Sinema Tarihinin İzleyene Saç Baş Yolduran Birbirinden Arıza
22 Kadın Karakteri
Kimisi sevimli
kimisi oldukça tehlikeli ama şu bir gerçek ki hepsi de hastalıklı bir beyin
tarafından kontrol edilen 22 arıza kadın karakterle karşınızdayım bu hafta. Bu
listede gördüğünüz 22 kadın karakter sinemanın görüp görebileceği en arıza, dediğim dedik çaldığım düdük karakterleri. Kimisi melankolik kimisi
psikiyatristlik ama sinemaya renk kattıklarını kimse inkar edemez.
Gol Kralı Sevim
Futbol groupiesi Sevim, Fener’in en büyük fanıdır ve takıma
moral vermek için elinden geleni yapar. Duvar Ahmet isimli bir futbolcudan
hamile kalıp çocuk aldırmaktan dönemin magazin basınının diline düşen Sevim’in
babası çılgına döner ve otuzuna gelen kızına evlen artık diye ültimatom verir.
Sevim de yolda giderken tanıştığı saf bir genç olan Sait’le evlenerek babasının
gazabından kurtulmaya çalışır. Sait, köklü bir İstanbul ailesinden geldiği için
babası Sevim’in Sait’le evlenmesi konusunda ısrarcıdır. Ama Sait’in tavırları
ve saflığı Sevim’i çileden çıkarır. Nikah günü Sait’i masada bırakıp Fener’in
maçına giden Sevim, babasını çileden Sait’i de imandan çıkarır. Dinsizin
hakkından imansız gelir misali, kendini antrenmanlara verip futbolcu olan Sait,
Duvar Ahmet’e rakip olup Sevim’in aklını alır. Zamanında elinin tersiyle ittiği
nişanlısının karizmatik bir futbolcuya dönüşmesi üzerine bu sefer de Sait’in
peşinden koşar. Rakibi İspanyol Aysel’in evinde Sait’i basınca deliye dönen
Sevim’in İspanyol Aysel ablayla yaptığı rakibe kıç atmalı, ısırmalı boks sinema
tarihimizin en iyi cat fightsine örnektir.
Rüzgar Gibi Geçti Scarlett
Ah Scarlett ah! O üç saatlik film
boyunca yaptıklarınla, bugünün işini yarına bırakmanla ve sana aşık bir adama
kaba davranışlarınla izleyiciye kurdeşen döktürdün. O’Hara ailesinin güzel kızı
Scarlett cemiyetteki erkekleri peşinden koşturur ve bundan büyükte zevk alır.
Aşırı derecede şımarık olan Scarlett, etrafında onun için pervane olan bir
düzine erkek varken komşu çiftliğin pısırık oğlu Ashley’in peşindedir. Ashley
de Scarlett’e karşı ilgisiz değildir ama bu ilgi aşktan çok tablo gibi güzel
bir kadına duyulan ilgidir. Ashley’in ailesinin kuzenle evlendirme geleneği
vardır, bu sayede mal bölünmeyecektir. Bu yüzden Ashley de kuzeni Melanie ile
evlenecektir. Bu haberi duyan Scarlett deliye döner ve Ashley’in Melanie’yi
değil kendini sevdiğini, bu evliliğin bir aile geleneği olduğuna kendini
inandırır. Bir baloda Rhett Butler’le tanışan Scarlett, onun ahlaka aykırı
davranışları olan bir zampara olduğunu öğrenince adamı aşağılayıp durur. Oysa
hem kitap hem de film boyunca yaptıklarına bakarsanız Scarlett’in yanında Rhett
zemzemle yıkanmış gibi kalır. Rhett’in ahlaksızlığı çapkınlığıyla sınırlıyken
Scarlett, sevmediği bir adamla evlenip onun ölümüne sebep olan bir karakterdir.
Ve adam onun yüzünden ölmesine rağmen Scarlett ölmüş kocası için doğru düzgün
yas bile tutmaz. Yasta olduğu bir gün baloya katılıp Rhett’le dans etmesi
cemiyet tarafından hoş karşılanmasa da umursamaz. Kendisine ilgisi olduğunu
bildiği Rhett’i hapiste ziyaret etme sebebi bile çiftliğini kurtaracak parayı
bulmak içindir. Öyle ki adam buna “Benim için ağlar mısın Scarlett? Eğer
ağlarsan sana para veririm.” dediğinde Scarlett’in dümenden ağlaması taktire
şayandır. Ashley’e duyduğu şeyin elde edememeden kaynaklanan bir takıntı
olduğunu anlayıp asıl sevdiği kişinin Rhett olduğunu anlaması bile filmin
sonunu bulan Scarlett cidden arızanın sözlük anlamıydı. Başı ne zaman sıkışsa
bunu yarın düşünürüm diye diye filmi bitiren Scarlett filmin sonunda bile
bugünün işini yarına ertelemeyi başarmıştı. Güzel olduğu kadar şımarık ve
gamsızdı da.
Ah Güzel İstanbul Ayşe
Ayşe tam bir şeytan tüylü arızaydı. İzmir’den İstanbul’a
artist olmak için kaçıp, sinemacı diye kızların fotoğraflarını çekip kötü yola
düşürmeye çalışan bir adamın oteline düşer. Fotoğraflarını çektirmek için eski
zengin yeni fotoğrafçı Haşmet İbriktaroğlu’yla karşılaşması sonucu hayatı
değişen Ayşe’nin gözü şan ve şöhrette olduğu için Haşmet’in saf ve temiz
duygularına aldırış etmez. Adamın parasını çalıp şöhret hayallerinin peşinden
koşar. Haşmet’in besteleri sayesinde şöhreti yakalar ama devam ettiremez. Çünkü
Haşmet’in bestelerine ihtiyacı vardır, Haşmet’e sırf yeniden ona beste yapsın
diye dönmeye bile kalkar. Yani kızın gözünü şan şöhret bürümüştü. Seni kötü adamların elinden kurtarmak için kaldığın oteli basıp sapık fotoğrafçıyı
dövecek kadar sana değer veren birini bulmuşsun hala şan şöhret diyorsun! El
insaf Ayşe, hatta okkalısından bir tükürük gönderiyoruz sana.
Rebecca Mrs. Danvers
Hitchcock’un Rebecca’sını bilen
bilir. Aslen gizem, dram türünde olan filme gerilim ve korku öğeleri
yerleşmişse biline ki bunun sebebi Mrs. Danvers’ten başkası değil. Maxim de
Winter karısı Rebecca’nın ölümünden sonra bir tatile çıkar. Zengin, yakışıklı
ve dul bir erkek olan Maxim çıktığı tatilde sosyeteden birçok kadının dikkatini
çekmesine rağmen kendi halinde bir kızla evlenir. Rebecca’dan sonra köşke gelen
yeni Mrs. de Winter’e geldiği ilk günden beri düşmanca davranan Trabzon ekmeği
görünümlü örgüsüyle kahya Mrs. Danver, hanımına etmediğini bırakmaz. Eski
hanımına haddinden fazla bağlı Mrs. Trabzon ekmeği, gözlerini devire devire
yeni hanımına psikolojik baskılar yapar. Bi Mrs. de Winter’ı kapı arkasından
çıkıp bö diye korkutmadığı kalmıştı kadının. Zaten Mrs. Trabzon ekmeğinin
birini korkutması için özel bir çaba harcamasına gerek yoktu. Kahya hanım doğal
haliyle de yeterince ürkütücüyken kenarda köşede yakaladığı yeni hanımına “Bay
Maxim hala Rebacca’ya aşık, seni ona çok benzediğin için yanında tutuyor!” diye
psikolojik baskı yapmaktan da geri durmazdı. Eski hanımı Rebecca’ya karşı
lezbiyence hisler beslediği düşünülen ürkütücü Mrs. Trabzon ekmeği, filmin
sonunda canım köşkü yakarak ne derece arıza olduğunu da dosta düşmana
göstermişti.
Karanlıkta Uyananlar Nevin
Sanat sanat diye ölmüş ama sanat hakkında bir bilgisi
olmayan, Paris’te takılmayı sanatçılık sanan, abuk sabuk resimler yapıp kendini
Picasso gibi gören entel Nevin, listenin en nevi şahsına münhasır
arızalarındandı. Sosyal gerçekçi filmin içerisine sanattan anlamayan entel
takımı temsil etsin diye konuşlandırılan Nevin, cidden rolünün hakkını veriyordu.
Öncelikle Nevin, Avrupalı olmayı medeniyet sanıyor. Oysa biraz Avrupa tarihi
okusa bilmeden etmeden resmimi bozdular diye saldırıp barbar Vandallar diye
hakaret etiği işçilerin bile daha medeni olduğunu anlardı. Güzelim, medeniyet
Avrupa sınırından girmekle olmaz. Kültürle ve o kültürü algılayacak analitik
zekayla olur. Senin daha ahlak anlayışın oturmamış ne medeniyetinden
bahsediyorsun? Dayının dolandırıcı olduğunu öğrenmişsin, dayın sevdiğin adamın
fabrikasını dolandırmış, adam batmış hala utanmadan adama benle Paris’e gel
diyorsun. Hay Eyfel Kulesi tepesine devrilesice beyinsiz, adam battı battı! Ne
Paris’i, Edirne sınırından geçecek parası kalmadı dayın sayesinde. Bir de kendin gibi kokuşmuş arkadaşlarının içinde
sevgilini eziklemeye çalışıyorsun “Bu bana sahip olduğunu sanıyor, isterse
döver sanıyor!” diye atar yapıyorsun. Gören de adam ilk çağdaki mağara adamları
gibi saçından sürüklüyor sanır. Sen resim yapacağım diye aşırı derecede tinere
mi maruz kaldın ne? Beynin mi uçtu kızım senin?
Who is Afraid of Virginia Woolf Martha
Martha ve George’un absürt bir evliliği vardır. Filmi
izlerken hangisi daha sorunlu anlayamazsınız. Üniversite rektörünün kızı Martha,
kocası George’u sevmesine rağmen flörtöz davranmaktan asla vazgeçmez. Flört
edeceği erkekte kriter de aramayan Martha, alkolünde etkisiyle bayağı bayağı
basit tavırlar sergiler. Kocası George’sa alkolik karısının saçmalamalarına
göğüs geren zavallı bir eş görünümündedir. Martha partide tanıştığı genç bir
asistan ve eşini evlerine davet eder ve bu davetten kocasına eve varınca
bahseder. Nick ve Honey görünüşte birbirine aşık iki genç çift gibi dursa da
onların evlilikleri de sorunludur. Nick, Honey’le isteyerek değil muhafazakar
bir eğitim alan Honey hamile olduğunu sandığı için mecburen evlenmiştir. Tabi
bunda Honey’in papaz olan ve bir papaza göre hayli zengin babasının da etkisi
vardır. Martha gece boyunca yaptığı işve ve cilvelerle Nick’e iş atıp durur.
Film boyunca ne kadar Nick’e iş atsa da Martha kocasını sevdiği için Nick’le
kocasını aldatmaz sanırsınız. Fakat Martha kocasını sevmesine rağmen ona sadık
kalan bir kadın da değildir. Aldatıldığını anlayan George, Martha’ya
unutamayacağı bir ders vermek için oğullarının öldüğünü söyler. O sırada George
hariç odadaki herkes üzgündür. Martha evlat acısı çeken bir anne gibi hüngür
şakır ağlarken Honey de alkolün verdiği etkiyle duyduğu haber karşısında salya
sümük ağlamaya başlar. Filmin sonu da acıklı bitecek diye beklerken bir de
öğrenirsiniz ki aslında bu ikilinin ölen oğulları hayali evlattır. Siz
ne cins bir tencere kapaktınız Martha ve George? Sinema tarihi bir daha sizin
gibi çifte manyak görmez herhal!
Ateşli Çingene Gelincik
Ruh hastasının sözlük anlamı Gelincik, sinema tarihimizin ilk
şizofrenik kadını olabilir. Aşkından geberdiği kemancı Ali’ye yapmadık eziyet
bırakmaz, çocuğun başını bile yarar. Hırsızlık yapar, suçu Ali’nin üzerine
atar. Ali bunun yüzünden derbeder olur, kemanını alıp çeker gider. Şarkıcı bir
abla tarafından keşfedilir, ablanın hafifte gözü vardır Ali’de. Tam Ali huzuru
buldu, bu tazmanya canavarı kılıklı Gelincik’ten kurtuldu derken Gelincik rahat
durur mu? Başı kabak yalın ayak yollara düşüp Ali’nin peşinden İstanbullara
gider. Fakat Ali’yle yüz yüze geldiğinde gene rahat durmaz, çocuğun canına
okur. Yani tam bir psikopattır. Ne Ali’den uzak durabilir ne de Ali’nin yanında
ağzından bir güzel laf çıkar.
Eva Hakkında Her Şey Eva
Ezik görünümlü sinsi ekolünün ilk örneklerinden yürüyen yılan
Eve, amacına ulaşmak için karşısındaki herkesi merdiven olarak kullanan plancı
bir ikiyüzlüydü. Kendisinin nasıl bir kadın olduğuna kısaca değindiğimiz Eve
hanımın tarihteki karşılığı Anne Boleyn dersek ne cins bir karakter olduğu
anlaşılır herhalde. Zira kazanmak için her şeyi yapan fakat sonunda kendi
kazdığı kuyuya düşerek kaybetmeye mahkum olan bir karakterdi. Film ünlü bir
oyuncu olan Eve’nın kazandığı ödülün ilan edilmesiyle başlar. Geriye dönüş
tekniğiyle Eve’nın hikayesine odaklanırız, elini verenin kolunu kurtaramadığı,
kendi menfaati için ona yardım edene bile nankör gelen Eve adeta iyilik yap
denize at atasözümüzün kimler için kullanılacağının canlı bir örneğiydi. Margo
Channing tiyatro camiasının duayenidir, onunla tanışmak için kapılarda bekleyen
Eve’yi fark eden Margo’nun arkadaşı Karen, kızın haline acıyıp onu Margo ile
tanıştırır. Buraya dikkat, çünkü Eve kendisine tiyatro camiasının kapılarını
açan Karen’in senarist kocasını tavlamak için elinden geleni yapacaktır. Çünkü
eğer bir oyuncu yönetmeni tavlayamazsa onun için oyunlar yazacak senaristi
ayarlamalıdır. Aslında asıl hedefi Margo’nun sevgilisi yönetmen Addison olan
Eve, Addison’dan umduğunu bulamayınca zamanında kendisine yardımcı olan
Karen’in beyi Lloyd’u ayartma çabasından geri durmaz. Filmin sonunda kendisinin
erkek versiyonu gazeteci Billy’e düşerek layığını bulsa da kendisinin on yıl
evvelki hali genç kızla karşılaşınca birden Margo konumuna düşüyordu. Margo’nun
da dediği gibi uğruna her şeyi yaptığın o ödülü al ve kalbinin olması gereken
yere koy Eve.
İşte Hayat Ayşe
Bir şöhret aşığı Ayşe de Uğur abinin başına musallat olmuştu.
Ama burada Ayşe sadece görselden ibaretti, asıl elebaşı annesi Makbule’ydi.
Kızını meşhur etmeye kararlı olan Makbule hanım, Uğur Dündar’ın filminde kızını
başrol oynatmak için hain bir plan kurar. Ayşe kendini Uğur’un arabasının önüne
atacak, Uğur’a çeşitli yalanlar söylenip kendilerini eve bıraktıracaklar ve bir
adet merdane yardımıyla Uğur etkisiz hale getirilecek. Etkisiz hale getirilen
Uğur ve Ayşe’nin uygunsuz fotoğrafları çekilecek, tehdit ve şantaj yoluyla Ayşe
filmde başrol oynayacak. Plan tıkır tıkır işler ve Ayşe ile annesi Makbule’nin
isteği olur. Ama kolay mı efendim, araştırmacı gazeteci Uğur’a şantaj yapmak.
Uğur’da Ayşe’den intikamını almak için seti kıza dar eder. Yüzme bilmeyen kıza
su kayağı yaptırmak bunlardan en zalımcasıydı. Kızım sen de manyak mısın oyuncu
olacağım diye tutturup kendini araba altlarına atmak nedir? Daha baygın adama
gecelikle sarılmaya utanıp korkuyorsun ama oyuncu olma hevesiyle kendini araba
altına bile atıyorsun. Dengesizdin Ayşe dengesiz, ama ananın Makbule olduğunu
düşününce sen gene normal bile sayılırsın. Kadın merdaneyle dev gibi Uğur
Dündar’ı etkisiz hale getirdi yahu.
Singin’in in the Rain Lina
Sinemaya sesin girmesi ile yaşanan zorlukları gözler önüne
seren Singin’in the Rain filmi her ne kadar sinema tvciler için altın değerinde
bir film olsa da Lina karakteriyle izleyenler için de ibret niteliğinde olmaya
devam ediyor. Şöyle ki Lina, oyunculuk yeteneği sınırlı olan ama çok güzel bir
kadın olduğu için sinema camiasında yer edinen bir yıldızdır. Yetenekli bir
akrobat ve şarkıcı olan Don Lockwood ise para için figüranlık yapar. Lina ile
tanışmaları bile genç kadının ne menfaatçi olduğunun göstergesidir. Şöyle ki,
kendisine hayran bir figüranın elini sıkmaya tenezzül etmeyen Lina, tehlikeli
rolleri gözünü bile kırpmadan yapan figüranın yapımcının dikkatini çekip başrol
olduğunu görünce hemen adama yanaşır. Lina ve Don sinema dünyasının reklam
ikilisi olur. İkili ekrana çok yakıştığı için yapımcılarının yaptığı bir reklam
kampanyasıyla beraber gibi gösterilir. Lina’nın ibretlik bir sesi vardır ve
asla konuşturulmaz. O bir süs bebeği gibi Don’un yanında gülümser. Fakat Don
bir gün gerçek aşkı bulup bu reklam aşkından sıkılınca Lina’nın içindeki egoist
iyice törpülenir. Kathy’e film boyunca yapmadığı kalmayan Lina kızın kariyerini
engellemek için elinden geleni ardına koymaz. Egosunun verdiği güçle yapımcıyı
bile tehdit eden Lina, onun kariyerindeki en büyük etken olan yapımcı bey
amcayı bile sinir hastası eder. Kızın kaprisine dayanamayan yapımcı ve Don
sonunda Lina’nın gerçek yüzünü seyircilere göstererek kariyerine sağlam bir
çelme takar.
Ne Olacak Şimdi Nuran
Nurancığım, tatlım, hepimiz biliyoruz ki senin kocan olacak
boynu altında kalasıca Şakir, çapkın. Seni affetsen de affetmesen de aldatacak.
Sen niye adam gibi kocandan boşanmak dururken onun yalandan tövbelerine kanıp
tekrar tekrar affediyorsun? Sonra da oğlunun elinden yakaladığın gibi sokak
sokak kocanın garsoniyerini aramalar, Çetin’e dürbün verip dağ komandosu gibi
babasını röntgenletmeler… Yahu her şeyden önce o çocuğun garsoniyer baskınında
işi ne? Okulda olması gereken çocuğun ne işi var garsoniyerde? Her defasında
babasının yüzüne tükürtmek için çocuğu yanında taşımana ne gerek var? Çocuk
evde bi kaba tükürsün sen onu baskında kocanın suratına fırlatıver. Valla yeter
ama benim içime sıkıntı geldi kızım. Adam çapkın işte belli, barışmak için şans
veriyorsun. Adam utanıp sıkılmadan gözünün önünde lunaparktaki çocuklu kadına
sarkıyor. Sen napıyorsun peki? Önce adamı bir temiz paralayıp sonra da
Khaleesi’nin ejderhalarına buyurduğu gibi oğluna “Tükür ulan babanın suratına!”
diye emrediyorsun çocukta lama gibi tükürük saçıyor. Ya bu olaydan sonra boşa
işte adamı niye ikinci bir şans daha veriyorsun? Aldatacak belli, zaten daha
verdiğin şansın kırkı çıkmadan bu seni annenin evine gittiğini sanıp gene aldatıyor.
Bu seferde Çetin’le beraber yatağın altından çıkıp Şakir’i paralama ve tükürme
seansına başlıyorsunuz. Kadın bu şekilde mi stres atıyor nedir?
Bebek Jane’e Ne Oldu Jane
Çocuk yıldız Jane, aşırı sevimliliği ile halkın sevgilisi
olmuştur. Fakat bir gün tüm izleyiciler kızın ne kadar şımarık olduğunu fark
eder ve Jane’nin çocuk yıldızlık serüveni sona erer. Ablası Blanche ise ünlü
bir yıldız olur. Jane sarhoş olduğu bir gün yaptığı kaza ile ablasının sakat
kalmasına yol açar, Blanche’nin oyunculuk serüveni sona erer, Jane desen zaten
çocukluğundan bu yana sinemada dikiş tutturamaz. Ablasının sakat kalmasından
sorumlu olduğu için ömrünü sakat ablasına bakarak geçiren Jane, kaybettiği
gençliği ve yaşadığı vicdan azabı yüzünden kafayı kırar. Çocukluğundaki şöhreti
yeniden yakalamaya çalışan yaşlı başlı kadın tıpkı bir çocuk gibi sahne şovu
hazırlamaya başlar. Bu arada gizli gizliye kin duyduğu ablasına çeşitli
zalımlıklar yapar. Kadını aç bırakmak, kapıyı üzerine kilitleyip evden gitmek
bunlardan sadece en küçüğü.
Alev Alev Ümran
Yeşilçam’ımıza borderline hastalığını getiren kadın Ümran,
halk dilinde adama sülük gibi yapıştı kadınıydı. Tuttuğunu koparan olmakla
övünen Ümran, yakışıklı kaptan Murat’a kancayı bir atar asla bırakmaz. Gerçi
burda Murat’ın da hatası vardı,
sevgilisi olmasına rağmen üç aylık ayrılıkta uçkuruna sahip çıkamayıp
Ümran’la halvet olunca kız buna iyice yapıştı. Aslında Ümran gibi bir ruh
hastası Murat gibi sadakatsiz birine müstahaktı ya Ümran da resmen iyice
psikopatlaştı. Terk etmek isteyen Murat’ı silahla korkutmaya çalışıp işe
yaramayınca da kendini vurması ne derece ruh hastası olduğunun göstergesiydi.
Normal şartlarda ruh ve sinir hastalıkları hastanesine kapatılması gereken
Ümran bu olaydan sonra Murat’la evlenip zekasının da gücüyle amcasının
şirketlerini idare ediyordu.
Doktor Jivago Lara
Viktor beyin “Hayatta iki tür kadın vardır ve bizler
biliyoruz ki, sen birinci tür değilsin. Sen sevgilim, bir sürtüksün!” diyerek
karakterini tek cümleyle özetlediği kadındır Dr. Jivago’nun Lara’sı. Yedi
kıtanın feministi gelse bu mağdur ayağı çeken gizli kaltağın adını
temizleyemez. Yani ağzımı bozmayayım diyorum ama ne mümkün? Lara yeminle insanı
dinden imandan çıkaracak cinsten bir arızaydı ve sürekli kendini mağdur
göstermesiyle izleyiciyi iyice çileden çıkarıyordu. Şöyle ki, bu kız Paşa’nın
hayatını mahvetti, annesinin hayatını mahvetti, Tonya’nın hayatını mahvetti.
Film boyunca haysiyet namına zırnık bir belirti göstermedi. Ve ne hikmetse en
asil duyguların insanı gibi gösterilmeye çalışılıyor. Şöyle ki, Paşa bunu
seviyor. Ama kız sevmiyor, diyebilirsiniz ki mecbur mu sevmediği birisiyle olsun?
Fakat Viktor bunu kullanıp kağıt mendil gibi çöpe atınca direk gariban devrimci
Paşa’ya yamanıyor. Sinema tarihinin ilk pezevenklerin elinden alma vakası da bu
filmde Paşa tarafından gerçekleştirilmiş. Viktor’un kendisini kullanıp atmasına
sinirlenen Lara, bünyesinde bulunan az biraz haysiyetle adamı vurmaya gider.
Onu da eline yüzüne bulaştırıp Rus sosyetesi tarafından linç edilecekken Paşa
tarafından zenginlerin elinden alınır. Viktor’la olan ilişkisi zaten
ibretliktir. Viktor, babasının arkadaşıdır. Babası ölünce Lara’nın annesiyle
fingirder, farkındaysanız Lara’nın sorunu genlerinden gelmektedir. Hayır, dul
kalmışsın tamam da git başkasını bul bacım. Rusya’da erkek kıtlığı mı yaşanıyor
da sen kocan ölür ölmez adamın arkadaşıyla yatıyorsun? Lara desen o annesinden
karaktersiz. Viktor’un annesiyle yattığını bildiği halde kalkıp adamla düşüp
kalkıyor. Annesi bu durumdan şüphelenip intihar edince de gene mağdur ayakları
çekip duruyor. Ha Viktor çok mu temiz diyecekseniz o zaten Lara’nın erkek
versiyonu olduğunu meşhur iki çeşit erkek ve kadın olduğunu söylediği konuşmada
kabul ediyor. Yani film boyunca ben bu kadına ağır kıl oldum, ağzının ortasına
kürekle vursalar filmin en adil sahnesi olurdu. Tonya, Jivago’nun karısı ve
Jivago’nun evli olduğunu bilerek ilişkiye giriyordu. Jivago’dan olma kızını
ararken Jivago’nun erkek kardeşine de filmin sonunda yanaşıyordu. Yani
ablacığım senin film boyunca yanaşmadığın tek erkek Jivago’nun kayınbabasıydı.
Onunla da yolun kesişmedi de ondan yani.
Muhsin Bey Sevda
Ah Sevda ah, sen film boyunca izleyiciyi gülme krizine sokan
küfürbaz, delibozuk kadın, gittin filmin sonunda Muhsin gibi bir İstanbul
beyefendisinin aşkını fark etmeyip o atanamamış hanzonun pençesini tuttun ya
sinema tarihimize adını kara harflerle yazdırdın. Seni o karganın bile yanında
Müzeyyen Senar gibi kalacağı çirkin sesine rağmen gazinoya assolist eden adama
bunu nasıl yaptın? Sana sözler hazırlamıştım da boşver be değmezsin. Filmin sonunda
bir kebap tarafından dövülecekken seni kurtaran Muhsin beyle yüz yüze gelmen
sana yeter de artar bile.
Fatal Attraction Alex
Bordorlinenin Hollywood ayağı olan Alex, bu hastalığa sahip
kadınların ne kadar tehlikeli olacağını Ümran’la beraber yerli ve yabancı
sinemaseverlere kanıtlayacak derecede. Evli olduğunu bildiği bir adamla tek
gecelik bir ilişkiye girip sonra da adama Tarkan’daki muşamba ahtapottan
beter kollarını dolar. Ha Dan bey zaten beter olsun, gitti karısının evden biraz
uzaklaşmasını fırsat bilip kıvırcık merinosla cima yaptı. Hayır film boyunca
sadece Dan acı çekse, hayat burnundan gelip inim inim inlese müstahak diyeceğim
de bu Alex manyağı adamın karısı ve çocuğuna da musallat oldu. Kızım manyak
mısın sen ya git bi doktora görün! Adamın evli olduğunu bildiğin halde kendin
teklif ettin birlikte olmayı bir de olgunluktan bahsediyorsun. Madem böyle bir
bok yiyeceksin, olgunluktan bahsediyorsun o zaman olgun ol gece bittikten sonra
adamı arama! Adı üstünde tek gecelik ilişki! Sen daha adam evden çıkmadan
cozutup, sana değer vermeyen bir adam yanında kalsın diye kendini kesiyorsun.
Senden kurtulmak için can atan adama hamileyim diye baskı yapıyorsun.
Kadınlığın yüz karasısın bir de algısı bozuklar tarafından güçlü kadın, sinemanın feminist kadını ilan ediliyorsun. Halbuki sinemanın bordorlineli
arıza kadınından başka bir şey değilsin.
Misery Annie
Ne derece bir manyak sırf bir karakter için bir insanın
bacağını balyozla kırar sorusuna cevap niteliğindeydi Annie hanım. Sinema tarihinin
en arıza kadını desek yeridir. Zira listenin cana zarar vermekten çekinmeyen
tek sağlık görevlisiydi kendisi. Bir de hemşireler için kanatsız melek derler.
Galiba hem Stephen King hem de Hollywood’un bu durumdan haberi yok ki,
karşımıza zebanının sol kolu gibi bir hemşire çıkarmışlar. Yani kadın takıntılı
derecede hayran olduğu bir kitap karakteri için o karakteri yaratan yazarın
anasından emdiği sütü burnundan fitil fitil getirdi. Uzun süredir yazdığı kitap
serisinden bıkıp ana karakteri öldürerek seriyi sonlandırmaya karar veren Paul,
kitabını bitirip editörüne giderken bir kaza geçirir. Adamı bulan hemşire tosun
gibi bir ablamızdı ve ters dönmüş arabanın içinden çıkardığı Paul ağabeyimizi,
sırtına attığı gibi karda kışta hiç zorlanmadan taşımıştı. Evine götürüp tedavi
ettiği yazarın kitabını gizli gizli okuyup da sevdiği karakterin öldüğünü
öğrenince deliye dönen kadın, Paul’u sakatlayıp, kitabı onun istediği şekilde
tekrar yazmaya zorlar. Allah’ım film boyunca izleyicileri daraltmıştı bu kadın.
Zavallı Paul ne yapsın bu cadının elinde? Allah’tan filmin sonunda zebani ruhlu
abladan kurtulmuştu.
Beşikteki El Mrs. Mott
Eve gelen manyak dadı akımının ilk örneklerinden olan Mott
hanım, filmin başından beri kötü kadın olacağının sinyallerini verir. Mott’un
sapık doktor kocası hastası Claire’yi muayene sırasında taciz eder. Olaydan
sonra astım krizi geçiren kadın durumu kocasına anlatınca adam doktora dava
açar. Claire’den cesaret alan birkaç kadın daha dava açınca doktor intihar
eder. Bu arada sapık doktorun çok hoş ve hamile bir hanımı vardır. Kocasının
intiharı, yaşanan skandal derken bir de mallarına tedbir kararı koyulması
üzerine kriz geçiren Mott, çocuğunu düşürür. Tüm her şeyden suçlu tuttuğu
Claire bilenip onun hayatını elinden almaya karar veren Mott, kadının evine
bakıcı olarak yerleşip çocuklarını sahiplenir. Claire’nin eşi Michael’i baştan
çıkarmaktan tut, Claire’yi öldürmeye kadar çeşitli yılanlıklar yapan Mott,
foyasını ortaya çıkaracağından korktuğu için Claire’nin kankası Marlene’yi bile
öldürür. Gerçek kimliğinin ortaya çıkması üzerine ailenin evinden kovulan
Mott’un geri dönüp aileye dehşet dolu bir gece yaşatmasına değinmiyoruz bile.
Sinemanın arıza kadınlarında deli kuvveti olduğu için Mott hanım da bu Tarzan
gücünden nasibini alıp evin beyini bacağını kırmak suretiyle sakatlıyordu.
Girl, Interrupted Lisa
Susanna intihara teşebbüs ettiği için ailesi tarafından bir
akıl hastanesine yatırılır. Orada birçok sorunlu kızla tanışan Susanna’nın
hayatını ise çılgın kız Lisa değiştirir. Lisa birçok kez hastaneden kaçıp sonra
yakalanıp tekrar hastaneye getirilen güzel bir kızdır. Bordorline teşhisi
konulan Susanna’ya akıl hastanesinde hayatı öğreten Lisa karakteri Angelina
Jolie hanıma da bir adet Oscar kazandırmıştır. Kardeşiyle öpüşüp gazetecilere
bakın kardeşimle bile aşk yaşıyorum gibi skandal bir laf ettiği Oscar’dan
bahsediyorum. Ah Angelina ah sen de az marjinal kadın değildin, Lisa kim ki
senin yanında? Zaten o da filmin sonunda iyice balatayı sıyırıp yatağa filan
bağlanıyordu. En son hastaneden ayrılan Susanna, vedalaşmak için yanına girip
oje filan sürüyordu Lisa’ya.
Antichrist Kadın
Zaten bir kadın semt oturuşu yapıyorsa ondan korkacaksın anam
mesajını veren, izleyeni felç geçirtecek derecede kasvetli Antichrist, Avrupa’nın
kadın düşmanı olarak nitelendirilen (feminist okumalara göre) yönetmeni Lars
Von Trier tarafından çekilmiş bir ruh emici film olma özelliğini taşıyor. Çocuklarını
kaybeden bir çiftin normale dönme hikayesi gibi görünse de aslında kimse
normale dönememekte, popişkosunun ekrandan taştığı Daniel Defoe ağabey kör topal
filmin sonunu zor etmektedir. Film boyunca yüzümde Allah’ım bu rol teklifini
niye geri çevirmedim pişmanlığıyla dolanan Daniel ağabey evlat acısı çektiğine
mi yansın, kırk beş kiloluk gollum oturuşlu karısının ortaçağ cadı zihniyetine
kurban gittiğine mi biz anlamadık. Sana gelince Charlotte abla, biraz Trier
beyden uzaklaşsan, sanat sanat diye tutturmasan filmografin için daha hayırlı
olacak gibi. Melankoli hariç sürekli aynı karanlık tipleri oynuyorsun. Hayır, anlamıyorum
ki Danimarka’nın köylüğünde okumuş kadından eş olmaz, ana olmaz mantığıyla mı
büyütmüşler Trier’i? Akademisyen ablamız kadınların cadı olarak yakıldığı
ortaçağ dönemiyle alakalı tez yazacak ama ortaçağ rahipleri gibi bir tavra
bürünmüş. Filmin sonunda anlıyoruz ki, çocuğunun ölümünden bile anne sorumlu. Cima
sırasında çocuğun düşüşünü görmüş vay zalım diye sövemeden aslında çocuğun
düşüşünü bile anasının ayarladığını öğreniyoruz. Yahu bu ne canavarca kadın
tasviridir? Çocuk düzgün yürüyemesin de bi taraftan düşüp ölsün diye
ayakkabılarını ters giydiren bir anaydı Charlotte ablanın oynadığı karakter. Herhalde
sinema tarihinin en karanlık ve arıza karakteriydi.
Barselona Barselona Maria Elena
Barselona Barselona’nın çılgın kadını, çoklu ilişkilerin
aranan insanı Maria, boşandığı kocası Juan Antonio ile ne seninle ne sensiz
ilişkisi içinde. Ne Juan Maria’dan ne Maria Juan’dan vazgeçiyor. Olansa İspanya
tatiline gelen iki Amerikan kanka Vicky ile Christina’ya oluyor. İki deli olan
Maria ve Juan’ın girdiği bir aşk kavgasında Vicky az daha canından oluyordu. Ufak
tefek sıyrıkla atlattığına şükredip bu iki deliden fellik fellik kaçıyordu
kızcağız. Maria da sinema tarihinin sanatçı manyaklarındandı. Hele Juan’ın
babasının ex gelinine ana kraliçe muamelesi yapması yok mu, o tavır bile Maria’nın
Juan’ın hayatına silinmez kalemlerle imza attığının göstergesiydi.
Gone Girl Amy
Ve geldik en karizmatik arızaya. Zekasına, tavrına,
soğukkanlı duruşuna ve hak edene hak ettiğini veren adalet anlayışına hasta
olacağınız karizmatik bir arızaydı Amy. Ha tabi ki Neil Patrick Harris’in
başına geleni tasvip etmiyoruz. Zaten Amy’nin ne derece dediğim dedik ve hasta
bir karakter olduğunu kendisine aşık Desi’yi kocasına oynadığı oyunun bir
parçası olarak katletmesinden ve bu katliamdan sonra sanki hiçbir şey olmamış
gibi fönüm bozulmasın ayol diye saçlarını savurmasından anlarız. Kendisini aldatan
vasıfsız kocasına hayatı dar edecek bir plan hazırlayıp kayıplara karışan Amy’nin
sorunu da çocukluğunda aslında. Herkes tarafından bilinen Harika Amy serisinin
kahramanı olan Amy’cik muhtemel çocukluğunu yaşayamamış ve bu harikalık olayını
kaldıramayıp karakter cozutmasına uğramış. Hayatının geri kalanını da harika
olmak için uğraşarak geçiren Amy isteklerini yerine getirmeyenlere karşı
yaptığı zalım planlarla karşısındakinin hayatını karartmaktan çekinmez. Her arıza
karakter gibi kudretli bir zekası ve cazibeli güzelliği sayesinde istediğini
kolayca elde eden Amy’nin gazabından korkulur. Bu filmden çıkarılacak ders
karınızı aldatmayın manyağın teki çıkıp sizi inim inim inletmek suretiyle
hayattan soğutabilir. Ceza olarak filmin sonunda Desi’den olan çocuğuna Nick’e
babalık yaptırması ise bunun en büyük göstergesi. Filmin orda burda artistlik
yaptıracak dip notları ise Neil Patrick Harris’in efsanevi oyunculuğu ( Adam
aslen eşcinsel, kadın cinsine zırnık ilgi duymamasına rağmen rolü gereği bir
kadına değme hetoro erkeğin duyamayacağı bir tutkuyla dokunabiliyor.) ve
dönemin en gözde modeli Emily Ratajkowski’nin kendini onu meşhur eden bir
mankene oranla aşırı iri memeleri hariç baştan yarattığı.
en bombasını es geçmişiniz bence. "Sapık Kadın" filminde Perihan Savaş'ın canlandırdığı karakter...:)
YanıtlaSil