28 Ağustos 2016 Pazar

Alfred Hitchcock’un Viskiye Buz Olarak Atılsa Sırıtmayacak Soğuk Sarışınlarına Duyduğu Karanlık İlginin Filmlerinde Kadınlara Eziyet Olarak Dönüşü

   Ünlü yönetmen Hitchcock’un sarışın takıntısı malum. Anasının kuzusu Zühtü görünümündeki sevimli yönetmenin takıntılı olduğu sarışınlarına gel gel sarışınım gel şarkısını söyleyecek kadar hayran olduğunu bilmeyeni ortamlarda dövüyorlar zaten. Bu yazımda birçok blogda değinilen Hitchcock ve takıntılı olduğu güzel sarışınlara değil de yönetmenin filminde oynattığı bu güzel ve soğuk kadınlara çektirdiklerine değineceğim. Sarışın, soğuk, genç ve güzel kadınlar… Ama bu kadınlar asla Marilyn Monroe gibi seks sembolü olmuş sarışınlar değil. Asil, soğuk ama sempatik, yer yer sevimli hepsi adeta birer masal prensesi. 

İyi de Hitchcock evli sarışın oyuncularına duyduğu ilgi bir kıskançlığa yol açmıyor mu?


Hitchcock, başının üstünde yeri olan soğuk sarışınlarından İngrid Bergman ve yönetmenin eşi Alma hanımı beraber gördüğümüz üstteki fotoğrafta her ne kadar Alma yenge boyun devrilsin Hitchcock der gibi baksa da yönetmeni soğuk sarışınlarından kıskandığına dair bir bilgi yok.

Bir sarışın var Hitchcock’ta Hitchcock’tan içeri


   Bana öyle geliyor ki Hitchcok bey amca zamanında güzel bir sarışına karşılıksız hisler beslemiş. Her an gözünü bile kırpmadan gözetlediği sarışına açılamayan yönetmenin içinde kalan hisleri onu ilerleyen hayatında sarışın oyuncularına karşı hastaca bir tutum sergiler hale getirmiş. Şimdi sen de çok abarttın ama adam İngiltere’de ve Amerika’da çalışmış orda kadınların çoğunluğu zaten sarışın. Yönetmen İtalyan olsa kumral, İspanyol olsa esmer kadınlarla çalışırdı. Adam işini yapıyor, bence hakkında söylenenler abartı diyebilirsiniz. Fakat yönetmenin aktif olarak çalıştığı yıllarda Hollywood sarışın oyuncuların tek elinde değildi. Rita Hayworth gibi bir kızıl cazibe, Natalie Wood, Elizabeth Taylor, Audrey Hepburn gibi esmer güzeller de mevcut ama Hitchcok tıpkı bir seri katilin kurbanlarını belli tip kişilerden seçtiği gibi başrol kadınlarını belli tiplerden seçiyor. Aynı bir seri katil gibi içindeki hisleri ortaya çıkaran bir alfası var, alfaya benzeyenleri kendine kurban seçiyor. Alfaya yapmak isteyip de yapamadığı her şeyi alfanın benzerlerine yapıyor. Zamanında karşılıksız aşk beslediği kadınla özdeşleştirdiği sarışınlara büyük bir ilgi duyuyor ama zamanında onu fark etmediği için kızgın olduğu sarışının hıncını da gene onunla özdeşleştirdiği soğuk sarışınlardan çıkartıyor.

Tippi Hedren’le yaşadıklarını tüm Hollywood biliyor da


Alfret Hitchcock’la The Birds ve Marnie filmlerini çeviren Tippi Hedren yönetmenin kendisine yaşattığı zorlukları her platformda dile getirmekten çekinmiyor. Hedren, yönetmenin musallat olduğu tek oyuncusunun kendisi olmadığını ama onların kariyerleri tehlikeye düşmesin diye konuşmadığını söylüyor. Yönetmenin Hollywood gıybet dünyasına armağanı olan sarışın takıntısını Hedren’in röportajlarından öğrenebilirsiniz. Ha bir de HBO’nun çektiği The Girl isimli kısa dizi var. Ben üstteki tespitime dönüp yönetmenin sinema tarihine damgasını vuran buzdan kraliçelerini film boyunca maruz bıraktıklarını irdeleyeceğim.

Nazi sempatizanı faşist sarışın Anny Ondra ırz düşmanı ressama maruz kaldı


Çekoslovak asıllı İngiliz oyuncunun sarışınlığı ve güzelliği ortada. Sarışın sever yönetmenin kadrajını üzerine çeken Anny, yönetmenin ilk sesli filmi olan Blackmail’de oynar.


Yazıktır, günahtır. Kızcağız her ne kadar biraz saf, acık sazan, hafifte aşüfte olsa da başına gelenler reva mı yani Hitchcock? İngiliz sinema tarihinin ilk ırz düşmanı ressamına maruz kalan Anny, paçalı donu ve saten atletinden tahrik olan ressamın elinden bir ekmek bıçağı yardımıyla kurtulur. Fakat kötü kader peşini bırakmaz ressamı öbür tarafa gönderdiğinden haberdar olan bir şantajcı yüzünden anasından emdiği süt burnundan gelir. 

İnsanı serin sulardan kızgın kumlara atlatacak kadar etkileyici sarışın Madeleine Carroll kanun kaçağı tarafından rehin alınır


Gerçekten çok soğuk ama bir o kadar da hoş bir kadın olan Madeline de sarışın radarı olan Hitchcock’un kamerasından kaçamaz. Yönetmenin 39. Basamak filminde oynayan güzel oyuncu cinayet suçundan adını temizlemeye çalışan bir kanun kaçağı tarafından rehin alınır.  


Film boyunca yağmurda ıslanıp yerlerde sürünen genç kadının çekmediği çile dertler kalmaz. En son derenin üstündeki taşlardan seke seke geçmeye çalışıyordu garip.

Clark Gable’ye nikahı bastırmış sarışın Carole Lombard komedi filminde psikolojik dram yaşadı


Ötesi yok Clark Gable, kadın zirvede bırakmış. Carole abla da sarı saçı ve güzelliği sayesinde yönetmenin kastına adını yazdırmıştı.


Hitchcock’un Amerika döneminde çektiği tek komedi filminde oynayan genç kadın sözde komedi filminde oynuyor. Film evliliklerinin sahte olduğunu öğrenen çiftin hikayesi üzerine odaklanmış, film boyunca birbirine aşık çiftimiz aynı zamanda da kedi köpek gibi kavga ediyordu. Yönetmen güzel sarışını evlilikten soğutmaya mı çalışıyormuş ne? Malum o dönemde yakışıklı Clark ağabeyle evliymiş Carole.

Norman Bates’in elinden sağ kurtulmayı başaran sarışın Vera Miles Norman’ın anasını görünce korkudan öbür tarafa gideyazdı


Başarılarının devamını diliyoruz ablacığım. Malum Norman’ın elinden kurtulmayı başarmak az bir şey değil şimdi. Vera hanım da o muhteşem sarı saçlarının ve kırk bir kere maşallah derecesinde olan güzelliğinin hatırına yönetmenin The Psycho filminde oynamıştı.


Kayıplara karışan ablasının izini sürmek için ablasının sevgilisiyle Norman Bates’in işlettiği Bates motele giden genç kız ablasını önce Norman Bates’e sorar. Norman da az evvel duşta kestim diyemeyeceğine göre yok valla bacım dediğiniz tariflerde bir hanımı görmedim, zaten motele bu sezonda müşteri gelmez diye bunları uyutmak ister. Norman’dan şüphelenen genç kız adamın anasıyla yaşadığını söylediği eve girince çatı katındaki aha resimdeki ölmüş de gömmeyi unutmuşlar görünümlü ablayla karşılaşır. Günah ayol, kızcağızın iskeleti kalmış abladan korkusuna duvara yapıştığı yetmiyormuş gibi bir de anasının kılığına giren Norman ve bıçağıyla karşılaştı. Şoktan çıkamadan ikinci bir şoka girdi kız.

Hafızalara kazınan duş sahnesinin kahramanı bahtsız sarışın Janet Leigh


Sana pıçak çekenin eli kırılsın Janet! Mihriban sarısı saçlarıyla yönetmenin dikkatini çeken genç oyuncu Hitchcock’un kült filmi Sapık’ta oynamıştır. Filmde sevgilisiyle evlenip daha rahat bir hayat yaşamanın hayallerini kuran genç kız patronun bankaya yatırmasını istediği paraları alıp kayıplara karışır. Bir süre saklanıp sevgilisiyle kaçma planları yapan Janet, Amerika’nın gözünü çıkarmış gibi saklanmak için Oedipus kompleksli bir katil olan Norman’ın otelini seçer.


Temiz yüzlü, utangaç bir genç olan Norman, ilk görüşte hoşlandığı ilik gibi Janet’in gözüne girebilmek için kıza kendi elleriyle yemek getirir. Ama sapık herif bir yandan da Hülya Avşar’ın Sekreter filmindeki patronu gibi duvardan açtığı delikten kadını gözetler. Vah Janet vah, kadın bıçaklanmadan evvel bir de röngenlendi. 

Küllü kumral olsa da o da bir sarışın Julie Andrews


Yani sana da ne desek bilemiyoruz ki Julieciğim güzelsin hoşsun da pek bahtsızsın. Hitchcock gibi efsane olmuş bir yönetmenin filminde Paul Newman gibi yetenekli ve yakışıklı bir aktörle oyna ama o film de yönetmenin senaryo yazmayı unuttuğu, en başarısız filmi olsun.  

Sarışınlığın kitabını yazan Anne Baxter rahip olmak için fazla yakışıklı olan sevgilisi yüzünden şantaja maruz kaldı


Hithcock gibi bir sarışın dedektörü tarafından keşfedilmesi uzun sürmeyen Anne hanım yönetmenin İ Confess filminde oynar. Savaşa giden sevgilisinin yolunu gözleyen genç kız mektuplarına karşılık bulamayınca sevgilisinin öldüğünü sanır. Zengin bir adamla evlenip hayatını devam ettirdiği sırada savaş biter ve Anne ablanın öldüğünü sandığı yakışıklı sevgilisi döner.


Anne sevgilisi ölmediği için mutlu ama umutsuzluğa kapılıp erken evlendiği için kahrolmuş bir vaziyette savaştan dönen yakışıklı sevgilisini karşılamaya gider. Adam sevgilisinin evlendiğini bilmeden sevinçle kızı kucaklar. Anne abla da bari onunla bir gün doya doya gezip evlendiğimi yarın söyleyeyim der. Dağ bayır neşeyle koşarlarken yağmur başlayınca bir evin çardağına sığınırlar. O sırada mülk sahibi bahçesindeki eriğe dalan çocukları azarlar gibi bunları azarlamaya başlar. Fakat yaklaşıp da karşısında kasabanın en zengininin karısını görünce susar. Zamanı gelince konuşurum diye düşünen çakal gidince Anne abla sevgilisine evlendiğini söyler. Aldığı haberle yıkılan genç adam kendini dine verip papaz olur. Fakat hikaye burada bitmez, zamanında onları çardakta yakalayan adam paraya sıkışınca aklına ilk gelen kasabanın zenginin hanımı ve onun rahip eski sevgilisi olur. Şantaja maruz kalan Anne abla ve papaz efendi parayı denkleştiremeden şantajcı ölünce kabakta bunların başına patlar. Yani Hitchcock bey amca bu sarışın ablaya bu kadar çektirecek ne vardı?

Saçları rengini platinden değil platin rengini saçlarından almış olan Eva Marie Saint gizli teşkilat üyesi sevgilisi yüzünden sürüm sürüm süründü


Platin sarısı saçlarıyla Hollywood’un dikkatini Daenerys Targaryen’den önce çeken Eva hanımın bir sarışın koleksiyoncusu olarak Hitchcock’un dikkatini çekmemesi imkansızdı zaten. Yönetmenin North by Northwest filminde oynayan Eva kirli işler çeviren bir adamın sevgilisi gibi görünse de aslen polisle işbirliği içindedir. Öte yandan Eva’nın cazibesine kapılan Cary ağabeyin oynadığı başrol de kadına musallat olur. Yahu sen önce kendi başındaki beladan kurtul, gazetelerde çarşaf çarşaf resmin çıkmış senatör katili diye sen hala platin Eva’nın ağzının içine düş.


Kadının başındaki dertler bitmiyor ki? Polise yakalatmaya çalıştığı kaçakçı sevgilisi ve adamları Eva’nın gerçek yüzünü öğrenince kadını öldürmeye çalışıyorlar. Hiç birine yanmam da az kalsın kadıncağız Paris moda haftasından çıkmış gibi şık bir kıyafet ve topuklu ayakkabılarla Rushmore dağının eteğinde uçan güvercin olacaktı. Ah Hitchcock ah, gene bir soğuk sarışın ve gene eziyet. Yahu bu kadınlar sana ne etti? Git zamanında sana yüz vermeyen soğuk sarışına kız! 

Siz insan mısınız diye sorduracak güzellikteki Joan Fontaine kocam beni öldürecek korkusundan fenalaştı


Oyunculuğunun, sarışınlığının ve güzelliğinin nirvanasında olan Joan’ın sinema kariyerini Hitchcock yarattı dersek büyük konuşmuş olmayız. Daha önce de oyunculuk yapmasına rağmen Hitchcock’un Rebecca’sındaki rolüyle Hollywood’un dikkatini çeken genç kadın gene bir Hitchcock filmi olan Suspicion ile Oscar ödülünü de cebe indirdi.


Üste bakıp oh maşallah Hitchcock adama böyle eziyet ediyorsa bana da etsin kadın Oscar’ı götürmüş dediğinizi duyar gibiyim. Ama kazın ayağı pek öyle değil, zavallı Joancığın Hitchcock’la çevirdiği iki filmde de başına gelmedik kalmadı. İlk filmi Rebecca’da evlendiği adamın ölmüş eski karısına çok benzediğini öğrendi, evin ürkütücü hizmetçisi kadını gördüğü her köşede gözlerini belerte belerte korkuttu. Kocan eski hanımını unutamadı yüzün ona çok benziyor da o yüzden senle evlendi diye kadına psikolojik işkenceler yaşattı. Kocasıyla konuşmak istediğinde de adamın herkesin övdüğü karısından aslında nefret ettiğini öğrenip yoksa eski karısını mı öldürdü diye üç buçuk attı. Zaten deli olan hizmetçi iyice delirip evi az daha içinde Joan abla varken yakacaktı. Kadın Rebecca’yı ölmeden bitirebildi de ne oldu sanki? Bu sefer de bir sonraki filmde kocası olacak tuhaf mimikli ağabeye maruz kaldı. Suspicion’da fakir bir adamla evlenen zengin bir kadını oynayan Joan abla kocasının abuk sabuk hareketlerine maruz kaldı. Sonradan bir de adam nasıl benden şüphe edersin diye trip atıyor. Ulan sen bir aynada suratının aldığı hale bakıver. Resmen Norman Bates’in atası gibi davranıyordun. 

Eski famme fatallardan Kim Novak Türk erkeği karakterli sevgilisi yüzünden intihar etti


Yönetmenin Tippi Hedren’le beraber en taktığı sarışınlardan olan Kim, Hitchcock’un Vertigo’sunun unutulmazlarından. Filmde azılı bir Famme Fatala can veren Kim’in masum bebeksi yüzünün ardında bir yılan vardır. Canavarca hazırlanmış bir planda başrol erkek karakterin kafasını karıştırmaya odaklanmış Kim, yaşadığı çoğu şeyi hak etti aslında diyebilirsiniz.


Sonuçta masum bir kadının sırf parası için öldürülmesine neden olacak bir planın ana karakteriydi Kim’in can verdiği fettan. Ama kadın şu muameleyi de hak etmedi yani, asıl suçlu öldürülen kadının içgüveysi sinsi kocası. Git de onu dövsene Joan! Kilisede Kim’i ümükleyeceğine git canavar arkadaşının ofisini bas. Karısına benzeyen fakir kızı oyununun parçası yaptı, karısı ölünce üç kuruş para iki üç mücevherle kızı başından attı. Yahu bu kız o manyak oyun yüzünden kış günü denize atladı, suya atlayıp çıkardığın kızı bir sonraki sahnede çıplak yatakta bulduk. Kıyafetlerini kurutup sana çay yaptım içte üşütme diye şirinlik yapmanı yemedik, gözün kapalı mı soydun üstü başı ıslanmış kadını? Nasıl böyle zalimce bir oyuna ortak olursun diye kadının ahlak anlayışını sorguluyorsun, sen daha arkadaşının hanımı sandığın zamanlarda hoşlanıyordun kadından asıl senin ahlak anlayışın sorgulanmalı. Bir de kırk yıllık Türk erkeği gibi köşeye sıkıştırıp hırpaladığın kadına onunla da yattın mı? diye çemkiriyorsun. Yeter yahu bir insan sarışın diye bu kadar da çeker mi? Bir yandan Hitchcock öbür yandan kıskanç sevgilisi filmi dar ettiler kadına.  

Acayip sevimli bir sarışın olan Doris Day’in evladını kaçırdılar


Sevimli olduğu kadar güzel ve sarışın da olan Doris’te sarışınlığının bir getirisi olarak Hitchcock’un başrolüne yerleşmişti. Yönetmenin daha önce İngiltere’de çektiği Çok Şey Bilen Adam filminin yeniden çeviriminde oynayan Doris filmde evladı kaçırılan bir anneyi canlandırdı.


Ailecek Fas’a tatil için giden ailenin minik yavruları kaçırıldı. İki saatlik film boyunca evladım nerede diye içini çeke çeke ağlamaktan helak olan Doris, resmen gadın anam çilekeş anama bağladı.

Uğruna Zeki Müren kirpiği bile öğrenilecek sarışın İngrid Bergman’ı kocasıyla kaynanası zehirlemeye çalıştı


İskandinav topraklarının bağrından kopup gelen güzel sarışın İngrid abla Hollywood’u bırakıp Roberto’ya kaçtıysa biline ki sebep Hitchcock bey amcadır. Yahu kadınla üç film çevirmiş üçünde de mi zavallının yüzü gülmez, üçünde de mi dram yaşar? Kadının Hitchcock’la çevirdiği ilk film Spellbound. Filmde bir akıl hastasına aşık psikologu canlandıran İngrid, sevgilisini tedavi etmek için mi uğraşsın yoksa cinayetle suçlanan adamın masumiyetini mi kanıtlamaya çalışsın izlerken biz şaşırdık.


Yönetmenle çevirdiği ikinci filmi Notorious’ta babası Nazi ajanı olduğu için gizli servisin markajına alınıyor, babasının cenazesinde bile rahat yok kıza. Tüm polislerden nefret eden İngrid abla aşık olduğu polis tarafında gizli servise götürülür. Adamlar kadından babasının fikirlerine ortak olmadığını ispatlaması için tehlikeli bir Nazi ajanıyla evlenmesini ve adam hakkında bunlara rapor vermesini isterler. İngrid abla aynı zamanda babasının da arkadaşı olan ve zamanında kendisine ilgi duymuş Nazi ajanıyla evlenip gizli servise adam hakkında bilgi verirken adam İngrid’in polis için çalıştığını anlar. Zavallı İngrid’i kaynanasıyla kocası bir olup zehirlemeye çalışırlar. Üçüncü filmi Under Capricorn’u ise ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Kadın orada da sürekli bunalımlı, ağlak, intihara meyilli birini canlandırıyordu. Yani bu şartlar altında İngrid Hollywood’dan kaçmasın da ne yapsın? Allah muhafaza dördüncü filminde kafasına saksı düştüğü için kör olan bir kötürümü canlandırabilirmiş. 

Soğukluğu asaletinden olan Tippi Hedren önce kuşlardan sonra Sean Connery’den çekti


Hitchcock’un sarı saçlarından sen suçlusun Tippi deyip yapmadığını bırakmadığı güzel oyuncunun yaşadığı dram kısa bir dizi bile olmuştu. The Girl dizisi sayesinde yönetmenin Tippi ablaya Kuşlar filminde yaptığı eziyetleri görebilirsiniz. Ama benim burada asıl değinmek istediğim kadıncağızın Hitchcock’la çevirdiği ikinci filmi Marnie.


Güzel ve alımlı bir genç kadın olan Marnie kleptomani hastasıdır ve çalıştığı işyerlerini soyup soğana çevirip kayıplara karışır. Film ilerledikçe Marnie’nin tek psikolojik sorununun kleptomani olmadığını öğrenmeye başlarız. Kırmızıya ve gök gürültüsüne karşı aşırı bir korku duyan Marnie, sıradaki soygunu için girdiği iş yerinin patronu Sean ağabeyin de fena dikkatini çeker. Adam hırsız olduğunu öğrenmesine rağmen tehdit ve şantaj yoluyla Marnie ile evlenir. Zaten psikolojik sorunlarla boğuşan genç kadın, annesi hanımın karanlık geçmişi yüzünden vajinismustan da muzdariptir. Filmde gösterilmese de ilk gece kocası tarafından zorlanan genç kadın sabahına intihara teşebbüs eder. Film boyunca Sean ağabey elinde viski sürekli karısının kapısının önünde aç bi konuşcaz bak diye dolanıp durur. Alacağın olsun Hitchcock kadına ilk filminde martıdan kargasına kadar her tür kuşu musallat et ikinci filminde de kleptomaniden tut kırmızı korkusuna kadar psikolojik rahatsızlık ver. Yahu koca kadın annesini komşunun dokuz yaşındaki kızından kıskanıyordu.

Seni sevmeyen ölsün bakışlarını üzerinden eksiltmediği Grece Kelly az daha şehzade Mustafa gibi boğdurulacaktı


Güzelliğin ve asaletin sözlük anlamı kuğu kadın Grace Kelly yönetmende fetiş durumuna gelmişti. Kadına her daim sarı saçlarını deli gönlüme bağlamışlar çözülmüyor Mihriban bakışını atan Hitchcock, Grace ablayla çevirdiği üç filmde de bir kadın rahatsız etmeden nasıl röntgenlenir konusunda ders veriyor adeta. Hani neredeyse kadına Grace sen şurada dur da rol yapmasan da olur diyecekmiş gibi. Peki tüm bunlar yönetmenin bir soğuk sarışın olan Grace’yi zamanında kendine yüz vermeyen soğuk sarışınla özdeşleştirip her filmde ona eziyet etmesine engel oluyor mu? Tabi ki Hayır!  Rear Window filminde başkalarının işine burnunun sokmaktan çekinmeyen sevgilisi yüzünden hırsız gibi milletin evine girip hayatını tehlikeye atar Grece. Ardından Dial M For Murder filminde de yüzü gülmez kadının.


Kocasını bir yazarla aldan genç kadın, ihaneti öğrenen kocası tarafından dehşet verici bir planla öldürülmeye çalışılır. Güzelim kadın az daha kiralık katil tarafından bahtsız şehzade Mustafa gibi boğulacakken eline geçirdiği bir makasla katilden kurtulur. Fakat asıl hikaye bundan sonra başlar, polis yerine kocasını arayan Grace kocam gelsin de bana akıl versin diye bekler. Fakat aldatıldığını bildiği için karısına kin besleyen adam eve gelir gelmez karısının saldırıya uğradığını gösteren tüm delilleri yok eder. Poliste Grace’yi cinayetten tutuklar, filmin sonunda gerçekler anlaşılmasa zavallıcık idam edilecekti. Son filmi To Cat A Thief’te ise mücevherlerini hırsızlardan korumaya çalışan züppe bir zengin kızına hayat veriyor. Bu arada sevgilisinin hırsız olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Esmer Bonusu: Teresa Wright öz dayısı tarafından öldürülmek istenir


Aman Tanrım didim yoksa üstteki hipotezim çöküyor mu? Malum ben hipotezimi yönetmenin genç ve soğuk sarışın kadınlara olan ilgisinden kurmuştum. Ama yönetmen sadece sarışın değil esmer kadınlara da ilgi alaka göstermeyi ve filmlerinde eziyet etmeyi ihmal etmemiş. Neyse istisnalar kaideyi bozmaz diyelim ve yönetmenin Shadow of a Doubt filminde oynattığı genç, güzel ve esmer Teresa hanıma çektirdiği çilelere değinelim.


Hayatlarının sıkıcılığından dem vuran yeğen Charlie ailemizin üzerindeki bu ölü toprağını ancak dayım Charlie atar deyip dayısına mektup gönderir ve evlerine davet eder. Aman Allah’ım meğer kızın aşırı yakışıklı ve kuul dayısı polis tarafından fellik fellik aranan şen dul katilidir. Olan bitenden haberi olmayan genç kız dayım gelecek canım dayım diye heyecan içindedir. Dayısı da yeğeni Charlie’yi çok sevmektedir, ikilinin arasında sevgi dolu bir ilişki sürerken yeğen Charlie dayısının dul kadınları öldürdüğünden şüphelenince aralarında gerilimli ve korku dolu bir ilişki yaşanmaya başlar. Annesinin de dayısına çok düşkün olduğunu fark eden Charlie, annesini üzmemek için dayısını polise ihbar etmez. Adeta bir süzme salak gibi tehlikeli bir katil olan dayısına her şeyin farkındayım buradan git yoksa seni polise ihbar ederim der. ( Size de Game Of Thronedaki Cersei ve Ned arasında geçen çocukların kocandan değil adam seni öldürtmeden al çocuklarını da kaç konulu konuşmayı hatırlatmıyor mu?) Dayısı olacak kenafir gözlü de sana kimse inanmaz diye cevap verir kıza ama bir yandan da kendini tehlikeye atmamak için yeğenini temizlemeye karar verir. Kızcağız öz dayısı tarafından üç kez öldürülmeye çalışılır. Buncağız sarışın bile değil ondan ne istedin de manyak dayıları musallat ettin Hitchcock?

Kumral Bonusu: Alida Valli sevdiği adamın intiharı üzerine ölümü seçti


Sanırım yönetmenin elinden sadece kızıllar kurtulmuş. Sarışına ayrı esmere ayrı kumrala ayrı eziyet çektiren Hitchcock’un zamanında yüzüne bakmayan abla kimse yatacak yeri yok. Şu kadınceğizlerin çektikleri nedir yahu? Genç ve güzel bir kumral olan Alida Valli de yönetmenin dikkatini çekip The Paradine Case filminde oynamış. Filmde yaşlı, zengin ve kör kocasını öldürmekle suçlanan Valli’nin jüri karşısında hiç şansı yoktur. Çünkü o hem jürinin hem toplumun gözünde yaşlı bir adamla parası için evlenen genç ve güzel bir kadındır.


Kadını savunmak için gelen avukatta evli olmasına rağmen Alida’nın güzelliğinden etkilenip ona aşık olur. Kadını masum bulduğu için değil de güzel bulduğu için kurtarmak ister, bu yüzden de cinayeti üzerine yıkacağı birini arar. Alida’nın kocasının genç ve yakışıklı uşağının kadında gözü olduğu için yaşlı adamı öldürdüğüne kendini inandırıp uşağın cinayeti işlediğine dair deliller aramaya başlar. Hitchcok’un güzelliğin olumsuz getirilerini sorguladığı filmi daha fazla anlatıp spoiler vermeye gerek yok. Ama bir kadın düşünün ki kocasının ölümünden dolayı suçlanıyor çünkü genç ve güzel kesin zengin ve yaşlı kocasının parasına konmak istedi. Yine bir kadın düşünün ki kendini savunsun diye tutulan avukat tarafından sadece güzelliğinden etkilenildiği için hırsla savunuluyor. Yani Allah muhafaza kadın masum ama çirkin olsa avukat bey onu bu kadar ateşli bir şekilde savunmayacak. Filmin sonunda kadına bir de sana aşık oldum diye veryansın ediyor, gözüm sen git evindeki karınla ilgilen şişko yargıç yaşına başına bakmadan karına yazıyor. Öte yandan gene bir kadın düşünün ki sevdiği adam onu sevmiyor, hatta tiksiniyor. Güzelliğine kapılıp onunla olmasını bir hata olarak görüyor, kadına olan nefretini mahkemede çekinmeden söylüyor. Üstelik kadın adama aşık, adam kendini intihar edince o öldü benim yaşamamın ne önemi var diye suçunu itiraf ediyor. Bence Hitchcock’un filmlerinde oynayan kadınların içinde en acınası duruma düşen Alida Valli’nin can verdiği Anna karakteri.
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder