Yeşilçam Filmi Tadında Bir Fin
Filmi: Tulitikkutehtaan Tyttö
Dilimize Kibritçi
Kız olarak çevrilen filmin İngilizce çevirisi Kibrit Fabrikasındaki Kız, ben
olsam Fabrika Kızı diye çevirirdim. Zira başrol Iirish, Alpay’ın Fabrika Kızı
şarkısındaki kızın sinemaya uyarlanıp ete kemiğe bürünmüş hali. Filmi izlerken
arka fonda fabrika kızı çalsa sırıtmaz. Dediğim gibi 90 yapımı filmi Kibritçi
Kız yerine Fabrika Kızı diye çevirsek ülkemizde gişede daha fazla tutacağı kesin.
Herhalde filme isim verenler aşırı kasvetli buldukları filmin tamamını izlemek
yerine başında çıkan giriş yazısına ithafen bu adı vermişler. Yönetmen Aki
Kaurismaki’nin İşçi Sınıfı üçlemesinin üçüncü filmi olan Kibritçi Kız’ı birçok
şekilde okuyabilirsiniz. İşçi sermaye çatışması, feminist okuma, teknoloji
çağına girdiğimiz 90’lar dünyasında insanın değeri… Bu böyle uzar gider. Benim
yapacağım okumaysa başlıktan da anlaşılacağı gibi Yeşilçam okuması.
Gençliğini fabrikada kibrit sayarak geçiren fakir kız
Filmin açışında çıkan yazıdan ben de ilk başta filmin
Andersen Masallarının en acıklısı Kibritçi Kız’ın modern uyarlaması olacağını
sanmıştım. “Görünen o ki soğuktan ve açlıktan öldüler, çok uzakta ormanın
içinde…” diye bir açılış gören her insan gibi ben de filmin yılbaşında
satamadığı kibritlerin alevinde ısınmaya çalışan, kibriti bitince de soğuktan
donarak ölen Kibritçi Kız’ın hikayesine bir gönderme olduğunu sanıyordum. Ama
film yönetmenin İşçi Sınıfı üçlemesinin üçüncüsü olduğuna göre belki de bu söz
bizim bilmediğimiz ama Fin tarihinde önemli bir yeri olan bir olaya da gönderme
olabilir. Ama filmin konusu kesinlikle bir çocukluk kabusu olan Andersen
Masallarındaki o zavallı kız değil. Tamam, başkarakter Iirish’in aşırı çileli
bir hayatı var ama o kesinlikle çaresiz değil. Film kibrit fabrikasındaki
makinelerin gürültüleri eşliğinde açılıyor. Iirish’in hayatının da o
makinelerden farkı yok sadece o makineler kadar gürültücü değil fakat aynı
makineler gibi tekdüze. Hayatı işten eve evden işe, işte de evde de çalışarak
geçiyor. Alpay’ın fabrika kızından farklı olarak Iirish tütün değil kibrit
fabrikasında çalışıyor. Ama ha tütün ha kibrit ne fark eder eder ki? O da
gençliğini bir fabrika köşesinde robot gibi çalışarak ve insan gibi hayal
kurarak geçiriyor.
Aşk romanları okuyup sevgi arayışlarına girmek
Fabrikada işi bitince ev yolunda eline aldığı aşk romanına
kendini kaptıran Iirish’in hayallerinin kaynağı da bu romanlar bir yerde. Çünkü
Iirish sevgiyi sadece bu romanlardan öğreniyor, tabi ki gerçek hayat
romanlardan çok farklı olduğu için Iirish hep hayal kırıklığına uğruyor. Aşkı
reel hayattan değil de Kerime Nadir romanlarının Fince versiyonu tip
romanlardan öğrenen genç kadın, kendisini o romanlardaki gibi sevecek birine
muhtaçtır. Çünkü soğuk iklimin soğuk insanı da olsan insansın ve her insan gibi
sevilmeye ihtiyacın var.
Fabrika yetmez gibi bi de ev işlerini kıza yüklemişler
Iirish’in fabrikada sabahın köründen itibaren ayakta canı
çıktığı yetmiyormuş gibi bir de evde ev işlerini yapar. Iirish’te acık sümsük
sanki derken bulursunuz kendinizi, günah ayol bu kız kendi canına hiç acımıyor
mu? Zaten çalışıyor bir de neden evin her işini o yapıyor? Anası bunu hizmetçi
olsun diye mi doğurmuş? Annesi ve üvey babasıyla yaşayan Iirish zaten
fabrikadan aldığı paranın tamamını bunlara verir. Bi de yorgun argın eve gelip
yemek hazırlar, 90’ların politik sorunlarını işleyen ana haber bünteni
eşliğinde ütü yapar. Üvey babası olacak sarı bıyıklı Erol Taş sabahtan akşama
kadar koltuğa yayılıp televizyon izler, anası olacak ezik çiçeklerle oynar,
Iirish de ev işlerini halleder. Yazımın başında filme Alpay’ın Fabrika kızı iyi
fon müziği olur demiştim ama film ilerledikçe başrol Iirish’in hayatı
Bergen’den Acıların Kadınına bağladı. Ben oturduğum yerden isyan ettim kızım
sana yapılanlara! Sen hala nasıl yaşıyorsun? Bak Çinli gösterici bile bakkala
ekmek almaya gitmişken tankların meydanda protestocu öğrencileri ezmeye
geldiğini görünce kendini tankın önüne attı. Sen niye elindeki ütüyü üvey baban
olacak koltuk minderi kılıklıya atıp yeter ulan diye evi terk etmiyorsun? Yahu
kızın hayatı üvey babası Erol Taş’ın küçük yaşta çalıştırdığı Sezerciğe dönmüş,
Sezer’i bile üvey baba zulmünden koruyan veremli de olsa bi anası vardı.
Iirish’te o da yok, anası olacak kadının bir halta yaradığı yok. O da tıpkı
kocası olacak koltuğa bağımlı şişko gibi oturup duruyor.
Finlandiya’nın
Alpay’ının kadife sesi eşliğinde dans eden çiftlerden yansıyan doksanlar rüküşlüğü
Mavi gözlü ve billur sesli, Alpay’ın Fin versiyonu ağabeyin
tango müziği eşliğinde söylediği şarkıyla pisti coşturduğu yer Iirish’in hafta
sonları gidip kafa dinlediği mekan. Soğuk ülkenin ülkeden daha soğuk
insanlarının stres attığı mekanı bir kenara bırakırsak doksanlar gerçekten ne
rüküş yıllarmış yahu. Yeminle film boyunca her karakterden izleyenin gözünü
kanatacak bir rüküşlük akıyor, saç ve makyaj desen kıyafetlerden daha felaket.
Iirish’in gittiği doktor abla elektrik çarpmış gibi saçlarla ve korkunçlu
makyajla hastalar için hastalıktan daha tehlikeli. Barda tanışıp aşık olduğu
adam simli ceket giyiyordu. Şarkıcı ağabey desen içine giydiği bordo gömlekle
uyumlu transparan mendiliyle şok etkisi yaratmış. Bence film boyunca eli yüzü
düzgün insan görülmemesinin sebebi tipsizlikten çok doksanlar rüküşlüğünün
güzeli bile çirkin göstermesi.
Bir sevgi arayışındaki Iirish’in hayal kırıklıkları
İşten güçten ve ev işlerinden arta kalan zamanında gittiği
eğlence mekanında bir sevgi arayışındaki Iirish, tüm gece birisi gelip onu dansa
davet etsin diye enik gibi etrafına bakınır. Fakat Finlandiya’da kadınlara
seçme seçilme hakkı verilmemiş zahir kızlar gelip biri bizi dansa kaldırsa diye
etrafa bakınıyor. Yani anlaşılan doksanlarda Avrupa da bile kızlar teklif
etmiyormuş, gerçi Finlandiya da pek öyle Avrupa sayılmaz ya. İşte danslı
mekanda kızlar bir erkek gelse de beni seçse diye bekleşiyor. Resimde de
görüldüğü üzere Iirish’in öyle pek vav İskandinav kızı denilecek bir güzelliği
yok. Sarı saç, mavi göz, beyaz ten, ufak burun… İskandinavlara ait tüm özelliği
bünyesinde barındırsa da karşı cins tarafından pek çekici bulunmayan Irish’in
yanında oturan, film boyunca görülen üç güzel kadından ikisi varken kızcağızın
dansa kalkmak için pek şansı yok. Ayrıca dış görünüşünden kaynaklanan
dezavantajın kendisi de farkında olmalı ki kesinlikle kadınsı davranamıyor. O
kadar aşk romanı okuyan bir kızın bu kadar kadınlıktan uzak, çekingen olmasının
özgüven eksikliğinden başka bir açıklaması yok. Zira kendini soğukluk ve
çekingenlik tuğlalarıyla öyle sıkı örmüş ki yanındaki teyzeyi bile dansa
kaldırıyorlar ama Iirish’e bi hay diyen yok. Oturuşundan bile o kadar aşikar ki
özgüvensizliği, çantasıyla kapadığı kadınlığını eliyle de sımsıkı örtmüş.
Omuzlar düşük, bacaklar sıkı sıkıya kapalı. Kız eğlenmeye gittiği yerde bile
eğlenemiyor şişe şişe gazoz içip eve dönüyor.
Heves edip
aldığı elbisenin burnundan gelmesi
Gittiği danslı mekanda kimsenin onu dansa kaldırmasını
kıyafetinin sönük oluşuna bağlayan Iirish, iş çıkısı kaldırımda yürürken
gördüğü bir elbiseyle vitrinde uzun uzun bakışıyor. Bana sorarsanız elbise çok
dandik ama doksanlarda şık sayılıyormuş zahir. Iirish muhtemelen elbiseyi
alırsa evdekilerin vereceği tepkiden korkuyor, ki korktuğu da başına geliyor
kızın. Burada bir parantez açmalıyım sayın sinemasever çünkü izlerken ben
dayanamadım. Bu kız kendi parasıyla aldığı elbise yüzünden üvey babasında tokat
yiyor, kendi parasıyla kendisine kırk yılda bir hediye veriyor. Çünkü Iirish’in
toplam kıyafetleri bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu kız yıllardır çalışıyor
ve kendisine aldığı elbiseler bir valiz bile doldurmuyor. Yıllarca fabrikadan
aldığı maaşını üvey babasına teslim ediyor ve annesi kızını zırnık korumuyor.
Yahu kız bir elbise yüzünden o yaşında çocuk gibi tokat yedi, bu adamın o kız
üzerinde en ufak bir hakkı yok. İnsana öz babasından bile tokat yese ağır
gelirken tek yaptığı evde oturup üvey kızının getirdiği parayla geçinmek olan
adam, üzerinde bir gram emeği olmayan kızı tokatlıyor. Üzerine bir de kıytırık
bir elbise aldı diye kıza orospu diyor ve bunun anası olacak ezik kızına sahip
çıkacağı yerde Iirish’e git o elbiseyi geri ver diyor. Fakat Iirish ilk defa o
ezik halinden çıkıyor, film boyunca o ensesine vur lokmasını elinden al kız ilk
defa başkaldırıyor. Ve elbiseyi iade etmek yerine Fin hamamına gidip yıkanır,
elbiseyi giyer ve bir bara gider.
Barda
tanışıp beni sevsin diye tutunduğu adamın fuckbudyci çıkması
Giydiği yeni ve kadınsı elbiseyle kendine güveni gelen
Iirish, etrafına bakınırken doksanlar rüküşlüğünden nasibini alan Nuri Alço
kılıklı, sarı bıyığın tekiyle göz göze gelir. Yanına gelen adamın niyetini
izleyici kırk metre öteden anlarda üvey babayla ezik ana elinde sevgisiz
büyüyen Iirish anlayamaz. Masasına gelen pezevenk ceketli adamın onu sevdiğini
sanan Iirishcik nasılda başını adamın omzuna yaslamış. Valla izlerken
sümsüklüğüne, kendini göz göre göre ezdirmesine sinir olsanız da kıza acımaktan
da kendinizi alamazsınız. Oysa feminizmi benimseyen bir kadın için Iirish türü
bir kadına tahammül etmek bile imkansızdır, çünkü kendini sevmeyen bir soğuk
nevale için tüm gururunu ayaklar altına alır Iirish.
Konsola bırakılan paradan bile olayı çakmayan Iirish
Üstte de dediğim gibi Iirish’in ya gerçekten sevgisizlik
yüzünden kızın beyni filan erimiş ya da karşısındaki adamın onu sevmediğinin
farkında olsa bile anlamazdan geliyor. Yani ben onun bu kadar saf olabileceğine
inanmıyorum. Başta da dediğim gibi aşkı reel hayatta tatmasa da o kadar aşk
romanı okuyan bir kız gece seviştikten sonra konsola bırakılan paranın anlamını
bilir. Bacım adam seni hayat kadını sanmış, yani tek gecelik ilişki bile değil,
sana orospu muamelesi yapıyor. Sen niye o parayı görmene rağmen o evin camını
çerçevesini indirmek (gerçi sende o potansiyel yok) yerine, adama beni ara diye
numaranı bırakıyorsun? En olmadı parayı da bırak çık git evden, bu gurursuzluk
nedir kızım?
Telefonun
başında çaresiz bekleyip çalmayacağını da bilmeyen Iirish
Iirish, sanki sarı bıyık ona hayat kadını muamelesi yapmamış
gibi adama numarasını bırakıp, verdiği parayı da alıp eve gider ve annesiyle
üvey babasına verir. Kız gece eve gelmemiş, sabah elbisenin ederinden daha
yüksek bir parayla gelmiş ama kimse bu para nereden çıktı diye kıza sormuyor.
Ama Iirish hamile kalınca da sanki namuslarına çok düşkünlermiş gibi kızı evden
atıyorlar. Öte yandan filmi izlerken mal ötesi aile kadar yetiştirdikleri
Iirish’te insanı cidden hayrete düşürüyor. Üste de bahsettiğim gibi normal
zekaya sahip herkesin anlayacağı şeyi anlamayan, anlamamakta direten genç kız
kendisini sevmeyen bir adamın telefonunu beliyor. İş yerindeki görevliye bile
bana telefon gelirse şuraya yönlendirin diyor. İşi bitince eve gitmek yerine
belki arar diye telefonun başında bekliyor. Sevgisizlik insanı gerçekten bu
hale mi getirir diye sorgulamaya başlıyorsunuz siz de? Ömrünce ne annesinden
sevgi gören, ne çevresinin insan yerine koyduğu, tek bir arkadaşı bile olmayan
birisi gerçekten en ufak bir olayı bile bu şekilde mi yorar? Kendisiyle sadece
tek gece geçiren bir adama aşık mı olur?
Gözlerinden yaşlar akar ağlar fabrika kızı
Çaresizliğine üzülüp, gurursuzluğuna sinir olduğunuz Iirish,
kendisini sevmeyen bir adamın telefonunu beklemekten helak olur. Komedi
filminde bile gözleri kan çanağına dönecek şekilde zarı zarı ağlar. Burada
kendi çaresizliğine mi, sevgisizliğine mi, yoksa o buzdolabı kılıklı adamın
aramayışına mı ağlıyor anlayamazsınız. Ama Iirish film boyunca zaten olduğundan
şüphelendiğimiz gururunu ayaklar altına alıp kendini aramayan adamın evine
kadar gider. Kadınlarla ilişkisi fuckbudycilikten öte gitmeyen sarı bıyığın
evinden başka bir kadın daha çıkar ve adam kapısına kadar gelen Iirish’i evine
bile almaz. Gördüğü manzaraya rağmen adamın gerçek yüzünü göremeyen Iirish,
beni niye aramadın diye sarı bıyığı darlar. Adam da bunu başından atmak için
seni yarın sekiz gibi alırım der, adamın niyeti tabi ki açıktır ama Iirish bunu
da anlamaz ve adama evinin adresini verir.
Alt tarafı
sevişeceklerini sanırken damat adayı olduğunu fark eden fuckbudy telaşı
Sarı bıyığın evini basıp hesap soran Iirish, adamın kendisini
başından atmaya çalıştığını anlamayıp evdekilere de sevgilisinin geleceğini
söylemiş olmalı ki ev ahalisi adamı damat karşılar gibi çöreklerle kahvelerle
karşılıyor. Üvey babanın bile iki dirhem bir çekirdek giyindiği tanışma
toplantısında herkesin hizmet ettiği fuckbudyci sarı bıyık benim burda ne işim
var dercesine hayatı sorgulamaktadır. İflah olmaz bir beyaz yaka olan sarı
bıyık Finlandiya’nın gecekondusundan bir fuckbudy seçtiği için kendisine lanet
ediyor da olabilir. Ama İskandinav kanepede diken üstünde otururcasına
rahatsızdır.
Sarı bıyık tarafından fuckbudy adayından öte olmadığını
anlamakta direten Iirish’in zehrolan akşam yemeği
Sinema bir kültür olduğu için dünyayı tanıma konusunda kitap
sevmeyen bünyeler tarafından daha fazla tercih edilir. İşte Kibritçi Kız filmi
de bize sert kuzey ikliminin o bölgede yaşayan toplumları da kendisi gibi sert
yaptığının bir göstergesi. Iirish bir barda tanıştığı sosyal statü olarak
kendisinden yüksek bir adama aşık olmuştur. Onunla bir gece geçirmiş ve adamın
da kendini sevdiğini sanmıştır. Fakat başından beri tekrarladığım gibi adam
Iirish’i sevmez, hatta adam herhangi bir kadını da sevmez. Sevmek için fazla
serttir, buzdolabı gibi bir şeydir. Hayatı boyunca bir sokak köpeği kadar bile
sevilmeyen Iirish ise buzdolabı kadar soğuk bu adama tutunur. Yani kızım gidip
bir heykele filan aşık olaydın daha iyiydi, en azından o domuzluk yapmazdı.
Başta da bahsettiğim gibi Iirish ve aşık olduğu sarı bıyık arasında hem kişilik
hem de sosyal statü açısından büyük farklar vardır. Adam özellikle de evini
gördükten sonra Iirish’i hiç istemez. Onu ailesiyle bir emrivaki ile tanıştıran
Iirish’e evden çıkarken attığı bakıştan kızın ağzına edeceği zaten
anlaşılıyordu. Fakat gittikleri yemekte sevdiği adamla ilk defa baş başa yemek
yemenin mutluluğunu yaşayan genç kıza, senin sevgin beni düşürür tarzı laf
etmesini beklemiyordum. Ne bileyim biz birbirimize göre değiliz de, seninle
ilişkim sarhoşken başladı, ayık kafayla sürdüremeyeceğimi anladım. Kusura bakma
de, ya da ne bileyim direk kızı sevmediğini söyle ama kalkıp kızın çirkinliğine
dem vurarak, onu aşağılama budanmamış kuzey odunu!
İzlerken insanı buz kestiren kuzey insanı sıcaklığı
Film başladığından beri izleyeni kasvete düşüren o bunalımlı,
soğuk hava orada yaşayan toplumları da iklim gibi sert yapmış. Iirish de sanki
oraya yanlışlıkla mı düşmüş nedir, disiplinli soğukluk bu kızcağıza hiç
uğramamış. Filmin başındaki kitap okuyuşundan kafasının edebiyata bastığını
düşündüğüm Iirish’in bu durumuna sadece sanatçı hassasiyeti diyebiliyorum. Kız
gerçekten bir İskandinav için çok hassas, kızım genel kanıya ters olduğunun
farkında mısın? Soğuk iklim insanı soğuk sıcak iklim insanı sıcak olur. Sen
sıcakkanlı da değilsin ama fazla duygusalsın, kendini sevmeyen bir adamın
peşinden koşacak kadar duygusal evdekilerin seni kullanmasına sesini
çıkarmayacak kadar eziksin! Allah’tan adam sana masada hakaret edince oturup
ağlamak yerine masadan kalkıp gittin yoksa vallahi filmi kapatacaktım. Bu kadar
da ezik olunmaz ki canım, içimi şişirdin Iirish! Vallahi ekrandan girip o üvey
baban olacak sülükle anan olacak tembeli terlikle dövecektim, aşık olduğun o
soğuk nevalenin sarı bıyıklarını iple alacaktım. Yönetmen senin üzerinden
patrona karşı ezilen işçi sınıfının pasifliğini mi vurgulamaya çalışmış nedir?
Greve gitsene kızım! Sevgilin sandığın o plaza beyaz yakası seni sömürüyor.
Evdeki o sarı sendika kılıklı üvey baban paranı elinden alıyor, anan olacak
patron yalakası da her daim sarı sendikanın yanında. Greve git, boykot et! Bak
hamile kalmışsın o buzdolabı soğukluğundaki sarı bıyıktan hala adama mektup
yazıyon bu çocuk ikimize de iyi gelecek diye, kendine gel kızım. Adamın bi
yüzüne tükürmediği kaldı, sen hala buna çocuğumuz olacak diyorsun. Tek seferlik
ilişkiyle hamile kalarak da bir Yeşilçam klişesine imza atman da gözümden
kaçmadı. Tıpkı hamile olduğunu söylediğin iş arkadaşının verdiği sımsıcak hı
tepkisi gibi.
Sarı bıyıktan yediği darbenin üzerine bir de evden kovulan
Iirish’te eylem hazırlıkları
Bir Yeşilçam klişesi olarak tek seferlik ilişkiden hamile
kalmayı başaran Iirish’ten çok deneyimli fuckbudy sarı bıyığın ilişkide korunma
yollarını bilmemesi beni şaşırttı. Yahu doksanlarda Finlandiya’da kondom mu
yoktu, yoksa sizin ilişkiniz barda zil zurna sarhoş olduktan sonra gerçekleşti
de sarı bıyık sarhoşluktan mı korunma yolunu unuttu. Tıpkı Yeşilçam’ın saf genç
kızı gibi tek gecelik ilişkiyle hamile kaldıktan sonra çocuğum olursa beni
sever diye düşünen Iirish, sarı bıyığa Kalevala destanı gibi uzun bir mektup
yazar. Karşılığında ise daktiloyla yazılmış tek satırlık bir cevap ve çek gelir
sarı bıyıktan: o piçten hemen kurtul. Kendisine edilen onca hakarete rağmen saf
bir aşık gibi susan Iirish, çocuğuna piç denmesinin hırsıyla sarı bıyığı
protesto etmek için hazırlanırken trafik kazası geçirir. Çocuğunu düşüren
Iirish’e ikinci darbeyi de anası olacak ezikle üvey babası olacak minder vurur.
Kızı evden kovarlar. Ay bu kısım da hamile kalıp ailenin namusuna laf getirdi
diye, evden kovulan Yeşilçam saf kızına benziyor vallahi. Hastane köşesinde
elde bir adet portakalla kalan Iirish ağabeyini arar. Ve koca film boyunca
görünen tek esmer olan, o da boyalı esmer, Iirish’in ağabeyi görünür. Üşenmedim
saydım, koca filmde tek esmer yok, en esmer eleman kumral. Iirish’in ağabeyi ve
annesi, üvey babası yüzünden kavgalıdır. Sanırım filmdeki en akıllı kişi de
Armağan Çağlayan’ın İskandinav versiyonu olan bu ağabey. Anası olacak ezikle, o
parazit gibi bunların sırtından geçinen herifle evlendi diye konuşmayan Iirish’in
ağabeyi evde üvey babası var diye eve bile gelmez. Iiris evdekilere para
yetiştirmekten kendine bir şey alamadığı için evdeki eşyalarının tamamı bir
küçük valize sığar ve kız ağabeyinin evine taşınır. İşte Iirish’in hayatındaki
son döngü de burada başlar.
Film boyunca
sömürülen Iirish boykota girişir
Sarı bıyığa boykota giderken kaderin sillesini yiyen fabrika
kızı Iirish’in film boyunca süren pasif direnişi çocuğunu kaybettikten sonra
aktifleşiyor. Valla film boyunca o kadar sümsüktü ki, ağabeyinin evinde yalnız
kaldıktan sonra ben kendine bir şey yapar bu ezik diye düşünüyordum. Zaten
sonra eczaneye gidip fare zehri alınca aha kibritçi kız ölecek işte demiştim. Hatta
Iirish eczacıyla ne kadarı öldürür diye kısa süreli sohbete bile girerek kendi
kişisel sohbet rekorunu da kırdı. Sonra eve dönüp ilacı hazırlayan kız, ne
zaman içecek derken birden ilaç şişesini çantaya atıp çıkınca filme, daha
doğrusu karaktere bir hareket geldi.
Film boyunca sistemli bir şekilde ezilip sömürülen Iirish
greve gidiyor
Olağan Şüpheliler’in sonundan daha ters köşe bir sona sahip
filmde o ezik, film boyunca ensesine vurup ağzındaki lokmayı alabileceğin kadar
sümsük olan Iirish hakiki Kayzer Soze benim deyip izleyiciyi ters köşe ediyor.
Fare zehriyle intihar edecek bu ağlak diye beklerken kız zehir şişesini
hazırlayıp önce sarı bıyığın rezidansına gidiyor. Kızı karşısında görünce Nihat
Ziyalan’ı karşısında gören Hülya Koçyiğit bakışını atan sarı bıyık, ay sakız
gibi yapıştı bu varoş yakama diye düşünüyor. Iirish’se sanki film boyunca sev
beni diye paçasına yapıştığı adam karşısındaki değilmiş gibi ayaklar altına
aldığı gururunu topluyor. Sarı bıyığın çocuğu aldırsın diye gönderdiği çeki
eline veren Iirish, sarı bıyıktan bir bardak bira istiyor. Iirish’in istediği
bir göz Allah verdi Şiva gözü. Kız sadece kendisi için bira istiyor ama sarı
bıyık son kez kadeh tokuşturacak zahir Iirish’le, kendisine de bir bardak
getiriyor. Birasına buz isteyen Iirish sarı bıyık ona buz getirmeye gittiğinde
sarı bıyığın içkisine zehri döküyor. Kendisini sömürenden intikamını alan
Iirish, sıra size de gelecek diyerek eve gidiyor. Hayatı boyunca kazandığını
elinden alıp, ev işlerini de ona kitleyen, üstene kıza bir gün güler yüz
göstermeyen, nemrut ailesinden intikam almaya giderken uğradığı kafede kendini
sömürmeye çalışan bir adet sarhoşu da zehirleyen Iirish, kapıda anasını
bekliyor. Üvey babası olacak asalak bu sefer de anası olacak eziği
çalıştırıyor, o da çalışmaktan bıkmış ki köle gibi gördüğü kızı Iirish’i kapıda
görünce konuşmasa da kızı eve alıyor. Filmin sonunda kendisine insan gibi
davranmayan herkesten intikamını alan Iirish, filmin başında olduğu gibi
gürültü içinde işleyen fabrikada kibrit saymaktadır. Polislerin gelip onu
fabrikadan almasıyla biten filmde Iirish özgürlüğünü kaybeder. Ama filmi
izleyen herkes onun zaten bir özgürlüğü, hatta söz hakkı bile olmadığını görür.
Sonu tipik Yeşilçam filmlerinden farklı olsa da Iirish ve onun aşırı çileli
hayatı Yeşilçam’ın arabesk furyasına kapıldığı dönemdeki kadın karakterlerin
hayatı gibidir. Ezilmek, sömürülmek, sevilmemek, insan yerine konmamak, Nuri
Alço’ların eline düşmek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder