6 Temmuz 2017 Perşembe

Korku Gerilim Türünün Yükselen Yıldızı İspanya Sinemasından İzleyeni Çarşaf Gibi Geren 12 Gerilim Filmi

   Hollywood’un senaryosuz efektlerle süslenmiş ve kendini tekrarlayan gerilimlerinden bıktınız mı, bizimkilerin yaptığı üç harfli korku sinemasından yaka silker mi oldunuz, Asya’nın uzun siyah saçlı, beyaz elbiseli kızından gına mı geldi? O zaman İspanya sineması tam size göre, özellikle son zamanlarda şaha kalkan korku gerilim türüyle türün hayranlarının gözlerinden minik kalpçikler çıkartıyor. Sağ gösterip sol vuran sürpriz sonlu filmlerin hastası iseniz İspanyol sineması tam size göre, üstelik zekice hazırlanmış senaryosuyla filmin sonunda kendinizi meğer neler dönmüş Kamil ya derken bulabilirsiniz. Lafı fazla uzatmadan izlerken gerilmekten koltuğa yapışacağınız on iki İspanyol korku gerilimiyle sizleri baş başa bırakıyorum.

Şeytanın Bel Kemiği


Pedro Almodovar’ın yapımcılığını üstlendiği Guillermo del Toro’nun yönettiği Şeytan’ın Bel Kemiği İspanya iç savaşı yıllarında yaşananlara çocukların gözünden bakıyor. Franco’ya karşı mücadele veren solcuların çocuklarına çiftliğinde hem bakıp hem eğitimleriyle ilgilenen Carmen’in çiftliğine bir çocuk daha getirirler. Carlos babasının savaşta öldüğünden habersiz edebiyatla ilgili, çizgi romana bayılan bir çocuktur. Çiftliğin bahçesine bir füze düşmüş ama patlamamış orada olana bitene sessiz şahitlik etmektedir, tıpkı çiftlikten kaçtığı söylenen Santi gibi. Carlos çiftlikte ilk günler çok zorlanır çünkü büyük çocuklardan Jaime tarafından sevilmez. Daha doğrusu Jaime kendi çaresizliğinin hıncını başkalarından çıkaran ortamın psikopatıdır. Çiftlikteki tek genç kız olan Conchita’ya karşı çocukça bir aşk besleyen Jaime’nin gücü Conchita’nın asabi sevgilisi Jacinto’ya yetmez. Bu yüzden de hıncını Carlos ve diğer çocuklardan alır. Daha doğrusu izleyici ilk başta Jaime’nin hırçınlığını bu gibi sebeplere bağlar. Fakat küçük çocuğun şahit olduğu ve korkudan saklamak zorunda kaldığı bir sır vardır. Bu sır da bir gece aniden ortalıktan kaybolan ve herkesin kaçtığını sandığı Santi ile ilgilidir. Öte yandan Carlos’ta bismillah daha çiftlikte kalmaya başladığı ilk geceden korkunçlu olaylar yaşamaya başlar. Ben önce Jaime ve çetesi Carlos’u korkutmaya çalışıyor sanmıştım ama kamera diğer çocuklara dönüp de hepsinin mabadında pireler uçuştuğunu görünce işin aslının hayaletler olduğunu anladım. Zaten diğer çocuklar da çiftlikte iç çeken adını verdikleri bir hayalet olduğundan bahsediyorlardı, başrol çocuk Carlos olduğu için hayalette sürekli ona görünüyordu. Aslında garibim hayaletin de bir derdi vardır, filmin asıl kötü adamı olan ve çiftlikte saklanan altın külçelerini çalıp kaçmaya çalışan Jacinto’dan intikam almak.

The Baby’s Room


Lanetli ev konulu korku filmlerine Hollywood değil de İspanyol sineması açısından bakan film, türü açısından gurur kaynağı sayılmaz hatta yer yer Juan’ın yaşadıkları ve tavırları komik bile sayılır. Film saklambaç oynayan çocuklardan birinin mahalledeki lanetli eve girişi ile başlıyor. Koridorda bulduğu radyodaki sesleri izleyen çocuk tavanından zemine su damlayan bir odaya girer ve su birikintisinden çıkan bir el çocuğu suyun içine çeker. Evet, bu olayı referans alan her Allah’ın kulu evin lanetli olduğunu ve evdeki kötü ruhların evi satın alan tüm aileleri rahatsız edeceğini düşünür. Zaten Juan ve Sonia taşınmadan evvel evi satın alan her aile evden kaçmış, tabi ki çakal emlakçı bu durumu evi sattığı kişilere kesinlikle söylemiyor. Juan ve Sonia’ya gelecek olursak hayallerindeki eve taşındıkları için sevinç içindeki genç çift ve o ikiliden doğamayacak kadar sevimli yavrucakları daha evdeki ilk gecelerinde tuhaflıklara maruz kalır. Bebek telsizinden Juan’la beraber Sonia’da tuhaf sesler duymasına rağmen evde hayalet var diye yırtınan kocasında zırnık inanmaz, hatta kocasının delirdiğini sanıp minik yavrusunu da alarak annesinin evine gider. Juan eve kurduğu bebek izleme kameralarını gece gündüz izler ve mahalledeki deli teyzeden evin geçmişini öğrenmeye çalışır. Evin karanlık mazisini öğrenince de çalıştığı gazetede paranormal olaylar hakkında yazı yazan bir amcaya danışmaya gider. Adamın Juan’a söyledikleri korku filminden çok bilim kurgu filmlerinde duyulacak cinsten, bi ara çoklu evren teorisine bile girdiler. Juan, adama ben perili evde oturuyorum demek yerine bu konuda roman yazacağım deyip ağzından laf alır. Mesela evde işlenmiş bir cinayet olduğunu farz edelim filan diye amcayı kandırır. Amca da muhtemelen o evde bir cinayet işlenmiş ve yaşananlar zamanın içinde sıkıştığı için de her gece aynı zamanda tekrarlanıyor, sen olaya hiçbir şekilde müdahale edemezsin diyerek Juan’ı bilgilendiriyor. Biz izleyiciler de evde zamanında bir cinayet işlenmişte Juan da cinayete karışanları görüyor filan sanırız. En son anlarız ki Juan geçmişte olanları değil kendi geleceğini görmektedir. Yani haftalardır Juan’ın anasından emdiği sütü burnundan getiren hayalet bey aslında Juan’ın kendi geleceğidir.

Yetimhane


Klasik İspanyol tarzı dramatik korku sinemasının en iyi örneklerinden olan Yetimhane, Allah düşmanımın başına vermesin türünde bir acıyı almış üzerine korku filmi sosu eklemiş. Laura, çocukken yaşadığı yetimhaneyi satın alıp, özel bakıma ihtiyacı olan çocuklar için bir merkeze dönüştürür. Fakat tam merkezin açılış yemeğinde oğlu Simon kaybolur. Aylarca Simon’u aramaktan perişan olan Laura, arama ekipleri ve polisin oğlundan umudunu kestiğini fark edince yıkılır ama onu asıl yıkan kocasının da oğlunun yaşadığı ihtimalinden uzaklaşmasıdır. Madam Aurora isminde bir medyum tutan Laura oğlu Simon’a ulaşmak isterken yetimhanenin geçmişine ait başka bir sırra ulaşır. Oğlunun intikam isteyen başka bir anne tarafından kaçırıldığından şüphelenen Laura polislere bu olaydan bahseder. Ama kadının bel bağladığı bu umutta boş çıkınca Laura’nın akıl sağlığı için endişelenmeye başlayan kocası onu olaylardan uzaklaştırmak ister. Evde tuhaf şeyler olduğundan şüphelenen Laura kocasını bir türlü inandıramaz, Simon’un kayboluşunu evdeki olaylara bağladığı için de evden uzaklaşmak istemez. Oğluna kavuşabilmek için her yola başvuran acılı bir annenin dramından nasıl bir korku gerilim filmi çıkar yahu diyebilirsiniz. O zaman ben de derim ki kocasını evden gitmeye ikna edip evde tek başına kalan Laura’nın evdeki çocukların hayaletiyle davul zurna bana vurma 1, 2, 3 oyununu oynadığı sahneye bakın derim. Hani şu arkanızı dönüp davul zurna bana vurma 1, 2, 3 diyene kadar arkanızdakilerin size adım adım yaklaştığı oyuna… Her arkanızı döndüğünüzde size adım adım yaklaşan, öldürülmüş ve ruhları eski yetimhanede sıkışıp kalmış çocukların size yaklaştığını düşünün. Yetimhane, çocukken kahkahalarla oynadığımız eğlenceli bir oyunla büyüyünce bizi gerebilen tek film.

Rec


Öznel planı korku filmine aktaran film Rec’te olan biteni kameraman Manu’nun gözünden görürüz. Film boyunca da Manu kardeş Allah’ını kitabını seversen o elindeki kamerayı şu Angela olacak basur ağızlının kafasına indirsene demekten kendimizi alamayız. Ben ömrü hayatımda bu kadar oksijen israfı bir karakteri sadece Paranormal Aktivite’de görmüştüm. Angela’nın mallıklarına gelmeden önce filmi kısaca bir özet geçelim. Angela yerel bir kanalda çalışan ve derdi sağlam bir haber yakalamak olan bir muhabirdir. Bunun için de keşke bir olay çıksa da bize de haber olsa diyecek kadar bencildir. O yüzden filmin sonunda mutasyona uğramış ve memeleri yer çekimine yenik düşmüş, iki tel saçı kalmış nene tarafından yerlerde sürüklenmesine zırnık acımadım. Hatta zaten son sahnede yaptığı salaklıklara dayanamayarak sürünsün köpek filan diyordum ki o korkunçlu nine bunu yerde süpürge gibi sürümeye başladı. İstediği haber olsun diye her türlü pisliği yapan gazeteciler vardır ya işte Angela da o türün temsilcisidir ve yaşadığı her şeyi de sonuna kadar hak eder. Şöyle ki itfaiyeciler hakkında haber yapan Angela keşke bir olay olsa da onu da çeksek modundadır. Ve ne dilediğine dikkat et gerçek olabilir sözüne nazire yaparcasına dilediği olur. Bir apartmanda yalnız yaşayan, kimsesiz ve yaşlı bir kadının katından sesler gelmektedir. Polis ve itfaiye olaya müdahale için olay yerine gelir. Tabi ki haber peşinde koşan Angela ve kameraman Manu da. Kadının olduğu kata çıkan polis ve itfaiyeciler ne olduğunu anlayamadan saçı başı ağarmış haminne polis memurlarından kısa ve göbekli olanı ısırır. Kan kaybeden adam için ambulans çağırırlar fakat apartmanın karantinaya alındığını öğrenirler. İçerideki polis kimsenin dışarı çıkmasına izin vermez fakat şöyle bir sorun vardır, yaşlı kadın tarafından ısırılan polis zombimsi bir şeye dönüşür. Etraftakilere saldırmaya başlar. Olayı kameraman Manu ve Angela gizlice çeker fakat ortalık karışmışmış, içeriden sesler geliyor. Manu bi sus gözünü seveyim demesine rağmen Melek Subaşı’na bağlamışçasına susmamak için inat etmiş bir Angela var karşısında. Neler oluyor bana da anlat diye kameramanı darlıyor gerzek. Yahu zaten gizli çekim yapıyorsunuz, belli ki içerisi karışık ve yakalanma ihtimaliniz var, arkadaşın da sana bi sus diyor. Bi sus sana soğan beyinli bi sussana! Film boyunca aptallığıyla beni çileden çıkardı bu Angela beyinsizi. Bi de film boyunca herkes kendini bu oksijen israfı yaşasın diye zebil etmiyor mu? Hangi dünyada yaşıyorsunuz siz ya hangi evren orası? Angela sen kaç ben onları oyalarım ne ya? Şu kadın yaşasa ne olur? O IQ seviyesiyle dünyaya ve insanlığa gram faydası yok zaten, niye o yaşasın yahu? Sen kendini kurtarmaya bak sana, sanki devlet malı mı bu da yangında en önce kurtarılacaklar arasındaymış gibi herkes Angela’yı kurtarmaya çalışıyor?

Julia’nın Gözleri


Julia, ikizi Sara’nın intiharıyla yıkılır ve kardeşinin intiharında bir bit yeniği olduğunu düşünür. Kör olan Sara’nın müzik açarak intihar etmesini anlamsız bulan Julia, kardeşinin intiharı sırasında yanında birisinin daha olduğunu düşünmektedir. Hatta Julia birisinin adım adım onları izlediğini düşünür. Kocası Isaac ise polisin buna dair bir bulgusu olmadığını ve sağlığı için Julia’nın da bu düşüncelerden kurtulması gerektiğini düşünür. Çünkü Julia’nın gözlerine etki eden bir rahatsızlığı vardır ve daha önce iki kere kriz geçiren genç kadın % 20 oranında görme yetisini kaybetmiştir. Öte yandan kocası Isaac’ta yangından mal kaçırır gibi karısını kardeşinin intihar mevzundan uzaklaştırmaya çalışmaktadır. İzleyici önceden bu durumu karısının gözleriyle alakalı hastalığa bağlar, sonuçta kadının kör kalma riski vardır. Fakat film ilerledikçe bu durumun Julia’nın hastalığından çok Isaac ve Julia’nın intihar eden kardeşi Sara arasındaki yasak ilişkiden kaynaklandığını anlarız. Julia bu durumu kocasının intiharından sonra yazdığı veda mektubuyla öğrenir ve yıkılır, anlayacağınız üzere kriz geçiren genç kadın kör kalır. Fakat şanslıdır ki uygun bir göz bulunup Julia’ya nakledilir. Doktorunun burada çok iyi bakılacaksınız demesine rağmen hastanelerden nefret ettiği için evinde kalmayı tercih eden Julia’ya hastabakıcı İvan gönderilir. Julia iki hafta boyunca gözünü ışıktan koruyacak ve sargılarını kendisi açmayacaktır. Hastabakıcısı İvan’la bir süre sonra arasında yakınlaşma doğan Julia, komşusunun tacizine uğrayınca İvan’dan yardım ister. Fakat daha sonra komşusunun kızının söyledikleriyle neye inanacağını şaşıran Julia, İvan’ın aslında tanıdığı kişi olmadığını öğrenir.

Ceset


Ülkenin en zengin ve güçlü kadınlarından Mayka Villaverde ani bir kalp krizi sonucunda ölmüştür. Tamam, her fani bir gün ölümü tadacaktır da Mayka hanımın cesedi morgdan buhar olup uçar gibi kaybolunca cinayet masası olaya el koyar. Zira Mayka hanımın cesedi kaybolmadan evvel morgun kamera sistemleri arızalanmış ve sesler duyan bekçi morga çıktıktan kısa bir süre sonra panikle olay yerinden uzaklaşmış, dahası adamcağıza araba çarpmıştır. Olay böyle olunca Mayka hanımın kayıp cesedi için yetkililer genç kocası Alex’e haber verir. Fakat o ne? Alex daha hanımının kırkı değil günü çıkmadan başka hanımla sarmaş dolaş. Kadınla Alex’in konuşmalarından anlıyoruz ki Mayka’yı mirasına konmak için bu ikisi öldürmüş. Fakat Mayka’nın cesedinin kaybolmasında bu ikilinin parmağı yok. Peki mevzu ne, bu kadının ölüsü nereye gitti? İşte o sırada Mayka’ya ölüm raporu veren doktor abla Mayka’nın katalepsi geçirmiş olabileceğini söyler. Yani kadının kaslarında geçici olarak bir kasılma yaşanmış ve hareket etmeyince ölü sanılmış. Kadının kendi kendine morgdan gitme ihtimali katalepsiyle çözülse de Mayka’nın ayaklandığını gören gece bekçisinin şeytan görmüş gibi kaçması üstelikte kaza geçirip komalık olması tüm şüpheleri Alex’in üzerine çevirir. Dedektif Jaime, Alex’in karısını öldürdüğünden şüphelenmektedir ve bu yüzden de adamı itiraf ettirmek için çok sert davranır. Onun bu sert tavırları ekibinin ve dr. Tpia’nın endişelenmesine yol açar. Çünkü on yıl evvel karısını bir trafik kazasında kaybeden dedektif Jaime hala sinirlerine hakim olmakta zorlanmaktadır. Öte yandan Alex, karısı Mayka’nın ölmediğini onu suçlu göstermek için bu oyunu oynadığını düşünür. Çünkü sevgilisi Carla’nın eline içinde ikisinin resimleri olan bir zarf geçmiştir. Carla bu durumdan polis kontrolündeki Alex’i haberdar eder. Mayka’nın peşine dedektif taktığını anlayan Alex, ava giderken avlandığını Mayka’nın tuzağına düştüğünü anlar. Aldatıldığını öğrenen karısının tek amacı ölmüş gibi numara yapıp kocasını suçlu duruma düşürmek ve kocasının sevgilisini öldürmektir. Sonuçta Mayka zengin ve güçlü bir kadındır, üstelik de akıllıdır. Carla’nın hayatının tehlikede olduğunu anlayan Alex, Jaime’ye her şeyi itiraf edip Mayka’dan önce Carla’ya ulaşması için yardım ister. Peki ya her şey Alex’in düşündüğünden daha farklıysa, ya Mayka gerçekten öldüyse ve sıradaki kurban oysa?

La Cara Oculta


Adrian, sevgilisi Belen’in onu terk etmesi üzerine bunalıma girer ve gittiği kafede tanıştığı garson kız Fabiana’da teselli bulmak ister. Fakat Belen aslında onu terk etmemiş, sadece test etmek istemiştir. Çünkü İspanya’da tasarımcılık yapan genç kız, sevgilisi Adrian’ın Bogota senfoni orkestrasına şeflik etmek üzere Kolombiya’ya gitmesi üzerine sevgilisinin isteğiyle her şeyi geride bırakıp Kolombiya’ya gelmiştir. Fakat bunun karşılığında lavuk Adrian, korodaki aşüfte kemancı Veronika ile fingirdemektedir. Belen bu konuda hesap sorduğunda bunun normal bir şey olduğunu herkesin birbiriyle flörtleştiğini söyler. Belen ev sahibi Emma ile bu konuda konuşurken Emma aşkın fedakarlık istediğini söyler. Çünkü o da sevdiği adam için fedakarlık yapmıştır. Belen’in elinden tutup kocasının zamanında evin gizli bir köşesine yaptığı panik odasını gösterir. Belen bu panik odasında saklanıp kendisini terk ettiğini düşünen sevgilisi Adrian’ın tepkisini ölçmek ister. Fakat panik odasının anahtarını düşürür ve çıkması için dışarıdan açılan odada kilitli kalır. Film boyunca Belen’in kıskançlığının kurbanı olduğunu düşünürsünüz. Fakat filmin ikinci kısmında anlarsınız ki, Belen uğruna fedakarlık etmeye değmeyen bir mikroptan kurtulup, bir adet vicdan fukarası, insanlık müsveddesini de ölüme terk ederek hem kendine hem de insanlığa büyük bir katkıda bulunur.  

Musanaras


Montse klostrofobinin tam tersi mi desem tıp dilindeki adını tam bilemediğim psikolojik bir rahatsızlıktan mustariptir. Evden başını çıkaramayan genç kadın, burnu kapıdan çıksa bayılma nöbetleri geçirip kusmaya başlar. Montse’nin annesi o küçükken ölmüş, babası ise ikinci dünya savaşında cepheden dönmemiştir. Montse kendine ve küçük kardeşine terzilik yaparak bakmıştır. Aşırı muhafazakar olan Montse’ye göre erkekler tam bir şeytan olduğu için evden çıkmayarak hem kendini hem de baskı altına almaya çalıştığı fingirdek kardeşi Hermana’yı koruduğunu sanmaktadır. Bir gün pencereden bakarken kardeşi Hemana’yı bir erkekle gören Montse’nin kan beynine sıçrar. Eve gelen kızı günah işledin diye kırbaçla dövmeye kalkar, Hermana kendini evden dışarı atarak ablasının hışmından kurtulur. Korkudan eve giremeyen genç kız apartmanın koridorlarında uyuyakalmışken, üst katta yaşayan Carlos yerde yatan kızı görür. Nişanlısı Elisa ile evlenmek istemeyen Carlos zil zurna sarhoştur. Avukatına uyuyan genç kıza battaniye vermesini söyleyen Carlos, sabahına ülkeyi terk etme planları kurmaktadır. Sabahın körü evden kaçmaya çalışırken merdivenlerden düşüp bacağını kıran Carlos, Montse’nin kapısını çalar. Montse kapısına kadar gelen bir erkeği evine almak istemez ama bacağı kırılan, yardıma muhtaç bir adama sırt çevirmekte inançlı bir kadına yakışmayacağı için adamı eve alır. Carlos gibi çapkın bir adamın her kadına karşı yaptığı sıradan komplimanlarını erkeklerden köşe bucak kaçan Montse yanlış anlar. Adama ilgi duymaya başlayan Montse, onun için dışarı çıkmayı bile göze alır. Fakat bir gün kapıyı açtığında Carlos’un hamile nişanlısı Elisa’nın babası ve avukatlarıyla uzun süredir haber alamadığı Carlos’un evini basmaya geldiğini görür. Hatta Elisa kapıda rastladığı Montse’ye bile üst kat komşusunu görüp görmediğini sorar. Montse kıza üst kattaki komşusunun kim olduğunu bile bilmediğini söyler. Böylece kendisi için tehlike olarak gördüğü Elisa’dan kurtulduğunu sanır. Peki ya asıl tehlike evin içindeyse? Montse, kız kardeşi Hermana’ya Carlos’tan hoşlandığını söylemesine rağmen Hermana süslenip püslenip Carlos’un kaldığı odaya girer ve adama ablasını kötüler. Tamam, Montse’nin psikolojik sorunları var ve Carlos o evde kaldığı sürece bacağı kangren olabilir. İyi de sen niye adamı uyarmaya giderken süslenip püsleniyorsun Hermana? Üstelikte ablan sana Carlos’tan hoşlandığını söylediği halde. Film boyunca asıl kötünün kim olduğunu anlayamazsınız. Birisi babası olmak üzere dört cana kıyan Montse mi, hamile bıraktığı nişanlısını bırakıp kaçmaya çalışan Carlos mu, yoksa tam bir beyinsiz olan Hermana mı? Montse annesinin ölümünden sonra babası tarafından istismar edilir. Babasından hamile kalan Montse, Hermana’yı doğurur. Hermana'nın film boyunca bu kadar salakça davranması ve nankörlüğünü bu duruma bağlıyorum. Adeta bir Joffrey Baratheon iticiliğine sahipti. Montse ağlayarak babasının tacizine uğradığını, babasının Hermana’yı da onun gibi taciz etmesinden korktuğu için adamı öldürdüğünü söylemesine rağmen jetonu mu köşelidir nedir bu salak Hermana sin binim bıbımı ildirdin diye cıyaklıyordu ortalıkta. Ne babası çemçük ağızlı? Sen ablanı suçlayacağına o karakteredeki birine nasıl baba dediğini sorgula önce.

Anna Fritz’in Ölüsü


Anna Fritz’in Ölüsü kadına ölünce bile rahat yok mesajını bağıra bağıra veriyor. Şöyle ki Anna Fritz İspanya’nın Beren Saat’idir. Gittiği bir partide aniden ölen Anna sevenlerini ailesini hatta tüm İspanya’yı şok etmiştir. Genç ve güzel bir kadın olan Anna, hastanenin morguna koyulduğunda ise işler karışır. Çünkü morgun abazan görevlisi Pau, kızın cesedinin fotosunu çekip arkadaşlarına mesaj atar. Ünlü, üstelikte güzel bir kadının ölüsü bile Pau ve Javi’yi tahrik etmeye yeter. Öte yandan İvan ise arkadaşlarının bu yaptığı karşısında resmen şoka uğrar. Pau daha önce de morga getirilen genç bir kızın ölüsüne tecavüz edecek kadar iğrenç bir adamdır. Javi desen ayrı bir ayı, İvan o karakterle nasıl olmuşta bu iki itle arkadaşlık etmiş anlamak mümkün değil. Öte yandan dananın kuyruğu Anna gözlerini açınca kopar. Çünkü genç kadın ölmemiş, katalepsi krizi geçirmiştir. Tüm kasları devre dışı kaldığı için de kadının öldüğü sanılıp morga konmuştur. Pau’nun tecavüzü sırasında gözlerini açan Anna, uyansa da kaslarını tamamen hareket ettiremez. Javi ve Pau kıza tecavüz ettiği için korkuya kapılırlar ve Anna’yı öldürmeye çalışırlar. Fakat İvan onlara engel olmaya çalışır, diğer ikili nasıl olsa tüm dünya kadını öldü biliyor diye kızı öldürmek isterler. Çünkü Anna’nın yaşaması demek onların ölüye tecavüzden yargılanması demek hem de Anna Fritz gibi ünlü ve güçlü bir kadının ölüsüne tecavüzden. Javi ve Pau’nun sözlerine siz ne biçim insansınız be zavallı kadını mı öldüreceksiniz diye karşı çıkan İvan Javi öküzünün saldırısına uğrar. İvan’ın kafasını yere çarpan Javi, çocuğu öldürür. Yarım saat içinde hem tecavüz hem de adam öldürme olayına karışmak Pau gibi tabansız bir yavşağın üç buçuk atmasına neden olur. Öte yandan Pau’ya etraftaki kanı temizlemesini söyleyen Javi, İvan ve Anna’nın ölüsünden kurtulmak için dışarı çıkar. Etrafta kimsenin olmadığını gören Anna, fırsat bu fırsat diyerek kaçmaya çalışır. Fakat kızın bacak kasları çalışmaz, sürüne sürüne morgdan kurtulmaya çalışan Anna, tam kurtuldum derken Javi kızı yakalar. İzlerken biri şu kızı pezevenklerin elinden kurtarsın artık diye veryansın edip ekranı yumruklarsınız. Allah’tan filmin sonunda kasları çalışmaya başlayan Anna eline geçirdiği makasla terör estirir de siz de rahat bir nefes alırsınız.

The İnvisible Guest


Film hayatlarında her şeye sahip olan ikilimiz Laura ve Adrian’ın rahat batmışçasına yasak aşk yaşamaları yüzünden suça karışmalarını konu alıyor. Şöyle ki Adrian genç yaşında baba parasıyla değil dişiyle tırnağıyla çabalayarak zirveye oturan başarılı bir iş adamıdır. Mutlu bir evliliği, sevimli bir kızı vardır, üstelik karısı Sonia’yı da sevmektedir ve her şeye rağmen karısından boşanmayı aklından bile geçirmez. Laura ise başarılı bir fotoğrafçıdır, kocası Bruno’ya aşıktır. Adam da onu sever ve Laura da kesinlikle kocasından boşanmak istemez. Yani görüleceği üzere hem Laura’nın hem de Adrian’ın mutlu bir hayatı vardır ama bunlar yasak aşk yaşamaktan asla vazgeçmezler, çünkü böylesi daha zevkliymiş. Sonra bu zevk burunlarından gelir, müstahak! Film sevgilisi Laura’yı otel odasında öldüren ünlü iş adamı Adrian Doria’nın tutuklanmasıyla başlar. Adrian, sevgilisini öldürmediğini, ona tuzak kurulduğunu söyler. Ülkenin en başarılı avukatı olan Virginia Goodman’ı tutan Adrian, kadından kendini kurtarmasını ister. Virginia ise ona seni kurtarmamı istiyorsan bana her şeyi olduğu gibi anlatmalısın. Sakın beni kandırmaya kalkma seni savunmak için her şeyi bilmeliyim der. Adrian da kadına olanı biteni anlatmaya başlar. Karısına Paris’te iş görüşmesi yapacağı yalanını söyleyip sevgilisi Laura ile buluşan Adrian, eve dönüş yolunda kaza yapar. Kaza yaptıkları araçtaki gencin ölümüne neden olan ikilinin araçları bozulmuştur. Laura araçta beklerken Adrian da kazada ölen gençten kurtulur. Laura, bozulan arabada Adrian’ı beklerken yoldan geçen Daniel, arabayı tamir edebileceğini söyler. Laura istemese de Daniel’in yardımını kabul eder fakat eve gittiklerinde Dainel’in kazada ölümüne sebep oldukları gencin babası olduğunu öğrenir. Kazanın üzerinden bir süre geçtikten sonra ikiliye kazayı göre birisi tarafından şantaj yapılır. Şantajcının istediği parayı götürdükleri odada adamın gelmesini beklerlerken Adrian’a arkadan saldıran birisi onu bayıltır ve Laura’yı öldürür. Adrian uyandığındaysa polisler oteli basar ve Adrian’ı sevgilisini öldürmekten tutuklar. Adrian, oğlunun ölümüne sebep oldukları Daniel ve eşinin o ve Laura’ya komplo kurduğunu söyler. Avukat Virginia ise Adrian’ın yalan söylediğine emindir, çünkü başta da söylediğimiz gibi Adrian gibi sıfırdan başlayan ve kendi emekleri ile yükselen tipler elindeki güçten vazgeçmemek için elinden geleni yapar. Buna kendi kendine komplo kurmakta dahil.

Mama


Lucas’ın ikiz kardeşi girdiği bir bunalım sonucu karısını öldürüp iki küçük kızını da yanına alarak kayıplara karışır. Lucas yıllarca tüm parasını kardeşi ve yeğenlerini bulmak için harcar tam umudunu kestiği sırada yeğenleri Victoria ve Lilly’yi ormanda bir kulübede bulur. Fakat büyük bir sorunu vardır, çocuklar küçük yaşta toplumdan ayrı kaldıkları için konuşma ve davranış problemleri yaşarlar. Victoria babası tarafından o kulübeye getirildiğinde konuşmayı bildiği için tedaviye cevap verir fakat Lilly daha bebek olduğu için kritik yaşı de geçtiğinden konuşamaz. Küçük kızın ağzından çıkan tek laf Mama’dır. Öte yandan Lucas’ın sevgilisi Annabel’de kızlar sayesinde sürekli kaçtığı annelik duygusuyla yüz yüze gelir. Öyle bir yüz yüze gelmektir ki, filmin sonunda o eciş bücüş olmuş korkunçlu Mama’ya bile Fatma Girik’in Evlat filmindeki haline dönüşerek karşı koyar. Annabel de Fatma’nın evladını uçurumdan kurtarmaya çalışan Murat Soydan’ın beline bağladığı ip kopmasın diye yerlerde sürünmesine rağmen o ipi bırakmadığı gibi Mama’nın almaya çalıştığı kızlardan Viktoria’nın hırkasının ipini yakalayıp bırakmamıştı. İlk başta Mama olacak gudubet hortlağın derdi elinden alınan evladı sanmıştım ama kadının tek derdi çocukmuş. Sen ne biçim Mama’sın çocukların bile aklını çıkardın korkuluk?

The Fermat’s Room


Sözelciler, rica ediyorum bu filmi izlemeyin yoksa bir saat yirmi sekiz dakika içinde aşağılık kompleksine girebilirsiniz. Şöyle ki birbirinden zeki dört matematikçiye bir davetiye gelir. Davetiyedeki soruyu bilirlerse hafta sonu yapılacak matematikçiler toplantısına katılacakları söylenir. Galois, Oliva, Hilbert, Pascal soruyu bilip onları davet eden Fermat’ın gelin dediği yere giderler. Fakat bu birbirinden akıllı dört matematikçiden birinin bile aklına onları kuş uçmaz kervan geçmez bir yere çağıran, üstelik de yanlarına telefon almamalarını isteyen Fermat’ın tekin bir adam olmama ihtimali gelmez. Herhalde bu kadar komplike bir beyin de sözelcilerde olacağı içindir. Toplantı yerine gelen dörtlüden Galois internetten Fermat hakkında araştırma yaptığını ve adam hakkında hiçbir bilginin olmadığını söyler. Bu bile adamları şüphelendirmez, sadece Pascal o da espri olsun diye, muhtemel grubun tek kızı Oliva’nın dikkatini çekmek için, sakın adam katil olmasın der. Fermat’ın gelmesiyle masaya oturan ekip yemeklerini yedikten sonra Fermat’ın telefonu çalar ve yoğun bakımdaki kızı hakkında konuşurken hat kesilir. Adamcağız da toplantıyı terk edip kızına bakmaya gider, aceleden ceketini unutan Fermat’ın arkasından koşan Pascal ise adamın zamanında arabayla çarptığı genç kızın babası olduğunu öğrenip şoka girer. Ama asıl şok dörtlü odada yalnız kalınca olur. Çünkü herkes ne olduğunu anlamamışken cep bilgisayarına bir mesaj gelir ve bir dakika içinde sorduğu sorunun cevabını ister. Kimse ne olduğunu anlamaz ama bir dakika dolunca doğru cevap verilmediği için duvarlar yaklaşmaya başlar. Eğer dörtlü sorulan sorulara bir dakika içinde cevap veremezse kapalı kaldıkları odanın, yaklaşan duvarları arasında tosta dönüşeceklerdir. Pascal, kızının komalık olmasına neden olduğu için Fermat’ın ondan intikam aldığını sanır, fakat diğer üçlünün ne Fermat’la ne de ölüm döşeğindeki kızıyla alakası yoktur. Peki, onlar neden Fermat’ın kurbanıdır? Ya her şey Pascal’ın düşündüğü kadar basit değilse, ya odada sıkışıp kalan dörtlünün kurtuluşu katil sandıkları Fermat’ın elindeyse? The Fermat’s Room tek mekanda çekilen, zekice kurgulanmış bir gerilim filmi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder