10 Ocak 2018 Çarşamba

Bir Dönemin İzleyiciyi Ekrana Kilitleyen Absürtlük Konusunda Kült Olmuş 15 Yerli Dizi

Ruhsar


Mazhar ve Ruhsar’ın evliliği Mazhar’ın ailesi tarafından onaylanmaz, bu yüzden de Ruhsar ve kayınvalidesi Menkıbe hanım ile görümcesi Firdevs arasında sebebi belirsiz çekişmeler yaşanır. Aşırı kıskanç bir kadın olan Ruhsar, evliliği Mazhar’ın da burnundan getirir. Gerçi bu konuda haksız da sayılmaz. Evliliklerinin üzerinden iki yıl geçmiştir ki, amansız bir hastalığa yakalanan Ruhsar, sizlere ömür olur. Buraya kadar olanlar normal gibi görünse de dizimizi absürtlük sınırına taşıyan olay Ruhsar’ın hortlayıp Mazhar’ın hayatının tam ortasına yerleşmesidir. Oğluşunun mürüvvetini görmek için her yola başvuran Menkıbe hanım ve ağabeyim evlense de sıra bana gelse derdindeki Firdevs ile kıskanç merhume hanımının arasında kalan Mazhar dizi boyunca çok çekmişti. Dizi o kadar absürttü ki yapılan geriye dönüşlerle cadının önde gideni olduğunu gördüğümüz Ruhsar’ın cennetlik olması bile başlı başına absürtlük nedeniydi. Hepsini geçtim bi bölümde Mazhar’ın eski sevgilisinin ölümüne neden oluyordu da psikopat psikopat kahkaha atıyordu. Bence bu dizinin en absürt yönü Ruhsar’ın hortlaması bile değil yaptıklarına rağmen nasıl cennetlik olduğuydu.

Kara Melek


Bir nesle femme fatalelik nasıl yapılır öğreten kıskanç, psikopat ve hırslı Yasemin Saylan’ı bize tanıtan dizi Brezilya dizileri misali entrikasız bölümün olmadığı bir absürt yerli dizimizdi. Elindekiyle yetinmek nedir bilmeyen Yasemin Saylan, daha fazla para, zenginlik, servet ve tatlı hayat için arkadaşı saf Şule’nin zengin babasına kancayı takar. Haddinden fazla güzel olan Yasemin’in Nahit beyi elde etmesi zor olmadı da Yasemin elindekiyle yetinmeyi bilmeyip her şeye sahip olmak isteyen bir kıskanç olduğu için asla rahat durmadı. Aslen yakışıklı Engin’den hoşlansa da Toprak Sergen’in oynadığı Engin, Yasemin’in istediği kadar zengin değildi. Sevginin karın doyurmadığını çok iyi bilen Yasemin, yakın arkadaşı Şule’ye efsanevi derecede özeniyordu. Onun eğitimi, aile hayatı, mutlu giden ilişkisi bile Yasemin’in ona özenmesi, onun yerinde olmak istemesi için bir nedendi. Maddi durumu Şule kadar iyi olmayan, ailesi desen taşralı olan Yasemin tam bir yoksunluk örneğiydi aslında. Psikolojik vaka olan Yasemin karşısındaki karakterlere kötülük yapmaktan hastaca bir zevk alıyordu. Tv tarihimizin ilk anti kahraman başrolü olan Yasemin Nahit’in ezik kızı ( Şule değil ama adamın kızlarının hepsi ezik ayol ) Esin’in nişanlısı Hakan’ı ayartmaktan tut Şule’nin örnek sevgilisi Murat’ı bile yoldan çıkarmıştı. Fettanlık yönü bir yana Yasemin’in yaptığı iyiliğin içinde bile bir kötülük mevcuttu. Misal hiç unutman, yeminle izleyende merdiven fobisi yaşatacak bir olaydı. Şule eziğinin sevgilisi Murat nedenini şimdi unuttum ama bir meseleden dolayı Türk televizyonlarının gördüğü ilk hakiki kızıl Mine ( Eda Özel ) ile evleniyor. Ama tabi ki aklı Şule’de ve Mine’den boşanmak istiyor. Ama Mine hamile ve bu sebepten dolayı doğal olarak boşanmak istemiyor. Şule eziği de çok üzgün tabi, salya sümük ağlıyor filan, Yasemin gidip Şule’ye iyilik olsun diye Mine’nin geçeceği merdivenin üzerine silindir, demir, boru koyuyordu. Karnı burnundaki Mine boruya basıp merdivenlerden yuvarlandı ve çocuğunu düşürdü. Fırsatı kaçırmayan Murat’ta Mine’yi boşayıp Şule’yle evleniyordu. Anam bu dizide kimin tam kötü kimin tam iyi olduğu şüpheliydi. Tek bir gerçek vardı; Şule saf, Nahit kızlarının ikisinin toplamından daha saf, Murat öküz, Hakan kalas, Yasemin de arızaydı.

Böyle Mi Olacaktı?


Aman Yarabbi! Ben bu diziye yaş itibariyle yetişememiştim. Zaten yetiştiklerim yüzünden çocukluğu travma içinde geçtiği için gençliği kanayan bir nesle mensup oldum ya. Halamın favori dizisi olan Böyle Mi Olacaktı izleyiciyi kanser edecek kadar entrika barındıran absürt dizilerimizden biriydi. Konu itibariyle 1977 yapımı Liseli Kızlar filminin dizi uyarlaması gibi dursa da 72 dakikalık filmden altı sezon çıkarmak o filmin özünü bozmadan olmayacağı için Böyle Mi Olacaktı da Liseli Kızlar’ın bayağı sünmüş hali gibi. Şöyle ki Pelin, Gül ve Ayşe birbirlerine bağlı üç lise arkadaşıdır. Hande Ataizi’nin oynadığı Gül karakterinin başına gelmeyen kalmaz. Uyuşturucu müptelası olan Gül’ü kasede çekmeye filan çalışıyorlardı. Yıl 1997 ama kadını kötü yola mı düşürecekler nedir kasede almaya çalışıyorlar. Senaristler entrikaya kasmaktan Yeşilçam özgünlüğünde kalmışlar resmen. Bi de internete düşen videolardan anladığım kadarıyla her şey Hande’nin oynadığı Gül karakterinin başına geliyordu. Sevgilisi Ahmet (Hakan Ural) askere gidince Gül’ün zor olan hayatı iyice zorlaşıyordu. Bir de haberlerde Ahmet’in şehit olduğu haberini alınca deliye dönen Gül, kendini kaybedip bir bara gidiyor. Orada tanıştığı Memati’ye Ahmet’i ne kadar sevdiğini anlatıp bir yandan içip bir yandan ağlıyordu. Sahne atlamış bi bakıyoruz Memati üstünü başını topluyor Gül yatakta. Sevgilisinin ölümü üzerine yıkılıp barda tanıştığı bir adamla sevişme ekolünü tv tarihimizde ilk kez Gül gerçekleştiriyordu. Gül’ün kötü giden hayatını bir kenara bırakırsak diğer kızların da efsane mutlu bir hayatı yoktu. Ayşe’nin mal kocası Murat’ın uzatmalı psikopat sevgilisi Şebnem vardı bir de. Aman Allah’ım Halil Güneşli’den sonra ekranların gördüğü en canavar ve psikopat karakter olan Şebnem’in Murat yüzünden Ayşe ve çocuklarına musallat olması izleyiciye saç baş yolduracak cinstendi. Ya buzdolabına bebek koymak nedir? Bu nasıl bir kafadır. Bir de bu dizimizde zaman algısı da efsaneydi. Şöyle ki Murat, psikopat sevgilisi Şebnem’in zararlarını görünce kadını terk eder. Zaten sorunlu olan Şebnem bu olay üzerine iyice Murat’ı kafasına takar. İyice adama ve ailesine musallat olan Şebnem’i bir bakarsınız Murat’ın oğluyla evlenmiş görürsünüz. Ya tamam çocuk yaşça kendisinden büyük kadınlardan hoşlanır anlarım da, aradan onca yıl geçmiş Şebnem hala taş kadında yaşlanma belirtisi yok. Hatta Murat’ın oğlundan nereden baksan en az on, on beş yaş büyük olması gereken kadın çocuktan genç duruyor. Atanamamış Ajda Pekkan mı bu?  

Kaygısızlar


Bir nesli misafirden soğutan ve asker arkadaşlığı müessesesinin yok olmasına sebebiyet veren dizisi Kaygısızlar, Memnun Kaygısız ve en az onun kadar kaygısız hatta yüzsüz ailesinin vicdan azabından beter çöreklendiği İsmail’in dramıdır aslında. Ev sahibi hacı Gaffur kirasını geciktirmese de İsmail’i evden atmaya çalışır. Adam da haklı aslında Kırk Haramiler gibi olan Kaygısızlar ailesi girdiği yeri Amerika kıtasını vuran kasırgalardan beter ediyordu. İsmail’in evinde ekmek elden su gölden geçinen Kaygısızlar ailesinden özellikle ilk dönemde evin büyük oğlu Eleman hariç çalışan bir Allah’ın kulu yoktu. İsmail canına tak etse de zamanında Memnun askerlik sırasında hayatını kurtardığı için ona çık git evimden demeye dili varmıyordu. Memnun’un da kendi kendine gitmek gibi bir niyeti yoktu. Eve kendi evi gibi yerleşip, çalışmadan beleşe yaşıyordu. Üç karısı ve otuz altı çocuğunun yükünü İsmail’in sırtına yükleyen Memnun vergiden beterdi. Memnun’dan geri kalmayan karılarının tek derdi de Memnun ve Yalan Fırtınası’ydı. Öyle ki bi defa eve haciz gelmişti de bunlar televizyon gitti Yalan Fırtınası’nı nasıl izleyeceğiz diye ağlamıştı. Bi defasında da aile köyüne dönüyordu eşyalar toplanacaktı bunlar kalkıp İsmail’in televizyonunu almaya çalışıyordu. Zaten Kaygısızlar ailesi yeterince absürt değilmiş gibi bir de dizi içinde saçma sapan olayların olmadığı bölüm yoktu. Dizide her bölüm kara mizahın zirvesi olaylar yaşanıyordu. Migros’ta kanguru olarak çalışan Eleman’ı dövmeye çalışan Kültigin ve adamlarının hayvana işkence ediyorlar diye hayvan severler tarafından dövülmesi, hafızasını kaybeden ya da kör olan Memnun’un Kültigin ve adamları tarafından dövülerek sağlığına kavuşması vb.

Tatlı Hayat


Kuru temizlemeci İhsan Yıldırım karısı Sevinç’le lüks bir siteye taşınır. Zengin ve tatlı hayat yaşama umutlarıyla taşındıkları sitede İhsan ve Sevinç’i karşı komşuları aşırı kültürlü manyak İrfan, kapıcıları dalavereci Muharrem efendi, dünürleri Yorgo ve Feraye, hizmetçileri çokbilmiş Menekşe ile absürt bir hayat bekler. Dizi absürt komedinin en güzel örneklerini sunuyordu izleyicilere. Tüm karakterlerin incelikle işlendiği dizide favori seçmekte zorlanıyor insan. Ben şahsen saman alevi gibi parlayan İhsan saçmalamalarına hastaydım. Menekşe ve İhsan diyalogları efsaneydi. Yan komşu İrfan dizinin dinamosuydu. İki de bir İhsan’ın kapısına dayanıp saçma sorular sormasıyla akıllarda yer edinen, aşırı entelektüellikten kafayı kırmış İrfan ve Menekşe’nin randevulaştığı bölüm göz yaşartacak cinsten komikti. Bi bölümde Yorgo patronunun sekreteriyle seyahat etmek zorunda kalmıştı da Feraye, hafif meşrep sekreter yüzünden Yorgo’nun onu aldattığını sanıp Sevinç’in yanına koşmuştu. Yorgo olanları anlatmak için eve geldiğinde İhsan’ın kart zampara da geldi deyişi hala akıllarda. Özellikle adından çok Türk Yunan ortak yapımı diye seslendiği gelini Pelin’in doğumuna girmek zorunda kalıp fenalaştığı bölüm gülme krizine girebilirsiniz.

Çılgın Bediş


Liseli gibi görünmeyenlerin liseliyi oynadığı diziler ekolünün doksanlar ayağı olan Çılgın Bediş, aslen bir karikatürden uyarlama. 1976’dan itibaren Özden Öğrük’ün kaleminden çıkan karikatür Gırgır dergisinde yayınlandı. Dizi uyarlaması ise hayalperest Bediş ve arkadaşlarının hikayesine odaklı. Hayalperest Bediş, şıpsevdi Mükü, saf ama zeki Banu, sert kız (ki grubun tartışmasız en güzel kızı ) Zeynep, kıvırcık Ayşegül ve ilk zamanlarda grubun en pasif kızı olan Mihrace’den oluşan kız grubu işini gücünü bırakıp dizinin yakışıklısı Oktay’la Bediş’in arasını yapma derdine düşer. Oktay’ın Bediş’in farkında olmadığı, Bediş’inse sakız gibi çocuğa yapıştığı ve kendisiyle ilgilenmiyor diye çocuğa yapmadığı şımarıklığının kalmadığı dizide Oktay’a acımadan edemezsiniz. Taş gibi çocuk olduğu için peşinde bir yığın kız vardı ve Bediş’le arasında hiçbir şey olmamasına rağmen Bediş bunu başka bir kızla gördü diye gidip başından aşağı kola filan döküyordu. Çocuğun oturduğu masayı dağıttığı bile vardı bu itici Bediş’in ve ne hikmetse sevimli diye yutturulmaya çalışıyordu. Yahu Oktay bunu mahkemeye verse hakim, Bediş’e en az elli metre Oktay’a yaklaşmama cezası verirdi. Bir bölümde sokakta bulduğu bebeği Oktay’ın evine getirip annesine bu çocuk Oktay’la benim biraz da siz bakın deyip kadının fenalaşmasına yol açmıştı. Tam bir kamu zararlısı olan Bediş, tv tarihinin en itici karakteri oladursun dizinin en favori karakteri tartışmasız Banu’ydu. Yananı görür Allah şarkısı eşliğinde Bülent ablamız misali süt banyosu yaptığı sahne ile izleyiciyi gülmekten felç eden Banu’nun en büyük derdi olmayan memeleriydi. Bir bölüm platonik aşkı Savaş’ın yaptığı bir ilacı içip göğüsleri büyümeye başlayınca göğsünü gere gere dolaşması bile gülme krizine girmenize yeter.

Sıdıka


Çılgın Bediş gibi Sıdıka da aslen bir karikatür. Atilla Atay’ın Bayan Yanı dergisinde yayınlanan karikatürü doksanların başında dizi olarak yayınlanmaya başlar. Entelektüel ev kızı Sıdıka, cefakar ev kadını annesi, profesyonel içici babası ve futbol tutkunu karateci ağabeyi ile her gün birbirinden abuk maceralara yelken açıyordu. Tutucu ailesine çok ters arkadaşı Ezgisu ne zaman Sıdıka’nın yanına gelse Sıdıka’nın annesi Safiye’nin yüzü düşüyordu. Safiye kaltak olarak nitelendirdiği Ezgisu’nun Sıdıka’yı da kaltak yapacağına inandığı için Ezgisu’dan hiç hazzetmezdi. Yahu zaten zavallı Sıdıka’nın totalde iki arkadaşı vardı. Birisi ocakta yemeği olan komşu Goncagül’ün kızı sakar Arzum öbürü de Ezgisu. Safiye kızını hayırlısıyla baş göz etmek istese de o devirde kim Bill Clinton’a aşure gönderecek kadar uçmuş bir entel ev kızı istesin ki? He telefon sapığı Kenar’ı tenzih ediyorum tabi. O, bir parkta dayağını yediği Sıdıka’yı, yumruğuna verdiği isimlendirmeyle telefon rehberinden bulup rahatsız edecek kadar hasta olduğu için normaldir. Sıdıka dizisinin en unutulmaz karakterlerinden olan kardeşinin tam tersi zekaya sahip Samim ise karate ve Fenerbahçe ile kafayı bozmuştu. Annesi Safiye tarafından şımartılsa da babasının hiç acımadığı Samim tam bir doksanların bilardo salonlarında vakit öldüren işsiz mahalle delikanlısı örneğiydi. Bir bölümde hiç unutmam Sıdıka müzik kutusu programına istek parça için bağlanmıştı da güzel olmak dışında hiçbir vasfı olmayan dj kız Sıdıka ve ondan önceki çocuğun isteklerini karıştırıp çocuğu sanki Sıdıka’nın sevgilisi diye anons edince kahvede çılgına dönen Samim evi basıp kardeşini dövmüştü. Düzenli aralıklarla babası ve ağabeyinden dayak yiyen Sıdıka’nın intihar edeceğim isyanına annesi Safiye’nin verdiği şahane cevapla bu absürt dizimizi yorumlamamızın da sonuna geldik. “Sıdıka intihar edersen baban seni öldürür.”

Üvey Baba


Kemalettin Tuğcu’nun Cin Ali kitabı kalınlığındaki hikayesinden yola çıkarak başlayan dizimiz sünme konusunda doksanların Yaprak Dökümü gibiydi desek yanılmayız. Dizi başladığında Lamia el kadardı, Semiha daha ergendi. Dizi biterken Lamia ergenliğe girmiş Semiha da ergenlikten çıkmıştı. Halil ölmüş, Sabriye Halil’den daha beter bir manyakla evlenmiş, Semiha hayatını kararttığı Güzel Sanatlarda resim eğitimi alan Sinan’dan çocuk düşürüp psikopata bağlamış, Lamia rüyasında cinayet işlemeye başlamıştı. Halil Güneşli dizi sektörümüzün gördüğü en gerçekçi manyak karakter olarak izleyiciyi geredursun dizimizde şiddet görmesine, arkasında Roma Hukuk’u kalınlığında enseye sahip avukat amcası olmasına rağmen bu kız bu adamın elinden alınamıyordu. Normal şartlarda o Lamia’nın gördüğü şiddet üzerine çoktan Uğur Dündar ya da Savaş Ay’ın olaya müdahale etmesi, Fatma Girik’in Söz Fatoda ekibiyle beraber bastığı Halil’in evinde Halil’i tükürük manyağı yapması gerekirdi. Çocuğun yaşadığı dramı gören bakanlığın da ekipler görevlendirerek Lamia’yı çocuk esirgemeye alması hatta yanına bir adette Semiha’yı alıp. Sabriye’yi de Mor Çatı’ya bağışlamaları gerekirdi. Şaka bir yana dizide her bölüm hem Halil’in hem de ailesinin başına gelmeyen kalmıyordu. Dünya üzerindeki tüm belalar bu aileyi buluyordu. Bir evlerine meteor düşmediği kaldı diyeceğim de meteor bile düşecek bir ev bulamadığı için düşmemiştir. Bunların eve ya tefecilerden ya da Halil’in borçlu olduğu başka kişilerden iki de bir haciz geliyordu. Bi kere evleri bile ellerinden gitmişti. Ve bunları evine alan ablanın oğlu sapık çıkıp Semiha’yı kaçırmıştı. Kızını kurtarmaya çalışan Halil’e beysbol sopasından beter odunlarla vuran sapığın arkadaşları yüzünden Halil’in beyni akmış ve hafızasını kaybetmişti. Bunun haricinde bilumum abukluklar daha oluyordu dizimizde ama hepsini yazsam sayfalar yetmez.

Bücür Cadı


Dizi tarihimizin abukluğuna bir de sabukluk kattığı bu absürt dizimiz ayrıca Uzaylı Zekiye’yi saymazsak ilk fantastik dizimiz de sayılır. Dizimizin ana karakterlerinden köfteci Abbas amca kızıyla evlenmemek için İstanbul’a kaçar. Amcası da peşinden iki salak oğlunu salar. Yalnız yeğenler öyle böyle değil su katılmamış saf salaklar. Abbas’ın İstanbul’da bir talibi daha vardır; Almancı Cazibe. Sabah sabah elinde dolmalarla böreklerle üzerine vicdan azabı gibi çöken Cazibe’ye ek olarak zabıta Enver’in de hışmına uğrayıp duran Abbas’ın gönlüyse karşı komşusu Şehriye’dedir. Evet kadının adı bildiğin bakliyat, bu bile başlı başına abuk. Kocasını kaybeden Şehriye’nin başına ise onunla evlenmek isteyen kocasının kardeşi Haydar musallat olmuştur. Fakirlik üzerine bir de işsizlik eklenir ve Şehriye iyice zor durumdayken annesinin haline çok üzülen dizi boyunca örgüsüz görmenin nasip olmadığı Zeliş kız, gece rüyasında sihirli güçlere kavuşur. Ağzını burnunu kıvırarak büyü yapan bir cadı olan Zeliş ve annesi eski cadılardan yeteneksizliğiyle ün yapmış Şehriye’nin üstüne cila olarak da Abbas’ın yaşadıkları çevresinde şekillenir Bücür Cadı. Bu üçlünün başına gelmeyen kalmaz, hatta cadı kızımız Zeliş’i köpek ısırdığı için mahalle karantinaya bile alınır. Bi de tabi Zeliş’in Haydar tarafından Şehriye’ye şantaj yapmak için kaçırılıp durması. Zeliş’in film çekimini gerçek sanıp mahalledeki bir apartmanda cinayet işlendiğini sanması, Avukat beyin oğlu Hamdi’nin Zeliş’i büyü yaparken gören tek kişi olup Sihirli Annem Avni’nin çocuk versiyonu olması, yanlış büyüler yapıp duran Şehriye’nin Musibet hanıma dönüşmesi ve Zeliş'in şarkıcı olması vardı. 

Çarli


Talat’ın Amerika’daki çok zengin amcası Recep Albert ölmek üzeredir. On bin dolarlık mirasının tek varisi olan Çarli ise Talat’a kalmıştır. Aile Çarli’yi önce Recep Albert’in oğlu sanır fakat uçak bir maymun  inince ortalık karışır. Bu bile yeterince absürt değilmiş gibi Çarli apartmanın güzeli Cilvenaz’a aşık olur. Nalan’ın hayta kardeşi Afakan’ın teşrifiyle iyice sirke dönen ev, Afakan’ın da Cilviş diye hitap ettiği Cilvenaz’a aşık olmasıyla karışır. Kıskanç delikanlımız Çarli güzel Cilvenaz’ı Afakan’dan kıskanıp az ortalığı dağıtmamıştı. Cilvenaz hariç bir sorunu olmayan ikilinin maceraları ise dizinin tamamından daha efsaneydi. At yarışından köşeyi dönmeye çalışan Afakan, tv’de duyduğu hayvanların birbiriyle iletişime geçtiği haberi üzerine Çarli’yi kullanıp köşeyi dönmek ister. Çarli’yi alıp gizlice Veliefendi’ye giden Afakan, Çarli’yle atları konuşturup kupon yapar. Kuponun tuttuğunu gören altılı mafyasının hedefi olan ikili ve Talat’ın Veliefendi’de kovalamaca oynadığı kısım zaten komedi şaheseriydi de, özellikle mafyadan saklanmak için ahıra giren Afakan’ı at tepmesi akla geldikçe hala güldürür. Hele bir de eve temizliğe gelen çılgın Hijyen’ın Afakan’a hunharca yürümesi var ki o kısımlar ayrı efsane.

Baskül Ailesi


Bu dizimiz ise sırf isimlendirmeleri ile kara mizahın absürtlüklerinde yüzüyor. Üç çocuklu bir aile düşünün obez olmayan tek üyesinin adı Gürbüz. Hayır evin kedisi bile Gürbüz beyden daha irice adam üflesen üç günlük yola gidecek. Karısı Zarafet ve üç kızı ile bir evde kendisine kalan ufak alanda yaşamaya çalışan Gürbüz beyin maaşının yarısı karısı ve kızlarının gıda masraflarına zor yetmiyorsa ben de bir şey bilmiyorum. Dizideki en komik isimlerden biri de mahallenin üçkağıtçı pazarlamacısının adının Güven olmasıydı. Güven’in tek amacı Gürbüz beyin kızı Fidan’ı tavlayıp eve damat olarak yerleşmekti. Fidan hariç herkes bunun farkında olduğu için kızı Güven’den uzak tutmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Hani Fidan’la Güven’i ayırmak için verdikleri uğraşın yarısını diyet yapmaya verseler hepsi dal gibi olmasa da sağlıklı olacaklardı ama nerde? Hiç unutmam bir kere Baskül ailesi evde kilitli kalmıştı da apartman yöneticisi şu asansör biraz rahat etsin diye çilingir çağırmamıştı. Kızı Arzum’un da evde kilitli kaldığını öğrenince kendini banyoya kilitle de onlar seni de yemesin yavrum evladım diye paniğe kapılan Azimkar bey çok komikti. Evden çıkamayan Baskül ailesi kadınları açlıktan paniğe kapılınca evde buldukları tencereyi balkondan sarkıtıp kapıcı Maşallah’a yiyecek listesi vermişler. Fakat tencerenin bağlı olduğu ip tencereyi taşıyamayınca tencere Maşallah’ın kafasına düşmüştü. Bir bölümde de Fidan ve Filiz anneleri Zarafet’i de ikna edip rejime başlamıştı. Tartının bozulması üzerine elli kiloya düştüğünü sanan anne ve kızlara isyan eden Gürbüz, tartı bozuk bak ben çıkıyorum on kilo geliyorum filan demişti. O kısımdan sonrasını hatırlamıyorum, gülmekten kendimden geçmiş olabilirim. En son kediyi ölçmeye çalışıyorlardı.

Küçük İbo


Aslında hepsi birbirinden absürt olsa da listeme bir tane arabesk dizi koymak istedim ve en unutulmazlarından Küçük İbo’da karar kırdım. Anne babasının ölümü üzerine İstanbul’daki amcasının yanına giden İbo, yengesinin hışmı ile karşılaşır. Bizim yiyecek ekmeğimiz yok bir de çocuk mu besleyeceğiz diye cazgırlaşan Cemile, dizi boyunca İbo’nun anasından emdiği sütü burnundan getirir. Türkücülük hayalleri kurup, odasının duvarlarını Burhan Çaçan posterleriyle süsleyen İbo’nun sazını bile kırar. Elde saz ağlayarak amcasının iş yerine giden İbo, yengesini gammazlayınca siniri tepesine çıkan amcası saz yüzünden kadının ağzını burnunu dağıtır. Mahallenin kahvesinde çalışan İbo, mahallenin umutsuz platoniği Raşit abisinin durumuna çok üzülür. Çünkü Raşit, gözü yükseklerdeki fönlü Ayşe’ye aşıktır. Ayşe ise uyuşturucu kaçakçılığı yapan, karanlık işler çevirdiği kadar da zengin bir mafya babasıyla çıkmaktadır. Raşit’i üzmek istemeyen Ayşe, Raşit’e onu sevmediğini güzellikle söylese de Raşit’in deli gönlü ferman dinlemez. İbo’nun çocuk aklına uyan Raşit gidip Ayşe’yi kaçırıp bi de kızı surlara saklar. Ya salak mısın Raşit? Yemin ederim ben çocuk aklımla biliyorum sur dibinde eşek kesiyolar oğlum, eşeği kesenler Ayşe’yi bulsa napar? Sen nasıl oluyor da sevdiğin kızı sur dibine bırakıp eve gidiyon? Ayşe’nin mafya sevgilisi tarafından eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyerek İbo’nun aklıyla kuyuya inmenin bedelini tekme ve tokat olarak ödeyen Raşit’i bir kenara bırakalım. Bu dizinin asıl sürprizi İbo’nun yengesini, amcasının iş arkadaşıyla basması. Şok geçiren İbo, ne yapacağını bilemeyip bu manzara karşısında ciğerci kedisi gibi yutkunurken biz izleyicilerin de yengesinin ekolu sesiyle beynimiz bulanmıştı. Yukarıdaki sahnede Cemile, İbo’yu gördüklerini amcana söyleme gözünü seveyim diye kandırmaya çalışıyordu.  

Ayrılsak Da Beraberiz


Birbirinden sayısalla sözel gibi farklı olan Berna ile Teoman şiddetli geçimsizlik yüzünden boşanır. Fakat birbirlerinden vazgeçen ikilimiz evlerinden vazgeçemez ve aynı evde yaşamaya başlar. Birbirlerini kaçırmak için elinden geleni ardına koymayan ikilinin aşırı absürt hayatı zaten diziyi fenomen etmeye yeterken dizi boyunca yaşanan ilginçlikler izleyiciyi ekran başına kilitledi. Karakterlerin de en az dizi kadar efsane olduğu Ayrılsak Da Beraberiz, hala birbirine aşık oldukları her halinden belli olan Berna ile Teoman’ın evlenmesiyle yeniden çekilmişti. Ama ilk versiyonunun tadını vermedi. Yırttık abicim yırttık diye Teoman’ın dükkanından her girişinde ayrı bir köşeyi dönme planları yapan Feridun Bitir, Feridun’un aklına uyup batınca dizinin ilk yarısından itibaren onu öldürmeye çalışan Dijital Binali ve başını Laptop Recai’nin çektiği adamları, soğuk espriler yapıp kimseyi güldürmeyen Berna’nın iş arkadaşı Gündüz, zengin koşa peşindeki güzel Serpil, sürekli kavga eden efsane ex dünürler Hurinur ve Mehveş hanımlar, komedyen olup şöhret olma hayalleri kuran kapıcı İdris dizinin renkli simalarıydı. Bu dizinin benim için en unutulmaz yanı Berna’nın ayılıkla suçladığı eski kocası Teoman’ın kaza geçirip hafızasını kaybettiği ve tam Berna’nın hayal ettiği ideal erkeğe dönüştüğü bölümdü. Feridun, Dijital Binali’ye olan borcunu ödemek için bulduğu parayı Teoman’ın kasasına koymuştu ve şifreyi bilen tek kişi Teoman hafızasını kaybetmişti. Oğlunu tekrar Berna’ya kaptırmak istemeyen Hurinur ve parasını almak zorunda olan Feridun bir olup Teoman’ın hafızasını yerine getirmek için resmen kendilerini paralamıştı. En son Feridun, Teoman’ın kafaya piknik tüpü bile vurmuştu.

Evdeki Yabancı


Aslı bir psikiyatr olmasına rağmen uzun süredir sevgilisi olan iş adamı Tolga’nın aslında evli olduğunu hiç fark etmez. Tolga’nın iş adamlığı karısının paralarından kaynaklandığı için zengin karısından vazgeçemez. Ama nasıl bir yüzsüzse Aslı’nın da peşini bırakmaz. Yaşadıkları yüzünden bunalıma giren Aslı’ya son darbeyi de ev arkadaşı vurur. Evden taşınan arkadaşı yüzünden kirayı ödemekte zorlanan Aslı’ya iyilik yapmak isteyen eski ev arkadaşı Aslı’ya bir ev arkadaşı bulmak ister. Kızla sevgilisinin ortak arkadaşı Eren de evsiz kalmıştır. Eren bu teklife balıklama atlar ama her şeyden habersiz olan Aslı evinde yabancı bir erkek görünce ortalık karışır. Evde kalmak için Aslı’ya gay olduğu yalanını atan Eren, evde kalmak için büyük mücadele verir. Eren’den kurtulmak isteyen Aslı’nın ise ailesinden aldığı telefonla etekleri tutuşur. Tolga’nın evli olduğundan habersiz ailesine nişan tarihi veren Aslı’nın nişanı için İstanbul’a gelen ailesi ise Eren’in imdadına yetişir. Aslı ailesine Eren’in Tolga olduğunu söyleyince işler karışır. İzleyici tanımadığı bir kızla aniden nişanlanan Eren mi yoksa tanımadığı bir erkeği ailesine nişanlısı diye tanıtan Aslı mı daha absürt duruma düştü diye düşünedursun bu seferde Eren’e Mısır’daki halasından miras kalır. Tabi bu mirasa kavuşmasının önemli bir şartı vardır; evli olması ve mutlu bir aile hayatına sahip olması… Eren, onu kontrole gelecek halasını inandırmak için Aslı’yla anlaşma yapar ve evli, mutlu çift rolü oynarlar. Evde kalmış kız kurusu kardeşler Seniha ile Meliha mı yoksa Ahu Balkan rolüyle zamanındaki en büyük rakibine dönüşen Oya Aydoğan mı daha komikti ben karar veremedim. Tabi apartman jigolosunun müşterisi bi ablanın daireleri karıştırıp jigolo diye Eren’e saldırdığı bölüm vardı ki, Eren’i ablanın elinden Aslı zor almıştı.

Yarım Elma


Yonca ve Gonca Almanya’ya giden gurbetçi bir ailenin tüp bebekleri olarak dünyaya gelir. Doğumda anneleri ölünce ikizleri alıp yurda dönen babaları, kızlara süt çalarken yakalanır ve hapse atılır. İkizler de yetiştirme yurduna verilir. Kızlardan birini şehirli, zengin bir aile diğerini de köylü bir aile evlat edinir. Yıllar sonra gerçeği öğrenen Gonca, pire nenesinin hayır duasını alıp ikizini bulmaya İstanbul’a gelir. Eğitimli, kariyerli ve feminist Yonca, ikizi olduğunu iddia eden bu kıza ilk başta inanmaz. Ama Gonca yetiştirme yurduna gidip dosyalarını bulunca inanır. Asıl hikaye ise birbirlerine insan ve kadın olmak dışında hiçbir benzerliği olmayan üstelik ağır kültür farkı olan ikizlerin aynı evde yaşamaya başlamasıyla başlar. Dizinin yan karakterleri ise en az dizi kadar absürt ve renkli. Yonca’ya platonik aşık Sarp’ın dramı mı desem, zengin koca arayışındaki saf Ayça mı desem, kulağını kapıdan ayırmayan radarları her daim açık Huşenk mi desem yoksa Yonca’nın yeme konusunda bir dünya markası sekreteri Şebboy mu desem bilemedim. Her bölüm yaşanan komiklik ve absürtlükler de cabası. Bir bölümde ülkenin en önemli ressamının tablosuna çay döken Gonca, adam gelene kadar aklında kaldığı kadarıyla tabloyu kendisi çizmeye çalışıyordu. Tablosunu görünce bu bir şaheser diye dehşete kapılan ressamın Gonca’yı tebrik etmesi ise ayrı abuktu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder