Kadından Komedyen Olmaz Diyenlere İnat Dönemin En
Komiklerinden Yasemin Yalçın’ın İzleyeni Kahkahaya Boğan Karakterleri
Şu sıralar çok
popüler olan bir söylem kadından komedyen olmayacağı, inanın bu abuk söylemin
kaynağı ne, kim neyi kanıt göstererek kadından komedyen olamayacağını iddia
ediyor anlayabilmiş değilim. Demet Akbağ’ı, Yasemin Yalçın’ı geçtim bari Adile
Naşit’ten utanın. Kadından şu olmaz, bu olmaz diye ahkam kesenlerden birisi de
üniversitedeki bir hocamdı. Kendisi de kadından şair olamayacağını, kadınların
ancak şiire ilham kaynağı olduğunu iddia ederdi. Kime göre, neye göre deyip
içimdeki feminist canavarlaşmaya başlamadan konuya dönüp Yasemin Yalçın’ın
izlemeye doyamadığım komik karakterlerine değineceğim. ( Memur site şu
yazılarımı artık kaldır, valla öbür tarafta da kul hakkından şikayetçi olucam! Ben
o yazıları yazacağım diye boyun ağrısını siz çalın diye çekmedim!)
Gelinlerin korkulu rüyası kaynana ekolünden Sürahi Hanım
Oğlu Haşmet’le evlendi diye gelini Zehra’ya otuz yıllık kini
olan ve iki torununun annesini süründüren Sürahi Hanım azılı bir kaynanaydı. Gelininin
kendisinden yaşlı olduğunu iddia edip cumhuriyetle aynı yaşta diye alay ederdi.
Fazla kiloları yüzünden gelinine rencide edici lakaplar takması bir yana doktor
kadıncağıza perhiz verdi diye karşısına geçip ömrünce yemediği kadar yemek
yemişti. Tv tarihimizin nevi şahsına münhasır karakterlerinden olan Sürahi
hanım, kızınca pehh demesiyle bilinirdi. Ülkemiz kaynanalarının yansıması olan Sürahi, şıklığıyla da göz dolduruyordu. Rengarenk entarilerini tamamladığı yeleği ve
şıklığına şıklık katan kelimelerin kifayetsiz kaldığı gözlüğü ile doksanlar moda
ikonuydu. Öyle ki ecnebi aleminin en marjinal ve taklitçi yönetmenlerinden
Quentin Tarantino Sürahi Hanımın gözlüğünden çok etkilenip Kill Bill’in
unutulmaz karakteri Elle Driver’i Sürahi’ye ithafen yazmıştır. Sürahi hanım
karakterinin yaratıcısı Yılmaz Erdoğan ise bu efsane komik, komik olduğu kadar
da gelinlerin kabusu kaynana karakterini kendi babaannesinden esinlenerek
yazmıştır. Zaten ilk dönem Sürahi ninenin torunu Taci’yi Yılmaz Erdoğan
oynuyordu. Entarisinin içine sakladığı üç aylık zulası ile torunlarını da
kendinden yana çekme çabası ise Sürahi ninenin yaptırım gücünün göstergesiydi.
Hanımından ölesiye korkan ama çapkınlıktan da vazgeçmeyen
zampara Şuayip
Erkeğin en zavallı halinin temsili olan Şuayip, tam bir Şam
şeytanıydı. Piknik tüpünü andıran fiziği, bileğinden eksik olmayan altın saati
ve bir dönemin korkunçlu moda kabuslarından olan bilek çantasıyla Şuayip, bu
toprağın bağrından kopmuş bir karakteriydi. Hanımı Zaruret’ten ölümüne
korkardı, her erkek gibi çapkınlıktan sonra karısı Zaruret’e hediye alırdı. Fakat
kendisi sürekli çapkınlık yaptığı için hediyeye para yetiştiremiyordu. Bu yüzden
de kurnaz Şuayip, geceleri karısı Zaruret’in bileğinden yürüttüğü bileziği
çapkınlık sonrası sanki yeni almış gibi karısına hediye ederdi. Küçük esnaf
olan Şuayip, karısı Zaruret ararsa diye marketteki çırağını sürekli bayi
toplantısına gitti ya da kaka kolaya gitti diye tembihlerdi. En komiği de
Zaruret de kurnaz bir kadındı ve bileziklerini sayarak Şuayip’in bir çakallık
yaptığını çakardı. Her bölüm Şuayip’in Zaruret tarafından çapkınlık sırasında
yakalanıp, dövülmesiyle son bulurdu.
Ezilen Kadının en önemli temsilcisi Kakılmış
Anadolu’dan İstanbul’a göçen Kakılmış ve İtilmiş çifti
İstanbul’un varoşlarında gecekonduda yaşamaktadır. Evin direği olduğunu iddia
eden İtilmiş, sabahtan akşama kadar ya evde oturur ya da kahveye gider. Karısı Kakılmış’ta
evi geçindirmek için gündeliğe giderdi. Evin tüm yüküne ek olarak kocası
İtilmiş’e de bakan Kakılmış, nedensiz yere her sabah ve akşam kocasından şiddet
görürdü. Yüzü gözü mosmor işe giden Kakılmış, gündelikten aldığı para ile kocasına
rakı alırdı. Sürekli şiddet görmesine rağmen yetkililerin görmezden geldiği
Kakılmış, çoğu zaman kocasının dayaklarından kurtulmak için saksıyı çalıştırır
ve kurnazlıklar düşünürdü. Karanlıkta İtilmiş beni görüp dövemez diye elektrik
faturasını ödemez. Kakılmış karakteri ile izleyiciyi ağlanacak haline güldürür
Yasemin Yalçın, çünkü bu karakter de tıpkı Sürahi hanım modeli kaynana gibi bir
ülkemiz gerçeğidir. Kakılmış yüzü gözü mosmor halde temizliğe gider kimse onu
yadırgamaz, ilk başta bir şaşırırlar ama sonra kimse umursamaz. Eve gelir ve
ben Kakılmış ama dostlarım kısaca bana kak der kocamın adı da İtilmiş ama siz
ona it diyebilirsiniz der ve temizliğini yaptıktan sonra kutup ayısı diye
nitelendirdiği kocası İtilmiş’e rakısını alır, sonra günlük dayağını yemek
üzere evine gider. Buna rağmen gene de Kakılmış’ın içinde yaşama sevgisi vardır.
Her sabah kahvaltıyı dane dane benleri var türküsü eşliğinde hazırlar, temizlik
yaparken de neşesini kaybetmez Kakılmış'tır benim adım her yeri siler parlatırım
benim adım Kakılmış temizlik neferinizim diye bir şarkı mırıldanır.
Hırsızlar kraliçesi Gülazer
Hırsızlar kraliçesi Gülazer her Allah’ın günü karakollara
düşüp komiser ve yardımcısı Faysal’a hayatı zehreder. Yazmasının kenarına
iliştirdiği kırmızı gül, komiserin deyimiyle Satürn gezegenini andıran beli,
rengarenk makyajı ve takıp takıştırması Gülazer’in alameti farikasıdır. Dilinden
düşmeyen şarkısı yarım a yarım avadır, bu şarkı eşliğinde göbek atışı ise ayrı
bi komiktir. Bi bölüm polis akademisine bile girmeye çalışmıştı. Hırsızlık konusunda
bir ekol olan Gülazer, tüm hırsızlıklarından sıyırmayı başarmasıyla da alemde
nam yapmış bir hırsızdı. Hırsızlık kadar sevdiği bir şey varsa o da yemekti,
hatta bir keresinde kuru fasulye ve pilav çalarken bile yakalanıp elinde bir
tepsi kuru fasulye ve pilav olmasına rağmen bi yandan fasulyeyi kaşıklayıp bir
yandan da çalmadım diye inkar etmesiyle ikonikleşmişti. O hırsızlık üzerinde
yakalansa bile inkar yolunu seçip sıyırmayı başarmasıyla hafızalarda yer
etmişti.
Kocası bileziklerini çalıp nataşalara yedirince silahlanıp
namusunu temizlemeye İstanbul yollarına düşen Laz kızı Hamsiye
Al bir ülke gerçeği daha! Kocası tarafından bilezikleri
çalınıp hayat kadınlarıyla yenen Hamsiye karakteri Sovyetler çöküp Sovyet
halklarının kadınları komşu ülkelerde hayat kadınlığı yapmaya başlayınca
ülkemizde sıkça yaşanan bir dramın hikayesi aslında. Çok net bir şekilde
hatırlıyorum televizyonda bile koca koca adamların sanki fıkraymış gibi bu
rezil konuyu gülerek anlattığını. Ömrümde duyduğum en densiz laflardı. Temel nataşayı
görüp bu kadınsa benim evdeki ne benim evdeki kadınsa bu ne diye evdeki kadının
çirkinlikle diğer kadının da seks objesi olmakla itham edildiği bu densiz
anlatı Hamsiye karakterinin de oluşum nedeniydi. Bu kızcağızın kocası olacak
Dursun çapsızı Hamsiye’ye resmi nikah yapmaz ki bu suçtur. Üstüne yasal suçu
geçtim bir de ahlak yönü zayıftır, kızın bileziklerini çalıp hayat kadınlarına
yedirir. Hamsiye de Dursun’u yakalayıp vurmak için İstanbul’da yaşayan
müteahhit ağabeyi Cemal’in yanına gelir. Ağabeyi kardeşinin hapislerde
çürümesini istemez bu yüzden de Hamsiye’yi Dursun’u öldürme işinden
vazgeçirmeye çalışır. Ama yengesi Emine bu haklı yolda Hamsiye’nin
arkasındadır. Ağabeyi Cemal, kardeşini
vazgeçirmek için kızı psikoloğa götürür ama Dursun çapsızının yaptıklarını
öğrenen psikolog Betül, bile kıza hak verir. Hatta hak vermekle kalmaz eline
silahı alıp bizzat Dursun’u vurmak için Hamsiye’yi yüreklendirir.
Bonus: Sivri Çocuk Alican
Kafasındaki şapkası, yanağındaki çilleri ve kendine has
konuşması ile her sözlüde öğretmenini çileden çıkaran Alican'ın, verdiği cevaplar
da düşündürücüdür. Dersleri sürekli zayıftır, karnesi ibretliktir. Sözlüde söyle
bakalım Alican diye başlayan sorulara maruz kalır ve verdiği cevaplar keskin
zekasının göstergesidir ama sürekli öğretmeni tarafından kulağı çekilir. Bi bölümde
hocası A şehrinden B şehrine giden araçlarla alakalı ibretlik ve güzide
matematik sorularımızdan birini sormuştu da Alican trafik canavarına göndermeli
bir cevap verdiği için hocası tarafından kulağı çekilmişti. Sivri zeka Alican’sa
haklıydı, çünkü araç kullanmayı bilmeyen sürücüler yüzünden o araçlar A
şehrinden B şehrine giderken muhtemel kazaya kurban giderdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder