiş, sadece test etmek
istemiştir. Çünkü İspanya’da tasarımcılık yapan genç kız, sevgilisi Adrian’ın
Bogota senfoni orkestrasına şeflik etmek üzere Kolombiya’ya gitmesi üzerine
sevgilisinin isteğiyle her şeyi geride bırakıp Kolombiya’ya gelmiştir. Fakat
bunun karşılığında lavuk Adrian, korodaki aşüfte kemancı Veronika ile
fingirdemektedir. Belen bu konuda hesap sorduğunda bunun normal bir şey
olduğunu herkesin birbiriyle flörtleştiğini söyler. Belen ev sahibi Emma ile bu
konuda konuşurken Emma aşkın fedakarlık istediğini söyler. Çünkü o da sevdiği
adam için fedakarlık yapmıştır. Belen’in elinden tutup kocasının zamanında evin
gizli bir köşesine yaptığı panik odasını gösterir. Belen bu panik odasında
saklanıp kendisini terk ettiğini düşünen sevgilisi Adrian’ın tepkisini ölçmek
ister. Fakat panik odasının anahtarını düşürür ve çıkması için dışarıdan açılan
odada kilitli kalır. Film boyunca Belen’in kıskançlığının kurbanı olduğunu düşünürsünüz.
Fakat filmin ikinci kısmında anlarsınız ki, Belen uğruna fedakarlık etmeye
değmeyen bir mikroptan kurtulup, bir adet vicdan fukarası, insanlık
müsveddesini de ölüme terk ederek hem kendine hem de insanlığa büyük bir
katkıda bulunur.
Musanaras
Montse klostrofobinin tam tersi mi
desem tıp dilindeki adını tam bilemediğim psikolojik bir rahatsızlıktan mustariptir.
Evden başını çıkaramayan genç kadın, burnu kapıdan çıksa bayılma nöbetleri
geçirip kusmaya başlar. Montse’nin annesi o küçükken ölmüş, babası ise ikinci
dünya savaşında cepheden dönmemiştir. Montse kendine ve küçük kardeşine
terzilik yaparak bakmıştır. Aşırı muhafazakar olan Montse’ye göre erkekler tam
bir şeytan olduğu için evden çıkmayarak hem kendini hem de baskı altına almaya
çalıştığı fingirdek kardeşi Hermana’yı koruduğunu sanmaktadır. Bir gün
pencereden bakarken kardeşi Hemana’yı bir erkekle gören Montse’nin kan beynine
sıçrar. Eve gelen kızı günah işledin diye kırbaçla dövmeye kalkar, Hermana
kendini evden dışarı atarak ablasının hışmından kurtulur. Korkudan eve
giremeyen genç kız apartmanın koridorlarında uyuyakalmışken, üst katta yaşayan
Carlos yerde yatan kızı görür. Nişanlısı Elisa ile evlenmek istemeyen Carlos
zil zurna sarhoştur. Avukatına uyuyan genç kıza battaniye vermesini söyleyen
Carlos, sabahına ülkeyi terk etme planları kurmaktadır. Sabahın körü evden
kaçmaya çalışırken merdivenlerden düşüp bacağını kıran Carlos, Montse’nin
kapısını çalar. Montse kapısına kadar gelen bir erkeği evine almak istemez ama
bacağı kırılan, yardıma muhtaç bir adama sırt çevirmekte inançlı bir kadına
yakışmayacağı için adamı eve alır. Carlos gibi çapkın bir adamın her kadına
karşı yaptığı sıradan komplimanlarını erkeklerden köşe bucak kaçan Montse
yanlış anlar. Adama ilgi duymaya başlayan Montse, onun için dışarı çıkmayı bile
göze alır. Fakat bir gün kapıyı açtığında Carlos’un hamile nişanlısı Elisa’nın
babası ve avukatlarıyla uzun süredir haber alamadığı Carlos’un evini basmaya
geldiğini görür. Hatta Elisa kapıda rastladığı Montse’ye bile üst kat komşusunu
görüp görmediğini sorar. Montse kıza üst kattaki komşusunun kim olduğunu bile
bilmediğini söyler. Böylece kendisi için tehlike olarak gördüğü Elisa’dan
kurtulduğunu sanır. Peki ya asıl tehlike evin içindeyse? Montse, kız kardeşi
Hermana’ya Carlos’tan hoşlandığını söylemesine rağmen Hermana süslenip püslenip
Carlos’un kaldığı odaya girer ve adama ablasını kötüler. Tamam, Montse’nin
psikolojik sorunları var ve Carlos o evde kaldığı sürece bacağı kangren
olabilir. İyi de sen niye adamı uyarmaya giderken süslenip püsleniyorsun Hermana?
Üstelikte ablan sana Carlos’tan hoşlandığını söylediği halde. Film boyunca asıl
kötünün kim olduğunu anlayamazsınız. Birisi babası olmak üzere dört cana kıyan
Montse mi, hamile bıraktığı nişanlısını bırakıp kaçmaya çalışan Carlos mu,
yoksa tam bir beyinsiz olan Hermana mı? Montse annesinin ölümünden sonra babası
tarafından istismar edilir. Babasından hamile kalan Montse, Hermana’yı doğurur. Hermana'nın film boyunca bu kadar salakça davranması ve nankörlüğünü bu duruma
bağlıyorum. Adeta bir Joffrey Baratheon iticiliğine sahipti. Montse ağlayarak
babasının tacizine uğradığını, babasının Hermana’yı da onun gibi taciz
etmesinden korktuğu için adamı öldürdüğünü söylemesine rağmen jetonu mu
köşelidir nedir bu salak Hermana sin binim bıbımı ildirdin diye cıyaklıyordu
ortalıkta. Ne babası çemçük ağızlı? Sen ablanı suçlayacağına o karakteredeki
birine nasıl baba dediğini sorgula önce.
Anna Fritz’in Ölüsü
Anna Fritz’in Ölüsü kadına ölünce
bile rahat yok mesajını bağıra bağıra veriyor. Şöyle ki Anna Fritz İspanya’nın
Beren Saat’idir. Gittiği bir partide aniden ölen Anna sevenlerini ailesini
hatta tüm İspanya’yı şok etmiştir. Genç ve güzel bir kadın olan Anna,
hastanenin morguna koyulduğunda ise işler karışır. Çünkü morgun abazan
görevlisi Pau, kızın cesedinin fotosunu çekip arkadaşlarına mesaj atar. Ünlü, üstelikte
güzel bir kadının ölüsü bile Pau ve Javi’yi tahrik etmeye yeter. Öte yandan
İvan ise arkadaşlarının bu yaptığı karşısında resmen şoka uğrar. Pau daha önce
de morga getirilen genç bir kızın ölüsüne tecavüz edecek kadar iğrenç bir
adamdır. Javi desen ayrı bir ayı, İvan o karakterle nasıl olmuşta bu iki itle
arkadaşlık etmiş anlamak mümkün değil. Öte yandan dananın kuyruğu Anna
gözlerini açınca kopar. Çünkü genç kadın ölmemiş, katalepsi krizi geçirmiştir. Tüm
kasları devre dışı kaldığı için de kadının öldüğü sanılıp morga konmuştur. Pau’nun
tecavüzü sırasında gözlerini açan Anna, uyansa da kaslarını tamamen hareket
ettiremez. Javi ve Pau kıza tecavüz ettiği için korkuya kapılırlar ve Anna’yı
öldürmeye çalışırlar. Fakat İvan onlara engel olmaya çalışır, diğer ikili nasıl
olsa tüm dünya kadını öldü biliyor diye kızı öldürmek isterler. Çünkü Anna’nın
yaşaması demek onların ölüye tecavüzden yargılanması demek hem de Anna Fritz
gibi ünlü ve güçlü bir kadının ölüsüne tecavüzden. Javi ve Pau’nun sözlerine siz ne biçim insansınız be zavallı kadını mı öldüreceksiniz diye
karşı çıkan İvan Javi öküzünün saldırısına uğrar. İvan’ın kafasını yere çarpan Javi, çocuğu öldürür. Yarım saat
içinde hem tecavüz hem de adam öldürme olayına karışmak Pau gibi tabansız bir
yavşağın üç buçuk atmasına neden olur. Öte yandan Pau’ya etraftaki kanı temizlemesini
söyleyen Javi, İvan ve Anna’nın ölüsünden kurtulmak için dışarı çıkar. Etrafta
kimsenin olmadığını gören Anna, fırsat bu fırsat diyerek kaçmaya çalışır. Fakat
kızın bacak kasları çalışmaz, sürüne sürüne morgdan kurtulmaya çalışan Anna, tam
kurtuldum derken Javi kızı yakalar. İzlerken biri şu kızı pezevenklerin elinden
kurtarsın artık diye veryansın edip ekranı yumruklarsınız. Allah’tan filmin
sonunda kasları çalışmaya başlayan Anna eline geçirdiği makasla terör estirir
de siz de rahat bir nefes alırsınız.
The İnvisible Guest
Film hayatlarında her şeye sahip
olan ikilimiz Laura ve Adrian’ın rahat batmışçasına yasak aşk yaşamaları
yüzünden suça karışmalarını konu alıyor. Şöyle ki Adrian genç yaşında baba
parasıyla değil dişiyle tırnağıyla çabalayarak zirveye oturan başarılı bir iş adamıdır. Mutlu
bir evliliği, sevimli bir kızı vardır, üstelik karısı Sonia’yı da sevmektedir
ve her şeye rağmen karısından boşanmayı aklından bile geçirmez. Laura ise
başarılı bir fotoğrafçıdır, kocası Bruno’ya aşıktır. Adam da onu sever ve Laura da kesinlikle kocasından boşanmak istemez. Yani görüleceği üzere hem Laura’nın hem
de Adrian’ın mutlu bir hayatı vardır ama bunlar yasak aşk yaşamaktan asla
vazgeçmezler, çünkü böylesi daha zevkliymiş. Sonra bu zevk burunlarından gelir,
müstahak! Film sevgilisi Laura’yı otel odasında öldüren ünlü iş adamı Adrian Doria’nın
tutuklanmasıyla başlar. Adrian, sevgilisini öldürmediğini, ona tuzak
kurulduğunu söyler. Ülkenin en başarılı avukatı olan Virginia Goodman’ı tutan
Adrian, kadından kendini kurtarmasını ister. Virginia ise ona seni kurtarmamı
istiyorsan bana her şeyi olduğu gibi anlatmalısın. Sakın beni kandırmaya kalkma
seni savunmak için her şeyi bilmeliyim der. Adrian da kadına olanı biteni
anlatmaya başlar. Karısına Paris’te iş görüşmesi yapacağı yalanını söyleyip sevgilisi
Laura ile buluşan Adrian, eve dönüş yolunda kaza yapar. Kaza yaptıkları
araçtaki gencin ölümüne neden olan ikilinin araçları bozulmuştur. Laura araçta
beklerken Adrian da kazada ölen gençten kurtulur. Laura, bozulan arabada Adrian’ı
beklerken yoldan geçen Daniel, arabayı tamir edebileceğini söyler. Laura istemese
de Daniel’in yardımını kabul eder fakat eve gittiklerinde Dainel’in kazada
ölümüne sebep oldukları gencin babası olduğunu öğrenir. Kazanın üzerinden bir
süre geçtikten sonra ikiliye kazayı göre birisi tarafından şantaj yapılır. Şantajcının
istediği parayı götürdükleri odada adamın gelmesini beklerlerken Adrian’a
arkadan saldıran birisi onu bayıltır ve Laura’yı öldürür. Adrian uyandığındaysa
polisler oteli basar ve Adrian’ı sevgilisini öldürmekten tutuklar. Adrian,
oğlunun ölümüne sebep oldukları Daniel ve eşinin o ve Laura’ya komplo kurduğunu
söyler. Avukat Virginia ise Adrian’ın yalan söylediğine emindir, çünkü başta da
söylediğimiz gibi Adrian gibi sıfırdan başlayan ve kendi emekleri ile yükselen
tipler elindeki güçten vazgeçmemek için elinden geleni yapar. Buna kendi
kendine komplo kurmakta dahil.
Mama
Lucas’ın ikiz kardeşi girdiği bir
bunalım sonucu karısını öldürüp iki küçük kızını da yanına alarak kayıplara
karışır. Lucas yıllarca tüm parasını kardeşi ve yeğenlerini bulmak için harcar
tam umudunu kestiği sırada yeğenleri Victoria ve Lilly’yi ormanda bir kulübede
bulur. Fakat büyük bir sorunu vardır, çocuklar küçük yaşta toplumdan ayrı
kaldıkları için konuşma ve davranış problemleri yaşarlar. Victoria babası
tarafından o kulübeye getirildiğinde konuşmayı bildiği için tedaviye cevap
verir fakat Lilly daha bebek olduğu için kritik yaşı de geçtiğinden konuşamaz.
Küçük kızın ağzından çıkan tek laf Mama’dır. Öte yandan Lucas’ın sevgilisi Annabel’de
kızlar sayesinde sürekli kaçtığı annelik duygusuyla yüz yüze gelir. Öyle bir
yüz yüze gelmektir ki, filmin sonunda o eciş bücüş olmuş korkunçlu Mama’ya bile
Fatma Girik’in Evlat filmindeki haline dönüşerek karşı koyar. Annabel de Fatma’nın
evladını uçurumdan kurtarmaya çalışan Murat Soydan’ın beline bağladığı ip
kopmasın diye yerlerde sürünmesine rağmen o ipi bırakmadığı gibi Mama’nın
almaya çalıştığı kızlardan Viktoria’nın hırkasının ipini yakalayıp
bırakmamıştı. İlk başta Mama olacak gudubet hortlağın derdi elinden alınan
evladı sanmıştım ama kadının tek derdi çocukmuş. Sen ne biçim Mama’sın
çocukların bile aklını çıkardın korkuluk?
The Fermat’s Room
Sözelciler, rica ediyorum bu filmi
izlemeyin yoksa bir saat yirmi sekiz dakika içinde aşağılık kompleksine
girebilirsiniz. Şöyle ki birbirinden zeki dört matematikçiye bir davetiye
gelir. Davetiyedeki soruyu bilirlerse hafta sonu yapılacak matematikçiler
toplantısına katılacakları söylenir. Galois, Oliva, Hilbert, Pascal soruyu
bilip onları davet eden Fermat’ın gelin dediği yere giderler. Fakat bu
birbirinden akıllı dört matematikçiden birinin bile aklına onları kuş uçmaz
kervan geçmez bir yere çağıran, üstelik de yanlarına telefon almamalarını
isteyen Fermat’ın tekin bir adam olmama ihtimali gelmez. Herhalde bu kadar
komplike bir beyin de sözelcilerde olacağı içindir. Toplantı yerine gelen
dörtlüden Galois internetten Fermat hakkında araştırma yaptığını ve adam
hakkında hiçbir bilginin olmadığını söyler. Bu bile adamları şüphelendirmez,
sadece Pascal o da espri olsun diye, muhtemel grubun tek kızı Oliva’nın
dikkatini çekmek için, sakın adam katil olmasın der. Fermat’ın gelmesiyle
masaya oturan ekip yemeklerini yedikten sonra Fermat’ın telefonu çalar ve yoğun
bakımdaki kızı hakkında konuşurken hat kesilir. Adamcağız da toplantıyı terk
edip kızına bakmaya gider, aceleden ceketini unutan Fermat’ın arkasından koşan
Pascal ise adamın zamanında arabayla çarptığı genç kızın babası olduğunu
öğrenip şoka girer. Ama asıl şok dörtlü odada yalnız kalınca olur. Çünkü herkes
ne olduğunu anlamamışken cep bilgisayarına bir mesaj gelir ve bir dakika içinde
sorduğu sorunun cevabını ister. Kimse ne olduğunu anlamaz ama bir dakika
dolunca doğru cevap verilmediği için duvarlar yaklaşmaya başlar. Eğer dörtlü
sorulan sorulara bir dakika içinde cevap veremezse kapalı kaldıkları odanın,
yaklaşan duvarları arasında tosta dönüşeceklerdir. Pascal, kızının komalık
olmasına neden olduğu için Fermat’ın ondan intikam aldığını sanır, fakat diğer
üçlünün ne Fermat’la ne de ölüm döşeğindeki kızıyla alakası yoktur. Peki, onlar
neden Fermat’ın kurbanıdır? Ya her şey Pascal’ın düşündüğü kadar basit değilse,
ya odada sıkışıp kalan dörtlünün kurtuluşu katil sandıkları Fermat’ın
elindeyse? The Fermat’s Room tek mekanda çekilen, zekice kurgulanmış bir
gerilim filmi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder