Bir Dönemin İzleyiciyi Ekrana Kilitleyen Absürtlük Konusunda Kült
Olmuş 15 Yerli Dizi
Ruhsar
Mazhar ve Ruhsar’ın evliliği Mazhar’ın ailesi tarafından
onaylanmaz, bu yüzden de Ruhsar ve kayınvalidesi Menkıbe hanım ile görümcesi
Firdevs arasında sebebi belirsiz çekişmeler yaşanır. Aşırı kıskanç bir kadın
olan Ruhsar, evliliği Mazhar’ın da burnundan getirir. Gerçi bu konuda haksız da
sayılmaz. Evliliklerinin üzerinden iki yıl geçmiştir ki, amansız bir hastalığa
yakalanan Ruhsar, sizlere ömür olur. Buraya kadar olanlar normal gibi görünse
de dizimizi absürtlük sınırına taşıyan olay Ruhsar’ın hortlayıp Mazhar’ın
hayatının tam ortasına yerleşmesidir. Oğluşunun mürüvvetini görmek için her
yola başvuran Menkıbe hanım ve ağabeyim evlense de sıra bana gelse derdindeki
Firdevs ile kıskanç merhume hanımının arasında kalan Mazhar dizi boyunca çok
çekmişti. Dizi o kadar absürttü ki yapılan geriye dönüşlerle cadının önde
gideni olduğunu gördüğümüz Ruhsar’ın cennetlik olması bile başlı başına
absürtlük nedeniydi. Hepsini geçtim bi bölümde Mazhar’ın eski sevgilisinin
ölümüne neden oluyordu da psikopat psikopat kahkaha atıyordu. Bence bu dizinin
en absürt yönü Ruhsar’ın hortlaması bile değil yaptıklarına rağmen nasıl
cennetlik olduğuydu.
Kara Melek
Bir nesle femme fatalelik nasıl yapılır öğreten kıskanç,
psikopat ve hırslı Yasemin Saylan’ı bize tanıtan dizi Brezilya dizileri misali
entrikasız bölümün olmadığı bir absürt yerli dizimizdi. Elindekiyle yetinmek
nedir bilmeyen Yasemin Saylan, daha fazla para, zenginlik, servet ve tatlı
hayat için arkadaşı saf Şule’nin zengin babasına kancayı takar. Haddinden fazla
güzel olan Yasemin’in Nahit beyi elde etmesi zor olmadı da Yasemin elindekiyle
yetinmeyi bilmeyip her şeye sahip olmak isteyen bir kıskanç olduğu için asla
rahat durmadı. Aslen yakışıklı Engin’den hoşlansa da Toprak Sergen’in oynadığı
Engin, Yasemin’in istediği kadar zengin değildi. Sevginin karın doyurmadığını
çok iyi bilen Yasemin, yakın arkadaşı Şule’ye efsanevi derecede özeniyordu.
Onun eğitimi, aile hayatı, mutlu giden ilişkisi bile Yasemin’in ona özenmesi,
onun yerinde olmak istemesi için bir nedendi. Maddi durumu Şule kadar iyi
olmayan, ailesi desen taşralı olan Yasemin tam bir yoksunluk örneğiydi aslında.
Psikolojik vaka olan Yasemin karşısındaki karakterlere kötülük yapmaktan
hastaca bir zevk alıyordu. Tv tarihimizin ilk anti kahraman başrolü olan
Yasemin Nahit’in ezik kızı ( Şule değil ama adamın kızlarının hepsi ezik ayol )
Esin’in nişanlısı Hakan’ı ayartmaktan tut Şule’nin örnek sevgilisi Murat’ı bile
yoldan çıkarmıştı. Fettanlık yönü bir yana Yasemin’in yaptığı iyiliğin içinde
bile bir kötülük mevcuttu. Misal hiç unutman, yeminle izleyende merdiven fobisi
yaşatacak bir olaydı. Şule eziğinin sevgilisi Murat nedenini şimdi unuttum ama
bir meseleden dolayı Türk televizyonlarının gördüğü ilk hakiki kızıl Mine ( Eda
Özel ) ile evleniyor. Ama tabi ki aklı Şule’de ve Mine’den boşanmak istiyor.
Ama Mine hamile ve bu sebepten dolayı doğal olarak boşanmak istemiyor. Şule
eziği de çok üzgün tabi, salya sümük ağlıyor filan, Yasemin gidip Şule’ye
iyilik olsun diye Mine’nin geçeceği merdivenin üzerine silindir, demir, boru
koyuyordu. Karnı burnundaki Mine boruya basıp merdivenlerden yuvarlandı ve
çocuğunu düşürdü. Fırsatı kaçırmayan Murat’ta Mine’yi boşayıp Şule’yle evleniyordu.
Anam bu dizide kimin tam kötü kimin tam iyi olduğu şüpheliydi. Tek bir gerçek
vardı; Şule saf, Nahit kızlarının ikisinin toplamından daha saf, Murat öküz,
Hakan kalas, Yasemin de arızaydı.
Böyle Mi Olacaktı?
Aman Yarabbi! Ben bu diziye yaş itibariyle yetişememiştim.
Zaten yetiştiklerim yüzünden çocukluğu travma içinde geçtiği için gençliği
kanayan bir nesle mensup oldum ya. Halamın favori dizisi olan Böyle Mi Olacaktı
izleyiciyi kanser edecek kadar entrika barındıran absürt dizilerimizden
biriydi. Konu itibariyle 1977 yapımı Liseli Kızlar filminin dizi uyarlaması
gibi dursa da 72 dakikalık filmden altı sezon çıkarmak o filmin özünü bozmadan
olmayacağı için Böyle Mi Olacaktı da Liseli Kızlar’ın bayağı sünmüş hali gibi.
Şöyle ki Pelin, Gül ve Ayşe birbirlerine bağlı üç lise arkadaşıdır. Hande
Ataizi’nin oynadığı Gül karakterinin başına gelmeyen kalmaz. Uyuşturucu
müptelası olan Gül’ü kasede çekmeye filan çalışıyorlardı. Yıl 1997 ama kadını
kötü yola mı düşürecekler nedir kasede almaya çalışıyorlar. Senaristler
entrikaya kasmaktan Yeşilçam özgünlüğünde kalmışlar resmen. Bi de internete
düşen videolardan anladığım kadarıyla her şey Hande’nin oynadığı Gül
karakterinin başına geliyordu. Sevgilisi Ahmet (Hakan Ural) askere gidince
Gül’ün zor olan hayatı iyice zorlaşıyordu. Bir de haberlerde Ahmet’in şehit
olduğu haberini alınca deliye dönen Gül, kendini kaybedip bir bara gidiyor.
Orada tanıştığı Memati’ye Ahmet’i ne kadar sevdiğini anlatıp bir yandan içip
bir yandan ağlıyordu. Sahne atlamış bi bakıyoruz Memati üstünü başını topluyor
Gül yatakta. Sevgilisinin ölümü üzerine yıkılıp barda tanıştığı bir adamla
sevişme ekolünü tv tarihimizde ilk kez Gül gerçekleştiriyordu. Gül’ün kötü
giden hayatını bir kenara bırakırsak diğer kızların da efsane mutlu bir hayatı
yoktu. Ayşe’nin mal kocası Murat’ın uzatmalı psikopat sevgilisi Şebnem vardı
bir de. Aman Allah’ım Halil Güneşli’den sonra ekranların gördüğü en canavar ve
psikopat karakter olan Şebnem’in Murat yüzünden Ayşe ve çocuklarına musallat
olması izleyiciye saç baş yolduracak cinstendi. Ya buzdolabına bebek koymak
nedir? Bu nasıl bir kafadır. Bir de bu dizimizde zaman algısı da efsaneydi.
Şöyle ki Murat, psikopat sevgilisi Şebnem’in zararlarını görünce kadını terk
eder. Zaten sorunlu olan Şebnem bu olay üzerine iyice Murat’ı kafasına takar.
İyice adama ve ailesine musallat olan Şebnem’i bir bakarsınız Murat’ın oğluyla
evlenmiş görürsünüz. Ya tamam çocuk yaşça kendisinden büyük kadınlardan
hoşlanır anlarım da, aradan onca yıl geçmiş Şebnem hala taş kadında yaşlanma
belirtisi yok. Hatta Murat’ın oğlundan nereden baksan en az on, on beş yaş
büyük olması gereken kadın çocuktan genç duruyor. Atanamamış Ajda Pekkan mı bu?
Kaygısızlar
Bir nesli misafirden soğutan ve asker arkadaşlığı
müessesesinin yok olmasına sebebiyet veren dizisi Kaygısızlar, Memnun Kaygısız
ve en az onun kadar kaygısız hatta yüzsüz ailesinin vicdan azabından beter
çöreklendiği İsmail’in dramıdır aslında. Ev sahibi hacı Gaffur kirasını
geciktirmese de İsmail’i evden atmaya çalışır. Adam da haklı aslında Kırk
Haramiler gibi olan Kaygısızlar ailesi girdiği yeri Amerika kıtasını vuran
kasırgalardan beter ediyordu. İsmail’in evinde ekmek elden su gölden geçinen
Kaygısızlar ailesinden özellikle ilk dönemde evin büyük oğlu Eleman hariç
çalışan bir Allah’ın kulu yoktu. İsmail canına tak etse de zamanında Memnun
askerlik sırasında hayatını kurtardığı için ona çık git evimden demeye dili
varmıyordu. Memnun’un da kendi kendine gitmek gibi bir niyeti yoktu. Eve kendi
evi gibi yerleşip, çalışmadan beleşe yaşıyordu. Üç karısı ve otuz altı
çocuğunun yükünü İsmail’in sırtına yükleyen Memnun vergiden beterdi. Memnun’dan
geri kalmayan karılarının tek derdi de Memnun ve Yalan Fırtınası’ydı. Öyle ki
bi defa eve haciz gelmişti de bunlar televizyon gitti Yalan Fırtınası’nı nasıl
izleyeceğiz diye ağlamıştı. Bi defasında da aile köyüne dönüyordu eşyalar
toplanacaktı bunlar kalkıp İsmail’in televizyonunu almaya çalışıyordu. Zaten
Kaygısızlar ailesi yeterince absürt değilmiş gibi bir de dizi içinde saçma
sapan olayların olmadığı bölüm yoktu. Dizide her bölüm kara mizahın zirvesi olaylar yaşanıyordu. Migros’ta
kanguru olarak çalışan Eleman’ı dövmeye çalışan Kültigin ve adamlarının hayvana
işkence ediyorlar diye hayvan severler tarafından dövülmesi, hafızasını
kaybeden ya da kör olan Memnun’un Kültigin ve adamları tarafından dövülerek
sağlığına kavuşması vb.
Tatlı Hayat
Kuru temizlemeci İhsan Yıldırım karısı Sevinç’le lüks bir
siteye taşınır. Zengin ve tatlı hayat yaşama umutlarıyla taşındıkları sitede
İhsan ve Sevinç’i karşı komşuları aşırı kültürlü manyak İrfan, kapıcıları
dalavereci Muharrem efendi, dünürleri Yorgo ve Feraye, hizmetçileri çokbilmiş
Menekşe ile absürt bir hayat bekler. Dizi absürt komedinin en güzel örneklerini
sunuyordu izleyicilere. Tüm karakterlerin incelikle işlendiği dizide favori
seçmekte zorlanıyor insan. Ben şahsen saman alevi gibi parlayan İhsan
saçmalamalarına hastaydım. Menekşe ve İhsan diyalogları efsaneydi. Yan komşu
İrfan dizinin dinamosuydu. İki de bir İhsan’ın kapısına dayanıp saçma sorular
sormasıyla akıllarda yer edinen, aşırı entelektüellikten kafayı kırmış İrfan ve
Menekşe’nin randevulaştığı bölüm göz yaşartacak cinsten komikti. Bi bölümde
Yorgo patronunun sekreteriyle seyahat etmek zorunda kalmıştı da Feraye, hafif
meşrep sekreter yüzünden Yorgo’nun onu aldattığını sanıp Sevinç’in yanına
koşmuştu. Yorgo olanları anlatmak için eve geldiğinde İhsan’ın kart zampara da
geldi deyişi hala akıllarda. Özellikle adından çok Türk Yunan ortak yapımı diye
seslendiği gelini Pelin’in doğumuna girmek zorunda kalıp fenalaştığı bölüm
gülme krizine girebilirsiniz.
Çılgın Bediş
Liseli gibi görünmeyenlerin liseliyi oynadığı diziler
ekolünün doksanlar ayağı olan Çılgın Bediş, aslen bir karikatürden uyarlama.
1976’dan itibaren Özden Öğrük’ün kaleminden çıkan karikatür Gırgır dergisinde
yayınlandı. Dizi uyarlaması ise hayalperest Bediş ve arkadaşlarının hikayesine
odaklı. Hayalperest Bediş, şıpsevdi Mükü, saf ama zeki Banu, sert kız (ki
grubun tartışmasız en güzel kızı ) Zeynep, kıvırcık Ayşegül ve ilk zamanlarda
grubun en pasif kızı olan Mihrace’den oluşan kız grubu işini gücünü bırakıp
dizinin yakışıklısı Oktay’la Bediş’in arasını yapma derdine düşer. Oktay’ın
Bediş’in farkında olmadığı, Bediş’inse sakız gibi çocuğa yapıştığı ve
kendisiyle ilgilenmiyor diye çocuğa yapmadığı şımarıklığının kalmadığı dizide
Oktay’a acımadan edemezsiniz. Taş gibi çocuk olduğu için peşinde bir yığın kız
vardı ve Bediş’le arasında hiçbir şey olmamasına rağmen Bediş bunu başka bir
kızla gördü diye gidip başından aşağı kola filan döküyordu. Çocuğun oturduğu
masayı dağıttığı bile vardı bu itici Bediş’in ve ne hikmetse sevimli diye
yutturulmaya çalışıyordu. Yahu Oktay bunu mahkemeye verse hakim, Bediş’e en az
elli metre Oktay’a yaklaşmama cezası verirdi. Bir bölümde sokakta bulduğu
bebeği Oktay’ın evine getirip annesine bu çocuk Oktay’la benim biraz da siz
bakın deyip kadının fenalaşmasına yol açmıştı. Tam bir kamu zararlısı olan
Bediş, tv tarihinin en itici karakteri oladursun dizinin en favori karakteri
tartışmasız Banu’ydu. Yananı görür Allah şarkısı eşliğinde Bülent ablamız
misali süt banyosu yaptığı sahne ile izleyiciyi gülmekten felç eden Banu’nun en
büyük derdi olmayan memeleriydi. Bir bölüm platonik aşkı Savaş’ın yaptığı bir
ilacı içip göğüsleri büyümeye başlayınca göğsünü gere gere dolaşması bile gülme
krizine girmenize yeter.
Sıdıka
Çılgın Bediş gibi Sıdıka da aslen bir karikatür. Atilla
Atay’ın Bayan Yanı dergisinde yayınlanan karikatürü doksanların başında dizi
olarak yayınlanmaya başlar. Entelektüel ev kızı Sıdıka, cefakar ev kadını
annesi, profesyonel içici babası ve futbol tutkunu karateci ağabeyi ile her gün
birbirinden abuk maceralara yelken açıyordu. Tutucu ailesine çok ters arkadaşı
Ezgisu ne zaman Sıdıka’nın yanına gelse Sıdıka’nın annesi Safiye’nin yüzü
düşüyordu. Safiye kaltak olarak nitelendirdiği Ezgisu’nun Sıdıka’yı da kaltak
yapacağına inandığı için Ezgisu’dan hiç hazzetmezdi. Yahu zaten zavallı
Sıdıka’nın totalde iki arkadaşı vardı. Birisi ocakta yemeği olan komşu Goncagül’ün kızı sakar Arzum öbürü de Ezgisu. Safiye kızını hayırlısıyla baş
göz etmek istese de o devirde kim Bill Clinton’a aşure gönderecek kadar uçmuş
bir entel ev kızı istesin ki? He telefon sapığı Kenar’ı tenzih ediyorum tabi.
O, bir parkta dayağını yediği Sıdıka’yı, yumruğuna verdiği isimlendirmeyle
telefon rehberinden bulup rahatsız edecek kadar hasta olduğu için normaldir.
Sıdıka dizisinin en unutulmaz karakterlerinden olan kardeşinin tam tersi zekaya
sahip Samim ise karate ve Fenerbahçe ile kafayı bozmuştu. Annesi Safiye
tarafından şımartılsa da babasının hiç acımadığı Samim tam bir doksanların
bilardo salonlarında vakit öldüren işsiz mahalle delikanlısı örneğiydi. Bir
bölümde hiç unutmam Sıdıka müzik kutusu programına istek parça için bağlanmıştı
da güzel olmak dışında hiçbir vasfı olmayan dj kız Sıdıka ve ondan önceki
çocuğun isteklerini karıştırıp çocuğu sanki Sıdıka’nın sevgilisi diye anons
edince kahvede çılgına dönen Samim evi basıp kardeşini dövmüştü. Düzenli
aralıklarla babası ve ağabeyinden dayak yiyen Sıdıka’nın intihar edeceğim
isyanına annesi Safiye’nin verdiği şahane cevapla bu absürt dizimizi
yorumlamamızın da sonuna geldik. “Sıdıka intihar edersen baban seni öldürür.”
Üvey Baba
Kemalettin Tuğcu’nun Cin Ali kitabı kalınlığındaki
hikayesinden yola çıkarak başlayan dizimiz sünme konusunda doksanların Yaprak
Dökümü gibiydi desek yanılmayız. Dizi başladığında Lamia el kadardı, Semiha
daha ergendi. Dizi biterken Lamia ergenliğe girmiş Semiha da ergenlikten
çıkmıştı. Halil ölmüş, Sabriye Halil’den daha beter bir manyakla evlenmiş,
Semiha hayatını kararttığı Güzel Sanatlarda resim eğitimi alan Sinan’dan çocuk
düşürüp psikopata bağlamış, Lamia rüyasında cinayet işlemeye başlamıştı. Halil
Güneşli dizi sektörümüzün gördüğü en gerçekçi manyak karakter olarak izleyiciyi
geredursun dizimizde şiddet görmesine, arkasında Roma Hukuk’u kalınlığında
enseye sahip avukat amcası olmasına rağmen bu kız bu adamın elinden alınamıyordu.
Normal şartlarda o Lamia’nın gördüğü şiddet üzerine çoktan Uğur Dündar ya da
Savaş Ay’ın olaya müdahale etmesi, Fatma Girik’in Söz Fatoda ekibiyle beraber
bastığı Halil’in evinde Halil’i tükürük manyağı yapması gerekirdi. Çocuğun
yaşadığı dramı gören bakanlığın da ekipler görevlendirerek Lamia’yı çocuk
esirgemeye alması hatta yanına bir adette Semiha’yı alıp. Sabriye’yi de Mor
Çatı’ya bağışlamaları gerekirdi. Şaka bir yana dizide her bölüm hem Halil’in
hem de ailesinin başına gelmeyen kalmıyordu. Dünya üzerindeki tüm belalar bu
aileyi buluyordu. Bir evlerine meteor düşmediği kaldı diyeceğim de meteor bile
düşecek bir ev bulamadığı için düşmemiştir. Bunların eve ya tefecilerden ya da
Halil’in borçlu olduğu başka kişilerden iki de bir haciz geliyordu. Bi kere
evleri bile ellerinden gitmişti. Ve bunları evine alan ablanın oğlu sapık çıkıp
Semiha’yı kaçırmıştı. Kızını kurtarmaya çalışan Halil’e beysbol sopasından
beter odunlarla vuran sapığın arkadaşları yüzünden Halil’in beyni akmış ve
hafızasını kaybetmişti. Bunun haricinde bilumum abukluklar daha oluyordu
dizimizde ama hepsini yazsam sayfalar yetmez.
Bücür Cadı
Dizi tarihimizin abukluğuna bir de sabukluk kattığı bu absürt
dizimiz ayrıca Uzaylı Zekiye’yi saymazsak ilk fantastik dizimiz de sayılır.
Dizimizin ana karakterlerinden köfteci Abbas amca kızıyla evlenmemek için
İstanbul’a kaçar. Amcası da peşinden iki salak oğlunu salar. Yalnız yeğenler
öyle böyle değil su katılmamış saf salaklar. Abbas’ın İstanbul’da bir talibi
daha vardır; Almancı Cazibe. Sabah sabah elinde dolmalarla böreklerle üzerine vicdan azabı gibi çöken Cazibe’ye ek olarak zabıta Enver’in de hışmına uğrayıp
duran Abbas’ın gönlüyse karşı komşusu Şehriye’dedir. Evet kadının adı bildiğin
bakliyat, bu bile başlı başına abuk. Kocasını kaybeden Şehriye’nin başına ise
onunla evlenmek isteyen kocasının kardeşi Haydar musallat olmuştur. Fakirlik
üzerine bir de işsizlik eklenir ve Şehriye iyice zor durumdayken annesinin haline
çok üzülen dizi boyunca örgüsüz görmenin nasip olmadığı Zeliş kız, gece
rüyasında sihirli güçlere kavuşur. Ağzını burnunu kıvırarak büyü yapan bir cadı
olan Zeliş ve annesi eski cadılardan yeteneksizliğiyle ün yapmış Şehriye’nin
üstüne cila olarak da Abbas’ın yaşadıkları çevresinde şekillenir Bücür Cadı. Bu
üçlünün başına gelmeyen kalmaz, hatta cadı kızımız Zeliş’i köpek ısırdığı için
mahalle karantinaya bile alınır. Bi de tabi Zeliş’in Haydar tarafından
Şehriye’ye şantaj yapmak için kaçırılıp durması. Zeliş’in film çekimini gerçek
sanıp mahalledeki bir apartmanda cinayet işlendiğini sanması, Avukat beyin oğlu
Hamdi’nin Zeliş’i büyü yaparken gören tek kişi olup Sihirli Annem Avni’nin
çocuk versiyonu olması, yanlış büyüler yapıp duran Şehriye’nin Musibet hanıma
dönüşmesi ve Zeliş'in şarkıcı olması vardı.
Çarli
Talat’ın Amerika’daki çok zengin amcası Recep Albert ölmek
üzeredir. On bin dolarlık mirasının tek varisi olan Çarli ise Talat’a
kalmıştır. Aile Çarli’yi önce Recep Albert’in oğlu sanır fakat uçak bir maymun inince ortalık karışır. Bu bile yeterince absürt
değilmiş gibi Çarli apartmanın güzeli Cilvenaz’a aşık olur. Nalan’ın hayta
kardeşi Afakan’ın teşrifiyle iyice sirke dönen ev, Afakan’ın da Cilviş diye
hitap ettiği Cilvenaz’a aşık olmasıyla karışır. Kıskanç delikanlımız Çarli
güzel Cilvenaz’ı Afakan’dan kıskanıp az ortalığı dağıtmamıştı. Cilvenaz hariç
bir sorunu olmayan ikilinin maceraları ise dizinin tamamından daha efsaneydi.
At yarışından köşeyi dönmeye çalışan Afakan, tv’de duyduğu hayvanların birbiriyle
iletişime geçtiği haberi üzerine Çarli’yi kullanıp köşeyi dönmek ister.
Çarli’yi alıp gizlice Veliefendi’ye giden Afakan, Çarli’yle atları konuşturup
kupon yapar. Kuponun tuttuğunu gören altılı mafyasının hedefi olan ikili ve
Talat’ın Veliefendi’de kovalamaca oynadığı kısım zaten komedi şaheseriydi de,
özellikle mafyadan saklanmak için ahıra giren Afakan’ı at tepmesi akla geldikçe
hala güldürür. Hele bir de eve temizliğe gelen çılgın Hijyen’ın Afakan’a
hunharca yürümesi var ki o kısımlar ayrı efsane.
Baskül Ailesi
Bu dizimiz ise sırf isimlendirmeleri ile kara mizahın
absürtlüklerinde yüzüyor. Üç çocuklu bir aile düşünün obez olmayan tek üyesinin
adı Gürbüz. Hayır evin kedisi bile Gürbüz beyden daha irice adam üflesen üç
günlük yola gidecek. Karısı Zarafet ve üç kızı ile bir evde kendisine kalan
ufak alanda yaşamaya çalışan Gürbüz beyin maaşının yarısı karısı ve kızlarının
gıda masraflarına zor yetmiyorsa ben de bir şey bilmiyorum. Dizideki en komik
isimlerden biri de mahallenin üçkağıtçı pazarlamacısının adının Güven
olmasıydı. Güven’in tek amacı Gürbüz beyin kızı Fidan’ı tavlayıp eve damat
olarak yerleşmekti. Fidan hariç herkes bunun farkında olduğu için kızı
Güven’den uzak tutmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Hani Fidan’la
Güven’i ayırmak için verdikleri uğraşın yarısını diyet yapmaya verseler hepsi
dal gibi olmasa da sağlıklı olacaklardı ama nerde? Hiç unutmam bir kere Baskül
ailesi evde kilitli kalmıştı da apartman yöneticisi şu asansör biraz rahat
etsin diye çilingir çağırmamıştı. Kızı Arzum’un da evde kilitli kaldığını
öğrenince kendini banyoya kilitle de onlar seni de yemesin yavrum evladım diye
paniğe kapılan Azimkar bey çok komikti. Evden çıkamayan Baskül ailesi kadınları
açlıktan paniğe kapılınca evde buldukları tencereyi balkondan sarkıtıp kapıcı
Maşallah’a yiyecek listesi vermişler. Fakat tencerenin bağlı olduğu ip tencereyi
taşıyamayınca tencere Maşallah’ın kafasına düşmüştü. Bir bölümde de Fidan ve
Filiz anneleri Zarafet’i de ikna edip rejime başlamıştı. Tartının bozulması
üzerine elli kiloya düştüğünü sanan anne ve kızlara isyan eden Gürbüz, tartı
bozuk bak ben çıkıyorum on kilo geliyorum filan demişti. O kısımdan sonrasını
hatırlamıyorum, gülmekten kendimden geçmiş olabilirim. En son kediyi ölçmeye
çalışıyorlardı.
Küçük İbo
Aslında hepsi birbirinden absürt olsa da listeme bir tane
arabesk dizi koymak istedim ve en unutulmazlarından Küçük İbo’da karar kırdım. Anne
babasının ölümü üzerine İstanbul’daki amcasının yanına giden İbo, yengesinin
hışmı ile karşılaşır. Bizim yiyecek ekmeğimiz yok bir de çocuk mu besleyeceğiz
diye cazgırlaşan Cemile, dizi boyunca İbo’nun anasından emdiği sütü burnundan
getirir. Türkücülük hayalleri kurup, odasının duvarlarını Burhan Çaçan
posterleriyle süsleyen İbo’nun sazını bile kırar. Elde saz ağlayarak amcasının
iş yerine giden İbo, yengesini gammazlayınca siniri tepesine çıkan amcası saz
yüzünden kadının ağzını burnunu dağıtır. Mahallenin kahvesinde çalışan İbo,
mahallenin umutsuz platoniği Raşit abisinin durumuna çok üzülür. Çünkü Raşit,
gözü yükseklerdeki fönlü Ayşe’ye aşıktır. Ayşe ise uyuşturucu kaçakçılığı yapan, karanlık işler çevirdiği kadar da zengin bir mafya babasıyla çıkmaktadır. Raşit’i
üzmek istemeyen Ayşe, Raşit’e onu sevmediğini güzellikle söylese de Raşit’in
deli gönlü ferman dinlemez. İbo’nun çocuk aklına uyan Raşit gidip Ayşe’yi
kaçırıp bi de kızı surlara saklar. Ya salak mısın Raşit? Yemin ederim ben çocuk
aklımla biliyorum sur dibinde eşek kesiyolar oğlum, eşeği kesenler Ayşe’yi
bulsa napar? Sen nasıl oluyor da sevdiğin kızı sur dibine bırakıp eve gidiyon? Ayşe’nin
mafya sevgilisi tarafından eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyerek İbo’nun
aklıyla kuyuya inmenin bedelini tekme ve tokat olarak ödeyen Raşit’i bir kenara bırakalım.
Bu dizinin asıl sürprizi İbo’nun yengesini, amcasının iş arkadaşıyla basması. Şok
geçiren İbo, ne yapacağını bilemeyip bu manzara karşısında ciğerci kedisi gibi
yutkunurken biz izleyicilerin de yengesinin ekolu sesiyle beynimiz bulanmıştı. Yukarıdaki
sahnede Cemile, İbo’yu gördüklerini amcana söyleme gözünü seveyim diye
kandırmaya çalışıyordu.
Ayrılsak Da Beraberiz
Birbirinden sayısalla sözel gibi farklı olan Berna ile Teoman
şiddetli geçimsizlik yüzünden boşanır. Fakat birbirlerinden vazgeçen ikilimiz
evlerinden vazgeçemez ve aynı evde yaşamaya başlar. Birbirlerini kaçırmak için
elinden geleni ardına koymayan ikilinin aşırı absürt hayatı zaten diziyi
fenomen etmeye yeterken dizi boyunca yaşanan ilginçlikler izleyiciyi ekran
başına kilitledi. Karakterlerin de en az dizi kadar efsane olduğu Ayrılsak Da
Beraberiz, hala birbirine aşık oldukları her halinden belli olan Berna ile
Teoman’ın evlenmesiyle yeniden çekilmişti. Ama ilk versiyonunun tadını
vermedi. Yırttık abicim yırttık diye Teoman’ın dükkanından her girişinde ayrı
bir köşeyi dönme planları yapan Feridun Bitir, Feridun’un aklına uyup batınca dizinin
ilk yarısından itibaren onu öldürmeye çalışan Dijital Binali ve başını Laptop
Recai’nin çektiği adamları, soğuk espriler yapıp kimseyi güldürmeyen Berna’nın
iş arkadaşı Gündüz, zengin koşa peşindeki güzel Serpil, sürekli kavga eden
efsane ex dünürler Hurinur ve Mehveş hanımlar, komedyen olup şöhret olma
hayalleri kuran kapıcı İdris dizinin renkli simalarıydı. Bu dizinin benim için
en unutulmaz yanı Berna’nın ayılıkla suçladığı eski kocası Teoman’ın kaza
geçirip hafızasını kaybettiği ve tam Berna’nın hayal ettiği ideal erkeğe dönüştüğü
bölümdü. Feridun, Dijital Binali’ye olan borcunu ödemek için bulduğu parayı
Teoman’ın kasasına koymuştu ve şifreyi bilen tek kişi Teoman hafızasını
kaybetmişti. Oğlunu tekrar Berna’ya kaptırmak istemeyen Hurinur ve parasını
almak zorunda olan Feridun bir olup Teoman’ın hafızasını yerine getirmek için
resmen kendilerini paralamıştı. En son Feridun, Teoman’ın kafaya piknik tüpü
bile vurmuştu.
Evdeki Yabancı
Aslı bir psikiyatr olmasına rağmen uzun süredir sevgilisi
olan iş adamı Tolga’nın aslında evli olduğunu hiç fark etmez. Tolga’nın iş
adamlığı karısının paralarından kaynaklandığı için zengin karısından
vazgeçemez. Ama nasıl bir yüzsüzse Aslı’nın da peşini bırakmaz. Yaşadıkları yüzünden
bunalıma giren Aslı’ya son darbeyi de ev arkadaşı vurur. Evden taşınan arkadaşı
yüzünden kirayı ödemekte zorlanan Aslı’ya iyilik yapmak isteyen eski ev
arkadaşı Aslı’ya bir ev arkadaşı bulmak ister. Kızla sevgilisinin ortak
arkadaşı Eren de evsiz kalmıştır. Eren bu teklife balıklama atlar ama her şeyden
habersiz olan Aslı evinde yabancı bir erkek görünce ortalık karışır. Evde kalmak
için Aslı’ya gay olduğu yalanını atan Eren, evde kalmak için büyük mücadele
verir. Eren’den kurtulmak isteyen Aslı’nın ise ailesinden aldığı telefonla
etekleri tutuşur. Tolga’nın evli olduğundan habersiz ailesine nişan tarihi
veren Aslı’nın nişanı için İstanbul’a gelen ailesi ise Eren’in imdadına
yetişir. Aslı ailesine Eren’in Tolga olduğunu söyleyince işler karışır. İzleyici
tanımadığı bir kızla aniden nişanlanan Eren mi yoksa tanımadığı bir erkeği
ailesine nişanlısı diye tanıtan Aslı mı daha absürt duruma düştü diye
düşünedursun bu seferde Eren’e Mısır’daki halasından miras kalır. Tabi bu
mirasa kavuşmasının önemli bir şartı vardır; evli olması ve mutlu bir aile
hayatına sahip olması… Eren, onu kontrole gelecek halasını inandırmak için Aslı’yla
anlaşma yapar ve evli, mutlu çift rolü oynarlar. Evde kalmış kız kurusu
kardeşler Seniha ile Meliha mı yoksa Ahu Balkan rolüyle zamanındaki en büyük
rakibine dönüşen Oya Aydoğan mı daha komikti ben karar veremedim. Tabi apartman
jigolosunun müşterisi bi ablanın daireleri karıştırıp jigolo diye Eren’e
saldırdığı bölüm vardı ki, Eren’i ablanın elinden Aslı zor almıştı.
Yarım Elma
Yonca ve Gonca Almanya’ya giden gurbetçi bir ailenin tüp
bebekleri olarak dünyaya gelir. Doğumda anneleri ölünce ikizleri alıp yurda
dönen babaları, kızlara süt çalarken yakalanır ve hapse atılır. İkizler de
yetiştirme yurduna verilir. Kızlardan birini şehirli, zengin bir aile diğerini
de köylü bir aile evlat edinir. Yıllar sonra gerçeği öğrenen Gonca, pire nenesinin
hayır duasını alıp ikizini bulmaya İstanbul’a gelir. Eğitimli, kariyerli ve
feminist Yonca, ikizi olduğunu iddia eden bu kıza ilk başta inanmaz. Ama Gonca
yetiştirme yurduna gidip dosyalarını bulunca inanır. Asıl hikaye ise
birbirlerine insan ve kadın olmak dışında hiçbir benzerliği olmayan üstelik
ağır kültür farkı olan ikizlerin aynı evde yaşamaya başlamasıyla başlar. Dizinin
yan karakterleri ise en az dizi kadar absürt ve renkli. Yonca’ya platonik aşık
Sarp’ın dramı mı desem, zengin koca arayışındaki saf Ayça mı desem, kulağını
kapıdan ayırmayan radarları her daim açık Huşenk mi desem yoksa Yonca’nın yeme
konusunda bir dünya markası sekreteri Şebboy mu desem bilemedim. Her bölüm
yaşanan komiklik ve absürtlükler de cabası. Bir bölümde ülkenin en önemli
ressamının tablosuna çay döken Gonca, adam gelene kadar aklında kaldığı
kadarıyla tabloyu kendisi çizmeye çalışıyordu. Tablosunu görünce bu bir şaheser
diye dehşete kapılan ressamın Gonca’yı tebrik etmesi ise ayrı abuktu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder