2 Şubat 2017 Perşembe

              Yeşilçam Filmi Tadında Bir Fin Filmi: Tulitikkutehtaan Tyttö

   Dilimize Kibritçi Kız olarak çevrilen filmin İngilizce çevirisi Kibrit Fabrikasındaki Kız, ben olsam Fabrika Kızı diye çevirirdim. Zira başrol Iirish, Alpay’ın Fabrika Kızı şarkısındaki kızın sinemaya uyarlanıp ete kemiğe bürünmüş hali. Filmi izlerken arka fonda fabrika kızı çalsa sırıtmaz. Dediğim gibi 90 yapımı filmi Kibritçi Kız yerine Fabrika Kızı diye çevirsek ülkemizde gişede daha fazla tutacağı kesin. Herhalde filme isim verenler aşırı kasvetli buldukları filmin tamamını izlemek yerine başında çıkan giriş yazısına ithafen bu adı vermişler. Yönetmen Aki Kaurismaki’nin İşçi Sınıfı üçlemesinin üçüncü filmi olan Kibritçi Kız’ı birçok şekilde okuyabilirsiniz. İşçi sermaye çatışması, feminist okuma, teknoloji çağına girdiğimiz 90’lar dünyasında insanın değeri… Bu böyle uzar gider. Benim yapacağım okumaysa başlıktan da anlaşılacağı gibi Yeşilçam okuması.


Gençliğini fabrikada kibrit sayarak geçiren fakir kız


Filmin açışında çıkan yazıdan ben de ilk başta filmin Andersen Masallarının en acıklısı Kibritçi Kız’ın modern uyarlaması olacağını sanmıştım. “Görünen o ki soğuktan ve açlıktan öldüler, çok uzakta ormanın içinde…” diye bir açılış gören her insan gibi ben de filmin yılbaşında satamadığı kibritlerin alevinde ısınmaya çalışan, kibriti bitince de soğuktan donarak ölen Kibritçi Kız’ın hikayesine bir gönderme olduğunu sanıyordum. Ama film yönetmenin İşçi Sınıfı üçlemesinin üçüncüsü olduğuna göre belki de bu söz bizim bilmediğimiz ama Fin tarihinde önemli bir yeri olan bir olaya da gönderme olabilir. Ama filmin konusu kesinlikle bir çocukluk kabusu olan Andersen Masallarındaki o zavallı kız değil. Tamam, başkarakter Iirish’in aşırı çileli bir hayatı var ama o kesinlikle çaresiz değil. Film kibrit fabrikasındaki makinelerin gürültüleri eşliğinde açılıyor. Iirish’in hayatının da o makinelerden farkı yok sadece o makineler kadar gürültücü değil fakat aynı makineler gibi tekdüze. Hayatı işten eve evden işe, işte de evde de çalışarak geçiyor. Alpay’ın fabrika kızından farklı olarak Iirish tütün değil kibrit fabrikasında çalışıyor. Ama ha tütün ha kibrit ne fark eder eder ki? O da gençliğini bir fabrika köşesinde robot gibi çalışarak ve insan gibi hayal kurarak geçiriyor.

Aşk romanları okuyup sevgi arayışlarına girmek


Fabrikada işi bitince ev yolunda eline aldığı aşk romanına kendini kaptıran Iirish’in hayallerinin kaynağı da bu romanlar bir yerde. Çünkü Iirish sevgiyi sadece bu romanlardan öğreniyor, tabi ki gerçek hayat romanlardan çok farklı olduğu için Iirish hep hayal kırıklığına uğruyor. Aşkı reel hayattan değil de Kerime Nadir romanlarının Fince versiyonu tip romanlardan öğrenen genç kadın, kendisini o romanlardaki gibi sevecek birine muhtaçtır. Çünkü soğuk iklimin soğuk insanı da olsan insansın ve her insan gibi sevilmeye ihtiyacın var.

Fabrika yetmez gibi bi de ev işlerini kıza yüklemişler


Iirish’in fabrikada sabahın köründen itibaren ayakta canı çıktığı yetmiyormuş gibi bir de evde ev işlerini yapar. Iirish’te acık sümsük sanki derken bulursunuz kendinizi, günah ayol bu kız kendi canına hiç acımıyor mu? Zaten çalışıyor bir de neden evin her işini o yapıyor? Anası bunu hizmetçi olsun diye mi doğurmuş? Annesi ve üvey babasıyla yaşayan Iirish zaten fabrikadan aldığı paranın tamamını bunlara verir. Bi de yorgun argın eve gelip yemek hazırlar, 90’ların politik sorunlarını işleyen ana haber bünteni eşliğinde ütü yapar. Üvey babası olacak sarı bıyıklı Erol Taş sabahtan akşama kadar koltuğa yayılıp televizyon izler, anası olacak ezik çiçeklerle oynar, Iirish de ev işlerini halleder. Yazımın başında filme Alpay’ın Fabrika kızı iyi fon müziği olur demiştim ama film ilerledikçe başrol Iirish’in hayatı Bergen’den Acıların Kadınına bağladı. Ben oturduğum yerden isyan ettim kızım sana yapılanlara! Sen hala nasıl yaşıyorsun? Bak Çinli gösterici bile bakkala ekmek almaya gitmişken tankların meydanda protestocu öğrencileri ezmeye geldiğini görünce kendini tankın önüne attı. Sen niye elindeki ütüyü üvey baban olacak koltuk minderi kılıklıya atıp yeter ulan diye evi terk etmiyorsun? Yahu kızın hayatı üvey babası Erol Taş’ın küçük yaşta çalıştırdığı Sezerciğe dönmüş, Sezer’i bile üvey baba zulmünden koruyan veremli de olsa bi anası vardı. Iirish’te o da yok, anası olacak kadının bir halta yaradığı yok. O da tıpkı kocası olacak koltuğa bağımlı şişko gibi oturup duruyor.

Finlandiya’nın Alpay’ının kadife sesi eşliğinde dans eden çiftlerden yansıyan doksanlar rüküşlüğü


Mavi gözlü ve billur sesli, Alpay’ın Fin versiyonu ağabeyin tango müziği eşliğinde söylediği şarkıyla pisti coşturduğu yer Iirish’in hafta sonları gidip kafa dinlediği mekan. Soğuk ülkenin ülkeden daha soğuk insanlarının stres attığı mekanı bir kenara bırakırsak doksanlar gerçekten ne rüküş yıllarmış yahu. Yeminle film boyunca her karakterden izleyenin gözünü kanatacak bir rüküşlük akıyor, saç ve makyaj desen kıyafetlerden daha felaket. Iirish’in gittiği doktor abla elektrik çarpmış gibi saçlarla ve korkunçlu makyajla hastalar için hastalıktan daha tehlikeli. Barda tanışıp aşık olduğu adam simli ceket giyiyordu. Şarkıcı ağabey desen içine giydiği bordo gömlekle uyumlu transparan mendiliyle şok etkisi yaratmış. Bence film boyunca eli yüzü düzgün insan görülmemesinin sebebi tipsizlikten çok doksanlar rüküşlüğünün güzeli bile çirkin göstermesi.

Bir sevgi arayışındaki Iirish’in hayal kırıklıkları


İşten güçten ve ev işlerinden arta kalan zamanında gittiği eğlence mekanında bir sevgi arayışındaki Iirish, tüm gece birisi gelip onu dansa davet etsin diye enik gibi etrafına bakınır. Fakat Finlandiya’da kadınlara seçme seçilme hakkı verilmemiş zahir kızlar gelip biri bizi dansa kaldırsa diye etrafa bakınıyor. Yani anlaşılan doksanlarda Avrupa da bile kızlar teklif etmiyormuş, gerçi Finlandiya da pek öyle Avrupa sayılmaz ya. İşte danslı mekanda kızlar bir erkek gelse de beni seçse diye bekleşiyor. Resimde de görüldüğü üzere Iirish’in öyle pek vav İskandinav kızı denilecek bir güzelliği yok. Sarı saç, mavi göz, beyaz ten, ufak burun… İskandinavlara ait tüm özelliği bünyesinde barındırsa da karşı cins tarafından pek çekici bulunmayan Irish’in yanında oturan, film boyunca görülen üç güzel kadından ikisi varken kızcağızın dansa kalkmak için pek şansı yok. Ayrıca dış görünüşünden kaynaklanan dezavantajın kendisi de farkında olmalı ki kesinlikle kadınsı davranamıyor. O kadar aşk romanı okuyan bir kızın bu kadar kadınlıktan uzak, çekingen olmasının özgüven eksikliğinden başka bir açıklaması yok. Zira kendini soğukluk ve çekingenlik tuğlalarıyla öyle sıkı örmüş ki yanındaki teyzeyi bile dansa kaldırıyorlar ama Iirish’e bi hay diyen yok. Oturuşundan bile o kadar aşikar ki özgüvensizliği, çantasıyla kapadığı kadınlığını eliyle de sımsıkı örtmüş. Omuzlar düşük, bacaklar sıkı sıkıya kapalı. Kız eğlenmeye gittiği yerde bile eğlenemiyor şişe şişe gazoz içip eve dönüyor.

Heves edip aldığı elbisenin burnundan gelmesi


Gittiği danslı mekanda kimsenin onu dansa kaldırmasını kıyafetinin sönük oluşuna bağlayan Iirish, iş çıkısı kaldırımda yürürken gördüğü bir elbiseyle vitrinde uzun uzun bakışıyor. Bana sorarsanız elbise çok dandik ama doksanlarda şık sayılıyormuş zahir. Iirish muhtemelen elbiseyi alırsa evdekilerin vereceği tepkiden korkuyor, ki korktuğu da başına geliyor kızın. Burada bir parantez açmalıyım sayın sinemasever çünkü izlerken ben dayanamadım. Bu kız kendi parasıyla aldığı elbise yüzünden üvey babasında tokat yiyor, kendi parasıyla kendisine kırk yılda bir hediye veriyor. Çünkü Iirish’in toplam kıyafetleri bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu kız yıllardır çalışıyor ve kendisine aldığı elbiseler bir valiz bile doldurmuyor. Yıllarca fabrikadan aldığı maaşını üvey babasına teslim ediyor ve annesi kızını zırnık korumuyor. Yahu kız bir elbise yüzünden o yaşında çocuk gibi tokat yedi, bu adamın o kız üzerinde en ufak bir hakkı yok. İnsana öz babasından bile tokat yese ağır gelirken tek yaptığı evde oturup üvey kızının getirdiği parayla geçinmek olan adam, üzerinde bir gram emeği olmayan kızı tokatlıyor. Üzerine bir de kıytırık bir elbise aldı diye kıza orospu diyor ve bunun anası olacak ezik kızına sahip çıkacağı yerde Iirish’e git o elbiseyi geri ver diyor. Fakat Iirish ilk defa o ezik halinden çıkıyor, film boyunca o ensesine vur lokmasını elinden al kız ilk defa başkaldırıyor. Ve elbiseyi iade etmek yerine Fin hamamına gidip yıkanır, elbiseyi giyer ve bir bara gider.

Barda tanışıp beni sevsin diye tutunduğu adamın fuckbudyci çıkması


Giydiği yeni ve kadınsı elbiseyle kendine güveni gelen Iirish, etrafına bakınırken doksanlar rüküşlüğünden nasibini alan Nuri Alço kılıklı, sarı bıyığın tekiyle göz göze gelir. Yanına gelen adamın niyetini izleyici kırk metre öteden anlarda üvey babayla ezik ana elinde sevgisiz büyüyen Iirish anlayamaz. Masasına gelen pezevenk ceketli adamın onu sevdiğini sanan Iirishcik nasılda başını adamın omzuna yaslamış. Valla izlerken sümsüklüğüne, kendini göz göre göre ezdirmesine sinir olsanız da kıza acımaktan da kendinizi alamazsınız. Oysa feminizmi benimseyen bir kadın için Iirish türü bir kadına tahammül etmek bile imkansızdır, çünkü kendini sevmeyen bir soğuk nevale için tüm gururunu ayaklar altına alır Iirish.

Konsola bırakılan paradan bile olayı çakmayan Iirish


Üstte de dediğim gibi Iirish’in ya gerçekten sevgisizlik yüzünden kızın beyni filan erimiş ya da karşısındaki adamın onu sevmediğinin farkında olsa bile anlamazdan geliyor. Yani ben onun bu kadar saf olabileceğine inanmıyorum. Başta da dediğim gibi aşkı reel hayatta tatmasa da o kadar aşk romanı okuyan bir kız gece seviştikten sonra konsola bırakılan paranın anlamını bilir. Bacım adam seni hayat kadını sanmış, yani tek gecelik ilişki bile değil, sana orospu muamelesi yapıyor. Sen niye o parayı görmene rağmen o evin camını çerçevesini indirmek (gerçi sende o potansiyel yok) yerine, adama beni ara diye numaranı bırakıyorsun? En olmadı parayı da bırak çık git evden, bu gurursuzluk nedir kızım?

Telefonun başında çaresiz bekleyip çalmayacağını da bilmeyen Iirish


Iirish, sanki sarı bıyık ona hayat kadını muamelesi yapmamış gibi adama numarasını bırakıp, verdiği parayı da alıp eve gider ve annesiyle üvey babasına verir. Kız gece eve gelmemiş, sabah elbisenin ederinden daha yüksek bir parayla gelmiş ama kimse bu para nereden çıktı diye kıza sormuyor. Ama Iirish hamile kalınca da sanki namuslarına çok düşkünlermiş gibi kızı evden atıyorlar. Öte yandan filmi izlerken mal ötesi aile kadar yetiştirdikleri Iirish’te insanı cidden hayrete düşürüyor. Üste de bahsettiğim gibi normal zekaya sahip herkesin anlayacağı şeyi anlamayan, anlamamakta direten genç kız kendisini sevmeyen bir adamın telefonunu beliyor. İş yerindeki görevliye bile bana telefon gelirse şuraya yönlendirin diyor. İşi bitince eve gitmek yerine belki arar diye telefonun başında bekliyor. Sevgisizlik insanı gerçekten bu hale mi getirir diye sorgulamaya başlıyorsunuz siz de? Ömrünce ne annesinden sevgi gören, ne çevresinin insan yerine koyduğu, tek bir arkadaşı bile olmayan birisi gerçekten en ufak bir olayı bile bu şekilde mi yorar? Kendisiyle sadece tek gece geçiren bir adama aşık mı olur?


 Gözlerinden yaşlar akar ağlar fabrika kızı


Çaresizliğine üzülüp, gurursuzluğuna sinir olduğunuz Iirish, kendisini sevmeyen bir adamın telefonunu beklemekten helak olur. Komedi filminde bile gözleri kan çanağına dönecek şekilde zarı zarı ağlar. Burada kendi çaresizliğine mi, sevgisizliğine mi, yoksa o buzdolabı kılıklı adamın aramayışına mı ağlıyor anlayamazsınız. Ama Iirish film boyunca zaten olduğundan şüphelendiğimiz gururunu ayaklar altına alıp kendini aramayan adamın evine kadar gider. Kadınlarla ilişkisi fuckbudycilikten öte gitmeyen sarı bıyığın evinden başka bir kadın daha çıkar ve adam kapısına kadar gelen Iirish’i evine bile almaz. Gördüğü manzaraya rağmen adamın gerçek yüzünü göremeyen Iirish, beni niye aramadın diye sarı bıyığı darlar. Adam da bunu başından atmak için seni yarın sekiz gibi alırım der, adamın niyeti tabi ki açıktır ama Iirish bunu da anlamaz ve adama evinin adresini verir.

Alt tarafı sevişeceklerini sanırken damat adayı olduğunu fark eden fuckbudy telaşı


Sarı bıyığın evini basıp hesap soran Iirish, adamın kendisini başından atmaya çalıştığını anlamayıp evdekilere de sevgilisinin geleceğini söylemiş olmalı ki ev ahalisi adamı damat karşılar gibi çöreklerle kahvelerle karşılıyor. Üvey babanın bile iki dirhem bir çekirdek giyindiği tanışma toplantısında herkesin hizmet ettiği fuckbudyci sarı bıyık benim burda ne işim var dercesine hayatı sorgulamaktadır. İflah olmaz bir beyaz yaka olan sarı bıyık Finlandiya’nın gecekondusundan bir fuckbudy seçtiği için kendisine lanet ediyor da olabilir. Ama İskandinav kanepede diken üstünde otururcasına rahatsızdır.

Sarı bıyık tarafından fuckbudy adayından öte olmadığını anlamakta direten Iirish’in zehrolan akşam yemeği


Sinema bir kültür olduğu için dünyayı tanıma konusunda kitap sevmeyen bünyeler tarafından daha fazla tercih edilir. İşte Kibritçi Kız filmi de bize sert kuzey ikliminin o bölgede yaşayan toplumları da kendisi gibi sert yaptığının bir göstergesi. Iirish bir barda tanıştığı sosyal statü olarak kendisinden yüksek bir adama aşık olmuştur. Onunla bir gece geçirmiş ve adamın da kendini sevdiğini sanmıştır. Fakat başından beri tekrarladığım gibi adam Iirish’i sevmez, hatta adam herhangi bir kadını da sevmez. Sevmek için fazla serttir, buzdolabı gibi bir şeydir. Hayatı boyunca bir sokak köpeği kadar bile sevilmeyen Iirish ise buzdolabı kadar soğuk bu adama tutunur. Yani kızım gidip bir heykele filan aşık olaydın daha iyiydi, en azından o domuzluk yapmazdı. Başta da bahsettiğim gibi Iirish ve aşık olduğu sarı bıyık arasında hem kişilik hem de sosyal statü açısından büyük farklar vardır. Adam özellikle de evini gördükten sonra Iirish’i hiç istemez. Onu ailesiyle bir emrivaki ile tanıştıran Iirish’e evden çıkarken attığı bakıştan kızın ağzına edeceği zaten anlaşılıyordu. Fakat gittikleri yemekte sevdiği adamla ilk defa baş başa yemek yemenin mutluluğunu yaşayan genç kıza, senin sevgin beni düşürür tarzı laf etmesini beklemiyordum. Ne bileyim biz birbirimize göre değiliz de, seninle ilişkim sarhoşken başladı, ayık kafayla sürdüremeyeceğimi anladım. Kusura bakma de, ya da ne bileyim direk kızı sevmediğini söyle ama kalkıp kızın çirkinliğine dem vurarak, onu aşağılama budanmamış kuzey odunu!

İzlerken insanı buz kestiren kuzey insanı sıcaklığı


Film başladığından beri izleyeni kasvete düşüren o bunalımlı, soğuk hava orada yaşayan toplumları da iklim gibi sert yapmış. Iirish de sanki oraya yanlışlıkla mı düşmüş nedir, disiplinli soğukluk bu kızcağıza hiç uğramamış. Filmin başındaki kitap okuyuşundan kafasının edebiyata bastığını düşündüğüm Iirish’in bu durumuna sadece sanatçı hassasiyeti diyebiliyorum. Kız gerçekten bir İskandinav için çok hassas, kızım genel kanıya ters olduğunun farkında mısın? Soğuk iklim insanı soğuk sıcak iklim insanı sıcak olur. Sen sıcakkanlı da değilsin ama fazla duygusalsın, kendini sevmeyen bir adamın peşinden koşacak kadar duygusal evdekilerin seni kullanmasına sesini çıkarmayacak kadar eziksin! Allah’tan adam sana masada hakaret edince oturup ağlamak yerine masadan kalkıp gittin yoksa vallahi filmi kapatacaktım. Bu kadar da ezik olunmaz ki canım, içimi şişirdin Iirish! Vallahi ekrandan girip o üvey baban olacak sülükle anan olacak tembeli terlikle dövecektim, aşık olduğun o soğuk nevalenin sarı bıyıklarını iple alacaktım. Yönetmen senin üzerinden patrona karşı ezilen işçi sınıfının pasifliğini mi vurgulamaya çalışmış nedir? Greve gitsene kızım! Sevgilin sandığın o plaza beyaz yakası seni sömürüyor. Evdeki o sarı sendika kılıklı üvey baban paranı elinden alıyor, anan olacak patron yalakası da her daim sarı sendikanın yanında. Greve git, boykot et! Bak hamile kalmışsın o buzdolabı soğukluğundaki sarı bıyıktan hala adama mektup yazıyon bu çocuk ikimize de iyi gelecek diye, kendine gel kızım. Adamın bi yüzüne tükürmediği kaldı, sen hala buna çocuğumuz olacak diyorsun. Tek seferlik ilişkiyle hamile kalarak da bir Yeşilçam klişesine imza atman da gözümden kaçmadı. Tıpkı hamile olduğunu söylediğin iş arkadaşının verdiği sımsıcak hı tepkisi gibi.

Sarı bıyıktan yediği darbenin üzerine bir de evden kovulan Iirish’te eylem hazırlıkları


Bir Yeşilçam klişesi olarak tek seferlik ilişkiden hamile kalmayı başaran Iirish’ten çok deneyimli fuckbudy sarı bıyığın ilişkide korunma yollarını bilmemesi beni şaşırttı. Yahu doksanlarda Finlandiya’da kondom mu yoktu, yoksa sizin ilişkiniz barda zil zurna sarhoş olduktan sonra gerçekleşti de sarı bıyık sarhoşluktan mı korunma yolunu unuttu. Tıpkı Yeşilçam’ın saf genç kızı gibi tek gecelik ilişkiyle hamile kaldıktan sonra çocuğum olursa beni sever diye düşünen Iirish, sarı bıyığa Kalevala destanı gibi uzun bir mektup yazar. Karşılığında ise daktiloyla yazılmış tek satırlık bir cevap ve çek gelir sarı bıyıktan: o piçten hemen kurtul. Kendisine edilen onca hakarete rağmen saf bir aşık gibi susan Iirish, çocuğuna piç denmesinin hırsıyla sarı bıyığı protesto etmek için hazırlanırken trafik kazası geçirir. Çocuğunu düşüren Iirish’e ikinci darbeyi de anası olacak ezikle üvey babası olacak minder vurur. Kızı evden kovarlar. Ay bu kısım da hamile kalıp ailenin namusuna laf getirdi diye, evden kovulan Yeşilçam saf kızına benziyor vallahi. Hastane köşesinde elde bir adet portakalla kalan Iirish ağabeyini arar. Ve koca film boyunca görünen tek esmer olan, o da boyalı esmer, Iirish’in ağabeyi görünür. Üşenmedim saydım, koca filmde tek esmer yok, en esmer eleman kumral. Iirish’in ağabeyi ve annesi, üvey babası yüzünden kavgalıdır. Sanırım filmdeki en akıllı kişi de Armağan Çağlayan’ın İskandinav versiyonu olan bu ağabey. Anası olacak ezikle, o parazit gibi bunların sırtından geçinen herifle evlendi diye konuşmayan Iirish’in ağabeyi evde üvey babası var diye eve bile gelmez. Iiris evdekilere para yetiştirmekten kendine bir şey alamadığı için evdeki eşyalarının tamamı bir küçük valize sığar ve kız ağabeyinin evine taşınır. İşte Iirish’in hayatındaki son döngü de burada başlar.

Film boyunca sömürülen Iirish boykota girişir


Sarı bıyığa boykota giderken kaderin sillesini yiyen fabrika kızı Iirish’in film boyunca süren pasif direnişi çocuğunu kaybettikten sonra aktifleşiyor. Valla film boyunca o kadar sümsüktü ki, ağabeyinin evinde yalnız kaldıktan sonra ben kendine bir şey yapar bu ezik diye düşünüyordum. Zaten sonra eczaneye gidip fare zehri alınca aha kibritçi kız ölecek işte demiştim. Hatta Iirish eczacıyla ne kadarı öldürür diye kısa süreli sohbete bile girerek kendi kişisel sohbet rekorunu da kırdı. Sonra eve dönüp ilacı hazırlayan kız, ne zaman içecek derken birden ilaç şişesini çantaya atıp çıkınca filme, daha doğrusu karaktere bir hareket geldi.

Film boyunca sistemli bir şekilde ezilip sömürülen Iirish greve gidiyor


Olağan Şüpheliler’in sonundan daha ters köşe bir sona sahip filmde o ezik, film boyunca ensesine vurup ağzındaki lokmayı alabileceğin kadar sümsük olan Iirish hakiki Kayzer Soze benim deyip izleyiciyi ters köşe ediyor. Fare zehriyle intihar edecek bu ağlak diye beklerken kız zehir şişesini hazırlayıp önce sarı bıyığın rezidansına gidiyor. Kızı karşısında görünce Nihat Ziyalan’ı karşısında gören Hülya Koçyiğit bakışını atan sarı bıyık, ay sakız gibi yapıştı bu varoş yakama diye düşünüyor. Iirish’se sanki film boyunca sev beni diye paçasına yapıştığı adam karşısındaki değilmiş gibi ayaklar altına aldığı gururunu topluyor. Sarı bıyığın çocuğu aldırsın diye gönderdiği çeki eline veren Iirish, sarı bıyıktan bir bardak bira istiyor. Iirish’in istediği bir göz Allah verdi Şiva gözü. Kız sadece kendisi için bira istiyor ama sarı bıyık son kez kadeh tokuşturacak zahir Iirish’le, kendisine de bir bardak getiriyor. Birasına buz isteyen Iirish sarı bıyık ona buz getirmeye gittiğinde sarı bıyığın içkisine zehri döküyor. Kendisini sömürenden intikamını alan Iirish, sıra size de gelecek diyerek eve gidiyor. Hayatı boyunca kazandığını elinden alıp, ev işlerini de ona kitleyen, üstene kıza bir gün güler yüz göstermeyen, nemrut ailesinden intikam almaya giderken uğradığı kafede kendini sömürmeye çalışan bir adet sarhoşu da zehirleyen Iirish, kapıda anasını bekliyor. Üvey babası olacak asalak bu sefer de anası olacak eziği çalıştırıyor, o da çalışmaktan bıkmış ki köle gibi gördüğü kızı Iirish’i kapıda görünce konuşmasa da kızı eve alıyor. Filmin sonunda kendisine insan gibi davranmayan herkesten intikamını alan Iirish, filmin başında olduğu gibi gürültü içinde işleyen fabrikada kibrit saymaktadır. Polislerin gelip onu fabrikadan almasıyla biten filmde Iirish özgürlüğünü kaybeder. Ama filmi izleyen herkes onun zaten bir özgürlüğü, hatta söz hakkı bile olmadığını görür. Sonu tipik Yeşilçam filmlerinden farklı olsa da Iirish ve onun aşırı çileli hayatı Yeşilçam’ın arabesk furyasına kapıldığı dönemdeki kadın karakterlerin hayatı gibidir. Ezilmek, sömürülmek, sevilmemek, insan yerine konmamak, Nuri Alço’ların eline düşmek…  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder